Etiket arşivi: Kemal Kılıçdaroğlu

Aydınlardan Erdoğan’a karşı bildiri


Aydınlardan Erdoğan’a karşı bildiri

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 7 Haziran 2015’te yapılacak genel seçimlere gölge düşürdüğünü vurgulayan akademisyenler, yayınladıkları bildiriyle anayasal kurumlara, siyasal partilere ve basın meslek örgütlerine, Erdoğan’a karşı ortak tavır alma
çağrısı yaptı.

Aydınlık / Ankara
03 Haziran 2015

Aralarında Prof. Korkut Boratav, Prof. Ersin Kalaycıoğlu, Erol Katırcıoğlu, Rıza Türmen gibi adların da bulunduğu yüze yakın akademisyen ve hukukçu bir bildiri yayınladı.

‘SEÇİM İLKELERİNİ İHLAL ETTİ’

Anayasa
nın amir hükmü gereği tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı’nın son haftalarda muhalefet partileri aleyhinde bir seçim kampanyası başlatmasıyla birlikte serbest ve adil seçim ilkelerini ihlal ettiğine dikkat çeken akademisyen ve hukukçular,
Hükümetin de seçim güvenliğini sağlamak bakımından üzerine düşen sorumluluğu
yerine getirmediğine işaret etti.
Bu durumun, çoğulcu-özgürlükçü demokrasiye onarılmaz bir zarar vereceğine yönelik endişelerini dile getiren imzacı akademisyenler, bildirilerinde
Anayasamızın ‘Cumhuriyetin nitelikleri’ arasında saydığı ve tüm uygar uluslarca benimsenen ilkeler tehdit altındadır.” ifadelerine yer verdi.
‘TÜM KURUMLAR GÖREVE’
 
Akademisyen ve hukukçular, bildirinin sonunda– “Başta AKP olmak üzere, seçime katılan bütün partileri;
Cumhurbaşkanı’nın seçim kampanyası dışında kalması için ortak tavır almaya,
– Medyayı; Cumhurbaşkanı’nın seçim konuşmalarını yayımlamamaya,
– Başta RTÜK, YSK ve AYM olmak üzere, sorumlu ve yetkili tüm anayasal kurumları;
bu adaletsizliğin düzeltilmesi için göreve,
– Hükümeti ise devlet olanaklarını Cumhurbaşkanı’nın seçim kampanyasına tahsis etmemeye
  ve seçim güvenliğini tam bir tarafsızlıkla sağlayıcı önlemler almaya çağırıyoruz.” dedi.
MEYDANDAKİLERE AKP SLOGANI ATTIRDI

 

perisan_portresi_28.8.13Tayyip Erdoğan seçim mitinglerine dün Kars ve Hatay’da devam etti. Erdoğan, Kars’taki konuşmasında, meydandakilere AKP sloganı attırdı. Erdoğan, konuşmasının bir bölümünde “Onlar konuşur AKP yapar..” sloganının “Onlar konuşuyor” kısmını dile getirdikten sonra meydanda toplanan kalabalık da hep bir ağızdan “AKP yapar” diye bağırdı. Erdoğan Kars’ta, Kemal Kılıçdaroğlu’nu sert sözlerle
hedef aldı.

Kılıçdaroğlu’na davetini yineleyip, kaçak sarayında altın klozet varsa, cumhurbaşkanlığını bırakmaya hazır olduğunu söyleyen Erdoğan,
“Ama yoksa sen, böyle bir şeyi ispat edemezsen, orada göremezsen, şu Cumhuriyet Halk Partisi’nin başına bela olmaktan çekilecek misin? Ya zaten bu CHP’nin başına gelirken de
yalan söyledin.” ifadelerini kullandı.
========================================Dostlar,

Bu Bildiriyi / Çağrıyı biz de aynen onaylıyor ve imzamızı koyuyoruz.

Bildiride adı geçen yetkili – sorumlu kurum ve kuruluşları, başta YSK (Yüksek
Seçim Kurulu) olmak üzere Anayasal görevlerini korkmadan yapmaya çağırıyoruz..

Anayasa Mahkemesi’ni “.. 12. CB Recep Tayyip Erdoğan tarafından apaçık anayasa ihlali yapıldığı saptaması ve uyarısı..” yapmaya çağırıyoruz.

Hukuk, çaresizlik kurumu değildir!

Pozitif norm eksikliği varsa, bu özde değil biçimdedir,.
Aslolan seçim güvenliği, adaleti ve hukukunun sağlanmasıdır.
YSK’nın varlık ve kurulma nedeni budur (Anayasa m. 79). Bu temel göreve engel olan
hangi kurum – kişi varsa, ünvanı – görevi – mkamı .. ne olursa olsun engellemelidir.
Yasalar karşısında herkes eşittir, bu bir evrensel hukuk kuralıdır (ayrıca Anayasa m. 10).
Cumhurbaşkanının yasaları ve Anayasayı apaçık – meydan okurcasına çiğneme hakkı
asla yoktur! Anayasal yeminini (m. 101) kezlerce bozmuş, tarafsızlığını apaçık yitirmiştir.
YSK hiçbir gerekçe – özür – çaresizlik belirtmeden Erdoğan’ı uyarmalı ve durdurmalıdır. 
Medeni Yasa’da bile, pozitif norm eksikliği durumunda yasa koyucu, yargıca,
boşluğu Meclis (yasa koyucu) gibi davranarak doldurma hak ve görevi vermiştir.
Medeni Yasa’da bile norm boşluğuna izin verilmemiştir :
Hukukun uygulanması ve kaynakları :
Madde 1 – Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.
Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hâkim, örf ve âdet hukukuna göre, bu da yoksa
kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.)
Seçim mevzuatında (298 sayılı yasa) , Anayasada bu bağlamda boşluk olacağı – olduğu ileri sürülebilir mi?? Olsa olsa korkup çekinmek ya da yandaş olmak olasılıkları kalıyor geriye.
Bunlar YSK için düşünülemeyecek, akla bile gelmemesi gereken tehlikeli durumlardır.
YSK, 6’sı Yargıtay, 5’i de Danıştay’dan gelen 11 yüksek yargıçtan oluşmaktadır ve kararları Anayasaya göre (m. 79) kesin olup itiraz olanağı bulunmayan bir yüksek anayasal kurumdur.

