Etiket arşivi: “MİT TIR’ları soruşturması

DİSK – KESK – TMMOB – TTB : Sıra kimde? Türkiye nereye?

DİSK, KESK, TMMOB ve TTB, Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün “MİT TIR’ları” soruşturması kapsamında tutuklanmalarına ilişkin 27 Kasım 2015 tarihinde ortak bir basın açıklaması yaptılar. (27 Kasım 2015)

BASIN AÇIKLAMASI

Sıra Kimde? Türkiye Nereye?

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve gazetenin Ankara Temsilcisi Erdem Gül “MİT TIR’ları” soruşturması kapsamında tutuklandılar.

Bizzat Cumhurbaşkanı’nın, bu haberi (haberi yapılan suçu!) kişiselleştirip suçüstü psikolojisiyle gazetecileri hedef göstererek “Bunun bedelini ağır ödeyecek. Öyle bırakmam onu” demesinden sonra beklenen oldu.

Böylece, bir kelepçe daha takıldı “basın özgürlüğü”ne ve bir kilit daha vuruldu halkın
doğru haber alma hakkına.

Bu tutuklamalarla birlikte cezaevlerindeki gazeteci sayısı 30’u buldu. Gazetelerin bombalanıp gazetecilerin yargısız infazlarda, faili meçhullerde katledildiği; gazete/dergi/tv baskınlarının, sansürün, yasaklamaların, kapatmalarının, kayyumlarla el değiştirmelerinin artık “olağan”
sayıldığı bir ülkede yaşıyoruz. Yani durum bu anlamda “yeni” değil. Yani iktidar karşıtı
her muhalif düşünce “tehlikeli” görülerek hep bastırılmaya ya da“nötralize edilmeye” çalışıldı. “Devlet” bunu hep yaptı ve devletin bugünkü sahipleri de bunu yapıyorlar!

“Vatan, millet, güvenlik” edebiyatı eşliğinde bizzat Cumhurbaşkanı’nın şikayetçi olduğu bir soruşturma sonucunda, hukukun paspas yapılarak alınan tutuklama kararının ardından
“Bu sır devlete ait bir sır mı? Kendi şahsi sırrı mı?” sorusu da sorulmaya başlandı.
Bu sorunun altında yatan “ortak kabul”, kurumlarının ağır aksak da olsa işlediği bir devlet yapısının “yürütme”den göreceli bağımsızlığının ortadan kalkmış olduğunu görmektir.

Yine görülmesi gerekiyor ki, ortada Yasama, Yürütme, Yargı kalmadığı gibi bunların bağımsızlığından da söz edilemez artık! Recep Tayyip Erdoğan’ın “İster kabul edilsin
ister edilmesin, Türkiye’nin yönetim sistemi değişmiştir.”
 sözüyle bütünleşen gerçeklik parlamenter sistemin gömüldüğü, “başkanlık” rejiminin işlerlik kazandığıdır.

Bunun artık bir “ima” değil, “ilan” olduğu“fiili başkan”ın habere konu olan MİT tırlarını kastederek “Silah olsa ne olur, olmasa ne olur” demesinde açıkça gözükmektedir.
Yani şaşırmamız gereken şey, şeytanı utandıran hukuksuzluklarla gerçeklerin tersyüz edilmeye çalışılması, dünyanın gözünün içine baka baka “yalan” söylenmesi değil, aksine,
tüm fütursuzluklarıyla “doğrunun” söylenmesidir. Bu, malumun ilanıdır ve adı da faşizmdir!

Kendisinin de her fırsatta belirttiği gibi, artık devlet O’dur, O, devletin kendisidir!
O’nun, devletin tüm yetkilerini elinde tutan, ağzından çıkanın yasa sayıldığı tek adam olduğunu Gezi’de, Roboski’de, Reyhanlı’da, Diyarbakır’da, Suruç’ta ve Ankara Katliamı’nda gördük. O’nun Ortadoğu halklarının kırıldığı savaştaki katkılarını ve “tarafını” da gördük.

13 yılda hukuksuzluğu, yolsuzluğu, adaletsizliği, yobazlığı, şiddeti, cinsiyetçiliği, mezhepçiliği, ötekileştirmeyi iktidarın vazgeçilmez karakteri haline getirerek devlet olanlar, sorumluluğuna ortak oldukları suçları açığa çıkarmayacakları gibi, bunu açığa çıkartanlarla da, hesap sorulmasını isteyenlerle de savaş halinde olacaklardır. Çünkü iktidarda kalmalarının tek dayanağı budur.

