Etiket arşivi: İstanbul Tabip Odası

6 Mayıs 1972 – 6 Mayıs 2015.. 43 Yıl Sonra “3 FİDAN” a Özlemle..


6 Mayıs 1972 – 6 Mayıs 2016..
44 Yıl Sonra “3 FİDAN” a Özlemle..

3_Fidan_Deniz_Huseyin_Yusuf


 

 

 

 

 

Dostlar,

Geçen yıl ve önceki yıllarda 6 Mayıs günlerinde “3 Fidan” için yazdıklarımız aşağıda..
Bir yıl daha geçti.. 5 Mayıs 2015 günü, “3 Fidan” ın efsane Avukatı rahmetli
Halit Çelenk‘in 4. ölüm yıldönümü anmasına katılmıştık. Türkiye Barolar Birliği’nin
Balgat’taki tesislerinde düzenlenen etkinlik için ayrılan büyük salon doluydu.
Birkaç yüz katılımcı vardı. Bu kez merhum Av. Çelenk’in anması için ailesinin ödüller koyduğunu gördük. 1. lik ödülünü “GEZİ RAPORU” başlıklı çalışma ile
“Gezi Hukuki İzleme Grubu” kazandı. Bu Grubun başında Prof. İbrahim Kaboğlu var.
Prof. Beyza Üstün, Prof. Taner Gören (dönemin İstanbul Tabip Odası Başkanı), avukatlar, hekimler, Türkiye Barolar Birliği, İstanbul Tabip Odası, Çevre Mühendisleri Odası, DİSK kurumsal destekçilerden.. Çalışma oldukça kapsamlı ve 240 sayfa, tümüyle bilimsel nitelikli. Son bölümü biber gazının insan sağlığına kabul edilemez olumsuz etkileriyle iligili ve yasaklanması önerilmekte. Türkiye Barolar Birliği basımını üstlenmiş ve katılımcılara
ücretsiz dağıtıldı. Şu anda masamızın üstünde ve okumaya başladık bile.

Anma_5.5.2015_TBB

Merhum Av. Halit Çelenk’e en çok yakışan anma biçimi tam da böyle olmalıydı. 2. ve 3. lük ödülü alan çalışmalar da son derece değerli ancak basılı değil. Biri insan hakları ile ilgili bir tez, öbürü de ifade özgürlüğü bağlamında verilen hukuksal savaşım içindi
(AÜ SBF’den Y. Doç. Dr. Kerem Altıparmak ve ark.).

İki saati aşan sunuyu merhum Av. Çelenk’in kızı Serpil Çelenk Güvenç duygulu ama
kararlı bir tonla yaptı. Ardından verilen kokteyl cömert ikramlar ve Litai Otel’in emekçilerinin ustalığı – inceliği ile renklendi. Sohbetler de, konuklar da nitelikliydi. Ankara Üniversitesi
Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda çalışma arkadaşımız – oda komşumuz
merhum Av. Çelenk’in kızı Prof. Ferda Özyurda‘ya, eşi aynı Fakülteden Prof. Ümit Özyurda‘ya, Serpil Çelenk ve eşi Kaya Güvenç‘e (eski TMMOB başkanı), Merhumun eşi
Şekibe Çelenk‘e ve çok sayıda dosta veda ederek ayrıldığımızda saat 22:00’yi epey geçiyordu..

*****

Geçen yıla göre Türkiye, ne yazık ki daha da despotik bir ortama sürüklenmiş durumda.
Ekonomik göstergeler alarm vermekte ve Türkiye, İç Güvenlik Yasası ile hak ve özgürlükleri iyice kıskaca alınmış durumda 7 Haziran 2015 genel seçimlerine koşmakta.. (Yapıldı, AKP 258’de kaldı.. AKP – RTE bunu tanımadı! 1 Kasım’da seçim yinelendi ve AKP 316 ile gene iktidar!?)

3 Fidan’ın hukuk dışı – vicdansızca – zalimce idamından bu yana TBMM’den saygınlıklarını geriveren bir yasa gene çıkmadı!.. AKP iktidarında beklenir miydi böylesi insancıl bir girişim?

Yakın hedef, AKP iktidarına mutlaka son vermekten geçiyor..
Bunun da en etkili yolu VATAN PARTİSİ’nin TBMM’ye güçlü bir grup ile girmesi..
Mustafa Kemal ATATÜRK ideolojisinin ruhu “6 OK” u içtenlikle programına alan tek parti!

Sevgi ve saygı ile.
6 Mayıs 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

===============================================

“Adalet İçin Hukukçular, Halit Çelenk’i Anıyor”
toplantısına katıldık 3 Mayıs 2014 Cumartesi gün..
Çok önemli, tarihe not düşen 3 konuşma dinledik.
Ankara Barosu’nun Sıhhiye’deki konferans salonu doluydu.
Bu programı sitemizde sizlerle paylaştık.
(Bkz. http://ahmetsaltik.net/2014/05/06/adalet-icin-hukukcular-halit-celenki-aniyor/Adalet İçin Hukukçular, Halit Çelenk’i Anıyor)

devrimci Avukat Halit Çelenk, 3 yıl önce bu gün, 6 Mayıs 2011 günü
toprağa verilmişti.

5 Mayıs 2011 günü aramızdan ayrılmış, Deniz – Yusuf – Hüseyin‘in idam yıldönümleri olan
6 Mayıs günü (1972) yaklaşırken yüreciği daha çok dayanamamış ve aramızdan  
ayrılmıştı.
O devrim şehitleri gibi aynı gün, -ama 39 yıl sonra- toprağa verilmişti.

Bu gün O’nu ve 3 Fidan’ı gömütleri (mezarları) başında anacağız..
Şükran ve minnetimizi dile getireceğiz.

Bir kez daha yetkililerden bu

  • “3 Fidan” ın yasa ile saygınlıklarının geriverimini (iadesini) diliyor ve
  • Uygun yerlere yontularının dikilmesini istiyoruz.
  • Savaşımlarını gelecek kuşaklara aktarmak için anılarına bir Tarih Müzesi açılmasını istiyoruz. Yontuları bu müzenin bahçesinde dikilebilir örneğin..

Menderes – Polatkan – Zorlu‘ya İstanbul – Topkapı’da yapıldığı gibi..

DP Başbakanı Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın  27 Mayıs Devrimi sürecinde yargılanmaları sırasında, baskı altına alınan Yassıada Ağır Ceza Mahkemesi‘nde usul hukukuna uygun davranılmadığı
bir gerçek olmakla birlikte, sanık eylemlerinin Türkiye’ye ihanet sınırına dayandığı
hatta aştığı su götürmez bir gerçektir. (Bkz. 27 Mayıs 1960 Devrimi 53 Yaşında!  http://ahmetsaltik.net/2013/05/27/27-mayis-1961-devrimi-52-yasinda/)

Oysa “3 Fidan” hiç cana kıymamışlardı!
(6 Mayıs 2016 sabahı AKP iktidarı, binlerce can yitiğinden sorumlu değil mi??)

Eylemleri o zamanki TCK (Türk Ceza Kanunu) 146. md. kapsamında değildi.
Pekala TCK 141-142 kapsamında hapis cezası ile yetinilebilirdi.
Açıktır ki, Sıkıyönetim Mahkemesinin Askeri Savcısı ve Yargıçları da (Baki Tuğ,
Ali Elverdi vd.) tam bir mesleksel bağımsızlık içinde davranamadılar.. Yazık..

Görülüyor ki, YARGI BAĞIMSIZLIĞI yaşamsal önemdedir ve adaletin aracı olarak hukuk “bir gün” herkese gerekli olmaktadır.

Aradaki fark, ölüm – yaşam farkı denlidir!

Dolayısıyla, “Güçler Ayrılığına dayalı demokratik hukuk devleti” mutlaka korunmalı, üzerinde yaygın toplumsal uzlaşma sağlanarak dokunulmaz kılınmalıdır.
Bu kurumsal yapılanma ile büyük toplumsal yıkımlardan – yanlışlardan korunabiliriz.

12 Mart faşizminin gölgesindeki TBMM, ne yazık ki bu 3 idamı onayladı..
Hem de “3′e 3 – kana kan – cana can – intikaaam” ilkel çığlıkları içinde..

Bu yaranın sarılmasının zamanı artık gelmiş ve geçmiştir.
Günümüzde Anayasada ve dolayısıyla Ceza yasamızda ÖLÜM CEZASI yoktur.

6 Mayıs 1972′nin üzerinden 44 yıl geçmiştir..

Ülkemizin bu tür barışçı girişimlere çok gereksinimli, son derece gergin bir iklim içinde olduğumuz biliniyor.. Ne yazık ki siyasal ilktidar, bu gerilim – ayrıştırma – ötekileştirme hatta toplumu kutuplaştırma “tehlikeli” siyasetini bilinçli seçimiyle sürdürüyor ve ne acı ki “acı meyvelerini” de siyasal rant olarak devşirebiliyor! Ancak bu tablonun sürgit olamayacağını, durumluk (konjonktürel) olduğunu belirtmek isteriz.

Aslolan ADALET – ÖZGÜRLÜK – EŞİTLİK – GÖNENÇ‘tir…
Bunlar sağlanmadan toplumsal barış ve erinci kalıcı kılmak olanaksızdır.

Biz, Büyük ATATÜRK‘ün özlemini ve hedefini paylaşıyor ve savunuyoruz :

YURTTA BARIŞ – DÜNYADA BARIŞ!

Haydi, gerekli adımları atalım..

Gelecek 6 Mayıs’tan önce toplumsal vicdanı derinden yaralayan, adalet duygusunu yıkıma uğratan, güvensizlik doğuran…… çok olumsuz tabloyu onaralım..

TBMM‘de ortak önerge versin partiler..
Çok kısa sürede sorunu çözelim ve
Sosyal Psikoloji bakımından ciddi “travma sonrası stres bozukluğu” (PTSD) nedeni olan bu yakıcı tarihsel sayfaları çooook uzun yıllar sonra kin – nefret – şiddetten arınarak sevgi – barış – uzlaşma iklimiyle sarıp onaralım..

Bu çağrı bizden..

Devrim şehitleri “3 Fidan” ın, yılmaz ve bilge savunman Av. Halit Çelenk’in
sevgin (aziz) anıları önünde saygı ile eğiliyoruz..

Ve çoook özverili emekleri için, Deniz- Yusuf – Hüseyin’e annelik de yaptığı için…
“Şekibe anne” yi esenlik dileğiyle, saygıyla selamlıyoruz..

Bir şiirle bağlamak istiyoruz (cep telefonumuza gelmişti..)

divider_yesil_fiyonk

Bir Hıdrellez sabahı
6 Mayıs 1972 günü
3 Baharı yağlı urgana mahkum ettiler
Devrimcilerin 3 gülü
Deniz gülü;
Yusuf gülü
Hüseyin gülü
Darağıcında gömülü
Devrimcilerin 3 gülü
Gezmiş gülü
Aslan gülü
İnan gülü..
Ölümdür kimileyin kavganın tek ödülü
Öldürdünüz mü sandınız beni cellat, 6 Mayıs’ta?
Say bakalım o günden bu güne doğan çocukların adını?
Kaçı cellat, kaçı DENİZ??

divider_yesil_fiyonk

Sevgi ve saygı ile.
6 Mayıs 2016, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com 

Not     :
Halit Çelenk ve eylemi -savaşımı hakkında kapsamlı bilgilere
http://www.halitcelenk.org/ web sitesinden erişilebilir..