YSK çare üretme makamıdır.
Temel görevi seçimlerin adaleti ve güvenliğidir.
Yasa hatta anayasa koyucunun yüksek muradı budur.
Dolayısıyla, amaca uygun yorumla, YSK gerekirse içtihat hatta hukuk yaratmalıdır.
Amerikan Anayasa Mahkemesi’nin ilk kez 1803’te (212 yıl önce), yaratıcı ve genişletici,
işlevsel – amaca dönük yorumla, yasaların Anayasaya uygunluğunu denetleme görevini
yürekli bir içtihatla yoktan varetmiş ve anayasaya uygunluk yargısal denetimi kurumunu
dünya hukuk sistemine armağan etmiştir.

YSK’den beklenen bu ölçüde bir yaratıcılık, yüreklilik de değildir.
Eldeki mevzuat (298 sayılı yasa), başta Anayasanın ilgili hükümleri (m. 10. 79 ve 101), yasa – hukuk tanımayan, kendini her şeyin üstünde görme hezeyanı içinde çılgın gidişli ve dünyada örneği görülmemiş bir devlet başkanının durdurulmasına fazlasıyla yeterlidir.

Yeni hukuk üretmeye de gerek yoktur.. Verili normların cesaretle, basiretle yorumu yeterlidir.YSK bu kritik seçimde hem kendini yadsımamalı hem de 80 milyonluk Ülkemizin yazgısını – hukukunu koruma sorumluluğundan kaçınmamalıdır. Tarihe böylesine çaresiz – aciz – teslimiyet içinde.. geçmemeli, varlık nedenini – saygınlığını korumalıdır. Demokrasi uygulama ve kuramına anlamlı bir katkısı olmalıdır; orası sıradan bir bürokratik devlet dairesi değildir..

Mutlaka yargılanacak olan, hukuk tanımayan pervasız AKP’li CB RTE’nin ağır suçlarına
başta YSK ve AYM’nin… RTÜK, TRT ve basın – medya  organlarını asla ortak olmamaya seçime 3 gün kala bir kez daha çağırıyoruz..

Hükümeti de yasal görevlerini aksatmadan, seçim hukukuna tam saygılı olmaya çağırıyoruz.

Seçim psikolojisi içinde boğulmadan, demokrasi ilkelerinden ve hukuktan asla ayrılmadan..
Hepimizin güvencesi bu yolda davranmakta..

Sevgi ve saygı ile.
04 Haziran 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

CHP İzmir Milletvekili Prof. Dr. Birgül Ayman Güler Disipline Verildi’


CHP İzmir Milletvekili
Prof. Dr. Birgül Ayman Güler Disipline Verildi!


Dostlar,

Sayın Prof. Dr. B. Ayman Güler‘den gelen ileti aşağıda..

CHP kendince “safralarını” ata ata “kendi yoluna” devam edecek.. (!?)

CHP’nin attıklarını Kemalist taban bağrına basacak ve
CHP de bedelini ödeyecek elbette..

Prof. Ayman’ın dik duracağından ve kendine yakışan hukuksal – politik savaşımı vereceğinden eminiz ve de kendisinin yanı başında duruyoruz.

Elimizden ne gelirse..

Dostumuz, kardeşimiz, Prof. Süheyl Batum hoca için de geçerli bu yazdığımız..

Gazanız mübarek ola Birgül ve Süheyl kardeşlerimiz..

Bilmeyiz ki, bu aşamada CHP’ye sağduyu önermek bir işe yarar mı??

Biz gene de sabırla bunu yapacağız ve CHP Genel Başkanı, Tunceli’li hemşehrimiz – dostumuz – arkadaşımız.. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu‘na (Kemal’e!) bunu önereceğiz.

Kuşatılmış çevresini aşabilirse.. Çin seddi ile çevrildiğini bir fark etse..

Sevgi ve saygı ile.
11.01.2015, Ankara

Prof. Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

========================================
portresi.milletvekilijpg

 

 

 

Değerli Arkadaşlarım, 

“Duble Disiplin”e verildim.
İlki Parti, ikincisi Grup yönetimi tarafından.
Bunlara ilişkin gelişmeler şöyledir: 

(1) Gürsel Tekin – Bülent Tezcan imzalı, 24 Aralık 2014 günlü bir yazı aldım;
“kınama” için Yüksek Disiplin Kurulu’na (YDK) verildiğimi bildiriyor.

(2) Sebahattin Balta imzalı 29 Aralık 2014 günlü YDK yazısı aldım; savunma daveti yapıyor. S. Balta, basına “seçimde aday olamayacak” açıklaması yaptı; yanlıştı;
kınama bu sonucu vermez diye açıklama yaptım; öyle olduğu anlaşıldı.

(3) Bu iki yazıda da “atılan suç” yok; 6 Ocak 2015 günü
“iddianame olmadan savunma olmaz” diyerek atılan suçu bildirmelerini istedim. 

(4) Partinin iddianamesini beklerken, ikinci disiplin geldi; “gruptan 1 yıl süreyle geçici çıkarma” talepli, 7 Ocak 2015 günlü yazı. Suçlama Kastamonu konuşması ve bir
TV programına izinsiz çıkmış olmak. Yazı “tedbirli”, böylece aldığım anda mv. görevlerim kısıtlandı; bu cezanın verilmesi durumunda Haziran’da CHP’den mv. adayı olmam engelleniyor. Böylece “kınama” ile yapılamayacağı görülen yaptırım,
sağlama alınmış görünüyor. 

(5) Parti “kınaması”nın iddianamesi Gürsel Tekin – Bülent Tezcan imzalı,
9 Ocak 2015 günü geldi. Konu, Kastamonu Konuşması. “CHP-Cemaat İttifakı” ve
ayrıca CHP’nin HDP ile dirsek teması içinde yürüdüğü şeklindeki sözlerim.

(6) Parti, 14 Ocak 2015 günü saat 11.00’de savunmamı vermeye çağırdı. 

(7) Grup, henüz savunma çağrısı için gün – saat vermedi. 

Bugün itibariyle durum böyledir. 11 Ocak 2015.

============================================

Not : Birgül hocaya yazımızın erişkesi e-ileti ile sunulmuştur…

Birgül hocam,
Her şeyde bir hayır vardır… der büyükler..
Kadim deyiştir..
Teselli için yazmıyorum; hem mücadele etmek hem de böyle bakmak..
İyi gelir..
Web sitemde yazdım, mektubunuzu da koydum..

