Etiket arşivi: Kamu Görevlileri Hakem Kurulu

Çalışma yaşamı savaş alanı gibi

Çalışma yaşamı savaş alanı gibi!

CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba’nın hazırladığı rapor tabloyu ortaya koydu:

CHP’nin raporuna göre AKP döneminde en az 21 bin işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. 

Mahmut Lıcalı

Cumhuriyet, 07.12.18
(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)
[Haber görseli]

CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba’nın hazırladığı “Çalışma Yaşamında ve İşçilere Yönelik Hak İhlalleri” adlı rapor AKP’nin iktidarda olduğu son 16 yılda, kadın ve çocukların da arasında bulunduğu 21 bin işçinin, işyerlerinde yaşamını yitirdiğini ortaya koydu. 2018’in ilk 11 ayında iş kazalarında yaşamını yitiren işçi sayısı 1800 oldu.

10 Aralık İnsan Hakları Günü öncesinde hazırladığı raporu değerlendiren Ağbaba,

  • “AKP iktidarının son 16 yılına baktığımızda yaşamın her alanında hak ihlallerinin yoğun olarak gerçekleştiğini görmekteyiz. Hak ihlallerinin en çok yaşandığı alanlardan birisi de çalışma yaşamı ve işçi haklarının ihlalidir.” görüşünü dile getirdi.

11 ayda 1800 kayıp

Raporda özetle şu saptamalar yer aldı:

Ölüme terk edildiler: AKP iktidarı boyunca en az 21 bin işçi işyerlerinde çalışırken ölüme terk edildi. Soma, Tuzla Tersaneleri, Davutpaşa, Ostim, Kozlu, Karadon, Ermenek, Esenyurt, Torunlar, Şirvan ve Şırnak’ta yaşanan iş cinayetleri AKP iktidarı döneminde öne çıkan iş cinayetleridir.

  • Yalnızca 2018 yılının ilk 11 ayında en az 1800 işçi, işyerlerinde çalışırken yaşamını yitirdi.

İşçi intiharları arttı: Çalışma yaşamındaki baskılar ve ekonomik kriz sonucunda son 5 yılda işçi intiharları % 300 oranında arttı. İşyerlerindeki çalışma koşullarına bağlı olarak son 5 yılda 300’den çok işçi, intihar ederek yaşamına son verdi.

15 grev yasaklandı: 190 binden çok işçinin grevi ertelenme adı altında yasaklandı. AKP iktidarı döneminde toplamda 15 grev yasaklandı. Yasaklanan grevlerin 7’si 21 Temmuz 2016 yılında ilan edilen OHAL rejiminde meydana geldi.

Özelde % 5 sendikalı

-100 işçinin 12’si sendikalı: AKP iktidara gelmeden önce % 50’lere varan sendikalaşma oranı Temmuz 2018 verilerine göre %12.76 dolayına geriledi. Her 100 işçiden yalnızca 12’sinin sendika üyeliği bulunuyor.

  • Özel sektörde çalışan işçilerin % 95’i sendikalı değil!

Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) raporlarına göre,

  • Türkiye sendikal hak ve özgürlükler noktasında dünyanın en kötü 10 ülkesi arasına girdi.

-Güvencesizlik arttı: Esnek istihdam ve ucuz işgücünü alabildiğince çalışma yaşamına dayatıldı. OHAL dönemi fırsata dönüştürülerek işçi ve emekçi karşıtı birçok düzenleme yasalaştı.
===================================
Dostlar,

16 YILLIK AKP İKTİDARINDA
21 BİN EMEKÇİ KURBAN VERİLDİ!

Bunlarla da kalmadı! Rapora göre şu paragraf da eklenebilir yazımıza :

TAŞERONA İŞÇİSİNE KADRO ALDATMACISI

AKP’nin “21. yüzyılın kölelik rejimi olan taşeron çalıştırmayı” yaygınlaştırdığı saptaması yapılan raporda (https://www.evrensel.net/haber/367849/chp-calisma-yasami-raporu-16-yilda-en-az-21-bin-is-cinayeti, 08.12.18)

  • AKP’nin kadro vaadinin aldatmacaya döndüğü ve işçilerin yüz üstü bırakıldığı ifade edildi.

