Etiket arşivi: mandacılar

104. yılında Sivas Kongresi

Alev CoşkunAlev Coşkun

04 Eylül 2023, Cumhuriyet

 

Bu gün Sivas Kongresi’nin 104. yıldönümüdür. Cumhuriyet gazetesi böyle önemli günlerde daima, Kuvayı Milliye tavrını ortaya koyar.

Sivas Kongresi, Milli Mücadele tarihimizde çok önemli bir yere sahiptir. Mustafa Kemal’in, Anadolu’ya çıkışının üzerinden henüz 19 gün geçmişti. Havza’da iken İstanbul’a geri çağrıldı.

Mustafa Kemal bu aşamada yaşamsal derecede önemli bir karar aldı. Kararın esası şudur:

“Kuvayı Milliye ile ilgili faaliyetler kişisel olmaktan çıkarılmalıdır.”

Amasya Bildirisi bu kararın ürünüdür. Bu bildiride “vatanın bütünlüğü ve bağımsızlığının tehlikede” olduğunu belirtiyor, her ilden seçilecek üç kişinin Sivas’ta toplanarak kongreye katılması isteniyordu.

İSTANBUL HÜKÜMETİNİN KONGREYİ ENGELLEME GİRİŞİMLERİ

Önce o günün koşullarındaki çok önemli bir konu üzerinde duralım. Erzurum Kongresi’nin başarıyla sonuçlanması, Kuvayı Milliye örgütlenmesinin Anadolu’da etkin bir biçimde sürdürülmesi, Mustafa Kemal’in liderliğini Kuvayı Milliyeciler arasında perçinlemişti.

İstanbul hükümeti, Sivas’taki kongreyi kesin olarak engellemek istiyordu. En etkin yol Mustafa Kemal’in tutuklanmasıydı. İstanbul hükümeti, bu yoldaki talimatlarını telgrafla valilere bildiriyor, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının girişimlerinin memleket yararına olmadığını ve bu nedenle tutuklanmaları gerektiğini belirtiyordu.

Kongre öncesi Sivas’ta bulunan Fransız jandarma müfettişi Binbaşı Brunot, Sivas Valisi Reşit Paşa’yı ziyaret etti ve kongrenin toplanmasının doğru olmadığını, kongreyi engellemek için kente bir Fransız birliği getirileceğini bildirdi.

Baskı altında kalan Sivas Valisi Reşit Paşa, bu bilgileri Erzurum’da bulunan Mustafa Kemal’e telgrafla bildiriyor ve “kongrenin başka bir kentte” yapılmasını öneriyordu. Mustafa Kemal, valiye verdiği yanıtta kongrenin muhakkak toplanacağını belirtiyor ve “Fransız Binbaşı Brunot’ nun tehdit anlamında söylediklerini tümüyle blöf sayarım.” diyordu.

ALİ GALİP PROJESİ

İstanbul hükümeti, Sivas Kongresi’nin engellenmesi için her türlü önlemi alıyordu. Emekli Yarbay Ali Galip, Elazığ Valiliği’ne getirildi, kendisine paşalık unvanı verildi. Kongrenin bir askeri birlikle basılıp dağıtılması için Elazığ Valisi Ali Galip başkanlığında, Malatya’da yapılan hazırlıklar sürüyordu. Bu alçakça düzenlenmiş proje, İstanbul hükümeti ve İngiliz Gizli Servisi tarafından hazırlanmıştı. Sivas Kongresi yaklaşırken İstanbul hükümeti İngiliz Gizli Servisi ile birlikte önlemler alıyordu.

  • Padişah Vahdettin İngilizlerden medet umuyor, veliaht Abdülmecit de
    Anadolu hareketini “delilik ve hainlik” olarak suçluyordu. 

‘KUMANDAYI KESİN OLARAK TERK ETMEYİNİZ’

Sivas Kongresi’nin toplanmasından bir hafta önce, Ankara’daki Kolordu Komutanı Ali Fuat Cebesoy görevinden azledildi.

Mustafa Kemal, Ali Fuat Paşa’ya gönderdiği telgrafta, “…Kumandayı kesin olarak terk etmeyiniz.” diyordu.

KONGREYE KATILIM

Erzurum Kongresi bir doğu illeri kongresiydi, Sivas Kongresi’nin tüm Türkiye’yi kapsayan bir nitelik taşıması isteniyordu. Kongre delegeleri de Sivas’a gelmeye başlamışlardı.

