Etiket arşivi: Mehmet Cengiz : “Milletin a…’a koyacağız..”

ARTVİN CERATTEPE DİRENİŞİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ.

ARTVİN CERATTEPE DİRENİŞİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ..

Fotoğraf: DHA

Söz konusu maden alanını işletecek olan, Bay RTE’ye yakın Bay Mehmet Cengiz olup,
Milletin a…’a koyacağız diyebilen yüz kızartıcı küfürü yapan adamdır!

Bütün Türkiye’ye çok ciddi özür borcu olan ve pek çok hak yoksunluğu ile hukuksal olarak “yaptırım” görmesi, utanca boğulması ve köşesine çekilmesi gereken gereken bu zat,
tersine Devletten ve AKP iktidarından “umur” görmektedir. Bu etik – ahlak – hukuk dışı durum halkın adalet duygusunu derinden zedelemektedir. En ağır biçimde küfür edilerek vicdanlarda derin aşağılanma duygusu oluşturulan Ulusumuz, yaşadığı örselenmeyi (travmayı)
unutmuş değildir. AKP’nin kendisine “dost” olmadığını da yaşayarak acı biçimde görmektedir Esas olarak bu tür travmaların olumsuz etkilerinin, onurlu insanlar (halkımız!) üzerinde
uzun yıllar sürdüğü de bilimsel olarak bilinmektedir.

Bu sosyal psikolojik / politik sosyolojik sorunsal bir yana, Artvin’in eşi bulunmaz doğasını hoyratça tahrip edecek maden arama izni (ruhsatı) nasıl verilebilir? Böylesi bir ruhsata
nasıl olumlu ÇED (Çevresel Etki Değerlendirme) Raporu verilebilir??

Başbakanlığının son dönemlerinde bütün maden arama izinlerini Bay RTE‘nin tekelinde topladığı ileri sürülmüştü. Bir Başbakan neden böyle yapar? Ülkenin Enerji ve Doğal Kaynaklar Bakanı (son AKP Hükümetinde RTE’nin damadı Albayrak!?) ne güne durmaktadır?
Bu davranış hukuksal olarak bir yetki gaspı ve kamu yönetimi ilkelerine ters olmanın yanı sıra politik olarak da ciddi soru işaretleri uyandıran bir fiyaskodur.

“Niçin” sorusuna Bay RTE’nin hiçbir biçimde akılcı, hukuka, devlet geleneklerine,,
uygun yanıt vermesi olanağı yoktur. O zaman da apaçık şaibe altında kalırsınız..

*****
Sorunun bir başka boyutu Anayasa’nın 56. maddesidir.
Bu madde, açıkça Yurttaşa çevreyi geliştirme, koruma ve kirlenmesinin engellenmesi görevi vermektedir Devlet ile birlikte. Bu düzenleme yurttaşa hem Anayasal buyruk hem de
anayasal bir yetkidir. Sorumluluk doğal olarak yetkiyi doğurur. Yurttaşın çevreyi
koruma – geşiştirme ve kirlenmesini engelleme davranışı gösterMEmesi anayasal suçtur!

Artvin halkı, Cerattepe’de açık altun madeni açılmasını, Anayasanın anılan maddesi bağlamında çevreyi geliştirme, koruma ve kirlenmesinin engellenmesi görevi kapsamında görmektedir. Takdiri ve değerlendirmesi bu yöndedir. Bu kanaat ve kararın tersi yöndeki tercihten değersiz olduğunu savlamak olanaksızdır. Dahası, 1 ya da birkaç kişinin çıkarı, şirketlerinin kârı, yöre halkının yaşam hakkını sınırlama, doğayı tahrip etme hakkı
asla ver(e)mez.

Ayrıca Anayasa’nın 169. maddesinde çok net olarak;

“..Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez..” denilmektedir.

Yine Anayasa’nın 34. maddesine göre;

“..Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir..” düzenlemesi yer almaktadır.

Çevreyi korumak, geliştirmek ve kirlenmesinin engellenmesini istemek,
3. kuşak insan hakları kapsamındadır. Demokratik ülkeler artık bu aşamadadır.