Geçen yıl bu gün yazdığımız “3 Fidana Özlem : 41. yıl…”
başlıklı yazımız da sitemizde okunabilir..
(http://ahmetsaltik.net/2013/05/06/3-fidana-ozlem-41-yil/)

Önceki yıl (40, yıl, 6 Mayıs 2012) yazımız ise :
40. yılda Deniz’e, Yusuf’a, Hüseyin’e..”
http://ahmetsaltik.net/arsiv/2012/05/6_Mayis_2012_Deniz_Yusuf_Huseyin_40._yil.pdf

Cerrahpaşa’da öğretim üyesinden şiddete uğrayan hekimlere mobbing

 

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Hastalıkları Kliniği’nde, 9 Eylül günü İstanbul Tabip Odası Hastane Temsilcisi Dr. Gözde Apaydın’a saldıran hasta yakınları, 11 Eylül’de hastaneye tekrar gelerek olay çıkardı. Kliniğin sorumlu hekimi Prof. Dr. Halit Çam, olayın yaşandığı koridora gelerek hekimlere ‘itler, köpekler’ vb. hakaretler savurdu. İstanbul Tabip Odası, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası ve asistan hekimler, bu onur kırıcı davranış üzerine Çam’ın idari görevinden alınması talebiyle bugün hastane bahçesinde çadır kurarak bir açıklama yaptı.Açıklamaya İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Dr. Samet Mengüç, yönetim kurulu üyeleri, Dr. İncilay Erdoğan ve Dr. Ozan Toraman da katıldı. Asistan hekimler, bugün saat 10.00’da gerçekleştirilecek Çocuk Hastalıkları Anabilim Dalı, Fakülte Kurulu toplantısında Çam’ın kınanmasını istiyor. Fakülte Kurulu’ndan çıkacak karara göre yarın iş bırakacaklarını açıklayan asistan hekimler, Prof. Dr. Halit Çam görevden alınana kadar bu süreci devam ettirmekte kararlı.

SES Aksaray Şube Başkanı Aydın Erol, “Hekim arkadaşımız koridordaki 10 hasta yakınına, enfeksiyon riski nedeniyle hastanın yanında yalnızca bir kişinin bulunması konusunda gerekli uyarıyı yaptığı için saldırıya uğramıştı. Konuyla ilgili hem karakola, hem hastane yönetimine suç duyurusunda bulunduk ancak ‘kol kırılır yen içinde kalır’ mantığını karşımızda bulduk. Olayı kapatma noktasına gelindi. Yaşanan saldırının basına yansımasını istemiyorlar. Hasta yakını daha çok sorun çıkarır diye tedavisini hızlı bir şekilde uygulayıp, bir şekilde ödül vererek göndermeyi istiyorlar. Bu durum hasta yakınlarına cesaret verdi. Geçtiğimiz cuma günü, tekrar acile gelen aile yakınları, kendilerine ‘hastanın sağlık durumunun stabil olduğu belirtilerek tedavinin bundan sonra başka bir hastanede devam ettirilmesinin’ ifade edilmesi üzerine hastanede olay çıkarttı” şeklinde konuyla ilgili bilgi verdi.

Erol, “Hastalar muayene olacakları doktoru seçmekte özgürdür ancak doktorlar da kendilerine şiddet uygulayan, tahrik eden, sözlü tacizde bulunan hastayı seçmeme hakkı vardır.” diyerek hekimlere uygulanan şiddetin haklı gösterilemeyeceğini söyledi.

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğretim Üyeleri ve hekimler adına konuşan Türk Tabipleri Birliği İkinci Başkanı Prof. Dr. Raşit Tükel, “Daha bir gün önce şiddetin önlemesi için asistan arkadaşlarımızla yine bu bahçede bir araya gelmiştik, bizler şiddetin nasıl önleneceğini konuşurken bu şiddeti meşrulaştıran, destekleyen, onaylayan bir tutum gerçekleşti bu hastanede. Maalesef bu tutum bir öğretim görevlisinden meslektaşımızdan gelmiştir. Biz şiddete karşı tüm hekimlerin, hastane çalışanlarının, hasta yakınlarının bir tutum almasını bekliyoruz. Meslektaşımız yaptıklarıyla şiddete zemin hazırlamıştır. Yaptığı bir Mobbing uygulamasıdır. Bu tutumu kınıyoruz.”  dedi.

Yapılan konuşmalardan sonra Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanlık Öğrencisi Doktorlar adına hazırlanan basın açıklamasını, Dr. Gözde Yücel okudu. Açıklamanın ardından Çocuk Acil Servisi’nin önüne değin bir yürüyüş gerçekleştirildi ve eylem burada yapılan açıklamayla sonlandırıldı. (16.9.2015)

Basın açıklamasının tam metni

========================

Dostlar,

Acı verici olaylar ne de çok olmaya başladı Ülkemizde..
Ya da biz karamsar mı bakıyoruz gelişmelere, olağan akışlara?
Sanmıyoruz.. nesnel oluş bu yönde korkarız..
Ülkemizin genel iklimi 13 yıllık AKP iktidarında öylesine bozuldu ki..
Güzellikler yaşamda ağırlığını yitirdi gibi..

Ağza alınmaz sözler kullanarak meslektaşlarını aşağılayan ve bu yolla bezdiri (mobbing) uygulayan öğretim üyesinin davranışını doğru bulmuyor ve üzüntüyle karşılıyoruz. Haydi biz kendisini kınamayalım ama doğrusu bu meslektaşımızın özür dileyerek geri  adım atmasıdır. Hatasını kabul etmek irfandır.. Bunu diler ve bekleriz Prof. Dr. Halit Çam hocadan..

Sevgi ve saygı ile.
18 Eylül 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Gezi Hukuki İzleme Grubu’nun Gezi Raporu: Demokrasi ve Totalitarizm Sarkacındaki Türkiye

Gezi Hukuki İzleme Grubu’nun Gezi Raporu:

Demokrasi ve Totalitarizm Sarkacındaki Türkiye

erkan

Dr. Erkan Duymaz
Hukukçu,
erkan.duymaz@istanbul.edu.tr
http://www.sosyaldemokratdergi.org/2015/03/erkan-duymaz-gezi-hukuki-izleme-grubunun-gezi-raporu-demokrasi-ve-totalitarizm-sarkacindaki-turkiye/
17.03.2015

Taksim Gezi Parkı protestolarının güvenlik güçlerince bastırılması sırasında yaşanan
hukuk dışı uygulamalara ve hak ihlallerine dikkat çekmek ve süreci hukuksal açıdan izlemek amacıyla Haziran 2013’te kurulan “Gezi Parkı Müdahalesine Karşı Hukuki İzleme Grubu” yaklaşık bir buçuk yıldır üzerinde çalıştığı Gezi Raporu’nu 30 Aralık 2014 günü düzenlenen bir basın toplantısında kamuoyu ile paylaştı. Farklı disiplinlerden akademisyenlerin, Gezi davalarını izleyen avukatların, Türkiye Barolar Birliği, İstanbul Tabip Odası,  Çevre Mühendisleri Odası, DİSK ve sivil toplum örgütlerinin katılımıyla hazırlanan Rapor, çok disiplinli bir yaklaşımla Gezi’yi merkeze alarak Türkiye’nin dünü, bugünü ve yarınına ışık tutmayı amaçlıyor.
Gelin hep birlikte
Demokrasi,
– İnsan hakları ve
– Hukuk devleti üçlüsünün ne durumda olduğuna kısaca bakalım.

Özetin özeti

Rapor’un alt başlığı derin bir kaygıyı yansıtıyor…

Türkiye’nin demokrasi ve totalitarizm arasında gidip gelen bir sarkaçta tasavvur edilmesi
bir yandan rejimin öngörülemez niteliğine gönderme yaparken, öte yandan iktidarın otoriter eğilimlerinin sıradanlaştığını ve artık toplumu bütünüyle denetim altına almaya çalışan totaliter bir rejime kayışın söz konusu olduğunu ifade ediyor. Nitekim Gezi sonrası tanık olunan uygulamalar ve çıkarılan yasalar, demokratik bir toplumun vazgeçilmezleri olan

– ifade,
– basın,
– örgütlenme,
– toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlükleri

üzerindeki baskıları artırmakla yetinmemiş, toplumsal muhalefetin her türlüsünün “suç” olarak kabul edildiği bir “topyekûn suçlulaştırma ve yıldırma” siyasetinin izlendiğini göstermiştir.

“Darbe girişimi” saptırmasına yanıt

Gezi eylemlerini uzaktan izleyen tarafsız bir gözlemci, hiç kuşku yok ki, yaşam alanlarına
sahip çıkmak amacıyla sokaklara dökülen insanların meşru ve barışçıl yollarla istemlerini
dile getirmesini demokrasi açısından bir kazanım olarak değerlendirirdi. Gösterilerin kitleselleşmesini ve ülkenin her tarafına yayılmasını ise demokrasiye olan inanç ve güvenin
her şeye karşın sürdüğünün bir işareti olarak yorumlardı. Ne var ki siyasal iktidarın gösterilere ilk tepkisi bir kez daha “milli irade” söylemini öne sürmek oldu. Protestolara verilen desteği kırmak ve göstericileri itibarsızlaştırmak için başvurulan bu yöntemle Gezi muhalefeti
milli iradeye karşı gelişen bir hareket, bir darbe girişimi, bu muhalefetin bileşenleri ise “marjinal” ve “darbe yanlısı” olarak topluma sunulmaya çalışıldı. Dahası, ülkenin 80 ilinde sokaklara çıkan üç milyondan çok insan ulusal iradenin bir parçası değilmiş gibi,

Gezi eylemleriyle eşzamanlı olarak “milli iradeye saygı mitingleri” düzenlendi.
Bugün bakıldığında Gezi eylemlerinin bir darbe girişimi olarak sunulmasının bir siyasal stratejiden ibaret olmadığı görülmektedir. Nitekim Çarşı taraftar grubuna mensup göstericilere karşı hazırlanan ve mahkemece kabul edilen iddianamede, hukuksal olarak ve eylemli olarak olanaklı olmasa da, Hükümeti devirmeye girişim suçunun oluştuğu savunulmuştur.
Öte yandan, Ali İsmail Korkmaz davasında yargılanan ve ceza alan bir polis memuru,
Gezi’nin bir darbe girişimi olduğunu, kendisinin de darbecilere karşı güç kullandığını ve
böylece hükümeti koruduğunu öne sürebilmiştir!

Gezi Raporu’nun kuşkusuz en önemli katkılarından biri, Gezi’yi meydana getiren
toplumsal muhalefetin kaynağını objektif bir bakışla analiz ederek, Gezi’nin bir özgürlük ve demokrasi hareketinden ibaret olduğunu ortaya koymaktır. Her türlü darbe girişimi ve
komplo kuramlarını dışlayacak bu çalışma, kent ve doğa talanına dayalı kalkınma modeli, toplantı ve gösteri hakkının sürekli engellenmesi, polis şiddeti, kişilerin yaşam alanına ve tercihlerine müdahaleler, eğitim sisteminin muhafazakarlaştırılması çabaları ve daha birçok etkenin Gezi hareketini besleyen damarlar olduğunu göstermektedir. Gezi’ye katılan veya
destek veren belli başlı grup ve oluşumların aktarıldığı Gezi’nin özneleri bölümü bu saptamayı doğrulayacak niteliktedir. Gezi Parkı’nın yaş, cinsiyet, meslek, sosyal statü, inanç ve siyasal görüş bakımından görülmemiş bir çeşitliliğe sahne olması, yukarıda anılan etmenlerle birlikte düşünüldüğünde,

  • Gezi’nin kendiliğinden gelişen bir halk hareketi olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Hak ihlallerinin bilançosu

Hukuk İzleme Grubu’nun çalışmasının önemli bir bölümü Gezi müdahalelerinde ve sonrasında yaşanan hak ihlallerine ayrıldı. Göstericilere karşı açılan soruşturma ve davalar ve gösteriler sırasında gerçekleşen gözaltılar konusunda ayrıntılı bilgiler sunan Rapor,
bu yönüyle önemli bir belge niteliğinde.

Anayasa ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ışığında Gezi müdahalelerine bakıldığında oldukça kaygı verici bir insan hakları ihlalleri tablosundan söz edilebilir. Bu süreçte
ortaya çıkan hak ihlallerinin temelinde toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının keyfi bir şekilde engellenmesi yatmaktadır. Rapor’un altını çizdiği en temel gerçek, yer yer ve zaman zaman şiddet olayları yaşanmış olmasına karşın Gezi protestolarının genelinin barışçıl nitelikte olduğudur.