Lütfen tıklar mısınız?? Ve paylaşır mısınız???
Süheyl hocaya da özellikle iletir misiniz??

http://ahmetsaltik.net/2015/01/11/chp-izmir-milletvekili-prof-dr-birgul-ayman-guler-disipline-verildi/ 

Sevgi ve saygı ile.
11.01.2015, Ankara

Prof. Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Bekir Coşkun: Yeni liderler lazım…


Yeni liderler lazım…

portresi_gulen

Bekir Coşkun
SÖZCÜ, 2.11.14

Dört seçim yitirmiş, önümüzdeki seçimi kazanma şansı asla olmayan
iki parti başkanına bırakılamayacak kadar ciddidir durum…

Yeni liderler gerek…
****

CHP:

Hukuksuzluğu, çağ dışılığı ve şaibeleri dünya basınında alay konusu olan
bir iktar karşısında oy yitiren bir başka ana muhalefet partisi var mıdır dünyada?..

Birleşme kampına giderken, yolda milletvekili “Sizden parti olmaz” diyerek istifa etti daha dün…

Ya da “Kemal Kılıçdaroğlu ve arkadaşları Türkiye’yi güzel idare eder” diyen bir tek kişi var mı çevrenizde mesela… Bir bakın…
****

MHP:

MHP’yi anlamak daha da güç…
“Komünistler geliyor” diye Zap Suyu’na harçlıkları ile köprü yapanları vura vura büyüyen parti…

Türkiye’nin yarısı gitti, bayrak yerde, marşlar – antlar yasaklandı…
Milliyetçi ortada yok… İktidar ne zaman sallanacak olsa yetişip kurtaran
Devlet Bahçeli’nin eleştiren dili ile alkışlayan eli arasındaki ilinti çözülmüş değil…
Son misal; peşmergenin geçişine kızıyor ya, tezkere ile geçişe “evet” diyen kendisi…
****

Ve ikisi kafa kafaya verince neticede… “Ekmeleddin” geçti hayatlarımızdan…Mısır’da büyümüş bir hafızı nasıl akıl edip buldularsa, şöhretini anlatmaya gerek yok, arkadaş cumhurbaşkanı ADAYI (O.P.) seçildi…

*

Şimdi: 8 ay sonra seçim var…
Dörder seçim yitimiş, Tayyip Erdoğan’ı cumhurbaşkanı yapmış, ülkenin bataklığa dönüşmesinin vebalini sırtında taşıyan iki liderin kazanma şansları var mı?..
Sıfır…
*****

Oysa bu seçim; teslimiyetin, bitişin, tükenişin son aşamasıdır…
Dönüşü asla olmayan yolun sonu…
****

Aklı, vicdanı, bilinci olan her yürekli cumhuriyetçi ve her şerefli milliyetçinin ülkesine namus borcudur… Artık susmamak…
****

Türkiye yerde bulunmadı…
Yazıktır…
Yeni liderler lazım…

5-6 Eylül 2014 CHP Kurultayı’nın ardından…

5-6 Eylül 2014 CHP Kurultayı’nın ardından…

1003049_553302274707183_385083479_n08 Haziran 2013, İstanbul.. Polise halka vahşet uygulaması emri veren kişi,
bugün Cumhur’un = Halkın başkanı..

Toplam geçerli oyun %38’i ile!

Bu bölünmüşlükten ders almalıyız??
Kurultay da geride kaldı, CHP artık halkı mutlaka birleştirmeli.. (5-6.09.2014)

Büyük ATATÜRK‘ün yaptığı gibi : “6 Ok” çevresinde..

Başka reçete aramaya gerek yok..

Kılıçdaroğlu ağır tarihsel sorumluluk altında ve bu son kongre başarısı.

1200’ü aşkın delegeden 700+ oy..
400+ oy Muharrem İnce‘nin..
Az da olsa geçersiz ve kullanılmayan oy da var..

CHP aklını başına almazsa 2105 seçiminde baraj altında bile kalabilir..
1999 seçimlerinde CHP %8,71 oy oranı ile baraj altında kalmadı mı??

CHP pusulasını Atlantik ötesinden Anıtkabir’e döndürmeli..

Yineleyelim; aslına sadık, yöntemlerinde – araçlarında güncelleme ile “6 OK Programı“!

Başka kurtuluş yok..

Son uyarılar…

“Hedef 2023” = Federe Anadolu İslam Devleti hem de çok kanlı biçimde artık görünür ufukta..

Sevgi ve saygıyla.
5.9.2014, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Muharrem İnce niye aday oldu?


Dostlar,

Kıdemli usta gazeteci – yazar dostumuz Sn. Ahmet Mümtaz İDİL‘in
sarsıcı savlar içeren bir makalesi aşağıda.. Örneğin

– “..Erdoğan’ı Köşk hapsine mahkum ettiler”.

– “Haziran Direnişi sandıkta vücut buluyor.”

diyor.. Okunmalı ve üstünde düşünülmeli..

Sevgi ve saygıyla.
21.8.2014, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

============================================0

Muharrem İnce niye aday oldu?

portresi

 

Ahmet Mümtaz İdil
Sol, 20 Ağustos 2014

 

 

CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin adaylığını açıklaması, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın önünü kesmek için bir yapılmış bir hamledir.

Muharrem İnce, içine sindiremediğini ima ettiği Cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu için Kemal Kılıçdaroğlu’ndan sonra ikinci imzayı atan milletvekilidir
ve bunu “parti disiplini” adına yaptığını duyurmuştur.

Aynı parti disiplininin adaylık konusunda çalışmadığı da görülüyor.

Ne dendi Muharrem İnce’nin adaylığı için, anımsıyor musunuz?

İki eski düşman Önder Sav ve Deniz Baykal, Ekmeleddin İhsanoğlu hezimetinden sonra kerhen de olsa barıştılar.

Sanırsınız ki hem CHP’yi hem de ülkeyi kurtaracak, Kılıçdaroğlu’nu devirip, yerine halkta tabanı olan Muharrem İnce’yi getirecekler.