Ülkemizde ise, AKP ile birlikte en temel insanlık hakkı olan SAĞLIKLI YAŞAM HAKKI bile tehdit altındadır ve çiğnenmektedir. Artvin halkı demokratik – yasal – anayasal – uluslararası hukuka uygun ve sonuna dek MEŞRU bir direniş, doğayı koruma ve 56, maddedeki ANAYASAL YÜKÜMÜNÜ yerine getirme davranışı içindedir. Ancak baskıcı AKP iktidarı,
esen yelden ödü patlar bir patolojik psikoloji içine sürüklendiğinden kente girişleri bile yasaklama girişimindedir! Anayasal gezi hakkı bile engellenmektedir. Vali suç işlemektedir.
Üst makamlardan gelen yasa ve hukuk dışı hukuk dışı buyrukları Vali, Anayasanın 137. maddesi uyarınca yerine getirmeme yükümü altındadır.

*****

Hiçbir iktidar döneminde bunca çok insanımız yaşamını yitirmemiştir!
Niçin?? Nereye dek?? Eli kanlı iktidarların sonuç aldığı görülmüş müdür? 

Silahsız ve şiddet kullanmayan, suç işlemeyen ve suça teşvik etmeyen bırakın yasal – anayasal, evrensel hakkı ve görevi olan direniş gösteren Artvin halkının üstüne güvenlik güçlerini orantısız güç kullanarak salmak, olsa olsa AKP iktidarı gibi açık faşizme geçmiş
bir siyasal zorba anlayışın ürünü olabilir.

Anayasa md. 34 de yer alan toplantı gösteri yürüyüşü hakkı
Artvin halkının direnişi bu anayasal madde bağlamında da AKP iktidarınca çiğnenmek istemektedir… 18 Şubat 2016 günü saat 23:45 dolayında binlerce Artvinli dev bir yürüyüşe geçmiş ve Valilik önünde toplanarak Atvin’i haramzadelere bırakmayacaklarını haykırmıştır.
Ankara’da gün içinde yapılan destek eyleminde polis 11 dolayında insanı gözaltına almıştır. Oysa gözaltını gerektirecek bir davranış olmamıştıri Polis yetkilerini aşarak hem Toplantı
ve Gösteri Yürüyüşleri Hakkında Yasa
yı hem de Polis Vazife ve Selahiyetleri Yasasını çiğnemiştir. Anayasa Mahkemesi’nin kararları, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri sırasında zorunlu (mücbir) sebepler olmadıkça suç bile işlense eylem hakının engellenmemesi,
hukuka aykırı eylemin belirlenerek sonrasında işlem yapılması yönündedir.

AKP iktidarı ne hukuk, ne yasa, ne hak, ne töre ve gelenek dinlemektedir!?
Halkın sırtından polis – jandarma copunu – dipçiğini, biber gazını – basınçlı suyu eksik etmeyerek nereye varabileceğni düşünüyor AKP iktidarı ve İçişleri Bakanı Efgan Ala??
Nereye denli??
Bu baskı meşru direniş hakkını bilemez mi?
Artvin halkının açtığı pankartlarda Haziran 2013 direnişinin anımsatılması önemlidir.

CHP Artvin milletvekili Sayın Uğur Bayraktutan, 21 Şubat 2016 saat 00:33 dolayında
Halk TV’de güncel durumu yansıtıyor.. Bir milletvekili, Valilik önünde açlık grevine başlamak zorunda bırakılmıştır.. İnsanlar neden böylesine köşeye sıkıştırılır?

AKP iktidarı kimin iktidarıdır?
Yandaş sermaye adına bir siyasal iktidar, 21. yy’da halkına böylesine zulüm yapabilir mi?
AKP kendi ayağına kurşun sıkmaktadır. Bu hazin hukuksuzluk halkın gözünü iyice açacaktır.

Kendine bunca zarar verebilen bir eylemin akıl fukarası öznesi, olsa olsa AKP olmalı!