Nitekim İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin yerleşik içtihadının da işaret ettiği gibi, kolluğun gereksiz ve ölçüsüz güç kullanımı sonucu göstericilerin direnmesi veya gösteri
sona erdikten sonra kimi kesimlerin polisle çatışması toplantı veya gösterinin barışçıl niteliğini değiştirmemektedir. Kısacası, eylemlerin keyfi bir şekilde yasaklanması, barışçıl eylemlere müdahale edilmesi ve müdahale sırasında gereksiz ve yasalara aykırı güç kullanılması olağanüstü durumlarda bile görülmeyen yoğunlukta bir hak ihlalleri zinciri oluşturmuştur.

Ne var ki yaşanan ihlaller bununla sınırlı kalmamıştır. Gezi’ye herhangi bir biçimde destek veren birçok kişi ve kurum soruşturmalarla, davalarla, işten çıkarmalarla yıldırılmaya ve cezalandırılmaya çalışılmıştır. Anayasa’nın düzenlediği çevre hakkı ve yüklediği çevresel değerleri koruma ödevinin (AS: md. 56) doğal bir sonucu olarak demokratik yollarla
barışçıl toplantı çağrısı yapan Taksim Dayanışması üyelerinin suç örgütü kurmak ve yönetmek ile itham edilmesi, polis şiddeti sonucu yaralananlara tıbbi yardım sağlayan hekim odalarına karşı açılan davalar, Çarşı grubu üyelerinin hükümeti devirmekle suçlanması, işten çıkarılan onlarca gazeteci ve soruşturmalara maruz kalan akademisyenler bunlardan yalnızca birkaçıdır.

Polis şiddeti ve cezasızlık

Gezi Parkı protestolarının kitleselleşmesinde polis şiddetinin payı göz ardı edilemeyecek bir gerçek. 27 Mayıs gecesi çadır kurarak Park’ta nöbet tutan yaklaşık 50 kişilik bir gruba gün doğarken müdahale edilmesi ve yasalarla yönetilen bir devlette izahı olmayan bir saldırıyla çadırların yakılması haklı olarak büyük bir tepkiyle karşılandı. Takip eden günlerde polis şiddetinin artarak can kayıpları ve yaralanmalara yol açması, siyasi iktidarın ise göstericilere uygulanan şiddeti haklılaştırmaya gayret etmesi kalabalık kitlelerin sokaklara dökülmesine neden oldu. Polis şiddetinin özlü bir envanterini çıkaran Rapor, kolluk güçlerinin suç teşkil eden eylemlerinin soruşturulmadığını, sorumlu kamu görevlilerinin yargılanmadığını, yargılanan az sayıdaki görevliye etkili bir yaptırım uygulanmadığını ve dolayısıyla devlet eliyle bir cezasızlık ortamı yaratıldığını somut örneklerle gözler önüne seriyor.

Kayıt altına alınmış ve insan hakları kurum ve örgütlerinin hazırladıkları raporlarla tespit edilmiş olmasına rağmen, polis şiddetinin yol açtığı yaşam hakkı ve işkence ve kötü muamele yasağı ihlallerinin devlet tarafından tanınmaması ve cezalandırılmaması yalnızca bu şiddetten zarar gören kişilerin mağduriyetini artırmamış, aynı zamanda toplumun bütününe kaygı uyandırıcı bir mesaj vermiştir. Kamu görevlilerinin işledikleri suçlar söz konusu olduğunda hukuk devleti ilkesinin askıya alınabileceğini söyleyen ve ülkemizde duymaya alışık olduğumuz bu mesaj devletin meşruiyetini tartışmaya açacak derecede vahimdir.

Gezi sonrası anti-demokratik mevzuat dalgası

Gezi eylemlerinin son bulmasıyla birlikte toplumsal muhalefetin yeniden oluşmasını ve örgütlenmesini engelleyecek bir dizi mevzuat değişikliği gerçekleştirildi. Ortak yönü temel hak ve özgürlüklerin kullanımını sınırlandırmak ve toplumun muhalif kesimini denetim altında tutmak olan bu düzenlemeler göstericilere karşı açılan onlarca davayla birlikte ele alındığında Rapor’un başlığında ifade edilen rejimin totaliterleşmesi kaygısının hiç de abartılı olmadığı görülüyor.

– Üniversitelerde ifade özgürlüğünü hem öğrenciler hem de öğretim elemanları açısından kısıtlayan disiplin yönetmeliği değişiklikleri;
– İmar Kanunu’na eklenen bir düzenleme ile meslek kuruluşlarının (TMMOB’a bağlı Odalar) elinden birtakım yetkilerin alınması;
– Hekimlerin Gezi’de yaralananlara tıbbi yardım sağlamasına tepki olarak Sağlık Hizmetleri  Temel Kanunu’na eklenen cezaa yaptırımı;
– Statlarda siyasal slogan yasağı ve
– Futbol taraftarlarının “fişlenmesine” olanak verecek Passolig kartı uygulaması;
– Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın yetkilerini genişleten ve
internet erişim engellemelerini kolaylaştıran yeni düzenlemeler

bunlardan öne çıkanlarıdır.

Halihazırda Meclis’in gündeminde olan İç Güvenlik Paketi, tabloyu daha da karamsar kılmaktadır. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanılmasını Anayasa’ya ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ne aykırı bir biçimde sınırlandıran 2911 sayılı Kanun’u daha da
“özgürlük karşıtı” bir duruma getiren ve toplumsal olaylara müdahale konusunda polise
geniş yetkiler tanıyan paket, içerdiği öbür güvenlikçi düzenlemelerle birlikte,
yeni insan hakkı ihlallerine ve polis şiddetine davetiye çıkarmaktadır.

Sonuç

Gezi eylemlerinin ve devletin bu eylemlere verdiği tepkinin Türkiye demokrasisine nasıl bir katkı sunacağı veya zarar vereceği zamanla daha iyi ortaya çıkacaktır.

Gezi Hukuki İzleme Grubu önümüzdeki sürece olumlu bir yön vermek arzusuyla bir dizi öneri sunmuştur.
– Çoğunlukçu demokrasi anlayışının terk edilmesinden hukuka bağlı bir yönetim istemine;
– Uluslararası insan hakları hukukuna saygı gösterilmesinden hükümet dışı örgütlerin
insan hakları alanındaki rollerinin pekiştirilmesine;
– Katılımcı karar alma süreçlerinin gerekliliğinden “torba yasa” tekniğinin terk edilmesine;
– İnsan ve çevresine zarar veren araç ve yöntemlerin ve özellikle biber gazının yasaklanmasından sorumluların yargı önünde hesap verdiği saydam ve adil bir yargı mekanizmasının oluşturulmasına….

Uzanan istem ve önerilerle son bulan Rapor,
insan haklarına dayalı demokratik bir hukuk devleti için verilen mücadeleye
katkı yapacak bir çalışmadır.

Rapor, önümüzdeki günlerde Türkiye Barolar Birliği’nin değerli katkılarıyla yayımlanacak
ve kurumun internet sitesinde paylaşıma sunulacaktır.

=======================================

Dostlar,

Gezi Hukuki İzleme Grubu’nun Gezi Raporu:
Demokrasi ve Totalitarizm Sarkacındaki Türkiye

Raporunu çok önemsiyoruz. Bu yazı, sitemizde 5 Mayıs’tan bu yana son günlende
yer verdiğimiz 3. yazı oluyor. Dileriz Türkiye Barolar Birliği web sitesinde tam metin olarak yayımlanır ve tümünü (240 sayfa) size sunabiliriz.

Dr. Erkan Duymaz, söz konusu Rapor’u omuzlayan genç bir Hukuk Doktoru.
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden… O’nun özeti bu bakımdan değerli.

Bir kez daha bu Rapora emek verenlere şükranlarımızı sunarken;
Gezi direnişi şehit ve Gazilerini saygı ile selamlıyoruz.

Bu hazin tablonun sorumlusu, Darbe kuruntusu içinde iktidarını pekiştirme güdüsüyle davranarak şidddete sarılan – totaliterleşen, hukuk ve insan hakları alanı dışına savrulan;
dahası bu sakıncalı davranış ve tutumlarını tırmandırarak sürdüren AKP iktidarını
şiddetle kınıyor; birkez daha sağduyuya ve hukuka – insan haklarına saygıya çağırıyoruz.
Bu çağrımızınçok işe yarayacağı umudunu taşımadığımızı da hüznle belirtelim.

Tek çare, AKP iktidarını 7 Haziran 2015 genel seçimlerinde iktidardan uzaklaştırmaktır.

Sevgi ve saygı ile.
8 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Gezi Hukuksal İzleme Grubu Gezi raporu açıklandı

Gezi Hukuksal İzleme Grubu
Gezi raporu açıklandı

Gezi'nin_simgesi_yuzune_gaz_SIKILAN_KIZ

DHA, http://www.hurriyet.com.tr/gundem/27870157.asp, 31.12.2014

Gezi Hukuki İzleme Grubu tarafından hazırlanan ‘Gezi Raporu’nda,
Türkiye’nin giderek otoriter, hatta totaliter rejime doğru hızla yol aldığı belirtildi.

Gezi Hukuki İzleme Grubu‘nun bir süredir üzerinde çalıştığı

‘Demokrasi ve Totalitarizm Sarkacında Türkiye’

başlıklı ‘Gezi Raporu’ tamamlandı. Akademisyenler, avukatlar, Türkiye Barolar Birliği, İstanbul Tabip Odası, Çevre Mühendisleri Odası ve DİSK başta olmak üzere çok sayıda kişi, meslek odası ve sivil toplum örgütünün çok yönlü olarak katkı sunduğu belirtilen raporu, Taksim Hill Otel’de düzenlenen basın toplantısıyla Gezi Hukuk İzleme Grubu Başkanı
Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu açıkladı.

Kaboğlu,

“Türkiye’de seçimlerin demokrasi açısından anlamını, yargının demokrasi içindeki yerini,
dil-devlet ilişkisine dek, din özgürlüğüne dek, demokratik rejim, hukuk devleti veya
hukukun  üstünlüğü bağlamında bu konularını tartıştık. Bunları tartışırken, demokrasi anlayışı bakımından esasen çoğunlukçu demokrasinin öne çıktığını ve çoğunluk = milli irade şeklinde bir görünümün 2013-2014 Türkiye’sinde karşımıza çıktığını ve çoğu zaman hukukun üstünde
bir görüntü yansıttığını saptamış bulunuyoruz.” dedi.

Prof. Kaboğlu, söz konusu milli iradenin, hukuk ve siyaset arasındaki çelişkinin ana eksenini oluşturduğunu ifade etti.

ibrahim_kaboglu


“TANZİMAT’TAN BU YANA…”

Prof. İbrahim Kaboğlu, demokratik devlet açısından bakıldığında din-devlet ilişkisinde yaşanan, dinin siyasete alet edilmesi şeklindeki uygulamaların, son Milli Eğitim Şurası’nda alınan
tavsiye kararlarıyla iyice gün ışığına çıktığını belirterek,

“Hatta Tanzimat’tan bu yana tanık olunan laikleşme yönündeki hareketler ilk kez bu kadar açık ve büyük bir dalgayla, dinselleşmeye doğru, dinsel eğitime doğru kayış şeklinde bir görünüm ortaya çıkmıştır. Burada demokratik rejim ve hukukun üstünlüğü üzerinde 3 yönlü tehdit
veya kıskaç saptamasında bulunulmuştur.

– Birincisi, anayasal fren ve denge düzenekleri giderek bozulmuştur.
– İkincisi; merkeziyetçi eğilimle yani yetkilerin tek kişi üzerinde toplanması yönündeki eğilimle ülkedeki çevresel bozulma arasında tam bir paralellik saptanmaktadır.
– Bir tür yeşil neo-liberalizmin, kural tanımaz neo-liberalizmen çevresel ve doğal değerler üzerinde merkezileşme eğilimiyle birlikte musallat olduğunu söyleyebiliriz” dedi.