Fiili başkanlığın ilan edildiği, Yasama, Yürütme ve Yargıyla birlikte basının da susturulup sindirildiği bir sistemde, özgür haberlere de, halkın haber alma hakkına da, demokratik muhalefete de nefes alma hakkı tanınmayacaktır. Dün başkalarımızı aldılar,
bugün suçlarını teşhir edenleri aldılar, yarın da yine içimizden birilerine el uzatacaklardır.

“Hukuk tanımam, istediğimi yaparım, herkese dokunurum” pervasızlığına, tek adam diktatörlüğüne, Saray darbesine karşı demokrasi, özgürlük ve adalet mücadelesini yılmadan, usanmadan, kararlılıkla ve sıranın kime geldiğine aldırmadan sürdürmeliyiz.
Demokratik toplumsal muhalefetin de tek dayanağı budur; birleşik bir mücadele!

DİSK-KESK-TMMOB-TTB olarak; Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Can Dündar ve yazarı Erdem Gül’ün tutuklanmasını kınıyor, iktidarın tüm baskı ve gözdağlarına rağmen, halklarına ve mesleklerine karşı duydukları sorumluluk ve kararlılıkla görevlerini yapan tüm onurlu gazetecileri desteklediğimizi, yanlarında olduğumuzu bildiriyoruz.

DİSK – KESK – TMMOB – TTB
http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/ortak-5771.html 
================================

Dostlar,

Basın açıklaması son derece net ve keskin saptamalar içeriyor..
Savaşım (mücadele) kararlılığı vurguluyor : BİRLEŞİK MÜCADELE!

  • “Bu sır devlete ait bir sır mı? Kendi şahsi sırrı mı?”
  • Bunun bedelini ağır ödeyecek. Öyle bırakmam O’nu
    (RTE, 
    haberi yapılan suçuörtbas için Can Dündar’ı hedef gösteriyor..)
  • RTE: “İster kabul edilsin ister edilmesin, Türkiye’nin yönetim sistemi değişmiştir.”
  • RTE, MİT tırlarını kastederek “Silah olsa ne olur, olmasa ne olur?”
  • .. Parlamenter sistemin gömüldüğü, “Başkanlık rejiminin işlerlik kazandığıdır.
  • Kendisinin de her fırsatta belirttiği gibi, artık devlet O’dur, O, devletin kendisidir!
  • O’nun, Devletin tüm yetkilerini elinde tutan, ağzından çıkanın yasa sayıldığı
    tek adam
    olduğunu..
  • Fiili Başkanlığın ilan edildiği.. “Hukuk tanımam, istediğimi yaparım,
    herkese dokunurum”
     pervasızlığına, tek adam diktatörlüğüne, Saray darbesi..

Demokratik toplumsal muhalefetin tek dayanağı birleşik bir mücadele!
Biz de katılıyoruz bu açıklamaya..

Kanada’dan Prof. M. Chossudovsky’nin YOKSULLUĞUN KÜRESELLEŞMESİ adlı
görkemli kitabına yazdığı önsözde, ABD’den Prof. Noam Chomsky‘nin büyük isabetle vurguladığı gibi,

KüreselleşTİRme = Yeni emperyalizmle savaşımın yolu;

DİRENİŞİN KÜRESELLEŞTİRİLMESİ dir!

Sevgi ve saygı ile.
30 Kasım 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

TBB : GAZETECİLER CAN DÜNDAR ve ERDEM GÜL’ÜN TUTUKLANMASI HUKUKA AYKIRIDIR

tbb_logosu
GAZETECİLER CAN DÜNDAR ve
ERDEM GÜL İÇİN

DERHAL ÖZGÜRLÜK TALEP EDİYORUZ

 

I. GAZETECİLER CAN DÜNDAR ve ERDEM GÜL’ÜN TUTUKLANMASI
HUKUKA AYKIRIDIR

  1. Tutuklama bir ceza değildir.
    Tutuklama yalnızca, kanıtların karartılması veya şüphelilerin-sanıkların kaçması
    somut tehlikesi
    varsa uygulanması gereken bir tedbirdir.
  2. Kamuoyunda “MİT TIR’ları Soruşturması” olarak bilinen soruşturmada, şüpheli olarak
    adı geçen gazetecilerin şu ana dek kaçmamış olmaları ve kamuoyunun sürekli önünde
    yer almaları, kaçma-saklanma somut olasılığının bulunmadığının kanıtıdır.
    Soruşturma konusu, esas olarak, yayımlanmış bir haber olduğuna göre,
    kanıtların karartılmasından da söz edilemeyeceği açıktır.
  3. Şu durumda gazetecilerin tutuklanması, daha önce siyasal içerikli pek çok ceza soruşturması ve davasında kamuoyunun yakından izlediği üzere bir önlemr olarak uygulanmamıştır. Bu yapılan,

    Ceza Muhakemesi Kanunu’na, Anayasa’ya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırılığı tartışmasız bir baskı ve yıldırma amaçlı keyfiliktir.

