Etiket arşivi: KOVİT-19

HALK TV KONUŞMAMIZ – 25 EYLÜL 2019

Dostlar,

25 Eylül 2021 Cumartesi akşamı saat 20:30’da, yine konuğu olduk Sn. Fatih Ertürk‘ün.


HALK TV
‘de bu Cumartesi gecesi programı “Türkiye Nereye?” hemen hemen her hafta izlenme sıralamasında (rating skorlamasında) 1. oluyor.


Günün sınırlı ve “resmi” verileri aşağıda.

26.145 yeni olgu (PCR+).. PCR- çıkan ama “klinik kovit” tanısı ve sağaltımı alan hasta sayısını bilmiyoruz. Aynı gün içinde iyileşerek hasta havuzundan çıkarılan kişi sayısı 19.199. Aradaki fark 6946 kişi.. Hasta havuzuna eklendi, bu havuz boşaltılamıyor.. 478.301 kişi PCR+! Salgın denetiminde en önemli ölçütlerden biri, günlük yeni tanı alan hasta sayısının, o gün iyileşenlerden eksik olması. Ancak böylelikle “hasta havuzu” boşaltılabilir. Bu havuzda, son ve sınırsız açılıma geçtiğimiz 1 Temmuz 2021’den önceki gün 80.662 kişi idi, 3 ayda 6 katına fırladı. 49.732 olan ölüm sayısı 3 ayda 63.611’e erişti. Temel eğitimin açıldığı 6 Eylül’den bu yana 3 haftada salgın daha da azgınlaşmış durumda.  Ekim başında üniversiteler de açılacak ve toplumsal hareketlilik daha da artacak. Öte yandan kış geliyor ve kapalı alanlara geçiyoruz.

  • 7.013.639 rakamı ise salgının başından bu yana PCR+ toplam olgu / vaka sayısı,
  • Salt geçen hafta 192.794 yeni olgun / vaka eklendi ve bu rakam ile Dünyada 4., Avrupa’da 1. sıradayız bu “resmi” verilerle! İktidar ne kendini kandırsın ne de bizi, çıplak gerçek bu!

Öte yandan, neredeyse 3 haftadır, “kritik durumda” olan hasta sayısı sabit ve 633! Böyle bir durumun açıklaması nasıl yapılabilir? Matematiksel olasılığı nedir bu sabit sayının 3 hafta değişmemesinin?? Yetkililer halkı apaçık aptal – salak yerine koymakta, aynaya baksalar ya!

Gerçek toplumsal bağışıklık hala %30 gibi.. Ya da halkın %70’i hala Kovit-19‘a karşı bağışık değil. Bizim konuşmamız 27 – 46. dakikalar arasında..

İzlenmesi, paylaşılması ve gereklerin öğrenilmesi dileğiyle. İktidarın da elbette uyanması gerek!

Sevgi ve saygı ile. 29 Eylül 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

ODA TV Söyleşimiz – 1 Ağustos 2021

“2 kırmızı çizgi çiğnendi”

Nurzen Amuran sordu,
Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık yanıtladı..

Sevgili okurlar,

“Rant uğruna ağaçlarımızı kesmeyin, doğanın dengesiyle oynamayın, sanayi atıklarıyla denizlerimizi kirletmeyin, çevre kirliliğine yol açmayın, doğa sadece insanlara odaklı değildir onun varlığı bizi insan kılar” derken, Kovit 19 gibi bir biyolojik düşmanla uğraşırken, Afgan göçleri gündeme otururken, en acı haberi eş zamanlı başlayan ormanlarımızın cayır cayır yandığını duyduk. Travma üstüne travma. İçimiz yanıyor. Yangınla yitirdiğimiz insanlara mı yanalım, bu doğanın asıl sahibi olan ağaçlarımızın yangınla başlayan feryatlarına sessiz mi kalalım, yanarak kül olan hayvanlarımızın acı çığlıklarına kulak mı tıkayalım? O zaman biz insan olmaktan çıkarız. Son yıllarda artan yangınlara karşı alınan önlemler neden hep aynı? Yangın için, var olan uçaklarımız neden hemen uçamadı, iş birkaç helikoptere kaldı? Olağanüstü hallerde alınacak önlemlerin eksiksiz olması gerekmez miydi? “İtibar” bu acı felaketlere tam donanımlı hazır olmak değil midir?

Prof. Dr. Erdoğan Atmış, basına yaptığı açıklamada toplumun sesi oldu:

Ormanlarımız parçalanıyor tahsislerle. Golf sahası için, otel için, maden sahası için, enerji tesisi için birçok amaç için ormanlar, orman dışı amaçlara tahsis ediliyor.. İnsanlar bu kadar içinde yer aldığı zaman da yangınlar çıkar.” dedi. Öte yandan eşzamanlı yangınlar başka soru işaretlerini de beraberinde getirdi. Terör mü? İlerleyen günlerde nedenler elbette tartışılacak. Şu anda yeni önlemlerin alınması yaraların sarılması zamanı. İnanıyoruz yönetimde bulunanlar da bizim kadar acı çekiyorlardır. Ama isteğimiz, şeffaf olarak kamuoyu önünde özeleştiriler yapılması, dile getirilen eksiklerin tamamlanmasıdır. Artık önlem zamanı. Gelecek haftalarda gelişen olaylar ve yapılan yorumlar değerlendirilerek orman yangınlarını bu işin uzmanlarıyla konuşacağız..
***

Bugün gündemimiz varyantlarıyla vaka sayıları giderek artan Kovit 19. Konuğumuz Prof. Dr. Ahmet Saltık.

Sayın Saltık, 10 günlük bayram tatili süresince duyduğumuz ilk yakınma halkın korunma önlemlerini bıraktığı. Aşı, yalnızca tek bir önlem ama kişilere bağlı diğer önlemler maske mesafe ve hijyende ciddi bir duyarsızlık egemen. Aşı yüzde yüz çare değil. Öbür önlemlerle sonuç alınıyorsa bu bilinç neden oluşturulamadı? Burada yönetimin ciddi, inandırıcı bir bilgi paylaşımının olmaması, halkı gevşemeye (rehavete) mi sürükledi, ne dersiniz? 

Ahmet Saltık – 1 Temmuz 2021’de, 3. dalganın ardından 4. kez salgın önlemleri bütünüyle kaldırıldı. 16 Temmuz akşamı başlayan uzatılmış Bayram dinlencesi (tatili) 25 Temmuz’a dek sarktı. Bu sırada, artık yerleştiği üzere çok sayıda trafik kazası da olaylandı; 50 kişi yaşamını yitirdi, 373 kişi yaralandı. 30 Haziran 2021 akşamı 5496 yeni Kovit-19 olgusu (vakası) ve 45 ölüm kayda alınmıştı. 16 Temmuz 2021 akşamı ise bu resmi veriler, aynı sırayla 6918 ve 35 idi. Günlük yeni tanı alan olgu sayısı %26 artmış ancak beklendiği üzere ölüm sayılarına aynı orana yansımamıştı. Genel olarak önce olgu sayısı artışı, 2-4 hafta ardından da ölümlerde artış gözlenmekte. O arada dış turizm de açılmıştı ve öncekilere göre %60-65 daha bulaşıcı olan Delta varyantı yayılmaya başlamıştı. Özellikle Rusya’da bu mutant tiple bulaş (enfeksiyon) hızla yaygınlaşmıştı. 22 Haziran 2021 günü başlayan uçak seferleri ile özellikle Antalya’ya büyük bir Rus turist akını başlamıştı. Sınır kapılarında Kovit-19’a dönük önlemler çok esnek tutuluyordu turist gelişlerini çeldirmemek için, Antalya’da patlama oldu. On milyonu aşkın insanımız ise ülke içinde bayram dinlencesi, ziyaret, kurbanlık hayvan satışı gibi gerekçelerle hareketlendi, yer değiştirdi. Kovit-19 gibi hava yolu ve yakın temasla bulaşan bir hastalık için son derece olumsuz koşullar yaratıldı. Salgının bittiği havası abartılı biçimde kamuoyuna yansıtıldı. Oysa aşılama oranları, toplum bağışıklığı çok yetersizdi. Uzayan salgın ve kurban bayramı psikolojisi nedeniyle kamuoyunun yükselen gevşeme beklentisi frenlenmedi. İktidar, hem bir erken başarı gereksinimi içindeydi hem de dışarıdan turist çekme çabası baskındı. Özellikle açık havada, kıyı kesimlerinde maske – uzaklık – hijyen önlemleri çok savsaklandı.

Bu arada aşılama çabası özlenen hızda ilerlemedi ve kişisel korunma önlemleri halka çok vurgulanmadı. 29 Temmuz 2021 akşamı ulaşılan günlük 22.161 olgu ve 60 ölüm ürkütücü oldu. Oysa halka gerçekçi bilgi aktarılmalı ve abartılı iyimserlik iletisi, izlenimi verilmemeliydi. Gevşemenin başlatıldığı 1 Temmuz 2021 verilerine göre günlük yeni olgu sayısı 4’e katlandı, ölümler ise %43 arttı. Oysa bir yandan 1-29 Temmuz 2021 arasında aşılama da artıyordu!?

Amuran – Tatilciler döndü memleketlerine. Şu süreçte en çok nelere özen göstermek gerekiyor? Önlemler açısından en önemli kırmızı çizgimiz ne olmalı?

Saltık – Yersiz uzatılan, gerçekte salgın ortamında uzatılmaması gereken 9 günlük Kurban bayramı boyunca yaşanan milyonlarca insanı içeren toplumsal hareketlilik bağışlanmaz bir epidemiyolojik hata olmuştur. Artan aşıla(n)ma oranlarına karşın günlük yeni olgu ve ölüm sayısındaki anormal artışlara 1. sorunuza yanıtta vurgu yapılmıştı. Bu sürede aşılamaya yeter özen gösterilemedi. Özellikle otobüslerle, azalan oranlarda tren ve havayoluyla insanlar uzun süreli yolculuklar yaptılar. Oysa en azından %50 dolayında seyreltilmiş yolcu sayısı sağlanmalıydı, sağlanamadı. 3 yanı denizle çevrili ülkemizde, salgın koşullarında çok daha güvenli olabilecek açık hava deniz yolcu taşımacılığı ise yok düzeyinde idi. Bu riskli yolculuklarda N95 maske kullanımı da sağlanamadı. Kaldı ki, bu maskeler de 4 saati aşan kullanımla değiştirilmesi gerekirdi. Bayramda insanlar ziyaretleri özellikle kapalı alanlarda kısa tutmalı, kucaklaşmamalı, el öpmemeliydi. Bunlar büyük ölçüde sağlanamadı. Giderken yörelerindeki virüs tiplerini götürdüler, dönerken de oralardan getirdiler. İnsanlara, olanak varsa, gittikleri yerde 2 x 14 = 28 gün kalmaları, bayram boyunca da aşılanmaları önerilebilirdi, bu tür yönlendirmeler cılız kaldı. Sağlık Bakanlığı günlük verileri 4 Temmuz 2021’den başlayarak çok daha sınırlı vermeye başladı. Eksiği – yanlışı ile artık o ünlü turkuaz tablo yok! Aşı verilerini öne çıkaran bir yaklaşım öne çıkarıldı. Günlük yeni olguların bulaşı nasıl aldıklarına ilişkin kamuoyuna bilgi verilmedi. Hatta 28 Temmuz 2021 akşamına dek günlük olguların aşılanma durumları da belirsizdi. Sağlık Bakanı Dr. F. Koca, o günkü tweet iletisinde “Vakaların %87’si aşılanması tamamlanmamış kişiler” bilgisini paylaştı. “Mevcut aktif vakalar içinde tam aşılı olup hastalığa yakalananların oranı %5’den az. Hastanede yatan hastalarımızın %95’i de aşısı tamamlanmamış kişiler.” Ek önemli bilgiler olarak toplumla paylaşıldı. Dolayısıyla hem aşılamada beklenen hız ve orana erişilemedi hem de bireysel korunma önlemleri, 2 kırmızı çizgi çiğnendi.

Amuran – Sığınmacılar arasında bayram tatilini geçirmek üzere ülkelerine dönen binlerce kişi var. Yeniden ülkemize geliyorlar… Sığınmacılığın tanımında olmayan bir grup bunlar. Bu ayrı bir tartışma konusu ama bu kişiler dönüşlerinde karantinaya alınıyorlar mı, gelen Afgan sığınmacıların sağlık önlemleri ne derece etkili? Siz yaptığınız açıklamalarda “Doğu ve Güneydoğuda aşılama oranlarının ülke genelinin ürkütücü derecede gerisinde olduğunu söylüyorsunuz.” Beklenen olası riskler neler?

Saltık – Türkiye belki de dünyanın en yoğun – riskli geçiş (transit) coğrafyası… 3 kıtanın kesişim alanında.

Ek olarak kendi başına bela ettiği 5-6 milyondan az olmayan bir yurttaş dışı toplum yükü taşıyor. Özellikle Suriye’den gelenler çoğunlukta ve Bayramda yarım milyona yakın bir kitle çoluk – çocuk ana ülkelerine gittiler. Bu kitle tatil bitimi geri döndü. İki ülke arasında virüs aktarımı – değişimi bu! Suriye’nin sınırda etkili karantina uygulaması yok. Bu saptama Türkiye içinde yakın ölçüde geçerli. Bu tablo uluslararası hukukta “Mülteci – iltica eden” tanımına uymamakta. Suriye’de Kovit-19 ile savaşım da çok yetersiz. Aşılama oranları çok çok düşük ve olgu yakalama da son derece eksik. Üstelik Türkiye açısından Doğu – Güneydoğu kentlerimizde aşılanma oranı öbür kesimlerden çok düşük, bulaş yaygınlığı ise tersine çok yüksek. Sınır kentleri için daha da özenli olmak zorunlu. Aşılama oranlarını Doğu – Güneydoğu (Orta Anadolu’da Aksaray!) kentleri için hızla büyütmek zorundayız. Bayram tatili için ana ülkelerine giden insanlara 2 x 14 = 28 gün kalma kuralı da uygulanmadı. Giderek artan günlük yeni olguların sayısı dışında başkaca özelliklerini, bulaşın kaynağını… Bakanlık açıklamıyor!?

Amuran- Delta varyantının olası sonuçları konusunda yeterli bir bilgiye sahip miyiz? Ülkemiz de ve dünyadaki değişimler bize neyi gösteriyor?

Saltık – Dünya genelinde 28-22 Temmuz 2021 haftasında önceki haftaya göre Kovit-19 olgu – vaka sayısında %7, ölümlerde %8 artış oldu. Bu oranlar aynı sırayla Türkiye için %96 ve %21 olarak belirlendi. Tek sözcükle ÜRKÜNÇ (vahim)! Dolayısıyla, “..salgın Dünyada da tırmanıyor..” savunması yapılamaz! Bir kez daha görülüyor ki, henüz tam yansıması görülmemiş de olsa, uzun bayram dinlencesi ve 1 Temmuz’dan bu yana ölçüsüz gevşeme, çok ağır bir fatura doğurmuştur. Üstelik Temmuz 2021 boyunca aşılama giderek artmıştır. Buna karşın hastalık sayısı ve ölümlerde patlama, AŞIYA KARŞIN yaşanmıştır. Salt AŞI ile korunmanın olanaksızlığı açıktır taa ki Toplum Bağışıklığı %80-90+ olana dek. Mutlaka bireysel ve kitlesel önlemler eşlik edecektir. Bu arada kullanılan aşıların etkililiği de önemli bir etmendir. Türkiye’de SINOVAC ve BioNTech aşıları kullanımdadır. İlkinin etkililik oranı net değildir, yeter kanıt elde yoktur ancak %50’den aşağı olmadığı düşünülmektedir. BioNTech ise yeni Delta ve Delta + (plus) varyantından bir miktar olumsuz etkilenmiştir tüm aşılar gibi (halen Dünyada 11 aşı acil kullanım onayı aldı), % 88 dolayında etkili olduğu belirtilmektedir. Salgın uzadıkça kaçınılmaz biçimde, durdurulması olanaksız mutasyonlar olmakta ve varyant tipler gelişmektedir; bu olgu aşıya direnç sorunu yaratmaktadır. Delta varyantı ülkemizde de yaygın olmak gerekir, çünkü DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) verisiyle 120’yi aşkın ülkeye yayılmıştır, Avrupa ve AB coğrafyasında %90’lara yakındır, İngiltere ve Portekiz’de neredeyse tamama yakın baskın dolaşan tiptir. ABD’de sonbaharda baskın tip olması beklenmektedir. Bu tip ile deneyimlenen Kovit-19 hastalık tablosu, yaz ortasında (Kuzey Yarımkürede) şiddetli soğuk algınlığıdır. Tipik nefes darlığı, tad – koku yitimi görülmemektedir ve insanlar ayakta geçirerek bu süre içinde bulaştırıcı olmaktadırlar. Dolayısıyla toplumda gerçek olgu sayısı yakalanın çok üstünde olabilir, ölümlere yansıması şimdilik olgu sayısı artışına koşut gitmeyebilir. Bulaş toplumda sürer, zincir kırılamaz ve yeni mutasyonlar kaçınılmaz olur.