“GEREKLİ KORUMA ANAYASAMIZDA VARDIR”

Kaboğlu, hak ve özgürlükler alanının giderek daraltılması ve bunun da belirli bir mezhep bakış açısının belirleyici olmasının raporun 1. bölümünün nedenini oluşturduğunu belirtti. Kaboğlu, 1. bölümde Gezi’ye giden sonuçları tartıştıklarını ve Gezi’nin bir sonuç olduğunu ifade ederek,

Esasen Gezi ekseninde meydana gelen olayların bir daha meydana gelmemesi için gerekli koruma anayasamızda vardır (AS: Anayasa md. 56). Çok eleştirdiğimiz, karşı çıktığımız
1982 Anayasası asgari güvenceleri koymaktadır. Sağlıklı ve düzenli bir kentleşmeden ormanların korunmasına kadar asgari güvenceleri koymaktadır. Bu çerçevede yurttaşlara
yalnızca hak tanımamakta, ödevler yüklemektedir.” dedi.

RAPOR…

Gezi Raporu’nda şu ifadeler yer aldı                         :  

“2013 yazında bir kent ve çevre savunması hareketi olarak başlayan Gezi protestoları
kısa zamanda toplumun değişik kesimlerinden gelen siyasal tepki ve istemleri içine alarak
güçlü bir toplumsal muhalefete dönüşmüştür. Bu muhalefetin siyasal iktidar tarafından
şiddetle bastırılmaya çalışılması, temel hak ve özgürlüklerin sürekli bir şekilde ihlal edildiği, hukuk devleti ve demokrasiyle bağların koparıldığı bir siyasal ortam yaratılmıştır.
Barışçıl sokak gösterileri ile dile getirilen demokratikleşme ve özgürleşme istemleri
siyasal iktidar tarafından bir darbe girişimi olarak topluma sunulmuş, bu suçlama göstericilere karşı hazırlanan iddianamelerde de yer almıştır. Bu ve Gezi sonrası meydana gelen öbür  gelişmeler demokrasiden uzaklaşılarak otoriter, hatta totaliter bir rejime doğru hızla yol alındığını göstermektedir.

Gezi’de gün yüzüne çıkan toplumsal muhalefet bizzat iktidarın politikaları sonucu şekillenmiştir.

Özellikle kentsel ve ekolojik talan, kişi özgürlüğü ve özel yaşama müdahaleler,
kadın bedeni üzerinden siyaset, toplumu muhafazakarlaştırma çabası, artan polis şiddeti gibi etmenlerden beslenen Gezi muhalefetinin, ulusal irade karşıtlığı, darbe savunuculuğu
veya komplolarla ilişkilendirilmesi mümkün değildir. Anayasa ve uluslararası insan hakları hukuku ışığında bakıldığında, Gezi protestoları geneli itibariyle  barışçıl eylemlerdir.

Bu eylemlerin sistematik bir şekilde yasaklanması, zor kullanılarak bastırılması,
anayasa ve hukuka aykırıdır.

Toplumsal muhalefetin tekrar canlanmasını önlemek amacıyla ifade ve örgütlenme özgürlüklerini kısıtlayıcı yeni düzenlemeler ivme kazanmıştır. Özgürlükler alanı daralırken, yasalaşma aşamasında olan iç güvenlik paketiyle (AS: Bu yasa Nisan 2015’te yürürlük aldı
ne yazık ki!) Kolluğun yetkileri genişletilmek istenmektedir.”

========================================

Dostlar,

Önceki gün Halit Çelenk anma töreni izlenimlerimizi bu sitede sizlere sunarken,
söz konusu  Rapor’un 1. lik ödülü aldığını ve 240 sayfalık kapsamlı bir kitap olarak
Türkiye Barolar Birliğince bastırılarak ücretsiz dağıtıldığını belirtmiştik.
(http://ahmetsaltik.net/2015/05/06/6-mayis-1972-6-mayis-2014-42-yil-sonra-3-fidan-a-ozlemle/)
Prof. İbrahim Kaboğlu da bu törende çalışmayı özü ile katılımcılara tanıtmıştı.Bir özeti biz de sitede sizlere sunalım iistedik.
Tam metin elimize geçerse onu da paylaşacağız..

Emek veren herkesi şükran ve saygı ile karşılıyoruz.
GEZİ şehitlerini – gazilerini içimizin sızısıyla hürmetle selamlıyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
7 Mayıs 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

SUSUZLUK KAPIMIZDA! HASTALIKLAR ve DERTLER DE…

Istanbul_Tabip_Odasi_logosu

SUSUZLUK KAPIMIZDA! HASTALIKLAR ve DERTLER DE…

SU KESİNTİLERİ ile BİRLİKTE TOPLUMU BEKLEYEN TEHLİKE ve

ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER

 

 

 

Başta İstanbul olmak üzere ülkemizin pek çok bölgesinde gündeme gelen susuzluk tehlikesi sağlık açısından birçok olumsuz sonuca yol açabilecek tehdit ve tehlikeleri birlikte getirmektedir. Sağlıklı olmanın en temel koşullarından biri
yeterli ve güvenli su” sağlanmasıdır. İçme ve kullanma suyunun
yeterli ve güvenli olmaması durumunda, kimisi oldukça tehlikeli olan
çok sayıda hastalık görülebilmektedir.

Barajlardaki, su toplama havzalarındaki ve su kaynaklarındaki kötü kullanım ve endüstriyel Kirlenme, yeterli yağış olmaması gibi mevsimsel nedenlerle de birleştiğinde kullanılabilir, güvenli, yeterli içme ve kullanma suyu sağlanmasında toplum sağlığını olumsuz etkileyebilecek önemli sorunlara yol açmaktadır. Sürecin saydam, bilimsel, akademik-demokratik ve toplumsal çevrelerle eşgüdümlü yönetil(e)memesi, gerekli ve yeterli kamusal ve bireysel önlemlerin zamanında alınamaması, önceki yıllarda olduğu gibi bir yandan vatandaşlarımızda bulaşıcı hastalıklar başta olmak üzere endüstriyel kirlilik kaynaklı, kimyasal ve ağır metallerden kökenli sağlık sorunların oluşabileceğine ilişkin ciddi endişelere neden olurken, öte yandan spekülatif ve manüplatif
ticari faaliyetler için uygun bir ortam oluşturmaktadır.

Karşılaşacağımız sorunları 6 aşamalı olarak değerlendirebiliriz :

  1. Kaynakta kirlilik. Evsel atıklar, tarımsal atıklar (gübre ve tarım ilaçları) endüstriyel atıklar (kimyasallar, ağır materyaller vb.), araçlardan kaynaklı kirlilik,
  1. Su biriktirme alanlarındaki sorunlar. Baraj ve göletlerin su toplama havzalarının yerleşime ve endüstriyel faaliyetlere açılması, (aşırı yapılaşma ve doğanın, ormanların tahrip edilmesi yeraltı ve yüzeysel su miktarında azalma ve kirliliğe neden olmaktadır.)
  1. Arıtma işlemlerinden kaynaklı sorunlar (arıtma sistemleri, kapasiteleri.
    Ağır metaller, kimyasallar tam olarak arıtılabiliyor mu, klorlama eksik
    ya da fazla mı vb.)
  1. Dağıtım şebekesi ile ilgili sorunlar (dağıtım şebekelerinin içinden ve dışarıdan kaynaklı sorunlar. Kanalizasyon sistemi ile ilgili sorunlar (kesintiler, arıza gibi durumlarda sızdırmazlık, negatif basınç vb.)

5. Bireysel kullanıcılardan kaynaklı sorunlar (evlerdeki depolardan kaynaklanan sorunlar, zamanında ve yeterli temizlik, uzun süreli bekletmeler vb.)

  1. Denetimli ya da denetimsiz kişisel su sağlayıcılarından kaynaklı sorunlar
    (tanker, damacana vb.)
    İstanbul’daki baraj doluluk oranlarının % 20’lere düşmüş olması, yakın gelecekte planlı-plansız su kesintilerinin gündeme gelmesine neden olacaktır.
    Bugüne dek alındığı ifade edilen önlemlerin sorunun çözümünde yeterli hatta etkili olmadığı dikkate alındığında, sorunun çözümünde acil ve toplumca benimsenebilecek ve uygulanabilecek önlemlerin alınabilmesi için katkıda bulunabilecek tüm kişi ve kurumlara görev düşmektedir.

Alınacak önlemler ve dikkat edilecek noktalar
aşağıdaki başlıklarda sıralanabilir  :

  1. Su kesintilerinde temel strateji, “kesinti yapmak zorunda kalmamak” olmalıdır.
    Bu açıdan hazırlıklılık en önemli konudur. Su kesintisine yol açabilecek olası durumlar (kuraklık, olağandışı durumlar, afetler vb.) öngörülerek hazırlık ve
    acil su yönetimi planları yapılmalıdır.

Bu planlar halkın katılımıyla hazırlanmalı ve güncellenmelidir.

  1. Alınacak önlemler kesinti öncesi, kesinti sırası ve kesinti sonrası olmak üzere
    3 başlıkta belirlenmelidir.
  1. Hazırlık planlarında yerleşim yerlerinde olası sorunlara karşı yedek su kaynakları ve gerektiğinde kullanımı ile ilgili yapılacaklar da yer almalıdır.
    Bu noktada unutulmaması gereken konu, yedek su kaynaklarının da
    “içilebilir” nitelikte olmasıdır.
    Bu açıdan kaynaklar dikkatle incelenmeli ve analiz edilmelidir.
  1. Suyun yeterli olmaması kişisel temizliği, ortam temizliğini, malzeme temizliğini, gıda hijyenini olumsuz etkiler ve bulaşıcı hastalık riski doğurur. Özellikle toplu bulunulan alanlarda bu risk çok daha yüksektir ve salgınlar ortaya çıkabilir!
  1. Su kesintilerinde kesintinin boyut ve yaygınlığına göre aşamalı bir plan
    devreye sokulmalıdır. Güvenli su kaynakları kullanıma sokulmalı,
    toplumla iyi bir iletişim kurulmalıdır. Kaynağı bilinmeyen suların
    (su tankerleri, kuyu suyu vb.) kullanımı konusunda duyarlı olunmalı gerekirse kullanımları önlenmeli ve bu amaçla iyi bir denetim sistemi kurulmalıdır.
  1. Kesintiler sonrası suyun dezenfeksiyonu sağlanmalı suda 0.5 mg/Lt serbest klor bulunacak biçimde sular klorlanmalıdır. Kesinti sırasında kullanılacak suların da dezenfeksiyonu gereklidir. Bu amaçla topluma sunulacak yedek su kaynakları dezenfekte edilerek kullanıma sunulmalı,
    bireysel klorlama konusunda eğitim yapılmalıdır.
  1. Kesintiler sırasında gereksinimden çok su depolamak çeşitli sorunlara
    yol açabilmektedir. Depolama amacıyla kullanılan araç-gerecin temizliği,
    suyu kirletme riski göz önüne alınmalıdır. Bu açıdan bireysel düzeyde alınacak önlemler konusunda toplumla iyi iletişim sağlanarak aralıklı olarak duyurulmalıdır.
  1. Başta sağlık kurumları olmak üzere okullar, bakımevleri, huzurevleri gibi kurumlarda Özel önlemler alınmalıdır.
  1. Tüm bu vb. önlemlerin etkili olabilmesi için kamuoyu karşısında güven verici,
    açık ve denetlenebilir çabalara ve işbirliğine ivedilikle gereksinim vardır.

TTB ve İstanbul Tabip Odası olarak kamuoyunu bilgilendirmeye,

etkili önlemlerin alınması için tüm örgütlerle ve vatandaşlarımızla birlikte konuyu izlemeye, önerilerimizi iletmeye devam edeceğiz.

Daha büyük felaketlerle karşılaşmak istemiyorsak, doğayı kirleten ve tüketen,
Yaşamlarımızı ve geleceğimizi yok eden, tüketim çılgınlığına dönüşen, her düzeyde eşitsizliği, adaletsizliği, yoksulluğu ve yoksunluğu büyüten
hastalıklı kapitalist yaşam tarzına ve politikalarına itiraz etmeliyiz.
Çevrenin, doğal kaynaklarımızın ve insan emeğinin üretim ve tüketim süreçlerinde ekolojik ve ekonomik kullanımı, sağlıklı ve güvenli bir çevrenin oluşturulması, korunması, doğaya ve insana saygılı bir yaşam biçimin geliştirilmesi için
hep birlikte mücadele etmeliyiz.

