Etiket arşivi: Merdan YANARDAĞ : Seçimlerin Siyasal ve Teknik Analizi

Merdan YANARDAĞ : Seçimlerin Siyasal ve Teknik Analizi


Seçimlerin Siyasal ve Teknik Analizi

portresi_olgun

 


Merdan YANARDAĞ
YURT Gazetesi
6.4.14

 

 

Yerel seçimlerin üzerinden tam bir hafta geçti. (AS : Bu gün 2 hafta..)
Dolayısıyla bu önemli siyasal gelişmeyi değerlendirmek ve kimi sonuçlar çıkarmak için yeterli bir süreyi geride bıraktık. Gerçi, başta Ankara olmak üzere kimi illerde seçim sonuçlarına ilişkin tartışma ve yeniden sayım işlemleri sürüyor ama Ankara’da ortaya çıkacak sonuç siyasal atmosferi değiştirecek bir etki gücüne sahip olsa bile, genel tabloyu teknik bakımdan etkilemeyecek. Dolayısıyla elimizde, hem sıcağı sıcağına bir çözümleme hem de soğukkanlı bir yorum için yeterince veri bulunuyor.

Bu yazıda, seçimleri esas olarak politik düzlemde değerlendirmeyi deneyeceğim. Ancak, yalnızca politik bir çözümleme değil, deyim uygunsa poli-teknik bir değerlendirme olacak. Çünkü geride bıraktığımız son yerel seçimlerin
teknik düzeyde de üzerinde durulması gereken boyutları var.

Şimdi hem bir okuma kolaylığı sağlamak hem de net vurgular yapabilmek için ortaya çıkan seçim sonuçlarını ve bu süreçte yaşanan siyasal gelişmeleri madde madde değerlendirelim :

1- Öncelikle vurgulanması gereken olgu şudur: Ortada bir AKP zaferi yoktur.
Eğer bir zaferden söz edilecekse bu ancak bir ‘Pirus zaferi’ olabilir. Yani yenilgiden daha beter bir zafer… Çünkü AKP bu seçimleri bir referanduma çevirdi. Sandığa giden Türkiye yerel yöneticileri seçmekten çok, AKP iktidarının genel politikalarını değerlendirdi. Seçimlere bu pencereden bakıldığında, Türkiye yaklaşık %60 oranında AKP iktidarına “hayır” demiş oldu. Dolayısıyla AKP hem 12 Eylül 2010 Anayasa Referandumu’yla hem de 2011 genel seçimleriyle karşılaştırıldığında
ciddi düzeyde oy yitirdi.

2- Seçimler AKP iktidarının baskı, sansür ve polis terörü altında yapıldı.
Başta Başbakan Tayyip Erdoğan ve ailesi olmak üzere, AKP Hükümeti hakkında ortaya çıkan yolsuzluk skandalından toplumun büyük kesiminin haberi olmadı. Sızdırılan telefon kayıtları, soruşturma dosyaları ve her biri ağır suçlamalara temel oluşturacak belgeler, hükümetin örneği görülmemiş baskısı ve sansürü nedeniyle kitlelere ulaşamadı. Bu belgelere ancak eğitimli, bilgisayar / internet kullanıcıları ulaşabildi.

3- Cumhuriyet’in bir avuç seçkinin rejimi değil, toplumun büyük kesimleri tarafından benimsenen, içselleştirilen ve sahip çıkılan bir siyasal ve tarihsel formasyon olduğu kanıtlandı.

4- Seçimler AKP ile Cemaat arasında geçti. Toplum, en az AKP kadar bir Cumhuriyet ve halk düşmanı olan Fethullah Gülen Cemaati’nin açıklayacağı yeni ses kayıtları ve yolsuzluk dosyalarına kilitlendi. Siyasal ve toplumsal bir muhalefet eylemi, başka bir anlatımla sol bir seçenek geliştirmek yerine, Cemaatin istihbarat örgütlenmesinin marifetlerine endekslenen bir seçim yaşandı. Buna karşın AKP iktidarı, 2010 Referandumu’na göre %13, 2011 seçimlerine göre ise yaklaşık %6 oranında oy yitirdi.

5- AKP Hükümeti, elinde bulundurduğu devlet olanaklarını ve kamu gücünü kullanarak seçmeni yönlendirmeye, hakkındaki yolsuzluk iddialarını karartmaya, soruşturmaları bastırmaya ve her yola başvurarak seçimleri 1. parti olarak bitirmeye yöneldi. Durum böyle olunca,

– tam 40 ilde ve yüzlerce ilçede seçim sahtekârlıkları yapıldı.
– Sonuçlar değiştirildi, muhalefet partilerine verilen oylar çalındı ya da iptal edildi.
– Kaba bir hesaplama ile bu seçimlerde %3 ila 5 arasında oyları AKP’ye aktaran bir sahtekârlık yapıldığını söyleyebiliriz. Bu oranın daha yüksek olmamasının tek nedeni, önceki seçimlere göre hem toplumun hem de muhalefet partilerinin konuya ilişkin duyarlılığının artması nedeniyle alınan önlemlerdir. Özetle bu seçimler kirlidir.

