Etiket arşivi: Kuran-ı Kerim

Anayasa’nın 58. Maddesi


Anayasa’nın 58. Maddesi

portresi

Prof. Dr. Ünsal YAVUZ
Başkent Üniversitesi ATAMER Md.

 
Son günlerin en güncel konusu en yetkili ağızların yasaklama yerine yeni uygulama veya düzenleme diye adlandırdıkları alkol yasasıdır. Başbakan bu konuya şöyle açıklama getirdi : “…Alkol konusunda bazı düzenlemeler yaptık. Onu dahi alkolü yasakladılar dediler. Düzenleme getirdik, yasaklamadık… Anayasanın 58. maddesini uyguluyoruz. Bu fakir, bu ülkede milletinin oyu ile Başbakan olduysa anayasanın kendisine verdiği görevi yerine getirmekle mükelleftir…”

Doğrudur, gerçekten de Anayasanın 58. maddesi “ devletin gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır.” demektedir.
Bir Başbakan ve hükümetinin yasaları uygulamak halkının, gençliğinin, giderek ülkesinin geleceğini güvence altına almaktan başka görevi olabilir mi?

Buradan yola çıkılarak başlatılan uygulamalara bir sözümüz yok ancak aynı maddede gözlerden uzak tutulmaya çalışılan birinci paragrafına da göz atalım:

”devlet, istiklâl ve cumhuriyetimizin emanet edildiği gençlerin müspet ilmin ışığında, Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda ve devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı yetişme ve gelişmelerini sağlayıcı tedbirleri alır.

Anayasa’nın ilgili paragrafı “…bağımsızlığın ve cumhuriyetimizin gençliğe emanet edildiğini…” vurgulayarak başlamakta ve bu görevini yerine getirebilmesi için gençliğin

1) müspet ilimin ışığında,
2) Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda
3) devletin ülke ve ulusuyla bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı yetiştirilmeli ve geliştirilmelidir diyerek bu konularda önlemler almak için devleti görevlendirmektedir.

Devleti yönetenlerin madem yasaların verdiği görevleri uygulaması gerekmektedir
o halde birinci paragrafın içeriği doğrultusunda hükümet uygulamalarını anımsayalım:

1)Bu iktidarın uygulamalarına bakıldığında gençlerin müspet ilimin ışığında yetiştirildiklerini söyleyebilmek gerçekten zordur.

Bu konuda cumhuriyetin bize kazandırdığı çağdaş eğitim sistemimiz üzerinde
MEB, YÖK ve Diyanet İşleri Başkanlığı adeta eşgüdümlü çalışarak sistemi
ters yüz etmişlerdir.

Şöyle ki:

“Dindar gençlik yetiştirmeyelim de tinerci mi olsun?”…yaklaşımından
yola çıkılarak hazırlanan 4+4+4 sisteminin en çok tartışılan yönlerinden biri olan
imam hatip okulları eski sisteme dönüştürülerek imam hatip ortaokulları geri getirilmiştir. Kanunda ilköğretim kurumları tanımı yapılırken imam hatip ortaokulları da bu okullar arasında yerini almış ve 4 yıllık temel eğitimin ardından gelen ve 4 yıllık zorunlu ve farklı programlara yer veren ortaokullar arasında imam hatip okulları da sayılmıştır.

– Yasa ile ortaokullar ile imam-hatip ortaokullarında verilecek derslerde lise eğitimini destekleyecek müfredatlar uygulanacaktır.
– Ortaokul sıralarında öğrencilerin yetenek, gelişim ve tercihlerine göre seçmeli dersler bulunacak. Yeni sistemde ortaokul ve liselerde, Kur’an-ı Kerim ve “Hz. Peygamberin hayatı” da seçmeli ders olacaktır. Böylece 4+4+4 sistemi Kur’an-ı Kerim dersini ortaokullarda seçmeli ders olarak getirmektedir.

MEB bununla da yetinmemiş ilkokullara seçmeli Arapça dersleri koymuştur.

Bu arada Diyanet İşleri Başkanlığı da boş durmamış Yaz Kuran kurslarındaki
yaş sınırlamasına son vermiş, mollalara (melle !) bünyesinde 1000 kadro açmış – Umre gezileri ve Namaz kılma yarışmaları düzenlemeye hız vermiştir.

YÖK Başkanı, giderayak İHL mezunlarına üniversiteye giriş sınavında uygulanan katsayıya da son vermiştir,

2) Gençliğin Atatürk İlke ve Devrimleri doğrultusunda yetiştirilmesine gelince, bu konuda da iyimser olmak zordur.

-MEB Teşkilat Yasası’nda yer alan

  • “Gençliğin Atatürk İlke ve Devrimleri yolunda yetiştirilmesi“ ile ilgili tümceleri
    KHK ile çıkartıldı.

Aynı şekilde

  • Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu da kendi kuruluş yasasında
    yer alan “Atatürkçü Düşünce Sistemi ile ilgili bilimsel araştırmalar yapmak ve yaymak..” şeklinde yer alan tümceleri tüzüğünden çıkartmıştır.