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ İSTANBUL TABİP ODASI (17.7.14)

*******************

Dostlar,

Sonunda alarm zilleri çalmaya başladı..
Çevre ve Şehircilik Bakanı kezlerce A, B,C.. planları olduğunu kamuoyuna duyurdu.
Ancak bu güne dek nedense bir açıklama duymadık..
Artık o an geldi çattı.. Sorumlu Bakanlık tüm seçenekleri halka açmalıdır.
ÖNLEMLER İVEDİ DURUMA GELMİŞTİR.. Yumurta kapıya dayanmıştır.

Toplum sağlığı ve yaşamı çok ciddi sorunlarla yüz yüze kalabilecektir.
Politik ve yönetsel sorumluluk çok ağırdır.

Bu sitede uzun zamandan beri konuya ilişkin kezlerce uyarı yapılmış ve
öneriler sunulmuştur.. Yalnızca 2 yazı aşağıdadır..

KURAKLIK KIRMIZI ALARM VERİYOR, YÖNETİCİLER AYRIMINDA MI??

(http://ahmetsaltik.net/2014/03/23/kuraklik-kirmizi-alarm-veriyor-yoneticiler-ayriminda-mi/, 23 Mart 2014)

AKP’yi KURAKLIK BİTİRECEK!
(http://ahmetsaltik.net/2014/03/25/akpyi-kuraklik-bitirecek/, 25.3.14)

Bizi, bir HALK – TOPLUM SAĞLIĞI UZMANI
hekim, öğretim üyesi olarak bu güne dek hiçbir yetkili aramamştır.

Hükümeti ve İstanbul Belediyesini – Valiliğini
ivedi olarak eylem planlarını açıklamaya çağırıyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
19.7.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Prof. Dr. COŞKUN ÖZDEMİR : Sağlıkta süregelen sahtelikler – skandallar


Sağlıkta süregelen sahtelikler – skandallar..

coskunozdemir
Prof. Dr. COŞKUN ÖZDEMİR
AYDINLIK, 18.7.14

Üzerinden epey zaman geçti hatırlayacaksınız suların kirliliği, kaynakların, imalathanelerin güvensizliği, damacanaların tehlikesi ile ilgili haberler halk arasında dalga dalga yayılmış ve doğaldır ki kaygılara yol açmıştı. Uzmanlar televizyonlarda yine aylar önce tavsiyelerde bulundular ama net açık bir şey de söyleyemediler.
Kent suyunun en güvenilir olduğu belirtildi. Ya da en güvenilir hale getirilmesi en iyi çözüm olarak ileri sürüldü. Plastik damacanalar, pet şişeler yerine cam şişeler üzerinde ısrarla duruldu. Firma adları yayınlandı. Onlar itirazlar yaptılar. Bir kaos diyebiliriz.
Öyle zengin bir gündemimiz var ki, geride kalanlar unutuluveriyor.
Keşke sağlıkla ilgili derdimiz sudan ibaret olsa.

DENETİM YOK

Piyasada çok sayıda güvensiz ürün var. Kozmetik ürünler, kolonyalar, pudralar, tıbbi aletler, giysilerde kanserojen boyalar, meyve ve sebzelerde tarım ilaçları, salam sucuk hepsi kuşkulu. Balların çoğunluğunun sahte olduğu ileri sürülüyor. İşte böyle bir ortamda ne yapabilirsiniz? Çok iyi, çok etkili denetim mekanizmaları gerekli. O da bizde yok. TV’lerde internette, gazetelerde her hastalığı tedavi eden mucize uydurma ilaç pazarlamaları yapılıyor. TV’lerin de gazetelerin de paraya ihtiyacı var. Para karşılığı
bu sahtecilikleri yayınlıyorlar. Ne yapalım, maaş ödüyoruz diye gerekçe ileri sürüyorlar. Ne hazin değil mi? Sağlık Bakanlığı kimi yasaklar getirdi, para cezaları verdi, ama bunu umursamıyor mucize ilaç mucitleri.

Bir tanesi ve en ünlüsü bir doktor… Benim ilaçlarım tüm hastalıklara (beyin tümörü dahil) iyi geliyor, şifasız hastalık olmaz, üniversiteler, uzman kişiler bunları bilmiyorlar,
gelsinler öğreteyim onlara diye yıllarca meydan okudu. Sağlık Bakanlığı’na da
aynı çağrıyı yapıyor, bu cesur ve cüretkar adam.

Bir de hacamat merkezleri var…

Peygamber efendimiz göğe çıkmadan önce (Miraç) bunu yaptırmış ve “En iyi tedavi hacamattır..” diye tavsiyede bulunmuş. Bununla ilgili hadis olduğunu ileri sürüyor hacamatçılar. Ya Yunus terapi merkezleri, sarılıyorsunuz yunusa şifa veriyor.
Kas hastalarına, otizme engellilere iyi geliyor. Biz binasını büyükşehirden kurtarmaya çalıştığımız derneğimizde bir tarafta tedavisi olmayan genetik kaynaklı kas hastalarına destek vermeğe, yaşam niteliğini yükseltmeye, öte yandan onların sahte tedavilerle aldatılmalarını önlemeye çalışıyoruz.

Kimi aileler, kas hastası çocukları için “Ben onu biyoenerji ile 4 ayda ayağa kaldırırım” diye umut verenleri anlattılar. Ad da veriyorlar. Nasıl bu denli insafsızca bir yalanı bu denli pervasızca söyleyebiliyorlar.

Bir profesörün tavsiye ettiği şeker hastalığı için bire bir doğal ürün var, gazetelerde sık sık rastlanıyor.
Gümüş çamaşırlar var.
Tansiyon için ting tong bilezikler.
Tüy dökücü jel ve basur…

Başbakan yardımcısının

  • “Allah hastalıkları yaratmışsa mutlaka onun tedavisini ve çaresini de yaratmıştır. Tıp fakültelerinde tıbbı-ı nebevi enstitüleri kurulmalı..”

dediği bir memleket bu.

Bir de kök hücre meselesi var.

Kök hücre dejeneratif hastalıklar için bir umuttur.

Ancak çalışmalar ve denemeler henüz klinik uygulama aşamasına ulaşmamıştır.
Ama sorumsuz yayınlar milyonlarca hasta ve ailede olmadık umutlar yaratıyor. Kuşkusuz halkımızın demokrasi bilinci gibi sağlık bilinci de yetersiz.

Sevgili okuyucular,

Bütün bunlar metalaşan sağlık alanımızda halka sunulan ama bilimsel denetimden geçmeyen ürünler yöntemler.

Bu ülkenin bilinen ortamında bunlarla başa çıkmak zor görünüyor.
İstanbul Tabip Odası geçen yıllarda övgüye değer bir girişimde bulundu.
Bir komisyon kuruldu, rapor hazırlandı. Ben de bu komisyonda yer aldım.
Ne olursa olsun bu meydanı boş ve denetimsiz bırakmak olamaz.
Sağlığınızı her şeye karşın iyi koruyacağınızı, bunu başaracağınızı umarım.

******************

Dostlar,

85 yaşlarına yaklaşan bilge hekim, öğrencisi ve dostu, dava arkadaşı olmaktan
övünç duyduğumuz Sayın Prof. Dr. Coşkun Özdemir nefis bir yazı kaleme almış..

Üzerine ekleyeceğimiz tek bir sözcük yok!

Hocamız Sn. Prof. Coşkun Özdemir’e hayranlığımızı belirtiyor,
şükranlarımızı sunuyoruz.

O’na bu yaşında toplumu aydınlatma olanağı sunan AYDINLIK gazetesine de
“bravo” diyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
18 Temmuz 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net


2014 Mayıs Ayında En Az 414 İşçi Yaşamını Yitirdi’


Dostlar,

SOMA kırımını – kıyımını – faciasını unutmayalım, unutturmayalım..

Gerekli dersleri çıkaralım ve kalıcı önlemlei alalım..

Biz aptal bir toplum muyuz ki; terisini yapalım ya da
bilimsel akılcılıkla gereğini yapmayalım??

Soma’nın masum madenci kurbanlarının ve geride bıraktıklarının 2 elleri yakamızdadır.

Sevgi ve saygı ile.
8 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===============================================

2014 Mayıs Ayında En Az 414 İşçi Yaşamını Yitirdi

İstanbul Tabip Odası’nın da bileşenleri arasında yer aldığı
İşçi Sağlığı İş Güvenliği Meclisi iş cinayetlerine ilişkin 2014 Mayıs ayı raporunu yayınladı. Raporun da gösterdiği gibi iş cinayetleri farklı iş kollarında, farklı illerde
hız kesmeden devam ediyor.

  • 2014 Mayıs ayında en az 414 işçi yaşamını yitirdi!

2014 Mayıs ayı raporu                            :

Coğrafyamızın dört bir yanında iş cinayetleri devam ediyor..
Her ay bir Soma yaşanıyor!
Mayıs ayında en az 414 işçi yaşamını yitirdi…

Öncelikle Soma’da madenci katliamında yaşamını yitiren işçilerin ailelerinin,
işçi sınıfının ve tüm halkımızın başı sağolsun…

İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi olarak yazılı, görsel, dijital basından takip edebildiğimiz, emek-meslek örgütlerinden gelen bilgiler ve işçiler, işçi yakınlarının bildirimleri ışığında tespit edebildiğimiz kadarıyla Mayıs ayında en az 414 işçi yaşamını yitirdi…

Yılbaşından beri raporumuzda emekçilere ve özellikle yerel gazeteci, mühendis ve doktor dostlarımıza bir çağrı yapmış ve “şahit olduğunuz, haber aldığınız ve her ay açıkladığımız raporlarda ismini göremediğiniz, eksik bilgi verdiğimiz
iş cinayetlerini

guvenlicalisma@gmail.commail

adresi vasıtasıyla Meclisimizle paylaşmanızı istiyoruz” demiştik. Dostlarımızın verdiği bilgiler ışığında raporlarımızda güncellemelerimizi yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz. Buna göre;

2014 Aylara göre iş cinayetlerinin dağılımı…

Ocak ayında 87 işçi,
Şubat ayında 77 işçi,
Mart ayında 117 işçi,
Nisan ayında 115 işçi,
Mayıs ayında 414 işçi yaşamını yitirdi…

Yani yalnızca 2014 yılının ilk 5 ayında en az 810 işçi aramızdan ayrıldı…
İş cinayetlerinin önümüzdeki aylarda özellikle tarım ve inşaat başta olmak üzere mevsimlik işçiliğe duyulan ihtiyaçla birlikte artma tehlikesine dikkat çekiyoruz…

İşkollarına göre iş cinayetlerinin dağılımı…

Madencilik işkolunda 303 işçi; 
Tarım, Orman işkolunda 37 emekçi;
İnşaat, Yol işkolunda 30 işçi;
Taşımacılık işkolunda 12 işçi;
Petro-Kimya, Lastik işkolunda 4 işçi;
Metal işkolunda 4 işçi;
Konaklama, Eğlence işkolunda 4 emekçi;
Belediye, Genel İşler işkolunda 4 işçi;
Enerji işkolunda 3 işçi;
Savunma, Güvenlik işkolunda 3 emekçi;
Gıda, Şeker işkolunda 2 işçi;
Tekstil, Deri işkolunda 2 işçi;
Ağaç, Kağıt işkolunda 2 işçi;
Ticaret, Büro, Eğitim, Sinema işkolunda 1 emekçi;
Sağlık, Sosyal Hizmetler işkolunda 1 işçi..

