Etiket arşivi: kabul edilemez ve sürüdürülemez

SU – ENERJİ – DOĞALGAZ DOSYASI : Rus Gazına Alternatif Doğu Akdeniz Gazı

SU – ENERJİ – DOĞALGAZ DOSYASI :
Rus Gazına Alternatif Doğu Akdeniz Gazı

Prof. Dr. ÇAĞRI ERHAN
Kemerburgaz Üniversitesi Rektörü

Türkiye-Rusya ilişkilerindeki gerilim devam ediyor. Her ne kadar, krizin başladığı günden
bu yana ilk üst düzey temas iki ülkenin dışişleri bakanları arasında Belgrad’da 3 Aralık’ta (2015) yapılmış olsa da, çözüme ilişkin herhangi bir somut öneri dile getirilmiş değil. Aksine Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, her geçen gün konuya ilişkin söyleminin tonunu sertleştiriyor. Rusya Federasyonu Parlamentosunda yaptığı son konuşmada kullandığı ifadeler hiçbir diplomatik nezaket kuralına uymadığı gibi, devam eden sürecin iki ülkeye verdiği zararı artırıyor.

image001

Türkiye iki haftayı aşkın süredir Rusya konusuyla uğraşırken, Kıbrıs’ta da ilginç gelişmeler yaşanıyor. KKTC cumhurbaşkanlığına Mustafa Akıncı’nın seçilmesinden sonra tekrar hız kazanan Türk ve Rum tarafı arasındaki müzakerelerde çözüme yaklaşıldığı yönünde sinyaller geliyor. Hatta her iki taraftan da çok önemli bazı isimler Nisan 2016’da Ada’nın geleceğini tayin edecek bir referandumun yapılması kararına çok yaklaşıldığını söylüyorlar. Hatırlanacağı gibi, daha önceki BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın himayesinde yürütülen görüşmeler sonrasında 24 Nisan 2004’te yapılan referandumda, Kıbrıs Türk halkının %65’i çözüme “evet” derlerken, Kıbrıslı Rumların %75’inin “hayır” oyu vermesiyle Annan Planı raftan kalkmıştı.

Annan Planı’ndan bugüne geçen sürede köprünün altından çok sular aktı. Her şeyden önce GKRY 1 Mayıs 2004’ten başlayarak AB üyesi oldu. Dolayısıyla, bir çözüme ulaşıldığı takdirde Kıbrıs Türkleri de AB’ye girmiş olacaklar. Ama AB tek ve bütünleşmiş bir Kıbrıs’ta ısrarcı olduğundan, KKTC’nin varlığı sona erecek. En iyi ihtimalle Kıbrıs Türk tarafı bir federe devlet çatısı altında, bütünleşmiş ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin eşit haklara sahip bir parçası hâline gelecek. Aradan geçen son 12 yılda meydana gelen bir başka önemli değişiklik de,
Arap ayaklanmaları sonrasında bölgede ortaya çıkan siyasi tablo.
Özellikle Suriye’de yaşananlar bağlamında Ada’nın stratejik önemi arttı.

Ada’daki İngiliz üsleri Suriye’deki çeşitli gruplara yönelik operasyonlarda bir süredir kullanılıyor. İngiltere Parlamentosu’nda geçen hafta alınan karar çerçevesinde bu üslerin önümüzdeki günlerde daha yoğun biçimde gündeme geleceği tahmin edilebilir. Yine Suriye gelişmeleri sebebiyle Doğu Akdeniz’deki Rus askeri mevcudiyetinin artması, sorunlu bölgeye çok yakın bir konumda bulunan Kıbrıs’ın gündemde olmasına yol açıyor. Son olarak, 2004’te sadece fizibilite aşamasındayken, Mısır-İsrail-Kıbrıs Adası üçgeninde bulunan ve bazı parsellerde çıkartılmaya başlanan doğalgaz, bölgenin jeopolitik öneminin yeniden tanımlanmasına yol açtı.

Bu son iki unsuru yan yana değerlendirdiğimizde, yani Rusya’nın artan askerî yığınağını ve Kıbrıs dolayındaki zengin doğalgaz rezervlerini aynı tablo içinde gördüğümüzde,
Putin’in sadece DAEŞ’le mücadele için Suriye’ye müdahale etmekte olmadığı
çok net ortaya çıkar. Rusya bir yandan, Doğu Akdeniz enerji rezervlerinin çıkartılıp işletilmesinde söz sahibi olmak istiyor, hem de ekonomisinin en önemli ihraç kalemi olan
enerji ham maddelerinin fiyat istikrarını korumak için, kendi çıkarlarına aykırı olabilecek şekilde söz konusu enerji kaynaklarının Avrupa pazarına girişini denetlemek istiyor.

Türkiye-Rusya ilişkileri bugünkü durumunda olmasaydı bile Ankara tarafından mutlaka değerlendirilmesi gereken Doğu Akdeniz enerji rezervlerine erişim, bir süre daha eski durumuna dönmesi olanaklı gözükmeyen ilişkiler nedeniyle bugün daha da öncelikli duruma gelmiş bulunujyor.

