Etiket arşivi: Hikmet Karadayı

ATATÜRK AYDINLANMASI ÖRTÜ İLE KARARTILAMAZ!


ATATÜRK AYDINLANMASI
ÖRTÜ İLE KARARTILAMAZ!


Dostlar,

ADD web sitesinde yer verilen yazıyı paylaşalım…
AKP, Türbanı siyasete mide bulandırıcı biçimde alet etmeye doymadı.
Türkiye uzun on yıllar bu sşyaset manevralarına direndi.
Son olarak 28 Şubat 1997 bildirisiyle Erbakan hükümeti istifa etti ve ülke rotasına
sokuldu. 8 yıllık zorunlu kesintisiz eitimle İmama Hatip Ortaokulları kapatıldı, İmam Hatip Liseleri ve öğrencileri gerekli sayıya indirildi, üniversiteye geçişte katsayı uygulandı
22. Genelkurmay Başkanı Hikmet Karadayı (1994-98) ve arkadaşlarına şükran borçluyuz. Ardından gelen Hüseyin Kıvrıkoğlu paşa da kararlılıkla sürdürdü bu uygulamaları (1998-2002). (Kıvrıkoğlu paşa bir tatbikatta az kalsın vuruluyordu!)

Ancak AKP’nin 3 Kasım 2002 seçimlerinde %34 oyla iktidar olmasından bu yana Türkiye’de apaçık, katı – keskin – kararlı bir karşıdevrim süreci yaşanmakta..

Bu süreç Cumhuriyetimizin Anaysa md. 2’de tanımlı temel niteliklerine açıka savaş açmış durumda.. Çoook da yol alındığı ortada. “HEDEF 2023” ile de “Yeni Türkiye” nin inşası tamamlanmış olacak sözde ve Türkiye “Anadolu Federe İslam Devleti” adıyla 100 yıl sonra Sevr’e boyun eğdirilecek..

Makro hedef budur, atılan ve giderek büyüyen, hız kazanan adımlar söz konusu hedefe dönüktür.

Cumhuriyetçi – Ulusal güçlerin bu gidişi durdurması gerekmektedir..
Hem de bir an önce!

Sevgi ve saygı ile.
28.9.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Bu iktidar işbaşına geldiği günden beri en çok eğitim sistemi, seçim sistemi ve
ihale yasalarını değiştirmiştir. Seçim sistemiyle kara cehaleti egemen kılmakta,
ihale yasasıyla kara para iktidarını oluşturmakta, eğitim sistemiyle düzenini sürdürecek “dinci” ve “kinci” nesillerle kara cehaleti ve kara para iktidarını
ilelebet (AS: kalıcı) kılmaya çalışmaktadır.

Türk eğitim sistemi, Atatürk döneminden sonra bakanlığın başındaki “milli”lik kavramından uzaklaşmakta ve hızla ümmetleşmeye ve medreseleşmeye doğru gitmektedir. Yeni eğitim yılında, henüz öğretmen açıkları giderilmemişken, hemen hemen tüm okullar imam hatip okullarına dönüştürülmüş, öğrenciler iradelerinin dışında bu okullara gönderilmeye çalışılmıştır. Ayrıca, ülkenin bir bölümünde bir yandan okullar yakılırken, bir yandan da Kürtçe eğitimle ilgili fiili durum yaratma girişimleri devam ederken bu sorunlar çözülemeden iktidar yine türbana sarılmıştır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, okullardaki din eğitiminin zorunlu olmaktan çıkarılmasına ilişkin kararı 16 Eylül 2014 günü vermiş, hükümet de 22 Eylül 2014 tarihinde bu karara karşılık olarak ortaöğretime türban serbestliği getirmiştir.

Böylece hükümet bir yandan Anayasa’yı ve ulusal yasaları, öbür yandan da uluslararası hukuku hiçe saymakta olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır.
Muhalefet ise, 4+4+4 eğitim sistemine geçişi engelleyemediği gibi türbanın üniversiteye ve kamuya girmesi konusunda ciddi tavır sergilemek yerine, biraz oy kaygısıyla biraz da yandaş basının baskıyla adeta olanlara seyirci kalmıştır.
Emperyalist ülkelerin de yönlendirmesi ile 1946 yılından başlayarak eğitimin bilimsel yanını ve niteliğini oy kaygısıyla dinsel bir yönelmeye çeviren siyasiler,
dinci çevrelerin dinsel ödünlerden hep daha fazlasını istediklerini ve isteyeceklerini anlamamış görünmektedirler.