Elimizdeki veriler ışığında çalıştığı işkolunu belirleyemediğimiz 2 işçi can verdi…

Yaşamını yitiren 414 emekçinin 387’si işçi, memur statüsünde çalışan ücretlilerden; 24’ü çiftçilerden/küçük toprak sahiplerinden ve 3’ü kendi hesabına çalışanlardan/esnaflardan oluşuyor…

Nedenlerine göre iş cinayetlerinin dağılımı…

Zehirlenme, Boğulma nedeniyle 304 işçi;
Trafik, Servis Kazası nedeniyle 29 işçi;
Ezilme, Göçük nedeniyle 25 işçi;
Düşme nedeniyle 21 işçi;
Diğer nedenlerden dolayı (kalp krizi, intihar, yıldırım düşmesi, saldırı,
meslek hastalığı vb.) 20 işçi;
Elektrik Çarpması nedeniyle 10 işçi;
Patlama, Yanma nedeniyle 3 işçi;
Nesne Düşmesi, Çarpması nedeniyle 2 işçi can verdi…

Meslek hastalıkları kaynaklı ölümleri de öbür nedenlerden dolayı ölümler başlığı altında değerlendiriyoruz. Mayıs ayında üç çiftçi Kırım Kongo Kanamalı Ateşi ve
28 yaşındaki tekstil işçisi Murat Sevgial silikozis nedeniyle yaşamlarını yitirdiler…

Cinsiyete göre iş cinayetlerinin dağılımı…

10 kadın işçi ve 404 erkek işçi can verdi…
Yaşamını yitiren kadın işçilerin çalıştıkları işkolları ve isimleri ise şöyle:
Mevsimlik tarım işçileri Kibariye Öksüz, Çiçek Ayaz, Yıldız Kaplan ve Harfiye Ataş;
Çiftçiler Saniye Karahasanoğlu, Ayşe Yeşilyaprak, Gülsüm Melik, İpek Kaya ve Ayşegül Ataseven;
Müzisyen Ceylan Aygün…

Yaş dilimlerine göre iş cinayetlerinin dağılımı…

14 yaş ve altında 1 çocuk işçi,
15-17 yaş arasında 1 çocuk/genç işçi,
18-27 yaş arasında 71 işçi,
28-50 yaş arasında 210 işçi,
51 yaş ve üstünde emeklilik çağında 35 işçi,

Elimizdeki bilgiler ışığında yaşını öğrenemediğimiz 96 işçi can verdi…

2014 Mayıs ayında yaşamını yitiren çocuk işçiler: Mardin Nusaybin’de 14 yaşındaki çoban Yasir Geylani yol kenarında koyun otlatırken kamyon çarpması, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı günü ise Ankara Eryaman’da 16 yaşındaki inşaat işçisi Yılmaz İdareci sekizinci kattan düşme sonucu aramızdan ayrıldılar…

Kentlere göre iş cinayetlerinin dağılımı…

305 ölüm Manisa’da;
12 ölüm İstanbul’da;
5’er ölüm Adıyaman, Bursa, Kocaeli ve Muğla’da;
4’er ölüm Aydın, Mardin ve Samsun’da;
3’er ölüm Aksaray, Erzurum, Gaziantep, Hatay, Sakarya ve Tekirdağ’da;
2’şer ölüm Ankara, Antalya, Bingöl, Çorum, Edirne, Elazığ, Isparta, İzmir, Kastamonu, Kayseri, Konya, Ordu, Rize ve Zonguldak’ta;
1’er ölüm ise Adana, Ağrı, Artvin, Bitlis, Burdur, Denizli, Diyarbakır, Giresun, Gümüşhane, Iğdır, Kilis, Mersin, Niğde, Osmaniye, Sivas, Şırnak, Tokat, Yozgat ve İran’da yaşandı…

Soma için yas tutma mücadele et!

Coğrafyamız tarihinin en büyük işçi katliamını Soma’da yaşadı. En kısa sürede ocağa giderek işçi arkadaşlarımızla ve aileleri ile dayanışma içinde olmaya çalıştık…

1- Soma Eynes Maden Ocağı, bugüne dek örnek olarak gösterilen ve yaklaşık 3 bin işçinin çalıştığı, sendikal örgütlenme bulunan formel bir işletmedir.
Oysa katliam bir bütün olarak işçi sağlığı (AS : ve güvenliği!) önlemlerinin alınmaması ve işçilerin hiçbir söz hakkının bulunmamasının sonucu olmuştur. Yani örnek verilen ocakta böyle bir katliam yaşandıysa coğrafyamızın tamamında başta madenler olmak üzere tüm işyerlerinde iş cinayetlerinin yaşanması (ki yaşanıyor) açıktır…

2- Katliam saat 15.15 sularında gerçekleşmiştir. Ancak devlet bilinçli olarak saat 20.00 sularına dek ısrarla yaşanan katliamı açıklamaktan kaçınmış ve arkadaşlarımızın cenazeleri soğuk hava depolarına kaldırılmıştır…

3- İlk anda yapılan arama kurtarma çalışmaları sorunludur. İşletmenin hiçbir acil durum planı olmadığı ortaya çıkmıştır. Bu yüzden birçok arkadaşımız da kurtarma çalışmaları sırasında can vermiştir…

4- Resmi makamlar 301 maden işçisinin yaşamını yitirdiğini açıkladılar.
Bizlerin de gözlemi madende çıkarılmayan işçi kalmadığı yönündedir. Ancak defnedilen cenazelerimizi ve açıklanan işçi isimleri arasında bir karşılaştırma çalışması
yaptığımızı da belirtmek istiyoruz ki hiçbir cinayetin üstü örtülmesin…

  • İş kazaları kader değil; yaşananlar cinayet ve katliamdır…
  • Soma katliamın bir numaralı sorumlusu Enerji Bakanı Taner Yıldız’dır…
  • Soma katliamının sorumluları TKİ, Soma Holding ve Çalışma Bakanı’dır…

Sorumlular en ağır şekilde cezalandırılmalıdır…

Adalet istiyoruz…

İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi

2014 Mayıs ayında yaşamını yitiren işçiler                                :

Zafer Karaaslan, Şeyho Öksüz, Kibariye Öksüz, Çiçek Ayaz, Yıldız Kaplan, Saniye
Karahasanoğlu, İsmail Atar, Sezer Ceritçi, Yahya Sarıkaya, Ekrem Çağlayan, Kurtbet Köse, Nizamettin Açan, Özgüner Yeşilyurt, Ayşe Yeşilyaprak, Gülsüm Melik, Ali Sevinçer, Sadık Balta, Yaşar Carti, Zülfü Kınık, Oğuz Kınık, Mustafa Çiçek, Bayram Kaygısız, İpek Kaya, Ahmet Tekeci, Ayşegül Ataseven, M.G., Yusuf Sansıkçı, Bekir Yüce, Yasir Geylani, Mehmet Yüncü, Kahraman Büyükkafes, Mustafa Ünal, Ahmet Ağaç, Ali Ataş, Harfiye Ataş, Hüseyin Alparslan, Ünal Töre, İbrahim Çetin, Tunahan Gürocak, Mehmet Aygün, Abdullah İnal, Abdullah Özdemir, Abdullah Sivri, Abdülmüttalip Akay, Adem Abokan, Adem Çetiner, Adem Varol, Ahmet Akbulut, Ahmet Akdemir, Ahmet Ali Aslan, Ahmet Avcu, Ahmet Bal, Ahmet Çelik, Ahmet Ergün, Ahmet Erol, Ahmet Gülcü, Ahmet Güven, Ahmet Kaya, Ahmet Soluk, Ahmet Şen, Ahmet Varal, Akif Doruk, Ali Biçak, Ali Çiftçi, Ali Gül, Ali Kavas, Ali Kilit, Ali Şahin, Ali Şentürk, Ali Yanar, Ali Yüksel, Arif Demir, Aşkın Koyun, Aydın Özgün, Ayhan Avcı, Bayram Ali Dağlı, Bayram Bayındır, Bayram Erol, Bayram İndirik, Bayram Parça, Beytullah Çakır, Bilal Ay, Bilal Bilgi, Bilal Malkoç, Burak Karayel, Celal Sevinç, Cemal Kaya, Cemal Yıldız, Cemil Taşdemir, Cengiz Çantal, Cengiz Kargı, Cengiz Şimşek, Davut Ağız, Davut Çeçen, Davut Duran, Davut Köse, Doğan Yıldırım, Dursun Demircan, Emin Esen, Emin Kurt, Emin Mazı, Emrah Çakır, Emrullah Armut, Engin Yıldırım, Ercan Cezeli, Erdal Demirel, Erdoğan Köse, Erdoğan Merdim, Erdoğan Sevben, Ergun Koyakkaya, Ergün Akkuş, Ergün Sidal, Erkan Altuntaş, Erkan Doğdu, Erol Işık, Erol Uysal, Ersin Çetin, Ersin Keçeli, Evren Sarı, Faruk Karahan, Fatih Köse, Fedai Bozdağ, Ferhat Avkaş, Ferhat Canbaz, Ferhat İren, Ferhat Tokgöz, Feridun Çelik, Gafur Şen, Gazi Osman Sümer, Gökhan Yılmaz, Göknur Kocagedik, Güngör Kayrak, Hakan Taşdemir, Hakan Uçkun, Hakkı Doğan Sal, Halil Ergöz, Halil İbrahim Doğan, Halil İbrahim Hamurcu, Halil Koca, Halil Şevik, Harun Keskin, Hasan Akkaş, Hayri Türker, Hayrullah Baygül, Himmet Anaçlı, Hüseyin Avkaş, Hüseyin Dalbudak, Hüseyin Demir, Hüseyin Kılıç, Hüseyin Kılıç, Hüseyin Top, İbrahim Biçer, İbrahim Çelik, İbrahim Çelik, İbrahim Duman, İbrahim Gezer, İbrahim Gökçe, İbrahim Kutbey, İbrahim Salgın, İbrahim Sungur, İdris Arslan, İdris Duran, İlkay Yıldırım, İlyas Özkan, İlyas Yıldırım, İsa Aldemir, İsa Çalış, İsa Sadan, İsa Sevben, İsmail Aslan, İsmail Aslan, İsmail Canbal, İsmail Çata, İsmail Çoşkun, İsmail Değirmen, İsmail Gezer, İsmail Gürpınar, İsmail Kalkan, İsmail Kutlu, İsmail Öztürk, İsmail Şengür, İsmail Tulum, İsmail Yıldırım, İsmet Yılmaz, Kader Yıldırım, Kadir Özel, Kamber Çağlar, Kamil Çal, Kasım Softa, Kazım Karaçoban, Kemal Çoban, Kenan Akdeniz, Kenan Aksoy, Kenan Avcı, Koray Karadağ, Mahmut Akbulut, Mehmet Akif Günaydın, Mehmet Ali Özcan, Mehmet Ateş, Mehmet Azman, Mehmet Çelik, Mehmet Efe, Mehmet Emin Çardak, Mehmet Eser, Mehmet Gülşen, Mehmet Şentürk, Mehmet Yavaş, Mehmet Yetim, Mesut Memiş, Mesut Özkoç, Metin Burmalı, Metin Uslu, Mithat Özdirik, Muhammed Arslancan, Muhammed Çağan, Muhammed Girgin, Muharrem Çiçek, Muharrem Şen, Muhsin Taş, Murat Avcı, Murat Gezgin, Murat Gümüş, Murat Kandemir, Musa Kara, Musa Karaçoban, Mustafa Çalı, Mustafa Dağlı, Mustafa Fenerli, Mustafa Kaya, Mustafa Kocabaş, Mustafa Korkmaz, Mustafa Sedat Toprak, Mustafa Türkhan, Muzaffer Eren, Mücahit Yardımcı, Nihat Kayrak, Niyazi Bayram, Niyazi İzmir, Niyazi Kurban, Numan Kandemir, Nurhan Yankın, Nurettin Kara, Nurettin Yıldız, Nurullah Köse, Okan Merdim, Orhan Öksüz, Osman Fındık, Osman Özgün, Osman Şam, Ömer Afacan, Ömer Elibol, Ömer Özcan, Özay Eren, Özcan Bozdağ, Özcan Öncü, Özcan Sarı, Özgül Çiftçi, Özgür Çevirgen, Özgür Şen, Ramazan Aldemir, Ramazan Çakır, Ramazan Çatar, Ramazan Doğan, Ramazan Kökçü, Ramazan Mercan, Ramazan Savaşan, Ramazan Sökmen, Ramazan Şahin, Ramazan Uçkun, Ramazan Ünal, Ramazan Yavaş, Recep Aldemir, Recep Gümcür, Recep Terzi, Recep Türk, Remzi Artar, Rıdvan Kazancı, Rıdvan Koçhan, Ruhi Dağlı, Sadettin Yılmaz, Sadık Akdağ, Sadık Çakır, Sadi Almaz, Sadrettin Güngör, Saffet Şahin, Saim Özcan, Sait Karaca, Sami Yıldırım, Sebahattin Aydın, Sefer Hazar, Sefer Yayla, Selahattin Kayrak, Selami Tizel, Semai Aktaş, Serkan Buran, Serkan Güneş, Seyit Ali Çetin, Sezai Kılıç, Sinan Yılmaz, Suat Esen, Süleyman Akcan, Süleyman Aldemir, Süleyman Çata, Süleyman Kandemir, Süleyman Tunahan Ulusoy, Şaban İlçi, Şahin Aydın, Şavki Değirmen, Şenay Baygül, Şerafettin Girgin, Şerif Genç, Şerif Gezgin, Şevket Saban, Şinasi Tokmak, Tebib Kaska, Talip Özten, Tayyip Şenlik, Tezcan Şentürk, Tolga Özcan, Tuncay Sidal, Tuncay Şahin, Tuncer Ülhan, Turgay Yağcı, Turgut Yılmaz, Uğur Canbey, Uğur Çolak, Veysel Arkan, Yahya Aybak, Yıldırım Güney, Yılmaz Çiftçi, Yılmaz Erol, Yunus Yılancı, Yüksel Akcan, Yüksel Cangül, Yüksel Yaşar, Zabit Ataş, Zekeriya Kuzu, Zeki Coşkun, Zeki Gezer, Zeynel Uzar, Zühtü Yıldırım, Cem Özkök, Nebi ., Hakan Çırpan, Alim Aralı, Murat Sevgial, Hikmet Aydın, Türkyaşa Sönmez, Özkan Köse, İsmail Varol, Ercan Gece, F.S.C., Hilmi Kırgil, Murat Ayyıldız, Hasan Doğan, Sinan Doğan, Salih Karayalı, Necmettin Güngör, Fatih Altıntop, Ömer Yılmaz, Hakan Tek, Cevdet İyin, Tuncer Temiz, Ferhat Aygül, İlyas Aksoy, Ali Gezer, Ramadan Ocaktan, Abdulbari Gözateş, Yılmaz İdareci, M.T., Murat Dağdelen, Mehmet Taşçı, Muzaffer Kalkan, Mehmet Ataklar, Turan Alkış, Şefa Doğru, Ali Altınışık, Nimet Kalay, Taner Akar, Maksut İsmail, İsmet Töngel, Salih Geçen, Celal Ürün, İbrahim Akman, Selçuk Güncel, Yaşar Tavukçu, Hamza Kozlu, Necmi Yılmaz, Necdet Karapehlivan, Mehmet Aslan, Raif Önç, Ahmet Ali Çınar, Ahmet Çelik, Ömer Üçgün, Celil T., Yusuf Karahan, Recep Tepe, Ceylan Aygün, Necmettin Gişçi, Mustafa Bavagra, Ömer Bademci, Ayhan Uludoğan, Şahin Sevilmiş, Sadettin Tuzcu, Vedat Türan, Serdar Arlan, Veysel Budalcin, Şahin Dikyol, Emin Çitil, Hüseyin Topçu