Türkiye, dünyadaki genel tablodan çok daha ağır bir görünüm sergiliyor ne yazık ki. Örneğin 197.3 milyona ulaşan toplam hastadan ülkemize nüfusu ile orantılı olarak %1,14 oranında 2.25 milyon hasta düşmesi beklenebilecek iken, hastalık yükümüz 5.68 milyona ulaşmıştır. Türkiye, bu “resmi” olgu – vaka sayısıyla dünyada 7. sıradadır, oysa nüfus büyüklüğü bakımından 17. sıradayız.

Küresel toplum bu salgınla başetmede iyi sınav veremiyor. Küresel 7,9 milyar nüfusun 4 milyarı en az 1 doz aşı almış durumda ne var ki; “düşük gelirli” denilen gerçekte emperyalizmin sömürerek geri ve yoksul bıraktığı ülkelerde 1 doz olsun aşıya erişebilenler ne yazık ki salt %1,1 düzeyinde!

Amuran – Kovit 19’a bağlı olan hastalarımıza verilen ilaçlarla ilgili bilgi de az. Koruyucu ve tedaviyi etkili kılacak vitamin ve ilaçlarla da ilgili neler biliniyor? Çünkü ayırım yapılmadan her hastaya aynı ilaçların verilmesi de yan etkileri açısından kişilere göre değişen sıkıntılı sonuçlar doğurdu. Bu konudaki gelişmelerle ilgili siz bir hekim olarak neler diyeceksiniz?

Saltık – Kovit-19’un etmeni SARS-Cov2 adlı bir mutant virüs (Wuhan virüsü). Tıp dünyasının viral hastalıkları sağaltımda (tedavide) elinde çok sayıda ilaç seçeneği yok. Bu salgını yönetmeye çalışırken de hastalara etkene özel / özgü (spesifik) bir farmakolojik sağaltım değil, gelişen belirtilere (semptomlara) ve komplikasyonlara dönük destek sağaltımı verildi. Başlangıçta (ülkemizde ilk olgu, Çin’den 2,5 ay sonra 11 Mart 2020 günü duyuruldu) Favipiravir ve Hidroksi klorokin ağır klinik tablo gelişmesini önleme beklentisiyle hastalarda klinikte ve evde uygulandı. Zamanla 2. ajanın yararlı olmadığı hatta kalpte ritm bozukluğuna (artimiye) yol açtığı belirlendi ve Dünyada durduruldu. Ne var ki Türkiye, kanıta dayanmaksızın bu rejimi uzun süre uyguladı. Halen geliştirilmiş etkin bir özgül ilaç elde yok. Denenen formüller var, örneğin antikor kokteyli. Ama bu sağaltım çok pahalı (1600 $ / hasta). Vitaminlerle özgül bir ilişki de tanımlanmadı. Yeterli ve dengeli beslenme dışında özel bir diyet, rejim önerilmedi. Hareketlilik, yürüme, bol sıvı, uyku, stresten sakınma.. gibi genel önermeler paylaşılıyor.

Amuran – Diyorsunuz ki, “aşılama arttıkça buna koşut olarak hastalık azalmamaktadır. Kritik eşik toplum bağışıklığı sağlanmadan salgını denetim altına almak olanaklı değil.” Devletin bu aşamada alması gereken önlemler neler olmalı? Sözgelimi turizm mevsiminde Batı dünyası, aldığı önlemlerde neleri ön plana çıkardı, biz neyi gözardı ediyoruz?

Saltık – 2. sorunuzu yanıtlarken şu aktarımı yapmıştım: Sağlık Bakanı Dr. F. Koca, 28 Temmuz 2021 günlü tweet iletisinde “Vakaların %87’si aşılanması tamamlanmamış kişiler” bilgisini paylaştı.

“Mevcut aktif vakalar içinde tam aşılı olup hastalığa yakalananların oranı %5’ten az. Hastanede yatan hastalarımızın %95’i de aşısı tamamlanmamış kişiler.” Ne var ki, Türkiye’de 1 Temmuz 2021’den bu yana olgu sayısında artışların Dünya genelinden çok yüksek olduğu göz ardı edilemez. Bu yüzden, verilen oranlar anlamlı olmakla birlikte, çarpıcı olan, Türkiye’de aşılamadaki artış, hasta sayısı tırmanışını durduramamıştır. Kuramsal olarak, böyle olmasa idi hasta sayıları çok daha hızlı artabilirdi denebilir ancak bu bir varsayımdır. Gerçeklik (realite), sorunuzda vurguladığınız çelişki eksenindedir. Bu sorunsalın birkaç nedeni var:

– Başlangıçta uygulanan, halen de süren SİNOVAC aşısı öbürleri oranında etkili değildir.
– Aşılananlarda 3-6 ay içinde bağışıklık zayıflayıp sönümlenmektedir, bu durum hastalığı geçirerek doğal bağışıklık geliştirenler için de geçerlidir.
– Türkiye’nin saptanan ve saptanamayan hastalık yükü çok yüksektir ve bulaş zinciri kırılamamaktadır.
– Aşılamaya geç başlanmış, ardından uzun süren sağlama (tedarik) sorunu yaşanmıştır.
– Gelişen varyantlar belli ölçülerde aşı direnci / aşıdan kaçış doğurmuştur.
-Türkiye transit bir coğrafyadır.
– 6-9 milyon arasında kestirilen geçici koruma (statüsü) altındaki yabancılarda aşılama sorundur.
– Komşu ülkelerden başta Rusya ve İran olmak üzere çok olumsuz etkilenilmiştir.
– Aşılama iyi – kötü sürerken toplum bağışıklığı havuzu kaçaklar yüzünden doldurulamamaktadır. 

Biraz önce denildiği gibi, tamamlanmış aşılılık ülkemizde kağıt üstünde %32’ye yaklaşmıştır ancak Sağlık Bakanlığı 61 milyon hedef nüfus alarak bu oranı vermektedir. Gerçek nüfus 90 milyonu aşkındır ve açıklanan oranları 1/3 indirimli okumak gerekir. Üstelik güncel aşı oranı aynı gün bağışık nüfus oranı değildir. 2 hafta geriden gelmektedir.

16 yaş altı çocuklar henüz ülkemizde aşılanmamakla birlikte gerçekte risk altındadırlar; olanaklı olsa da onları da aşılayabilsek. 90 milyon de facto nüfusta ¼ oranında 16+ yaş nüfus vardır. Kullanılan aşılar %100 etkili değildir, varyantlar aşı direnci yaratabilmektedir. Ülkemizde çok yaygın yoksulluk ve özellikle proteinden yoksul beslenme bozukluğu bağışık yanıt vermeyi olumsuz etkileyebilir. Bu nedenlerle 16+ yaş nüfusta %100 aşılama yapılsa bile toplum geneli için bu oran ideal olarak %80’de kalacaktır.

  • Her aşılama bağışıklama değildir, gerçek biyolojik / immünolojik bağışıklık, kağıt üstündeki orandan her zaman daha geridedir.

Türkiye’de bu tablo yaşanıyor, verili (mevcut) aşılama hızı ile gerekli en az %80 gerçek biyolojik toplum bağışıklığına erişemiyoruz ve bulaş zinciri kırılamıyor, salgın sürüyor!

Amuran – Peki çare?

Saltık

  • Çare; toplumsal seferberlik bilinci ile yaygın – hızlı – etkin aşılama yapmaktır. Bu süreç boyunca kişisel – toplumsal korunma önlemleri ve sosyal devlet desteği zorunludur.

Aşılar, bulaşı almamızı engellemedeki başarısından daha yüksek oranda ağır hastalığı ve ölümü önler. Aşılı olmak virüsü almamızı ve bulaştırmamızı tümüyle kaldırmaz. Buna ikincil olarak aşılılar da kişisel korunma önlemlerini sürdürmelidirler.

Keşke özellikle ülkeler arası turizm küre genelinde olabildiğince sınırlanabilseydi. Küresel kapitalizm buna yanaşmadı. 24 Ekim 2020’de BM’nin 75. kuruluş yıldönümünde “14 gün eşzamanlı küresel kapanma” önermiştik ancak yapılmadı. Aşıya erişimdeki korkunç adaletsizlik de temel bir engel.

Amuran – Biraz da sağlıkla ilgili farklı konularda da konuşalım sizinle. Kovit-19 ve varyantları dünyada sağlıkta özelleştirmenin olamayacağını sizce kanıtladı mı? Sağlığın ticari bir hizmetle sınırlı kalacak bir konu olmadığını gösterdi mi, ne dersiniz? 

Saltık – Bu çok çarpıcı bir sorunsal. Neo-liberal küreselleşTİRmeciler sağlıkta da ölçüsüz bir özelleştirmeyi dayattılar. Kamusal sorumluluk giderek daraltıldı ve kazanç (kâr!) getirmeyen koruyucu sağlık hizmetleri çok tavsadı (ihmal edildi). Salgında sağlık güvencesi aranmadan tüm hastalara, topluma hizmet verilmesi zorunlu. Bunu da elbette kamu yapacak. Özellikle 1. Basamak sağlık örgütlenmesi ülkemizde Sağlık Ocaklarından Aile Hekimliğine geçişle çok zayıfladı. Şehir hastaneleri adeta bir talana dönüştü. Salgın savaşı hastane öncesinde toplum içinde 1. Basamak eliyle verilir; şaşmaz altın Epidemiyolojik ilke – kural budur. Türkiye, salgını hastanelerde göğüslemeye çalıştı gerçekte ön cephe muharebesini yitirerek. 2. ve 3. Basamak hastanelerde hastalara yer – yatak – yoğun bakım hizmeti verilebildiği ölçüde de sistem – iktidar kendisini başarılı saydı. Bu büyük bir yanılgı. 250 bin dolayındaki toplam hastane yatağının 1/5’ine ve yoğun bakım yataklarının 1/3’üne sahip özel sağlık sektörü kurulu kapasitesinden gereğince ve yeterince yararlanılamadı. Salgının çok azgınlaştığı dönemlerde yoğun bakım hizmeti için “hasta seçme trajedisi” bile ülkemizde yaşandı.

Kimlerin hastalandığını, öldüğünü Sağlık Bakanlığından bir türlü öğrenemedik ama genel geçer kural şaşmaz : Yoksullar daha çok hasta olur – ölür; iyileşirse daha da yoksullaşmıştır… Dünya verileri, Kovit-19’un da kaçınılmaz olarak sınıfsal özelliğini ortaya koyuyor. Emekçiler, işsizler, kırılgan toplum kesimleri, yoksullar… En önce yakalanan ve ölen kurbanlar oluyor.

  • Sağlık, gebelik planlamasıyla başlayan bir temel insanlık hakkı ve kamusal güvencede olmalı.

Düzenin, sağlık siteminin temel amacı hastalananları sağaltmak (tedavi etmek) değil, sağlıklı toplum yaratmak olmalı tüm boyutlarıyla : Beslenme, çevre, aile planlaması, yeterli gelir…

Amuran – Cumhuriyetin ilk kazanımlarından biri de sizin de değindiğiniz gibi, sağlıkta yaşatılan devrim olmuştu. Bugün pandemi yüzünden yaşanan süreçte tarikatlarla dini eğitim veren kurslarla işbirliği yapılarak yürütülen eğitim politikasının, bilim dünyasına katkı sağlamayacağını bir kısım siyasiler sizce anladı mı? Laik eğitimin önemini bilimsel araştırmaların gereğini devlet bütçesindeki en büyük payın sağlık eğitim ve bilimsel araştırmalara verilmesi gereği anlaşıldı mı?

Saltık – Evet demek çok güç. Küresel kapitalizm azgın sermaye birikimi sürecini hala acımasızca dayatmakta. Salgın boyunca küresel gelir dağılımı daha da adaletsizleşti. Yoksulluk ve işsizlik arttı, küresel gelir 2020’de geriledi. Türkiye gibi gelişmekte olan çarpık kapitalist birikim rejimli ülkeler ve halkları çok daha ağır bedel ödediler.

Cumhuriyetimizi kuran Mustafa Kemal ATATÜRK ile dava – silah arkadaşları sağlığı temel insan hakkı olarak görmenin yanı sıra, Devrimlerin yapılması ve yaşatılması için de ulusun sağlığı – sağlamlığı temel koşul – veri olarak alınmıştı. Erken Cumhuriyet yıllarında çok ağır ve çok yaygın bulaşıcı hastalıklarla dünyaya örnek başarılar göstererek savaştılar. Kurumlaştılar, örn. Dr. Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nü kurdular. Tekke – tarikat – türbedarlık – zaviye gibi gericilik kurumlarını kapattılar. En gerçek yol gösterici bilim ve uygarlık idi. İstanbul Üniversitesini kurdular, sağlık ve eğitime bütçeden başat payları ayırdılar. Özellikle son 19 yıldır tam bir gerici karşıdevrim yaşamaktayız. Bilimsel Tıp karşısına hurafeler, hocalar, muskalar, ziyaretler sözde alternatif tıp dayatılmakta. Oysa Bilimsel Tıbbın seçeneği (alternatifi) yine bilimsel tıbbın ta kendisidir.

Amuran – Üniversitelerde bilimsel araştırmaları çalışmaları yürütecek ciddi bir potansiyelimiz var. Ancak yeterli olanaklar verilmediği için gençlerimiz kadar bilim insanlarımız da yurt dışına gitme çareleri arıyorlar. Özellikle hekimlerimiz. Hem sağlık çalışanlarımıza kaldıracakları yükün üstünde sorumluluklar yüklüyoruz hem de onların yaşam standartlarını koruyacak koşulları sağlamıyoruz. Yeni bir sağlık reformuna ihtiyacımız yok mu?

Saltık – Sayısı iki yüzü (200!) aşan sözde üniversitemiz var. Her ilde 1 üniversite yaklaşımı alaturka ve ilkel, gerçekleştirilmesi de olanaksız, tabela üniversiteler dışında. Özellikle dışa hekim göçü doruğa vurdu ve yakıcı bir sorun.

  • Beyin göçü, yeni sömürgeciliğin (neo-koloniyalizm) en vurucu araçlarından.

Öte yandan sayısal olarak yeterli sağlık çalışanlarımız yok. 1,1 milyon dolayında sağlık sektörü çalışanı 80 kişiye 1 sağlık emekçisi demek. Oysa ABD’de 21 milyon sağlık emekçisi var ve 333 milyon nüfusta 16 kişiye 1 sağlık çalışanı düşmekte; Türkiye ile karşılaştırınca katsayı 5! Ek olarak emeğin karşılığı, insanca ve onurlu bir yaşam sürdürmek için gerekli gelir de sağlanmıyor. Daha da acısı, salgın sürecinde Kovit-19’a yakalanan sağlık emekçilerinin bu durumu iş kazası ya da meslek hastalığı sayılmadı AKP iktidarınca. Tüm ısrarlar boşa çıktı ve bu doğal hak tanınmadı. Türkiye salgında en çok sağlık emekçisini kurban veren ülkelerden biri. Sağlık çalışanlarında yüksek hastalanma – ölüm oranlarını, “Sağlıkçılar kendini koruyamıyor..” diye açıklayan Valiler bile oldu!

Özelleştirmeci – piyasacı – sağlık hizmetlerini bir meta gibi gören ve sağlık hizmetinin onurlu – saygın özneleri olarak insanları müşterileştiren yabanıl (vahşi) ilkel anamalcı (kapitalist) yapı yıkılmalı. Sağlıklı yaşam tüm insanlara hak, devlete ödev.. Temel ilke bu olmalı. Türkiye,

AKP iktidarının “Sağlıkta Dönüşüm” adı altında 2003’ten beri dayattığı piyasalaştırma son bulmalı. Bu ideoloji ne yerli ne de milli; tümüyle Dünya Bankası – IMF dayatması, AKP Ulusumuzu aldatıyor. Sağlık sektöründe de yandaş tarikatlara ve yabancı sermayeye ulusal kaynaklarımızı aktarıyor.