İşte bu noktada, Kıbrıs’taki müzakerelerin gidişatına ilişkin Türkiye’nin dikkate alması gereken çok önemli bir parametre daha ortaya çıkmış durumda. Kıbrıs enerji kaynaklarının paylaşımında, Kıbrıs Türklerinin ve Türkiye’nin yerinin ne olacağı kuşkusuz masada pazarlıklara konu edileceklerin arasında sayılıyor. Fakat enerji kaynakları söz konusu olunca ister istemez başka devletler de çeşitli yollarla Kıbrıs’ta çözüm sürecine kendi çıkarları doğrultusunda müdahil olmaya çalışıyorlar. GKRY ile ‘özel’ finansal ilişkileri olduğu kadar, doğalgaza da ilgi duyan Rusya’nın Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov geçen hafta Kıbrıs’ta, Rum yetkililerle bu konuları görüştü. Lavrov’dan bir gün sonra ABD Dışişleri Bakanı John Kerry Ada’daydı. Lavrov’dan farklı olarak, Türk tarafıyla da bir araya gelen Kerry’nin dosyasında enerji konusu da yer almaktaydı.

Türkiye ile KKTC arasında enerji konusunda ne gibi bir eşgüdüm mekanizması olduğunu bilmiyorum. Ankara eğer Kıbrıs müzakerelerinin bu boyutuna zamanında ve güçlü bir biçimde müdahil olursa, Doğu Akdeniz gazının en makul güzergâh olan Türkiye üzerinden Avrupa’ya sevk edilmesi mümkün olabilir. Bu durumda, orta vadede Türkiye’nin Rusya’ya doğalgaz konusundaki bağımlılığı da hafiflemiş olur. Yunanistan, Türkiye’nin bu yöndeki olası hamlesini engellemek için Türkiye-Rusya krizinde kendisini Moskova’nın yanında konumlandırdı bile. Herhalde Yunanistan’ın bu pozisyonu alması sadece ‘Ortodoks Dayanışması’ yüzünden değil…

==================================

Dostlar,

Çağrı hocayı en azından on yıldır izleriz.
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeki kariyer gelişimini,
Uluslararası İlişkiler alanındanki uzmanlığını,
ATAUM bünyesindeki AB çalışmalarını..
DYP Genel Başkan yardımcılığı görevini..
Sanırız 2003 sonlarıydı, Kendileri genç bir doçent iken, Ankara’da bir panelde
merhum Prof. Türkan Saylan, merhum Prof. Alpaslan Işıklı, Mustafa Balbay ile birlikte
aynı masada konuşmacı idik.

Isikli_Erhan_Saylan_Balbay_SALTIK

Sayın Prof. Erhan’a, Kemerburgaz Üniversitesi Rektörlüğü görevinde başarılar dileriz..

*****
Sayın Erhan, yuarıdaki yazısında Türkiye’nin son derece önemli bir sorunsalına (problematiğine) değinmekte. İç içe geçip sarmal olmuş bir karmaşık sorunlar yumağına.

Bir yandan “kadim Kıbrıs davası” (“sorunu” diyemiyoruz elbette), bir yandan Türkiye’nin muazzam enerji girdisi gereksinimi ve finansmanı, bir yandan da büyük hata ile düşürülen
Rus uçağıyla birlikte giderek kördüğümleşen Rusya – Türkiye ilişkileri..

Bay RTE Başbakan iken, Dışişlerinin yetenekli ve birikimli uzmanlarını “monşerler” diyerek kendince aşağılamaya kalkmıştı!? Ne var ki zamanla fahiş hatasını gördü ve ancak ve yalnızca onlarla dış politikayı yürütebileceğini çok net biçimde kavradı..

Fakat Anayasa’ya açıkça aykırı bir biçimde ve olağanüstü yanlışlar, tehlikeli – serüvenci adımlarla, CB makamından dış politikayı yürütmeye çabalıyor. Oysa bu bağlamda anayasal yetkisi yok.. Halk tarafından seçilmiş olmasının ardına geçerek demokrarik parlamenter rejimi başkalaştırmaya ve kendi meşruiyetini büyütmeye çabalıyor de facto adımlarıyla.
Her gün ve her yerde hiç gerekmediği halde birkaç kez konuşarak..
Hem de bağıra – çağıra, karşıtlarını aşağılayarak, ötekileştirerek, düşmanlaştırarak
bilinçli bir gerilim yaratıyor, halkı kutuplaştırıyor ve kasıtlı sürdürdüğü bu şiddet söylemiyle kendi kabulleriyle genelde az eğitimli politik tabanını tutmaya (konsolide etmeye) uğraşıyor.

Türkiye yalnızlaştırılıyor ve itibarsızlaştırılıyor giderek.
Değiştiremeyeceği komşularıyla düşmanlaştırılarak giderek Batı – Atlantik ittifakının içine çaresiz – seçeneksiz ve devasa sorunlarıya çekilerek daha da uydulaştırılıyor,
bağımsızlığını yitiriyor..
Son örneği İsrail ile yumuşamaya malum çevrelerce onur kırıcı biçimde zorlanmış olması..

Bu gidişin hızla durdurulması gerekiyor. Temel tarihsel sorumluluk Başbakan’da. 
Davutoğlu Uluslararası İlişkiler alanı profesörü olmasına karşın, geçelim iç politikayı,
dış politikada da ağırlığını bir türlü koyamıyor.. Fakat siyasal – hukuksal sorumluluk kendidinde.
Türkiye girdaptan girdaba sürükleniyor ve “asrın lideri tek adam” durdurulamıyor!?

Bu tablo;

Türkiye’nin bekası açısından son derece risklidir, kabul edilemez ve sürüdürülemez!

Termodinamik yasalarıyla söyleyelim; Tayyip bey frenlen(e)mezse 2 seçenek var bu durumda;

1. Kapitonaj
2. Eksplozyon..

Artık danışmanları açıklayıversin bunların ne demek olduğunu yarıtanrılaş(tırıl)an Erdoğan‘a..

Sevgi ve saygı ile.
20 Aralık 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com