Etiket arşivi: Kazım Taşkent

ŞEKER FABRİKASI YALNIZCA ŞEKER FABRİKASI DEĞİLDİR!

  • Şeker fiyatlarının can yaktığı, basiretsiz kararlarla yok edilen fabrikalarımızda artık şeker üretilmemesinden doğan açığın yüz binlerce ton dışalımla (ithal edilerek) kapatılmaya çalışıldığı bu günlerde, Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkan Başdanışmanı Sayın Lütfü Kırayoğlu’nun 14 Şeker Fabrikamızın haraç mezat satıldığı dönemdeki 03.03.2018 tarihli bu yazısı okunmalı mutlaka…

Özellikle Sayın Kırayoğlu’nun yazısına eklediği Canip Sevinç’in çalışması çok değerli, çok öğretici.

Çok teşekkürler değerli Lütfü Kırayoğlu üstadımız…

Dr. Ahmet SALTIK, 29.05.22
(Yer yer güncel – yaşayan Türkçe kullanmaya çalıştık metinde; Türkçe’ye özen herkesin ödevi..)
***

ŞEKER FABRİKASI YALNIZCA ŞEKER FABRİKASI DEĞİLDİR!

portresi

Lütfü Kırayoğlu
Elektrik Müh. (İTÜ)

ADD Gn. Bşk. Başdanışmanı

Cumhuriyetin ekonomik kalelerini yıkmaya kararlı AKP iktidarı, 14 şeker fabrikasının özelleştirilmesi kararı ile yıkımda yeni bir adım daha atmaya hazırlanıyor. Özelleştirme kararı ile ilgili ihale ilanlarının yayınlanması ile birlikte bu fabrikaların kurulu olduğu yerler başta olmak üzere yurdun her yerinde yoğun tepkiler oluştu. Bu yoğun tepki şeker fabrikalarının sadece Cumhuriyetin ilk ve önemli anı-anıt eserleri olması ile ilgili değil. Şeker fabrikaları ülke ekonomisine ve kültürüne çok yönlü katkıda bulunan sanayi tesisleridir. Yani şeker fabrikaları yalnızca şeker fabrikası değildir.

Şeker fabrikaları öncelikle ülkenin şeker gibi temel bir gıda maddesi gereksinimini sağlıyor. Endüstriyel tarım adını verdiğimiz bir alanda, şeker pancarı üretiminde şimdilerde sayı azalsa da beş yüz bine yakın çiftçi ailesinin geçimini sağlıyor. Yalnızca verimli tarım alanlarında değil, yüksek rakımlı ve soğuk iklime sahip yörelerde de şeker pancarı üretimi yapılabiliyor. Bu fabrikaların bulunduğu yerler ülkemizde sanayi tesislerinin az olduğu, nerede ise hiç bulunmadığı, bu nedenle göç verme yanında özellikle Doğu Anadolu’da işsiz gençlerin terör örgütlerinin ağına düştüğü yöreler. Pancardan şeker üretilmesi sırasında elde edilen yan ürün olan pancar küspesi yok olmakta olan hayvancılığımızın temel besi maddeleri arasında yer alıyor. En önemlisi de ülkemizde şeker fabrikalarını kuranlar sadece şeker fabrikası değil, başka şeker fabrikaları, hatta öbür sanayi kolları için de fabrikalar kuran temel sanayi tesisleri olması, yani fabrika yapan fabrikalar olması.

Elbette şeker fabrikalarının bir başka özelliği Cumhuriyet döneminde kurulan tüm fabrikalarda olduğu gibi kurulduğu kentte sosyal yaşamı, sporu, sendikacılığı, sinemayı, sanatı, kültürü, kadın emeğini geliştiren komple (bütüncül, tam) tesisler olmaları. Fabrikaların satışı bu kültür yanında şeker pancarı ve şeker üretme kültürünü de yok edecek.

Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi sonucu satın alınanlarca işletileceği konusunda genel kanı, bunların çalıştırılmayıp, kent merkezleri içinde kalan değerli arazilerinin konut ve AVM olarak kentsel ranta dönüştürüleceği endişesi. En önemli endişe ise bu fabrikaların pancardan şeker üretimine son vermesi ile GDO’lu olarak yetiştirilen mısır bitkisinden elde edilecek ve kanserojen olduğu iddia edilen NBŞ (Nişasta Bazlı Şeker) ürünlerinin tatlandırıcı piyasasını ele geçireceği.

Bütün bunlar son günlerde kamuoyunda tartışılmakla birlikte şeker fabrikalarının birer fabrika yapan fabrika olması özelliği fazlaca tartışılmadı. TMMOB (Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği) son yıllarda Mühendislik ve Mimarlık Öyküleri adı altında bir seri kitap yayınladı. Altıncısı yayınlanan bu eserde Cumhuriyet döneminde yokluklara karşın büyük özveri ile kurulan ekonomik kaleler, sanayi tesislerinin kuruluş öyküleri bizzat bu tesisleri kuranlar ya da emek verenler tarafından anlatılıyor. Bu kitapların 2010 yılında yayınlanan 4. cildinde TŞFAŞ (Türk Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi) eski Başuzmanı, Ekonomist ve Makine Yük. Müh. Canip Sevinç’in “TÜRKŞEKER MAKİNA FABRİKALARININ 85 YILLIK TARİHİ” adlı çalışmasında şeker fabrikalarının bünyesinde geliştirilen fabrika yapan fabrikaların bilinmeyen öyküsü anlatılıyor. İlginizi çeker umarım… 03.03.2018

