Etiket arşivi: İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi

7.4 Yetmedi; Şener Eruygur’da Ölmeli!


7.4 Yetmedi; Şener Eruygur’da Ölmeli!

Naci_Bestepe_portresi
Emekli Orgeneral Mehmet Şener Eruygur, 1941 Erzurum doğumlu. Şimdi 72 yaşında.

16 yaşında askeri liseye girdi. Üçü öğrencilik olmak üzere 47 yıl Türk ordusunda
hizmet etti. Son görevi J. Genel Komutanlığı idi. 2004’te emekliye ayrıldı.
2006’da ADD Genel Başkanı seçildi.

İKİNCİ YAŞAM

1 Temmuz 2008’de ERGENEKON sahte davasında gözaltına alındı. Tutuklandı.
17 Eylül’de cezaevinde merdivenlerden düştü.
Boynu dört yerinden kırıldı. Beyin kanaması geçirdi.
Ölüm riski yüksek bir ameliyattan sonra, yoğun bakımda iken, kendi istemi olmaksızın tahliye edildi.
Belleğini yitirdi.
Okuma yazmayı unuttu.
Kendi kendine yaşantısını sürdüremez duruma düştü.
Halen de öyle.
Adli Tıp Kurumu “organisiteye bağlı akli arıza” teşhisi ile “fiili ehliyeti olmadığı” raporu verdi.

SAVUNMASIZ CEZA

Beş yıl boyunca bir kez mahkemeye çağrıldı.
Kimlik saptaması bile yapılamadı.
İfadesi alınamadı, savunma yapamadı.
5 Ağustos 2013’te yapılan karar duruşmasında, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından, öbür sanıklarla aynı kefeye konarak ağırlaştırılmış müebbet hapis ile cezalandırıldı.
Yanlış okumadınız, kimlik saptaması bile yapılmadan ve hiç savunması alınmadan!

ÖLÜM EMRİ

Bununla kalsa gene iyi.
Yargıtay aşaması var, ceza kesinleşmeyebilir.
Mahkeme, yapılanı yeterli bulmamış olacak ki, YAKALAMA EMRİ verdi.
2 Eylül’den başlayarak her an uygulanabilir.
Avukatı Sayın Filiz ESEN’in basın açıklamasında da belirttiği gibi bunun anlamı,

“adam öldürmeye tam teşebbüs”
tür.

Çünkü E. Org. Eruygur günlük yaşamını kendi başına sürdüremez.
Demans yani bir çeşit ALZHEIMER hastasıdır.
Bu durumu, hem tıbben hem de Adli Tıp Kurumu 4. İhitisas Kurulunca
28 Aralık 2012’de tıbben kesin karara bağlanmıştır.

Ölüm emrini veren 13. Ağır Ceza Mahkemesi, avukat Esen’in itirazını reddetti. Avukat Esen de üst mahkeme olan 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne itiraz etti.
Sonucu bilmiyorum.

NERDE HUKUK, NERDE VİCDAN?

Bu kararı veren mahkeme hukuku mu uyguladı?
Org. Eruygur yasal olarak, müebbetle cezalandırılan diğer sanıklarla eşit durumda mı?
Savcılık sorgulamasına, savunma alınmasına gerek yoksa mahkemeler
neden yapılıyor?
Yıllarca süren duruşmalara ne gerek var?
Yargıçların vicdani kanaatlerini kullanmasını yasalar öngörüyor.
Burada yargıç vicdanı nerede?
Yargıç mı yok, vicdan mı?

7.4 YETMEDİ, NERDE İNSAN?

Gölcük depreminden sonra, ilim-irfan sahibi tesettürlü bir genç kızımız,
depremin dinsiz-imansız askerler yüzünden olduğunu ima ederek “7.4 YETMEDİ Mİ?” diye pankart açmıştı.
Evet yetmedi!

– Kuddusi Okkır,
– Ali Tatar,
– Kaşif Kozinoğlu,
– Mehmet Haşimoğlu

ERGENEKON, BALYOZ ve 28 Şubat davaları ile öldürüldüler.