Çok değil, Muharrem İnce genel başkanlığa aday olduğunu açıklamadan birkaç gün önce CHP’nin genel başkanlığını yapmış isimleri sayarak, sonuna da Baykal’ı eklemiş ve beklemeye başlamıştı. Baykal ise ertesi gün yaptığı açıklamada, Muharrem İnce’nin kendi içinden geçenleri söylediğini belirterek kapıyı kapatmış, Emine Ülker Tarhan için ise kapıyı aralık bırakmıştı.

Baykal ve Sav’a yakın çevrelerden edindiğim bilgiye göre ise, her iki eski “kurt”, tabanda karşılığı olan iki isim olduğunu ve bunlardan birinin tercih edileceğini söylemişlerdi: Tarhan ve İnce.

Ne oldu, nasıl oldu da birtakım şeyler hızla değişti ve Muharrem İnce birdenbire
CHP genel başkanlığına aday olduğunu açıkladı?

Mesele, Kılıçdaroğlu’nun koltuğunda kalması meselesiydi.

  • Erdoğan kerhen Çankaya’ya çıkacak, bir çeşit oda hapsine girecek,
    aşağıda yeniden bir hükümet kurulup, ABD’nin isteklerine boyun eğecek.

Yapılan budur.

Tabanı milyonlarla ölçülen Baykal ve Sav’ın ortak adayı Muharrem İnce bilmiyor mu ki kazanma şansı sıfır bile değil.

O halde CHP’nin genel başkanlığı macerasına niye atıldı?

81 ilin 78’i Kılıçdaroğlu diyor, bunu bilmiyor muydu Muharrem İnce?

Türkiye üzerine oynanan oyunlar, öbür ülkelerden çok da farklı değil.

Bize dediler ki, adayımız Ekmeleddin.

Eşeğin yavrusu sıpanın annesinin arkasından gittiği gibi, biz de tıpış tıpış sandığa gidip oy verecektik. Olmadı.

Cumhuriyet tarihinin son kırk yıl içindeki en düşük katılım oranı diye yazdı gazeteler, ama şunu yazmadı:

Seçim sandığına gitmeyen insan sayısı 15,5 milyon,
bu ne son kırk yıl ne daha öncesi, ilk kez oluyor.

Bir anlamda Haziran Direnişi sandıkta vücut buluyor.

Sahilde olanlar, güneşi ve denizi bırakmayanlar diye istediği kadar yırtınsın Kılıçdaroğlu, asla ciddiye alınmaz.

Sahildeki insanlar koşa koşa geldiler ve Ekmeleddin İhsanoğlu’na oy da verdiler.

Bunun için küçük bir istatistik yapmak bile yeterliydi.

Ama sorun o değildi, sorun son on iki yıldır, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına geldiği son 4 yıldır yaşanan hezimetlerdi.

Bunların Türkiye’nin sol seçmenine, aklı başında olan insanlarına yaptığı
ezeli düşmanlığın son perdesiydi yaşadığımız seçim.

Ekmeleddin İhsanoğlu “suni” yaratılmış bir adaydı, sorun Erdoğan’dan kurtulmak sorunuydu ABD ve ortakları için. Baktılar ki tabanda %40-45 oyu olan bir adamı silmek o kadar kolay değil, Köşk’e itiverdiler.

Daha önceleri olsa, küçük bir askeri darbe ile işlerini hallederlerdi, ama istikrarsız bir Türkiye de işlerine gelmediği için, Erdoğan’ı Köşk hapsine mahkum ettiler.

Üstelik de, “senin bütün müritlerinin toplamı %52 bile değil” diyerek.

New York Times’ta bundan üç-dört ay önce önemli bir makale yayınlanmıştı.

Bizim malum basın bunu hiç görmedi, doğal olarak günlük gazete alan ve televizyondaki saat başı haberleri izleyen insanlarımız da bu makaleden haberdar olmadı.

Dedi ki New York Times’da yazan yazar:

  • ABD Erdoğan’dan kurtulmak istiyor ve bunun planlarını yapıyor.
    Nasıl kurtulacağı konusunda bir karara varmış değil, ama kurtulacak.

Artık Erdoğan, Anayasa’yı değiştirecek güçte bir oy ve milletvekil potansiyeline ulaşamadığı sürece, Köşk’te oturmak zorunda ve her yaptığı müdahale Anayasa’yı ihlale yol açmakta.

Partili cumhurbaşkanı olamaz yürürlükteki Anayasa gereği, devlet başkanı da olamaz, Abdullah Gül’den farklı bir tablo çizemez.

Davutoğlu’nu Başbakan atayacak, telefonla her akşam hükümeti idare etmeye kalkışacak, ama telefonla bu iş olmaz.

Zor bir dönemece girdi Erdoğan ve Köşk’e hapsedildi.

İmralı’dan farklı değil artık.

Sonuçta Türkiye, yetersiz muhalefete karşın bir başka raya geçti,
makası değiştiren ise muhalefet ya da bizler değildik.

Haziran Direnişi de değildi.

Yeni bir okyanusa yelken açıyoruz, ama kaptan dümeninde yokuz.

Melih Aşık : Proje kimin?


Dostlar,

Sayın Melih Aşık, her zamanki gibi zarif üslubu ile keskin değerlendirmelerde bulunmakta.. “Zor sorular” sormakta..

Okuyucu notlarına da yer veriyor ve köşesi zenginleşiyor..

Sevgi ve saygı ile.
12.8.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=======================================

Melih Aşık : Proje kimin?

epYG2n
m.asik@milliyet.com.tr
Milliyet, 12.8.2014

Kemal Kılıçdaroğlu kendisi adına tatsız biten seçimin ardından:

Bugün seçim olsa yine Sayın İhsanoğlu’nu aday gösterirdim.
– Tatilciler, boykotçular olmasaydı Erdoğan %51 oy oranını bulamayacaktı…
– Erdoğan’ı %55-57 gösteren o araştırmalar, yurttaşlarımızın sandığa gitmesini engelledi.