Ayrıca, AYYÖŞ (Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı) de bu tür girişimlerde yöre halkının görüşüne başvurulmasını gerektirmektedir. AKP iktidarı burada da çifte standart içindedir.

AKP iktidarı apaçık hukuk ve insanlık dışına bir kez daha düşmüştür.
Söz konusu polis – jandarma – iktidar saldırısı derhal durdurulmalı ve sükunetle, katılımcı olarak
konu bir kez daha irdelenmelidir. İlgili Bakanlar (RTE’nin damadı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı ile Orman ve Suişleri Bakanı) hemen Artvin’e giderek yerinde, halktan doğrudan
bilgi almalı ve hukuka uygun uygar (AKP’den beklenebilir mi??) politikalar benimsemelidirler.

Artvin halkının hukuka uygun ve tümüyle meşru, yürekli direnişini içtenlikle selamlıyoruz.
Bu haklı eylemi destekliyoruz. 

AKP iktidarını halkla inatlaşıp zıtlaşmaktan kesin olarak kaçınmaya ve
hukuk dışı orantısız güvenlik gücü kullanma zorbalığını derhal durdurmaya çağırıyoruz.

Bizim de üyesi olduğumuz EĞİTİM-İŞ‘in Cerattepe direnişine destek posteri için
lütfen tıklayın:

Cerattepe_EGITIM-IS_20.2.16

Sevgi ve saygı ile.
21 Şubat 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

profsaltik@gmail.com

Yazının pdf biçimi : ARTVIN_CERATTEPE_DIRENISININ_DUSUNDURDUKLERI

Marmara Depreminin 16.; AKP – RTE Depreminin 13. Yılı

Marmara Depreminin 16.;
AKP – RTE Depreminin 13. Yılı

Depremden beter… 20 yıllık haritayı kullanıyoruz!

17 Ağustos’un yıldönümünde Prof. Haluk Eyidoğan’dan Cumhuriyet’e
çarpıcı açıklamalar:20 yaşındaki deprem haritası acilen yenilenmeli.
(Cumhuriyet, 16 Ağustos 2015)
*****
Dostlar,17 Ağustos 1999 büyük Marmara depreminin üzerinden tam 16 yıl geçti..
Türkiye deprem haritaları hala o facianın öncesinden kalma..
Can sıkan haberin ayrıntılarını bizim notlarımızın altında okuyabilirsiniz..

Ne diyelim??

RANT HARİTALARI GÜNCEL ama deprem haritaları 20 yıllık..

Bir AKP klasiği daha…
13 yıla yakındır tek başına iktidar olan bu anlayışın içyüzünün fotoğrafı adeta..

İğneden ipliğe her şeyin özelleştirildiği, ünlü eski Maliye Bakanı Kemal Unakıtan‘ın “Babalar gibi satarım..” buyurduğu, topraklarını bile yabancılara satan bir
AKP politikası.. “Sattık da sırtına alıp götürdü mü??” savunması yapabilen bir yozluk!
(Rabbi, eşine istihare sonrası “Cleveland” demişti ameliyat için ama O şimdilerde tekerlekli sandalyede.. gene de şifa diliyoruz .. ama mazlumların-yetimlerin ahı ???)

Hemen her şey özel ve güzel sektöre, yandaşlara, “Milletin a…’a koyacağız..” diyenlere
(Cengiz Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Cengiz) peş keş çekilirken,
Devlet TOKİ eliyle “konut” yapıyor!? İnşaat, motor sektör!

TOKİ dev bir kartele – tröste dönüştü, müthiş kamu yetkileriyle boldozer gibi her yeri dümdüz ediyor. Helikopterden göz konan yerler için hemen bir imar planı değişikliği ile ya “kentsel dönüşüm” masalı ile el konuyor ya da “yerleşime uygun değil” raporu çıkarılıyor ama oraya AVM’ler, oteller, rezidanslar dikiliyor her nasılsa!? Orta sınıf ve gecekondulular kent çeperine itiliyor üretilen arsalar müthiş rant sağlıyor. Mülkiyet hakkı ayaklar altında, el konan taşınmazların gerçek bedelleri ödenmiyor, mal sahibi insanlar uzun yıllar borçlandırılıyor… TOKİ evlerini seller basıyor, insanlar boğuluyor, temelleri açığa çıkıyor.. TOKİ, Deprem Yönetmeliğine uygun yapılaşma kurallarını takmıyor.
1 milyona varan arz fazlası “konut”, giderek “lüks konut” yapar ve stoklarken,
yarattığı öğrenci yurdu kapasitesi komik düzeylerde. TOKİ; AKP’nin stratejik bir aracı!