Dini siyasetin bir simgesi haline getirilen türban, geçmişte üniversite kapılarındaki kızların başında laik Cumhuriyet’e ve kurumlarına meydan okuma aracı idi. Günümüzde ise, 13 yıllık siyasi ve ekonomik başarısızlıkları kapatmak için
sübyan (AS: çocuk) yaşındaki kızlara giydirilmeye çalışılan bir örtü haline gelmiştir.

  • yaşındaki kızlara türban giydirilmesi “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” nesiller yetiştirilmesinin de sonu demektir.

Türbana dur denilemediği için artık çarşaf ve burka giyme özgürlüğü gündeme gelecektir. Yönetmelik değişikliği bu şekilde uygulanırsa yasal olarak anaokulu çocuklarının başına türban takılmasının önünde de hiçbir hukuki engel kalmayacaktır. Ayrıca Kuran kurslarından başlayarak, 9 yaş sonrası ortaokul öğrencilerinin başını kapatmasıyla mahalle baskısı daha da artacak, topluma giyim kuşamla daha ortaöğretimden başlayarak yeni bir ayrılık tohumu ekilmiş olacaktır.

Unutulmamalıdır ki, 03 Mart 1924 günü kabul edilen Tevhid-i Tedrisat (Öğretimi Birleştirme) Yasası’nı 30 Mart 2012 günü kabul edilen 4+4+4 yasasıyla fiilen yürürlükten kaldıran bir zihniyetle karşı karşıyayız. Cumhuriyet’in ilanından yaklaşık
beş ay sonra öğretimin birleştirilmesine gidildi; çünkü farklı kanallardan yetişen kuşakların süreç içinde birbirleriyle çelişkiler yaşadıkları, hatta ülkenin işgali sırasında bile birlik oluşturup düşmana karşı savaşmak yerine birbirlerini boğazladıkları yaşanılarak öğrenilmişti. Kısaca, farklı eğitim kanallarından yetiştirilmeye çalışan kuşaklar yine birbirleriyle çatışacaktır. Bu çatışma, aynı zamanda bir dünya imparatorluğunun sonunu getirmişti. Hatırlatmak isteriz ki, Anayasamızda Devrim Yasalarının içinde Tevhid-i Tedrisat Yasası da yer almaktadır ve eğitim alanında yapılan bu düzenlemeler Anayasa’ya aykırıdır.

Eğitimin imam ve hatip müfredatına zorlanmasıyla bizi bekleyen tehlike konusunda Emile Zola, daha 19. yüzyılda “okullarda beyinleri yıkanan genç kuşaklar yönetimde görev aldıkları zaman, ülke çıkarlarının değil, kendilerini eğitenlerin sözcüleri olacaktır.” demektedir. Eğitim sisteminin gericileştirilmesiyle, Türkiye Cumhuriyeti, kurucusunun ön gördüğü çağdaş uygarlık düzeyini yakalama ve aşma hedefinden hızla Ortadoğu kaosuna doğru yön değiştirmektedir. Ortadoğu ülkeleri ise birbirini boğazlamaktadır. Atatürk’ün dediği gibi, “Bir ülkenin geleceği o ülkenin göreceği eğitime bağlıdır.” Cumhuriyetimizin geleceğinin karartılmasına biz Atatürkçüler var olduğumuz sürece izin vermeyeceğiz. 26 Eylül 2014.

ADD EĞİTİM KURULU

Müslüman Kardeşler ve Şeriata Gömülen Mısır…


Dostlar
,

Mısır’da Müslüman Kardeşleri iktidarda ve artık Mısır açık, resmi bir şeriat ülkesi.

Son seçimleri, Müslüman Kardeşlerin de desteğini alarak kazanan Mısır Devlet Başkanı Mursi, ülke anayasasını değiştirdi ve bu ülke dinini “islam” olarak ilan etti.
Bundan böyle ülke hukukunun kaynağının laik hukuk değil, İslam şeriatı olacağı da anayasal kural (hüküm) oldu.. Tarih 30 Kasım 2012..Hayırlı mı olsun diyelim,
“yola devam” mı diyelim?