Kongreye katılan iller ve delege sayıları şöyledir:

Afyon 3, Alaşehir 1, Bursa 2, Samsun 2, Çorum 2, Denizli 4, Erzurum 1, Erzincan 1, Eskişehir 3, Gaziantep 1, Hakkâri, İstanbul 5, Kastamonu 1, Nevşehir 1, Niğde 1, Tokat 1, Yozgat 1, İstanbul Tıp Fakültesi 1 olmak üzere 31 delege.

Buna göre, kongreye 15 vilayet ve 3 mutasarrıflık katılmıştı.

Kongreye katılan delege sayısı beklenenden az olmuştu. Tam sayı 40 kişiyi geçmiyordu. Trakya ve Güneydoğu Anadolu illeri, kongreye delege gönderemedi. Valiler İstanbul hükümetinden çekindikleri için kimi illerde delege seçimini, kimi illerde ise seçilen kişilerin Sivas’a gitmesini engellediler.

BAŞKANLIĞI ENGELLEME GİRİŞİMİ VE MANDACILAR

Kongrenin açılış günü, Mustafa Kemal’i kongre başkanı yapmamak için girişimler başlattılar. Bu girişimleri, Türkiye’nin Amerikan mandasına verilmesini savunan mandacılar yapıyordu.

Sivas Kongresi’nde Atatürk’ün karşılaştığı en zor konu mandacıların etkinliğidir.

Manda yönetimi isteyenler kürsüye egemen olmuşlardı. “Manda yönetimi bağımsızlığı bozmaz, çünkü manda ile bağımsızlık birbirine mani değildir” diyorlardı. Mandacılığı, özellikle Kara Vasıf ve Albay Refet Bele ve onları alttan destekleyen Rauf Orbay savunuyordu.

Sivas Kongresi’nin bilinmeyen en önemli yönü, Mustafa Kemal kongreyi yönetirken aynı zamanda kongrenin basılması tehlikesiydi. Yukarıda da belirtildiği gibi İstanbul hükümeti, İngiliz Gizli Servisi, ayrılıkçı Bedirhan aşireti bu tehlikeli projeyi yürütmeye çalışıyorlardı. Atatürk, aldığı önlemlerle, Malatya’da toplanan bu grubu dağıtmayı başardı.

SİVAS KONGRESİ’NİN BAŞARILARI

4 Eylül 1919’da başlayan, 11 Eylül’de sona eren Sivas Kongresi’nin başarıları ve Milli Mücadele’ye katkıları şöyle sıralanabilir:

1- Her türlü engele karşı kongre toplandı ve önemli kararlar alındı.
2- Kongrede etkin bir biçimde çalışan mandacı görüş başarılı olamadı. Kongre manda görüşünü kabul etmedi. Alınan kesin karar şudur: Manda ve himaye kabul edilemez.”
3- Kongreyi basıp dağıtmak, Mustafa Kemal’i tutuklamak ya da öldürmek için tasarlanan İngiliz planı başarıya ulaşamadı.
4- Sivas Kongresi ile dağınık Kuvayı Milliye örgütlenmeleriAnadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı ile bir çatı altında birleşti.
5- Kongrede seçilen “Temsilciler Kurulu” Kuvayı Milliye’nin kurumsal sözcüsü durumuna geldi.

ÖNÜ AÇILDI

Artık Kuvayı Milliye hem İstanbul hükümeti hem de yabancılar tarafından bir gerçek olarak kabul ediliyordu. Nitekim 17 Eylül 1919’da İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri John D. Robeck, Londra’ya gönderdiği raporunda “Mustafa Kemal hareketi, Anadolu’da bağımsız bir cumhuriyete doğru gelişiyor.” diyordu.

İstanbul’da sadrazam Damat Ferit istifa ediyor ve artık Milli Mücadele’nin yeni aşaması başlıyordu.

Mustafa Kemal’in önü açılmıştı. Yeni atanan Salih Paşa hükümeti, Sivas’taki “Temsilciler Kurulu”nu tanıdığını ilan ediyordu. Kuşkusuz bu son derece önemli kazanımdı. Artık Milli Mücadele’nin yeni aşaması başlıyordu.


