Etiket arşivi: Lord Curzon’un İsmet İnönü’ye dediği

Kapitalizminizi Nasıl Alırdınız?


Kapitalizminizi Nasıl Alırdınız?

portresi

 

Prof. Dr. Ayhan Filazi
ADD Genel Başkan Yardımcısı

 
Bugünlerde okyanus ötesinden yönetilen cemaat ile yine okyanus ötesi ürünü ama
son kullanma tarihi geçmiş diğer cemaatin arasındaki mücadeleyi ibretle izliyoruz. Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika projesinin şimdilik başarısızlığa uğraması, Eşbaşkanının kontrol edilemeyen hırsı ve projeyi eline yüzüne bulaştırması, üstüne üstlük Haziran direnişinde karizmasının çizilmesi oyuncu değişikliğine gidilmesini zorunlu hale getirmiş görünüyor. Diş macunu tüpten çıktıktan sonra tekrar tüpün içine girmez. Bunlar son çırpınışlar. Kimin gideceği belli oldu da kimin geleceği üzerinde
henüz uzlaşma sağlanamadı. Seçenekler çok. Rekabete çoktan başladılar bile.

Elbetteki emperyalistler hiçbir zaman projelerinden vazgeçmezler. Çok geniş enerji yatakları ve stratejik noktalarda konumlanan Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesi,
kan emici imparatorluklarının devamı için kontrol edilmesi gereken bir alandır. Önlerinde bir engel gördüklerinde ilerlemezler ama hareketsiz de kalmazlar. Zıplarlar. Uygun buldukları anda yeniden yollarına devam ederler. Aynı Lozan görüşmelerinde dönemin Emperyalistlerinin temsilcisi İngiliz Lord Curzon’un İsmet İnönü’ye dediği “Kabul etmediğiniz şeyleri şimdi cebime koyuyorum. Gün gelecek,
kapıma dayanacaksınız. Cebime attıklarımı işte o zaman önünüze koyacağım” sözü
hala belleklerdedir.

Uzmanlar, kısaca yayılmacılık olarak tanımladıkları emperyalizmin bin yıllardır olduğunu, ancak kapitalizmin sömürgeciliğe bağlı olarak Ortaçağın egemen sosyal yapısının ve üretim tarzlarının değişmesi sonucunda ortaya çıktığını ifade etmektedirler. İnsanoğlunun göçebelikten yerleşikliğe geçişinin de bir ürünü olan kapitalizm günümüzde daha nazik bir ifadeyle “küreselleşme” olarak adlandırılmaktadır.
Bu terim daha çok yirmibirinci yüzyılın kapitalizmi olarak ortaya çıkar. Ekonomik bir yöntem olan kapitalizmden kasıt, insanların en temel hakları olarak iddia edilen üretim ve mülkiyet hakkıdır ki emperyalist ülkeler genellikle kapitalisttir. İlk ortaya çıktığında emek sınıfının kötü koşullara sahip olması, ücretlerdeki adaletsizlikler ve çocuk işçiliği gibi durumlarla özdeşleşen kapitalizm, özellikle ondokuzuncu yüzyılda sosyal bilincin uyanması ile az da olsa düzeltilmiştir. Ancak zihniyet asla değişmemiştir.

İnsanların eğitim, gıda, adalet ve sağlık hakları gibi en temel haklarının önüne üretim ve mülkiyet hakkının konması, insanı değil maddeyi yüceltmektir. Bu sistem emeğe saygıyı, eşitliği ve özgürlüğü temel alan Kemalist felsefeye de uymaz. Çünkü sermaye sadece kendi çıkarını düşünür. Sırf çıkarı için yenildiği belli olduğu halde iki atom bombasını Japonya’ya atmaktan çekinmemiştir. İki kuruş daha fazla kar edecek diye ve başka seçeneği olsa bile onca tehlikesine rağmen termik santralleri işletmeye ve yenilerini kurmaya devam etmiştir. Onun için çıkar önceliklidir, çevre ve insan boyutu öncelikleri arasında değildir.

Çıkarlarını korumak ve artırmak için her yol mubahtır. Dini de kullanır, milliyetçiliği de. Yeter ki lehine olsun. 1980’deki darbeden sonra ulusumuza ne yazık ki Atatürk’ü de kullanarak afyon olarak yutturulan Türk-İslam sentezi yaklaşımı bunun en tipik örneğidir. 1990’lardan sonra dinin milliyetçiliği baskılaması üzerine sırf bir denge oluşturulması için alınan 28 Şubat kararları da dinin baskısını engelleyememiş ve 2002’den sonra Türkiye, Abdestli Kapitalizm olarak adlandırılan sistemin boyunduruğu altına girmiştir. Ama uluslararası toplum mühendislerince
Türkiye’ye giydirilen bu elbisenin ömrü kısa sürmüştür.

Çünkü Atatürk’ün önderliğinde 1923’te başlayan aydınlanma çağı, Türkiye’de yeterli bir aydın birikimi oluşturmuştur. O’nun tam bağımsızlık hedefi etle-tırnak olan emperyalizm ve kapitalizme karşı durmayı gerektirir.

Tarihten ders almayan toplumlar geleceklerine yön veremez. Abdestli kapitalizm elbisesinin dar geldiğini gören toplum mühendisleri, şimdilerde abdestsizini denemeye çalışmaktadır. Ancak Atatürk’ün öncülüğünde kurulan bu Cumhuriyet’te kapitalizmin her türlüsüne geçit yoktur. Abdestli kapitalizm ile abdestsizi arasına sıkıştırılmak istenen bu ülkenin aydın insanları Tekel işçilerinin direnişiyle silkinmiş, Cumhuriyet bayramında barikatları yıkmış ve Haziran direnişinde güçlerini göstermişlerdir. Seçeneğimiz vardır.
Gericiliğe, emperyalizme, sömürüye ve faşizme dur diyecek gücümüz vardır.
Toplum mühendislerinin elbisesine ihtiyacımız yoktur.

  • Bu ülkede yeniden devrimci, halkçı, devletçi, ulusalcı ve
    laik bir cumhuriyet kurulacaktır. 

Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.