Daha az harcama ile daha sağlıklı bir topluma erişmek olanaklı. Devlet, sermayenin sopalı tahsildarı olamaz!

Amuran – Özel bir iki sorum daha olacak. Okuyucularımızın bir bölümü biliyor ama bir bölümü de bilmiyor.. Bizim hayran olduğumuz bir özelliğiniz daha var. Yaşam boyu iyi bir öğrenci olduğunuzu kanıtlayan ilginç bir eğitim programını gerçekleştirdiniz. Önce Tıp daha sonra Mülkiye ve Hukuk. Ankara Üniv. Hukuk Fakültesini bitirmek için 4 dersinizin kaldığını öğrendik. Hukuk öğrenimini anlamak mümkün adaletin tartışıldığı süreçlerde en önemli savunmanın hukuk olduğu bir gerçek. Ama neden Mülkiye? Devletin önemini daha iyi analiz etmek için miydi? Bundan sonraki projeniz nedir? Biraz da kendinizden söz eder misiniz?

Saltık – Babam küçük bir devlet memuru idi, liseyi Van’da bitirdim (1971) ve çok çalışarak Hacettepe Tıp fakültesine girebildim. Hacettepe, Londra, İstanbul Tıp Fakültesi ve 1977’de tıp doktoru oldum (MD). Halk Sağlığı / Toplum Hekimliği alanında uzmanlaşarak enerjimi Sağlıklı Toplum, koruyucu sağlık hizmetlerine verdim. Bu dalda profesör oldum 1996’da. ABD, Edirne Tıp ve son olarak Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinde çalıştım ve geçtiğimiz yıl (2020) emekli oldum. Sağlık hizmeti ve Tıp eğitimi vermeyi aşkla sevdim. Başka alanlarda da kendimi geliştirmek istedim. Hacettepe Tıp Fakültesinde Biyoistatistik master derslerini tamamladım, Biyomatematiği çok sevdim, derslerini verdim. 2016’da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi = Mülkiye’den de mezun oldum (BSc). Sanırım Türkiye’de Tıbbiye + Mülkiyeli tek kişi olabilirim. Sağlık Hukuku alanında tezli yüksek lisans eğitimi aldım, 2018’de MSc derecesi edinerek bu alanda da uzmanlaştım. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden de bu dönem mezun olacaktım salgınla boğuşmak tüm zamanlarımı almasa idi. Birkaç ders kaldı, 2022 yazında bitirmiş olurum. Ayrıca Anayasa Hukuku öteden beri çok ilgimi çeken bir alan ve halen Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde Anayasa Hukuku Doktora (PhD) öğrencisiyim, ders dönemini tamamladım.. Önümde yeterlik sınavı ve tez yazımı var. Amacım, emeklilik yaşamımda SAĞLIK HAKKI – HUKUKU çalışmak. Bu alan çok disiplinli (mülti-disipliner)  yaklaşım istiyor. Sanırım yakında İngilizce eğitim veren bir vakıf Tıp Fakültesinde akademik yaşamımı sürdüreceğim.

Amuran – Sayın Saltık, Pandemi sürecinde yürekli çıkışlarınız oldu. Aileden gelen bir anlayışın aileden edindiğiniz kazanımların sonucu mu? Babanızın şehit bir emniyet mensubu olduğunu okumuştum. Size ve kardeşlerinize verdiği en önemli öğüt ne olmuştu? 

Saltık – Salgınlar toplumlar için çok ağır örselenmelerdir (travmalardır). 44+ yıllık hekimlik yaşamımda epey deneyimledim. Masum insanların ölümünü önlemek olağanüstü yakıcı bir görev. 11 Mart 2020’de ilk Covid-19 olgusu ülkemizde resmen duyurulduktan sonra sürekli ve günün büyük çoğunluğunu salgına ayırarak bir savaşı (mücadele) vermekteyim. Salgın Yönetimi doğrudan, 1. derecede Tıbbın Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği dalının işi. Çok kıdemli bir öğretim üyesi olarak üzerime düşen sorumluluğu üstlendim. 358 radyo, TV, webinar… konuşması yaptım geçen Mart’tan bu yana. Web sitemde sürekli, yazdım, etkinlikleri duyurdum, TV konuşmalarımın erişkelerini (linklerini) koydum. Sosyal medya, telefon vb. araçlarla gelen yüzlerce soruyu yanıtladım. Sağlık Bakanlığına, Bilim Kuruluna (hepsinden daha kıdemliyim) yol ve seçenek gösterdim. Şimdiye dek tek 1 hecemiz bile yanlışlanamadı, tüm öngörülerimiz doğrulandı.

  • SALGIN YAZILARI adlı kitabımız çok yakında Kırmızı Kedi yayınevince basılacak.

Babamızı 47 yaşında bir emniyet başkomiseri olarak görev şehidi verdik. Bize “Yeter ki okuyun, ceketimi satar sizi okuturum..” derdi. Sanırım O’nu bu bağlamda üzmedik. 2 oğlunun hekim olduğunu gördü, kızı ise hukuk öğrencisi idi aramızdan koparıldığında.

Amuran – “Bize cahil insan lazım” diyen bir zihniyetin siyasete yansımasının sonuçlarını hep birlikte izliyoruz. Biraz önce değindiğimiz gibi üniversitelerde bilim özerkliği kalmadı. Özerklik adına yapılan demokratik hak olan gösterilerde özellikle gençlerimize emniyet güçlerinin orantısız güç kullanması hepimizin içini acıtıyor. Babanız, bugün yaşasaydı bu görüntülere ne derdi?

Saltık – Evet, kendince “cahilin ferasetini (!?)” diplomalıya – eğitilmişe yeğleyen “Prof.” Sanlı (unvanlı) insanlar da gördük bu ülkede ne yazık ki. Ben 1979’da Hacettepe Tıp’ta asistan iken asistan temsilcisi seçildim, 1750 sayılı Üniversiteler Yasası yürürlükte idi. Dış güdümlü 12 Eylül gerici darbesi yaşamın her alanını dumura uğrattı kurgulu olarak. YÖK düzeni üniversiteleri cendereye aldı 6 Kasım 1981’den bu yana. Bilimsel özgürlük ve yönetsel – akçalı akademik özerklik yok edildi. Babam olağanüstü insancıl idi. Neredeyse, görevi gereği bile olsa hiç hukuksuz ve orantısız şiddet kullandığını, hele insan onurunu zedeleyecek bir davranışı olabileceğini düşünemiyor, hayal bile edemiyorum. 21. Yüzyılın şafağında özerk – demokratik üniversiter sistemi yeniden örgütlemeden ve bilimsel akılcılığı temel yol gösterici edinmeden, insan haklarına dayalı bir demokratik – laik – sosyal hukuk devleti kurmadan Türkiye’nin uygarlaşması olanaklı değil.

  • Türkiye’nin, kurucu ayarlarına, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün Kemalist İdeolojisi 6 Ok’a sarılma dışında tutarı da yok.

Amuran – Evet son olarak salgınla ilgili okurlarımıza anımsatacağınız farklı bir uyarınız olacak mı?

SaltıkHerkes, hemen, gecikmeden, oyalanmadan Aşıya! Uzat kolunu Türkiye!

Salgın ancak Epidemiyolojik ilkelere tam bağlı, insancıl, katılımcı, güven veren, saydam, demokratik sosyal devlet yaklaşımı ile yenilebilir. Toplum katılımı yaşamsaldır; “ben bilirim, yaptım oldu” çıkmaz sokaktır. Ticari, ekonomik, politik, popülist.. dürtüler kesinlikle dışlanmalıdır. Küresel toplumla uluslararası

DAYANIŞMA + İŞBİRLİĞİ + EŞGÜDÜM

zorunludur. Bu 3 büyülü sözcüğün İngilizce ilk 2 harflerini alarak bir savsöz (slogan) geliştirebiliriz:

  • SO – CO – CO
  • SO – CO – CO
  • SO – CO – CO…

Tüm insanlar bu sloganı haykırarak ayağa kaldırılabilse, KOVİT-19 pandemisi (kıtalararası salgın) olabildiğince hızla denetim altına alınabilir ve dahası, benzer ardışık afetler de önlenebilir, geciktirilebilir.

• Daha adil başka bir dünya olanaklıdır ve 21. Yüzyıl bitmeden kurulacaktır.

Amuran – Sayın Saltık, açık yürekle yapılanları ve alınması gereken önlemleri sıraladınız. Sürekli yinelediğiniz gibi sağlık hakkı temel bir insan hakkıdır. Onu korumak da “Bilimin ve Devletin işidir.” Çok teşekkür ederiz.

Saltık – Ben teşekkür ederim. ODATV’ye ve okuyuculara da en iyi dileklerim ve saygılarımla.

Nurzen Amuran
Odatv.com

HALK TV Programımız : 31 Temmuz 2021

Dostlar,

31 Temmuz 2021 Cumartesi günü akşam saat 20:00’de HALK TV’de olacağız.. / OLDUK.. 

Bizim konuştuğumuz ilk 35 dakikada rating rekoru bir ke daha kırıldı..

Youtube erişkesi (linki) aşağıda.. Önce yangın hakkında bir Mülkiyeli olarak değerlendirme :

Yangın hakkındaki değerlendirmemiz sonrası aşağıda, izlemek için tıklayın (15-16 dk.)

Türkiye Nereye?” başlıklı  programın çok başarılı yürütücüsü Sn.  Fatih Ertürk‘ün konuğu olacağız haftalardır sürdürdüğümüz gibi. İlk 30 dakikada biz Kovit-19 Salgınının güncel durumunu irdeleyeceğiz.

31 Temmuz 2021 akşamı Sağlık Bakanlığınca açıklanan “resmi” tablo aşağıda..
Havuzdaki aktif hasta sayısı 221.353’e tırmandı. Bu rakam son sınırsız açılım – saçılımın başlatıldığı 1 Temmuz 2021 günü 80.662 idi, yaklaşık olarak 3’e katlandı salt 1 ayda! 5.430.940 olan toplam olgu sayısı 5.727.045’e yükseldi 296.105 artış ile.

Soralım iktidara : Her gün “aşı olun + tedbirli olun” diyerek 4. dalganın tırmanışını salt seyir mi edeceksiniz??

3. dalgadan çıktığımızı varsayarak tam gevşemeye geçtiğimiz 1 Temmuz 2021 günü turkuvaz tablo “resmen” aşağıdaki gibiydi :


Paylaşılan veriler değiştirilip sınırlandırıldığı için bire bir karşılaştırma olanağı yok. Ancak 5288 olan günlük yeni olgu – vaka sayısının 22.332’ye, nerdeyse 4 katına, 42 olan günlük ölüm sayısının ise 79’a tırmanarak 2 katına eriştiğini hemen görebiliyoruz, hem de hafta sonunda!

4 hafta içinde son derece hızlı bir tırmanma. Üstelik Kurban Bayramı sonu işe dönüş günü olan 26 Temmuz 2021 sonrasının yansımasını görmek için henüz erken.

Gerçekte 1 Temmuz 2021 verileriyle de tüm kısıtları kaldırarak tam gevşemeye geçmeye Epidemiyolojik olarak olanak yok-tu. Ancak AKP = RTE iktidarı bu bilimsel gerçekliği göz ardı ederek bir kez daha “bilerek risk aldı” ve turizm gelirleri, artan toplumsal basınç ve sınırlı sosyal devlet ödemelerini durdurmak için gerekçe yaptı.

Hızlandırılacak aşı kampanyasına bel bağladı diyelim AKP = RTE iktidarı.

Ancak plan gerçekte delik deşikti :
– Tam esnemeye hazır değildi günlük olgu ve ölüm sayıları vd.
– Aşılama ile hızla yeter toplumsal bağışıklık sağlama bir varsayım idi, olmadı.
– Sınır kapılarında çok gevşek tutulan önlemler pahalıya patladı.
– Delta varyantı, milyonlarca turist yollayan başta Rusya olmak üzere hızla yayılarak beklentileri alt üst etti..

Bunlar öngörülebilir miydi, EVET!
Öngörül(e)medi ya da risk mi alındı, EVET!
1 aydır dünya ortalamasının çok üstünde 10 kat hızla yükselen salgını iktidar seyir mi ediyor; ona da ne yazık ki  EVET!

Bu 1 ay boyunca fazladan, salgın alaturka – bilim dışı – ticari/ekonomik beklentiler ve “Allah kerim” ilkelliği yerine Epidemiyolojik ilkelere bağlı – bilimsel yönetilse idi fazladan kaç masum insanın hastalanması önlenebilir ya da ölümü engellenebilirdi? Veri tabanı elimizde olsa hesaplayabilirdik ancak yasak!

  • Geçtiğimiz hafta Dünya genelinde Kovit-19 olgu sayısı önceki haftaya göre %11 arttı, Türkiye’de ise %114!
  • Geçtiğimiz hafta Dünya genelinde Kovit-19 ölüm sayısı önceki haftaya göre %12 arttı, Türkiye’de ise %16!

Bu 2 çarpıcı veri, ülkemizde işlerin iyice sarpa sardığının kanıtı. “Ne yapalım, dünyada da salgın var..” savunmasını çürüten bir tablo. Evet, Dünyada da salgın var ama Türkiye’de salgının beteri yaşanıyor!

5,7 milyonu aşan toplam olgu – vaka sayısı ile Dünyada 7. sıradayız, oysa nüfus bakımından 17. sıradayız.

Dün dünyada toplam 643,191 yeni tanı kondu, Türkiye’de 22,332. Dünya nüfusunun kabaca %1,1’ine sahibiz ama günlük olgu -vaka sayısının %3,5’i bizde.

Aşılama da umulduğu gibi gitmiyor ve gerekli yüksek düzeyli (%80+) toplumsal bağışıklığa erişilemiyor. Uzayan – sarkan – yavaşlayan – aşı çekincesi ve reddi duvarına toslayan kampanya, salgını frenlemeye elvermiyor.

Bir yandan aşılama, bir yandan havuzdan doğal ya da yapay bağışıklığı zamanla sönümlenen / zayıflayanların hızla ayrılması, gerçek immünolojik toplumsal bağışıklık düzeyini yakalamayı seraplaştırıyor. Başkaca etmenlerin de payı ile denebilir ki;

  • Türkiye’de gerçek biyolojik bağışıklık (kağıt üstündeki aşılama oranı değil!), tüm çabalara karşın 1/3’ün üstünde değil. Ya da toplumun 2/3’ü hala Kovit-19’a karşı savunmasız!Bu gerçeklik akıldan çıkarılmamalı ve bir yandan aşılama oranı büyürken bir yandan salgının tırmanmasını açıklayacak başlıca risk.. Türkiye aşılamada ilk 10’da değil!Başta Avrupa, AB ve Avrupa ülkeleri, Avustralya, Japonya, S. Arabistan… yeni ve ek kısıtlara başvuruyor olabildiğince aşılamaya karşın..

Ne diyecek bu başarısız ve acı tabloya AKP = RTE!?

Öte yandan 7.88 milyar dünya nüfusunun %28,2’si en az 1 doz aşı aldı. Tam aşılılar %14,5. Toplam 4,1 milyar doz aşı yapıldı ve her gün 37,6 milyon insan aşılanıyor. Ne var ki, düşük gelirli – yoksul dünyada hiç yoktan tek doz Kovit-19 aşısı olabilenler hala %1,1!

Dolayısıyla bu aşıya erişim adaletsizliği hızla giderilmedikçe salgın uzayacak, yeni ve daha “hünerli” (!), gerçekte aşıya dirençli – daha kolay bulaşan – daha ağır hasta eden – daha çok öldüren varyantlar oluşacak. Son günlerin yeni belası bu kez Kolombiya Varyantı!

4. dalga tırmanmakta!

Veriler 2. dalganın ortalarındaki düzeyde..

Pek çok ülke değişik kısıtlara başvurmakta. Bloomberg’te kapsamlı bir derleme yayınlandı, bakılmasında çok yarar var.. (https://www.bloomberg.com/news/articles/2021-07-26/passports-for-pubs-mandatory-shots-europe-ramps-up-covid-fight?cmpid=socialflow-twitter-usiness&utm_medium=social&utm_content=business&utm_campaign=socialflow-organic&utm_source=twitter, 31.7.21)

Türkiye hiçbir şey yapmadan salgını seyredebilir mi??