Lütfü Kırayoğlu
==================================

TÜRKŞEKER MAKİNA FABRİKALARININ 85 YILLIK TARİHİ

TŞFAŞ’nin (Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi) kuruluşunda büyük önder Atatürk’ün imzası, kararlılığı, desteği ve himayesi vardır. Osmanlı Devleti döneminde 1840 yılından itibaren (başlayarak) müslim, gayri-müslim demeden tebaanın birçok girişimcisine nice nice önemli destek ve imtiyazlar (AS: ayrıcalıklar) verilmesine karşın bugün çok basit gibi görünen gerçekte ise hala kompleks (karmaşık) ve çok disiplinli mühendislik bilim alanı olan şeker fabrikalarının kurulması, Avrupa’daki ilk fabrikadan 160 yıl sonra ancak başarılmıştır. İlk şeker fabrikamız, ilk şeker pancarını ve tarımını da ülkemize çocukluğunda yaşadığı Balkanlardan getiren Uşaklı müteşebbis Hacı Molla Ömer oğlu Nuri Şeker tarafından ve Atatürk’ün teşvik ve destekleriyle çok ortaklı özel sektör işletmesi olarak Çek SKODA firması tarafından 10 Aralık 1926’da Uşak ilimizde kurulmuştur. Sıfırdan başlayan bu büyük sanayi yatırımı; Atatürk’ün ve Cumhuriyeti kuran kadroların mühendisliğe, bilime, sanayileşmeye, toplumun gereksinimlerini karşılamaya, işçiye ve istihdama, kalkınmada öz kaynaklarımızın kullanımına verdikleri önemi , yabancı ülkeler ile işbirliği yaparken ulusal çıkarları korumadaki ustalık ve kararlılığı ve nihayet (sonunda) öz değerlerimize, kendi insanımıza ve onların eğitim ve yetiştirilmesine nasıl yaklaşıldığını ve daha bir çok önemli noktayı da gözler önüne seren ve halen bu deneyimlerden örnek ve güç alınmasının gerekliliğini ortaya koyan birer şaheser ve tarihe izdir. Hacı Molla Ömer Oğlu Nuri (Şeker) Ülkemizde ilk kurulan şeker fabrikası: Uşak Şeker Fabrikası, sıfırdan başlayan Türk şeker endüstrisi daha Ata’nın sağlığında dünya çapında bir gelişme sağlamış, zaman içinde üretim kapasitesi ile dünyada Fransa, Almanya ve ABD’nin ardından 4. sıraya dek yükselerek 1999 yılında 2.400.000 ton/yıl şeker üretim kapasitesine ulaşmıştır. 1963 yılından itibaren (bu yana) TÜRKŞEKER endüstrisi kendi şeker fabrikalarını yine kendi bünyesindeki Makine ve Elektro-Mekanik Aygıt Fabrikaları aracılığı ile % 98 oranlarında kurabilen bir yapılanma olarak dünyada bu endüstri için tek örnektir ve başka da emsali yoktur. Bu tamı tamına bir Cumhuriyet mucizesidir. Bu endüstri; “Şeker üretimi olmadan gürbüz çocuklara hasret kalırız” talimatını vererek konuya duygusal olarak da yaklaşan bir büyük liderin, aynı dönemde Almanların iki yılda kurdukları bir şeker fabrikasını ülkemizde gece gündüz hiç uyumadan altı ayda kurmayı başaran kahraman ve dahi bir mühendisin (Kazım Taşkent) , O’na güvenen bir Ekonomi Bakanı’nın (Celal Bayar) ve “Biz esasen sanayiden falan pek anlamıyoruz ama biz istiklalimiz için ölmeyi iyi bildiğimiz için bunları kurmak bize çocuk oyuncağı geliyor ” diyerek gerçek gücün halkın kendi özgürlük ve bağımsızlık gücü olduğuna inanan bir Başbakanın (İsmet İnönü) ve hepsi biri birine sahip çıkan, biri birinden inançlı, biri birinden çalışkan ve güçlü kadroların mucizesidir. O dönemde kurulan bütün tesislerde olduğu gibi şeker fabrikaları da işin başında entegre çok boyutlu, çok üretimli, çok araştırmalı, çoklu istihdam yaratacak şekilde düşünülmemiş olsalar da kuruluşlarından kısa bir süre sonra Kazım Taşkent, Eskişehir Şeker Fabrikası, Türkiye Şeker Fabrikalarının ilk Genel Müdürü böyle gelişmişlerdir. Çünkü başlangıçta ilgili ve ilişkili piyasalar henüz yoktur. Özel sektörün bu piyasaları kuracak yatırım gücü ve insan kaynakları da mevcut değildir. Devlet özel kesimin kendi iradesi ile yer almadığı bütün alanlarda mal ve hizmet üretmeye mecbur kalmaktadır. İlk başta özel kesim eli ile kurulması özendirilen şeker endüstrisi, işin ulusal ve sektörel boyutu düşünülerek ve müteşebbislerinin (girişimcilerinin) de rızası ile özel-kamu ortaklığına dönüştürülmüş zaman içinde  kamulaştırılmıştır. Ancak bu planlama faaliyetleri bir elit – seçkinci gurubun (kesimin) kendi karar ve tekelinde de gelişmemiştir.

Genç Cumhuriyet daha kuruluş yıllarında ekonomik kararlar alınmasında son derece katılımcıdır. Sanayileşme döneminin ana kararları o günkü şartlara rağmen (koşullara karşın) Anadolu’nun en ücra (uzak) köşelerinden İzmir’e 1.İktisat Kongresine gelen 1100 delegenin katılımı, görüşü, önerisi ve eleştirisi altında alınmıştır. Ve bu kongreye sadece (yalnızca) elit birkaç yazar, çizer, aydın, iş adamı ve devlet adamı ile siyasetçi değil aynı zamanda işçi, çiftçi, esnaf, muhtar, öğrenci, asker, subay gibi toplumun tüm kesimlerinden delegeler katılmışlardır. Diğer taraftan bu kamu işletmeleri veya yatırımları kuruluşlarından itibaren 1960-65’li yıllara kadar yasal değilse bile mutlak şekilde “fiili özerk” olarak yönetilmişlerdir. Hiç kimse bu yıllara kadar Türkiye Şeker Fabrikalarının her hangi bir birimine bir işçinin bir siyasi öneri ile alındığını, bir memurun bir siyasi öneri ile atandığını, terfi ettirildiğini veya görevden alındığını, kurumun her hangi bir noktasına veya kurumca ülkenin herhangi bir yerine siyasi bir öneri ile yatırım yapıldığını, her hangi bir bölgede her hangi bir yerde pancar üretimine siyasi bir karar ile başlanıldığını söyleyemez. Daha pek çok konu incelendiğinde “yönetimlerin basiretli bir tüccar gibi davrandığı” görülmektedir. Bu cidden fiilen bir özerkliktir. Üstelik bu özgün özerk yapıda görev yapan kadrolar ülkesini ve ulusunu tanıyan onun içinden çıkmış kadrolardır. Ve o kadrolar yıllarca yoksulluk, fakirlik, harpler, hastalıklar ve iç çalkantılarla yıpranmış bu halkı iyi tanımakta ve bulundukları yörelerde “önemli sosyal sorumluluk projelerine” de imza atmaktadırlar. Ekonomistler bunu sosyal karlılık kavramı altında incelemektedirler ki; kamu işletmeleri günümüzde özelleştirilirken, kamu kuruluşlarının yarattığı sosyal devletin işlevinin sona ermesi ile doğacak boşluğun nasıl doldurulacağı kamuoyu açısından dikkatli bir şekilde izlenmektedir. Türkiye Şeker Fabrikaları kuruluşundan itibaren nitelikli eleman ihtiyacını karşılama doğrultusunda ihtiyacına uygun ve tamamen kendi kararlaştırdığı özerk ve ciddi bir eğitim programı yürütmüştür. Yurt içinde ve dışında lisans ve yüksek lisans bursları ile mühendislerin eğitimini teşvik etmiştir. 1940 yılı yayını 3 aylık periyodik Şeker Dergilerinde şeker mühendislerince yayınlanmış İngilizce, Almanca, Fransızca teknik yayınlara rastlanılmaktadır. Bu kadrolar zaman içinde transfer olarak diğer büyük kamu işletmeleri ile özel sektör kuruluşlarının da üst yönetimlerinde ve kurucu kadroları arasında yer almışlardır. TŞFAŞ’nin ilk Genel Müdürü Kazım TAŞKENT ülkemizin ilk özel ticari bankasının da kurucusu ve Genel Müdürüdür. TŞFAŞ’nin kuruluşundan hemen sonra başlayan fabrikalar ve bölgeler arasında rotasyonel çalışma döngüsü, bugüne kadar askeri bir disiplin içinde yürütülmekte ve önemli kazanımlar sağlamaktadır. Şeker fabrikalarının ilk kuruluşunda (birçok benzer tesiste olduğu gibi) o fabrikanın basit onarım ve bakım ihtiyacını karşılamak üzere adına Çarkhane denilen küçük atölyeler kurulmuştur. Çarkhanelerde 4-5 adet üniversal torna tezgahı, testere, planya, matkap, zımpara taşı, demir testere gibi makine ve takımlar, boyahane, marangozhane, boruhane, tenekehane gibi bölümler yer alırdı. Belli bir bilgi düzeyine ve teknik güce ulaşılmasından ve gereksinimlerin de giderek büyümesinden sonra ve kuruluşunda zorunlu olarak yurt dışından satın alınan şeker fabrikası tesislerinde dışa bağımlılığımızın azaltılması, tamir (onarım), bakım, tevsii işlemlerimizin içselleştirilmesi, yavaş yavaş tesislerde bir kısım imalatların yerli olarak üretilmesi ve ikamesi, böylece yeni istihdam da yaratılması, sanat ve teknik okullarımızdan mezun olanların istihdamının sağlanması, sınai ve endüstriyel bilgi ve birikimi arttırmak gibi düşüncelerle ilk olarak 1958 yılında Eskişehir’de,1961’de Turhal ve Erzincan’da, 1968’de Ankara’da ve 1977’de de Afyon’da 4 Şeker Makine Fabrikası kurulmuştur. Öte yandan yurt dışından alınan ve şeker üretim fabrikalarında çalışan ve kullanılan çok sayıdaki ölçü, kumanda ve endüstriyel denetim aygıtlarının onarımını yapmak ve bu aygıtları geliştirmek ve sektörde AR-GE faaliyetleri gerçekleştirmek üzere kurulmuş “Şeker Enstitüsü” bünyesinde “Elektromekanik Şubesi” oluşturulmuştur. Bu şubenin olgunlaşan çalışmaları sonucunda 4 makine fabrikasına ilave (ek) olarak 1979’da Ankara’da bir de “Elektromekanik Aygıtlar Fabrikası” kurulmuştur.