Gibi tesellilere yöneldi. Ama bunlar boş teselliler.
Aslında sorun seçim sonucunun da ötesinde bir yerde duruyor…
Sorun Ekmeleddin İhsanoğlu’nun aday gösterilme biçimidir.
Malum… Ekmeleddin İhsanoğlu adı ne CHP yetkili kurullarının toplantılarında… Ne Kemal Kılıçdaroğlu’nun sivil toplum kuruluşlarıyla yaptığı toplantılarda geçti.
Tek bir kişinin bile aklına “Ekmeleddin” adını telaffuz etmek gelmedi.
Kemal Bey son gün Devlet Bahçeli ile görüştükten sonra elini şapkanın içine soktu, oradan tavşan çıkarır gibi İhsanoğlu adını çıkarıp masaya koydu…

Genel Başkan, eğer CHP’de görevine devam edecekse Ekmeleddin İhsanoğlu adının kendisine hangi çevrelerden fısıldandığını hatta dayatıldığını açıklamalıdır. Yoksa partililer ve seçmenler şöyle düşünecekler…

“Demek ki bu partinin bir görünen yetkili kurulları var… Bir de perde arkasında görünmeyen beyinleri. Kritik zamanlarda o meçhul kaynaklar Genel Başkan’ın kulağına kimi isimler veya siyasetler fısıldıyor. Genel Başkan da o kaynakları partinin yetkili kurullarının önüne geçirerek gelen talimatı uyguluyor.”

Partililerin ve seçmenin bu kuşkulara kapılmaması için sebep var mı?
O yüzden Kemal Bey, Ekmel Bey projesinin kaynağını açıklamalıdır.

Mahşere doğru…

İktidar partisinde itişme ve çekişme beklenenden önce başladı…
Abdullah Gül görevi bitince partiye döneceğini dün açıklarken…
Tayyip Erdoğan olağanüstü genel kurul tarihini Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığını devredeceği 28 Ağustos’tan bir gün önceye aldı. Böylece Gül’ün kongreye katılımının önünü kesti. Peki Gül daha önce istifa edip olağanüstü kongrede başkanlığa adaylığını koyar mı? Tartışmalar bu soru üzerinde odaklandı dün…
Bu arada önemli bir başka sorun var… Cumhurbaşkanlığı Seçim Kanunu diyor ki;

  • ”Cumhurbaşkanı seçilenin varsa partisi ile ilişiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer.” 

Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçildiği YSK tarafından kesin olarak … Ağustos’ta açıklanacak…
Bu durumda Tayyip Erdoğan’ın partisi ile ilişiğinin o gün kesilmesi, milletvekilliğinin düşmesi gerekiyor. Bu şartı son olarak Tarhan Erdem CNN’de ifade etmişti.
Ancak Erdoğan bunu kabul etmiyor. Kendi hukukçu arkadaşlarına dayanarak diyor ki:
– 28 Ağustos’ta mazbata alınır, devir teslim töreni yapılır, başbakanlık ve milletvekilliği o zaman biter..
Erdoğan, Kongreye partisinin başında girmek istiyor. Bu konunun da açıklığa kavuşması gerekiyor.

**************

ŞİŞİR

Anket şirketleri seçim kestirimlerinde nal topladı.

İşte şirketlerin Erdoğan kestirimleri:

KONSENSÜS: %58,2.

GENAR: % 57,6.

KONDA: %57

A&G: %55.

DENGE: %54,9.

GEZİCİ: %55,3.

ANDY-AR: %53.

SONAR: %53.

OPTİMAR: %53.

Bu şirket yöneticileri dün çeşitli mazeretler ürettiler.

Muhteremler; eğer siz bu yanlış tahminleri Tayyip Erdoğan aleyhine yapsa idiniz işiniz o zaman bitikti. Erdoğan lehine tahmin şişirmenin zararı değil geleceğe dönük faydası olacağını nasıl olsa biliyordunuz… Şişirdiniz…

*****

Cumhurbaşkanlığı artık protokol makamı olmayacakmış!
Evet! Değişen roller gereği artık Başbakanlık protokol makamı olacak…

***

Kılıçdaroğlu hâlâ “Yolsuzlukların peşindeyiz” diyor. Hırsızı yakaladıklarında teslim edecekleri polis ya da savcı bulabilecekler mi acaba?
Akif Kökçe

ÇEREZ

Reza Zarrab pazar günü oy kullanmaya neden üzerinde beyaz tişörtla gitti?
Çiğdem Toker sütununda açıklıyor:
“Beyaz tişört temizliğin ve saflığın sembolü…”
***
Günümüzün yükselen yıldızlarından Acun Ilıcalı için Perihan Mağden’in tanımı:
“Başbakan’ın fiks menü yüzlü Propaganda Bakanı.”

ABDÜL

Eskişehir Mihalgazi’nin AKP’li Belediye Başkanı Zeynep Akgün demiş ki:

“Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi ile 2. Abdülhamit Han’ın yeniden doğuşunu hep birlikte göreceğiz.”

İleri demokrasi tramvayı bizi sonunda Abdülhamit dönemine götürdü demek ki…

Suay Karaman : CHP’NİN İŞGALİ


CHP’NİN İŞGALİ

portresi

Suay Karaman

‘Occupy Wall Street’ sloganı, ilk kez 2011’de Wall Street eylemleri için kullanılmıştı. Bu eylemlerin başını OTPOR-CANVAS adlı örgütler çekiyordu. Balkanlar’da ortaya çıkan OTPOR, Yugoslavya’yı parçalayan “sivil” direnişleri örgütlemişti. OTPOR’un kurucuları tarafından kurulan CANVAS, Freedom House gibi küresel çetelerin denetimi altındadır. Küresel çetelere bağlı bu örgütler, özgürlük ve demokrasi sözleriyle, turuncu devrimler gerçekleştirmektedirler.

Kendilerine “Occupy CHP” (CHP’yi işgal et) diyen ve sosyal medya üzerinden örgütlenen bir grup genç, 12 Nisan Cumartesi günü, CHP’yi gençleştirmek amacıyla CHP Genel Merkezini işgal etmek için gelmişlerdi. Bu işgalci gençler, Kemal Kılıçdaroğlu ve kimi milletvekilleri tarafından çok iyi karşılandılar.
Bunun anlamı, bu girişimin işgal olmayıp, ‘danışıklı dövüş’ olduğudur.
Bu danışıklı dövüşün ardındaki gerçek ise, yerel seçimlerdeki başarısızlığın gölgelenmek istenmesidir.

“Occupy CHP” eyleminin arkasında da, küresel çetelerin olduğunu anlamamak için saf olmak gerekir. Kimi kendini bilmez ama aydın sınıfından sayılanların, gençlerin CHP’yi işgal girişimlerini 9 Eylül 1923 tarihine yani CHP’nin kuruluşuna dönüş hareketi olarak değerlendirmeleri ve geç kalmış bir
gençlik hareketi olarak nitelendirmeleri saflık ile hainlik arasında kalın bir çizgi oluşturmaktadır.

