Etiket arşivi: Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar

Şükrü ELEKDAĞ, sınırlarımıza dayanan insani felaketin kaçınılmaz olduğunu söylemişti!..

Şükrü ELEKDAĞ,
sınırlarımıza dayanan insani felaketin kaçınılmaz olduğunu söylemişti!..

Uğur DÜNDAR
SÖZCÜ, 05 Şubat 2020

Sevgili okurlarım, önceki gün Suriye-İdlib‘de, rejim güçlerinin saldırısında 8 kahraman vatan evladımız şehit düştü. Yüreklerimizi yakan bu haberin ardından Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, saldırılara anında misliyle karşılık verildiğini ve 75 Suriye askerinin etkisiz hale getirildiğini açıkladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ise Rusya’nın görmezden geldiği bu saldırıların, 1 milyon Suriyeli sivili sınırlarımıza dayadığını söyleyerek insani bir felakete işaret etti.

Ancak bundan aylar önce, 21 Eylül 2019’da, öngörüleri her zaman doğru çıkan Emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ, İdlib kaynaklı insani felaketin kaçınılmaz olduğunun altını çizerek Ankara’yı uyarmış ve bu felaketten kurtulmanın yegane yolunu da göstermişti.

İşte o tarihi tespitler ve uyarılar:
★★★
İdlib’in nüfusu, aldığı büyük göçler sonucunda 3.5 milyona yaklaşmış bulunuyor. Bölgenin halen %90’ı El Kaide’nin uzantısı olan Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) ve ona bağlı Selefi cihatçı örgütler tarafından kontrol edilip yönetiliyor. Yabancı kaynakların tahminlerine göre bölge, 200 bin civarında radikal unsuru barındırıyor. Keza, bunlardan 50 ile 100 bininin Şam rejimiyle savaşmaya kararlı silahlı örgüt mensupları olduğu tahmin ediliyor. Rusya, Türkiye ve İran arasındaki Soçi Mutabakatı Türkiye için şöyle bir misyon öngörüyordu: Türkiye bölgedeki başlıca şiddet aktörü olan HTŞ örgütünü bölerek ılımlıları radikallerden ayırdıktan sonra, ılımlıları kontrolündeki Ulusal Kurtuluş Cephesi (UKC) çatısı altında toplayacak, geri kalan radikal cihatçılar için ise tasfiye yolları arayacaktı. Ayrıca Türkiye, ülkenin orta kesimlerini kuzeye bağlayan ve stratejik açıdan önemli M4 ve M5 karayollarını da yeniden ulaşıma açmayı taahhüt etmişti. Geçen bir sene içinde Türkiye bu iki yükümlülüğünü de yerine getiremedi…”
★★★
Bu durumu fırsat bilen Suriye ordusu da Rusya’nın hava desteğiyle güneyden İdlib’e girdi. Bu bağlamda belirtilmesi gereken bir husus,  Rusya ve Suriye’nin İdlib bombardımanlarının son derece gayrı-insani ve acımasız olduğudur. Hedefler; yerleşim mahalleri, okullar, hastaneler, pazarlar, fırınlar olarak seçiliyor, sonra buralar misket ve varil bombalarıyla kıyasıya vuruluyor. Rusya bu taktiğini daha önce Halep’te, Guta’da, Dera’da, Humus ve çevresinde uygulamıştı. Bu taktiğin amacı, kenti teröristlerle masum siviller arasında fark gözetmeden cehenneme çevirmektir. Rusya aynı şeyi İdlib’de de yapıyor. Aileler, yaşlılar, çocuklar yegane çıkış yolu olan kuzeye, Türk sınırına doğru kaçıyor. Belirttiğimiz bu hususlara, Birleşmiş Milletler (BM) raporlarında yer verilmekte ve Rusya ile Suriye suçlanmaktadır…”