  4. Hukuka aykırılığı açık olan bu keyfi kararın verilebilmiş olması, Sulh Ceza Hâkimliklerinin siyasal iktidarın yeni sopası olduğu yolundaki savların da kanıtı niteliğindedir.

II. GAZETECİLERİN YAPTIKLARI BİR HABERDEN DOLAYI
SOMUT OLAYDA SUÇLANMASI HUKUKA AYKIRIDIR

  1. Anayasamıza göre basın özgürdür ve sansür edilemez.
    Basın özgürlüğü ortadan kaldırılırsa vatandaşlar,
    “siyasal iktidarın uygulamaları hakkında bilgi edinme hak”larını yitirirler.
    Böylece siyasal iktidarlar denetimsiz kalır.
    Tarih, denetimsiz kalan siyasal iktidarların toplumları yıkıma sürüklediği
    nice örneklerle doludur
    ve Tarih, ondan ders almayanlar yüzünden yineler.
  2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, basın özgürlüğünün önemine değindiği çeşitli kararlarında basın özgürlüğünün, “demokratik bir toplumda” en temel özgürlükler arasında olup; basının “…siyasal yaşamın bekçisi…” olduğuna işaret etmiştir (Lingens v. Avusturya 1986). Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğünü koruma altına alan
    10. maddesi bağlamında, basına, hazırlık çalışmalarını ve haber kaynaklarının gizliliğini de kapsayan en geniş koruma sağlanmıştır. Bu bağlamda gazetecilere haber kaynaklarını açıklamaları için buyruk verilemeyeceği gibi (Goodwin v. Birleşik Krallık 1996), bilgileri sızdıran resmi görevlilerin belirlenmesi amacıyla gazetecilerin evi ve işyeri bile aranamaz
    (Roemen ve Schmit v. Lüksemburg 2003). Gazetecilere tanınan haber kaynakları hakkında susma olanağı, gazetecilerin kişisel bir ayrıcalığı değildir; her bireyin haber alma hakkının korunmasına ilişkin bir haktır.Unutulmamalıdır ki; demokrasilerde ifade özgürlüğü asıl, sınırlanması ise istisnadır.

    Ulusal mahkemelere düşen görev, basın özgürlüğünün koruyucusu olmak ve onu demokratik bir toplum için ölçüsüz olan her türlü müdahale karşısında korumaktır.

  3. Gazetecilerin yayımladıkları bu haberler nedeniyle suçlanmasına dayanak olarak gösterilen bütün hükümler, Anayasamızın 90/5. maddesinin buyurucu kuralı ışığında yorumlanmalıdır. Buna göre, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin özgürlükçü içtihadı, aksine yorumlara daima üstün gelmeli, gazeteciler mesleklerini yürüttükleri için ceza tehdidine uğramamalı ve özgürlük kısıtlamalarına tabi tutulmamalıdır. Gazetecinin yayımladığı haberin içeriğinde Devlet sırrı
    yer aldığı iddia ediliyorsa, bu bilgileri yasa dışı yollardan elde edenler veya sızdıranlar soruşturulsa bile, bunları yayımlayan gazeteciler suçlanamaz.

Gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanması ve soruşturulması, yukarıda açıkladığımız nedenlerle demokrasimize ağır zarar vermiştir. Öte yandan bu tutuklama, haberin içeriğine ilişkin siyasal iktidar temsilcilerinin yaptığı yalanlamalarla da
önemli bir çelişkiye düşmektedir
. Şöyle ki :

  • Haberin içeriği, yetkililerce söylendiği gibi gerçek dışı ise, ortada ifşa edilen
    bir Devlet sırrı yoktur!
  • Haberin içeriği gerçek ise, bu durumda soruşturulması gereken gazeteciler değil, 
    terör örgütüne silah ve mühimmat sağlayanlardır.

Dolayısıyla adı geçen gazeteciler hakkında ceza soruşturması açılmış ve tutuklama kararı verilmiş olmasının etkisi, yalnızca uluslararası camiada Türkiye’yi demokrasi ve insan hakları standartları açısından aşağılara çekmekle kalmayacaktır. İşaret ettiğimiz büyük çelişki,
ülkemizi açıklanması son derece zor ve sonuçları uluslararası hukuk açısından ağır olabilecek
bir çıkmaza da sokacaktır.

Türkiye bunu hak etmemektedir.
Dileriz yargı eliyle verilen bu zararı, en kısa sürede yine yargı telafi eder.