6- Bu seçimlerin ortaya koyduğu en önemli göstergelerden biri şudur:

İnsanların sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel konumları ile seçmen davranışları ve siyasal tercihleri arasındaki pozitif ilişki kopmuş durumda. Daha doğrusu, uzun süredir yaşanan bu kopukluğun sürdüğü ortaya çıktı. Yani yurttaşlar, sınıfsal ve toplumsal konumlarından hareketle akılları ve bilinçleri ile değil, inançlarına göre oy kullandı. Başka bir anlatımla, bu seçimlerde de toplumun yoksul, ezilen ve sömürülen kesimleri, içinde yaşadıkları bu durumun sorumlusu olan iktidara sırf “dindar”
(AS: AKP iktidarı dindar mı, dinci mi??) diye oy vermeye devam etti.

  • Başbakan Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın evinden çıkan ve
    yaklaşık 1 katrilyon dolayında olduğu belirtilen paranın “zekât” ya da
    “cihat” parası olduğuna inandı.

7- Dolayısıyla, laiklik ve aydınlanma konusunda gösterilen duyarlılıkların ve
siyasal tepkinin, sahte bir tartışma değil, insanların ve toplumun somut yaşamını temelden ilgilendiren sahici bir çatışma alanı olduğu bir kez daha anlaşıldı.
İnsan aklının ve vicdanının özgürleşmesi ile demokrasi arasındaki doğrudan ilişki görüldü. Bu seçimlerde toplumun önemli bir kesimi kendi cellatlarını seçmeyi sürdürdü.

8- Ahlaksızlığın, hoyratlığın, hırsızlığın, yağma düzeninin, cehaletin ve yolsuzluk kültürünün bütün toplumu sardığı ve kirlettiği gözlendi.

Siyasal İslamcı iktidarın yaptığı yolsuzluğun, akıl tutulması yaşayan toplum kesimleri tarafından benimsendiği, kutsal amaçlar için ahlaksızlık yapılabileceğine ilişkin zihniyetin yaygınlaştığı görüldü. Siyasal İslamcılığın ve kasaba dinciliğinin toplumu çürüttüğü ortaya çıktı. Laik hukukun önemi anlaşıldı.

9- AKP ve Cemaat arasında, ülkeye ve “cumhuriyet ganimetine” kimin egemen olacağına ilişkin başlayan ve sert bir siyasal ve teolojik çatışmaya dönüşen mücadele, siyasal İslamcılığın bu topraklarda da ağır bir başarısızlığa uğradığını tescil etti. Siyasal İslam, Afganistan, Pakistan, Tunus, Mısır, Irak, Filistin ve Libya’dan sonra, Türkiye’de de iflas etti. Bölgeye model ülke olarak sunulan Türkiye, İslam dünyası için büyük önem taşıyordu. Ilımlı İslam projesi çöktü.

10- AKP ve Cemaat arasındaki koalisyon kesin olarak çöktü.
Siyasal İslam’ın başarısızlığı nedeniyle “sivil İslam” diye kavramsallaştırılan yeni bir arayış şekillenmeye başladı. İslamcıların moral üstünlüğü ve “ideolojik” inisiyatifi yıkıldı. Liberallerin ideolojik-siyasal hegemonyası bitti.

11- Seçimler, AKP için bir zafer olmadığı gibi, sonuçlar CHP bakımından da bir başarı sayılamaz. Oyunu artırmakla birlikte CHP seçimlerden başarısızlıkla çıktı. CHP’nin merkeze, dolayısıyla eski konumuna göre sağa kayarak büyüme, iktidara tırmanma siyaseti de başarısızlığa uğradı. CHP’nin Cemaat’le örtülü ittifak kurup, ABD’ye göz kırparak iktidar olma stratejisi iflas etti.

12- İstanbul’da Mustafa Sarıgül projesi başarısız oldu. Partide sağa kayışın simgelerinden biri olan Sarıgül’ün CHP liderliğine oynama şansı, ortadan kalkmadıysa bile azaldı. Sarıgül’ün sol ve toplumcu politikalardan uzak, apolitik ve merkezci söylemi karşılık bulamadı ve toplum bu söylemi içten  görmedi.

13- Daha sağa kayarak kitleselleşmek ve iktidar olmak efsanesi ağır yara aldı.
Tam tersine topluma güven verecek sol ve toplumcu bir siyasal hattın
daha başarılı olabileceği, 1977 ve 1987 örneklerinin de desteklediği gibi, görüldü.

14- Toplumun dokusunun tahmin edilenden daha derin şekilde değiştirilerek dinselleştirildiği bir kez daha tescil edildi. AKP’den kayan oyların CHP’den çok MHP’ye gittiği anlaşıldı. Cemaat, İstanbul ve Ankara gibi iller dışında MHP’yi destekledi.

15- CHP’nin sağa kayması, solda büyük bir siyasal boşluk bıraktı. CHP’nin cumhuriyetçi ve sol tabanındaki rahatsızlık büyüdü. CHP’nin merkez yönetimi ile köken olarak daha sol bir geçmişe sahip olan il ve ilçe örgütleri (önde gelen üyeler) arasındaki çelişkiler derinleşti. CHP içi yeni bir mücadelenin tohumları atıldı.

16- BDP/PKK hareketinin AKP ile önümüzdeki dönemde de ittifak yapacakları bir tablo oluştu. BDP’nin desteğiyle Türkiye’nin batısı, kuzeyi, kuzeydoğusu ve güneybatısı için oluşturulan ve neredeyse Türkler hariç bütün etnik toplulukları içerdiği belirtilen HDP, başarısız oldu. BDP ise, hedeflerine önemli oranda ulaşarak
başarılı çıktı.