Yazarın Son YazılarıTüm Yazıları

BU MANDACILAR, MAFYACILAR, GERİCİLER ve DİNSİZ DİNCİLER

Gönül Pınar Atacı

Bu eski ve yeni mandacılar
Ve açık ve gizli mafyacılar,
Bu en şeytani gericiler ve cinciler
Ve kara cahiller ve dinsiz dinciler,
Ve de bunların hizmetçileri, köstebekleri
Hatta ‘sağcı ‘ve ‘solcu’ koltuk değnekleri,

Yaşam, bebek, çocuk, kız, kızan, kadın, erkek, halk, vatan,
Doğa, deniz, dağ, ırmak, göl, ot, çiçek, hayvan ve orman
Düşmanlarıdır.
Barış, bağımsızlık ve özgürlük, hak, hukuk ve adalet,
Atatürk, Altı Ok, Cumhuriyet, uygarlık, ahlak ve fazilet
Karşıtlarıdır.

Bu gerçeğin özünde haram kar ve rant, kara para yatar
Bu derin hıyanete ve melanete her gün yenilerini katar.
Ardında fellahlarla uzak ve yakın emperyal güçler durur
Ve yurdu ve ulusu, yedi / yirmi dört her an sırtından vurur.
Bunların hepsini teşhis, teşhir, tel’in, mahkum etmek için
En geniş bir Hak, Vatan ve Halk Cephesi kurup birleşelim.

 

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 01 Ocak 2020

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 01 Ocak 2020

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

Yılın iğneleri; ülkeyi soyan, ekonomiyi batıran, halkı yok sayan ve yargıyı sopa yapanlara

GAZİ
17 Aralık 2019’da Sosyal Güvenlik Kurumu, sehven (AS: yanlışlıkla) verildiği gerekçesiyle Türkiye genelinde 236 terörle mücadele gazisinin emekli maaşlarını kesti.
Kanal İstanbul’un parası çıktı!…

BİLGİSİZ
RTE, Kanal İstanbul’u savunurken Montrö’ye çattı;
Montrö Antlaşması Türkiye’ye ne kazandırmıştır, ne kaybettirmiştir bunu hiç düşündünüz mü? Bunların hepsini anlatacağız.… Boğazlarda, Montrö’de bize tanınan bir hak yok, istedikleri gibi gelip geçiyorlar.” dedi.
Tarihten kopyayla geçenlerin hepsi köşkte toplanmış…

PEŞ KEŞ
Kanal İstanbul’un geçeceği yerlerde “Arap dostlar ve siyasetçiler” epey arazi kapatmış.
Dost” derken benim dostlarım değil tabii…

GÜÇ
Yeni Şafak Yazarı Ergün Yıldırım, “Uluslararası siyaset açısından Kanal İstanbul, Rus baskısına karşı ABD gücünden yararlanma imkanı verecek bize. Bu açıdan da savunuyorum. Kanal İstanbul’u böyle okumak, çoğul okuma denir.”
Kurtuluş Savaşı öncesi mandacılar da böyle düşünüyordu…

DÖNÜŞ
MHP eski milletvekili Bülent Yahnici, “Bahçeliyi artık tanıyamıyorum” dedi.
Aslına döndü…

SÖZCÜ
FETO’nun sözcüsü Gülerce tanık, halkın SÖZCÜ‘sü sanık..
Ergenekon’da nasıldı? PKK’lı Sakık tanık, TSK sanık.
Bu yargı tanıdık…

ZAM
Asgari ücret 2320 TL oldu.
Ooooh! Yaşadılar. Gelsin çaylar, gitsin simitler…

YERLİ
 Yerli ve milli otomobil tanıtıldı.
Neresi yerli?
Şimdilik yalanı…

ŞAHSIM
RTE, yerli otomobile ilk talebin şahsından geldiğini söyledi.
“Şahsım” dediği T.C. olduğuna göre, devlet sipariş verdi…

EVLENME
“Mrs. Universal” güzellik yarışmasının kazananı Kseniya Uskolkina, Türkiye’de erkeklerden çok fazla ilgi gördüğünü belirterek, “İsteseydim Türkiye’de günde 10 kere evlenirdim. dedi.
Günde on kere olunca ona evlenmek denmiyor…

TEHLİKE
Çorlu tren kazasında 9 yaşındaki oğlu Arda Sel’i yitiren anne Mısra Öz Sel hakkında sosyal medya paylaşımları gerekçesiyle soruşturma açıldı.
Sosyal medya tren kazasından tehlikelidir!…

FETÖ
Savcılık daha önce FETÖ’den berat eden Bülent Arınç’ın damadı Ekrem Yeter için itiraz edeceklerini açıkladı.
Demek hala savcılarımız var…