Şükrü Elekdağ

“16 Eylül 2019’da Ankara’da gerçekleşen Türkiye, Rusya ve İran liderlerinin zirvesinden sonra yayınlanan ortak bildirinin ve Putin’le Ruhani’nin açıklamalarının incelenmesinden, Türkiye’nin kitlesel göç dalgasının önlenmesi için ateşkesin devamı ve operasyonların durması hususundaki talep ve önerilerinin dikkate alınmadığı, Suriye ordusunun, HTŞ gibi BM’nin terörist kategorisine koyduğu örgütlere karşı askeri harekatı sürdüreceği açıkça belli oluyor. Gerek Putin, gerekse Ruhani açısından birinci önceliğin İdlib’in mümkün olduğu kadar erken Esad rejiminin kontrolüne geçmesi olduğu anlaşılıyor. Ortak bildiride Soçi’de varılan mutabakata tarafların bağlılığının altı çizilmiş… Bu şekilde Ankara’ya, HTŞ’nin tasfiyesine yönelik yükümlülüğü hatırlatılıyor. Yani Türkiye’nin iki partneri, HTŞ’nin yok edilmesine yönelik “pis işi” Mehmetçik’in üstüne yıkmakta hâlâ ısrarlılar…”
★★★
Operasyonların bir süre yumuşamasından sonra şiddetli bir yıpratma savaşı bekliyorum. Tabii bu savaş kitlesel bir göç dalgasını tetikleyebilecek ve büyük bir insani felaket Türkiye’nin sınırlarına dayanacaktır. Böyle bir felaketi Ankara, Şam ile diyalog kanallarını açarak ve Suriye politikasını revize ederek önleyebilir. Esasen Şam da Ankara’ya zirve öncesinde “Sorunları beraberce çözebiliriz” mesajları göndermiş bulunuyor. Bunlardan birincisi, Suriye tarafından BM’ye yazılan mektupta PKK ve YPG’nin kontrolündeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ve YPG hakkında çok ağır ifadeler kullanılmasıdır. İkincisi de genel af çıkarılmasıdır. Suriye genel aftan, HTŞ bünyesindeki   Suriyeli cihatçıların örgütten ayrılmalarını sağlamak ve örgütü bölmek için yararlanmak istiyor. Kanımca Türkiye de bu aftan yararlanmalıdır…”
★★★
“Suriye’deki güç dengesini dikkate aldığımız takdirde, Esad rejiminin İdlib’i Rusya ve İran’ın da desteğiyle terör unsurlarından geri almasının kaçınılmaz olduğunu görürüz. HTŞ ve ona bağlı cihatçı gruplar ne kadar direnseler de akıbetleri Halep’teki, Dera’daki ve Guta’daki cihatçılarla aynı olacaktır. Halen Türkiye’nin kontrolünde olduğu söylenen Ulusal Kurtuluş Cephesi (UKC) çatısı altındaki muhalif örgütlerin çoğunun HTŞ cephesinde yer aldığı ve onunla birlikte Suriye ordusuna karşı çarpıştığı bilinmektedir. Ankara, UKC unsurlarını aftan yararlanmaya ikna ederek, onların ve ailelerinin bir hiç uğruna can vermelerini engellemelidir. Ben bunu bir sorumluluk olarak görüyorum. Bu girişim, aynı zamanda Türkiye ile Suriye arasında barış ve uzlaşıya zemin hazırlayacak, teröre karşı ortak mücadeleyle kitlesel göç potansiyelinin önlenmesi mümkün olabilecektir…”
★★★
“Suriye topraklarının %30’u üzerinde ABD desteğiyle ve PKK/PYD kontrolünde bir garnizon devletin temelleri atılmıştır. Bu devletin ABD tarafından eğitilmiş ve modern silahlarla donatılmış 60 bin mevcutlu ordusu, 30 bin kişilik polis gücü, 140 bin kişilik kamu personeli vardır. ABD, eğiteceği 30 bin ilave kişiyle orduyu takviye edeceğini ilan etmiştir. AKP iktidarının yaptığı gibi, garnizon devlete koruma sağlayacak bir “güvenli bölge” oluşturulması, 4 parçalı Kürdistan’ın Suriye ayağını kendi ellerimizle yaratmak ve ulusal çıkarlarımızı dinamitlemek demektir…”
★★★
“Eğer garnizon devlet çökertilmek isteniyorsa bunun yolu da Ankara’nın Şam ile ilişki kurmasından geçer. Böyle bir gelişme önce Şam’ın PKK/PYD’ye karşı elini kuvvetlendirecektir. Ayrıca Suriye, Türkiye, Irak ve İran dörtlüsü, siyaset ve diplomasi yoluyla garnizon devletin bölgede izole edilmesi imkanını elde edeceklerdir. Garnizon devlet yaşayabilmek için petrolünü ihraç etmek zorundadır. Söz konusu dört devlet aralarında güçlü bir işbirliği gerçekleştirerek bunu engelleyebilirler. ABD ne kadar yardım etse de garnizon devlet sadece dışarıdan gelecek destekle varlığını sürdüremez. Ayrıca Şam ile resmi bir ilişki, Türk askerinin Suriye topraklarındaki varlığına meşruiyet kazandıracaktır.