ABD tarafından kurgulanan, uluslararası para oyuncusu George Soros tarafından desteklenen “Occupy CHP” senaryosunun en önemli aktörü,
yeni CHP’nin genel başkan yardımcısı TR 705 kodlu CIA memurudur. Buradaki amaç, CHP’yi tarihsel köklerinden tümüyle kopartarak,
emperyalizmin dümen suyuna sokmaktır.

Yeni CHP Genel Başkanı bir gazeteye verdiği demeçte, gençlerin bu eyleminden onur ve kıvanç duyduklarını ifade ederek, verdikleri mesajların hepsini aldıklarını vurguladı. Ayrıca gençlere şunları da söyledi:

“CHP’ye oy versin vermesin herkes CHP’yi dönüştürmek için, değişim için gelsinler üye olsunlar hep beraber mücadele edelim. Kapılarımızı sonuna
kadar açtık. Önündeki engelleri ben kaldıracağım buradan söz veriyorum.”

Yeni CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kurduğu yönetimle, seçtiği milletvekilleriyle, bugüne dek yaptığı eylemlerle ve çelişkili söylemlerle,
CHP’yi değiştirmek için, dönüştürmek için çalışmıştır. Genel başkan olduğundan beri yaptığı gizli işgali, bundan sonra açık işgal olarak sürdürmek istemektedir. Anlaşılan verilen yeni görev budur.

– ”Laiklik tehlikede diyemem, yoksa altını dolduramam”,
– “Fethullah Gülen cemaatinin yargıyı etkilediğini söyleyemem”,
“Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı olduğu gibi kabul edeceğiz”,
“Tunceli adının Dersim olarak değiştirilmesi uygundur”,
“hükümetin yaptığı açılımın sürdürüleceği”,
– “CHP’nin eskiden ırkçı-şoven olduğunu ama artık öyle olmadığı”,
– “ailesinin peygamber soyundan geldiği”…

gibi anlamsız söylemlerde bulunan Kemal Kılıçdaroğlu, bu sözleriyle CHP’yi itibarsızlaştırmaktadır. AKP’nin gerçekleştirdiği sivil darbeyi görmezden gelerek, 27 Mayıs 1960 Devrimi için “bugün yapanlar utanıyor” gibi saçma bir söylemle, asker karşıtlığı yaparak, Orduya olan güveni yok etmeye çalışmaktadır.

Kendi partisinin geçmişini karalayan ilk siyasal parti genel başkanı olarak tarihe geçen Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibi, laikliğe karşı eylemlerin odağı olan,
17 Aralık 2013 yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun ardından çatırdamaya başlayan AKP iktidarına seçenek olamadığı gibi, destek olmuştur.
CHP’nin kuruluş felsefesine, amaç ve ilkelerine sürekli ters düşerek,
2010 halkoylamasında, 2011 genel seçimlerinde ve 2014 yerel seçimlerinde alınan sonuçlarla toplumda yılgınlığa neden olanların yeri, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın köklerinden ve Kuvayi Milliye’den gelen CHP değildir.

Hiç kimse CHP’yi, Sorosçuların işgaline, emperyalizmin ve gericiliğin
dümen suyuna sokamayacaktır.

Cumhuriyet Halk Partisi;
– Kemalist İlke ve Devrimlere sahip çıkan,
Altı Ok” u benimseyen,
– emperyalizm karşıtı ve
– tam bağımsızlıkçı kadrolarla zafere ulaşacaktır.

Rifat Serdaroğlu : MASUM PROVOKATÖRLER

 

 

MASUM PROVOKATÖRLER

portresi

Rifat Serdaroglu

Türkiye’de tüm siyaseti yönlendiren gerçek kişilerin sayısı 100 kişi dolayındadır.
Türkiye’de medya’ya yön veren gerçek kişilerin sayısı en çok 50 kişidir.
Türkiye’de iş dünyasına yön veren gerçek kişilerin sayısı 200 kişi kadardır.
Türkiye’de finans ve bankacılık sistemine yön verenlerin % 80’i yabancıdır.

Bu rakamlar sizlere çok şaşırtıcı gelebilir. Gelin birlikte bakalım :

*Bugün iktidar partisi AKP’dir.

AKP yaklaşık 12 yıldır Türkiye’yi tek başına yönetiyor.

AKP’de Recep Tayyip Erdoğan’ın istemediği bir kişinin, herhangi bir göreve gelebilmesi mümkün müdür? Siz, AKP Grup Toplantılarında veya İl Başkanları toplantılarında, Erdoğan’ı gayet ılımlı bir dille dahi olsa eleştirebilen bir yiğit (!) hatırlıyor musunuz?AKP= 1 kişi.

*Aynı durum MHP için geçerli değil mi? Devlet Bahçeli’yi eleştirip de,
MHP’den atılmayan birini biliyor musunuz? MHP= 1 kişi.

*Kemal Kılıçdaroğlu’nun istemediği bir kişi, halk tarafından ne denli sevilirse sevilsin, Belediye Başkan Adayı olabilir mi? CHP= 3-5 kişi.
*BDP / KCK/ DTK + Tüm Silahlı Katil sürüsü= Abdullah Öcalan adlı 1 kişi.

İş dünyası da, finans dünyası da, medya sektörü de cemaat ve tarikatlar da aynıdır.
Günümüzde, Erdoğan’a kayıtsız şartsız bağlı çok sayıda yayın organı vardır.
Bunların yayınlarını izleyenlerin, “Erdoğan bunların tümünün sahibi midir” diye sormaması mümkün müdür?

Aydın Doğan, Turgay Ciner, Ferit Şahenk, Mehmet Karamehmet ve
Cemaat Yayın Grubu.
Topu- topu 5-6 kişi. Yani bir avuç insan!…

Bu uzun girişi şunu söylemek için yaptım;

Bunların hepsi birbirlerini oldukça iyi tanırlar ve çok zorunlu kalmadıkça
birbirlerine dokunmazlar.