BİR DÖNÜM NOKTASI

2. Dünya Savaşının başlaması Avrupa ülkelerinden satın alınan ve o günlere kadar çoğunlukla yurt dışından tedarik edilen makine yedeklerinin ithalatında (dışalımında) ciddi sorunlar yaşanmasına sebep (neden) olmuştur. Hatta bazen (kimi kez) politik ve bazen de savaş şartları (koşulları) nedeniyle ihtiyaçlar (gereksinimler) karşılanamaz hale (duruma) gelmiştir. 1974’de Kıbrıs Barış Harekatından sonra Amerikan ambargosu nedeniyle benzer sıkıntıların ithal ikameci sanayi politikaları ile birleşerek yerli sanayimize önemli bir ivme kazandırdığı bilinmektedir. Bu olağanüstü şartlarda iç dinamiklerin harekete geçmesi ile dışarıdan ithal edilemeyen yani getirtilemeyen her türlü makine ve yedek aksamın yurt içinde üretilerek sağlanmasına yönelinmiştir. Bu Fabrikaların fabrika binaları ve fabrika organizasyonları da Türk teknisyenlerince yapılmıştır. İlk başlarda hedef yalnızca Türkiye Şeker Fabrikaları Genel Müdürlüğü’ne ait şeker fabrikaları ve tesislerinin tamir, bakım, onarım ve yedek malzeme tedariki iken savaş koşullarında kurulan büyük tesis kapasiteleri ve zaman içinde gelişen teknoloji birikimini ülke sanayisi için en yüksek düzeyde kullanabilmek amacı ile makine fabrikalarının dışarıya olan yüzü büyük gelişme göstermiştir. Bu dönemde yeni kurulacak şeker fabrikalarının ulusal imkanlarla kurulması başta olmak üzere çok büyük sanayi tesislerinin bu “Türk Kamu Makine İmalat Fabrikaları” denilebilecek yapılar aracılığı ile kurulması sağlanmıştır. Kurulan bu tesisler içinde; bazı çimento fabrikaları, demir-çelik fabrikası ana ve yardımcı üniteleri, petrokimya tesisleri, termik santrallere ilişkin tesisler, hidrolik santral üniteleri, bor minerali üretim makineleri, yem sanayi teçhizatları (AS: donanımları) olmak üzere bir çok makine, teçhizat (donanım), yedek malzeme vs. mevcuttur (vardır). Kuruluşu şeker sanayinin kuruluşu ile başlayan ve temelleri ona yardımcı hizmet vermek üzere atılan gerçekte bir “Türk Kamu Makine İmalat Fabrikaları” gibi hizmet veren bu tesisler, zaman içinde bilgi birikimi, proje birikimi, tecrübe birikimi, iş gücü potansiyeli, gelişen mühendislik hizmetleri, makine tesis, model, alet-edevat ve laboratuvar olanakları ile 1990’lı yıllara dek Türkiye’nin ve kamunun en önemli makine imalat gurubu olmuşlardır. Ve bu büyüklüğü ile orantılı olarak bir çok önemli ilki gerçekleştirmiş olma şerefine sahiptirler. Bu imalat fabrikalarının büyük iz bırakan kimi üretimleri şunlar :

1- Yurt dışından anahtar teslimi olarak satın alınan ve dünyadaki ilk fabrikadan ancak 160 yıl sonra ülkemizde kurulabilen ilk şeker fabrikası ardından zamanla yenileri % 98 oranında yerli imalatla kurulmuştur. Üretilen fabrika tesisleri 1800-3600 ve 6000 ton/gün pancar işleme kapasitesine sahip şeker fabrikalarıdır. TŞFAŞ Genel Müdürlüğü 1963 yılından sonra yabancı firmalara ülkemizde şeker fabrikası kurdurmamış 28.10.1977 yılında ilk olarak % 98 oranında Afyon Şeker Fabrikasını TÜRKŞEKER makine fabrikalarına kurdurduğu gibi yurdun muhtelif yerlerine çeşitli pancar işleme kapasitesinde 13 adet daha şeker fabrikası kurdurmuştur. Bu 13 adet fabrikanın sonuncusu Kırşehir Şeker Fabrikası olup 17.01.2001 tarihinde kurulmuştur. TÜRKŞEKER Makine Fabrikalarının son kurduğu şeker fabrikası 30.09.1998 tarihinde bir dış taahhüt olarak işçi ve teknik elemanlarla birlikte anahtar teslimi olarak kurulan Özbekistan Harezm’de kurulan şeker fabrikasıdır. Bu fabrikadan sonra 12 yıldır yeni bir şeker fabrikası kurulmamıştır. Hiçbir büyük ve önemli imalat da yapılmamıştır. Özelleştirme rüzgarlarının esmesi ile ölü bir dönem yaşanmaktadır. Bu büyük kapasite ve deneyimimize rağmen liberal ekonomi politikaları uygulanması paralelinde yabancı şirketler Türk özel sektörüne şeker fabrikası kurmaya başlamışlardır. Bunlar Boğazlayan ve Çumra şeker fabrikalarıdır.

2- 1970-79 arasında TPAO için muhtelif (çeşitli) petrol istihsal pompaları üretilmiştir.
3- 1972-76 arasında Aliağa Petrokimya Kompleksine ilişkin pek çok ünite (birim) TÜRKŞEKER Makine Fabrikalarında üretilmiştir.
4- Bu makine fabrikaları, 1980’li yıllarda % 75 oranında yerli Çimento Fabrikası imalatı yaparak “fabrika kuran fabrika” unvanını gururla taşımaktadırlar.
5- Sınai ve termik santraller için 100 ton/h buhar üretim kapasitesinde (sığasında) 35 MW güce dek linyit kömürü yakıtlı buhar kazanları üretimi yapılmıştır.

FABRİKALARIN HER BİRİNDE FARKLI ve BİRİBİRİNİ DESTEKLEYEN ALANLARDA UZMANLIK

Fabrikaların her biri, farklı ve biri birini imalat kapasitesi, bilgi birikimi ile destekleyen farklı uzmanlık alanlarında geliştirilmiş ve birbirleri ile bütünleşik bir yapı kurulmuştur. İşletmeler siparişe göre üretim yapan fabrikalar olarak dizayn edilmişlerdir. Her fabrika öbür fabrikalardan da azami (en üst) düzeyde istifade edecek (yararlanacak)  ve ancak kendi uzmanlık alanını da en ileri düzeye çıkaracak ve üretim yapacak şekilde çift yönlü koordine edilerek (eşgüdümlenerek) imalat (üretim) yapmışlardır. Örneğin Ankara Makine Fabrikaları hacim ve ağırlıkça büyük parçaların imalatını gerçekleştirecek şekilde dizayn edilmiş (tasarlanmış)  ve büyük ebatlı (ölçekli) makine ve tesisler, çelik konstrüksiyonlar, basınçlı kaplar, buhar kazanları, çimento fabrikası tesisleri, petrokimya tesisleri, su türbinleri vb. üretimleri yapabilmek üzere çok büyük boyutlu tezgahlarla donatılmıştır.1968 tarihinde tek hol olarak kurulan makine fabrikası 1974 yılında iki hol ve 1979 yılında da iki hol daha ilave edilerek birbiri ile irtibatlı 5 holden müteşekkil 36.000 m² kapalı olmak üzere 260.000 m² alanda kurulmuştur. Bu fabrikalarda 30 yıl önce ülkemiz HES’leri (Hidroelektrik Santral) için tüm mühendislik hesap dizayn (tasarım) ve parametrelerini (ölçütlerini) kullanarak su türbinleri üretildiğinde bugün dünya pazarında önemli bir üretici ve satıcı konumunda bulunan Çin bu alana daha hiç girmemişti. 1983 yılında Türkiye Elektrik Kurumu ile işbirliği içinde Hirfanlı Hidroelektrik Santrali için 32 MW gücünde Francis tipinde su türbini ve jeneratör imalatı (üretimi) tüm mühendislik hesap ve çizim detayları (ayrıntıları) da Ankara Makine Fabrikası mühendislerince yapılarak imal edilmiştir. Bu türbin ve jeneratör 30 yıldan bu tarafa Hirfanlı’da başarı ile çalışmasını sürdürmektedir. Bu ünitenin tesisi için o zamanın fiyatları ile 640 milyon TL harcanmıştır. Bu duruma göre birim KW başına tesis bedeli 20 000 TL olmaktadır. Oysaki aynı tarihlerde aynı güçte bir türbin-jeneratör ünitesi (birimi) ile yardımcı tesisatlarının yurt dışı firmalardan satın alınmasının bedeli olarak ödenecek dövizin o günkü Türk parası olarak yani TL olarak karşılığı birim güç için takriben (yaklaşık) 45.000 TL/KW ve 32 MW güç değeri için ise tesis fiyatı 1,5 milyar TL’dir. Yani bu türbin-jeneratör grubu yurt dışında yaptırılsaydı yaklaşık 2,5 kat daha yüksek bedel ödenecekti. Buna rağmen daha sonraki yıllarda yapılan barajlar için türbin-jeneratör alımları yurt dışından yapılmış ve TÜRKŞEKER Makine Fabrikalarına yeni siparişler gelmemiş ve halen hidroenerji kaynaklarımızın ancak %38’i kullanılmış olmasına rağmen çok büyük bir endüstri doğmadan öldürülmüştür.