Bir yandan “olağandışı” orman yangınları, bir yandan denetim altına alınamayan salgın…

Türkiye çok ağır, artık sürdürülemeyecek olan çok yönlü YÖNETİM BUNALIMI yaşıyor. Temel neden, dünyada örneği olmayan ucube “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” ya da açıkçası post-modern sultanlık! Atatürk Türkiye’si için onur kırıcı, çoook utandırıcı.

AKP = RTE iktidarı, doğrudan doğruya pek çok sorunun birincil kaynağı.

Bir an önce, bu iktidarın erken seçimle değiştirilmesi gerekiyor.

Türkiye için birincil öncelik budur.

Bilgi ve ilginize derin kaygı ve acı sunarız.

Sevgi ve saygı ile. 31 Temmuz 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net          profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

 

TELE1 TV Programımız : 500. GÜNDE SALGIN YENİDEN TIRMANIŞTA MI?

Dostlar,

Bu gün 21 Temmuz 2021 Çarşamba günü saat 14:00’te TELE1’de olacağız.. / OLDUK.

Bilindiği gibi salgın Türkiye ve Dünyada tırmanışta yeniden.
Sürgit mutasyonlar sonucu oluşan varyant tipler meydan okumayı sürdürüyor.

Tüm uyarılarımıza karşın AKP iktidarı, salgın ile çok tehlikeli flörtü sürdürüyor.

Salgın yönetimi kararları yine bilimsel değil; popülist, politik, ekonomik vb.


Üstteki tablo verilerine göre, Şubat 2021 ortalarına, 5 ay geriye savrulmuş bulunuyoruz!
Ki, aşılamaya başlamanın (14 Ocak 2021) ilk ayı bitimi..

Geçtiğimiz hafta dünyada, önceki haftaya göre hasta sayısında %14 artış saptanırken, ülkemizde bu oran %38 oldu!

Ölümler ise geçtiğimiz hafta dünyada, önceki haftaya göre hasta sayısında %1 artarken,  ülkemizde bu oran -%1 oldu! Epidemiyolojik açıklanabilirliği yok! Oynanmış ve gerçek olarak yakalanamamış durumun çarpık verileri. Örn. Delta varyant yaygınlığını ülkemizde bilmiyoruz. Bir yığın bilgi açığı ve çarpık – güvenilmez veri ile bilimsel salgın yönetimi yapılamaz.

  • İktidar, turizmden gelecek yaklaşık 20 milyar Dolar girdi için ülkeyi kurban etmiştir!
  • 4. dalga adeta çağrılmaktadır ve sonbaharı da beklemeyebilir.

Açıklanan aşılama oranları yanıltıcıdır                         :

1. 90 milyon değil 61 milyon hedef nüfusa göre verilmektedir, açıklanan oranlar gerçekte İmmünolojik olarak 1/3 daha aşağıdadır.
2. 14 Ocak 2021’de başlanan SINOVAC-CORONAVAC aşısını son 3 aydan daha eskide olanların bağışıklığı hemen hemen sönümlenmiştir.
3. Hastalığı geçiren kayıtlı 5,5 milyon insanımızın da son 6 aydan daha eskide hastalananların doğal bağışıklığı kalkmıştır.
4. Varyantlar nedeniyle mRNA aşılarında da etkililik %80’lere gerilemiştir.
5. Aşı olanların bağışık yanıt gücü, yoksulluk – beslenme sorunları başta olmak üzere hep %100 değildir.
….
Bu nedenlerle Türkiye’de halen, kağıt üstünde gösterilen yanıltıcı – popülist oran ne olursa olsun, KOVİT-19’a karşı gerçek (biyolojik) bağışıklık %20’ler dolayındadır. Tersinden söylenirse, halen her 5 insandan 4’ü Kovit-19’a karşı duyarlıdır, bağışık değildir, savunmasızdır.

  • Bu vb. nedenlerle hem kağıt üstünde aşılanma oranı artmakta hem de HASTALIK ARTMAKTADIR!

Salgını salt bu aşı politikası – uygulaması ile denetlemek çok zordur.

İktidar apaçık risk almış ve “Allah kerim” politikası seçmiştir.
Bağışlanır bir hata değildir!

Salgının Epidemiyolojik yönetimi bir bütündür ve adeta bir orkestra yönetimi gibidir.
Salt davulcudan (aşı panayırı!) orkestra ol – maz!

Yine de AKP = Erdoğan halka açık aşı çağrısı yapmalıdır. Özellikle Doğu – Güneydoğuda. Aşıların kısırlık yaptığı savı bütünü ile safsatadır. Ülkemizin bu bölgelerinde aileler çooook sayıda çocuk sahibidir ve Dünyada – Türkiye’de kısırlık oranlarında, ilk Çiçek aşısının başlandığı 1796’dan bu yana önemli değişiklik yoktur.

İnsanoğlu, Papa’nın deyişiyle tavşanlar gibi üremektedir!

Halen dünyada 11 farklı KOVİT-19 aşısı kullanımdadır ve hiçbirinin etkililiği %50’den az değildir. Hepsi de güvenilir tıbbi ürünlerdir.

  • Herkesi aşı olmaya çağırıyoruz.
  • Aşıyı geciktirmek – reddetmek salgına destek vermektir.
  • Böyle bir hak olamaz, çünkü bilimsel değildir.
  • Toplum içinde hiç kimsenin başkalarının sağlığını tehlikeye itme hakkı olamaz;
  • Aşı olup korunalım – koruyalım.

Bu gün salgının 500. günü!

Bizim de 350. konuşmamız salgın üstüne.. Yazdıklarımız dışında..

İzlemek için tıklayınız.. (24 dk.).

Salt ekonomik kaygılarla yersiz ve yanlış uzatılmış, 9 günlük Kurban bayramı tatilinin 5. gününde gene de insanlarımıza özen göstermek düşüyor..

Kucaklaşmamak – sarılmamak – el öpmemek – KALABALIKLAŞMAMAK..
Özelikle kapalı yerlerde maskesiz uzun süre kalmamak
Genel temizliğe, el hijyenine önem vermek.
….

Salgın bitmedi, ne zaman biteceğini kesin olarak öngörmek olanaklı değil.

AŞI ile birlikte bireysel – toplumsal önlemleri sürdürmeliyiz.
Hatta İktidar, kimi kısıtlamaları düşünmeye ve uygulamaya başlamalı, çok geç olmadan.

Sevgi ve saygı ile. 21 Temmuz 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

 

 

ANAYURT GAZETESİ SÖYLEŞİMİZ – 22 Haziran 2021

Dostlar,

Bu gün, ANAYURT Gazetesinde bir söyleşimiz yayınlandı. Sayın Uğur Duyan‘ın sorularını yanıtladık :
https://anayurtgazetesi.com/haber/Saltik-4-dalga-riski-halen-apacik-surmekte/735637

SORU 1       :  Türkiye’de aşılamada gelinen son noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Aşılama süreçlerinde stoksuz olarak yalnızca 1. dozun uygulanması ve 2. doz için yurt dışından gelecek olan aşıların beklenmesi salgın yönetimi açısından riskler taşımakta mıdır?

Dr. Ahmet SALTIK :

Son verilerle aşılama durumu şöyle
: Yapılan toplam aşı sayısı 41.588.607, 1. Doz uygulanan kişi sayısı 27.193.172 ve 2. Doz uygulanan kişi sayısı 14.395.435 (21.6.2021, saat 02:53). Türkiye aşı üreten ülkelerden biri ne yazık ki olamadı. Büyük ATATÜRK döneminde 1928’de açılan Dr. Refik Saydam Ulusal Hıfzıssıhha Enstitüsü AKP tarafından 2011’de kapatılmamış olsaydı, KOVİT-19’a karşı aşı geliştirme olanağımız olabilirdi. Küreselleşme çağında işbirliği – uzmanlaşma gerekçesiyle, “en uygun yerden en uygun fiyata aşı sağlarım” savının ne denli yanlış olduğu kanıtlanmış ve ülkemiz AŞI gibi stratejik bir koruyucu tıp aracından, salgının ortasında neredeyse yoksun bırakılmıştır. Bu çok ağır ve bağışlanmaz aymazlığın faturası ülkemize çok ağır olmuştur. Milyonlarca insan önlenebilecek iken bu hastalığa yakalanmış, onbinlerce masum insan ise kurban verilmiştir. Sorumluları mutlaka siyasal hukuksal bedelini ödemelidir. Başka salgınların da KAÇINILMAZ olarak yaşanabileceği somut riski (olasılığı değil!) karşısında, daha çok oyalanıp – inatlaşıp – gecikmeden Dr. Refik Saydam Ulusal Hıfzıssıhha Enstitüsü yeniden, yasa ile, özerk bir bilim kurumu olarak açılmalıdır. Ulusal kaynaklar betona, verimsiz harcamalara ve yolsuzluklara değil, bilime – ulusal ekonomiye – eğitime – sağlığa – iş yaratmaya – yoksulluğu yenmeye … yönlendirilmelidir.

Türkiye’nin eylemli nüfusu 90 milyondur. 2. doz uygulanan kişi sayısı 14.395.435 olup, toplam nüfusun %16’sına karşılıktır. Tersinden söylemek gerekirse, halkın %84’ü henüz 2 doz aşı olamadı. 14 Ocak 2021’de başlatılan aşılamanın 158. gününde erişilen ortalama 263 bin / doz / gündür ve son derece yetersizdir. Üstelik toplumun aşılanmaya istekli kesimleri aşılanmaktadır şimdilik. Deneyimlere göre zamanla bu istem azalabileceği gibi, değişik nedenlerle çekince yaşayan ya da aşıyı reddeden kesimlere özellikle ulaşmak gerekecektir. Bu dönemlerde aşılama hızı düşebilecektir. Oysa hızla %80’leri aşan oranlara erişim zorunludur salgını denetlemek, giderek sönümlendirebilmek için.

Türkiye, TAM BAĞIMLI olarak, çok sınırlı tutarda, çok zorlanarak ve gecikerek sağlayabildiği 2 ayrı aşıyı (Çin Sinovac üretimi CORONAVAC ve BioNTech&Pfizer) stoklamadan, başka deyimle 2’ye bölmeden yaygın aşılama yolunu seçmiştir. Tek doz aşılamada erişilebilen bağışık yanıt %30’larda kalmaktadır. 2-4 hafta ara ile 2. dozun 2 hafta ardından o aşıdan beklenen en yüksek kuramsal bağışık yanıta ulaşılabilmektedir. Aşı etkinliği %70-95 arasında değişmektedir. Dolayısıyla Aşılama, Bağışıklama ile kesinlikle eşdeğer değildir. CORONAVAC için Türkiye’de yürütülen Evre 3 çalışmasında koruyuculuk %83 olarak açıklanmıştır. BioNTech&Pfizer için ise %90’ın biraz üzerinde oran verilmiştir. Dolayısıyla, 2 doz aşılanma oranı %16 gerçekte bağışıklanma oranı değildir. Öte yandan, etik nedenlerle, aşıları bekleterek aynı insanlara 2. dozu ayırmak kabul edilemez.

Ayrıca, “görece” rahatlayan üretim – dağıtım, akla, ülkemize ve gelişmekte olan ülkelere yollanan aşıların varyant tiplere karşı etkinliğini getirmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) uyarılarına göre, aşıları, mutant tipler karşısında, etkililiklerini korumak üzere güncellemek gerekebilecektir.

  • Aşı tekelleri, mutasyonlar yüzünden etkililiği azalan aşıları gelişmekte olan ülkelere pazarlarken, kendileri için “güncelledikleri” aşıları mı uygulayacaktır, uygulamaktadır?
  • Bu kritik bir sorunsaldır ve BM – DSÖ öncülüğünde yansız bilimsel kurumlarca açıklığa kavuşturulmalıdır.
  • Türkiye ise, dışalım sırasında ilgili firmalardan bu bağlamda, açık bildirim – yüklenim bildirimleri istemelidir.
  • Etkililikleri %50’lerin de altına düşmüş olabilecek aşılar yüksek beklentilerle halka uygulanamaz, insanlığa karşı suçtur.
  • Ne var ki, emperyalizmin ve çokuluslu şirketlerinin elleri çok kirlidir ve sicilleri sabıkalıdır.

SORU 2       : Türkiye’de toplumsal bağışıklığın kazanılması için uygulanan aşılama stratejisi yeterli midir? Bu bağlamada olgu (vaka) ve ölüm sayılarının halen yüksek düzeylerde olması ve yurt dışından turist çekme arayışları toplumsal bağışıklık için bir risk etkeni midir?

Dr. Ahmet SALTIK :

Mutasyon ürünü varyant tiplerin sayıca çok artması, dünyada yaygınlaşması ve yeni varyantların daha bulaştırıcı – daha ağır gidici bulaşa yol açması gerçeği karşısında yapılması gereken, aşılamayı hızla ve yaygın olarak ülke – küre genelinde tamamlamaktır. Türkiye verilerini ilk soruda sunduk. Güncel verilerle dünya nüfusunun %21,5’i tek doz aşıya erişebilmiştir. Toplam aşılanan sayısı 2.6 milyar ile küresel nüfusun 2.6/7.8 = 33.3’ü ya da 1/3’üdür. Bu oran Türkiye’de %30.2’dir. Her gün 36.1 milyon insan aşılanmaktadır Dünyada. Türkiye dünya nüfusunun %1,15’ine sahiptir ve her gün ortalama 417 bin doz aşılama yaparsa dünya ortalamasına erişebilecektir. Ancak 263 bin doz ile geridedir. Vurgulamak gerekir ki, tek doz aşı alabilen nüfus oranı, gelişmekte olan ülkelerde yalnızca %0.8’dir ve bu, küreselleşme çağında uluslararası toplumun utancıdır, dayanışma yoktur!

Türkiye’de Toplum Bağışıklığının ne düzeye ulaştığını kestirmek güçtür. 2. Doz uygulanan kişi sayısı 14.395.435 ile nüfusun %16’sıdır ve 2 ayrı aşıya dayalıdır. Sinovac aşısı öbüründen daha çok yapılmış olmakla birlikte, eş oranda uygulandığı varsayımı ile %83 ve % 93 dolayında koruyculuğun ortalaması %88 alınırsa, 2 doz aşılanan 14.395.435 kişinin gerçekte %88’i bağışık sayılabilir, bu da %16 x % 88 = %14 demektir. Aşılamaların üzerinden 6-9 ayı aşkın zaman geçmediğinden, sönümlenme dikkate alınmamaktadır. Öte yandan Türkiye’de hangi varyantların dolaşmakta olduğu da bilinmemektedir ve aşılamanın bunlara etkili olacağı varsayılmaktadır.

Ek olarak, resmi verilerle (20.6.2021, turkuvaz tablo) 5.370.299 insanımız hastalığa yakalanmıştır 11 Mart 2020’den bu yana. Bu insanların 6 aydan daha geride (20 Aralık 2020 öncesi) hastalananların (2.024.601) doğal bağışıklık düzeyinin yetersizleştiği kabul edilebilir. Bu takdirde, doğal bağışıklığın sürdüğü hastalık geçirenler 3.345.698 kişi olup, 90 milyon nüfusun %3.72’sidir. 2. Doz aşılananlardan beklenen bağışıklanma oranı yukarıda %14 olarak hesaplanmıştı, eklenirse %17.72 oranı bulunur ki, halen ülkemizde toplum bağışıklığının vardığı düzey budur. Tersinden söylemek gerekirse, Türkiye’de hala, nüfusun %82’si Kovit-19’a karşı bağışık değildir. Hastalık geçirenlerin resmen açıklanan 5.370.299’dan daha çok olduğu ileri sürülecekse, Sağlık Bakanlığı kendini ele verir, verileri makyajladığı için. Yine de iyi niyet verili (karine) kabul edilip, tüm hastalananların istense de yakalanamayacağı gerçeğinden kalkarak, gerçek olgu (vaka-hasta) sayılarının açıklananın iki katı olabileceği kabul edilirse %3.72 daha ekleme yapılabilir ki, % 21.44’e erişilir. Bu veriyle, ülkemizde nüfusun %78.5’inin halen Kovit-19’a karşı bağışık olmadığı kaydedilmelidir. Oysa olması gereken tam da tersidir.