  • Türkiye’nin ulusal çıkarları Suriye rejimiyle en kısa sürede resmi planda etkin bir işbirliğinin gerçekleştirilmesini zorunlu kılıyor.
  • Cumhurbaşkanı Erdoğan, sorumluluğunun tam idrakiyle, Suriye rejimiyle acilen resmi temas ve iş birliği kararını almalıdır.

Son olarak bir noktayı belirtmek istiyorum. Bu söyleşi çerçevesinde belirtmiş olduğum fikir ve önerileri, benimle yapmış olduğunuz ve 12 Eylül 2018’de “Türkiye’nin Ulusal Çıkarları Suriye Rejimiyle İş Birliğini Zorunlu Kılıyor” başlığıyla SÖZCÜ‘de yayınlanan röportajda da ifade etmiştim…”
★★★
İnsani felaketi çok önceden görüp, Türkiye’yi yönetenleri büyük bir içtenlikle uyaran bilge diplomat daha ne desin?

Her şeyi söylemiş, “Pis işi temizlemeyi Mehmetçik’e bırakacaklar ve insani felaketi sınırlarımıza dayayacaklar” demiş, ama dinleyen kim?

Olan yine Mehmetçik’e oldu ve mevcutlara ek olarak 1 milyon Suriyeli de sınırlarımıza yığıldı!..

Şehitlerimizi rahmetle anıyor, acılı yakınlarına ve ulusumuza başsağlığı diliyorum.

 

EGE SORUNLARI

EGE ADALARI

Onur Öymen
E. Büyükelçi

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın Yunanistan’ın antlaşmalara aykırı olarak Ege’deki bazı adaları silahlandırdığı yolundaki ifadeleri ve Dışişleri Bakanlığı’nın Türkiye’nin sorunların görüşmeler yoluyla çözümünü istediği yolundaki açıklaması ile ilgili olarak Sputnik Ajansının sorularına karşı özetle şunları söyledim:

Türkiye ve Yunanistan, 1997’de Madrid’de yapılan NATO zirvesinde 6 maddelik bir mutabakata varmıştı:

O dönemde Dışişleri Müsteşarı olarak Madrid’deki NATO zirvesinde hazır bulunmuştum. Madrid Mutabakatında; Barış, güvenlik ve iyi komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesinin devamı hususlarında karşılıklı taahhütte bulunulmuştu.

Mutabakatta tarafların birbirlerinin egemenliğine, uluslararası hukuk ilkelerine ve uluslararası anlaşmalara saygı gösterecekleri vurgulanmakta ve Ege’deki meşru, yaşamsal çıkarlara ve endişelere karşılıklı saygı, yanlış anlamalardan kaynaklanan ihtilaflardan kaçınılması arzusu ve tek taraflı eylemlerden sakınılması yükümlülüğü yer almaktaydı. Anlaşmazlıkların, ortak rızaya dayanarak ve kuvvet kullanımı veya kuvvet tehdidi olmadan barışçı yollardan çözümlenmesi taahhüt edilmişti. Ne yazık ki, Yunanistan bu taahhütlerine uymadı. 

Bence Yunanistan’la görüşmeler konusunda fazla iyimser olmamak gerekiyor.