Bir de “ACELE KAMULAŞTIRMA” kuralları var.. Yasada öylesine hızlandırıcı hükümler var ki, yangından mal kaçırma tam da bu olsa gerek.. İtiraz durumunda,
İdari Yargılama Usulleri Yasasında da yargının eli kolu bağlanmış neredeyse.

Kamu, yurttaşından mal kaçırıyor..

Ya da daha acı bir anlatımla, kamu yetkisini eline geçiren rantçı – talancı bir anlayış;
gözü doymaz bir hırsla dağı – taşı, bağı – bahçeyi, tarlayı – tapanı, apartmanı – gecekonduyu, ormanı – kıyıyı, dereyi – madeni… yağmalıyor…

Türkiye böylesine talihsiz bir dönem yaşıyor, dikine betonlaşıyor ama deprem haritaları güncellenmiyor!? Binlerce köy mahalle yapılıyor.. (Yaklaşık 17 bin köy kaldı, bir o kadarı Büyükşehir yasası ile mahalleye dönüştürüldü!) Artık kentsel nüfus oranımız %93 ve Dünyada başlardayız!

*****

17 Ağustos 1999 depreminin üzerinden tam 16 yıl geçti..
Bu acı ve büyük depremde boşu boşuna verdiğimiz 40 bin dolayında kurbanın
aziz anıları önünde saygıyla eğiliyoruz.. desek bir anlamı var mı gerçekte??

Ulusal Deprem Master Planı başlarda olmak üzere öyle devasa ve ivedileşen toplumsal sorunlarımız var ki..

Ege’de 152 adamız = vatan toprağı sahipsiz bırakıldı ve ekonomik bunalım içindeki
küçük komşu tarafından işgal edildi; AKP’den “tık” yok!?

Bu anlayış üst üste 3 kez tek başına iktidar oldu.. 4.’de kıl payı kaçırdı..
Necip milletimiz, “çalıyo emme, çalışıyo..” savunma mekanizması geliştirdi.
“Bunların alnı secdeye varıyo..” bir de..

Epey bir kitle bu yağma – talan rantına sadaka yardımlarla ortak ve tutsak edildi,
biatı sağlandı. Yandaşlaar, basın, bürokrasi, yargı, mafya.. ayakları kumpaslarla kuruldu
ve kamuoyu teslim alındı, dış destek de sağlanarak istendiği gibi yönlendiriliyor..
Millet – cumhur iradesi Seçim sonuçları bile beğenilmiyor ve zorla “tekarlanıyor”!
Bunun da adı AKP’nin “ileri demokrasisi” oluyor..

AKP-RTE deprem felaketi!

Bu gidişle bu ülke ve uyan(a)mayan, ranta yer yer ortak edilerek ahlakı bozulan halk,
daha çoook dayak yer, daha çoook “deprem afeti”.. yaşar da “kader” diye avunur oturur.

*****

17 Ağustos 1999 Marmara depreminden sonra bu ülkenin başına gelen en büyük deprem

3 Kasım 2002 seçimleri ile AKP’nin iktidar olmasıdır!
– Artçıları 4 yıl sonra 2006’da, 2007’de Gül Cumhurbaşkanı, 2010’da yeniden AKP
ve RTE Cumhurbaşkanı .. gelmiştir.
– 2014’te ise “yarım kalan” / AKP tarafından beğenilmeyen bir “artçı” yaşanmıştır,
bunun da yıkımının tam olması için tahkimine (yenilenmesine!) çalışılmaktadır!?..