ve adını öğrenemediğimiz dört işçiyi saygıyla anıyoruz!

Hekimliği Yargılayanları Tarih Yargılayacaktır


Dostlar,

Bu gelişmeleri teesüfle karşılıyoruz.
Sorunlularını kınıyoruz..
AKP’nin “ileri demokrasisi” bu mu??
Dış dünyaya ülkemizi resil ediyoruz..
Yapılmak istenen aslında çok açık :
Toplumun tüm kesimlerini yıldırıp korkutarak baskı altına almak ve yalnızlaştrımak..
Böylece baskıcı rejim kurup sürdürmek..
Öylesine klasik ve bildik ki..
Tüm despotik rejimler gibi şimdiki özentileri ve benzerleri de
tarihin çöplüğüne atılacaklar.

Yargılanan 2 meslektaşımızı destekliyoruz.
Yasalarımızın hukuka uygun olmasını istiyoruz.
Yoksa TBMM’den geçen her metin vicdana, akla, adalet duygusuna, bilime, toplumun gereksinimlerine uygun olmazsa kadükleşir, meşru da olmaz ve ülkede anarşi – kaos doğar. TBMM’nin bu hususları kendiliğinden ve en üst düzeyde titizlikle gözetmesi
varlık ve meşruluk nedenidir..

Sevgi ve saygı ile.
9 Mayıs 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=============================================

Hekimliği Yargılayanları Tarih YargılayacaktırBu

Aralarında 2 genç meslektaşımızın da bulunduğu 255 kişinin yargılandığı Gezi Davası 6 Mayıs 2014’te İstanbul Çağlayan Adliyesi 55. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başladı.

Bilindiği gibi Gezi olayları sırasında polis şiddetinden kaçarak Dolmabahçe Bezmi Alem Valide Sultan Camisi’ne sığınan yaralılara yardım eden 2 meslektaşımız
“suç isleyen kişilere imkan sağlayarak ‘suçluları kayırdıkları’ ve ilgili dini inanışı benimseyen toplum kesimini tahkir maksadıyla ‘camiyi kirlettikleri’ iddialarıyla suçlanmaktaydı.

Gerçekte cezalandırılmak istenenin hekimlik değerleri olduğuna dikkat çeken TTB ve İstanbul Tabip Odası yöneticileri 7 Mayıs 2014 Çarşamba günü sabah saatlerinde duruşmaya katılarak meslektaşlarına destek verdiler.

Ayrıca aynı gün 12.30’da İstanbul Tabip Odası, Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve Adli Tip Uzmanları Derneği tarafından Çağlayan Adliyesi önünde gerçekleştirilen bir basın açıklamasıyla açılan dava ve hekimler üzerindeki baskılar protesto edildi.

İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Dr. Samet Mengüç basın açıklaması öncesinde yaptığı konuşmada;

Bu gün burada insanlık onuru, insanlık değerleri, hekimliğin ruhu ve hekimlik yargılanıyor. Bizler, yasalar ne derse desin hekimlik değerlerine sahip çıkmayı sürdüreceğiz. Yargılanan 255 kişi arasında olan 2 genç meslektaşımız basta olmak üzere, hekimlik mesleğinin gereğini yapmaktan çekinmeyen, geri durmayan
tüm meslektaşlarıma teşekkür ederim.” dedi.

Ardından söz alan TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan‘sa yaptığı konuşmada;

TTB_logosu

“2 hekim arkadaşımız nezdinde bugün burada yargılanan; Türkiye’nin onuru, Türkiye’nin insan haklarına saygısıdır. Burada yargılanan hükümettir, devlettir. Hekimlerimizin yaptıklarıyla ilgili olarak en ufak bir endişemiz yok; doğruyu yapmışlardır, bundan sonra da hekimliğin gereği neyse onu yapmaya devam edeceklerdir. Maalesef Gezi olayları sürecinde hekimlik yapmanın suç sayıldığı, hekimlik yapanların korkutulduğu, sindirilmeye çalışıldığı bir dönem yaşadık. Bu süreç içinde birçok meslektaşımız hastalara baktığı, yaralılara yardım ettiği için suçlandı, soruşturmalara uğradı. Hükümet bununla da yetinmeyip alelacele yasalar da çıkarttı ve bu tür durumlarda verilen sağlık hizmetlerine karşı hekimlere 1 ile 3 yıl hapis ve 2 milyon liraya dek para cezası öngören bir yasa maddesi, bir utanç maddesi maalesef ki yasalaştı. Verilen cezalar kara para aklayanlara verilen cezayla, uyuşturucu kaçakçılarına verilen cezayla eşdeğerdedir. Acil durumdaki hastalara bakmanın, yaralılara yardım etmenin cezası maalesef bu yüz kızartıcı suçlarla aynı kefeye konmaktadır. Ancak unutmayalım ki, bu yasa aynı şekilde depremler sırasında koşup yaralılara yardım eden hekimler için de geçerlidir. Bu ülkede depremler yaşayacağız. Daha önce olduğu gibi hekimler yine yardıma koşacaklar, yasalara karşın yardıma koşacaklar. Hekimleri bağlayan hususlar yasalar değil, evrensel tıp kuralları, evrensel etik kurallarıdır. Bu nedenle
bu yargılamalar hekimleri yolundan çeviremez, kimseyi korkutamaz.”
dedi.

Yapılan konuşmaların ardından ortak basın metnini Odamız Yönetim Kurulu Üyesi
Dr. Hakkan Hekimoğlu okudu.

Istanbul_Tabip_Odasi_logosu

Başın açıklamasında;

  • “Bugün burada yalnızca 2 hekim değil, kadim bir mesleksel yemin olan
    Hipokrat Andı, günümüzde ve gelecekte hekimlik yapma biçimi, ulusal ve uluslararası hukuk ve sözleşmeler, evrensel etik kurallar ve vicdan yargılanmaktadır (yargılanmıştır). Sonuç ne olursa olsun, böyle bir yargılamaya cüret edilmiş olması bile, tarihe kara bir leke olarak geçmiştir. Bir hekimin,
    hangi koşullar altında olursa ölçüde, bir yaralıya karşılıksız bakması,
    hekimlik mesleğinin gereği olduğu denli insanlık onurunun da bir gereğidir.
    İnsan olduğunun bilincinde olan herkesin, bu etik ve mesleksel yükümlülüğü
    yerine getiren hekimlere teşekkür etmesi gerekir. Meslek etiğine, insanlık onur
    ve değerlerine uygun davranışları nedeniyle baskıya, yaptırıma uğrayan
    bütün hekimlerin, tip öğrencilerinin ve sağlıkçıların yanındayız. Biz de oradaydık, orada olabilirdik, orada olacağız, bu nedenle bizi de yargılayın ve bilin ki;
    her zaman düşünceleri, politik tutumları, cinsiyet ve cinsel yönelimleri,
    sosyal durumları ne olursa olsun, ayrımsız olarak tüm insanlara sağlık hizmeti sunmaya devam edeceğiz. Ve diyoruz ki;

    Hekimlik yargılanamaz! 
    – Hekimliği yargılayanları tarih yargılayacaktır.” denildi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ankara Tabip Odası yeni dönem kurulları seçildi


Dostlar,

1953 tarih ve 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Yasası uyarınca kurulan
Türk Tabipleri Birliği ve bağlı Tabip Odaları, 1982 Anayasası’nın 135. maddesi uyarınca tam da bu maddedeki deyimiyle “kamu kurumu niteliğinde
meslek kuruluşu”
dur.

İlgili yasaya göre organları üyelerince yargı gözetiminde gizli oy ve açık sayım – döküm ile kendi üyeleri arasından 2 yıllığına seçilir. Gelir kaynakları yasada gösterilmiştir ve kamusal kaynaklardan destek almaz. Gene de özeksel (merkezi) yönetimin yönetsel vesayeti altındadır.

Örn. Ankara Tabip Odası’nın Yönetim ve Onur kurullarının görevden alınması için
Sağlık Bakanlığı’nın –hiç sıkılmadan– açtığı dava sürmektedir.
Gerekçe ise “insanı” utandırıcı niteliktedir :

Gezi olaylarında ATO üyesi hekimlerin olay yerinde yaralananlara
gönülü ve 
ücretsiz ilk – acil tıbbi yardım yapımış olması..

Oysa Sağlık Bakanlığı, olağandışı durumun gereği olağandışı yönetim – hizmet anlayışına geçememiş ve kalabalık meydanlarda Başbakan RTE’ye göre “destan yaratan” ve bu nedenle de ikramiye ile ödüllendirilen polis zulmünden – kurşunundan yaralanan – gözünü yitiren – kafası ve başkaca kemikleri kırılan – astım krizi, kalp krizi geçiren, gazdan boğulan, panik atağa giren…. pek çok acile hizmet götürememiştir!?

Cankurtaranlar ve kurulması gereken olay yeri gezici (mobil) sağlık ekipleri ilk ve acil tıbbi yardım gereksinen çok sayıda yurttaşa erişememiştir.