Hiç akıldan çıkarılmamalıdır ki;
Türkiye’de 4. dalga riski halen apaçık sürmektedir!

18 yaş altı çocuklar ülkemizde 24 milyonu aşkındır. Bu kesime hiç aşı yapılmamıştır. Oysa son zamanlarda çocuklar da daha çok hastalanmakta, bulaştırmakta ve ardından MIS-C adlı ağır komplikasyonu yaşamaktadırlar. Bu bakımdan, 18+ yaş tüm nüfus %100 koruyucu bir aşı ile aşılansa (ki böyle bir aşı yok elde!) ya da hastalığı geçirerek doğal bağışık olsa bile, Türkiye nüfusunda ancak ¾’e yakın bir TOPLUM BAĞIŞIKLIĞI düzeyi yakalanabilecektir. Görüldüğü gibi sorunun ağırlığı – ciddiliği Türkiye’de ve dünyada sürmektedir. Kuzey yarımkürede turizm mevsimi apayrı ve ciddi bir risk kaynağıdır.

Türkiye ve Dünya, sonbaharda 4. bir dalga yaşayabilir.

Küresel dayanışma ile yaygın- etkin – hızlı aşılama en etkili korunmadır. Salgın uzadıkça yeni mutasyonlar çözümü tıkayacaktır. Halk – Sosyal Devlet el ele, küresel eşgüdümle, Epidemiyoloji biliminin ilkelerinden asla ayrılmadan, saydamlıkla, politik kaygılar kesinkes dışlanarak, salgın yönetimi bilimsel akılcılıkla sürdürülmelidir.
===============

Dün öğleden sonra, yakın bir içerikle, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Kabine üyelerine anımsatmalarda bulunan bir yazı yayınlamıştık. Yeni “gevşeme” önlemleri öncesinde Salgında güncel durumu irdelemiş ve önerilerde bulunmuştuk :

KABİNE TOPLANTISI ÖNCESİNDE
CB ERDOĞAN ve KABİNE ÜYELERİNE
SALGINA İLİŞKİN ANIMSATMALAR

Bu yazı içeriğini 4 tweet iletisi ile paylaştık.. 300 bini aştı okunma sayısı.

 

 

 

Sevgi ve saygı ile. 22 Haziran 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

Covid-19 ve Aşılar, Salgında Güncel Durumumuz..

Dostlar,

Değerli meslektaşımız, Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Mustafa Torun, dün çok yararlı bir sanal konferans verdi. Görseli (posteri) yanda.

Erişkesini (linkini) bize ulaştırdı sağolsun.

Aşağıdaki erişke (link) tıklanarak sunum izlenebilir. (39 dakika).

Aşılama çok yavaş da olsa yaygınlaşma eğiliminde iken, kimi aşı çekinceleri doğal karşılanabilir. Bu çekincelerin giderilmesi uzmanların katkısıyla başarılabilir.
Ancak AŞI KARŞITLIĞI ciddi bir Halk Sağlığı Sorunudur. Bu kişi ve çevreler hem kendi hem de başkalarının yaşamını tehdit etmektedirler. Tezleri asla bilimsel değildir, etik dışıdır, yasa dışıdır hatta suçtur.

Multisystem Inflammatory Syndrome in Children / MIS-C” adı verilen ağır – ciddi – öldürücü komplikasyon ülkemiz dahil, giderek daha çok görülür olmuştur. Bu tabloda, Kovit-19’a yakalanan çocuklarda, birkaç hafta (genellikle 3+ hafta) sonra çoklu organ yetmezliği gelişmekte ve yüksek oranda ölümcül gitmektedir.

Dolayısıyla, henüz çocuklarda aşılama yaygınlaştırıl(a)mamışken, ülkemizde 18 yaş altında hiç başlan(a)mamış iken, onların korunması ayı bir boyut ve önem kazanmıştır. Bu da başlıca YAYGIN VE HIZLI AŞILAMA ile dolaylı olacaktır. Okulların büyük ölçüde yüz yüze eğitim yapmadığı ve ay sonunda bütünüyle kapanmak üzere olduğu ek varsayımı ile..

Bir kez daha anımsatma gereği duyuyoruz, Anayasa md. 12 :

I. Temel hak ve hürriyetlerin niteliği
Madde 12 – Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve
hürriyetlere sahiptir.
Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve
sorumluluklarını da ihtiva eder.

Anayasa buyruğu çok açıktır. Maddenin 1. fıkrasında tanımlanan temel hak ve özgürlükler asla sınırsız ve hele hele KEYFİ DEĞİLDİR! Bu haklar aynı zamanda kişiye ödev ve sorumluluklar da yüklemektedir:

  • Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve
    sorumluluklarını da içerir.Ülkemizde ve dünyada tüm insanlara çağrımızdır;
  • Kovit-19 aşıları yeterince güvenilir ve etkilidir.
  • Son verilerle tüm dünyada 2,3 milyarı aşkın doz aşılama yapılmıştır. Şimdiye dek bu aşılara yüklenebilecek, aşılamayı durdurmayı gerektirecek ciddi olumsuzluk gözlenmemiştir.

Sağlık Bakanlığı, halkı aşıya teşvik için yaygın ve sürekli halk eğitimi yapmalıdır başta TV’lerde. Çekinceler giderilmeli, sorular yanıtlanmalı, alan aşı karşıtlarına bırakılmamalıdır.
Ayrıca anımsanmalıdır ki, 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Yasası’nın 72. maddesi, salgın hastalık durumlarında ZORUNLU AŞI UYGULAMASI için İdare’ye (Yürütme maddesinde Bakanlar Kuruluna) yasal yetki tanımaktadır. Bu yetki, günümüz rejimi ile partili Cumhurbaşkanındadır :

Md. 72/2 :  “Hastalara veya hastalığa maruz bulunanlara serum veya aşı tatbiki.

Dileriz yasal zorlamaya başvurmak gerekmesin. Ancak bu konunun Sağlık Bakanlığınca özenle izlenmesi ve aşıdan kaçınma – red sorununun bütün boyutlarıyla ortaya konması gereklidir. Böylesi tutum – davranış içinde olanlar ne orandadır; yaş, cinsiyet, meslek, eğitim, sosyo-ekonomik durum, ülkedeki dağılım…. ortaya konarak hızla bilimsel önlemler geliştirilmelidir.

  • Randevu alıp haklı neden olmaksızın aşı olmaya gelmeyenlere etkili yaptırım uygulanmalıdır.
  • Aşılama çalışmalarının baltalanmasına (sabote edilmesine) kesinkes engel olunmalıdır.

Kuşkusuz tüm bunlar, hedef kitleye yeterli aşı sağlanması önkoşuluna bağlıdır.

Aşılama yavaş olur ve zamana yayılırsa, en son erişilen aşılanma oranı Toplum Bağışıklığı ile eşanlamlı olmayabilir. 2. doz aşıdan sonra 6 aydan uzun zaman geçenlerin bağışıklığı azalmaya başlar; hastalığı geçirerek doğal bağışıklık edinenlerin de. Son verilerle ülkemizde durum şöyle :
(11 Haziran 2021, saat 18:43, T.C. Sağlık Bakanlığı (saglik.gov.tr) )

Toplam Yapılan Aşı Sayısı : 32.762.205
1. Doz Uygulanan Kişi Sayısı : 19.189.762
2. Doz Uygulanan Kişi Sayısı : 13.572.443
Bu veriler 90 milyon eylemli (fiili) ülke nüfusuna göre sırasıyla %36.4, %21.3 ve %15.1 düzeyindedir ve salgını denetim altına almak için gereken %70-80’lerden henüz çok geridir.
Üstelik sayıları çoğalan ve yaygınlaşan mutant / varyant tipler ciddi sorundur. Türkiye, toplam aşılanan sayısı bakımından (32,76 milyon doz) dünyada 13. sıradadır : (https://ourworldindata.org/covid-vaccinations, 11.6.21)

11 Haziran 2021 “resmi” verileri aşağıdadır :

Daha alınacak çok yol var..

Verilerle oynanması bir yana, pek çok nedenle gerçek verilere erişmenin güç olduğu bilinmektedir. Dünya Sağlık Örgütü birkaç hafta önceki uyarısında ölüm sayılarının kayda girenlerin 2-3 katı olabileceğini vurgulamıştır. Toplam küresel ölüm sayısı 3,795,062’ye erişmiştir. 2 ile çarpılırsa 7.590.124, 3 ile çarpılırsa 11.385.186 tutarına erişilir ki; Türkiye’ye pratik bir yaklaşımla, dünya nüfusunun %1.1’ine denk nüfusumuz nedeniyle 83.483 – 125.237 arasında bir “ölüm” sayısı düşer! Oysa ilan edilen 48.593’tür. Salgının başından bu yana Kovit-19 ölümü Küre genelinde %2 olarak verilmekte iken, bu oran (case fatality rate) Türkiye’de yalnızca %0.9 olup, dünya genelinin yarısından azdır!??

Gerçek ölüm sayıları için resmi verileri 2-3 ile çarpma gereği ortada iken, bu katsayı, PCR+ olanların yakalanmasında daha da yüksek olabilir. Ölüm, sonuçta gizlenebilecek bir olay değildir ancak gerçek nedenlerde saptırma yapılabilir. Ancak Kovit-19 olgularının %85’e varan bir kesiminin hastalığı hafif, belirtisiz, ayakta geçirebildiği, PCR testlerinin virüs taşıyıcılarını yakalama yeteneği (en iyimser %70 dolayında) dikkate alınırsa, ülkemizde iyimser kestirimle günde 20 binden az yeni olgu olduğu söylenemeyecektir! Klasik buzdağı yaklaşımı ise genel olarak olguların 1/10’unun yakalanabildiği yönündedir.

Toplumsal bağışıklık sorunu
2 doz aşı olanlar %15,1…
Hastalığı geçirip kayda alınan olgu sayısı 5.319.359.. Salgın “resmen” 11 Mart 2020’de duyuruldu. Aradan tam 15 ay geçti. 6. aydan sonra doğal bağışıklığın yetersizleşeceği göz önüne alınırsa, toplam 5.319.359 kayıtlı hastanın 1.780.673’ü 11 Aralık 2020 öncesine tarihleniyor. Dolayısıyla ancak 3.538.686 hasta son 6 aylık döneme ilişkin. 90 milyon nüfusta payı %3.9 olup, “hala” yeterince bağışık varsayılırlarsa, 2 doz aşı olanlarla birlikte %3.9 + %15.1 =%19.
Tek doz aşı olanlarda genel anlamda %30 bağışıklık düşünülebilir ki çok yetersizdir.
Dolayısıyla,

Türkiye’de toplum bağışıklığı oranı, 11 Haziran 2021 günü akşamı için %19 olarak kestirilebilecektir ki çok yetersizdir.
Bu oran hızla %80’lerin üstüne çıkarılmak zorundadır.
Tersinden bakılırsa, toplumun %81’i ya da her 5 kişiden 4’ü hala Kovit-19’a karşı duyarlıdır ki son derece yüksektir.

Bir “teselli”, kayda girmeksizin hastalığı geçirenlerin kayda alınabilen 5,3milyondan çok daha fazla olabileceği / olduğudur. Ancak bu bilinmezliğe dayanılamaz. Bu yüzden de uygun aralıklarla, örneğin her ay, seroprevalans çalışması yapılarak toplum bağışıklığının oranı, ülkesel dağılımı ve temel Epidemiyolojik özellikleri tanımlanmalıdır.

Unutulmasın                :

  • Bulaş sürdükçe ve salgın uzadıkça virüs mutasyona uğrayarak tehlikeli mutant / varyant tiplere daha çok evrimleşebilecektir.
  • Bu olgu, aşılara direnç geliştirme sorunu doğurabilir ki, başlıca savunma aracından yoksun kalınması demektir; çok ağır küresel yıkımları olabilir.
  • Salgınlar dalgalanmalarla giderler.. Son haftada dünya genelinde yeni hasta yakalanma oranı %16, ölüm oranı ise yalnızca %1 azalmıştır. Türkiye’de bu oranlar aynı sırayla %14 ve %30’dur!?
  • Özellikle ölüm sayılarında olağanüstü hızlı azalış, Epidemiyolojik açıklanabilirlikte değildir!??
  • Kuramsal olarak yeni bir dalga olasılığı / riski sıfırlanabilmiş değildir.
    Özellikle kuzey yarımkürede turizm mevsiminin ve hareketliliğinin başlaması ciddi bir potansiyel risktir. Teşvik edilmesi değil, olabildiğince sınırlandırılması önerilir. Sınır kapılarında uluslararası standart salgın denetim önlemleri titizlikle sürdürülmeli, Dünya Turizm Örgütü de bu bağlamda sorumluluk almalıdır. DSÖ’nün COVAX Girişimi etkinlikle yaşama geçirilmelidir.
  • Ülkemizde de ÖNCELİKLE VERİLER SAYDAM – DÜRÜST PAYLAŞILMALI, Salgın Yönetimi Epidemiyolojik ilkelerden asla sapmaksızın tümüyle Bilimsel yürütülmelidir. 
  • Bilimsel özenlilik ilkesi (scientific precautionary principle) kesinlikle elden bırakılmamalıdır.
  • SOSYAL DEVLET bir an bile desteğini eksiltmemelidir; TÜİK’in resmi verisiyle ülkemiz nüfusunun en az %27’si yoksuldur! Bu hazin – tehlikeli oran, Kovit-19 dahil, pek çok bulaşıcı olan olmayan hastalıkla savaşta ve sağlıklı bir toplum yaratmada belki de en temel engeldir!

Sevgi ve saygı ile. 11 Haziran 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

TÜRKİYE’DE KOVİT-19 SALGININ 432. GÜNÜNDE GENEL DURUM…

11 Mart 2020 akşamı Sağlık Bakanı Dr. F. Koca’nın Türkiye’nin ilk Kovit-19 hastasını resmen duyurmasından bu yana 432 gün geçti. Çok ilginç bir örtüşme ki (ko-insidens), DSÖ Genel Başkanı Dr. T.A. Ghebreyesus da aynı gün, “Bu bir küresel salgındır, pandemidir” demişti!

16 Mayıs 2021, salgının ülkemizde 432. günü.. Resmi veriler aşağıda :

Yine bu akşam Sağlık Bakanlığının covid19asi.saglik.gov.tr adresinde yer alan anlık verilere göre, 16 Mayıs 2021 günü saat 19.45‘te uygulanan 1. doz aşı sayısı 14.959.661, ikinci doz aşı 10.835.497 oldu. Böylece toplam doz miktarı 25.795.158 olarak gerçekleşti. Türkiye’nin eylemli (fiili, de facto) nüfusu 90 milyon dolayında (TÜİK verisiyle resmi nüfus ise 2020 sonunda 83,6 milyon). Buna göre, 2. doz aşıyı alanların oranı % %12,04.. Yaklaşık olarak her 8 kişiden 1’i. Hesaba 0-18 yaş dilimi çocukları da kattık çünkü son mutasyonlarla bulaş (Kovit-19) çocuk yaş dilimlerine kaydı. 16-18 yaş dilimi çocuklarını da aşılamaya başladı birkaç gelişmiş ülke ve DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) Eylül dolayında çocuklar için de aşı geliştirilebileceğini kestirmekte. Aşağıdaki çizime (grafiğe) göre dünyada 11. sıradayız; ilk 3-5’te değiliz. (https://ourworldindata.org/covid-vaccinations, 16.5.219)


İlk tepeyi Nisan ortalarında yaşamış, görece sıkı önlemlerle 11 Mayıs 2020’de gevşemeye geçmiş, 1 Haziran 2020’de tam açılmıştık. Uyarılarımız “çok erken ve ölçüsüz normalleşme” olmuştu ve sonbaharda kasırga yaşanabileceği yönünde idi. Ne yazık ki bu kasırga yaşandı, çok ağır bir 2. dalga ile yüzleştik .

17 Mayıs 2021, sabah 05:00’te denetimli normalleşmeye geçiyoruz bir kez daha, 3. kez!
1 Mart 2021’de başlatmıştık 2. kez açılım – saçılım kumarını. 26 Nisan 2021 akşamı ise, hemen öncesindeki epey esnek “yarı kapanma” (!?) işe yaramadığından, 29 Nisan’da başlamak üzere “tam kapanma” (!?) ya geçmiş idik. Bu 2. açılım – saçılım kumarı öncesinde ise ilkini aratan bir fırtına uyarımız olmuştu, onu da yaşadık ne yazık ki..