Zira, Madrid Mutabakatı’nda ‘uluslararası hukuk ilkelerine ve uluslararası anlaşmalara saygı’ maddesi de yer alıyordu.                         

1923 tarihli Lozan ve 1947 tarihli Paris Antlaşmalarında bazı adaların silahsızlandırılması öngörülüyordu. 

Türkiye ile Yunanistan arasında uzun yıllardan beri süren önemli ihtilaflardan biri Yunanistan’ın Lozan ve Paris anlaşmalarının açık hükümlerine karşın bu adaları silahlandırmasıdır. Madrid metnine bakılacak olursa Yunanistan’dan beklenen Lozan ve Paris anlaşmalarına saygı göstermesiydi. Maalesef Yunanistan bu hükümlere saygı göstermedi. Sıkıntı buradan kaynaklanıyor. Yunanistan’la buna benzer pek çok sorunumuz var.

Şimdiye dek sonuç alınmayan bu gibi deneyimlerin ardından bugün de Yunanistan’la olası görüşmeler konusunda ihtiyatlı olmak ve aşırı iyimserlikten kaçınmak uygun olur. Türk-Yunan ilişkilerinde böyle mutabakatlar çok olmuştur ama sonuç verici olmamıştır. Şimdiye dek Yunanistan’ın uluslararası anlaşmalara, özellikle Lozan ve Paris anlaşmalarına uyma niyetini görmedik. Yunanistan makul bir zeminde uzlaşmak yerine, maalesef fiili durum yaratarak sorunları çözmek istiyor. Başından beri biz bu deneyimi edindik…

Bu nedenle Türkiye’nin diyalog kanallarını yeniden canlandırma çağrısının karşılık bulsa bile sonuca ulaşma şansının düşük olduğu görüşündeyim.

Saygılar, sevgiler. 01.02.2020

O YUMRUK TÜRKİYE’YE ATILDI

O YUMRUK TÜRKİYE’YE ATILDI

Mustafa AYDINLI
Eğitimci – Yazar

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara – Çubuk’ta katıldığı şehit cenazesi töreninde saldırıya uğradı. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar‘ın da katıldığı cenazede, Kılıçdaroğlu’nu “protesto eden” (!?) bir grup, CHP liderine tekme ve yumrukla saldırdı. Kılıçdaroğlu, köyde en yakın evde yaklaşık bir saat tutulduktan sonra zırhlı araçla çıkarıldı.

Önce bakalım buraya nasıl gelindi :

Ülke gerilim içinde, bu gerilim tüm ülkeye ve herkese büyük zarar veriyor. Gerilimin yaratılmasına neden ise, sürekli kışkırtıcı ve kendisi gibi düşünmeyenlere karşı savaş ve şiddet dilinin kullanılmasıdır. Örnek mi? Karşıt görüştekilere ‘illet’ ve Millete ‘zillet’ denmesi. Kendi dışındakilerin ‘terörist’ ilan edilmesi. CHP’lilere “Çöp, çamur, çukur” diye hakaret edilmesi. İYİ Parti Gn. Bşk. Meral Akşener’in hapse atılmakla tehdit edilmesi.

Daha da önemlisi; İçişleri Bakanı Soylu’nun “CHP’liler şehit cenazesinde protokole alınmasın” gibi talimat vermesi.

AKP – MHP’nin İstanbul BŞBB seçimlerine YSK’da hukuk dışı yersiz itirazları..

Ağır ekonomik bunalım, işsizlik…. altında inleyen halkın durumu…

Ortamı geren ve ‘Kızgın demir’ durumuna getiren başlıca nedenlerdir.

Ülkemizde bir şehit varsa, bu 82 milyon vatan evladını üzer. Sahip çıkan, cenaze törenine katılan, katılamayıp sonradan taziyede bulunan, sahip çıkan herkese saygı duyulması gerekir. Hiç kimse kendisini bir başkasından daha yurtsever görmesin. İşin garibi, askerlik görevini bile çeşitli alavere, dalaverelerle yapmayanlar,  “bedelli yapanlar” (!), yapanlardan daha yurtsever rollerde. Şehitin de şehit törenlerine katılanların da Alevisi, Sünnisi, Kürdü, Çerkezi, Lazı … olmaz. Bu “derin acı”, keder.. hiç kimsenin ipoteğinde olmamalı.