TEZKERE
RTE/AKP tezkeresi
ne göre Libya’ya düzenin sağlanması için asker göndereceğiz.
İşgaldeki Ege adalarımızı, kendi iç düzenimizi ne yapacağız?…

TESPİT
İçişleri Bakanı Soylu, “Milletin malına zarar gelmişse isterse 300 yıl önce olsun üzerine gideriz.”
Onun için FETÖ davasında 17-25’ten öncesini es geçtiler…

YANDAŞ
Star ve Güneş gazeteleri kapatıldı.
Fark etmez, aynı şeyleri yazan çok gazete var…
(AS: sanırız İstanbul BŞB’den kaynakları kesildi??)

BERABERLİK
Erdoğan aşığı, AKP devrinin iş adamı Ethem SANCAK ve Doğu PERİNÇEK, partinin düzenlediği gecede birlikte Kürtçe türkü söyledi.
Yollar tekrar kesişti…

MEHDİ
Cumhurbaşkanı danışmanı, SADAT ve ASDER derneklerinin başkanı E. Tuğg. Adnan Tanrıverdi, Mehdi’n geleceğine göre hazırlık yaptıklarını açıkladı.
TSK’da iken aklı başında biri sanırdık…

EĞİTİM
Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu Genel Mali Sekreteri ve Eğitim Uzmanı Ali Taştan, denetim olmadığı için eğitimin yandaş sendika, cemaatler ve tarikatlar tarafından işgal edildiğini iddia etti.
Bakan, neye bakıyor?…

 

 

Prof. Dr. Süheyl Batum : Türk Milletinin Eşit ve Onurlu Yurttaşlarına Çağrı


Prof. Dr. Süheyl Batum 

suheyl batum

Türk Milletinin Eşit ve Onurlu Yurttaşlarına Çağrı

İşlerin ne aşamaya geldiğini hep birlikte görüyoruz. Ve korkarım ki, alışageldiğimiz siyasal yapılarla ve mücadele yöntemleriyle bu gidişi tersine çevirmek çok mümkün değil.

Çünkü, bütün kurumları etkisizleştirdiler, halkın bütün katmanlarını korkutarak,
baskıyla sessizleştirdiler, bundan birkaç yıl önce Öcalan’a “Sayın” denmesi,
şehit aileleri tarafından, halkın büyük çoğunluğu tarafından tepkiyle karşılanırken,
bugün tepki yok.


Basın yayın organlarında açıkça, artık hiçbir kaygı duymadan CIA ajanları, Ali Kemal’ler, Refik Halit’ler, mandacılar boy gösteriyor. Ve inanılmaz, utanç verici şovlarını sergilemeye devam ediyorlar.

Sevgili dostlar,

Bu iş bir oy alma işi değil, AKP’nin hatalarından oy kazanma çabası da değil.
Bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk milletinin var olup olmama mücadelesi. Bir kere bunu algılamamız gerekir.

Bu yazıyı CHP’ye oy verin, ya da vermeyin, ya da başka bir partiye vermeyin diye yazmıyorum. Yalnızca aklımızı kullanalım ve

  • ABD tarafından hazırlanan sona kolaylıkla düşmeyelim diye yazıyorum.

Atatürk Amasya Tamimi’nde ne diyor? 

“Türk milletinin bağımsızlığını ve geleceğini yine Türk milleti kurtaracaktır.” diyor.
Ne ordu kurtarır diyor, ne ben kurtarırım diyor, ne de mevcut bir siyasal yapı kurtarır diyor. Bugün de, maalesef aynı noktadayız. Kızgınlıkları, küskünlükleri bir yana bırakıp el ele vermemizden başka çıkar yol yok.

Başbakan’ı görüyorsunuz, “Ben Obama ile birlikte BOP’un eş başkanı oldum” derken, hepimizin gördüğü gibi “Öcalan’la eş başbaşbakan olmayı” bile içine sindirdi. Şöyle düşünüyor; “Nasıl olsa bunun karşılığında ABD bana Başkanlığı ya da
benim istediğim Sultanlığı verecek, o zaman düşünürüz.” Aynen böyle düşünüyor.

ABD’nin de, bunu vermeyi kabul ettiği çok açık ortaya çıktı. Nitekim, 3 yıldan bu yana özür dilemeyen ve tazminat ödemeye hiç yanaşmayan İsrail, Öcalan’ın metninin okunmasından bir gün sonra, Obama’nın ağzından sözüm ona özür diledi ve tazminat vermeyi üstlendi. Nasıl olsa belli ki, parayı hizmetlerinin karşılığında ABD’nin vereceği ortada.