Epidemiyolojik ilkelerle uyumsuz açılım – saçılım kumarlarının soyut “çok ağır fatura” sının gerçek karşılığı ise, binlerce masum insanın, ezici çoğunluğu yoksul emekçiler olmak üzere, ölümü! Yukarıdaki turkuvaz tabloda (gerçekte kan kırmızısı ya da yürek karartan değil mi!?) duyurulan “resmi” ölüm sayısı 44.760! Gerçek sayı 2-3 katı. Gerçek korona ölümlerinin yarısı dolayında da ikincil (dolaylı) korona ölümleri söz konusu ki 135 bin – 210 bin ölüme karşılık!

TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) hala 2020 ölüm istatistiklerini açıklamadı. Niçin ve ne zamana dek? Büyük şehir belediyelerinin ölüm verileri Bakanlık sayılarının çok üstünde!?
****
17 Mayıs – 1 Haziran arası basamaklı normalleşeceğiz İçişleri Bakanlığı genelgesine göre. 17 günlük sözde tam kapatma uzatılmadı, tersine önlemler daha da gevşetildi. 1 Haziran’da, tam 1 yıl sonra, 1 kez daha açılacak – saçılacağız galiba.

SALGIN BİLİMSEL YÖNETİLİYOR MU??

MEB (Milli Eğitim Bakanlığı) sınırlı da olsa yüz yüze eğitimden söz etmeye başladı!? Öğretmenler ve okul çalışanlarında aşılama %10 dolayında kaldı, çocuklarda hiç yok! Öğretmen ölümleri ile yüzleştik, okullar hızla kapatıldı. Oysa öncesinde “AKLINIZDAN BİLE GEÇİRMEYİN!” uyarısı yapmıştık; “..bu yarıyıl da böyle geçsin, salgın bitince bir telafi yolu bulunur, insanlar ölmesin..” çığlıklarımız olmuştu.

Test sayısı 202.243 son veriyle. 320 binlere dek çıkmıştı, 120 bin gibi çok ciddi azalma var. Çünkü başvuranlara, onlardan da belirtisi olanlara yapılıyor. Yakın – uzak temaslılara bile test yapma çabası yok gibi. Oysa TARAMA amaçlı genel toplumda yaygın test yapılması gerek. Bu yapılmayınca saklı – gizli – belirtisiz bulaştırıcıları erkenden yakalamak ve toplumdan ayırmak (karantina / izolasyon), dolayısıyla da bulaş zincirini hızla – etkili kırmak olanaklı olamıyor. Test pozitifliği oranı %5,6’ya düştü. Ne denli gerçekçi?

Kullanılan PCR testinin duyarlığını (virüsü taşıyanları yakalama gücünü) tam bilmiyoruz. Mutasyonlar yaygınlaşmadan önce en çok %70 dolayında kabul ediliyordu. Ancak son aylarda çok sayıda mutasyon ve ürünü varyant tipler / mutantlar oluştu. Bu yüzden, bu varyantların dizin çözümlemesi (sekans analizi) yapılarak PCR testlerinin güncellenmesi gerek. Hatta uluslararası referans laboratuvarlar desteğiyle geçerlik – güvenilirlik irdelemesi ile kalibrasyonunu yapılması gerek. Bunları ne ne ölçüde yapıldığını bilmiyoruz. Dolayısıyla test politikası karanlıkta. Ancak son 1 yılın günlük test sayısı ile (+) bulunan olgu / vaka sayısı arasında r=.94 düzeyinde bir istatistiksel bağ (korelasyon) olduğu hesaplandı. Test politikasının saydam, bilimsel olması zorunlu.

2. açılım – saçılım kumarının başlatıldığı 1 Mart 2021’den bu yana “resmi” toplam olgu / vaka sayısı 2.7 milyondan 5.1 milyona ulaştı 2.4 milyon artarak (%89!). Ölümler gene “resmi” sayılarla 28.569’dan 44.537’ye tırmandı yaklaşık 16 bin (15.968) artışla (%56!). The Economist, “..Türkiye turistlere kırmızı halı seriyor..” yorumunda bulundu. AKP telaş içinde, turizm mevsimini yakalamak istiyor ama çoook geç kaldı. Destinasyonları başka ülkeler kapattı. 16 Mayıs denetimli normalleşme genelgesini AKP – MKYK üyesi Metin Külünk sert eleştirdi. “Bu serbestlik, zaten 17 gün öncesi aylardır olan durumla aynı.. Bu belirsizlik anormalleşmeyi besler. Genelge acilen revize edilmeli… ” dedi.

17 Mayıs sabahından ileriye en az 14 günlük bir kentlerarası yolculuk sınırlaması beklenirdi “tersine kovit göçü” ile ülkemiz alt üst olmasın diye.. Bu da konmadı. Başta mutant tipler olmak üzere tüm ülke çorba gibi olacak. Haziran başında, bu yüzden önemli sayıda olgu artışı riski var.  Hele 2 kuluçka süresi olan 28 gün sonrasında, Haziran ortasında 4. tepe olasılığı gündemde! Üstelik son günlere hastaların yarısında bulaştırıcılık süresi 14 günü aşıyor! Etkili – hızlı aşılama da yok, kapanma delik – deşik idi, hasta – ölüm sayıları 17 günde muazzam bir hızla azal(tıl)dı! Haziran ortasında 4. tepe yaşanmaz ise sonbahara kayabilir koşullar iyileştirilmediği takdirde.

  • Türkiye’de salgın kötü yönetiliyordu, şimdiler de o da söz konusu değil..

    Dünyada Durumumuz…

    16 Mayıs 2021 verileriyle dünyada olgu – vaka ölüm hızı %2, Türkiye’de yarısı!
    Toplam 634.072 günlük tanının 11.472’si Türkiye’den; %1,8. Oysa nüfusumuz dünyanın %1,1’i.
    Günlük yeni olgu – vaka sayısı bakımından 7. sıradayız oysa nüfusumuz dünyada 17. sırada.
    1 milyon nüfusta günlük yeni olgu sayısı (milyonda insidens hızı) bakımından ABD’yi geride bırakarak 6. sıradayız : 11.472 / 85 m = milyonda 137. Bu hız ABD için 76, Hindistan için 223, Brezilya için 322, Fransa için 234… Çok çok düşük gösterilen ölüm verilerine bakımca, toplam 3.39 milyon küresel ölümden %1,1 nüfus oranımız ile bize düşebilecek sayı yaklaşık 37 bin iken, “resmen” duyurulan 44,537..
    Son hafta içinde dünyada olgu – vaka sayısında azalma ortalama % 12 . Bu oran, çok başarılı aşılama yapan ABD’de (bkz. üstteki aşı oranları çizimi) %24, Fransa’da da. İtalya’da %25, Almanya’da %28. Bu ülkeler bizden epey yüksek aşılama oranlarına sahip. Ama Türkiye’de söz konusu hız (son 1 haftada günlük olgu – vaka sayısında azalma) %46 ile rekor kırmakta (Sudan,
    Bosna, Cibuti, Burkina Faso.. gibi güvenilir veri sağlayamayan birkaç ülke dikkate alınmaz ise..)

  • Türkiye ne yapıyor da günlük yeni hasta – vaka sayısı açık ara dünya rekoru kırarak azalıyor?? Üstelik dünyanın tepelerinde verilere sahip iken? Aşılamada 11. sırada iken??

21 Nisan 2021 günü havuzda “resmen” 565.274 olgu – vaka varken (PCR testi +) nasıl olmuş da 16 Mayıs 2021 günü 125.358’e indirilebilmiştir!? Bu ne hızlı iyileşmedir? Türkiye, aşılamada bir türlü beceremediği “roll out” (süpürme) hizmetini hasta havuzunu hızla boşaltarak mı yapmaktadır? 25 günde 439.916 hasta nasıl olmuş da hasta havuzundan “iyileşerek” (!) ayrılabilmiştir? Karantina süreleri Türkiye’de 14 gün değil de kaç gün olarak uygulanmaktadır?

Bu soruların çengeli akıllardan çıkmıyor..

AKP İktidarının 4 kutsalı ve 5 yıldızlı salgın yönetimi

“üretim – imalat – tedarik – lojistik” İktidarın 4 kutsalı! Hep yineleniyor ve salgın yönetiminde Epidemiyolojik gerekliliklerin önüne konuyor.
Daha açıkçası “bir miktar” (ne denli!!??) ölüm pahasına!
Son zamanlarda Turizm de eklendi canhıraş biçimde; oldu 5 yıldızlı salgın yönetimi (!)..
Olmayan ise YAŞAM HAKKI...
Erdoğan, 2015’ten beri Türkiye’yi bir Anonim Şirket gibi yönetme istemini yinelemekte, hatta dayatmakta. Bir CEO rolünü yakıştırıyor kendisine ülkenin – ulusun devlet başkanı olma yerine! Bu yaklaşımın kaçınılmaz – zorunlu (a fortiori) sonucu da ekonomik öncelikler oluyor!

Dolayısıyla Epidemiyolojik ölçütleri hedef koyarak %95’lere varan tam kapatma AKP iktidarı ile gündemde değil Türkiye’de; ne yazık ki! 2021 Mart sonu – Nisan başında milyon nüfusta günlük vaka – hasta sayısı (insidens hızı) bakımında açık ara dünya birincisi iken bile salgın seyredildi, sonunda (26 Nisan) sözde alaturka bir tam kapatmaya gidildi; 17 gün. Oysa İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, İspanya.. 3-4 kez ve uzayan çok katı tam kapatmalara gittiler. Aşılamada ve sürveyansta bizden çok daha başarılı oldular, SOSYAL DESTEKLERDE de… Vardıkları, bize göre çok başarılı sayılabilecek tabloları bu yordamlara (stratejilere) borçlular..

Oysa Türkiye’de, salgının 1, yılında, 11 Mart 2021 günü Erdoğan, “Salgın yönetiminde destan yazdık..” içerikli basın açıklaması yapabildi! Tümü ile algı, içe dönük algı operasyonu sürdürülüyor. Ancak artan işsizlik, yoksullaşma, 5 milyonu aşan “resmi” hasta sayısı, 45 bine varan “resmi” ölümler de salgının elle tutulur – gözle görülür boyutları halk açısından..

Bilim Kurulunun hiçbir önerisini Türkiye duyamadı 15-16 aydır..
Yerli aşı Sağlık Bakanı’na göre 1-2 aya dek hazırdı Eylül 2020 açıklamasında, her şey yolunda giderse 2021 Eylül’ünde umut besleyebiliriz..

  • Salgının ortasında ülke aşısız!?…

TBMM’de genel görüşme yapılamıyor özel gündemle.
Muhalefet vekillerinin sorularını Bakanlar, Cumhurbaşkanı yardımcısı yanıtlamıyor.
Aşı anlaşmaları kamuoyuna açıklanmıyor; rant – aracı gibi pis kokulardan geçilmiyor..
TEK ADAM her şeye kendi karar veriyor kerameti kendinden menkul; sorgulanamaz!
Salgın finansmanı için yeter kaynak yok ama köprü – havaalanı vb. garanti ödemeleri sürüyor.
İktidar gündem oyunları ile salgını ikincilleştiriyor, ötekileştiriyor.
Pandemi kalkanı” her derde deva; miting yok, toplantı yok, gösteri yok, yürüyüş yok; STK, dernek, vakıf, sendika, meslek kuruluşu toplantı ve genel kurulları, seçimleri yok…

  • Toplum atomize! Ölüm – hastalık korkusu ile baskılanmış, muhalefeti unutmuş, biata mahkum! Yamam bir siyaset psikolojisi – sosyal psikoloji (öğrenilmiş çaresizlik) arenada!

Meşru İkizdere direnişinde (Anayasa md. 56) Vali 15 gün her tür eylemi keyfi olarak yasaklıyor.
İçişleri Bakanlığı genelgelerle temel hak ve özgürlükleri engelliyor en temel hukuk ilkelerini çiğneyerek, Sağlık Bakanlığının yetkilerini gasp ediyor..
Ülkede özekıyımlar (intiharlar), hatta ailece ölümü seçişler ayyuka çıktı.
Mafya devlete sızmış, hatta ele geçirmiş; yargı suskun, üniversite suskun; basın yandaş..
……
…………….
………………….
Böylesi bir ortamda salgını “denetim” altında tutarak sürdürmek, bilimsel – insancıl  olarak yönetmemek ama KULLANMAK; AKP iktidarı için paha biçilmez bir politik araç oluyor.

Nedir bu derdin çaresi ki, salgından çok bu politikalar öldürüyor!!??
Muhalefetin TEK SES OLARAK sorunu ülke gündemine taşıması..
Halkın, yakıcı gerçekliği görerek iktidara karşın YAŞAM HAKKINA SAHİP ÇIKMASI..
Bilim Kurulunun sessizliğini bozması…
Tıp Fakültelerinin sesini yükseltmesi..
Yandaş – yalaka basının masum insanların öldürülmesine daha çok alet olmaması…

  • AKP’den umut yok; zaten totaliterleşen iktidarlar ancak halkın zoru ile hizaya gelebiliyor…

Salgının 432. gününde bizden bu denli…
Şimdiye dek yazıp söylediklerimizin tek hecesi yalanlanamadı..
İktidar dinci – sermayeci tutsaklığını bırakıp halkçı – bilimsel bir rota benimser mi acaba??

Haydi hayırlısı; ama bu ceberrut karanlık daha çok uzamamalı ülkemizin ufuklarında…

Sevgi, saygı, DERİN ACI ama UMUT ile. 17 Mayıs 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter  @profsaltik

HALK TV Programımız- 15 Mayıs 2021

Dostlar,

Bu gün, 15 Mayıs 2021 Cumartesi, Saat 20:00’de..
HALK TV’de Sn. Fatih Ertürk’ün konuğu olacağız.. / OLDUK..

Süper lig şampiyonluk maçları başlamadan Prof. Vedat Bulut dostumuz ve biz konuşmuş olabiliriz.. İlk bölüm 52 dakika.. Konuşmamızın bir bölümü :

Salgın, Türkiye ve Dünya gündeminde hala başlarda..
Egemenler gözden saklamaya çabalasa da sefilce..
Masum emekçileri – yoksulları  kurban almakta Kovit-19..
Türkiye’nin “resmi” verileri aşağıda..
Artık kaç ile çarpacaksanız hasta – ölüm sayılarını??
Uygun bir Fahrettin katsayısı” bulmalısınız “gerçek” tablo için..


Alaturka kapanma” yı başlattığımız 29 Nisan 2021 akşamından bu yana, program saatine göre 16 tam gün geçmiş olacak..
Ama “gerçek durum”, salgını yönetebildiklerini hala sanabilenlerce biliniyor!
Korkarız ki, bu zevat, “turkuvaz  tablo” verilerine kendileri de bir biçimde inanır oluyor ve gerçeklikten kopuyorlar! Bu korkunç bir durum 2 bakımdan !

1. Hala, Türk halkı olarak gerçek salgın verilerini bilmiyoruz, AKP iktidarı saklıyor.
2. “Alınan önlemler” (!) de bu çürük verilere dayalı ne yazık ki..

21 Nisan’da 61.967 olan günlük yeni olgu (vaka) sayısı 29 Nisan’da 37.674’e, %40 oranında, örneği görülmemiş bir hızla , AKP’ye yakışır bir “destan” (!) ile indirildi. Gerçekte “tam kapanma” dediklerine gitmeseler de olurdu belki kendilerince ama kamuoyu çok bastırıyordu, 1 kezcik olsun, usulen de olsa yarı-buçuk bir kapanma ile “onu da yaptık işte..” demek iyi olacaktı. Sonradan, hatalı politikalara kurban verilen onbinlerin yakınlarından belki de “helallik istemek” için zemin yaratılmalıydı.

AKP destanı 29 Nisan’dan bu yana Dünya’da benzeriz, sürüyor.. 37.674’ten 11.394’e indirdik günlük yeni olgu / vaka sayısını! Kar gibi eriyor Kovit-19 ülkemizde AKP’nin alaturka ve yine dünyada benzersiz kapanması ile.. Zaten Turizm Bakanı hazret “hikmetli” öngörüsünü lütfetmişti kamuoyuna : “17 Mayıs’ta 5 binin altına ineceğiz..” Ha gayret, 15, 16 ve 17 Mayıs günlerinde de muazzam bir “roll out” ile 11.394’ten 5 binin altına inelim!