Alb. Mehmet Yoleri sinir hastası oldu.
Prof. Hilmioğlu yaşam savaşı veriyor.
Gazi Ütğm. Serdar Öztürk, kendi ağır sağlık sorunlarını bir kenara itmiş,
Prof. Hilmioğlu tahliye edilmedikçe tedavi kabul etmiyor.
Dışardaki eşlerin hali ayrı bir yazı konusu olur.
Yetmedi insan oğulları.
7.4 yetmedi.
Ölenler, ölümle pençeleşenler yetmedi.
Adli Tıp’ın durumunu ortaya koyduğu E. Org. Şener ERUYGUR’un ölüm emrini de uygulayın.

  • Hukuk yok, yargıç vicdanı yok anladım da, insanlık nerede, insan nerede?

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

Gazeteler… 28 Temmuz 2013


Gazeteler… 28 Temmuz 2013

Duvar çöktü: iki işçi öldü

* NEVŞEHİR (Cumhuriyet) – Nevşehir’in Ürgüp ilçesi Duayeri Mahallesi Fabrika Caddesi’nde işhanı inşaatında yapılan istinat duvarı çöktü. Bu sırada inşaat alanında çalışan işçilerden 3’ü, kum yığını ve enkaz altında kaldı. İşçilerden Mehmet Karasu (30) ve Kenan Toy (32) yaşamlarını yitirirken, yaralanan Halil Doğan (47) ise Ürgüp Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı.

file:/Volumes/orjinaller/28URGUPHAB

 

Hem düğün hem eylem

İstanbul Haber Servisi – Haydarpaşa Garı dün bir nikâha tanık oldu. “Çapulcu Düğünü” adı altında yapılan nikâhta Doa Güney ve Celal Karabulut çifti, birlikte yaşamaya ilk adımı attı. “Geldik, Direndik, Evlendik” pankartının açıldığı düğünde, katılımcılar, “Her yer Taksim, her yer direniş” sloganı attı. Düğünde Haydarpaşa Garı’nın özelleştirilmesinin yanı sıra İstanbul’daki tüm tarihsel, kültürel, toplumsal alanların rant için yağmalanması da protesto edildi. Nikâhın ardından mutlu çift düğüne katılan dostlarıyla Boğaz’da bir tekne turuna çıktı. Protesto, tekne turuyla Boğaz’a taşındı. Damat Celal Karabulut, “Direne direne Haydarpaşa’yı da kurtaracağız” diyerek garın özelleştirilmesine tepki gösterdi. (Cumhuriyet, 28.7.13)

file:/Volumes/orjinaller/28HAYDARPASAGECE

 

Gültan KışanakDersim özür bekliyor

Yurt Haberleri Servisi – BDP Genel Başkan Yardımcısı Gültan Kışanak, çözüm sürecinde karakol yapımlarına tepki gösterdi. Tunceli’de düzenlenen “38’den Sakine’lere Kadın Özgürleşmesi” panelinde konuşan Kışanak, Tunceli’de dört bir tarafın karakollarla dolu olduğunu söyleyerek çekilme sürecindeki karakol yapımlarını eleştirdi. Kışanak,“Akşam benim kaldığım evde gösteriyorlar. Şu tepe kalekol, bu tepe kalekol, şurası kalekol. Ya böyle bir şey olabilir mi? Evinin balkonunda oturuyorsun, üç taraftan üç tane kalekol görüyorsun. İçtiğin çay zıkkım olup boğazına düğümleniyor yani” dedi. Tunceli’de soykırım yaşandığını, Tunceli halkı ve Alevilerin devletten yıllardan bu yana özür beklediğini anlatan Kışanak “Devlet adına resmi olarak Dersim halkında özür dilenmesi gerekiyor” diye konuştu. (Cumhuriyet, 28.7.13)

file:/Volumes/orjinaller/28GEZI1GECE

Tutuklu isyanı       : Gezi Parkı Direnişi sırasında tutuklananların aileleri, 4. kez Galatasaray’da buluşarak oturma eylemi yaptı. Aileler, tutukluların derhal bırakılmasını isted. Tutuklu Çağrı Aydan’ın ağabeyi Cihan Aydan, toplam 138 Gezi direnişçisinin tutuklu olduğunu, gözaltı ve tutuklamaların sürdüğünü belirterek

  • “Çocuklarımız susturulmak isteniyor. Eline satır, bıçak, pala alıp insanlara saldıranlar, üzerine araba sürüp kaza süsü verenler, Ali İsmail Korkmaz’ı katledenler gibi ortamı terörize edenler hakkında herhangi bir adli, idari yaptırım uygulanmazken; özgürlük isteyen, adalet isteyen, bu zulüm dursun diyen çocuklarımız ve yakınlarımız gözaltına alınıp tutuklandı. Katillerin dışarıda, barışçıl gösterilere katıldığı için, haksızlığa karşı çıkan çocuklarımız içeride olduğu bir adalet, adalet değildir.” dedi.