Zaten Kuruma yapılan atama ve sonrası tepkilerin beraberinde getirdiği istifa,
kafalarda yer alan projeleri doğrulamıştır. İktidar, bugünkü var oluşumuzun
tek açıklaması ve Ulusal Bağımsızlık Savaşımızın kilometre taşlarını oluşturan
ulusal bayramlarımızı ulusça benimsenmiş olan konumlarından dışlamada
duraksama göstermemiştir.

Anayasanın 58. maddesinin ilk paragrafında yer alan ve devlete verilmiş olan gençlik yetiştirmedeki görevlerinin ilk ikisi iktidarın uygulamaları ile ters yüz edildikten sonra zaten ülke ve ulusun bölünemez bütünlüğüne karşı duracak gençlik potansiyelini zayıflatmak amacına dönük olduğu apaçık ancak yanlış hesap Bağdat’tan döndü.

GENEL SONUÇ

Anayasa’nın veya yasaların işine gelen taraflarını kendi görüşleri doğrultusunda kullanarak, uygulamak ve diğerlerini işine gelmeyenleri göz ardı etmek yasaların eksiksiz uygulandıkları anlamına gelebilir mi? Bu, yasaların istismar edilmesinden başka bir anlam taşıyabilir mi?

Bu taraflı uygulamalar geçmişte yapılanlarla ortak değerlendirildiğinde
iktidarın içtenliğine gölge düşürüp güven yitiğini birlikte getirmez mi?

Yukarıda örneklerle sıraladığımız ancak daha da çoğaltılabilecek uygulamalar,
Büyük Atatürk’e, arkadaşlarına ve O’nun anıtsal eseri Laik, Demokratik Cumhuriyetimize karşı ustaca hazırlanmış ve soğukkanlılıkla yürütülen büyük bir suikastin halkaları olduğu, toplumun tüm bu gelişmeleri yakından ve tedirginlikle izlediği ortaya çıktı ve bardağı taşıran son damla ile olan oldu.

Toplumdaki birikim iktidarın uygulamalarından duyulan rahatsızlık son derece bilinçli ve kendiliğinden bir eylemle onurlu, son derece çağdaş, uygar ve barışçıl bir direnişle
ses verdi.

Burada duygusallığı bırakarak halkı kamplara bölüp gerginliği artırmak yerine,
bu sese kulak vermek, tansiyonu düşürmek gerekmez mi?

Bu konuda sorumluluk herhalde tek adam olmak iddiasında olanlara düşmektedir…

Melih Aşık: 18’lik milletvekili…

Melih Aşık
18’lik milletvekili…
12.8.12, Milliyet

Başbakan Tayyip Erdoğan, ne partisinden ne muhalefetten ne de toplumdan
herhangi bir talep gelmemişken… Ortaya yeni bir öneri attı:

“18 yaşındakilere seçilme hakkı verilsin.
Böylece 18 yaşında da milletvekili olunabilsin.”

Malum olduğu üzere milletvekili seçilme yaşı birkaç yıl önce 25’e indirildi. İyi de liderler son seçimde bu yaşta bir tek genci aday gösterdi mi? Meclis albümüne bakınca görüyoruz ki göstermemişler. Halen Meclis’in en genç milletvekili doğum tarihi 11 Eylül 1984 olan AKP’li Bilal Macit 2011’de Meclis’e milletvekili olarak adım attığında yaşı 27 idi. AKP’li Mehmet Muş 29, CHP’li Faik Tunay ve Emre Köprülü ile AKP’li Mustafa Akış ise 30 yaşındaydı…

Seçilme yaşını liderler 27’nin altına indirmemiş, şimdi 18’den dem vuruyorlar. Laf… Diyelim ki 18 yaşındaki bir genç milletvekili seçildi. Askerlik yaşı geldiğinde ne olacak? Memuriyet için bile askerlik yapma koşulu aranırken bu koşulun milletvekilliğinde aranmaması olacak şey mi? Bugün 18 yaşında olup lisede okuyan bir sürü genç var. Onlardan biri milletvekili olursa okulu mu bırakacak? Bırakmazsa öğretmenleriyle ilişkisi öğrenci – öğretmen ilişkisi mi yoksa milletvekili – öğretmen ilişkisi mi olacak? Böyle bir öğrenci arkadaşlarına veya öğretmenlerine sataşırsa polis kendisine dokunamayacağından okuldaki disiplin ne hale gelecek? Öğretmenleri öğrencisine nasıl hitap edecek? Kim kimin astı, üstü olacak? vs. vs.

İlk anda akla gelen bu sorular bile konunun bir hayli düşünülmesi gerektiğini gösteriyor.