 

Yandaki tweet iletisi 380 bini aştı.. Fazla söze gerek var mı??

 

Sağlık Bakanlığı, PCR testi pozitif çıkanları, özel şifre yetkili elemanlarla doğrudan topluyor tüm laboratuvarlardan ve o akşam “uygun görülen” rakamlar neler ise “turkuvaz tablo”ya konarak, sıklıkla da ciddi sayısal çelişkilere düşerek, ardından “düzeltme” (!) yayınlayarak.. Sıkı bir disiplin ve ketumlukla sürdürülüyor bu operasyon. Niye ki!!??

Erdoğan 1 Haziran’da normalleşebileceğimizi söyledi..
Geçen yıl da 1 Haziran’da ilk açılım – saçılım kumarını başlatmıştık. Okullarımız kapalı idi  ama büyük bir hızla AVM’leri açtık, turizm mevsimini yakalamaya çabaladık. Olmadı, turizm sektörü %20 kapasitede kaldı ama sonbaharda 2. dev dalgaya yakalandık, “kasırga” gelir sonbahar – kışta uyarılarımız boşluğa savruldu. Bunu çok ağır yaşadık. 1 Mart 2021’de AKP 2. kez açılım – saçılım kumarı oynadı insanların yaşam hakkı ile. Bunun da öncesinde adeta çığlıklar atmış, “önceki kasırgadan beter olur..” demiştik. Oldu da! Hepsi kayıtlarda var.. TV konuşmalarımızda, tweet iletilerimizde, web sitemizde, gazete makalelerimizde.. 1 Haziran 2021’de 3. açılım – saçılım Epidemiyolojik ölçütlere dayanmadan başlatılacaksa, -ki AKP hep TEK ADAM’ın hikmetinden sual olmaz– bizim bu bağlamda son tweet iletimiz şöyle oldu :
Turizm mevsimi bu yıl da kaçırıldı, çooook geç kalındı. Kapanma uyduruk oldu ve Sağlık Bakanlığına verileri hızla eritme olanağı verdi.  Yaz gelmeden, kar gibi erittik evvel Allah!

***
Bakalım 4. dalga gelir miii, gelmez miii?
Gelirse yaz ortasında mı geliiir, sonbaharı bekler miii?
Gene kasırga gibi mi geliiir, bu kez bize acır mıııı?
Elma mı deseeem, armut muu??!!
***
Tüm bu bilinmezleri, çok bilinmeyenli denklemleri yaşayarak çözeceğiz.
Çok bilinmeyenli denklemin 10 temel belirleyicisi (determinantı) şunlar  :

1. ETKİLİ bir aşı / aşılar ile yaygın ve hızlı aşılama (roll oıut) ne ölçüde başarılabilecek?
2. Etkin sürveyans ile toplumda saklı – gizli taşıyıcıları, temaslıları ne ölçüde başarılı olarak erken yakalayacak, evlerinde değil karantina merkezlerinde – hastanelerde toplumdan ayırabileceğiz?
3. Mutasyonlar (Virüsün Evrimi!) ne yönde olacak ve aşı direnci – bulaştırıcılık – klinik gidiş – bağışıklık bırakma nasıl yaşanacak?
4. Küresel toplumun salgınla savaşımda göstereceği başarım ne düzeyde olacak?
5. AKP iktidarı DİNCİ – SERMAYECİ çıkmazından sıyrılıp BİLİMSEL – TOPLUMCU salgın yönetimi izleyebilecek mi?
6. İrrasyonel iç ve dış politikadan kaynaklanan ciddi – ağır sorunlar SALGIN SAVAŞIMINI ne ölçüde olumsuz etkileyecek?
7. Sosyal destek başta, salgın giderlerinin karşılanması için yeter akçalı kaynak sağlanabilecek mi?
8. Halkın bilme hakkına saygı ile dürüstçe – saydamlıkla tüm veriler açıklanarak halkın salgın yönetiminde katılımı – işbirliği – desteği sağlanabilecek mi?
9. Dr. Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü özel yasa ile özerk bir bilim kurumu olarak açılarak, yerli aşı geliştirme dahil, hızla tam işlev kazandırılacak ve salgın yönetimi bu Kuruma bırakılabilecek mi?
10. AKP iktidarı salgını politik amaçları için kullanmaktan, ‘kendince denetimli’ olarak uzatıp zamana yaymaktan…. vazgeçip BİLİMSEL yönetime, küresel işbirliğine yanaşacak mı?   

***
Bu akşamki TV programı ile ilgili çağrışımlarımızı paylaşmak istedik.
Bir de, 1 yıl boyunca inatla- ısrarla yersiz kullandırılan hidroksi-klorokin ve favipiravir sorunumuz var. Bunlara bağlı ölümler, istenmeyen sonuçlar. Bu kişiler, ürkü (panik) yaratmadan, özenle izlemeye alınmalı hiç gecikmeden.. Sahi kaç milyon kişiler??

Zaman elverdikçe dile getirmeye çabalayacağız..

İlgi ve bilginize sunarız..

Sevgi ve saygı ile. 15 Mayıs 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter  @profsaltik

DERHAL YÜZDE 95’LER DÜZEYİNDE TAM KAPANMAYA GİDİLMELİ!..

Dostlar,

SÖZCÜ Gazetesinin usta ve en çok okunan yazarlarından Sn. Uğur DÜNDAR, kendilerine sunduğumuz aşağıdaki makalemize kendi köşelerinde TAM SAYFA olarak yer verdiler. Daha önce de 2 kez lütfetmişlerdi köşelerini. İçten teşekkür borçluyuz kendilerine ve SÖZCÜ Gazetemize.. Erişkeler (linkler) tıklanarak bu makalelerimiz çağrılıp web sitemizde okunabilir.

UZAT KOLUNU TÜRKİYE! 

KORONA AŞILAMASINDA ÖNCELİKLER SORUNU

Bu kez,

KÜRESEL SALGININ BAŞINDAN BERİ HEP DOĞRULARI SÖYLEYEN
SAYGIN BİLİM İNSANI PROF. DR. AHMET SALTIK’TAN ACI TABLO :

DERHAL YÜZDE 95’LER DÜZEYİNDE TAM KAPANMAYA GİDİLMELİ!..

başlığı ile SÖZCÜ‘deki köşelerinde yine tam sayfa olarak yayınladılar. PDF biçimi aşağıda:

DERHAL YÜZDE 95’LER DÜZEYİNDE TAM KAPANMAYA GİDİLMELİ!..
***
Makalemizin tam metnini sunuyoruz..

SALGIN ve TIKANAN TÜRKİYE…
NE YAPMALI??

Bilindiği gibi 1 yılı aşkın zamandır salgına ilişkin hiçbir öngörümüz boşa çıkmadı ve tek 1 hecemiz yalanlanamadı. Bu sonucu, izlediğimiz bilimsel akılcılık – matematiksel düşünce – sayısal karar verme tekniklerini kullanmamıza borçluyuz. Halkımıza hep bilimsel gerçekleri sunduk. 2. açılım – saçılım kumarının başlatıldığı 1 Mart 2021’den 21 Nisan’a dek geçen 52 günde salgına ilişkin sayısal verilerden çıkarımlar yapmalıyız. 2. açılım – saçılım kumarı başlatılmadan, 28 Şubat 2021 verileri ile 21 Nisan 2021 verilerini karşılaştıralım ve yorumlayalım :

TEST POLİTİKASI ve UYARDIĞI SORULAR…

  • Toplam test sayısı 33,2 milyondan 44,7 milyona çıktı, 11.5 milyon ve 1/3’ten daha çok artarak. Ciddi bir artış, son 52 günde ortalama 221 bin, öncesinde ise 94 bin. Toplamda, hala, fiilen 90 milyon dolayında olan Türkiye nüfusunun yarısına bile erişilmiş değil. Oysa Dünya Sağlık Örgütü Türkiye ölçeğinde bir ülke için günlük 400 bin test önermişti. Yaygın test ile tüm taşıyıcıları erken bulmak, ayırmak, gerekenleri sağaltmak… yordam (strateji) buydu önerilen. Nüfusunu aşkın sayıda test yapan ülkeler az değil; ABD, Fransa, İngiltere, Çekya, Belçika, İsrail, BAE..
  • 21 Nisan 2021’de 318.839 test yapılmış ve 61.967 (+) olgu yakalanmış, oran %19.4. Kabaca, test yapılan her 5 kişiden 1’i (+). Bu çok yüksek bir oran, 28 Şubat’ta %7.7 idi. 52 günde neredeyse 3’e katlandı. O gün 109.639 olan test sayısı 21 Nisan’da 318.839’a yükseldi. Artan test sayısı ile yakalanan PCR (+) olgu sayısı arasında koşutluk var.
  • Ancak, 28 Şubat’ta 8424 olan test (+) olgu sayısı 21 Nisan’da 61.967’ye ulaştı. Günlük test sayısı yaklaşık 3’e katlanırken, günlük test (+) olgu sayısı 7,4 kata ulaşmış. Bu durum; testin duyarlığı (+ olguları yakalama yeteneği) sabit varsayılırsa, hatta yaygın mutasyonlar nedeniyle yeterince ve zamanında güncellenememiş olması nedeniyle azalmış bile olabileceğine göre, yakalanan + olgu sayısında bu patlama, Kovit-19’un toplum içindeki hızla artan yaygınlığının (prevalansının) göstergesidir. Bu verilerle DENETİMLİ NORMALLEŞME başlatılabilir miydi, sürdürülebilir mi? Yanıt çok net olarak HAYIR’dır! Hiçbir Epidemiyolojik ölçüt bu karar için uygun değildi.
  • Öte yandan, test sayılarının kişi mi, test sayısı mı olduğu belirsizdir. Bir süre önce Sağlık Bakanı “test sayısı” olarak bildirmişti. Bunu da geçelim, 318.839 test “kimlere” yapılmıştır? Sağlık kuruluşlarına başvuranlara ek olarak genel toplumda da “tarama”, erken taşıyıcı – temaslı bulma amaçlı yapıldı ise, topluma genellenebilir. Bu durumda, Türkiye’deki her 100 kişiden 19’unun PCR+ olabileceği öngörülebilir ki dehşet verici bir orandır. Bulaş zinciri toplum içinde kırılamamaktadır ve hastanelerin bu muazzam olgu yüküne yanıt verebilmesi olanak dışıdır. Yok hayır, “genel toplumda tarama yapılmadı” denirse, bu durumda da “neden yapmadınız?” sorusunu yanıtlamak gerekecektir. Kuşku yok, izlenmesi gereken bu 2. yoldur;

Aktif Sürveyans yöntemi ile genel toplumda tarama yapılması zorunludur.

HIZLA ARTAN OLGU (Vaka, hasta) SAYISI 

28 Şubat’ta havuzda olgu sayısı 100.785 idi. 52 günlük sözde denetimli normalleşme serüveninde bu sayı 565.274’e tırmandı, 5.6 kat büyüdü! Toplam olgu sayısı 2.702.588 iken 4.446.591’e fırladı %46 artışla. 1,745.003 olgu artışı oldu 52 günde, ortalama 33.558/gün ile. 28 Şubat’tan geriye 2.701.588 olguyu 355 günde kaydeden ülkemiz (ortalama 7610), son 52 günde ortalama 33.558 olgu / gün gibi anormal verilere ulaştı. 1 Mart açılım kumarı sonrası 52 günde ortalama 33.558 olgu, öncesi 355 günde 7610 olan ortalama sayının 4.4 katı. Tüm bu çarpıcı gelişmeler karşısında 2 soru sorulabilir, sorulmalıdır :
1. “Denetimli normalleşme” ile böylesine “anormal” yükselmeler neden öngörü(e)memiştir? Üstelik, Şubat başından beri, gevşeme için Epidemiyolojik verilerin asla elverişli olmadığı, Eylül – Aralık 2020’de yaşanan 2. dalgadan beter bir KASIRGA yaşanabileceği uyarımıza karşın! Örneğin okullar için “.. sakın haa, sakın haaa, aklınızdan bile geçirmeyin, bu dönem böyle gitsin, uzaktan eğitimle, ileride bir telafi yolu bulunur..” demiştik.

2. Roket hızıyla artan olgu ve ölüm sayıları karşısında bu 2. açılım – saçılım kumarı neden ısrarla sürdürülmekte ve işe yaramayacağı belli pansuman önlemlerle ülkemiz oyalanmaktadır??

Bunca masum insanın hastalanması ve ölmesinin hesabını kim verecektir?

Gerçek sorumlu nedir, kimdir? Salgın mıdır, izlenen akıl – bilim dışı AKP politikaları mıdır??

Üstelik veriler “resmi” sayılardır… Değişik nedenlerle gerçek verilerin çok daha yüksek olduğu tartışma dışıdır. Bu bağlamda Sağlık Bakanlığı suçüstü yakalanmıştır. Bakan, ulusal – uluslararası çıkarları korumak için gerçek sayıların saklandığını itiraf etmek zorunda kalmıştır, yakalanan bir bilgisayar ekranı yüzünden. O gün 1500 ilan edilen hasta sayısı ekranda 30 bin idi (10 Eylül 2020).. “Fahrettin katsayısı-1“, 20 idi! Daha sonra, biriken ve saklanan 1,7 milyon hasta turkuvaz tabloya eklenmek zorunda kalındı. Benzer kabul ve itiraf ölüm sayıları için hala gelmedi! Oysa Dünya ortalaması %2, bizde %1!!?? “Fahrettin katsayısı-2“, 2-3 arasında..

  • Ülkemizde her 2 ya da 3 korona ölümünden yalnızca 1’i kayda alınıyor!!??

Havuzda biriken 565.274 hasta, Türkiye resmi nüfusuna göre 83,6 m / 565.274 = 148!
Bu rakam 28 Şubat 2021’de 829 idi. Çarpan katsayı 5,6’dır! Bu tırmanış göz göre göre olmuş ve önlemlerde sıkılaştırmaya gidilmemiştir. Oysa salgının ilk tepesinde 11 Nisan 2020 günü 5138 olgu yakalanmış, ölüm sayısı ise 19 Nisan 2020’de 127’ye erişmişti. O zaman alınan önlemler, şimdikinden çok daha sıkı ve disiplinli idi.

  • Pekii, AKP iktidarı neden bu 3. dalgada gerekli Epidemiyolojik önlemlere, örneğin 4 haftalık sıkı bir kapanmaya gitmemektedir?? Bu kritik bir sorudur ve İktidar yanıtlamalıdır.

Ne yazık ki, çıplak tablo; Salgın yönetil(e)memekte, KULLANILMAKTADIR!

  • Ülkemizde her 148 kişiden 1’i, 21 Nisan 2021’de aktif olarak virüs taşıyıcısıdır, PCR (+) tir.
  • Bu muazzam bir hastalık yükü, ürkütücü bir prevalans hızıdır! Toplumda bulaş zinciri kırılmadan salgını sönümlendirme olanağı yok – tur.

AĞIR HASTA ve ZATÜRRE ORANLARI, Sui Generis Filyasyon Ekipleri

Zatürre oranları 28 Şubat’ta %4.2 iken, 21 Nisan’da %2.9’a inmiştir her nasıl oldu ise. Bir yandan mutasyonlar sayıca çeşitlenir ve oran olarak egemenleşirken. Örn. İngiliz mutantının %85’lere vardığını Sağlık Bakanı geçtiğimiz hafta açıkladı. Bu varyant tiple bulaşın (enfeksiyonun) daha ağır ve öldürücü olduğu bilinirken..

Öte yandan, 28 Şubat’ta havuzdaki 100.785 hastanın 1191’i ağır hasta iken, 21 Nisan’da havuzda biriken 565.274 hastanın 3398’i ağır hastadır (sırasıyla %1.2 ve %0.6!). Bu oranlar, son Dünya ortalaması olan %0.6 ile uyumlu olsa da açıklanma gereksinimlidir. Çünkü 21 Nisan 2021 verisiyle hastaların / olguların / vakaların filyasyon oranı %99.9 gibi olağanüstü yüksek düzeyde verilmekte, üstelik ortalama filyasyon süresi de 8 saat olarak ilan edilmektedir. Bu son 2 veri “olağanüstü yüksek bir başarı göstergesidir ve ağır hasta oranlarının daha da aşağılarda olmasını sağlayabilir. Ne var ki, Filyasyon ekipleri standartlara uygun olmaktan çok uzaktır. Örn. daha önce hiçbir Filyasyon eğitimi almayan bir Dişhekimi, yanı sıra herhangi bir memur, kamu çalışanı (çaycı, marangoz, kaportacı dahil!), kiralık bir araç ve şoförü ile ülkemizde Filyasyon (tanı konan kovit-19 hastasının hastalığı nereden – kimden aldığının saptanması, kaynağın bulunması) çalışmaları tıp tarihine geçecek biçimde özel, “Sui generis” (kendine özgü) yürütülmektedir!?