696 No’lu KHK ile 400 binden çok işçinin kadroya değil belediyelere bağlı şirketlerde işçiliğe geçirildiği aktarılan raporda, 500 binden çok işçiye ise kadro hakkı tanınmadığı aktarıldı.

Ayrıca, kadroya geçen işçilerin daha önceden var olan toplu iş sözleşmesi ve öbür haklardan yararlanamadığı da belirtildi.

12 Eylül 1908 döneminde başlatılan emek örgütlenmesinin eritilmesi operasyonu sürüyor.. En az 3 işçiden 1’i sendikalı iken, günümüzde bu oranın da 1/3’üne inildi.. Her 100 işçiden yalnızca 5’i toplu iş sözleşmesi yetkisi olan sendika üyesi..

12 Eylül 2010’da yapılan 26 maddelik blok oylamada Anayasa değişiklikleri halkoyuna sunuldu ve onaylandı. Bu değişikliklerden biri de 1’den çok sendikaya üyeliği yasaklayan hüküm idi.. “Özgürlük” gibi sunuldu.. “Yetmez ama evet” çi liboşlar halkı kandırdı.. İşçi 1’den çok sendikaya üye olarak nasıl daha özgür olabilirdi ki?? Elbette tersi oldu.. emek örgütleri daha da dağıtıldı.

Yaşasın emeğin örgütlenme hakkı !
Türkiye’de, 2018 sonunda yaklaşık 15 milyon işçiden yalnızca %5’inin üyesi olduğu sendika eliyle toplu sözleşme yapabilme hakkına sahip.. Bu oran ise kamu işçilerinin örgütlülüğü ile sağlanabiliyor. Özel sektörde durum daha da kötü..

İşveren sendikaları kaya gibi, monoblok; TİSK!
Emekçi ise parça parça.. TÜRK-İŞ, DİSK, AKP yanlısı HAK-İŞ… işçi örgütlenmeleri.
Memurlara ise sendikacılık oynatılmakta.. “grev” ve toplu sözleşme hakkı olmayan, salt “toplu görüşme” hakkı tanınan 3 milyonu aşkın kitle, her yıl Hükümet ile toplu görüşmede anlaşamamakta, Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kesin son kararı vermektedir (Anayasa md. 53/4).

Sonuçta çalışanlar ulusal gelirin en az yarısını üretmekte ancak bu pastanın en çok 1/4’ünü alabilmektedir. Bunun çıplak adı,

  • Türkiye’de KORKUNÇ BİR EMEK SÖMÜRÜSÜ – YOKSULLAŞTIRMA söz konusudur.

31 Mart 2019 seçimlerine dek bile ötelenmesi – ertelenmesi çoook ama çok güç, ağır bir ekonomik bunalım ülkemizi kuşatmış durumda..

AKP ise en tepelerden başlayarak acı gerçeği görmezden gelmeyi sürdürmekte..
Bu tablo her şeyden daha elim ve vahim!

TÜSİAD bile, artık saklanamayacak acı gerçekleri yeni ve eski başkanları ağzıyla çok net ve ısrarla, yineleyerek dile getirmekte..

İktidar  neyi beklemekte??

Halkın “AÇIZ – İŞSİZİZ – BORÇLUYUZ – HACİZDEYİZ…” diye sokaklara dökülmesi mi beklenmekte??
– Fransa’da başlayıp hızla yayılan, halkın SARI YELEKLİ insanca yaşam istemlerini
AKP nasıl okuyor?
Bunun polis – jandarma – paramiliter iktidar güçleri… zoruyla bastırılabileceği mi hesaplanmakta?
Yeni bir OHAL mi var ufukta ve hesapta??
OHAL altında seçimleri belirsiz geleceğe erteleme mi var?
Ne var, ne var AKP’nin “kutsallaştırılan” ‘kodlu‘ 2023 hedeflerinde??