*****

Halka gerçekleri “işleyecek” öncü siyasal kadrolara şiddetle ve ivedilikle gereksinim var..
Kayıtlı seçmenlerin toplamda %32’sinin oyunu alıp geçerli oylarda her nasılsa % 41’e fırlayan (%14 katılmayan!), o da yetmeyip TBMM’de %47 çoğunluğa tırmanan bir
siyaset ve seçim sistemi soytarılığı politik depremler üretmez de ne üretir??

Asıl bu açmaza bir “açılım süreci” gerek – bir büyük deprem ile yıkıp
sil baştan devrimci Cumhuriyeti yeniden kurmak gerek!

Not               :
İnşaat mühendisi ve “barajlar kralı” merhum Başbakan Süleyman Demirel,
depremler sonrasında;

“Ne yapalım altımız çürük…” buyururlardı!

Sevgi ve saygı ile.
Tekirdağ, 17 Ağustos 2015, saat 03:02
(45 saniyelik depremin başladığı an)

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

==============================

17 Ağustos’un yıldönümünde Prof. Haluk Eyidoğan’dan Cumhuriyet’e
çarpıcı açıklamalar:

 20 yaşındaki deprem haritası acilen yenilenmeli

17 Ağustos 1999 Büyük Marmara Depremi’nin üzerinden tam 16 yıl geçti ve Türkiye hâlâ ‘18 Nisan 1996’ tarihinde yürürlüğe giren; hem güncelliğini hem de işlevini yitiren Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası’nı 20 yıldan bu yana yenilemedi. 17 Ağustos’tan bugüne Düzce depremi, Van depremi gibi büyük depremlerin yanı sıra, Çankırı, Akşehir, Çay-Afyon, Pülümür Tunceli, Bingöl, Elazığ, Bala-Ankara ve Simav-Kütahya gibi orta büyüklüklerde ve önemli hasarlar bırakan birçok deprem yaşandığına dikkat çeken eski İTÜ Jeofizik Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Haluk Eyidoğan çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Güncelliğini yitirdi

– 17 Ağustos’u yaşayan Türkiye’de mevcut deprem bölgeleri haritası sizce yeterli mi?

HALUK EYİDOĞAN – Bu harita 20 yaşındadır… Deprem Şûrası kararlarında önerilen ve bugüne dek çözülemeyen önemli sorunlarımızdan biri de 18 Nisan 1996 tarihinde yürürlüğe giren ve artık güncelliğini ve işlevini yitiren Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası’nın yenilenmemesidir. Dediğiniz gibi bu süre içinde Türkiye’de Kocaeli-Gölcük depremi, Düzce depremi, Van depremi gibi büyük depremlerin yanı sıra, Çankırı, Akşehir, Çay-Afyon, Pülümür Tunceli, Bingöl, Elazığ, Bala-Ankara ve Simav-Kütahya gibi orta büyüklüklerde ve önemli hasarlar yapan bir çok deprem yaşanmıştır.

150’ydi 326’ya çıktı

Üniversitelerimiz ve Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA) tarafından
son yıllarda yapılan Jeoloji, Jeomorfoloji, Jeofizik ve Deprembilim (Sismoloji) araştırmalarında bugüne kadar bilinen aktif (diri) faylara ek yeni faylar bulunmuştur. 2012 yılında yayımlanan Türkiye Diri Fay Haritası’na göre ülkemiz genelinde yaklaşık 150 tane olarak bilinen diri fay sayısı 326 olmuştur. Alt faylarla birlikte değerlendirildiğinde, yeni diri fay sayısının yaklaşık 485 adet olduğu anlaşılmaktadır. Bu sonuç, Türkiye’de
her türlü yapılaşma ve planlama sürecinde deprem kökenli riskleri azaltmak için çok daha fazla duyarlı olunması gerektiğini göstermektedir.

İstanbul’da kaçacak yer yok!

– Peki İstanbul?