Başbakan, üzerinde yorum yapmaya değmez, hatırlayacaksınız; en yakın arkadaşlarından birinci danışmanı Cüneyt Zapsu ABD’de, “O’nu deliğe süpürmeyin kullanın her şeyi yaptırabilirsiniz.” demişti. Bunun doğru olduğu çıktı.
“Öcalan’la görüşen şerefsizdir” dedi, 3 ay sonra görüştüğü ortaya çıktı. Hakan’ını (yani MİT müsteşarı Hakan Fidan) Oslo’ya gönderdi, Hakan orada “Başbakan’la Öcalan’ın Türkiye üzerindeki görşleri % 90-95 örtüşüyor.” dedi. Bırakın yalanlamayı ona bir şey olmasın diye koruma altına aldı. “Öcalan’ı muhatap alır mıyız, şehit aileleri ne der?” dedi, yapılanlar herkesin gözü önünde. Tabii Ali Kemal’leri ortaya atınca, herkes olanları görmüyor, kandırdık zannediyorlar o da başka.

Sevgili dostlar,

İş ortada, ama bu durumu muhakkak herkese anlatmalıyız. Karşı koymalıyız.
İnsanların ikna edilmesine, beyinlerinin yıkanmasına, sessiz kalmalarına
göz yummamalıyız. Her ülkede, Başbakan gibilerini bulabiliyorlar. Nitekim Osmanlı’da da bulmuşlardı. Son günlerde, gördüğümüz kralın soytarılarından da bol bol bulabiliyorlar. Nitekim, Ali Kemal’ler, CIA ajanı olduğunu herkesin bildiği sözüm ona gazeteciler, sözüm ona aydınlar hep vardı. Her yerde vardı. Ama, halkımızın sessizleştirilmesine boyun eğmesine izin vermemeliyiz. Aynen, tek tek deniz yıldızlarını suya atan kişi gibi, elimizden geleni yapmalıyız.

Öcalan‘ın tam açıklamasını okudunuz mu bilmem. Ama size bazı yerlerini söyleyeyim.
Aynen şöyle diyor;

1) “Son 200 yıllık fetih savaşları, baskıcı ve inkarcı anlayışlar, Arabi, Türki, Farsi, Kürdi toplulukları ulus devletçiklere, sanal sınırlara gark etmeye çalışmıştır.”


Çok açık. Ulus devletçilikler ve sanal sınırlar varmış. Türkiye ve Türk milleti de, dolayısıyla bunlardan biriymiş. Ve açıkça görülen o ki, yeni süreç (yani BOP projesi)
bu ulus devletçiklerinin de sanal sınırlarını değiştirecek.


2) “Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir.” 


Çok açık. Silahlı unsurlar, yani sözüm ona askerler silah bırakmıyor, sınır ötesine çekiliyor. Sözüm ona 2 devlet, 2 taraf, 2 düşman var ya, bunlardan biri içinde bulunduğu ülkeyi sözüm ona terk etmeyi kabul ediyor.

Tabii, ahlaksız sözde aydınların ve Ali Kemal’lerin tümü bunu silahların bırakılması olarak yorumladılar. Ve hepimizin kafasını karıştırmaya çalıştılar.

3) “Etnik ve tek uluslu coğrafyalar oluşturmak, modernitenin hedeflediği insanlık dışı
bir imalattır.”


Çok açık. Türkiye Cumhuriyeti ve Türk milleti insanlık dışı bir imalatmış. Yani sözüm ona, Türk milleti kavramı tek ulusu ifade ediyormuş ve etnik bir ulus kavramını ifade ediyormuş. Ve de bu nedenle, insanlık dışıymış. Bu çok açık yargıyı, Ali Kemal’ler ve mandacılar tabii ki görmezden geldi. Ama “Anayasa’da Türk vatandaşı olmasın,
Türk milleti olabilir, ona karşı değiliz.” diyen saf, iyi niyetli (!) arkadaşlar yok muydu, bakalım onlar nasıl yorumlayacaklar.

4) “Bu Nevruz münasebetiyle en az Kürtler kadar Ermenileri, Türkmenleri, Asurları, Arapları ve diğer halk topluluklarını da kendi eşitlik ve özgürlük ışıkları olarak görmeye çağırıyorum.”