İftar saatine doğru ise polisin kurşunu ile katledilen Ethem Sarısülük’ün
ölümünün 40. günü dolayısıyla lokma dağıtıldı. (Cumhuriyet, 28.7.13)

************************

portresi

 

Av. Celal Ülgen : 

En şiddetli mahkûmiyet kararları çıkacak!

 

 

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi adı üstünde Özel yetkili bir ağır ceza mahkemesi.” Olağan günlerin değil, olağandışı dönemlerin, baskıcı ve özgürlük kısıtlayıcı dönemlerin mahkemesi olarak geçecek tarihe. Bu mahkemelerin
ilk uygulaması savunmanın sesini kısmak ve alabildiğince avukatları konuşturmamak oldu. Çağa, baskıya, şiddete, susturmaya tanıklık etmeyi, karşı çıkmayı, dik durmayı, seçenler hakkında suç duyuruları yapıldı, duruşmalardan kovuldu.

  • Hatta avukatlar mahkeme salonunun tam ortasında mahkeme başkanının talimatıyla eli coplu robokopların saldırısına uğradı.

Tarih elbette bu mahkemeleri layık oldukları yerlerine oturtacaktır.
Bu mahkemelerin Türk ceza yargısına verdiği zarar 10 yılda giderilemez boyutlara ulaştı.

Bu mahkemeler kanuna göre değil kendi alışılmış uygulamalarına göre yargılama faaliyeti icra ettiler.

Büyük projeler, üretilmiş deliller, sahte ihbarcılar, polis ile savcının, polis ile yargıcın kol kola olduğu-birlikte iş kotardığı organizasyonlar birbiri ardına
bu mahkemelerin aklanmasından geçti.

Baskıcı uygulamalar 

Bu mahkemeler şimdiye dek yaptıkları baskıcı uygulamaları taçlandırmak isteyecekler.

Bu açıdan tarihin en şiddetli mahkûmiyet kararları bizi bekliyor.

Ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis, 15 yıl, 20 yıl hapis cezaları
havada uçuşacak.

11 yıldır süren bu rejim aslında sivil bir darbenin, sivil bir diktanın rejimi olmuştur.

5 Ağustos (2013), totaliter unsurlar taşıyan bu faşist dönemin dibi olacaktır.
5 Ağustos, üretilmiş ve hukuka aykırı delilleri bir dönem hukukunun temel taşı yapan zihniyetinin yıkılışının başlangıcı olacaktır.

****************************************************

 

Balbay, Haberal ve Özkan’ın Ergenekon’da savunmalarının tam metni


Dostlar,

Taksim Gezi Alanını savunma zemininde patlayan meşru halk direnişi,
ülkemizde ve dünyada ilk gündem maddesi olmayı sürdürüyor..

Ancak, bu bütünün bir parçası, ana parçası olmak üzere, değişik davalarda tutsak alınan asker – sivil yurttaşlarımızı bir an bile unutmamamız gerekiyor..

Siyasal iktidar ve yandaşı kiralık -satılık basın (!?) bu oyunu oynamak isteyebilir
Taksim gündemini kullanarak..

Bu canlarımız 4-6 yıldır içerdeler, hücredeler ve hala tutuklu durumdalar..
Haklarında kesinleşmi bir hüküm yok..
Fiili infaz var..

“Nasılsa ağırlaştırılmış mübbet vereceğiz, değişen birşey yok..” Hammurabi mantığı ile bakılıyor. Hammurabi bile – 1700’lerde kendince Kodifikasyon yaparken bu denli
peşin hükümlü değildi eminiz.. Olsa olsa kısasa kısas ve ihkak-ı hak kabul edilmişti..

Hammurabi’den 3700 yıl sonra Türk hukuk sistemi siyasal iktidarca adeta
iğdiş edildi.