  • Şehid cenazesinde CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na atılan yumruk; Türkiye’nin bütünlüğüne, barışına, kardeşliğine, demokrasiye yapılmış alçakça bir saldırıdır.

O yumruk Türkiye’ye atılmıştır, Devlete atılmıştır.

Oysa Devlet, vatandaşının can ve mal güvenliğini sağlamakla sorumludur. “Teröre destek veriyor” denen Kılıçdaroğlu’na daha önce de terör örgütü PKK Artvin Şavsat’ta silahlı saldırı düzenlemiş (25 Ağustos 2016) ve kurşun bir Mehmetçiği şehit etmişti!. Bu ne ‘yaman çelişki’ böyle!

MSB Hulisi Akar’ın saldırganlara;

Değerli arkadaşlarım, şu ana kadar mesajlarınızı verdiniz. Tepkilerinizi gösterdiniz..” açıklamalarını yapması hayret verici ve düşündürücüdür.

Yine Devlet Bahçeli’nin Kılıçdaroğlu’na “%9 oy aldığın yerde ne işin var?”, “Adama sana yumruk atacak ne yaptın??” sözleri tam bir garabettir.

İçişleri Bakanı’nın “önceden haber vermediler,,” savunması gerçek dışıdır ve traji-komiktir. Bakanın, “Bana sorsalardı gitmeyin derdim..” sözleri ilkinden beter acizlik ve saçmalıktır.

Ana muhalefet lideri şehit cenazelerine pasaportla mı gidecek? Bu nasıl mantık?

Kılıçdaroğlu’na “kurgulu saldırı“yı kınıyor, kendilerine geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.

Bu yumruk Türkiye’ye ve demokrasiye atılmıştır.

Geri plandaki asıl siyasal sorumlular mutlaka meydana çıkarılmalı, gerekli güvenlik önlemini almayanlar istifa etmiyorsa, görevden alınmalıdır.

Haziran 2015 seçimlerini oy oranı %41’e inerek yitiren AKP hükümeti kuramamış, birden bire ülke şiddet – terör – ateş… sarmalına savrulmuş ve Kasım’da yinelenen seçimlerde AKP oylarını %49’lara tırmandırmıştı!? Benzer yöntemlere asla bir daha başvurulmamalıdır.

Kan ve canla siyaset yapılmaz!

Yurtta ve dünyada barış” dilini ve eylemini egemen kılmalıyız.

Çözüm barışta, hukuk devletinde, demokrasidedir..
Unutmayalım ki ateş, onu bulanları da yakar..

Ateşle oynamayalım, uygar siyaset yapalım..

LİNÇ GİRİŞİMİ

LİNÇ GİRİŞİMİ

Suay Karaman

Suay Karaman
22 Nisan 2019

(AS: Bizim kısa katkımız yazının altındadır..)

Ankara’nın Çubuk ilçesinde şehit cenaze törenine katılan CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğluna yapılan saldırı, bir linç girişimidir. Bu linç girişimi bir kışkırtmadır (provokasyondur) ve demokrasiyi içine sindiremeyenlerin planlı bir eylemidir. Bu alçak olayın benzerlerini 12 Eylül 1980 öncesinde Kahramanmaraş’ta ve Çorum’da,  2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’ta görmüştük. Yeni kışkırtmalara çağrı çıkartılmaması için, mutlaka bu alçak olayı yapanların da, yaptıranların da ortaya çıkartılarak, yargılanmaları gerekir.  