Oysaki büyük önder ATATÜRK 1918 yılında “Hatırlamanın olmadığı bir ülkede her şey mümkündür” vecizesi ile bizleri uyarmıştı. TKİ, TTK, TŞFAŞ ve ETKB’da (Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı) değişik görevlerde çalışmış bir mühendis olarak, Türkiye’nin en büyük buhar kazanı üretim kapasitesine sahip kuruluşunun TÜRKŞEKER Makine Fabrikaları olduğunu biliyorum ve halen zaman zaman bu bilgi ve birikimin kullanılmasında ilgili kuruluşlara hatırlatmalarda bulunuyorum. 2023 yılına kadar tüm kömür kaynaklarını değerlendirmeyi stratejik bir amaç olarak ortaya koyan ETKB’nin yerli kazan üretimi için yararlanabileceği en önemli kaynakların başında TÜRKŞEKER Makine Fabrikaları gelmektedir. Ankara, Eskişehir, Turhal, Afyon ve Erzincan Makina Fabrikaları iş bölümü içinde bir buhar kazanının tüm makine elemanlarını ve tesislerini imal etme (üretme) olanağına sahiptir. Ayrıca EMAF (Elektromekanik Aygıtlar Fabrikası) da bir buhar kazanının tüm ölçü denetim ve bilgisayar destekli otomasyon sistemini yapabilmektedir. Elektromekanik Aygıtlar Fabrikası Bütün bu belirtilen donanımlar Türkiye’de imal de edilmiştir, halen de edilebilir. Türkiye Şeker Fabrikaları, 20 t/h (7MW) kapasiteden 100 t/h (35 MW) kapasiteye kadar buhar kazanı imal etmektedir (üretmektedir). Şeker şirketi ilk defa (kez) 1964 yılında 40 t/h kapasiteli 4000 kcal/kg’lık linyitle çalışır 5 buhar kazanını muhtelif şeker fabrikaları için imal ve monte ederek işletmeye almıştır. Daha sonra ülkemizde 4000 kcal/kg alt ısıl değerinde linyitin temininde (sağlanmasında) zorluklar bulunduğundan, 2500/4000 kcal/kg alt ısıl değerli linyit yakabilecek 100 t/h 450°C ve 37 atü nominal buhar üretme kapasiteli, toz kömür püskürtmeli (PC) buhar kazanları imalatına başlanmıştır. 1974 yılından 1981 yılına dek TÜRKŞEKER Makine Fabrikaları, sanayi tipi buhar kazanlarının imalatı yanında, santral tipi buhar kazanlarını da imal edebilmek için makine parkına gerekli tevsiat (iyileştirme-yenileme-büyütme) yatırımlarını yapmıştır. Halen, tek vardiyada 8000 m²/yıl ısıtma yüzeyi (membran duvar) buhar kazanı üretim kapasitesine sahiptir.

Örneğin ÇATES Termik Santralinde olduğu gibi 315 MW gücünde 1000 t/h buhar üretim kapasitesinde 1800 GWh /yıl elektrik üretim kapasiteli bir termik santral buhar kazanının ısıtma yüzeyi ihtiyacı 9 000 m²’dir. İki vardiyalı bir çalışma ile bu ihtiyaç fazlasıyla karşılanmaktadır. 59 Mühendislik Mimarlık Öyküleri-IV 1983 yılında Türkiye’de santral tipi buhar kazanı imalatı yapmak üzere bu kapasiteyi daha da ileriye taşıyacak kısa adı BUKAŞ olacak, TEMSAN, GAMA, TÜRK ŞEKER, GÜRİŞ ve Alman VKW şirketlerinin iştirakiyle bir şirket kurma girişiminde bulunulmuş, ancak ana sözleşmesi hazırlanan bu girişim başarıya ulaştırılamamıştır. Şu anda EÜAŞ kendi kömür kaynaklarını elektrik enerjisine dönüştürecek termik santraller için kazan üretemediği gibi , ekonomik ömrünü tamamladığı için rehabilite edilmesi yani tamiri bakımı ve onarımı için Dünya Bankasından alınmış 280 milyon avroluk krediye rağmen (karşın) Afşin-Elbistan A Termik Santralini rehabilite ettirebilecek yerli-yabancı firma dahi (bile) bulamamış ve 4 yıl sonunda 4 milyon Avro’ya yakın da faiz ödeyerek krediyi geri iade etmiştir (geri vermiştir). Ancak; Şeker Şirketi 1983 yılından bu yana kurup işletmeye aldığı 10 Şeker Fabrikasında kendi ürünü olan, linyit yakıtını kullanan yüksek basınçlı, kızgın buharlı, kazanları imal edip devreye almıştır. Buhar kazanı üretim teknolojisinde belli bir birikime sahip olan Şeker Şirketi kendi araştırmaları sonucunda akışkan yataklı kazanlar da imal etmiştir. Izgaralı 50 t/h kapasiteli kazan modifiye edilerek akışkan yataklı hale getirilmiştir. Ayrıca Yozgat Şeker Fabrikası’nda 25 t/h (8 MW) gücünde Akışkan Yataklı Kazan 2003 yılında imal ve montajı tamamlanarak işletmeye alınmıştır. Çan ilçemizde birkaç yıl önce faaliyete geçen ülkemizin ilk AYTS ( Akışkan Yataklı Termik Santral) kazanının kurulmasından 10 yıl önce TÜRKŞEKER Makine Fabrikalarında Şeker Fabrikalarının otoprodüktör termik santrallerinde kullanılmak üzere Alman lisansı ile ve orijinal projelerle 8 MW ve 16 MW gücünde AYK imal edilebilmiştir. Bu örnek içinde bulunduğumuz koşullar da düşünüldüğünde TÜRKŞEKER Makine Fabrikalarının ne anlama geldiğini iyice ortaya koymaktadır.