Bu bakımdan Mustafa Balbay, Mehmet Haberal ve Tuncay Özkan’ın geçen ay Silivri zindanında kurulu “mahkeme” (Özel Yetkili İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi) de,
297. duruşmada verdikleri (14 Mayıs 2013) son savunmaları paylaşmak istiyoruz.

Balbay’ın son savunmasının ana başlıkları aşağıda..

Sayın Prof. Haberal ve Sayın Tuncay Özkan’ın savunma metinlerini ise pdf olarak veriyoruz. Erişkeler (linkler) aşağıda..

Tuncay_Ozkan’in_Ergenekon’da_son_savunmasi_14.5.13

Mehmet_Haberal’in_Ergenekon’da_son_savunmasi_tam_metin_14.5.13

Mustafa_Balbay’in_Ergenekon’da_son_savunmasi_tam_metin_14.5.13

Ayrıca bu yazının sonunda, söz konusu savunmaların word metinlerine erişim sağlayan Cumhuriyet Gazetesi erilkeleri (linkleri) de var.. Biz Sayın Tuncay Özken’ın savunmasını birleştirerek tek dosyada verdik.

Her şeye karşın yine de, insandan umut kesilmez diye, Mahkeme heyetinden

ADALET DİLEDİĞİMİZİ ve BEKLEDİĞİMİZİ HAYKIRIYORUZ..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 8.6.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==========================================

Balbay, Haberal ve Özkan’ın Ergenekon’da savunmalarının tam metni

Ergenekon davasında, 4 yılı aşkın süredir tutuklu bulunan CHP İzmir Milletvekili ve Cumhuriyet Gazetesi yazarı Mustafa Balbay, CHP Milletvekili Mehmet Haberal ve Tuncay Özkan, son savunmalarını yaptılar.

Balbay_Haberal_Ozkan

Cumhuriyet– Ergenekon davasında, 4 yılı aşkın süredir tutuklu bulunan CHP İzmir Milletvekili ve Cumhuriyet Gazetesi Mustafa Balbay son savunmasını yaptı. Balbay, hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenen mütalaya ilişkin “Olağanüstü dönemlerde yargı gücüyle siyasi güç bir araya gelirse hukuksuzluklar olur. Bu mütalaayı hazırlayanlara sormak istiyorum. Bu intikam duygusu yetmedi mi?” diye konuştu.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Silivri Cezaevi Yerleşkesinin bitişiğinde görülen davanın 297. duruşması yapıldı. Duruşmanın öğleden sonraki oturumunda Başkan Hasan Hüseyin Özese “Mustafa Ali Balbay esas hakkındaki mütalaaya karşı son savunmanızı yapmaya hazır mısınız?” diye sordu.

Balbay, “Suçlandığım konular itibariyle iki saatlik sürede son savunmamı yapmaya hazır değilim. Ancak bu kısıtlı süre içinde mütalaada hakkındaki suçlamalara cevap vermeye çalışacağım.” dedi.

Türkiye’nin pek çok yerinden duruşmayı izleyemeye gelenleri selamladığını söyleyen Balbay, Reyhanlı’daki patlamada yaşamını yitirenlerin yakınlarına başsağlığı, yaralılara acil şifalar diledi. Balbay “Hatay’daki saldırının Türkiye’nin iç barışı açısından önemli bir sorun oluşturmamasını diliyorum.” diye konuştu.

Balbay, Mustafa Kemal’in yaşamını yitirmeden kısa bir süre önce vatan topraklarına katması nedeniyle Hataylıların, Hatay’a “Atatürk şehri” dediklerini anlattı. Balbay “Hatay’da insanlar barış içinde yaşar ve bu iklimi devam ettirir.” şeklinde dileğini dile getirdi.

Hukuk metni değil

“Bu mütalaa bir hukuk metni değil!” diyen Balbay “Ne suç tarihi, ne suç tarifi, ne kişilere yönelik suçların tarifi ve tarihi ne de deliller var. Bir kişiye iftira atarken bile daha özenli davranılır.” diye konuştu.