Bunun anlamı da çok açık. Her ne kadar, Ali Kemal’ler, mandacılar yani bir süredir gördüğümüz, işittiğimiz sözüm ona aydınlar görmezden geldilerse de.


5) “Bugün Anadolu’yu Türkiye olarak yaşayan Türk halkı bilmeli ki, 
Kürtlerle 1000 yıla yakın, İslam bayrağı altındaki ortak yaşamları kardeşlik hukukuna dayanmaktadır.”

Çok açık. Bundan sonra, sözüm ona yeni Türkiye’de iki anlayış olsun. Biri İslam hukukuna dayalı bir örgütlenme, diğeri de Kürtlerin oluşturacağı örgütlenme, bu ikisini de yan yana yaşatacak tek unsur İslam’dır demek, başka türlü nasıl söylenebilirdi?


6) “Türkleri ve Kürtleri Ortadoğu’nun temel iki stratejik gücü olarak kendi öz kültür ve uygarlıklarına uygun şekilde demokratik modernitemizi inşa etmeye çağırıyorum.”

Yani, yeni devleti inşa etmeye çağırıyor. Ve bu devletin temel unsuru belli. Tek ulus olmayacak, o ulus sadece Türk milleti olmayacak. Tabii Ali Kemal’ler bunu şöyle
değerlendiriyor. “İşte gördünüz mü, bölünmeyi hiç istemiyor, federasyondan da
hiç söz etmiyor, tamamen bizim istediğimizi istiyor.”

Sevgili dostlar,

Bence Ali Kemal bile bu kadar haysiyetsiz, bu kadar içten pazarlıklı değildi.
Bilmiyorum yanılıyor muyum?

7) Ve son olarak, Öcalan bir de çağrıda bulunuyor;

“Parçalanmış ve bugün Suriye ve Irak’ta yaşamaya mahkum edilen Kürtler’i, Türkmenler’i, Asuriler’i ve Araplar’ı birleşik bir barış konferansında
kendi gerçeklerini tartışmaya ve kararlaşmaya çağırıyorum.”


Çok açık. Tabii Ali Kemal’ler bunu da görmezden geliyor. Bir barış 
konferansı toplanacak ve orada halklar kendi kaderleri hakkında karar verecekler, tabii Öcalan başta bu kararın da ne olduğunu söylemişti. Ulus devletçiklerden ve sanal sınırlardan söz etmişti. Yani bu konferansla yeni sınırlar ve yeni devletler belirlenecek, tam kendi deyimiyle “kararlaştırılacak”.

Tabii böyle bir konferansda, ABD’nin yer almayacağını, hiç katkısının olmayacağını düşünen iyi niyetliler olabilir belki.


Sevgili dostlar,

Söylediğim gibi olay vahim. Maalesef, ABD kendi maşalarını kullanarak bu gidişi hazırlıyor. Bunu hazırlarken içerideki yöneticiler eşbaşkan olmayı düşünürken bir bakarsınız ikinci eşbaşbakan olmuş. Onlara ne gam. Nasıl olsa onlara göre,
ABD bir mükafat verecektir. Nitekim ilkini gördük. İkinci, üçüncüyü de göreceğiz.
Ama bir şeyi merak ediyorum. Türk milleti mandacılara, işbirlikçilere, Damat Ferit’lere, Damat Ferit’lerin günümüzdeki uzantılarına meydanı boş bırakacak mı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin, Türk milletinin, birilerinin söylediği gibi tarihin çöplüğüne atılmasına
göz yumacak mı, yoksa bildiğimiz siyasal yapıları da aşan bir şekilde el ele verip
bu durumdan çıkacak mı?

Çıkacağını umut ediyorum.

Dediğim gibi bu söylediklerim bir siyasetçinin oy alayım kaygısından kaynaklanmıyor, sadece çocuklarımızın, gençlerimizin, gelecekte bağımsız, çağdaş, demokratik bir Türkiye Cumhuriyeti’nde Türk milletinin eşit bireyleri olarak yan yana, barış içinde yaşayabilmeleri isteğinden kaynaklanıyor. Tabii bir de, bu durumu kabullenen,
neden olan tüm Damat Ferit’lerin, soytarılarının, Ali Kemal’lerin mutlaka hesap verecekleri ve o zaman gerçekten de tarihin çöplüğüne atılacakları inancından kaynaklanıyor. (26.3.13)

Prof. Dr. Süheyl Batum