Etiket arşivi: İngiliz Muhipleri (Sevenleri) Derneği

KIBRIS’TA BÜYÜK RESMİ GÖRMEK

Doç. Dr. Mehmet BALYEMEZ
Em. Albay, Tarihçi

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) önümüzdeki hafta sonunda genel seçim coşkusu yaşanacak. Yapılan anketlere göre seçimde Ulusal Birlik Partisi (UBP) ve Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin (CTP) oyların büyük bir kesimini alacağı öngörülüyor. UBP ve CTP’nin siyasal görüşleri ile hükümet etme yöntemlerinin birbirinden farklı olduğu ve asgari müşterekte birleşemeyecekleri gerçeği göz önüne alındığında, KKTC’de azınlık hükümeti kurulması olasıdır; tıpkı önceki yıllarda olduğu gibi!

Ancak KKTC’nin varolan siyasal ve ekonomik durumundan kaynaklanan sorunların azınlık hükümetleri ile çözülemediği gerçeği de gün gibi ortadadır. Yine uzun erimli (vadeli) politikalar uygulanamayacak, sorunların büyük bölümü yüzeysel (palyatif) önlemlerle geçiştirilecek ve en önemlisi Kıbrıs Türk halkının siyaset kurumu hakkında olumsuz algısı artarak sürecektir.

Oysa Kıbrıs Türk siyasetçilerinden beklenen; 1974’teki askeri barış harekatından sonra hâlâ kalıcı bir barış antlaşması yapılmadığı ve Ada’da ateşkes koşullarının sürdüğü, KKTC’nin uluslararası alanda HALA tanınMAmış (1983’ten beri 39 yıldır!!??) olmasından kaynaklanan sorunların çığ gibi büyüdüğü bu dönemde, siyasal partilerin temel ortak değerlerde birleşerek Kıbrıs Türk halkının ağır sorunlarına kesin çözümler sağlayacak politikalar üretmesidir. Kıbrıs Türk siyasal geçmişinde böyle bir uzlaşı olmuş mudur? Tarihsel gelişime bakmak gerekir.

Kıbrıs’taki etnik ve dinsel yapının çeşitliliği her dönemde duyarlık yaratmıştır. Osmanlı Devletinin Kıbrıs’ı fethinden (1571) önce Katoliklerin özellikle Ortodokslar üzerinde kurduğu baskı sonucu Ada’da oluşan huzursuzluk Osmanlı egemenliği döneminde giderilmiş, ancak 19 yy başlarından bu yana, bu kez de Ortodoks Rumların ayrılıkçı isteklerini somutlaştıran Enosis (Yunanistan ile birleşme) ideali Ada’nın huzursuzluğunun en önemli nedeni olmaya başlamıştır. Bu gelişme, Doğu Akdeniz’de egemenlik kurma politikasını yaşama geçirmek isteyen İngiltere’nin işini kolaylaştırmıştır. İngiltere, önce 1821’de çıkarılan Mora İsyanını desteklemiş, ardından 1830’da bağımsızlığını kazanan Yunanistan’ın arkasındaki en büyük güç olmuş, 1878’de ise Kıbrıs’taki yönetimi 2. Abülhamit döneminde sözde “Kiralama” oyunu ile ele geçirmiştir. İngiltere’nin kısa sürede Doğu Akdeniz’de söz sahibi olmasını kolaylaştıran etkenlerin başında bölgenin dinsel ve etnik yapısındaki çeşitlilik gelmiştir. İngiltere, tıpkı sömürgelerinde uyguladığı politikası doğrultusunda hedef coğrafyadaki demografik yapıyı öncelikle çok ayrıntılı olarak araştırmış, duyarlıkları belirlemiş ve bunları sömürerek (istismar ederek) kendi çıkarlarını elde edeceği politikaları bir bir yürürlüğe sokmuştur. Tıpkı Kıbrıs’ta olduğu gibi!

İngiltere, Kıbrıs’taki yönetimi ele geçirdiği 1878’de, Ada’da iki derin fay hattı oluşturmayı başarmıştır. Bu hattın bir yanında Enosis isteyen Rumlar yer alırken karşı yanda ise Kıbrıs Türkleri bulunmuştur. İngiltere’nin oluşturduğu bu fay hattı, Lozan Barış Andlaşamasının bağıtlanmasından (imzalanmasından) sonraki birkaç yıl dışında, Kıbrıs’taki İngiliz politikalarına karşı gelecek yerel direnişin bütünleşmesini önlemiştir. Lozan Barış Andlaşması sonrasında Kıbrıs Türkleri arasında etkinliğini artırmaya başlayan Mısırlızade Necati Özkan liderliğindeki Kemalist oluşum (Halkçılar) İngiltere’nin Kıbrıs’taki çıkarlarını tehdit etmeye başlayınca, Ulusal Mücadele döneminde İstanbul’da etkinlik (faaliyet) yürüten ve Kuvayı Milliye hareketinin başarılı olmaması için çaba gösteren İngiliz Muhipleri (Sevenleri) Derneği Başkanı Sait Molla’ya İngilizler kucak açmıştır. Lozan Barış Andlaşması hükümleri doğrultusunda Türkiye’den kovulan Sait Molla Kıbrıs’a yerleşmiş ve  Ada’daki Kemalist hareketi engellemeye çalışmıştır. Ancak bu politika etkili olamamış, Mısırlızade Necati Özkan liderliğindeki Kemalistler 1930 yılında yapılan seçimlerini kazanarak Yasama Meclisine girmiş ve Kıbrıs Türklerinin sosyal, kültürel, siyasal ve ekonomik haklarını kazanmak için kararlı politikalar uygulamaya başlamış ve bu hakları kazanmak için Rumlarla birlikte hareket etmekten çekinmemiştir. İngiltere, bu gelişmeler sonrasında, kendi kurgusu ile Ada’da Rum isyanının başlatılmasına göz yummuş, isyan sonrasında yürürlüğe soktuğu sıkıyönetim önlemleriyle düzeni kendi dilediği gibi biçimlendirmiştir. Ta ki, 1940’lı yılların başına dek!

İngiltere, 2. Dünya Paylaşım Savaşı sırasında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) Kıbrıs’taki etkilerini önlemek amacıyla yeni politikalar devreye sokarken, Kıbrıs Türkleri arasında da kendi politikalarına karşı oluşabilecek birlikteliği önleyecek stratejiler uygulamaya koyulmuştur. Kıbrıs’taki bir başka fay hattı da Kıbrıs Türk önderleri arasında oluşturulmaya başlanmıştır.

İngiltere’nin desteklediği Kıbrıs Türklerinin ilk siyasal örgütlenmesi olan Kıbrıs Adası Türk Azınlığı Kurumu (KATAK) kurucuları arasında olan 1930’lu yılların başında İngiliz sömürge yönetimine kafa tutan Mısırlızade Necati Özkan ile Dr. Fazıl Küçük arasındaki kişisel anlaşmazlıkların etkileri sonraki yılları da şekillendirmiştir. Siyasi faaliyetlerine 1950 yılında kurduğu Kıbrıs Türk Birliği İstiklal Partisi ve bu partinin yayın organı olan İstiklal gazetesi ile devam eden Mısırlızade N. Özkan, önce karşıtlarınca (muhaliflerince) tarafından darp edilerek ağır yaralanmış, daha sonra Lefkoşa’daki fabrikası ve öbür ticarethaneleri yakılarak ekonomik olarak çökertilince, siyasal yaşamdan çekilmek zorunda kalmıştır.

Kıbrıs Türk önderleri arasındaki çekişmenin görünür olduğu bir başka gelişme ise 1957’de yaşanmıştır. Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu Başkanı Faiz Kaymak, sekiz yıl başarı ile yürüttüğü görevini kendisine gelen telkin ve baskılar sonrasında Rauf R. Denktaş’a bırakmak zorunda kalmıştır. (Faiz Kaymak’ın, Başbakan Adnan Menderes’e yazdığı kendisine yönelik baskı ve tehditlerden yakındığı mektubu, Devlet Arşivlerindedir.)

Benzer bir gelişme ise Rumların Kıbrıs Türk halkını yok etmek amacıyla  1963 yılı Aralık ayındaki “Kanlı Noel” saldırılarından sonra yaşanmıştır. Kıbrıs Türk halkına yapılan kırımları (katliamları)  BM’de anlatan Türk Cemaat Meclisi Başkanı Rauf R. Denktaş, Ada’ya girişi yasaklanınca, dört yıla yakın Ankara’da yaşamak zorunda kalmıştır. Kıbrıs’ta olağanüstü gelişmelerin yaşandığı bu dönemde de Dr. Fazıl Küçük ile Rauf R. Denktaş arasındaki düşün ayrılıkları gerginlikler yaratmış, Kıbrıs Türkleri arasında bölünmeler oluşmuştur. Bu durum 1973 seçimlerinde belirginleşmiş ve Dr. F. Küçük, istememesine karşın, kendisine yapılan telkinler sonucunda Cumhurbaşkanı Yardımcılığı görevine yeniden aday olmamış ve Rauf R. Denktaş, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 2. Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak seçilmiştir.

Kıbrıs Türk halkının olağanüstü zamanlarda bir araya gelme istençlerinin (iradelerinin) tam oluşamaması 1975 sonrasında da sürmüş, özellikle 2004’te Annan Planının halk oylamasına sunulduğu sırada ve sonrasındaki cepheleşmenin etkileri günümüze dek gelen bir başka fay hattını oluşturmuştur.

Kıbrıs Türklerinin güvenlik endişelerinin ortadan kalktığı bu dönemde de siyasiler asgari müşterekte anlaşarak sorunlara kalıcı çözüm bulamamışlar, Türkiye hükümetlerinin Kıbrıs politikası doğrultusunda konum almışlardır. Tıpkı günümüzde de olduğu gibi!

Türkiye, KKTC’yi tanıyan tek ülke olmasının yanı sıra, Kıbrıs Türkleri ile derin tarihsel bağlarından dolayı Kıbrıs’taki gelişmelere tepkisiz kalamazken, zaman zaman Kıbrıs Türklerinin ulusal istençlerine karışmalarıyla toplumsal tepkileri üzerine çekmiştir. Bununla birlikte uzun yıllardır süren süregenleşmiş (kronikleşmiş) sorunlara kalıcı çözüm bulunamayınca, ikili ilişkilerde de gerginlikler ve görüş ayrılıkları derinleşmeye ve genişlemeye başlamıştır. Yakın tarihte yaşanan olaylar dikkatle incelendiğinde, bu saptamamıza ilişkin çok sayıda örnek görmek olanaklıdır.

Önümüzdeki hafta sonu KKTC’de yapılacak Cumhuriyet Meclisi seçimlerinde; öncelikle Kıbrıs Türk halkının ulusal istencine saygı duyulmalı, kurulması olası azınlık hükümeti politikalarının bölgesel gerçekler göz önüne alınarak oluşturulmasında yakın temasta bulunulmalı ve ortak tutum geliştirilmeli, eleştirilere yapıcı yaklaşılmalı, Kıbrıs Türk halkının içinde bulunduğu siyasal ve ekonomik durumun uzun hızla ve kalıcı çözümlenebilmesi konusundaki politikalar hem Türkiye’de hem de KKTC’de partiler üstü olmalıdır.

97 Yıl Sonra 19 Mayıs 1919…

19 Mayıs 1919’un Gazeteleri…

Dostlar,

19 Mayıs 1919’un 97. yılında,
Yüzyılın utanç veren en büyük madenci kırımı SOMA FACİASI nedeniyle (2 yıl 6 gün sonra) içimiz kavruk, insanlık tarihinin en övünç verici dönemeçlerinden birini yaşıyoruz.

Küba’nın efsane önderi Fidel Kastro, ülkemizin Havana Büyükelçisinden,
Atatürk’ün SÖYLEV’inin İspanyolca örneğini rica eder.

Ve ekler…

– Biz ülkemizi işgalden kurtarmak için aranış içindeydik. Mustafa Kemal Paşa‘nın stratejisini merak ettik.. Baktık ki O da işgal altındaki başkent İstanbul’da çıkış görememiş ve
Anadolu’da uygun bir yer arayarak Samsun’a geçmiş ve Ulusal Kurtuluş Savaşı
oradan başlatmış.. Bu bize örnek oldu ve ve biz de başkent Havana’dan ayrılarak
adanın derinliklerinde uygun bir limana çıkartma yaparak bağımsızlık savaşımızı başlattık
ve başardık.. 

Yeryüzünün en büyük önderine sahipsiniz..
(AS: Albert EINSTEIN de çok benzer sözler söylemişti..)

97 yıl önce bu gün basılan gazetelerden örnekleri izlemek için lütfen aşağdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

19_Mayis_1919_Gazeteleri

Bir de, geçen yıl 19 Mayıs anması için 16 Mayıs 2015 günü düzenlenen açıkoturumda yaptığımız konuşmanın yansılaru var..  O gün web sitemize koymuştuk  EĞİTİM-İŞ Ankara Şubeleri (1 ve 2) ile Ulusal Eğitim Derneğince (Her 2 kurumun da üyesiyiz) düzenlenen “YENİDEN DOĞUŞ – 19 MAYIS” başlıklı açıkoturumda bizim konuşmamızın yansılarına aşağıdaki erişkeden (linkten) ulaşılabilir :

19_Mayis_96. yıl_Ankara

Mustafa Kemal Paşa‘nın Kurtuluş Savaşımızı Anadolu’da örgütlemek üzere
Samsun’a ayak bastığı 19 Mayıs 1919 günü, tarihsel bir dönüşümün başlangıcıdır.

Bu tarihten geriye İstanbul’da gösterdiği tüm çabalar bir sonuç vermemiştir.
Sayın Dr. Alev Coşkun, Devrim Tarihimizin bu kritik 6 ayını emekli bir çalışma ile kitaplaştırmıştır.. Okunmasını dileriz..


Saltanat, son Osmanlı padişahı Vahdettin teslim olmakla kalmamış, işgalcilerle işbirliği içine girmiş, İngiliz Muhipleri (Sevenleri) Derneği‘ne üye olmuş, Yunan işgalini “hayırlı” ilan etmiş, sonrasında Mustafa Kemal Paşa’yı isyancı ilen ederek idam fermanına mühür basmıştır!

Mustafa Kemal Paşa, 8 Temmuz 1919 günü, askeri görevinden istifa ile Erzurum Kongresi’ne “sine-i millette bir ferd-i mücahit” olarak katımıştır.. Maaşı olmadan, hiçbir görev ünvanı olmaksızın ve boynunda padişahın idam fermanı.. Bu koşullarda Kurtuluş Savaşımıza önderlik etmiştir. Yaşasın o Anadolu halkı ki, bu cehennem kuşatmasında bile Mustafa Kemal Paşasına güvenerek O’nun ardında – komutasında 9 Eylül 1922’ye dek 3,5 yıl süren bir ölüm – kalım savaşını inanılmaz bir özveri ve başarı ile sürdürmüştür.. Küllerinden varetmiştir kendisini!

Külüstür Bandırma vapurunda Mustafa Kemal Paşa’ya eşlik eden kahramanları sonsuz bir saygı ve şükran ile selamlıyoruz.. Onların 2 ya da 3’ü hekimdir ve biz de bir hekim olarak bununla gurur duyuyoruz..

Bandirma_vapurunun_19_yolcusu

19 Mayıs’ın 97. yılında sabah 10:30’da Ankara Kızılay – Güvenpark’ta toplanacak ve kurtarıcımız – kurucumuz Yüce  ATATÜRK’ümüzü ANITKABİR’de ziyarer edeceğiz..

Bu topraklarda uygarlaşma – çağdaşlaşma – AYDINLANMA savaşımı (mücadelesi) sürdürülecek ve mutlaka başarıya ulaştırılacaktır. Tarihin ırmağı geriye akıtılamaz..

Türkiye’deki gericilerin – karşıdevrimcilerin bu yalın – çarpıcı tarihsel – politik gerçeği
iyice kavramaları ve akıntıya karşı kürek çekmek yerine bu AYDINLANMA sürecinin
hızla ve sağlıklı yaşanmasına katkı vermeleri en doğrusu, akıllıcası olacaktır..

Ulusumuza ve tüm insanlığa kutlu ve mutlu olsun..

Sevgi ve saygıyla
19.5.2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
p
rofsaltik@gmail.com