Türkiye eğer gerçek bir demokrasi ile idare edilecekse, kendini hür dünyanın uygar ve onurlu üyesi olarak görmek istiyorsa, bu sarmalı
“Demokratik Ülkelerdeki Uygulamaları” inceleyerek, gerekli denetim mekanizmalarını kurarak, örgütlü toplumu yaratarak, demokrasisinin standartlarını yükselterek, tüm tarafların katılımıyla tartışıp, karara bağlamak zorundadır.

Bu yapılamazsa, aşağıda yazacağım kimi yalanları daha çok dinleriz;

*ÇOK SAFMIŞIZ, CEMAAT BİZİ KANDIRDI

Bu sözleri, televizyonda Erdoğan söyledi. Erdoğan’ın bu sözleri baştan sona yalandır. Çünkü Erdoğan Gülen’i, Gülen Erdoğan’ı, birbirlerinin ciğer röntgenlerini bilecek kadar iyi tanırlar. Gerçek şudur;

Bu iki “Masum Provokatör” Türk Milletinin menfaatlerine, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, Lâik Cumhuriyete ve bağımsızlığımıza bağlılıkları tartışılmaz olan
Türk Ordusunun “Komuta Heyetini” felç edebilmek için “hisseleri oranında
pay sahibi oldukları
” bir ortaklık kurdular. Bu hedeflerine, her türlü yasayı,
kişi hak ve özgürlüklerini, hukuk devletini ve emniyet teşkilatını eğip bükerek ulaştılar.
Bundan sonra, içten içe başlayan daha fazla güç ve para elde etme mücadelesi sonucu, birbirine girdiler. İkisi de saf değildirler, şeytanın yattığı yeri bile bilirler. Kandırılan, aldatılan, saf sayılmak istenen biri varsa o sadece Türk Milletidir…

*Ertuğrul Özkök – Hasan Cemal – Nazlı Ilıcak – Derya Sazak (vb.);

Bu gazeteciler, Türkiye’nin son 30-40 yılına damga vurmuş ve bu yıllardaki tüm olayları ve siyasi figürleri yakından tanıma olanağı bulmuş kişilerdir. Yöneticileri oldukları
yayın organlarının etkin koltuklarında oturduklarında, aldıkları yanlış kararlarla
ülkeye çok zarar vermişlerdir.

Geçmiş zamanda, oluşmamış kişiliklerinin ve bilgisizliklerinin etkisiyle yaptıkları yayınlar ile çok sayıda gencimizi yanlışa sevk ederek, can yitiklerine bile neden olmuşlardır.

Bu gazeteciler 2002 yılına gelindiğinde, Tayyip Erdoğan’ın kapasitesini, aile yapısını, mal varlığını, Türkiye gibi bir ülkeyi yönetip yönetemeyeceğini, yetiştiği biat kültürünün cemaat-tarikat yapısının asla demokrasi ile bağdaşamayacağını, Lâik Cumhuriyete bakışını, Erdoğan’ın kendisinden daha iyi bilmekteydiler.

Bildikleri halde, hiç rezerv koymadan ya korkaklıklarından, ya da patronlarının
üç kuruşluk menfaatleri için, 17 Aralık 2014 tarihine kadar Erdoğan’ı tüm güçleriyle desteklediler. Bu destekleri o kadar ileri noktalara götürdüler ki; kimi Erdoğan’ı “Demokrasi Kahramanı”, kimi “Ekonomi Dâhisi” kimi de “Dünya Lideri” ilan ettiler. Geçmişe küfretmekten, hakaret etmekten utanmadılar. O’na, koşulsuz destek vererek, hak etmediği seçimleri kazandırdılar.

17 Aralık’tan (2013) sonra ise bunlar Erdoğan’ı

“Yüce Divan’a gitmesi gerek”,
– “Adalete doğrudan müdahale” etmekle suçlamaya başladılar.

Hangi dediklerine inanacağız?

– Erdoğan “Melek mi” yoksa “Yolsuzluğa bulaşmış biri mi?”

“Erdoğan Demokrat mı” yoksa “Faşist bir Diktatör mü?”

Evet, bu gazetecilerin şimdi yazdıkları gibi Erdoğan demokratik rejim içinde
mutlaka Yüce Divan’da yargılanacak.

Ama bu yargı sürecinde Erdoğan asla tek başına yürümeyecek.
Belediyeden bu yana emrindeki ekibinin yanında sizler ve sizler gibi Türk Milletini, yazarak-konuşarak yanıltan “Masum Provokatörlerde” Yargıya gidecekler…

Not 1:
Erdoğan; “Boğazından haram lokma geçmemiş oğluma iftira ediyorlar” dedi.
Türkiyeli haklı, “Haram Havuzunda” yüzerken, milyarlarca avro ile oynayan
birinin boğazından “Helal ‘den” başka ne geçebilir ki!
Zaten Bilal oğlan serumla beslenmiyor mu?

Not 2:
Mehmet Barlas; Erdoğan’a “Başbakanım, ne yiyip, ne içiyorsunuz” diye sormuş?
Çok ayıp yaşlı liboşum. Erdoğan TL sevmediğini, Yeşil’e(Dolar) hasta olduğunu,Avro’yu ise tek geçtiğini, kendisi söylemedi mi?
Bakan bebişlerine baksana, onlar da Amcalarını örnek almışlar.
Ne yediklerini görmek istiyorsan, ayakkabı kutularına bakman yeter.

Sağlık ve başarı dileklerimle, 08 Mart 2014

Bekir Coşkun : Söz Bitti…


Söz Bitti…

portresi_gulen

Bekir Coşkun

 
Her şey söylendi…
Her şey apaçık…
Her şey anlaşıldı…
*
Kamuoyu şirketleri yoklama yaptılar…
AKP genel seçim olsa yine ortalama %43 alıyor…
Yani yine iktidar…
İyi mi?..
*
Anketlere göre…
AKP’nin yaptıklarını beğeniyor musunuz?..
Nesini beğenecek?..
Beğenmeyenler; %74…
Pekiiii…
Genel seçim olsa kime oy vereceksin: AKP’ye; %43…
*
Niçin?..
*
Çünkü yoklamalar iktidardan çok CHP ile ilgilidir…
Üç senedir “Hadi kıpırda biraz” diye diye çenemiz düştü…
Olacağı buydu…
*
Şu an bile…
Kemal Kılıçdaroğlu bu kirli dönemle ilgili tam 11 öneri sıraladı…
İhale yasasının değişmesinden, gelirler idaresi yasasına kadar…
İçinde bu iktidardan kurtulma önerisi var mı?..
Yok…
*
Devlet çöktü… 
Çözüm önerisi yok, kurtuluş formülü yok, çıkış yolu yok, iktidar alternatifi yok,
sen ne yapacaksın yok…
İktidara akıl veriyor…
Düzelsin diye…
Hangi gelirler idaresi?..
*
İş güzel söylemekse…
Ee bizim çocuklar daha güzel şeyler söylüyorlar, Twitter’ı aç oku…
*
Her şey söylendi…
Her şey biliniyor…
Her şey anlaşıldı…
*
Bir saat bile orada oturmaması gereken bir iktidardır söz konusu…
Nasıl indireceksin oradan?..
Onu söyle sen…
Söz bitti…

Tayyip’te Bilal paniği!