Sevgi ve saygı ile. 09 Aralık 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

DİSK : Anayasa değişikliğinde “Sosyal talepler için tek madde yok”

DİSK

DİSK : 
“Sosyal talepler için tek madde yok”

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır…)

BASINDA DİSK / 10 NİSAN 2017
http://disk.org.tr/2017/04/sosyal-talepler-icin-tek-madde-yok/ ==================================================
Dostlar,

DİSK‘in ilk kadın Genel Yazmanı (Sekreteri) meslektaşımız tıp doktoru (Patoloji uzmanı) sevgili Dr. Arzu Çerkezoğlu’na selam gönderiyoruz öncelikle..

Türkiye daha demokratik bir anayasaya kavuşacaksa, halkoylamasına sunulan metinde
örneğin memur sendikalarına neden grev hakkı yok?? Anayasanın 51, 53 ve 54. maddelerinde uygun bir düzenleme ile bu hak memurlara neden verilmez?

Toplu sözleşme ve grev hakkı olmayan örgüte sendika denebilir mi??
Bu durumun deniz kıyısında kumda kovası – küreği ile oynayan çocuklardan ne farkı var??!
Kaldı ki, memurların toplu sözleşmelerinde Hükümet ile memurlar arasında her yıl doğal olarak anlaşmazlık çıkıyor ve son sözü hep Hükümetin egemen olduğu Kurul veriyor (AY m. 53/4):

  • Toplu sözleşme yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması halinde taraflar Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna başvurabilir. Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kararları kesindir ve
    toplu sözleşme hükmündedir.”

AKP iktidarı emekten yana olsaydı, emekçilerin iş güvencesi ve çalışma – yaşam koşullarını iyileştirici önlemler de alırdı.
Üstelik AB’ye üyelik süreçlerinde Sosyal Şart‘a imza koymuş iken!

Emekçi işçilerin sendikalılık oranları 35 yıl önce bile %50’lerde iken günümüzde % 11’e dek indirilmişken, memurlara sendikacılık oyunu oynatılırken… Toplu sözleşme yapabilecek işçiler toplamın yalnızca %5’i iken! Bir başka anlatımla işçilerin %95’i toplu sözleşme / pazarlık olanağından yoksun iken.. Asgari ücret açlık sınırının bile altında ve işçi cinayetleri
tüm hızıyla ülkemizde sürerken;

  • 2016’da 1970 emekçi sermayeye kan ve can vergisi ödetilerek öldürülmüşken!

Herrrr şey AKP için… Herrr şey RTE için…
Herrr şey AKP – RTE imparatorluğu için…
Herrr şey AKP – RTE’ye dokunulamaması için, soru sorulamaması için..
Herrr şey AKP – RTE’nin yargılanmasının hemen hemen olanaksız kılınması için..
Herrr şey AKP – RTE’nin işlediği suçların saklı – gizli Anayasa ile affedilmesi için..

Bu Halk bu oyunu yutmaz..
Yutmaz bu halk kendisine kurulan acımasız ANAYASA KUMPASINI, YUT-MAZ!

Yutmayacağını 16 Nisan 2017 günü gece yarısına doğru dünya alem görecek ve Türk Ulusu totaliter- otoriter – despotik – diktatoryal, giderek dinci faşist değil, 1. sınıf bir demokrasiye yaraşır olduğunu haykırarak kanıtlayacaktır 1 kez daha.. 1876’da, 1908’de yaptığı gibi!

Haydi Anadolum, göster kendini bir kez daha, yırt bu utanılası deli gömleğini..

Mutlaka sandığa git ve emek düşmanı bu iktidara HAYIR-HAYIR-HAYIR de..
Tercih mührünü kahverengi hayır bölümüne bas gurur ve kararlılıkla..