EYİDOĞAN – İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) 2002’de İstanbul Deprem Tehlike ve Riski Etüdünü, 2003’te İstanbul Deprem Master Planını ve 2011’de İstanbul Sismik Mikro-Bölgeleme çalışmaları yaptırmıştır. Bu araştırmalar, İstanbul’un jeolojik-jeofizik-jeoteknik bilgilerine dayanarak deprem tehlikesini, zemin hareketlerini, heyelan ve sıvılaşma durumunu ve tsunami tehlikesini ayrıntıları ile ortaya koymuştur. Bunu bildiği halde İBB, İstanbul’un kıyılarını kilometrekarelerce doldurmakta, zemin sorunu ve sel-taşkın tehlikesi olan alanlar ile 17 Ağustos 1999 depreminden sonra acil tahliye ve barınma için ayrılan alanları imara açmaktadır. 2000-2010 yılları arasında İstanbul ve çevresi için yapılan bir çok ayrıntılı deprem tehlike ve risk çalışmalarından elde edilen önemli bulgular ve en riskli alanlar kentsel dönüşüm amaçlı planlamalarda ve uygulamalarda ne yazık ki dikkate alınmamıştır. Eski yerleşmelerdeki yoğun yapılaşmış riskli alanlar ve üzerindeki riskli konutlar öylece durmaktadır. İstanbul Valiliği, İSMEP Projesi B-Bileşeni işlerinde parasal bir sıkıntı olmamasına rağmen -1 milyar AVRO kredi alınmıştır- okullar hariç birçok hastane ve diğer bazı afet görevli kamu yapıları depreme dayanıklı duruma getirilmeyi beklemektedir.

Rant haritaları güncel

– 150 diri fay sayısı 326 oluyor ve harita yenilenmiyor.
O zaman büyük risk altındayız değil mi?

EYİDOĞAN -Türkiye Deprem Tehlike Haritası ne yazık ki yenilenmemiş, büyüyen şehirlerimizin ve sanayi alanlarımızın maruz kalacağı deprem tehlikesi ölçütleri güncellenmemiş. Bazı büyük şehirlerin ve yerleşmelerin deprem tehlikesinin artmış olmasına rağmen ne yazık ki Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Başbakanlık Afet ve Acil Durum Başkanlığı (AFAD) bu konuda bir harita çıkaramamıştır. Doğal Afet Sigortaları Kurumu (DASK) sigortalılık oranını % 40’a yükseltmesine rağmen halen bu eski haritayı baz alarak deprem sigortası yapmaktadır. Hal böyleyken, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’na bağlı Demiryolları, Limanlar ve Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü (DLH) inşa ettirdiği büyük mühendislik yapıları için mevcut deprem bölgeleri haritasının yetersizliğinin farkına varmış, yeni bir Deprem Tehlike Haritası yaptırmıştır. Bu harita için kullanılan diri fay seçimi ve tehlike hesap yöntemleri farklıdır.

İki ayrı tehlike haritası

– Bu skandal tablo önemli bir tartışma konusu yaratmaz mı?

EYİDOĞAN – Evet… AKP hükümetinin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Başbakanlık AFAD Başkanlığı halkımızın yaşadığı konut, işyeri ve diğer yapılarla ilgili deprem tehlike haritalarını güncellemezken, aynı hükümetin bir başka bakanlığı kendi mühendislik yatırımları için ayrı bir deprem tehlike haritası kullanmaktadır. Tuhaf bir şekilde Türkiye’de iki ayrı deprem tehlike haritası vardır.

Adalarda gözlem

– Peki, 17 Ağustos Depremi’nin ardından afet yönetiminden “risk azaltma” anlayışına geçebildik mi?