Türkiye’nin dört bir yanının ateş çemberiyle sarıldığı bu dönemde siyasal iktidara düşen
görev ise, özgürlük kısıtlamaları ve baskıcı uygulamalara son vermek suretiyle
toplumun kutuplaşmasını önlemek, birlik beraberliği sağlamak ve böylece krizleri
el birliğiyle aşmamıza öncülük etmektir.

Türkiye Barolar Birliği olarak hukuksuzlukların karşısında dimdik durmaya devam edeceğimizi bir kez daha hatırlatıyor;

Gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül için derhal özgürlük talep ediyoruz.

Ulusal ve uluslararası hukuka aykırı bu kararla ilgili adli ve idari soruşturma açılması için de bu gün Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na başvuracağımızı
kamuoyunun bilgisine sunuyoruz. 

Saygılarımızla.

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ
http://www.barobirlik.org.tr/Detay66145.tbb 

============================================

Dostlar,

Türkiye Barolar Birliği, gerçek anlamda bir hukuk dersi veriyor.
Gerçekten tam bir bilimsel metin!
Bu bağlamda, Sayın TBB Başkanı Ceza ve Ceza Usul Hukuku Uzmanı
Prof. Dr. Metin Feyzioğlu ve çalışma arkadaşlarına şükran borçluyuz.

İyi ki varlar ve iyi ki AKP’li fanatik kadroların elinde değil Türkiye Barolar Birliği..
Toplum bu gibi kurumlar üzerinden soluk alabiliyor AKP’nin bunaltan baskısında.

Bu metin, adeta bir bilimsel makale titizliği ile yazılarak kaynaklar gösterilmiş.
AİHM’nin yerleşik – istikrarlı, bağlayıcı içtihat kararları örnek verilmiş.

Can Dündar ve Erdem Gül hakkında tutuklama kararı veren Sulh Ceza Yargıçlığı
bu temel hukuk bilgilerinden yoksun mudur? Mahkemede/yargılamada duruşmaya / incelemeye ara verip daha kıdemli yargıçlara, hukuk hocalarına danışamaz mıydı?
Normalde, Hukuk fakültesinin arka kapısından mezun olmayan her hukukçunun bilmesi gereken temel kurallar bunlar. İlgili Sulh Ceza Yargıçlığı bu temel bilgilerden yoksun olarak tutuklama kararı verdi ise bu “korkunç” bir durumdur.

Yok eğer, gerekli teknik hukuk bilgisine sahip olunduğu halde, ulusal ve uluslararası hukuk ayaklar altına alınarak hukukdışı yönlenimlerle (saiklerle) tutuklama kararı verildi ise
bu daha da korkunçtur ve sonu olmayan bir hesaptır.

Yanlış hesap mutlaka döner.
Ergenekon – Balyoz vb. tertip davalarda görevlerini hukuka uygun yapmayan yargı üyelerinin (savcı ve yargıçların) hazin durumu ortadadır.
Bir bölümü yurt dışına kaçmıştır, bir bölümü Silivri Cezaevindedir..
Bu bakımdan, HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ savunmak herkesten önce yargıçların – savcıların işidir, vazgeçilmez meslek etiği gereğidir hatta giderek varlık nedenleridir.

HSYK‘nın, hukuku ayaklar altına alan ilgili yargıç – savcılar için hızla gereğini yapmasını, yüksek ADALET ülküsünün ülkemizde hep yaşatılmasını diliyoruz..

Cumhuriyet Gazetesi emekçileri Can Dündar ve Erdem Gül‘ün;

– 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Yasası (md. 100; Tutuklama nedenleri),
– Anayasa (md. 90 /son özellikle dikkate alınarak – Uluslararası Antlaşma ve Sözleşemeler)
– AİHM’nin yerleşik içtihatları (düşünce ve haber alma özgürlüğü hk. örnek kararlar)
– AİHS temel kurallarına uygun olarak (ifade ve basın özgürlüğü..)

derhal serbest bırakılmalarını ve
yargılanacaklarsa tutuksuz muhakeme yapılmasını bir kez daha acilen diliyoruz.

Bu arada, Bay RTE’nin ikide bir insanları kamuouyu önünde linç ederek hedef göstermesi, doğrudan dava açıp – açtırması patolojik davranışına mutlaka son vermesi gerekiyor..

TBB’nin net saptamasını bir kez daha yineleyelim..
Cumhuriyet Gazetesi emekçileri Can Dündar ve Erdem Gül‘ün tutuklanması

Ceza Muhakemesi Kanunu’na, Anayasa’ya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırılığı tartışmasız bir baskı ve yıldırma amaçlı keyfiliktir.

Sevgi ve saygı ile.
29 Kasım 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com