Sevgi ve saygı ile. 10 Nisan 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

Tasfiyelere – Baskılara ve Hukuksuzluklara Karşı Akademik Özgürlük İçin Mücadeleye Çağrı

Sayın arkadaşlar,

Aşağıdaki metne katılıyor ve AKADEMİK ÖZGÜRLÜK İÇİN DESTEK imzası veriyorum..

Adımın listeye eklenmesini dilerim.

Destek vermek isteyenlerin

akademikozgurluk2013@gmail.com

adresini ziyaret etmeleri gerekecek..

Sevgi ve saygı ile. 01 Mayıs 2013

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı-Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD
www.ahmetsaltik.net

==============================

Aşağıdaki ve ekteki metin üniversite öğretim elemanlarının imzasına
açılmıştır. Metne imza vermek isteyenlerin akademikozgurluk2013@gmail.com
adresine isim, ünvan ve çalıştıkları / emekli oldukları kurumu belirten bir
e-posta atmaları gerekmektedir. (Lütfen imzanızı bu iletiyi aldığınız liste
üzerinden değil akademikozgurluk2013@gmail.com adresi üzerinden iletiniz.)
İmzalar 14 Mayıs 2013 gününe kadar toplanacak ve 15 Mayıs 2015 tarihinden
itibaren kamuoyu ile paylaşılacaktır. Ayrıca bu e-postayı dahil olduğunuz
iletişim ağlarında paylaşmanız kampanyanın daha çok duyurulmasını ve
yaygınlaşmasını sağlayacaktır.

Saygılarımızla.

Tasfiyelere – Baskılara ve Hukuksuzluklara Karşı Akademik Özgürlük İçin
Mücadeleye Çağrı

Bilimi ve özgür düşünceyi baskı altına almayı amaçlayan uygulamalar, son yıllarda giderek yoğunlaşmış; 2012 ile birlikte ise adeta bir karabasana dönüşmüştür. Akademik özgürlüğün
ön koşulu olan iş güvencesinin yokluğu ise tasfiyeci eğilim ve uygulamaların önünü bütünüyle açmaktadır.

Baskı ve tasfiye sürecinde, ilk uygulama güvencesiz ve akademik yükselme gereksinmesi içindeki öğretim elemanlarına yöneliktir. Üniversitelerde iş güvencesinden yoksun olarak çalıştırılan öğretim elemanlarından üniversite yönetimlerince, eleştirel ve özgür düşünceli oldukları için “sakıncalı” görülen öğretim elemanlarının görevine son verilmekte, atamaları yenilenmemekte ya da ders vermeyerek ve kadro açmayarak akademik yükselmelerinin önü kapatılmış olan bu öğretim elemanlarının üniversiteden uzaklaştırılması sağlanmaktadır. Bu anlamda üniversite yönetimleri, yıllık atamalarla çalıştırılan araştırma görevlilerinin atamalarını yapmayarak üniversiteden uzaklaştırabildikleri gibi, türlü yollarla araştırma görevlilerini üniversiteden ayrılmaya da zorlayabilmektedirler. Araştırma görevlilerinin yanı sıra, süreli atamalarla çalıştırılan diğer öğretim yardımcıları, okutmanlar, öğretim görevlileri ve yardımcı doçentler de atamaların yenilenmemesine ilişkin sürekli bir endişe içinde bulunmakta; bu biçimde örtük ancak sistemli ve sürekli bir baskının üzerlerinde kurulması mümkün olmaktadır.

Baskı ve tasfiye politikalarının bir başka görünümü ise kovuşturma ve soruşturmalar biçimindedir. Eleştirel ve özgür tavırları ya da bilimsel çalışmalarıyla üniversite yönetimlerinin ya da iktidar odaklarının hedefi haline gelen öğretim elemanları, gerçek dışı suçlamalar veya uydurma -zorlama gerekçelerle hukuksuz soruşturmalara maruz bırakılmakta, sürgün edilmekte, istifa etmeye ya da emekli olmaya zorlanmaktadır.
Bu süreçlerde ‘muhbir vatandaşlar’ tarafından yapılan ihbar ve şikâyetlerin de devreye sokulduğu görülmektedir. Söz konusu soruşturmalarda akademik özgürlükle birlikte, Anayasa’da ve Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde düzenlenen ve güvence altına alınan haklar ve özgürlükler açıkça çiğnenmektedir.