Öte yandan, AMF’da; 18 Ton ağırlığa ve 3,7m. çapa kadar dönen parçaların dinamik balans işleri; 650-1100° C arasında ısıl ve tav işlemleri, köprülü ve kepçeli gezer vinç imalatları; Pres makas, saç bükme ve doğrultma, plan punta torna tezgahı türünde basit takım ve atölye tezgahları üretimi gibi ilginç üretimler gerçekleştirilmiştir. AMF’de örneğin 1998-2002 yılları arasında ortalama 250 dolayında işçi istihdam edilmiş 2500 ton/yıl dolayında üretim yapılmış ve 2002 yılı değerleri ile 7,628 milyar TL’lik ciro yapılmış ve toplam üretim maliyeti 10,096 milyar TL olarak gerçekleşmiştir. AMF’den bir görüntü TEKEL işletmelerinin alkol üretim tesisleri, ETİBANK Bor işletmelerinin Bor işleme makine ve ekipmanları (donanımları), TDÇ İşletmeleri için ergimiş maden potaları, tandiş arabaları ve çeşitli konverterler (dönüştürücüler) de üretilen önemli donanımlar arasındadır. 2007 yılında TÜPRAŞ Kırıkkale Petrokimya Tesisleri için milyon dolarlarca döviz ödenerek Güney Kore’de imal ettirilerek deniz yolu ile Samsun’a ve oradan 64 tekerlekli 130 m uzunluğunda özel büyüklükteki TIR’larla ve aradaki bir çok yol, köprü yıkılıp dökülerek veya genişletilerek Kırıkkale’ye getirilen 100-110 m uzunluğunda ve 20 m’den daha büyük çaptaki Diesel Kükürt Giderme ve Yeni Reformer Ünitesinin bir benzeri Ankara Makine AMF- Otojen İmalatı Fabrikalarında 1975-1980 dönemlerinde üretilmiş ve Aliağa’ya gönderilmiş ve orada monte edilerek işletmeye sokulmuşken bu son imalat için TŞFAŞ Makine Fabrikalarından teklif bile alınmaksızın TÜPRAŞ’ın özelleştirilmesinin ardından bu ihale yapılmıştır.

Ve aynı dönemde üstelik Şeker Makine Fabrikaları uzun yıllardır devam eden özelleştirmeci politikalar nedeniyle dışarıdan da sipariş alamadıkları için yıllık toplam % 20 gibi kapasitelerde çalışırken bu ihaleler gerçekleşmiştir. Aynı biçimde, uzun yıllardan beri ortak iş kolunda TÜRKŞEKER ile birlikte sorumluluk paylaşan ve pancar üreticilerinin üst birliği olan ve ayrıca bünyesinde TÜRKŞEKER’den kendisine intikal etmiş 5 adet şeker fabrikası da bulunan PANKOBİRLİK Bakanlar Kurulundan aldığı olur ile Konya Ilgın’da 2002’de kurduğu şeker fabrikası için ülkenin tarihinin en büyük ekonomik krizinden geçtiği ve ülkede hemen hemen hiçbir yatırımın yapılmadığı bir dönemde bile TÜRKŞEKER Makine Fabrikalarından teklif dahi (öneri bile) almaya gerek görmeyerek yaklaşık 150 milyon dolarlık bu büyük şeker fabrikası imalat ve kurulum yatırımını doğrudan Alman firmalarına kurdurmuştur. Oysa, TÜRKŞEKER, Özbekistan’da Yüksel İnşaat A.Ş ile birlikte anahtar teslimi olarak uluslararası ihale kazanarak 1998 yılında 83,2 milyon dolara 3000 ton/gün gün kapasiteli şeker fabrikası kurmuştur. Bu ve benzeri ihalelerin yabancılara verilmesi ve emekli olanların yerine yeni teknisyen kadrolar alınmamasıyla 2000 yılından itibaren TÜRKŞEKER Makine Fabrikaları tamamen atıl halde kalmışlardır. Ve 2008 yılında da zaten sektörün tamamen özelleştirilmesi kararı alınmıştır. Oysa, bugün çok kolayca özelleştirilerek yeni bir yapıya dönüştürülmesine karar verilen bu dev sektör hiç kolay kurulmamış ve bugünlere de kolay gelmemiştir. Eskişehir Makine Fabrikaları pik , çelik ve demir dışı dökümhaneleri, geniş tezgah kapasitesine sahip imalat atölyeleri, çelik konstrüksiyon atölyeleri, konveyör bant lastiği üreten kauçuk atölyeleri, model atölyeleri, tesviye ve montaj atölyeleri, çeşitli test laboratuvarları, deneme istasyonları, proje üreten proje ve teknik çizim büroları ile donatılmış büyük bir makine imalat fabrikası olarak TÜRKŞEKER endüstrisinin yurt içi taleplerine en yüksek düzeyde cevap veren bir fabrika durumundadır.1954 yılında kuruluşu başlayan fabrika çeşitli gelişmelerin ardından bugün 33.000 m² kapalı olmak toplam üzere 104.158 m² alan üzerinde kuruludur. Yapılan üretimin çeşitliliği açısından bu derece büyük bir makine üretim fabrikası bugün dahi ülkemizde bulunmamaktadır. Gerek şeker sanayine ve gerekse siparişe göre yurt içi piyasaya pompalar, dişli kutuları, vantilatörler, 1989 yılından itibaren (başlayarak) 296 adet çeşitli kapasitelerde seyyar (gezgin) pancar boşaltma makineleri, lastik konveyör bantlar, şeker santrifüjleri, pancar kesme makineleri vs. gibi 100 çeşidin üzerinde farklı makine, araç-gereç ve tesis üretimi bu fabrikalarda yapılmıştır. Bu işletmede 1998-2002 yılı arasında ortalama 350 civarında (dolayında) işçi istihdam edilmiş 3250 ton/yıl üretim yapılmıştır. 2002 yılında 15,125 milyar TL ciro yaratılmış, toplam üretim maliyeti 18,661 milyar TL olmuştur. Çok önemli ve mutlaka vurgulanması gereken diğer bir nokta da şudur: Anadolu’nun orta yerinde ülkemiz özel sektörünün de en önemli ve en büyük sanayi yatırımlarının yer aldığı Eskişehir’in bütün tesislerinde görev yapan çekirdek kadrolar bu büyük sanayi üniversitesinden yetişmişlerdir.

  • Cumhuriyet kurulduğunda toplu iğneyi bile yapamayan bu ülkede,
    bu tesisler ürettiği bütün fiziksel ürünlerin değerinden çok daha büyük bir değere sahip çok büyük bir insangücü yetiştirmişler ve ülkenin sınai ve teknolojik birikim ve gücünün oluşmasına katkıda bulunmuşlardır.

TÜRKŞEKER Makine Fabrikaları bu açıdan bakıldığında şeker üretim endüstrisinden çok daha farklı ve büyük bir yere oturtulmalıdır. Çünkü bu fabrikalar aynı dönemde kurulmuş diğer tesisler ile birlikte ülkenin sanayileşmesinin lokomotifi olmuşlardır. Türkiye Şeker Fabrikaları da bu şemsiyenin altında yer alan sanayi kollarından yalnızca birisidir. Eskişehir Makine Fabrikaları yaptığı üretimlerin kalite kontrollerinin de yapıldığı son derece nitelikli ve istisnai deneme ve ölçü kontrolleri test laboratuvarlarına da sahiptir. Bugün dişli kutusu ve pompa üretiminde dünyadaki imalat teknolojisi paralelinde NC ve CNC tezgahlarla üretim yapılmaktadır. Turhal Makine Fabrikası atölye (işlik) olarak 1934 yılından başlayarak faaliyetini sürdürmesine karşın Eskişehir Makine Fabrikasından sonra 1961 yılında kurulmuş 2. makine fabrikasıdır. Bugünkü durumda 9800 m² kapalı olmak üzere 80.000 m² alan üzerine kuruludur. Fabrikada pik döküm atölyesi, demir dışı metaller döküm atölyesi, çelik konstrüksiyon atölyesi, takım tezgahları atölyesi ve model üretim atölyeleri mevcuttur. Bu fabrika buhar kazanları ekonomizerleri için pik döküm boruları, filtreler, helezonlar, ısıtıcılar, 350-1000 mm. çaplarda yassı ve oval vanalar, duble ventiller ve orta ve büyük boydaki birçok makine parçasının döküm ve imalat makine fabrikasıdır. 1998-2002 arasında 125 dolayında işçi istihdam edilmiş ve 750 ton/yıl üretim yapılmış, 2002 yılı itibarı ile (2002’de) 3,343 milyar TL ciro elde edilmiş aynı yıl toplam maliyet 3,731 milyar TL olmuştur. Dikkat edilecek olursa 4 adet TÜRKŞEKER Makine Fabrikası yerleşim yeri olarak o bölgedeki şeker fabrikalarına rahat hizmet verebilecek bir coğrafi noktaya konumlandırılmaya çalışılmıştır. Fabrikalar arası malzeme hareketleri ve taşıma maliyetlerinin optimizasyonu için ve henüz “modern lojistik” kuramlarının uygulanmadığı yıllarda bu sorunun bu kurama göre de optimal bir biçimde çözümlendiğini görmekteyiz.