CHP Genel Başkanı linç girişiminin ardından çevredeki bir eve götürülmüştür. Hain saldırı burada da sürmüş, taş atılmış ve “evi yakın” sesleri yükselmiştir. Bu sırada Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, CHP Genel Başkanı’nın tutulduğu evin önüne gelerek;

  • “Değerli arkadaşlarım şu ana kadar mesajlarınızı verdiniz, tepkilerinizi gösterdiniz”

diye konuşarak, bu hain saldırıyı kınayamadığı gibi, destek de olmuştur. Ardından Ankara Valiliği, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada “müessif protesto eylemi” ifadeleri ile bu hain saldırının hafife alındığını gözler önüne sermiştir.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise

  • Nereye gideceğini bileceksin, o adama yumruk attıracak kadar ne yaptın sen?” söylemiyle, kendisinin nerede olduğunu ve ne yaptığını açık biçimde tanımlamıştır. 

Seçim meydanlarında toplumumuza kin ve nefret tohumu ekenler, CHP için hakaret ve tehditlerde bulunanlar, bu linç girişiminde pay sahibidir. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 24 Haziran 2018 seçimlerinden sonra yaptığı açıklamada valilere

  • CHP il başkanlarını şehit cenazelerinde protokole almayın” talimatı vermiştir.

Bu talimat, bu hain saldırının ateşleyicisidir. 

  • Analar ağlamasın diye açılım sürecini başlatanları,
  • Oslo’da PKK terör örgütüyle görüşenleri,
  • Habur sınır kapısında davul-zurna ile karşılayanları

    bu toplumun unutması olanaklı değildir.

    – PKK terör örgütü istedi diye Andımız’ı yasaklayanları,  
    – çocuk katili terör örgütünün başının mektubunu Diyarbakır meydanında
    okutanları,
    – Cizre’de PKK terör örgütüne yemin töreni yaptıranları,

    – belediye araçlarıyla hendek kazılıp, bomba konulmasına ses çıkarmayanları,
    – valilere operasyon yapmayın diyenleri

    bu toplum gördü, duydu ve hiç bir zaman da unutmayacaktır. 

Bütün bunlar ortadayken CHP’nin terör örgütüyle birlikte olduğunu söylemek komiktir, gülünç ötesidir. Bunun anlamı iktidar olanaklarının ellerinden kaymakta olduğunu görmenin telaşı içinde, milleti bölmektir. Toplum olarak çok dikkatli ve bilinçli olmalıyız, siyasette ve medyada saldırgan üslup kullananları iyi tanımalıyız ve gereken tepkileri vermeliyiz. Bu kirli düzeni değiştirmek için çok emek harcamalıyız. 

Bu hain olayın ardından genel merkezin önünde konuşma yapan CHP Genel Başkanı şu ifadeleri kullandı;

  • “Hiç kimse unutmasın; Kuruluş ve kurtuluşun partisi olan CHP’nin genel başkanıyım. Kuvayı milliyecilerin partisinin genel başkanıyım.”

    Kurucu ilkelere, Atatürk ilke ve devrimlerine inananların yönetimde olduğu bir CHP ile bütün bu karanlıkların aydınlığa döneceği bilinmelidir.

    * Atatürk’ün ışıltılı yolu ve görkemli “Altı Ok”u ile çağdaş uygarlık düzeyine ulaşılacaktır.
    =======================================
    Dostlar,

  • Binali Yıldırım İstanbul BŞBB adayı iken son günlerde “HDP oylarına talibim..” demedi mi?

    HDP şiddeti – terörü  dışlayıp, etnik temelde olmamak üzere demokratik siyasal yaşamda yerini aldığında kimsenin bir diyeceği olmaz..

    Son seçimde dinci-gerici….kuşatmaya karşı demokratik bir blok oluşturulmuş ve sonuç alınmıştır.

AKP ve yandaşları, ortakları, uzantıları, yerli – yabancı işbirlikçileri ateşle oynamaya derhal son vermelidir. Yapacakları her yanlış, onları kaçınılmaz sona daha hızlı ve daha da suçlu (mücrim!) olarak sürükleyecektir.. Tarih, bu vb. süreçlerin örnekleriyle dolu..

  • Bir kez daha, bin kez daha 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu ve mutlu olsun.. Salt Türkiye’ye değil, tüm dünya çocuklarına ve insanlığa ve küresel sermayeye başkaldırıp egemenliğine sahip çıkacak dünya uluslarının tümüne!

Sevgi ve saygı ile. 23 Nisan 2019, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com