Dilovası ve Kandıra ilçelerinde gerçekleştirilen ve annelerin sütünde
Dünya Sağlık Örgütü tarafından tanımlanmış sınır değerlerin üzerinde ağır metal saptanan bir araştırmanın sonuçlarını kamuoyu ile paylaşan Kocaeli Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu hakkında hukuka aykırı bir soruşturma yürütülmüştür. Hamzaoğlu hukuksuz bir biçimde cezalandırılmış, akademik özgürlük ilkesi ağır bir biçimde çiğnenebilmiştir. Hamzaoğlu’nun maruz kaldığı bu hukuksuzluğun bir nedeni, bir bilim insanı olarak gerçekleri açığa çıkartarak kamuoyunun bilgisine sunmasıyken, bir başka nedeni ise kendisinin halkın sağlığından, doğadan, emekten
ve demokrasiden yana tavır alan gerçek bir bilim insanı tavrı sergilemesidir.

Gerçek dışı ve uydurma gerekçelerle soruşturmaya uğrayan ve öğretim mesleğinden çıkarılan ve çıkarılması önerilen öğretim elemanları da hak ihlalleri ile karşı karşıyadır. Örneğin,  Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi öğretim görevlisi Mukaddes Akdeniz öğretim mesleğinden çıkarma cezasına çarptırılırken, Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Mustafa Durmuş‘a öğretim mesleğinden çıkarılma cezası önerilmiştir. Her iki öğretim elemanı da emek ve demokrasi mücadelesi içinde sorumluluk almış akademisyenlerdir ve aynı zamanda Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası’nın (Eğitim Sen) işyeri temsilciliği görevini de yürütmüş ve yürütmektedirler.

Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. İlker Belek, Akdeniz Üniversitesi’nde soruşturulmakta ve mesleğinden ve üniversiteden ihraç edilmek istenmektedir. Bu baskı ve hukuksuzluğun İlker Belek’in, toplumcu sağlık ve demokratik üniversite savaşımının içinde yer alması ve özgür bilim insanı tavrı sergileyen bir akademisyen olmasından kaynaklandığı bilinmektedir.

YÖK Yasa Taslağı ile ilgili bir panelde konuşmacı olduğu için Ordu Üniversitesi yönetimince ceza verilen Yrd. Doç. Dr. Deniz Yıldırım ve yine aynı üniversitenin mensubu olup sendikanın afişini astıkları için haklarında soruşturma açılan yedi öğretim elemanı Eğitim Sen üyesi olarak demokratik üniversite mücadelesinin içinde yer almaktadırlar. Bu öğretim elemanlarının tamamı, özgür ve eleştirel tavırları ile tanınmaktadırlar.

Bazı öğrencilerin dilekçeleri üzerine, Yükseköğretim Kurulu (YÖK), öğrencilerine Komünist Manifesto ile ilgili ödev verdiği, Michael Moore’un ‘Sicko’ ve
‘Kapitalizm: Bir Aşk Hikayesi’ belgesellerini izlettiği gerekçesiyle, Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Genel Kamu Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
Yrd. Doç. Dr. Seydi Çelik‘in savunmasını istemiştir.

Ege Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Esat Renan Pekünlü, üniversitenin giderek artan muhafazakâr, bağnaz ve baskıcı ortamına karşı çıktığı için gerçek dışı suçlamalarla üniversiteden ve öğrencilerinden ayrılmaya zorlanmıştır; bununla yetinilmeyerek, İzmir 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nce 2 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırılmıştır.