Erzincan Makine Fabrikasında da yine pik döküm ve çelik döküm atölyeleri, demir dışı metaller döküm atölyeleri, çelik konstrüksiyon ve takım tezgahları atölyeleri vardır. Bu fabrika NW 300 mm. çapa dek TSE 450, DIN 3216 ve DIN 3300 normlarına uygun her türlü oval, yassı ve kelebek ventillerin imalatı ile her türlü rulman ve kaymalı yatak gövdesi imalatı, refrijerant ve karıştırıcı imalatı, dekantör ve atık su çöktürme havuzları, santrifüj tulumbalar, otoprodüktör termik santrallerin yakma tesisleri için kömür kırıcıları ve kömür elekleri orta büyüklükte çeşitli çelik konstrüksiyon ve talaşlı imalatlar alanında uzmanlaşmıştır. Erzincan Makine Fabrikası çeşitli aşamalar geçirdikten sonra bugün itibarı ile 11.500 m² kapalı olmak üzere 35.000 m² toplam alan üzerinde faaliyetini sürdürmektedir. EMF’de 1998-2002 arasında ortalama 130 dolayında işçi istihdam edilmiş ortalama 125 ton/yıl dolayında imalat 1530 dolayında ürün üzerinde çalışılmış 2002 yılı itibarı ile (2002’de) 3,763 milyar TL’lik ciro yaratılmış ve toplam üretim maliyeti 5.694 milyar TL olmuştur. Bir deprem ülkesi olan Türkiye’de çelik konstrüksiyon imalatı bugün daha da büyük bir öneme sahiptir.

Kobe depreminden sonra Japonların Kobe kentinin girişine “Bu kentte kum, çimento, kireç, inşaat demiri, tuğla, cam vs. gibi malzemeler inşaat değil mezar malzemesidir” yazarak kentte okul, hastane, kamu yapıları, fabrikalar başta olmak üzere her alanda çelik konstrüksiyon yapılar kurdukları bilinmektedir. Bu özel imalat bilgisi ülkemizde Şeker Makine fabrikaları ve daha sonra da KARDEMİR’de gelişim göstermiştir. Ülkemizin en önemli deprem kuşaklarından birisi olan Erzincan ilinde Erzincan Makine Fabrikalarının bu birikim ve bu kapasitesinden önemli bir düzeyde yararlanılamamıştır. Betonarme ve Çelik konstrüksiyon inşaat maliyetleri biri birine çok yakın olmasına rağmen deprem riski olan kentlerimizde bugün de yap-satçı inşaatçılığın ve müteahhitliğin çelik konstrüksiyon alanındaki bilgi ve deneyim birikimi yetersizliği başta olmak üzere sektör alışkanlıklarının sürmesi gibi sebeplerle çelik konstrüksiyon yapılaşmaya gidilemediği görülmektedir. Aynı şeyler bir başka makine fabrikamızın bulunduğu Afyon ili içinde söylenebilir.

Afyon Makine Fabrikasında da çelik konstrüksiyon atölyesi ve talaşlı imalat atölyeleri mevcuttur. Bu fabrikanın uzmanlık alanı bant konveyör ruloları veya makaraları, sabit veya seyyar pancar boşaltma ve yükleme makineleri ve pancar tarımı için bazı ziraat alet ve makineleri muhtelif depo ve tanklar, su soğutma kuleleri ve parçaları gibi şeker sanayinde kullanılan küçük ve orta boyutta makine ve tesislerdir. Ayrıca orta büyüklükte her türlü kaynaklı imalat ve tezgah işleri yapılmaktadır. Bu fabrika 1977 yılında iki holden oluşacak şekilde yapılmış 8600 m² kapalı olmak üzere 194.316 m² alan üzerine kurulmuştur. Bu fabrikalarda 1998-2002 yılları arasında ortalama 100 işçi istihdam edilmiş ortalama 1000 ton civarında imalat yapılmış, 2002 yılı itibarı ile (2002’de) yıllık ciro 4,307 milyar TL ve toplam üretim maliyeti de 5,911 milyar TL olmuştur. EMAF (Ankara Elektromekanik Aygıtlar Fabrikasına) gelince bu fabrika 99.800 m² kapalı ve 547.000 m² açık alana sahiptir. Büyüklük olarak Makine İmalat Sanayinde Türkiye ve Ortadoğu’nun en büyük kapasiteli makine fabrikasıdır. Şeker fabrikalarında kullanılanlar başta olmak üzere her türlü elektrik ve elektronik teçhizatın bakımı, onarımı, kalibrasyonu, test edilmesi ve bir kısım teçhizatın projelendirilerek yeniden üretimi yapılmaktadır. Fabrika binası elektrik ve elektronik donanımların bakım, tamir (onarım), onarım, test ve üretimi düşünülerek siparişe göre üretim yapan fabrika ve idare binaları kurumun mühendislerince projelendirilerek inşa edilmiş özgün bir yapıdır ve belki de kamuda böyle bir amaç için inşa edilmiş tek örnektir. Fabrika yerleşimi ve çatı dizaynı (AS: tasarımı) güneş alan saatlerde iç mekanların en iyi biçimde aydınlanmasını sağlayacak şekilde düşünülmüştür. Tesiste; şeker fabrikaları laboratuvar ölçü ve test aygıtları üretimi, her türlü elektrik panoları bakımı ve üretimi, her türlü elektrik motoru bakımı ve onarımı, bilgisayar destekli fabrika otomasyon işleri, montaj ve devreye alma çalışmaları, elektronik ve elektromekanik kantar üretimi, pancar kıyım makinesi üretimi yapılmaktadır. EMAF tüm bu üretimler için planlama, projelendirme, keşif, maliyet çıkarma ve satış sonrası hizmetlerini de yerine getirmektedir. Kampanya döneminde de kampanya dışı bakım onarım döneminde de tüm fabrikalara en hızlı şekilde hizmet verecek bir kurumsal yapıda organize edilmiştir. İleri teknolojiler kullanarak üretim yapmakta ve ileri teknoloji kullanan işletmelere hizmet pazarlamaktadır.

Bu nedenle şeker fabrikaları dışında TÜRKŞEKER’in makine fabrikalarına, çimento fabrikalarına, kâğıt fabrikalarına, demir-çelik fabrikalarına, bazı tekstil Fabrikalarına, DSİ, ASKİ, İSKİ, Afşin-Elbistan, Kemerköy, Yeniköy, Yatağan termik santrallerine, gübre fabrikalarına ve nihayet (sonunda) savunma sanayisine çeşitli dallarda hizmet vermektedir. Ankara Makine Fabrikası, Turhal Makine Fabrikası ISO 9002 ve EMAF, TSE Kalite Belgesi sahibidir ve tüm ürünler TSE, ISO ve DIN normlarına uygun olarak üretilmektedir. EMAF’ta 1998-2002 arasında ortalama 350 işçi istihdam edilmiş 3250 ton/yıl dolayında üretim yapılmış ve 2002 yılı değerleri ile 15,125 milyar TL’lik ciro yapılmış ve toplam üretim maliyeti 18,661 milyar TL dolayında gerçekleşmiştir.