Çüngüş’e doğru…

Vatandaş Mehmet Durmuşoğlu’nun, Diyarbakır Müftüsü Nimetullah Erdoğmuş’a gönderdiği mektubu birlikte okuyalım:

Sayın Müftüm…

Çüngüş ilçesi Üçpınar köyünde çok güzel bir cami inşaa edildi, emeği geçen herkese teşekkür ederim. Ben de bu köy halkının bir ferdiyim, uzun yıllardır İstanbul’da yaşıyorum, ancak köyümü ihmal etmeden her yaz ziyaret ederim. Bu cami inşaatına başlandığında ileride benim de ismimin geçmesi ve orda yaşayan köylülerimize dini konuda katkı sağlaması için dini yayınlar hazırladım (satın aldım) ve camiye hediye olarak gönderdim. Camimizin açılışı Eylül 2012’nin ilk haftasında yapıldı, ben katılamadım daha sonra 25 Eylül’de ben de gittim.
Camiye gönderdiğim kitaplar Milliyet gazetesinin okuyucularına armağanı olan değerli yazarlarımızın hazırladığı 10 ciltlik ‘Hak Dini Kuran Dili’ ve Hürriyet gazetesinin verdiği çok güzel bir Kuran-ı Kerim idi. Köye gittiğimde bu gönderdiğim kitaplarımı camide göremedim cami hocasına sorduğumda:

– Evet kitaplarınız geldi ancak ben siyonist ve şeytan gazetelerin kitaplarını camime sokmadım, dedi…

Kitapların nerede olduğunu sorduğumda evinde olduğunu söyledi. Peki dedim,
camiye sokmadığın bu kitapları evine nasıl koyuyorsun, ona da cevap veremedi…

Kitaplarımı geri istediğimde ertesi günü alabileceğimi söyledi. Ertesi günü kitaplarımı aldırdığımda Milliyet ve Hürriyet gazete isimlerinin tükenmez kalemle karalandığını ve bantla kapatıldığını gördüm. Hocaya şunu da sordum :

‘Senin görüşün doğrultusundaki gazetelerin kitapları olsa onları da kabul etmez miydin?’, yine cevap yok…”

Bu hoca acaba hangi eğitimden geçti? Bu eğitimi kimler veriyor Türkiye’de?
Din bu mu?

Başbakan son grup konuşmasında dedi ki:

“ABD’ye karşı İran’ın yanında yer aldık.”

Önceleri öyleydi ama daha sonra ne olduysa ABD’nin İran’a karşı geliştirdiği
füze kalkanını lök diye Kürecik’e yerleştirdiler

Bayram

Atatürkçü Düşünce Derneği’nin çağrısıyla toplanan 16 demokratik kitle örgütü, Vatan ve Cumhuriyet Birlikteliği adıyla, 29 Ekim’de Ulus’ta bulunan Birinci Meclis önünde başlayacak tarihi bir eyleme hazırlanıyor.

“Vatan ve Cumhuriyet İçin Halk Buluşması” adıyla düzenlenecek olan etkinlik saat 11:00’de başlayacak ve burada yapılacak basın açıklamasının ardından Anıtkabir ziyareti gerçekleştirilecek. Vatan ve Cumhuriyet Birlikteliği, ADD, ÇYDD, TGB, Eğitim-İş, Birleşik Kamu İş, CKD, THD gibi kitle örgütlerinden oluşuyor.

Tayyip Erdoğan, CHP’lilere “Siz Amerika’nın karşısında el pençe divan duran adamlarsınız” demiş.

Şeeeyyy… Bu lafı söylemek için Amerika’dan izin almış mı acaba!

NATO

Birçok gazete haberi: “NATO Türkiye’nin arkasında” diye verdi…
Oysa NATO Genel SekreteriRasmussen sadece:

– Türkiye’yi desteklemek için tüm planlar hazır, diyor…
Planın hazır olması başka… Planı uygulamak başka…

NATO Savunma Bakanları toplantısında gazetecilerin önüne çıkan Rasmussen NATO’nun böyle bir savaşa bulaşmasına karşı olduğunu da kaydediyor.
NATO Türkiye’yi nasıl savunur? Türkiye saldırıya uğrar, NATO ülkeleri toplanır, 28 ülke istisnasız evet derse 5. madde yürürlüğe girer. Yani… 5. maddenin işletilmesi pek mümkün değildir. Rasmussen bu sözleri moral destek amacıyla sarf ediyor belli ki…
* * *
Başbakan Erdoğan “Top atışlarına karşı kendimizi savunmayacak mıyız?” diye soruyor.
Kimse, “kendimizi savunmayalım” demiyor.

AKP’ye yönelik eleştiri:

“Neden ilişkiyi bu duruma taşıdınız, neden silahlı muhaliflere yataklık ederek ülkeyi hedef haline getirdiniz?”dir.

NATO Genel Sekreteri Rasmussen

“Türkiye’yi savunmak için planlar hazır” diyor.
Bravo!

40 bin kişinin ölümüne neden olan PKK için 30 yıldır hazırlanamayan planlar
Esad’ı devirmek için 3 ayda hazırlandı…