Tayyip’te Bilal paniği!

 portresi_AYDINLIK

Sabahattin Önkibar
sonkibar@gmail.com  

POLİTİKA GÜNLÜĞÜ –
Aydınlık, 01 Ocak 2014

Bir Başbakan meydan meydan dolaşıp sıradan bir savcıyı bu şekilde niye hedef alır?

-“Seninle daha işimiz bitmedi.
-İş takipçisi.
-Militanlar gibi bildiri dağtıyor.”

Muharrem İnce bu durumu “Bilal korkusu“, Kemal Kılıçdaroğlu ise
Abdestine güvenmemesi” diye yorumluyor…

Savcının engellenen ikinci dalga operasyonda Bilal Erdoğan’ın yanı sıra
büyük ihaleler alan çok sayıda müteahhidin kurtarıldığı 
dillerdedir.

Söyleyin; değil böyle bir tabloda, zerre bir fısıltıda bile Başbakan’ın “hodri meydan” demesi gerekmez mi?

Reza Zarrab itirafçı olur korkusu

Tayyip Erdoğan’ın bunu yapmayıp operasyon kararını veren savcıyı alanlarda
yargı hükmü olmaksızın “iş takipçisi” diye suçlaması hukuka suikast değil midir?

Bir Başbakanın, yolsuzluk operasyonunun merkezinde olan Reza Zarrab gibi
somut suç ögeleri ile yakalanan bir şüpheliye yargılama sürecinin başında arka çıkması ve O’nu medya önünde peşinen dürüst ilan etmesi adliyeye örtülü talimat
değil midir?

Bu sözler üzerine muhalefet Başbakan’a dönüp, “Reza Zarrab’ın itirafçı olmasından mı korkuyorsun ki, O’na ben arkandayım mesajını veriyorsun” diye bir soru sorsa ne cevap verecek?

Aynı şekilde;

  • Evinde ayakkabı kutularının içinde 4,5 milyon $ ile suçüstü yakalanan
    banka genel müdürüne yine peşin bir hükümle arka çıkmanın bırakın hukuk, hangi kanunda yeri var?

Bir Başbakan’ın görevi, işlenen cinayetin faillerini aramak mıdır,
yoksa üstünü örtmek mi?

Eğer ikincisi ise insanların zihnine “yoksa Başbakanın o cinayetle bir alakası
ya da ilişkisi mi var?
” gibi bir kuşku düşmez mi?

Düşeceğine ve Tayyip Erdoğan’ın bunun farkında olacağına göre, buna karşın böyle davranılıyor ise durum gerçekten vahim ötesidir;
zira böyle bir risk ancak suçüstü hallerinde üstlenilir.

İmamın suç ortakları

Efendim, bütün bu tavırlar yargının içindeki çete’ye dur demek içinmiş!

Tekrarından imtina etmeyip soracağız :
O çeteyi yeni mi keşfettiniz ve kim açtı önünü?
Siz değil misiniz “Ne istedilerse verdik” diyen?

Siz değil misiniz; dün o çete ile birlikte iş tutup bu ülkenin Ordusunu
terör örgütü ilan eden?

Siz değil misiniz; o çetenin tertipleri ile yüzlerce kahramanı hapsettirip
darbe mugalataları yapan?

Siz değil misiniz; bu çeteyi demokrasi mücahitleri diye selamlayıp millete takdim eden?

Siz değil misiniz; Yargıtay imamının dava dosyasını Pensilvanya’ya gönderirken susan ve bunu bugüne dek gizleyen?

Siz değil miydiniz; bizzat oluşturduğunuz HSYK’yı yargının bağımsızlık tanrısı gibi sunan?

Ve o siz; şimdi hiç utanmadan yolsuzluğu araştıran bir savcıya arka çıktı diye o HSYK’yı hain ilan edebiliyorsunuz.

Tamam devletin içinde bir değil birkaç çete var da onların tümü sizin eseriniz!

Yıllar önce yargıda örgüt var dediğimizde bizi dava eden siz değil miydiniz?

*****

Yeni dosyalar

Size ilişince birden “Örgüt var” diye hoplayan siz, aslında onlarla suç ortağısınız;
çünkü yıllar yılı yardım ve yataklık yaptınız ve açılacak olan soruşturmada siz
de bunun hesabını vereceksiniz!

Bir başka şey, hiç utanıp sıkılmadan TSK’ya kumpas kurdular demiyor musunuz?

Peki, o zaman siz uzayda, Jüpiter de mi, nerede idiniz?

Tayyip Erdoğan değil midir kumpas dediğiniz o hadisede savcılığa soyunan?

Kumpas söyleminde samimi iseniz Hakan Fidan olayında olduğu gibi hemen harekete geçsenize!

Yok sizin maksadınız, üzüm yemek yani TSK’ya sahiplenmek değil,
bağcıyı yani Cemaati süpürmek için TSK’yı sevenleri yanınıza çekmeyi istemek midir?

  • Biz bu oyuna gelmeyiz ve adına F tipi denen o çete ile dün olduğu gibi
    bugün de, yarın da boğuşuruz.

Ama biliniz; bizim gözümüzde sizin onlardan zerre farkınız yok.

Özetle telaşın ötesinde paniktesiniz; zira sırada başka dosyaların olduğunu biliyorsunuz.

Bunun için komplo diyerek yeni bir algı peşindesiniz ama, artık mızrak çuvala sığmıyor.

Bittiniz, tükendiniz, suçüstü oldunuz ve hesap vereceksiniz!