Özetle ifade edildiğinde TÜRKŞEKER Makine Fabrikalarının 5 makine fabrikası ve Elektromekanik Aygıtlar Fabrikasıyla aşağıda ana başlıkları verilen işleri yapmakta ve yapma yeteneğine halen sahip bulunmaktadır. İlki 85 yıl önce kurulan bu büyük yapıtlar ülkemiz için dün olduğu gibi bugün de çok ama çok önemli ve ihmal edilmemesi gereken sanayi uygulama okullarıdır. Bu fabrikaların üretim yetenekleri içinde;

1- Komple (tam) şeker fabrikası
2- Komple (tam) çimento fabrikası
3- Kağıt fabrikası
4- Demir çelik fabrikası
5- Buhar kazanları
6- Hidrolik türbinler
7- Alternatörler
8- Dişli kutuları
9- Dişliler
10- Pompalar
11- Ventiller
12- Vinçler
13- Her türlü çelik yapılar
14- Petrokimya tesisleri donanımı
15- Elevatörler, helezonlar, bantlar gibi her çeşit taşıma elemanları
16- Statik konvertörler
17- Statik envertörler
18- Her çeşit güç elektroniği uygulamaları
19- Orta ve alçak gerilim elektrik şalt sistemleri
20- Her çeşit elektrik motorları onarımı
21- Basınç, sıcaklık, pH, iletkenlik, hız, düzey, debi gibi süreçte (prosesde) kullanılan fiziksel büyüklüklerin ölçümü ve denetimi için aygıtlar
22- Elektronik ve elektromekanik kantarlar
23- Ambalaj makineleri
24- Bilgisayar destekli otomasyon sistemleri
25- Savunma sanayi teçhizatı (AS: donanımı)
26- Her türlü döküm işleri yer almaktadır…

 

Yılmaz ÖZDİL : ÇOCUK (ve çağrışımlarımız…)

ÇOCUK

portresi_kravatli

 

Yılmaz ÖZDİL,
31 Mart 2016, SÖZCÜ
(ve acı çağrışımlarımız yazının altında..)

 

Bu topraklardaki ilk çocuk dergisi Mümeyyiz’di. Padişah 1. Abdülaziz döneminde 1869’da Sıtkı efendi tarafından çıkarılmıştı. Haftalıktı. İçeriğinde öyküler, şiirler, fıkralar, zeka oyunları vardı. Yanlış eğitim yöntemlerini eleştirir, dayağa karşı çıkan yayınlar yapardı. İlericiydi.
*
1875’te Sadakat çıktı. Mehmet efendi tarafından yayımlanan dergi, eğitsel yazılara, küçük hikayelere, soru cevaplara yer verirdi. Dili son derece sadeydi, o dönemler pek moda olan ağdalı ümlelerden uzak dururdu. Bademler okuyunca inanmakta güçlük çekecek ama, Osmanlıcı değil, Türkçeci’ydi. Lisanımızın “Türkçe” olduğuna özellikle vurgu yapardı.
*
1876’da Arkadaş çıktı. Mehmet Şemsettin tarafından yayımlanan dergide, hayvanlar ve teknolojik araçlar tanıtılıyordu. Avrupa’dan çocuklara dair haberler verirdi. Ufuk açıcıydı.
*
1880’de Bahçe çıktı, içeriğine mizah kattı, eğlendirerek öğretirdi. 1881’de Çocuklara Kıraat çıktı, seyahat kavramıyla tanıştırdı, Avrupa şehirlerinin, Avrupa’daki görkemli binaların resimlerini yayınlardı.
*
1896’da Çocuklara Mahsus Gazete çıktı. Osmanlı’nın en uzun süreli çocuk dergisiydi, 14 sene basıldı. Avrupa dergilerinden resimler, çeviriler yayınlıyordu. 1905’te Çocuk Bahçesi çıktı, Tevfik Fikret, Mehmet Emin Yurdakul, Hüseyin Cahit Yalçın gibi efsaneler, çocuklar için matrak öyküler yazıyordu.
*
23 Nisan… Mustafa Kemal Atatürk, dünyanın ilk ve tek çocuk bayramını, çocuklarımıza armağan etti.
*
Cumhuriyet ilan edildi, 1923’te Çıtı Pıtı çıktı, monoloğu diyaloğa çevirdi, okurları, yani çocukları yazmaya özendiren bir dergiydi. 1926’da Gürbüz Türk Çocuğu çıktı, çocuklara sağlıklı yaşam kavramını öğretiyor, gıda ve sporla ilgili bilgiler veriyordu.
*
1928’teki Harf Devrimi’nden sonra çocuk yayıncılığı, yetişkin yayıncılığı kadar önem kazandı. Çocuk Sesi, Mektepli, Afacan Arkadaş, Rüya, Yuva, Yavru Türk, Gelincik… 1928-45 arasında 23 çocuk dergisi yayımlandı. Fotoğraflar, karikatürler devreye girdi. Çocukların bilgi dağarcığı büyürken, hayal gücü zenginleşti. Merak eden, soru soran, keşfetmeye cesaretlenen, icat etmeye yüreklenen nesiller yetişmeye başladı.
*
23 Nisan 1945. Doğan Kardeş çıktı. Çocuk dergiciliğinde devrimdi. Sanat, bilim, kültür, Aydınlanma meşalesiydi. Kazım Taşkent’in sahipliğinde, Vedat Nedim Tör ve Şevket Rado’nun yönetiminde, Yapı Kredi Bankası’nın desteğiyle yayımlanmaya başlandı.
*
Doğan… Yapı Kredi’nin kurucusu Kazım Taşkent’in oğluydu. İsviçre’de yatılı okurken, 1939’da Alplerde meydana gelen heyelanda, henüz on yaşındayken yaşamını yitirmişti. Doğan Kardeş, Doğan’ın anısını yaşatmak için çıkarılmıştı. Tüm çocukların kardeşi olmuştu.
*
Ümit Yaşar Oğuzcan’ın şiirleri, Tomris Uyar’ın çevirileri, Aziz Nesin’in, Gülten Dayıoğlu’nun Nezihe Araz’ın Muzaffer İzgü’nün Pınar Kür’ün yazıları yayınlanıyordu. İdil Biret’in Suna Kan’ın Sevin Okyay’ın Halit Refiğ’in değerli ağabeyim Müjdat Gezen’in mektupları yeralıyordu. Altan Erbulak, Selma Emiroğlu, Mıstık, Gevher Bozkurt, Yalçın Çetin, Güngör Kabakçıoğlu, Emine Bora, Sezgin Burak gibi ustalar çiziyordu.
*
Kuşe kağıda basılmış, rengarenk sayfalarıyla, sporu, doğayı, uzayı anlatıyordu. Tiyatroyu resimi müziği heykeli baleyi karikatürü sevdirirken, Dede Korkut’u Keloğlan’ı Hacıvat’la Karagöz’ü ihmal etmiyor, halk hikayelerine, Anadolu masallarına geniş yer veriyor, geleneksel değerlerimizi çağdaş kent kültürüyle harmanlıyordu.
*
33 sene… 1945-78 arasında yetişen nesillerde derin izler bıraktı. 1977’de Milliyet Çocuk çıktı. Derginin başında Abdi İpekçi vardı, sorumlu yönetmenliğini Ülkü Tamer yapıyordu. Bilgi hazinesiydi. Yazar kadrosunda Aziz Nesin, Tarık Dursun K., Haldun Taner, Bekir Yıldız, Selim İleri, Yaşar Kemal, Müjdat Gezen, Orhan Boran, Yalvaç Ural vardı. Tarık Akan, Cem Karaca, Ajda Pekkan, Cüneyt Arkın, Ayşen Gruda gibi sanatçılar, konuk yazar olarak yeralıyordu. Dünya klasiklerini, dergi ebatında 32 sayfa çizgi roman, özet şeklinde, ek olarak veriyordu. Bu özet çizgi romanlardan başlayarak, Türkiye’de dünya klasiklerinin satışında adeta patlama yaşandı. Özet çizgi romanla tanışan çocuk, mutlaka gidip, orijinal kitabı da alıyordu.
*
Ve 2016… Diyanet İşleri Başkanlığı‘nın çocuk dergisi, çocuklara çizgi hikayeyle vizyon verdi, “şehit olmak ne güzel, keşke şehit olabilsem.”
Yani?
Yanisi şu… Tee 1869’da başlayan 150 senelik süreci “bakın ne hale getirdiler, vah vah” diye yazmıyorum. Tam tersine… 150 senelik birikime güvenin diye yazıyorum.
*
İçki içmediği halde iktidar sarhoşu olan cahil cühela üç tane takunyalının çağdaşlığı geriye çevirebilmesi mümkün değildir. Olmayacak duaya amindir. Mümeyyiz’le Arkadaş’la büyüyen, Afacan’la Milliyet Çocuk’la yetişenler var bu ülkede… Doğan Kardeş nesillerine güvenin.

====================================

Evet Dostlar,

Sevgili ve çok değerli – yetenekli yazarımız Yılmaz ÖZDİL‘in bu gün SÖZCÜ‘de yer alan yazısı yukarıda.. Yine emek vermiş araştırmış.. Kim bilir kaç uzun saatini almıştır bu çabası.. Üstelik daha 4,5 G‘ye bile Türkiye’miz geçmemiş iken (!).. İyimser gene sağolsun.. Türkiye, 80 yıllık Cumhuriyet birikimi ile Kasım 2002’den beri AKP – RTE’nin gerici darbesine direniyor. Hem de çooook ağır bedeller ödeyerek. Darbe çok yönlü; başta Ekonomi ve Eğitim olmak üzere Sanat – Kültür yaşamı, çevre, Sağlık hizmetleri, basın – yayın alanı, siyaset kurumu olabildiğine başkalaştırıldı, kirletildi ve AKP’nin çağdışı – dinci – gerici – yobaz anlayışına kurban edildi..

Bu ülkenin kurtarıcı ve kurucusu evrensel önder Gazi Mustafa Kemal PAŞA, dehasının örneklerinden birisi olarak, 23 Nisan günlerini ÇOCUK BAYRAMI olarak Türk Çocuklarına armağan etmişti. Bademlerin ve haremlerine kapattıklarının ufuklarının erişemeyeceği bir öngörüyle, bu bayramların çocuklara ULUSAL EGEMENLİĞİ öğretmek için bir araç – eğlenerek, keyif içinde eğitim için ortam olmasını kurgulamıştı. Ulusal Egemenlik soyut bir kavramdı, anlaşılması – öğrenilmesi özen ve emek istiyordu. 600 yıllık din – tarım imparatorluğunun kullaştırılmış tebasına “EGEMENLİK SENİN!” denmekteydi. Ulusun Başöğretmeni, usta bir eğitimci olarak bunun yöntemini geliştirmişti. Cumhurbaşkanı başta, devlet büyüklerinin koltuklarına çocukların oturtulmasının başlıca gerekçesi, “Cumhuriyet sayesinde herkesin oraya gelebileceğini..” vurgulamaktı. Ülkede artık Halife – Sultan Padişah heyulası – zorbası yoktu. Taht yıkılmıştı ve hep Padişahın çocukları gelmeyecekti ülkenin yönetimine. Emek verip çalışan yükselecek ve ülke yönetiminde söz ve makam sahibi olacaktı.. Ülkenin geleceği olan Çocuklar, yaşamlarının daha çoook erken yıllarında Ulusal Egemenlik kavramını içselleştirecek ve Demokrasiye aşık kuşaklar olarak yetiştirileceklerdi. AKP’li pek çok yobazın “Deccal” deme küstahlığını gösterdikleri Mustafa Kemal ATATÜRK işte bunları öngörmüştü.. Deccallik bu mu acaba?

AKP’liler şöyle ya da böyle seçim kazanınca kendilerini “milli irade” olarak görüyorlar.. İlk kazandıkları seçim 3 Kasım 2002’de idi ve %34 oy ile TBMM’de tam 2 katı, %67 temsil oranı elde etmişti AKP. Oysa Ulusal Egemenlik devredilmez, asli sahibi bağsız – koşulsuz Ulus’tur.. Anayasa gereği Ulus bu erkini Anayasa’nın gösterdiği organlar eliyle kullanır (Yasama, Yürütme, Yargı; Anayasa md. 6/2). Egemenlik hep ama hep Ulustadır.. Seçimlerle süreli bir yetki alınmaktadır, bu vekalet sözleşmesi bile değildir. Ama AKP’nin bademleri Cumhuriyetin o eğitimlerinden her nasılsa ve nedense geçmediklerinden ya da okulda aldıkları eğitim ailede – tarikat – cemaat yuvalarında tersine çevrildiğinden, böylesine çarpık bir egemenlik anlayışında bulunuyorlar..

Bunu da geçelim, AKP’nin 13+ yıllık tek başına iktidarında ülkede CAN GÜVENLİĞİ kalmadı! Atatürk sonrası (1938…) hiçbir iktidar döneminde ülkemizde bu denli çok sivil (yurttaş, korucu) ve resmi (asker, polis) can yitiği olmadı. 13+ yıldır bu kurban sayısı binleri geçti.. Ülke iç ve dış savaş eşiğine sürüklendi. Dünyada örneği olmayan tuhaf bir 4,5 G‘ye geçiyoruz yarım saat sonra! TÜİK bu gün açıkladı, Ekonomi büyümüş yaklaşık %4 ama kişi başına gelir 10400 Dolardan 9200 Dolar’a yaklaşık 1200 Dolar gerilemiş! “Konfüzyon” (şaşkınlık) bu olsa gerek… Ekonomisi büyüyen ama insanlarının geliri azalan – yoksullaşan bir Türkiye de AKP – RTE’ye nasip oldu, rezil olup tarihe geçtik..

Yetmedi; yandaş dinci vakıfların sözde din eğitimi vermek adına derleyip toparladıkların, gerçekte beyinlerini yıkamak, cihatçı yetiştirilmek için adeta el konan sabilerin (küçük çocukların), bu tarikat – cemaat – tekke – türbe – zaviye denen pislik yuvalarında “IRZLARINA GEÇİLDİ!” koca koca erkek öğretmenler (!?) yaptı bunları.. ATATÜRK bunları “pislik yuvaları” diyerek kapatmıştı.. Şimdi sözde yeni anayasa ile resmen de geri getirmek istiyorlar! Duydun ve gördün mü Türk halkı?? Tanık oldun mu yandaş basın? Yansıttın mı vicdanının sesini dinleyerek? Hesap sordun mu basın olarak?? Rahibeler gibi giyinen yüksek siyasetçi bir kadın, hiç utanıp sıkılmadan, “.. bir kezden bir şey olmaz.. bu vakıfları lekelemeyin..” anlamında yüzümüzü kızartan sözler etmedi mi? Yüce Parlamento’da, ayyuka çıkan skandalın incelenmesi için soru önergesi AKP’li vekillerin oyu ile reddedilmedi mi? Sonra siyasal fiyaskoyu (taktik hatalarını) farkedip, Komisyonda aklarız nasılsa diye geri dönülmedi mi? Vergimizle finanse edilen devlet TV’si TRT’de İslamiyetin ve insanlığın yüz karası ak sakallı kimi sapıklar 6 (altı!), evet evet yalnızca 6 (altı!) yaşındaki çocukla evlenilebilir… fetvaları vermedi mi??

Özetle     : İşte böyle necip milletimiz… AKP’ye verdiğin her oy sana böyle zehirli ok olarak geri dönüyor.. Masum, el kadar çocukların bile AKP düzeninde, onun koruma – kollamasıyla ırzına geçiliyor.. Daha ne felaketin gelmesi gerek başına AKP’nin ne mene bir şey olduğunu artık görüp anlaman ve demokratik sokak gösterileri ile bu iktidarı istifaya, erken seçime zorlaman ve ilk erken seçimde de alaşağı edip ardından yargıda hesap sorman için??

Söylesene necip Türk milleti ve 1 Kasım 2015 seçiminde AKP’ye 23,5 milyon oy akıtan halkımız; yitirecek daha neyin kaldı?? Kör ve sağır mısın, çocuklarının bile, -bilmem kaçıncı kez bu açığa çıkan son olay,- ırzına geçiliyor ırzına ve senin AKP’n TBMM’de soru önergesini reddediyor..

Zincirlerinden başka yitirecek neyin kaldı ey halkım?? Namus da gitti.. Adli tıp raporuyla sabit; bacak kadar erkek çocuklara “fiili  livata” (makattan cinsel ilişki) yapmış 50 küsur yaşındaki evli imam ya da din dersi hocası sapık efendi!

Titre ve kendine dön ve bu yangın – yıkım – felaket – çöküntü – savaş – ölüm – yoksullaştırma – işsizleştirme ve de çocuklarının dahi ırzına geçilmesi demek olan AKP cehennemine artık “dur” de!

Yoksa bu da mı Allah’tan eyyyyy zavallı mücrim??

Sevgi ve saygı ile.
31 Mart 2016, Ankara


Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Yazımızın pdf biçimi : KARAMAN’da_IRZINA_GECILEN_COCUKLARIMIZ….