Mütalaayı örnekler vererek eleştiren Balbay şöyle devam etti:

“Mütalaada benimle ilgili bölümde İlker Başbuğ’un adı geçmiyor. İlker Başbuğ’un bölümünde ise Mustafa Balbay ile irtibat kuruluyor. Mütalaanın denklemini Einstein çözemez. Denklem yok zaten. ‘2 artı 2 buhar, su ile toprak bir olup 5 olur’ deniyor. Bu nedenle kendimizi savunmamız yetmiyor, birlikte yargılandığımız insanların da suçsuzluğunu ispatlamamız gerekiyor.”

Kaza yapar

Duruşmalarda tanık ve sanıkların beyanlarına karşı söz istediklerinde mahkeme tarafından “son savunmanızda cevap verirsiniz” denildiğini belirten Balbay

“Biz de suçlamalar karşısında son savunmalarımızı kısıtlanmadan yapabileceğimizi düşündük. Bir maç düşünün ki ilk yarısı 250 dakika, ikinci yarısı 10 dakika. Bu kabul edilebilir mi? Olağanüstü hızlı adalet adalet değildir, kaza yapar. Bu mütalaanın tutulacak yeri yok.” dedi.

Gözaltına alındığında Cumhuriyet Gazetesi’nin Ankara temsilcisi olduğunu belirten Balbay “Ankara’daki mesleki faaliyetlerimden dolayı yargılanıyorum. Burada bir yetki gaspı olduğunu düşünüyorum.” dedi.

Notlar benim değil

Balbay şöyle devam etti:

“Bana yöneltilen suçlar ‘Balbay’ın notları’ ya da ‘Balbay’ın günlüğü’ adıyla serpiştirilen notlar, benim notlarım değil. Benim olsa dahi hiçbir yerinde cebir ve şiddet içermiyor. Mütalaada suç üretilip, suçluların üzerine önem verdiği değerler suç unsuru gibi gösteriliyor. 10. Yıl Marşı’na, Amasya Tamimi’ne suç unsuru gibi mütalaada yer veriliyor. Mütalaanın toplamının verdiği netleşiyor:

Bu yargı istemi adalet değil, intikam üretiyor.”

Tanınmış gazeteci

Cumhuriyet Gazetesi imtiyaz sahibi ve 21 Haziran 2010 tarihinde yaşamını yitiren
İlhan Selçuk ve tutuksuz sanık emekli orgeneral Şener Eruygur ile toplanıtlara katılarak darbeye zemin hazırladığının iddia edildiğine dikkat çeken Balbay, “Bilgisayarımdan çıkan 1998 ve 2006 yıllarına ait olduğu iddia edilen notlar, 3,5 dakikada hazırlanmış. Ayrıca dizüstü bilgisayarımdan çıkan notlar olduğu söyleniyor ancak benim dizüstü bilgisayarım yok, masaüstü bilgisayarım var. Soruşturmalar başladığında medyada ağır şekilde linç edildim. Bazı sanıkların telefon görüşmelerinde
adımın geçtiği belirtilmiş. Tanınmış gazeteci olarak suç işlemiş oluyorum.” diye konuştu.

Yargı paketleri

Yargı paketlerine dikkat çeken Balbay “Ankara’da yargı paketleri çıkarılıyor. Ancak ‘Silivri için değil ha’ diye yasalaşmasını sağlamak, intikam değil de nedir? ‘Silivri düşman, İmralı Pişman’ uygulaması ile iç barış sağlanamaz. Bu salonda gazeteci, asker ve akademisyenler tutuklu olarak, terörist olarak yargılanıyor. Eli silahlı teröristler bu toprakları terk ederken barışçı, biz ise ülkeyi terk ederiz kuşkusuyla tutuklu bulunuyoruz. Bu tablodan adalet, iç barış çıkmayacağını herkes görebilir.” dedi.

İddianame yazıldığında gazeteci olduğunun altını çizen Balbay “Şu an bir milletevekili ve gazeteci olarak karşınızdayım. Ben bu hükümetin gitmesini istiyorum. CHP iktidarının kurulmasını istiyorum. Kalemimi de bırakmadan devam etmek istiyorum. İddianame mantığıyla bakarsak suçum artarak devam ediyor.” diye konuştu.

Suçlama sınırsız, savunma sınırlı

Balbay, mütaalanın 2 bin 271 sayfa olduğuna dikkat çekerek şöyle devam etti:

“Bu mütalaanın her satırını tarifsiz bir hüzünle ve mücadeleci ruhumla, bu mütalaayı ‘daha çok işimiz var’ diyerek okudum. Mütalaada suçlama sınırsız, savunma sınırlı. Yıllardır mahkemeye sunduğumuz delillere itibar edilmemiş. Dava kapsamında dinlenen bazı tanıklar için mütalaada altına ‘sözlerine itibar edilmemiş’ denilmiştir. Ancak neden sözlerine itibar edilmediği belirtilmemiştir.”

Ne yapsan suç

“Bu mütalaada ne yapsan suç” diyen Balbay “Hükümeti yıpratma amaçlı diyor. Hükümeti yıpratmak diye bir suç yok” diye konuştu. Balbay Cumhuriyet Gazetesi’nin Ankara santralının kendi üzerine yazıldığını bu nedene dava sırasında ölen Engin Aydın ile 300 kez görüşmüş gibi gösterildiğini anlattı.

“Genç subaylar tedirgin”

Cumhuriyet Gazetesi’nde 20 Mayıs 2003 tarihinde yayımlanan “Genç subaylar tedirgin” başlıklı habere ilişkin “27 Mayıs darbesinin sloganıydı.”suçlaması yöneltildiğini anlatan Balbay şöyle devam etti:

“Bu, haberden başka bir şey değildi. Gazetecilerin haberleri gerektiğinde rahatsız edebilir. Namık Durukan İmralı tutanaklarını yayınlayarak bazılarını rahatsız etmiştir ama gazetecilik ödülü almıştır. Menderes keşke idam edilmeseydi. İdama karşıyım. İdam kararını, Menderes’in atadığı yüksek yargıçlardan oluşan bir heyet verdi. O 3 idama karşılık Denizler asıldı. Olağanüstü dönemlerde yargı gücüyle siyasi güç bir araya gelirse hukuksuzluklar olur. Bu mütalaayı hazırlayanlara sormak istiyorum. Bu intikam duygusu yetmedi mi?”

Son mektuba müdahale

Balbay’ın bu sözleri üzerine Mahkeme Başkanı, “Suç teşkil edecek beyanda bulunmayınız. Aydın bir kişisiniz savunma kapsamında kalın.” diye uyarıda bulundu. Balbay’ın “Son mektubuma da mı müdahale edeceksiniz?” diye sözleri üzerine Başkan Özese, “Son mektup değil, son savunmanız.” dedi.

Balbay şöyle konuştu: 

“Sözlerimde suç unsuru varsa o durumda takdirini yapıyorsunuz. Son mektubumu okurken kesilmemesini istiyorum. Çünkü sayın heyet, bu ülkede iç barış kurulacaksa bunu hukuk zemininde kurmak zorundayız. Kuramazsak barış kalıcı olamaz.”

Tutarsızlık

Mütalaanın kendisiyle ilgili bölümlerinde aynı konuda farklı ifadeler bulunduğuna dikkat çeken Balbay özetle;

“Aynı konuda bir yurttaşın beni aradığı, birkaç sayfa sonra benim o yurttaşı aradığım yazılmış. Gazetenin 1950 yıllarının yayın politikasına ilişkin benim ‘Nazım Hikmet hain’ dediğim yazıyor. Bunlar size küçük hatalar gibi görünebilir ama bunlara dayanılarak suçlandığımı unutmayalım.” dedi.

Gazetenin tirajını artırmak için çaba sarf etmesinin bile suçmuş gibi gösterildiğini belirten Balbay “Mütalaada suç üretilmiş, orantısız ceza istenmiştir.” dedi.

Kendisinin Milli Güvenlik Siyaset Belgesi ile suçlandığını anlatan Balbay, Cumhuriyet Gazetesi’nin 11 Kasım 2005 tarihli sayısının manşetini göstererek;

“Ben bunları gazetecilik faaliyetleriyle elde ettim. Örgüt faaliyeti ile değil.
‘Mustafa Balbay’da belge bulunmuştur.’ deniliyor ancak bugüne kadar bu belgeler bana gösterilmedi.” diye konuştu.

Irak, Suriye, İran konularında belgelerle kitaplar yazdığını anlatan Balbay,
“Beni tutuklamasaydınız Kıbrıs, Yunanistan konularında kitap yazacaktım.”diye konuştu.

Balbay 2006’da Cumhuriyet Gazetesi’ndeki “Er er Ergenekon gel her yere kon” başlıklı yazısını hatırlatarak “Sonunda bana da kondu.” dedi.

12 Haziran 2011’de yapılan seçimlerde İzmir’den oyların %50’sini alarak 600 bin oyla milletvekili seçildiğini belirten Balbay, mahkemenin Anayasa’nın 14. maddesini dayanak göstererek tahliye kararı vermemesini eleştirdi. Mesleki birikimini yasama faaliyetlerinde kullanarak ülkeye hizmet için kullanmak istediğini anlatan Balbay, “Demokrasi tarihimizde hapisteyken milletvekili seçilen kişilerin tümü demir parmaklıkların ardından çıkmıştır ve Meclis sıralarına gitmiştir. Dünyada hapiste milletvekili diye bir kavram yok. Tutukluluğumun 5. yılındayım. Ülkeme artık bir milletvekili olarak hizmet etmek istiyorum.” diye konuştu.

Hükümete darbe teşebbüsü ile suçlanmasını “Ben ‘Bu kürsü de dar’ desem, iddia makamı ‘darbe dedi’ diyecek..” diye konuştu.

Gizli tanık eleştirisi

Gizli tanıkların salon dışında sanıklar hakkında dayanaksız suçlamalarda bulunduğunu anlatan Balbay,

“Gizli tanıklar vasıtasıyla Türk yargı sistemine bir kanser armağan edilmiştir.” dedi.

1990’lı yıllırda Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy gibi aydınların katledildiğini anlatan Balbay “Ancak aydınları katlederek ruhlarını öldüremediklerini anladılar. Artık aydınlar, katledilerek değil, hapsedilerek yok edilmek isteniyor.
Ruhlarını kendi bedenlerine öldürtmek istiyorlar. Bunu başaramayacaklar.” diye konuştu.

Düşünceyi dinleme suçu

Mütaalada İlhan Selçuk ile bir konuşmasında “Öyle abi” şeklindeki onay sözlerinden bile suç üretildiğini anlatan Balbay “Düşünceyi dinleme suçu bulunmuş..” diye konuştu,

Tutuklu milletvekili

Balbay, milletvekili seçildiği halde tahliye edilmediğinin altını çizerek “Demokrasi tarihimizde hapisteyken milletvekili seçilen kişilerin tümü demir parmaklıkların ardından çıkmıştır ve Meclis sıralarına gitmiştir. Dünyada hapiste milletvekili diye bir kavram yok. Tutukluluğumun 5. yılındayım. Ülkeme artık bir milletvekili olarak hizmet etmek istiyorum.

.” diye konuştu.

Ergenekon davasının başlarında halkın sessiz kaldığını ancak artık anketlerde
halkın %70’inin Ergenekon davasına inanmadığının anlaşıldığını belirten Balbay

“Bu durumda Türkiye’nin %70’ini içeri mi atacaksınız?” diye sordu.

Mütalaada ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendiğini anlatan Balbay,
“Yasa değişmeseydi bizi idamla yargılayacaktınız..” diye konuştu.

Balbay, son savunmasını şöyle tamamladı:

“Beni ömür boyu demir parmaklıkların ardında tutacak kararlar çıksa da hatta devamında sırat köprüsüne çıkış yasağı konsa da ruhumun özgürlüğünü kimseye teslim etmeyeceğim. Bizden sonraki kuşaklara da bu ruhu özgür devretmenin ölümsüzlük olduğuna, bunun en büyük hizmet olduğuna inanıyorum.

Mustafa Balbay, Mehmet Haberal ve Tuncay Özkan’ın savunmalarının tam metinleri:

MUSTAFA BALBAY’IN SAVUNMASININ TAM METNİ

MEHMET HABERAL’IN SAVUNMASININ TAM METNİ

TUNCAY ÖZKAN’IN SAVUNMASININ TAM METNİ/I

TUNCAY ÖZKAN’IN SAVUNMASININ TAM METNİ/II

19 Mayıs 2013, Cumhuriyet, http://cumhuriyet.com.tr/?hn=417654&kn=24&ka=4&kb=24