İstanbul Üniversitesi araştırma görevlilerinden Barkın Asal ve Mehmet Cemil Ozansü hakkında üniversitede düzenlenen bir forumda Yükseköğretim Yasa Taslağı ile ilgili görüşlerini bildirmelerinden dolayı soruşturma açılmıştır. Barkın Asal ve Mehmet Cemil Ozansü, Eğitim Sen üyesi olarak demokratik üniversite mücadelesinin içinde
yer almış, asistanların iş güvencesi mücadelesinde sorumluluk üstlenmiş akademisyenlerdir.

Kamuoyuna da yansıyan bu isimler, yaşanan süreci örneklemek için sıralanmıştır. Üniversitelerde daha pek çok benzeri akademik özgürlük ihlalleri söz konusudur. Örneklediğimiz kovuşturma ve soruşturmalarda gerek yükseköğretim kurumları ve gerekse YÖK, savunma hakkının kullanımına, anayasal kural olan ve Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kararı uyarınca disiplin kurulu sürecinde bu kurullarda sendika temsilcilerinin yer almasına da karşı çıkarak, hukuk tanımazlıklarını sergileyebilmektedirler.

Bizler bu metnin imzacıları olarak öncelikle, emek, demokrasi ve insan hak ve özgürlükleri mücadelesi yürüten tüm sendikaları, öğretim elemanları derneklerini, demokratik kitle örgütlerini ve siyasal partileri, üniversitedeki baskılara, haksız soruşturmalara, tacizlere ve yürütülmekte olan tüm bu tasfiye politikalarına karşı çıkmaya, birlikte hareket etmeye ve akademik özgürlük için mücadele etmeye çağırıyoruz.

Ayrıca bu metnin imzacıları olarak bizler, Türkiye üniversitelerinde baskıya maruz kalan tüm akademik  topluluk üyeleri ile dayanışma içinde olduğumuzu ifade ediyor; baskı ve ayrımcılık politikalarının başlıca aracı haline gelmiş olan güvencesiz-sözleşmeli çalışmanın kaldırılmasını ve tüm kadrolar için akademik özgürlüğün vazgeçilmez ayağı olan güvenceli çalışmayı istiyoruz.

Siyasal iktidardan, YÖK’ten ve üniversite yönetimlerinden, öğretim elemanları ve öğrencilere yönelik tüm baskı ve engellemelerin durdurulmasını, 12 Eylül ve McCharthy dönemini anımsatan bu baskı ve tasfiye politikalarına son verilmesini, kişilerin düşünce ve bilimsel-akademik etkinliklerinden dolayı verilmiş tüm disiplin cezalarının geri alınarak meslekten kopartılmalarına son verilmesini, işine son verilen
tüm öğretim elemanlarının mesleklerine iadesini ve üniversitelerine dönmelerini
talep ediyoruz.

Prof. Dr. Korkut Boratav, Ankara Üniversitesi, Emekli Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Nejla Kurul, Ankara Üniversitesi
Prof. Dr. Mustafa Altıntaş, Gazi Üniversitesi
Prof. Dr. İzge Günal, Dokuz Eylül Üniversitesi
Prof. Dr. Fatma Gök, Boğaziçi Üniversitesi
Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, Marmara Üniversitesi
Prof. Dr. Nurettin Abacıoğlu, Gazi Üniversitesi
Prof. Dr. Aykut Çoban, Ankara Üniversitesi
Prof. Dr. Hakan Mıhçı, Hacettepe Üniversitesi
Prof. Dr. Tuba Ongun, Gazi Üniversitesi
Prof. Dr. Adnan Gümüş, Çukurova Üniversitesi
Doç. Dr. Yücel Demirer, Kocaeli Üniversitesi
Doç. Dr. Hasan Hüseyin Aksoy, Ankara Üniversitesi
Prof. Dr. Aziz Konukman, Gazi Üniversitesi
Prof. Dr. Mehmet Zencir, Pamukkale Üniversitesi
Prof. Dr. Erhan Nalçacı, Ankara Üniversitesi
Prof. Dr. Ahmet Saltık, Ankara Üniversitesi