Bu çarpıcı olgu, Kamuda sağlık çalışanı eksikliğini nicel ve nitel boyutta çok açık biçimde sergilemektedir. Gerçekten 1,1 milyonu biraz aşkın sağlık çalışanı ile Türkiye, OECD ülkeleri içinde sonlardadır. 83,6 milyon / 1,1 milyon = 76 kişiye 1 sağlık çalışanı düşerken, ABD’de bu oran 332 milyon / 21 milyon = 16 kişidir. Atama bekleyen 400 bini aşkın sağlık emekçisinden, salgının başından bu yana Sağlık Bakanlığı salt 12.500 emekçi alma ilanı vermiştir.

Sağlık hizmetlerinin omurgası olan 1. Basamak Sağlık Hizmetleri son derece zayıf, dağınık ve salgına hazırlıksızdır. 27 bin dolayındaki Aile Hekimliği Biriminin yaklaşık 3500’ünde aile hekimi yoktur. 2 bin dolayında aile hekiminim aile sağlığı elemanı yoktur, yalnızdır ve bu çok cılız yapı, salgını göğüsleyip bulaş zincirini kıramamakta, hastaneler dolup taşmaktadır. Şehir hastaneleri de elbette yetmemektedir çünkü gerçek anlamda yatak sayısı artışı olmamıştır. 2010 öncesinde ülkemizde kurulu olan Sağlık Ocakları sistemi geçerli olsaydı, salgın yönetimi çok daha başarılı olurdu bu birimlerdeki deneyimli takımlarla.

İYİLEŞEN HASTALAR… NE ÇABUK, BU NE HIZ??

28 Şubat’ta havuzda 100.785 hasta varken, o gün iyileşen hasta sayısı 6511 (%6,4) olarak verilmişti. Buna göre havuzda kalma süresi ortalama 16 gündür. Ancak, son 52 günde havuzdaki hastalarda iyileşme oranı da her nasılsa, hızlı bir artışa geçmiştir. 21 Nisan’da havuzdaki 565.274 hastanın 52.213’ü iyileşmiştir (%9,2). Buna göre, hastaların havuzda kalma süresi ortalama 11 güne in(diril)miştir!? Sağlık Bakanlığı karantina süresini 14 günden aşağı çekerek, test yinelenmesine bile gerek duymaksızın, 9-10 günde hastaları otomatik olarak havuzdan çıkarmaya başlamıştır. Böylelikle hasta havuzundaki toplam sayının “şişkin” görünmesi sözde engellenerek bir algı yönetimine yönelinmektedir. Ancak bulaştırıcılık 14 gün sürebildiğinden, karantinanın erken sonlandırılması toplumda bulaş zincirinin kırılmasına engel oluşturmaktadır. Bu süre 14 gün olmalı ve PCR testi (-) kılınmadan karantina sonlandırılmamalıdır.

Ve ÖLÜMLER…

28 Şubat 2021’de, 11 Mart 2020 sonrası 355 günde 28.569 idi “resmi” ölüm sayısı. Ortalama 80 ölüm / gün. Bu sayı 2. açılım – saçılım kumarının oynandığı son 52 günde 36.975’e fırladı, 8406 artış ile. 355 günde saptanan 28.569 ölüm, %29 artış gösterdi. Son 52 günde ortalama 162 insanımız öldü, her gün. Önceki dönemde bu ortalama 80 idi ve 2’ye katlandı! 28 Şubat’ta 66 olan o günün resmi ölüm sayısı, 21 Nisan’da 362’ye çıkarak 5.5 kat büyüdü. Aynı sırayla 8424 olan günlük olgu/vaka/hasta sayısı ise 7.4 kat büyüyerek 61.967 oldu. Ağır hasta sayıları ise 1191’den 3398’e 2.9 kat arttı. Bu veriler de çelişkili.

Ölüm hızı Dünya ortalaması %3’lerden %2’lere gerilerken, Türkiye hep %1 ölüm oranı verdi, dünyanın 3’te 1’i ya da yarısı. Dünya ortalaması son zamanlarda %2, bizde hep %1!!?? “Fahrettin katsayısı-2“, 2-3 arasında. Ülkemizde her 2 ya da 3 korona ölümünden yalnızca 1’i kayda alınıyor!?

Havuzda biriken 565.274 hasta, Türkiye resmi nüfusuna göre 83,6 m / 565.274 = 148 olup, her 148 kişiden 1’inin PCR (+) olduğu yukarıda da vurgulanmıştı (21 Nisan 2021). Buna göre, ortalama 4 haftada sonucun belli olması verisinden kalkarak şu acı hesaplamayı yapmak zorundayız :

565.674 olgu/vaka/hasta X %3 ölüm hızı = 16.958 ölüm, 21 Nisan’ı izleyen 4 hafta içinde!!
Ya da daha “iyimser” (!),
565.674 olgu/vaka/hasta X %2 ölüm hızı = 11.305 ölüm, 21 Nisan’ı izleyen 4 hafta içinde!!

Ülkemizi bekleyen yürek yakıcı tablo budur. Salgın bu gün, büyülü biçimde durdurulsa bile! Üstelik, her gün 50 – 60 bin yeni hasta havuza eklenirse, 28 güne kalmadan erken ölümler de olabilecektir.

  • Bu durum dehşet vericidir ve hızla OLAĞANÜSTÜ ÖNLEMLER almayı zorunlu kılmaktadır.

DÜNYA VERİLERİYLE KARŞILAŞTIRMALAR

21 Nisan 2021’de :
ABD : 60.317 yeni olgu-vaka-hasta / 335 milyon; milyon nüfusta 180 insidens hızı
Hindistan : 294.290 yeni olgu-vaka-hasta / 1,4 milyar; milyon nüfusta 210 insidens hızı
Brezilya : 73.172 yeni olgu-vaka-hasta / 215 milyon; milyon nüfusta 344 insidens hızı
Fransa : 42.498 yeni olgu-vaka-hasta / 65 milyon; milyon nüfusta 644 insidens hızı

TÜRKİYE : 61.967 yeni olgu-vaka-hasta / 84 milyon; milyon nüfusta 738 insidens hızı

Görüldüğü gibi, 21 Nisan’dan geriye son 1-2 haftadır, Türkiye, milyon nüfus başına günlük yeni olgu sayısı (insidens hızı) bakımından açık ara ile DÜNYA ŞAMPİYONUDUR!

Üstelik, yine 21 Nisan 2021’de tüm dünyada tanı konan toplam Kovit-19 hasta sayısı 832.133 olup, bu toplamın % 7.4’ü, 61.967 hasta ile Türkiye kaynaklıdır. Oysa Türkiye nüfusu dünya nüfusunun %1,1’idir (7.8 milyar / 83.6 milyon). Ülkemiz, nüfusuna göre 7 kat dolayında yoğunlukla kovit-19 hastası barındırmaktadır!

  • Oysa AKP iktidarı, Erdoğan salgında destan yarattıkları propagandası yapmakta!!??

SONUÇ                                 :

Sayısal veriler, nesnel olarak dehşet vericidir. Salgın yönetiminde son derece başarısız bir tablo tartışmasız olarak ortadadır. Aynı yöntemler sürdürülerek farklı sonuçlar alınamaz. İktidar, Pandemi ortamını her tür muhalefeti baskılamak – engellemek – yasaklamak için kullanmaktadır. Bu yaklaşım etik dışıdır ve hiçbir biçimde kabul edilemez, sürdürülemez. Hukuka, ahlaka, insan haklarına apaçık aykırıdır ve derhal sonlandırılması zorunludur.

Masum insanların salgına kurban verilmesi temelli bir siyaset asla inşa edilemez.

  • Verileri Türkiye’den görece çok çok daha iyi olan Avrupa ülkeleri 3-4 kez çok sıkı
    ve 4 haftadan uzun süreli tam kapatmaya başvurmuştur.
  • AKP = Erdoğan, neden ısrar ve inatla bu yöntemden uzak durmaktadır? Üstelik aşılama oranları çok yetersiz, yavaş, aşı sağlama çok sorunlu iken.. Sağlık sistemi tıkanmak üzere iken!

Turizm sezonu yaklaşmıştır. Önümüzdeki 2 ayda, Mayıs – Haziran’da salgın sınırlanamazsa, bu yıl da turizm sektörü düş kırıklığı yaşatabilir ve bedeli çok ağır olur. Ayrıca genel ekonomi de uzayan salgın nedeniyle, “4 hafta kapatma”dan çok daha ağır bedel ödemektedir, bu da sürdürülemez.

Resmen ilan edilen ölümler 37 bindir ancak en az 2 katı olup 74 binden az değildir. Hatta 3 ile çarparak 110 bin ölümden söz edilebilir! TÜİK ölüm istatistiklerini açıkladığında tablo netleşecektir. Bu sayılara yarısı dolayında dolaylı – ikincil kovit ölümleri de eklenmelidir. Toplum ağır travmalıdır!

İktidarların en başta gelen görevi yurttaşlarının can güvenliğini / YAŞAM HAKKINI sağlamaktır.

Salgın politik beklentilerle değil, kesin olarak Epidemiyolojik ilkelerle yönetilmelidir.

  • Görünen o ki, salgından çok izlenen bu bilim dışı politikalar insanlarımızı öldürmektedir.

Bu politikaların özneleri, masum onbinlerce insanın ölümünün tartışmasız sorumlusudur.
Tarih asla bağışlamayacaktır bu sorumluları ve mutlaka yargılanacaklardır.

DERHAL                    ;

  • 4 HAFTA boyunca %95’ler düzeyinde tam kapanmaya gidilmelidir!

Olabildiğince aşı sağlanmalı (halen 10 aşı dünyada acil kullanım onayı aldı) ve 4 hafta kapanmada olağanüstü seferberlikle yaygın aşılama yapılmalıdır. Yine bu sürede yaygın aktif sürveyans uygulanarak burun sürüntü örnekleri alınmalı ve toplumda saklı – gizli taşıyıcılar bulunarak evlerinde değil KARANTİNA MEKANLARINDA gözetime alınmalıdır. Sahra hastaneleri açılmalı ve 1. Basamak hızla güçlendirilmelidir. Gereksinimli kitlelere sosyal devlet desteği mutlaka verilmelidir.

Sevgi ve saygı ile. 25 Nisan 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

 

TELE1 TV Programımız – 15 Nisan 2021

Dostlar,

15 Nisan 2021 Perşembe günü saat 22:00’de, TELE1’de olacağız.. / OLDUK..

Sn. Gökhan Kazbek yönetecek.. / yönetti.. (izlemek için erişke – link aşağıda)
Bilindiği gibi salgın denetimden çıktı AKP hüneriyle.
Özellikle İstanbul’da deyim yerinde ise can pazarı yaşanmakta.
Hastalar hastanelerde, geçelim yoğun bakımı normal servis yatağı bulamıyorlar.

Toplam 247 bin yatağın1/5’i özel sektörde. Toplam 45 bin dolayındaki yoğun bakım yataklarının ise 1/3’ü özel sektörde. Bu kapasiteden büyük ölçüde yararlanamıyoruz. Özel sektör hatırlı – torpilli – dayılı – paralı hasta kabul ediyor seçimli olarak. İşte kapitalizm böyle bir şey..

Hastalıklı ve insanlık düşmanı. Salgında bile karının peşinde kategorik olarak.
Sağlık Bakanlığı’nın 895 hastanesinden 32 bini yoğun bakım yatağı olmak üzere 200 bin yatak var. 15 Nisan 2021 akşamı Sağlık Bakanlığı “resmi” verisiyle havuzda 516.886 hasta var. Bunların %20’si yatırılmış olsa 103.377 yatak dolar. Olağan koşullarda Türkiye’de yatak işgal oranı yıllık %75 gibidir. Bu, 200 bin kamu kesimi hastane yatağının her an %75’inin, 150 bin yatağın dolu olması demektir. Bu durumda 103.377 kovit-19 hastası yatırılmamış / yatırılamamış demektir. Ya da kovit dışı hastalar yatırılmamakta, korona hastalarına yer ayrılmaktadır. Özel kesimdeki kurulu kapasiteden, salgın ortamında bile yeterince yararlanılamamaktadır.

Çıplak gerçek odur ki; hem korona hastalarına hem de kovit-19 dışı hastalara yeterli yataklı sağlık hizmeti verilememektedir. Sağlık sistemi tıkanma sınırındadır, sağlık emekçileri bitkindir. 400’ü aşan kurban vermişlerdir salgına ve hala meslek hastalığı hakları ZALİMCE, AKP iktidarınca tanınmamaktadır!!??

  • AKP = RTE’nin çok övündüğü hastaneci – özelleştirmeci sağlık sistemi gerçekte tıkanmıştır.
  • Şehir hastaneleri gerçekte bir TALAN olup, çok “doğallıkla” (!) salgında bekleneni verememiştir.

En büyük yanılgı, salgını hastanelerde göğüslemeyi başarı sanmaktır.
Salgın, evrensel Epidemiyolojik kuraldır, 1. Basamakta, hastaneler öncesi, koruyucu sağlık hizmetleriyle bulaş zinciri kırılarak yenilebilir. 1. Basamak ise Aile Hekimliği adı altında özelleştirilmiştir ve sistemin kurgusu bulaşıcı hastalık salgını ile savaşa elverişli değildir.
****
AKP = RTE iktidarı akıl almaz bir vurdumduymazlık içinde salgını adeta seyretmekte..

15 NİSAN 2021 verilerine göre                     :

ABD 78.876 yeni olgu – vaka (PCR+ hasta) / 332.5 m = milyon nüfusta 237.2 insidens hızı
Brezilya 75.998 yeni olgu – vaka (PCR+ hasta) / 213,7 m = milyon nüfusta 355,6 insidens hızı
Hindistan 199.569 yeni olgu – vaka (PCR+ hasta) / 1,39 Bn = milyon nüfusta 143,5 insidens hızı
TÜRKİYE 61.400 yeni olgu – vaka (PCR+ hasta) / 85 m = milyon nüfusta 722,4 insidens hızı!

Açık ara Dünya şampiyonu Türkiye, yukarıdaki sayısal verilerle arayı sürekli açıyor!

Ayrıca, Dünya toplamı 811.552 yeni – günlük hastanın 61.400’ü, %7,6’sı!
Oysa Türkiye nüfusu dünya nüfusunun 85 milyon / 7.8 milyar = %1,1!i..
Nüfusuna oranla 7 kat aktif kovit-19 hastası var ülkemizde!
Ölüm oranında ise tersine birinciyiz.. Dünya ortalaması %3, Türkiye’de %1!
“Resmen” ilan edilen 35.031.. Rahatlıkla 3 ile çarpılmalı.. 105 bini aşkın ne acı ki!
Bunlar doğrudan kovit-19 ölümleri.. Yarısı dolayında da “ikincil” korona ölümleri var.
Toplam 150 bini buluyor.. Bunca can yitiğini 1 yılda Türkiye, tarihinde nerede, ne zaman verdi??

  • Öldüren salgın mı, gerçekte akıl ve bilim dışı AKP politikaları mı? Hangisi ve niçin?

****
AKP = RTE hiçbir bilimsel uyarıyı dinlemiyor ve tablo her geçem gün daha da tıkanıyor.
Neden acaba??
Bu kördüğüm nasıl açıklanır, nasıl çözülür??
Nedir AKP = RTE’nin planı??
Bir soru / yanıt daha soralım / verelim :

  • Türkiye İŞGAL altında olsa idi, bu salgın şimdikinden daha kötü yönetilebilir ya da zalimce kullanılabilir miydi??

Bunları konuşacağız programda zaman ölçüsünde.. / konuştuk…
(58. dk. dan başlayarak 1 saat 45. dakika arası..)

https://youtu.be/HljCzdwvTRA?t=6320

Bilgi ve ilginize sunarız..
Sevgi ve saygı ile. 15 Nisan 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik