Etiket arşivi: Hilmi Özkök

‘BABAM EŞREF BİTLİS’İ ABD ÖLDÜRDÜ’

Dostlar,
Yurtsever Jandarma Genel Komutanımız Şehir Org. Eşref BİTLİS,
oğlu Tarık Bitlis‘in anlatımına göre ve İTÜ Bilirkişi raporlarına göre,
uçağına sabotajla alçakça öldürüldü.
Tarık Bitlis, cinayetten ABD’yi sorumlu tutuyor..
İçimiz acıyor; Türkiye Cumhuriyeti bu onur kırıcı cinayetin üstüne gidemedi..
Ve bu gün cinayet 20. yılını tamamlayarak zaman aşımına girdi..
Türkiye neden böyle zaaf içinde oluyor, ulusal onurumuz inciniyor, gururumuz kırılıyor..
Bu zaman aşımı sorunu yasa ile kaldırılmalı ve iğrenç cinayet aydınlatılmalı..
Yurtsever Jandarma Genel Komutanımız Şehir Org. Eşref BİTLİS‘i şükran ve özlemle anıyoruz..
Esref_Bitlis
Sevgi ve saygıyla.
17.2.13, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
=========================================
‘BABAM EŞREF BİTLİS’İ ABD ÖLDÜRDÜ’

Zaman aşımının dolmasına günler kala, oğul Bitlis konuştu

Açıklama: ‘BABAM EŞREF BİTLİS’İ ABD ÖLDÜRDÜ’
Orgeneral Eşref Bitlis, MİT’in (SÖZDE) Ümraniye şemasında 2. sıraya yerleştirildi.
Oğlu Tarık Bitlis ise aynı soruşturmada araştırıldı.

Gözaltına alınan çalışma arkadaşlarına Tarık Bitlis’in ilişkileri soruldu.
ABD’li Çekiç Güç’ün PKK’ya desteğini “Kod adı Kale” raporuyla belgeleyen ve
17 Şubat 1993’te uçağına sabotaj düzenlenerek şehit edilen Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis‘in oğlu Tarık Bitlis’le babasının ölümünün 20. yılında buluştuk.
Tarık Bitlis babasını kaybettiğinde 36 yaşındaydı.
Şimdi ise 56…
Aradan geçen yıllara karşın hiçbir şeyin değişmediğini söyleyen Bitlis “Bugünü karartan bir sistem geçmişi zaten aydınlatamaz.” diyor.

MİT İLGİLENMEDİ BİLE

Bitlis, MİT’in suikaste ilişkin hiçbir yazısı olmadığını ama aynı MİT’in Eşref Bitlis’i (SÖZDE) Ümraniye şemasının ikinci sırasına koyduğunu anlatıyor.
2008’de çevresindeki çalışanların (SÖZDE) Ümraniye soruşturması kapsamında gözaltına alındığını Bitlis ilk kez Aydınlık’a açıklıyor:

“Bir şey bulsalardı beni de Ergenekon için çağıracaklardı”

Tarık Bitlis’in açıklamaları şöyle:
Aydınlık:
Suikaste ilişkin kapsamlı bir araştırma yapılmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
T.B.:
Bugüne kadar 20 sene boyunca konuyla ilgili 5 kitap yazıldı.
Her kafadan bir ses çıktı.
Ortada bir delil falan yok.
İşin tuhaf yanı bunun suikast olduğu söyleyenler olayı gazeteden okuduklarını söylüyorlar.
Buna Cumhuriyet Savcısı da dahil…
Emniyet ve MİT bu konuyla ilgili tek satır yazı yazmamış.
Arkasından zamanın MİT yetkilisi Mehmet Eymür ‘Benim haberim yok’ diyor.
Bir MİT yetkilisinin böyle bir konudan haberi yoksa adama gülerler.
Gülmüyorlarsa birinin çıkıp 93 yılında MİT’in işlerini sorgulaması lazım.
Bir şeyi araştırmak demek illa ki sonucunu bulmak değildir.
Araştırdığınızda şu yargıya varmanız lazım;
Failini bulamadık.
Mehmet Eymür görevini yapmamış.
Hiçbir mekanizma üzerine düşeni yapmamış, ya da saklıyor.

Eşref Bitlis suikast öncesinde tehdit alıyor muydu?

Sizin şahit olduğunuz bir olay var mı?
Aile içinde bir konuşma olmadı.
Pratikte bu tehdit Amerika tarafından zaten yapılmış.
Bir insanı eğer dünyanın en büyük gücü tehdit ediyorsa bunun ötesinde bir şey yoktur.
Olan bir tehdidin soruşturması bile yapılmamış.
Bu konuda Türk Silahlı Kuvvetleri ABD’ye ne yapmış?
Peki yaptığı çalışmalar nedeniyle Genelkurmay’dan uyarı alıyor muydu?
Hayır, söz konusu değil.
Kendisi hayatının her döneminde yasalar üzerinden çalışmış bir kişiydi.
Prosedür gereği hazırladığı rapor önce Genelkurmay’a sunuluyor.
Buradaki rahatsızlık Cumhurbaşkanı’na yansıyor.
Raporun başında da babam ‘Telefonda görüştüğümüz ve verdiğiniz emir üzerine
size de ulaştırıyorum’ diyor.
El altından vermek sözkonusu değil.

“ÖZAL ABD POLİTİKALARINI UYGULUYORDU”

‘Eşref Bitlis, Turgut Özal’la beraber Kürt sorununu çözecekti‘ deniyor.
Hatta ölümlerinin bağlantılı olduğu iddia ediliyor.
Sizce benimsedikleri politika aynı mıydı?
Eşref Bitlis ‘Amerikalıların faaliyetleri bu’ diyor.
Bu sırada Turgut Özal ne diyor?
Turgut Özal, Amerika’nın politikasının bölgede gerçekleşmesi konusunda tavır sergiliyor.
Büyük Ortadoğu Projesi’nin başlangıcından beri uygulanan şeyleri yapmaya çalışıyor.
Eşref Bitlis’in raporunda bahsedilen tüm hususlar sonradan Türkiye’nin başına bela oldu.
‘Özal’la aynı görüşteydiler’ polemiği yanlış.
Görüş diye bir şey yok.
Eşref Bitlis tespit yapıyor.
Suikastın yaşandığı dönemde şüpheli olaylar yaşandı mı?
Bu detaylara ilgili merciler cevap vermek zorunda.
Yıllardır karargâha biri gelmiş deniyor.
Bana bir resmî kayıt gösterin.
Geçmişte de bugün de kurumların bu gibi konularda yaptığı araştırmalar beni vatandaş olarak tatmin etmiyor.

“BUGÜNÜ KARARTAN GEÇMİŞİ AYDINLATAMAZ”

AKP’nin ‘faili meçhulleri aydınlatacağız‘ söylemi sizce samimi mi?
AKP, CHP, BDP siyasi mekanizmalar.
Bu siyasi mekanizmaların şu anki konumu bu tür olaylarla yüzleşecek güçte değil.
Siz eğer geçmişi aydınlatmak için verdiğiniz çabada samimiyseniz sorarlar;
bugün ne yapıyorsunuz?
Düşen iki jet hakkında, Uludere konusunda hala susuluyorsa, bu bugünü karartmaktır.
Bugünü karartan bir sistem geçmişi zaten aydınlatamaz.
Gerçeğin ortaya çıkacağına ilişkin umudunuz var mı?
Eşref Bitlis’in faillerini bulunduğunu farz et.
Türkiye bunu dünyaya ilan edecek konumda mı?

‘Jandarma Genel Komutanı’mızı ABD öldürdü’ diyebilir mi?

ABD Adana konsolosunu sorgulayabilir misin?
Türkiye’nin yüzleşecek gücü yoktur.
Bunun ilacı bağımsızlıktır.
Bağımsız ülkeler kendi sorunlarla mücadele edebilirler.
Kurtuluş Savaşı’ndan bu yana verilen mücadelenin devam ettiğini görüyoruz.
20 yıl önce rastlantıyla sağda solda çıktığında ayağa kalktığımız o haritaların şimdi gerçekleşme dönemindeyiz.
Bu anlamda vatansever herkesin Eşref Bitlis olayı hakkında bakış açısı geliştirmesi gerekir.
Bence gerçeğin zaman aşımı yoktur.
Gerçek hep bir yerde durur.

“TÜRK HALKI ONU DA ÇUVALI DA UNUTMADI”

Kamuoyunun %99’u bunun suikast olduğuna inanıyor.
Bana bir olay göster ki halkın %99’u hemfikir olsun, sağcısı da solcusu da.
Bu, bir generalin muvazzafken böyle bir raporun altına imza atabilmesinden kaynaklanıyor.
Türk halkının bunu unutmadı.
Kafaya çuval geçti.
Türk halkı bunu unutmayacak.
Milliyetçilikle alakası yok.
Halkın ana damar noktaları var.
Her ne kadar umutsuz gibi yaşasak da, en büyük umut bağımsızlığa karşı halkın gerektiği zaman verebileceği mücadele.
Eşref Bitlis olayı bu anlamda bir ışıktır.
Bu halk unutmuyor.
Darbe yaptığı apaçık ortada olan kişiler tutuksuz yargılanırken, darbe yapmaya teşebbüs suçlamasıyla komutanlar tutuklu yargılandı ve ceza aldı.

Balyoz davası konusunda ne düşünüyorsunuz?

Darbeleri sorgularken şuna bakmak lazım;
bütün darbeler, 27 Mayıs dışında, emir komuta zincirinde yapılmıştır.
Hazırlıkları da dahil.
Kenan Evren‘i yargılarken bu kriteri alıyorsun.
Bu döneme geldiğinde yine aynı yöntemi kullanman lazım.
O zaman en üsttekine Genelkurmay Başkanlığı’na sor.
Sen astsubayla, yüzbaşıyla niye uğraşıyorsun?
Genelkurmay Başkanı itiraf ediyor ‘benim altımdaki kadrolar bunu yapıyorlardı’ diye.
O zaman sorarsın ‘Sen ne iş yapıyordun o sırada?’
Örgüt diyorsun.
Örgütün başı binbaşı, kıçı general olmaz ki.

“ÖZEL KASASI AÇILIRKEN ORADAYDIM”

Eşref Bitlis’in özel bir el yazısı mektubu ya da notu var mı size?
Rahmetli el yazısıyla hayatı boyunca iki sayfa not tutmamış herhalde.
Çalışma odasına girdik.
Bir hatıra olsun diye baktım.
Bir tek satır yok.
Babamı evde çalışırken görmedim.
Karargahtaki odasından size gelen oldu mu?
Oldu.
Bir çuval fiş geldi.
Resmi görevli olarak gittiği yerlerde içtiği çaydan, yediği simide kadar aldığı fişler.
Odasında bir kasa vardı.
Anahtarı kayboldu kazada.
Beni çağırdılar.
Kaynakla açacaklar.
Ben çok heyecanlandım.
Jandarma Genel Komutanı’nın kasasından ne çıkabilir bir düşünün.
O kadar karışık olaylar olmuş.
Açtık, bir kese çıktı.
‘Meltem’in takıları’ yazıyor.
Kız kardeşim evlendikten sonra takılanları annem babama vermiş kasaya koysun diye.
Altta bir kutu çıktı.
Eskiden araba cilalamak için dönen makineler vardı.
Babam da çok severdi arabayla oynamayı.
Bir tane o makineden çıktı.
Bir Fransız kanyağı çıktı.
Bir kutu çikolata çıktı.
Başka da hiçbir şey çıkmadı.
Benim hayatımın en mutlu anı oydu.

Eşref Bitlis nasıl bir babaydı?

İnsan olarak iyi ki tanışmışım dediğim biri.
Yanında sürekli bir şeyler öğrenebileceğim bir yapısı vardı.
Hayatta neyi doğru yapabilmişsem onun yaklaşımından kaynaklandığını hissediyorum.
Lisedeydim.
Okula gitmediğinde ailen mazeret imzalardı.
Beni çağırdı ‘Şu benim imzam.Öğren.
Kaç gün devamsızlık hakkın olduğunu bil.
Ben mi tutayım hesabını?’ dedi.
Ben hayatımda hiç okul kıramadım. (SÖZDE) ÜMRANİYE’DE ARAŞTIRILDIM

Eşref Bitlis’in isminin MİT Şeması’nda 2. sırasında olması hakkında
ne düşünüyorsunuz?

Eşref Bitlis ölmeseydi belki de Silivri’nin en yaşlı müdavimlerinden olacaktı.
Hangi Eşref Bitlis?
Şu anda kamuoyunda vatanını seven, bağımsızlık gereken herşeyi yaptığı bilinen Türk subayı.
Demokrasi düşmanlığı iddiasına cevap vermek zorunda kalacaktı.
Muhsin Yazıcıoğlu, Uğur Mumcu, Eşref Bitlis, Uludere hepsi ayrı platformda.
Sistem bunların hepsini alıp Ergenekon’a bağlıyor.
Ve o hiçbirşey bilmeyen MİT Eşref Bitlis’i alıyor, Ergenekon’un ikinci sırasına koyuyor.
Hilmi Özkök‘ün 2003’te annenize ‘Tarık neden Doğu Perinçek’le görüşüyor, bu işleri bıraksa ya’ dediğini söylemiştiniz.
Konunun üzerine gitmenizi engellemek mi istiyordu?

Bu sözü şu yüzden anlattım;
2003 yılındaki Ergenekon Şeması’nda Eşref Bitlis’in adı geçmiş ki, bir aile toplantısında benden bahsediliyor.
Ergenekon’la ilgili bir süreç.
Ben bir fizyoterapistim.
Bir Genelkurmay Başkanı’nın bir devlet memurunun kiminle görüştüğünü bilmesi saçma bir olaydır.
Neden?
Birinin Genelkurmay Başkanı’nın önüne ‘Tarık Bitlis onunla görüşüyor’ diye bir şey götürmüş olması lazım.
‘Tarık niye bunlarla görüşüyor?’ diyor.
Kimsenin haddine olmayan bir tavsiye.
Benim verdiğim tek mücadele Eşref Bitlis cinayetinin Turgut Özal’da olduğu gibi abuk subuk noktalara çekilmemesi.
Cinayetin ardından yaşadığınız tuhaf bir olay oldu mu?
Bir kere evime birileri girdi.
Hiçbir şey almadan çıktı gitti.
Hangi yılda oldu?
2011 gibi…
Dava başlamadan önce ya da sözde Ergenekon şemasının hazırlandığı 2002 tarihinde başınıza gelen bir olay oldu mu?
Etrafımdaki insanlar sorgulandı.
Daha tuhaf ne olabilir?
Ben Özel Sporcular Spor Federasyonu başkanıydım.
2008’de federasyonun yönetim kurulunu ve sekreterini Ergenekon kapsamında alıp götürdüler.
Bir şey bulsalardı beni de Ergenekon için çağıracaklardı.
Bunu anlatmak için Özkök Paşa’nın ismini vurguluyorum.
Çünkü 2003 yılında MİT’in yolladığı raporun içinde Eşref Bitlis’in adı var.
Bağlantı oradan bana gelmiş olabilir.
MİT Eşref Bitlis’in ölümüne dair savcı sorduğunda hiçbirşey bilmiyor ama adını şemanın ikinci sırasına yazıyor, bir de beni araştırıyor.
Peki bunları nereden biliyor?
Onlara neler sorulmuş?
Sizinle mi ilgili sorular sorulmuş?
Tabi ki. ‘İlgisi var mı?’ şeklinde sorular sorulmuş.
Gece emniyete alıp sabaha kadar benimle ilgili sorular sormaları normal mi?
Siz ifade verdiniz mi?
Hayır.
Bana hiçbir şey sorulmadı.
=============================
Haber:Irmak METE
Fotoğraf:Tuğçe YILDIZ
Kaynak:AYDINLIK

Atatürk Türkiye’dir; Türkiye Atatürk.

E. Org. Ergin Saygun’un cezasının infazının ertelenmesi üzerine

Dostlar,

Em. Org., eski Genelkurmay 2. Başkanı Ergin Saygun bu gün ağır bir
açık kalp operasyonu geçirdi.

Dileriz şifa bulsun..

Önce, Ergin Saygun Paşa’nın 9 saat süren ameliyatının başarılı geçmiş olmasının hepimizi çok mutlu ettiğini belirtmeliyiz. Kendisine, ailesine
ve tüm yurtseverlere geçmiş olsun diyoruz!

Ancak bu ağır ve yaşamsal kalp ameliyatına girmeden önce aşağıda özetlenen istemde bulunması içler acısı bir durumdur. “Beni ve bizleri yalnız bırakarak
bu duruma sokan Hilmi Özkök ve Aytaç Yalman paşaların hem bu dünyada hem de öbür dünyada iki elim yakalarındadır..” demektir bu istem…

Son anda iki eski komutana seslendi :

(SÖZDE) Balyoz davasında 18 yıl hapse mahkum edilen, 1. Ordu eski Komutanı E. Org. Ergin Saygun‘un Mehmet Akif Ersoy Hastanesi‘nde devam eden
AÇIK KALP AMELİYATI 9 saatin ardından 17.20‘de sona erdi.
Komutanın sağlık durumunun şu an için iyi olduğu öğrenildi.

Saygun, ameliyata girerken yanında bulunan avukatı Sedat Küçükyılmaz operasyon öncesi son konuşmalarını Ulusal Kanal‘da canlı yayında anlattı.

KüçükyılmazSaygun‘un son anda, Genelkurmay eski Başkanı emekli Orgeneral Hilmi Özkök ile Kara Kuvvetleri eski Komutanı emekli Orgeneral Aytaç Yalman’a kendisi aracılığıyla çağrıda bulunduğunu ve “Bildiklerinizi açıklayın. Bu sizin komutanlık sorunluluğunuzdur.” dediğini anlattı.

Küçükyılmaz’dan, emekli Orgeneral Aytaç Yalman‘a, (SÖZDE) Balyoz iddianamesinde yer alan “Yalman darbeyi önledi” ifadesinin ne anlama geldiğini sormasını isteyen Saygun, Yalman‘ın “Elimde birtakım bilgi ve belgeler var, kimse incinmemesi için daha sonra açıklayacağım.” dediğini hatırlattı.

Bir komutan için mesleğinde en acı şey, astlarının ve daha da kötüsü halkının ondan kuşku duyması ve ona güven duymamasıdır. Öbür yandan askeriyede silah arkadaşlarının namusu en az kendi namusunuz ölçüsünde yaşamsal
önem taşır. Harbiye’de bu konuda ‘’şerefim ve namusum’’ üzerine yemin edilir.

Biz de bir yurttaş olarak bu iki komutana Ergin Saygun Paşamız gibi ‘’ “Bildiklerinizi açıklayın. Bu sizin komutanlık sorunluluğunuzdur
çağrısında bulunuyoruz. Ayrıca;

  • Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı sorumluluğunuz bu çağrıya
    mutlaka yanıt vermenizi gerektirir… diyoruz.. 

Bu arada, çoook geç de olsa, Ergin Saygun Paşa’nın cezasının infazı,
CMK (Ceza Muhakemeleri Kanunu) uyarınca ertelendi.

Benzer durumda ağır sağlık sorunu olan öbür tutuklu ve hükümlüler için de,
başta Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu olmak üzere aynı uygulamanın ivedilikle yapılmasını diliyoruz..

İlgili yasa maddesini bir kez daha aşağıya aktarıyoruz :

Hapis cezası ve güvenlik önlemleri temel ilkelerini düzenleyen 13.12.2004 tarih 5275 sayılı CMK (Ceza Muhakemeleri Kanunu) md. 16/2’de,
sanığın hastalığı nedeniyle uygulanacak süreç şöyledir:

  • “… öbür hastalıklarda cezanın infazına resmi sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan bölümlerinde devam olunur. Ancak bu durumda bile hapis cezasının infazı mahkûmun yaşamı için kesin bir tehlike oluşturuyorsa, cezasının infazı iyileşinceye dek geri bırakılır.”

Madde 16/3, “Yukarıdaki fıkralarda belirtilen geri bırakma kararı, Adli Tıp Kurumu’nca düzenlenen ya da Adalet Bakanlığı’nca belirlenen tam donanımlı hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adli Tıp Kurumu’nca onaylanan rapor üzerine infazın yapıldığı yerin cumhuriyet başsavcılığınca verilir.”

Cumhuriyet’in “Cumhuriyet Savcılarını” göreve çağırıyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
8.2.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

BALYOZ Davası 106. Duruşmasından Tarihe Düşülen Notlar…

Türkiye tarihinde sıradan bir sivil mahkeme (ama nasıl bir hukuk düzeni ise
“özel yetkili”!) tarafından tutuklanan ilk muvazzaf paşa.. Org. Bilgin Balanlı
Harp Akademileri Komutanı idi. Tutuklu olmasa idi şimdi Hava Kuvvetleri Komutanı olacaktı. Büyük olasılıkla da, Suriye karasularında düşürülen uçağımız
ve şehit edilen 2 pilotumuzla ilgili komploya -ki halkı galeyana getirip Suriye’ye savaşa sokma amaçlı idi- izin vermeyecekti. Hiçbir kurşun, roket vb. darbesi olmayan uçağımız büyük olasılıkla elektronik şifreleri bilen ABD tarafından kilitlenerek düşürüldü. Bir de stratejik müttefik değil mi? Muavenet adlı zırhlımızı da yine ABD vurup batırmadı mı? (4 Mayıs 1996, 5 şehit!)
Türkiye’nin ne denli ağır ve dönüşümsüz bedeller ödediği çok açık değil mi?
Tüm bunlar NATO’ya teslim oluşun bedelleri. Üstüne bir de BOP çıkarıldı, Türkiye’yi tepe tepe kullanıyorlar..
Org. Bilgin Balanlı, 31 Mayıs 2011’den beri 16 aydır Hasdal Askeri Ceza ve Tutukevinde tutsak. Çok yazık. Bunları yapanlar nasıl bir vicdanla içlerine sindirecek acaba? Hangi tür psikolojik savunma düzeneklerini (mekanizmalarını) kullanacaklar, bir hekim olarak hem anlamakta çok zorluk çekiyor hem de
çok merak ediyorum bilimsel bağlamda.
Dr. Ahmet Saltık, 4.9.12, Datça, www.ahmetsaltik.net

Dostlar,

Yorumsuz olarak size sunmak istiyoruz..

Özellikle, son Yüksek Askeri Şura’da YAŞ üyeliğine (kızak kadro) kaydırılan Hava Org. Bilgin Balanlı’nın son savunmasından 9 ay sonraki şu sözleri çok ama çok düşündürücü:

“Ne değişti? Sahte dijital kayıtlarda tespit edilen sahteciliklerin sayısı
2000’e yaklaştı, sahtecilikleri bilimsel olarak ispatlayan rapor sayısı 20’yi geçti,
mahkemenin dinlediği tanıklar ‘Balyoz’u görmedik, duymadık’ dediler.
Haksızlık ve hukuksuzlukların boyutu avukatlarımızla birlikte Baro’nun da
tepkilerine neden oldu.”

İbretle okunması gerek.

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 4.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=====================================================================================

Balyoz davasında tutuklu sanık YAŞ üyesi Orgeneral Bilgin Balanlı, duruşmada
25 Mart 2005 tarihinde gerçekleştirilen “Bayrağa Saygı” yürüşüşünde dönemin
7. Kolordu Komutanı olan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel ile çekilmiş fotoğraflarını gösterdi. Davada adil yargılanma şartları ve savunma yapma imkanı bulunmadığı için savunma yapmayacağını söyledi. Mahkeme heyeti, tüm sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar verdi.

Cumhuriyet- İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Silivri Cezaevi Yerleşkesi bitişiğindeki duruşma salonunda yapılan davanın 106. duruşması yapıldı.
Başkan Ömer Diken’in iddia makanının esas hakkındaki mütalaasına, tanık beyanlarına ve delillere ilişkin son savunmalarını sorduğu sanıkların çoğu dün de avukatları salonda bulunmadığı, usül hükümlerine uyulmadığı gerçekçesiyle savunma yapamayacaklarını
ifade etti.

YAŞ üyesi, eski Harp Akademileri Komutanı Hava Orgeneral Bilgin Balanlı,
savunmasını yapmasından bu yana 9 ay geçtiğini belirterek “Ne değişti?
Sahte dijital kayıtlarda tespit edilen sahteciliklerin sayısı 2000’e yaklaştı, sahtecilikleri bilimsel olarak ispatlayan rapor sayısı 20’yi geçti,
mahkemenin dinlediği tanıklar ‘Balyoz’u görmedik, duymadık’ dediler.
Haksızlık ve hukuksuzlukların boyutu avukatlarımızla birlikte Baro’nun da
tepkilerine neden oldu.” diye konuştu.

Haklı taleplerin hiçbir gerekçe gösterilmeden reddedildiğini ifade eden Balanlı, Eskişehir’deki Bilvanis Çiftliği’ne ilişkin iddiaları çürüten raporun da mahkemede okunmadığının altını çizdi.

Necdet Özel ile fotoğraf

Balanlı, Chronical adlı bir dergide hakkında Aralık 2010 tarihinde yayınlanan ve mahkeme kararı ile tekzip ettiği bir yazı yayınlandığına dikkat çekerek “İftiralarla dolu yazı içinde yayınlanan bir resimde benim ve eşimin Cumhuriyet mitinglerine katıldığımız ileri sürülüyordu. Bu yalan ve iftira ile ilgili olarak daha önce vermek istemediğim bir detayı şimdi vermek istiyorum” dedi. Salondaki perdeye slaytları yansıtan Balanlı, bu fotoğrafların 25 Mart 2005 tarihinde Diyarbakır’da Bayrağa Saygı Yürüyüşü’nde çekildiğini söyledi. Balanlı şöyle devam etti:

“Önde bando, arkada şehrin önde gelen bürokratları vardı. Saygı duruşunda ise şimdiki Genelkurmay Başkanı dönemin 7. Kolordu Komutanı Korgeneral Necdet Özel de vardı. Umuyorum komplocular ve işbirlikçileri biraz utanma duyguları varsa utanmışlardır. Genelkurmay Başkanı’nın fotoğrafını kanıt dahi olsa bir mahkemede kullanmayı uygun görmemiştim. Ne de olsa bir Genelkurmay Başkanı. Ama şu an itibariyle uygun görüyorum.”

Önde bando, arkada şehrin önde gelen bürokratları.. Saygı duruşunda şimdiki Genelkurmay Başkanı dönemin 7. Kolordu Komutanı Korgeneral Necdet Özel..
25 Mart 2005, Diyarbakır

Taraflı tutum

Balanlı, mahkemenin “taraflı tutumu ve aldığı ara kararlarıyla sanıklar lehine gelişebilecek hiçbir duruma izin vermeyeceği”nin anlaşıldığını söyledi. “Bu nasıl bir hukuk, nasıl bir adalet. Ben şahsen anlayabilmiş değilim.” diyen Balanlı, delillerin tartışılması safhasının atlandığının altını çizdi.

Balanlı, “Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ilgili hükümleri ihlal edilerek savunma hakkımın engellendiğini ve avukatsız olarak savunma yapmaya zorlandığımı değerlendiriyorum. Adil yargılanma şartlarının sağlanması ve taleplerimin karşılanmasından sonra avukatımın da katılımı ile savunma yapacağım.” dedi.

Fenerbahçe Stadı’nın havadan denetimi

Pilot Kurmay Yarbay Süleyman Namık Kurşuncu, savunmasında, darbe planı yapıldığı iddia edilen 2003 yılında Harp Akademisi’nde öğrenci subay olduğunu ifade ederek “Fenerbahçe Stadyumu’nun havadan kontrolü gibi icrası imkansız bir eyleme ilişkin toplam beş satırlık imzasız bir veri ile suçlanıyorum” dedi.

Bir stadın havadan kontrolünün dünya havacılık literatüründe olmadığını ifade eten Kurşuncu, “Balyoz davası doğaüstü bir davadır. Yerçekimi kanunu tanımaz. Bu davada insan uçar, kanatlıdır. Bu sebeple havadan kontrolü gereklidir. Türkiye’nin uçan gardiyanlıkla suçlanan ilk vatandaşıyım” diye konuştu.

Şike davasında yargılanan Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım ile aynı gün Beşiktaş’ta savcılıkta ifade verdiğini anlatan Kurşuncu, şunları anlattı:
“Bazı sanıkların avukatlık ücretlerinin Aziz Yıldırım tarafından karşılandığı iddiaları bulunmaktadır. Fenerbahçe Stadı’ndan bir tek ben suçlanmaktayım. Sayın Başkan ile
aynı gün Beşiktaş Adliyesi’nde ifade verdik. En masum duygularım ile tesadüf olduğunu düşünüyorum. Karşılıklı ‘geçmiş olsun’ gibi insanı konuşmalar dışında bir diyaloğumuz olmadı. Bu komploda Fenerbahçe Stadyumu’nun havadan kontrolünün sağlanması fantezisi, böyle uçuk bir iddianın gündeme gelmesi kulübün marka değerinden yararlanmak ve dikkat çekip bu dava üzerinde de Fenerbahçe Spor Kulübü’nü ve TSK’yi karalamak içindir.”

Emekli Albay Dursun Çiçek de konuşmasında savunmanın taleplerinin binde 5’inin bile karşılanmadığını, iddia makamının taleplerinin % 99.9 karşılandığını söyledi.
Çiçek savunma yapmayacağını açıkladı. Deniz Kurmay Albay Murat Saka ise mahkemenin tanık olarak dinlenmesi taleplerini reddettiği emekli Orgeneraller Hilmi Özkök ve
Aytaç Yalman’a şöyle seslendi:

“Bu salonda söyleyecekleri hakikatlerin biraz daha aydınlığa kavuşmasına imkan sağlayacakken kendi iradeleriyle bu görevi yerine getirebilecelerini bildikleri halde neden hala o cesareti ve erdemli davranışı göstermezler? Şahitliği kim gizlerse onun kalbi ağır bir günah içindedir. Bu davranış zalimler topluluğuna destek vermek değil midir? Hakikatleri saklayanlar da kul hakkı almadılar mı? Vicdanlarının sesi onlara da rahatsızlık vermeyecek midir?”

Tutukluluklarının devamına…

Balyoz davasına bakan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, YAŞ üyesi Orgeneral Bilgin Balanlı, emekli Orgeneraller Çetin Doğan, İbrahim Fırtına, Ergin Saygun, Oramiral
Özden Örnek’in de aralarında bulunduğu 250 sanığın tutukluluk hallerinin devamına
karar verdi.

Mahkeme “kuvvetli suç ve kaçma şüphesi” gerekçeriyle tahliye taleplerini reddederken “Adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının yetersiz kalacağına ve tutuklama tedbirinin ölçülü olduğuna” hükmetti. Toplam 365 emekli ve muvazzaf askerin yargılandığı dava
20 ve 21 Eylül tarihlerine ertelendi.

Mahkeme ara kararında “Herhangi bir yasal engel çıkmaması halinde dosyanın karar aşamasında bulunduğuna” dikkat çekerek, sanıkların bulunduğu cezaevlerine “Acil müdahale gerektiren hastalıklar dışında belirlenen duruşma tarihlerinde sanıklar için hastanelerden tetkik ve tedavi amaçlı randevu alınmaması, revire çıkmak isteyenlerin
bu isteklerini duruşma saatleri dışında yerine getirilmesi, revir doktorlarının çalışma saatlerinin buna göre düzenlenmesi” doğrultusunda yazı yazılmasını kararlaştırdı.

Mahkeme kararında “Hasta olmaları nedeniyle istirahat olan sanıkların hayatları bakımından sakınca oluşturmaması halinde İl Sağlık Müdürlğü’nden temin edilecek doktor ve sağlık personeli refakatinde ambulans ile duruşmaya getirilmelerinin istenmesine” hükmetti.

Mahkeme, suçtan zarar görme ihtimalleri nedeniyle Mesut Göğebakan ve Alaattin Kaya adlı kişilerin katılma talebinin kabulüne karar verdi.

Mahkeme avukatların mazeret dilekçelerine ilişkin “Dosyanın gelmiş olduğu aşama nazara alındığında duruşmayı uzatma amaçlı olduğu değerlendirildğinden reddine” şeklinde
karar verdi.

Mahkeme avukat Hüseyin Ersöz’ün dilekçesinin ekinde sunduğu pulun iadesini kararlaştırdı.

Mahkeme 28 Subat soruşturmasından tutuklu bulunan Korgeneral Tevfik Özkılıç’ın
bir sonraki duruşmada hazır edilmesini istedi.

Hukukçu cinliği

Tutuklu sanık Hakim Ahmet Zeki Üçok, Mahkeme Başkanı Ömer Diken’in delillerin tartışılması evresini atladiğini ifade ederek şöyle konuştu:

“Başkan, yasalara ve Yargıtay Ceza Genel Kururlu kararına rağmen yaptığı ihlali ara kararı ile daha doğrusu hukukçu cinliği yaparak örtmeye çalışmıştır. Sayın başkanın yaptığı hukuk cinliği nedir? Başkan, esas hakkındaki mütalaayı, delillerin tartışılması aşaması ile aynı anda uygulatmaya çalışmaktadır. Bu tür hukuk ihlalleri, yasayı etrafından dolanma gayretleri aileleriyle beraber binleri bulan bu suçsuz insanların hukuk yolu ile iğfal edilmeye çalışılmasından başka bir anlama gelmez.”

Üçok, Başkan Ömer Diken’e “Bu tür kandırmacalar hukuk etiğine sığmadığı gibi sizin gibi yıllarını hukukun çileli dehlizlerinde harcamış bir yargıca uymaz. Bu hukuku dolanma gayreti ne yazık ki tüm sanıklarda adil yargılanmadıkları duygusunun oluşmasındaki
en önemli kırılma anı olmuştur.” diye hitap etti.

Erk değişir

Ahmet Zeki Üçok, tutuklu sanık emekli Albay Ali Türkşen’in “Yarın erk değişir
siz de yargılanırsınız” sözlerinin mahkeme heyetince yanlış anlaşıldığını söyleyen Üçok, şu açıklamada bulundu:

“Ben Hava Kuvvetleri Başsavcısıydım. Karargah Evleri soruşturmasını yürüttüm,
MİT Müsteşarı’nı ifadeye çağırdım. Sonra erk değişti, hakkımda 74 ayrı suçlamayla,
7 ayrı ağır ceza mahkemesinde davalar açıldı. Yani yarın erk değişir, siz de yargılanabilirsiniz, hem de öyle abuk sabuk şeylerden ceza alırsınız ki, benim gibi… Çocuk size bunu söylemek istedi.”

Yasak yöntemler

Tutuklu sanık Hakim Ahmet Zeki Üçok, adil yargılanma hakkının daha soruşturma safhasında ihlal edildiğinin altını çizdi. Üçok, “İstanbul Emniyet Müdürlüğü mensubu polislerin hazırladıkları fezlekeyi hemen hemen hiç değiştirmeden, yazım ve imla hataları dahil iddianame olarak sunması, savcılık makamının kolluğun etkisi altında kaldığı imajını yaratır. Kamuoyunda hakim olan, Balyoz tertibinin belli bir cemaate mensup olduğu iddia edilen kolluk güçlerinin hazırladığı algısını da güçlendirir.
Bu nedenle de sanıkların, adil yargılanma haklarının yargı camiasının dışındaki güçler tarafından engellendiğini düşünmelerine sebep olunabilir.” diye konuştu.

Diken’in açıklamaları

Üçok’un savunmasını tamamlamasının ardından Başkan Diken, 19 Nisan 2012 tarihli duruşmada sanıklara “Kıçını dönüp oturuyorsunuz.” sözlerine ilişkin şu açıklamayı yaptı:

“Biz duruşmalarda nezaket çerçevesinde davrandık. Ancak bazı sanıklardan nezaketsiz tutumlar ile karşılaştık. Bazen sinirler geriliyor. Bir sanığın, kezlerce uyarmama rağmen mahkemeye karşı çok çirkin bir oturuş tarzı vardı. O gün ağzımdan o kelime çıktı. Ben de çok hoşnut değilim. Sizlere hakaret etmek, rencide etmek gibi bir niyetimiz olmadı.”

4 Eylül 2012, http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=363404