EYİDOĞAN – Hayır. Depremden sonra birçok üniversite ve kurum Marmara Bölgesi’nin deprem tehlikesini her ölçekte anlama amaçlı ve farklı yöntem ve yaklaşımlarla bilimsel araştırmalar başlattılar. Bu araştırmalardan biri de, bir aşamada benim de içinde yer aldığım, Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü, Almanya Potsdam’dan Yer Bilimleri Araştırma Kurumu (GFZ) gibi birçok önemli kurumdan araştırıcıların katkısıyla geliştirilen Prens Adaları Gerçek Zamanlı Deprem Gözlem Sistemi’dir (PIRES). Proje 2006’da başlamış ve her iki kurumun işbirliği ile Kuzey Anadolu Fayı’na (KAF) en yakın olan İstanbul’un Prens Adaları’nda toplam 16 deprem istasyonu kurulmuştu. Bu bilimsel araştırma, gelecekte İstanbul dahil Marmara’da birçok şehri ve yerleşmeyi tehdit eden “Büyük Marmara Depremi”ni yaratacak KAF’ın Marmara Denizi içindeki ana kolu Marmara Fayı’nın deprem kimliğini tanımayı amaçlıyordu. Prens Adaları’na yerleştirilen deprem istasyonlarının sayısal dağılımı şöyleydi: Büyükada 2, Heybeliada 1, Kınalıada 1, Burgazada 1, Alendros 1, Yassıada 5, Sivriada 5. Ayrıca, TÜBİTAK Yer ve Deniz Bilimleri Enstitüsü de bu projeye katkı sağlayan ve fay hareketleri nedeniyle adalarda oluşan konum değişme hareketlerini ölçen duyarlı ve gelişmiş birer GPS istasyonunu Sivriada ve Yassıada’ya kurmuştu. PIRES Projesi’nin Almanya GFZ’ye ve Türkiye KRDAE’ye toplam maliyeti personel maaşları hariç yılda 80 bin Dolar civarındaydı. Proje günümüze kadar her iki ülkenin deprembilim uzmanları tarafından özverilerle sürdürülürken bir olumsuz gelişme oldu. 1973 yılından bu yana tarihi, doğal ve arkeolojik nitelikleri ile tescil edilmiş olan ve dünyanın önemli bir “Açık Hava Müzesi” özelliğindeki bu 9 adadan Yassıada ve Sivriada’nın imara açılması gündeme geldi.

Adalardaki istasyonlar tek tek kaldırılıyor

– PIRES Projesi bu süreçten nasıl etkilendi?

EYİDOĞAN – Yassıada’nın “Tarihi Sit” özelliğini kaldıran, kültür ve turizm yatırımları için hem Yassıada’yı hem de Sivriada’yı imara açan “Uyanık Otorite” bu arada gazete ve TV’lerde Yassıada’yı “Demokrasi Adası” yapacaklarını ve bu vesile ile Sivriada’yı da turizme kazandırmak için bazı tesisler yapacaklarını açıkladılar. Takıye’ye ve mugalata teknikleri ve propoganda desteği ile bu adaların üzerinde aklınıza gelen her türlü ticari+turistik tesis ve bina inşa edilmesinin önü açıldı. Yapılan imar planlarına göre Yassıada’da %65, Sivriada’da % 40 inşaat izniyle yapılaşmaya açıldı. Sözüm ona demokrasi havariliği ile göz boyanırken 5 yıldızlı oteller, bungalovlar, marinalar, lokantalar, fitness merkezleri, otoparklar vb. yapılarak demokrasi getirilecek (!) olan bu adalara inşaat için TOBB devreye girdi. Hükümet Yassıada’yı “Demokrasi Adası” yapmaya kalkınca 2006’dan bu yana yürütülen PIRES projesinin o özel duyarlıkta bilim insanlarının özveriyle çalıştırdıkları deprem ve GPS istasyonları tümden kaldırılmaya başlandı. Şu anda Yassıada’da 1 adet ve Sivriada’daki 5 adet PIRES istasyonu çalışıyor ama proje önemli derecede sakatlandı. Eğer Sivriada için de çizilen “Turizm Projesi” uygulama aşamasına geçerse bu adadaki istasyonlar da kalkacaktır. Belki kalan biriki tane de oradaki gürültüden işe yaramaz duruma gelecektir. Şimdilerde önemli uzuvları
parça parça kesilen PIRES Projesi bu gidişle ve anlayışla ortadan kaldırılacaktır.

==============================================

Not                         :

Dostlar,

İnşaat mühendisi ve “barajlar kralı” merhum Başbakan Süleyman Demirel,
depremler sonrasında

“Ne yapalım altımız çürük…” buyururlardı!

Dr. Ahmet SALTIK