  • Toplamda 10’a yakın masum yurttaş, demokratik gösteri – protesto hakkını kullanırken kolluk şiddeti ve kurşunu ile öldürülmüştür!
  • 15-16 insanımız gözünü yitirmiştir. Binlerce yaralı vardır..
  • Bilanço çok ağırdır ve eli kanlı iktidar, üstüne üstlük, yavuz hırsızı da
    bastıran biçimde ön alarak Ankara Tabip Odası hakkında suç duyurusunda bulunabilmiştir!? Benzer yargılama İstanbul Tabip Odası için de sürmektedir.

Bu yapılanlar apaçık faşist baskıdır ve hukuk dışıdır..

Başbakan RTE’yi geçelim –O’nun dosyası zaten çok kabarık-, bir hekim olarak
Sağlık Bakanı M. Müezzinoğlu; kadim Hipokrat’ın kemiklerini sızlatmıştır.

ÇAĞDAŞ HEKİMLERin yönetimindeki Ankara Tabip Odası, tüm bu saldırılar karşısında dik durmasını bilmiş ve ilkeli savaşımını hukuka uygun olarak sürdürmüştür.

Söz konusu davaların ülkenin hukuka bağlı – saygılı yargı yerlerinde reddedilmesini beklemek en doğal hakkımızdır.

Geçen 2 yılda çok zor ve ağır koşullarda özveri ile ve başarılı olarak hizmet veren
seçilmiş tüm arkadaşlarımıza şükranlarımızı sunarız.

Yeni görev alacak – nöbeti sürdürecek mesektaşlarımıza da gönülden başarılar dileriz.

Gazi Mustafa Kemal Paşa‘nın

“Beni Türk hekimlerine emanet ediniz.” özlemindeki ileti ile

Sivas Kongresindeki Tıbbiyeli Hikmet ve geleneğinin rehber olması dileğiyle..

Sevgi ve saygı ile.
14 Nisan 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

============================================

ATO_logosu

 

 

Ankara Tabip Odası yeni dönem kurulları seçildi

Ankara Tabip Odası seçimleri 13 Nisan 2014 Pazar günü gerçekleştirildi.

“Çağdaş Hekimler” grubu aday listesinin karşısına rakip çıkmadı!

Ankara Tabip Odası Seçimli Olağan Genel Kurulu 12-13 Nisan 2014 tarihlerinde Ankara Üniversitesi İbni Sina Hastanesi Hasan Ali Yücel Salonu ve Morfoloji Kantininde gerçekleştirildi. Çağdaş Hekimler grubu karşısında başka listenin çıkmadığı seçimlerin sonucunda ATO kurulları ve TTB delegasyonu yeni dönemi için Çağdaş Hekimler grubu adayları göreve seçildi.

2014-2016 dönemi kurullarına seçilen isimler şöyle:

–Yönetim Kurulu          :

Dr. Haluk Alagöl
Dr. Çetin Atasoy
Dr. Ebru Basa
Dr. Asuman Doğan
Dr. Onur Naci Karahancı
Dr. Mine Önal
Dr. Rıza Özbek

–Onur Kurulu           :

Dr. Derman Boztok
Dr. Vedat Bulut
Dr. Yaşar Çalışkan
Dr. İlhan Günalp
Dr. Aysel Ülker

–Denetleme Kurulu          :

Dr. Bektaş Kaya
Dr. Ali Polat
Dr. Serap Şahinoğlu

–TTB Delegeleri           :

Dr. Sedat Abbasoğlu
Dr. Okan Akhan
Dr. Hande Arpat
Dr. A. Selçuk Atalay
Dr. Caner Aytekin
Dr. Özlem Azap
Dr. F. Güvenç Baran
Dr. Hülya Biriken
Dr. Settar Bostanoğlu
Dr. Zafer Çelik
Dr. Deniz Dülgeroğlu Erdoğdu
Dr. Bayazıt İlhan
Dr. Burhanettin Kaya
Dr. Arif Müezzinoğlu
Dr. H. Özden Şener
Dr. Feride Aksu Tanık
Dr. Ayşe Özdemir Uğurlu
Dr. Melda Pelin Yargıç
Dr. Kerim Bora Yılmaz

SCIENCE : Turkey Must End Violent Response to Protests / Türkiye Protestolara Karşı Uygulanan Şiddete Son Vermeli

Dostlar,

Ünlü bilim dergisi SCIENCE, Taksim Gezi direnişine sayfalarında yer verdi :
(http://www.sciencemag.org/content/341/6143/236.1.full, 19.7.2013)

  • Gezi Olayları; Nobel Ödüllü 4 Bilim İnsanının Gündeminde!

Ayrıca dünya genelinde 4000’i aşkın akademisyen, Gezi olaylarında polis vahşetini protesto etmek üzere imza verdiler.

Türkiye Protestolara Karşı Uygulanan Şiddete Son Vermeli

Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) bildirdiğine göre, 31 Mayıs ile 26 Haziran tarihleri arasında polis tarafından uygulanan şiddet sonucunda 8121 kişi hastanelere resmen kabul edildi (1).

Verilen sayıya 5 ölüm olayı, yaşam tehlikesi arz eden 61 yaralanma, 104 kafa travması ve 11 göz yaralanması dâhil olup, bunlardan birinde yakın mesafeden atılan gaz kapsülü nedeniyle göz kaybına uğranılmıştır (1).

Türk polisi halka karşı aşırı miktarlarda göz yaşartıcı gaz (lakrimatör madde) kullanmıştır (2).

Ayrıca, uluslararası basında yer alan haberlere ve TTB’ye göre bu gazlar hastane ve revir gibi kapalı mekânlarda da kullanılmıştır (14). Asfiksi yaratabilecek bu tür gazların kapalı mekânlarda kullanılması yalnızca halk sağlığı açısından son derece tehlikeli olmakla kalmamakta (58),  aynı zamanda Türkiye’nin de imzacısı olduğu
Cenevre Protokolü dâhil uluslararası antlaşmalar da anılan maddelerin böyle mekânlarda kullanılmasını kesin olarak yasaklamaktadır (9).

Güvenlik güçleri 20 günde 130 bin gaz kartuşu kullanmıştır ve Türkiye 100.000 yeni kartuş alımını planlamaktadır (10). Doktorlar ve hemşireler gazdan ve polisin acımasız saldırılarından etkilenen kişileri tedavi etmektedir. İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri polis tarafından gözaltına alınmıştır (11, 12). Bu durum yerleşik uluslararası hukukun ve insan hakları hukukunun açık ihlalidir (13).

Polisin acımasız tutumunu protesto eden bir dilekçe şimdiden tüm dünyadan
4 bini aşkın akademisyen tarafından imzalanmıştır (14).

Türk Hükümetine, göstericilere ve onlara tıbbi yardım sağlayanlara yönelik muamelelerde uluslararası hukuka uyması ve
protesto hareketiyle iyi niyet temelinde diyalog başlatması çağrısında bulunuyoruz.

Metnin İngilizcesi ve imza koyanlar aşağıda..

Sevgi ve saygı ile.
22.7.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

=========================================================

Science
 19 July 2013: 

Vol. 341 no. 6143 p. 236
DOI: 10.1126/science.341.6143.236-a

  • LETTERS

Turkey Must End Violent Response to Protests

The Turkish Medical Association (TTB) reported that 8121 people were officially admitted to hospitals resulting from police violence between 31 May and 26 June (1). This number includes 5 deaths, 61 life-threatening injuries, 104 head traumas,
and 11 ophthalmic injuries, one of which led to loss of an eye due to shots of tear gas canisters from short range (1). Turkish police have used excessive amounts of
tear gas (lachrymatory agents) in public (2) and confined spaces such as hospitals or infirmaries, according to international media reports and the TTB (14). Such use of asphyxiating gases in confined spaces is not only extremely dangerous for public health (58), but also strictly limited by international agreements, such as the Geneva Protocol (9), to which Turkey is a signatory. Security forces have used 130,000 tear-gas cartridges in 20 days, and Turkey is planning to buy 100,000 new cartridges (10). Doctors and nurses treating patients affected by tear gas and other police brutality, as well as the Istanbul Medical Chamber General Secretary, have been apprehended by police (1112), a clear violation of customary international and human rights law (13). More than 4000 academics around the world have already signed a petition
to protest the police brutality (14).

  • We call upon the Turkish government to obey international law in the treatment of protesters and those providing medical treatment to them, and to start a
    good-faith dialogue with the protest movement.
Show of force.

Turkish riot police fire tear gas at protestors in Istanbul’s Taksim Square.

CREDIT: OSMAN ORSAL/REUTERS

  1. Caghan Kizil4,*

  1. 1Harvard Medical School, Boston, MA 02115, USA.

  2. 2The Science Academy (Bilim Akademisi), Istanbul, Turkey.

  3. 3Weill Cornell Medical College of Cornell University, New York, NY 10065, USA.

  4. 4Center for Regenerative Therapies Dresden, Technische Universität, 01307, Dresden, Germany.

  5. 5Rice University, Houston, TX 77251, USA.

  6. 6The Rockefeller University and The New York Genome Center, New York, NY 10065, USA.

  7. 7Harvard Medical School, Brigham and Women’s Hospital, Boston, MA 02115, USA.

  8. 8Koç University, Istanbul, Turkey.

  9. 9Max Planck Institute for Biophysical Chemistry, 37077, Göttingen, Germany.

  10. 10Columbia University, NY 10027, USA.

  11. 11Cornell University, Department of Chemistry and Chemical Biology, Ithaca, NY, 14853, USA.

  12. 12Turkish Medical Association (TTB), Ankara, Turkey.

  13. 13Monash University, Victoria, 3800, Australia.

  14. 14University of Athens, Athens, 10679, Greece.

  15. 15University of Münster, 48149, Münster, Germany.

  16. 16University of Cologne, Cologne, 50923, Germany.

  17. 17Massachusetts Institute of Technology, Cambridge, MA 02139, USA.

  18. 18Centre National de la Recherche Scientifique (CNRS), 75794, Paris, France.

  19. 19New York University, New York, NY 10012, USA.
  1. *Corresponding authors. E-mail: emrah_altindis@hms.harvard.edu (E.A.); caghan.kizil@crt-dresden.de (C.K.)

REFERENCES

  1. Gas Burns—Taksim Gezi Parki 12.06.2013 (www.youtube.com/watch?v=66e-jRqMEZg).
    1. A. O. Aktan

    Br. Med. J. 346, f3801 (2013).

  2. Police Throwing Tear Gas into German Hospital İstanbul 16.06.13 2.57am #occupygezi(www.youtube.com/watch?v=AL06wWNqTY4).
    1. H. Hu,
    2. D. Christiani

    Lancet 339, 1535 (1992).

    1. B. F. Bessac,
    2. S.-E. Jordt

    Proc. Am. Thorac. Soc. 7, 269 (2010).

    1. B. C. Howard

    , “The surprising history and science of tear gas,” National Geographic Daily News (12 June2013); http://news.nationalgeographic.com/news/2013/06/130612-tear-gas-history-science-turkey-protests/.

    1. H. G. Atkinson

    , “Under the gun: Ongoing assaults on Bahrain’s health system,” Physicians for Human Rights (May, 2012); http://physiciansforhumanrights.org/library/reports/under-the-gun-ongoing-assaults-on-bahrains-health-system.html.

  3. “Turkish police to buy 100,000 gas bomb cartridges,” Hurriyet Daily News (19 June 2013);www.hurriyetdailynews.com/turkish-police-to-buy-100000-gas-bomb-cartridges-.aspx?PageID=238&NID=49075&NewsCatID=341.
  4. Lancet 381, 2067 (2013).
    1. E. Güne

    , “Police search houses of Gezi protests’ starter group members,” Hurriyet Daily News (9 July2013); www.hurriyetdailynews.com/police-search-houses-of-gezi-protests-starter-group-members.aspx?pageID=238&nID=50349&NewsCatID=339.

  5. Convention (IV) Relative to the Protection of Civilian Persons in Time of War (Geneva, 1949);www.icrc.org/applic/ihl/ihl.nsf/Treaty.xsp?documentId=AE2D398352C5B028C12563CD002D6B5C&action=openDocument.