Şunları sormayalım mı   ??

– Din insanlar için değil midir? Ülkenin-devletin dini olur mu?
82 milyonluk Mısır’da bu dini benimsemeyen milyonlarca insanın hukuku ne olacaktır?
– Birincil İslam kaynaklarında (Kuranda) zorlama var mıdır, tebliğ ile sınırlı mıdır?
– ……………………..

BOP ve türev araçlarından Arap Baharı, Ortadoğu’ya demokrasi getirecekti
değil mi??

Bir dinin (demek ki başka dinler de var!), dahası bu dinin yorumlarından biri olan bir mezhebin (demek ki başka mezhepler de var!) şeriatını (dinsel kurallarını,
şer’i hükümlerini) yaşamın tüm alanlarında egemen kılmak; tek sözcükle demokrasiyi “katletmek” demektir.

Bir kez daha, BOP yandaş ve işbirlikçilerinin, eşbaşkanlarının, şeriata hoşgörülü yaklaşan tatlı su demokratlarının suratlarında şaklayan tarihin tokatıdır Mısır’daki şeriatçı darbe.. Göz göre göre, Batı emperyalizmince taşları döşenmiştir. O Batı ki;
bir yanda İslamofobi ile kendi halklarına ve rejimine çok gereksindiği düşmanını yaratmakta, öbür yanda da Ortadoğu halklarını şeriatın dipsiz kuyusunda sonsuza dek karanlığa itmekte, dünyada bir iddiası olamayacak, halkları köleleştirilmiş – müritleştirilmiş kukla devletlere dönüştürmektedir.

O ikiyüzlü Batıdır ki, Avusturya’da geçtiğimiz yıllarda seçim kazanan Haider’in faşist partisine hükümet kurdurtmamıştır..

Evet.. “kravatlı şeriat” artık Mısır’da iktidardır.
84 yıllık kadim cihad irşad edilmiştir.

 

 

 

 

 

 

“Arap Baharı”, nehrin yatağını,
kabul ve itiraf edelim ki değiştirmiş, değiştirebilmiştir.
*****************
Müslüman Kardeşler’in tarihine kısaca göz atmak öğretici olacaktır.. (http://www.ikhwanweb.com/,
The Muslim Brotherhood Official English Website, 2.12.12)

Müslüman Kardeşler örgütü 1928’de Hasan el Benna tarafından kuruldu. İsrail’in kurulmasının ardından (1948), Mısır rejimini, “Siyonizme karşı pasif” olmakla suçlayan ve Filistin safında mücadele veren örgüt, kuruluşunu izleyen 20 yıl içinde büyük gelişme gösterdi.

Gerçekleştirdiği eylemler nedeniyle Mısır yönetimi tarafından etkinlikleri yasaklanan örgüt, 1948’de Başbakan Mahmud Fehmi Nukraşi’yi öldürdü. Örgütün kurucusu Benna da 1949’da öldürüldü. Mısır hükümeti, örgütü
1948’de yalnızca dinsel bir örgüt olarak yasal düzlemde kabul etti ancak 1954’te, Mısır’da şeriat yasalarında ısrar ettiği gerekçesiyle yeniden yasaklandı.

Aynı yıl, dönemin Devlet Başkanı Cemal Abdül Nasır’a suikast girişiminde bulunan Abdül Munim Abdul Rauf ve 5 arkadaşı idam edildi.

  • Dört yüz bin” yandaşı tutuklandı.. Ama yetmedi..

Binlercesi de Suriye, Suudi Arabistan, Ürdün ve Lübnan’a kaçtı. Nasır’ın başbakanlığa atadığı Enver Sedat’ı, Mısır hukukuna şeriat maddeleri ekleyeceği sözü vermesine ve örgüt üyesi binlerce mahkûmu serbest bırakmasına karşın, 1979’da İsrail’le barış anlaşması imzaladığı için suikast sonucu öldüren bu örgütün, resmi olarak 1954’ten bu yana etkinlikleri yasak olmasına karşın, Mısır meclisinde 17 sandalyesi var. Müslüman Kardeşler’in 7 ülkede temsilciliği bulunuyor.
*************
Müslüman Kardeşler’in 1928’den bu yana 84 yıldır sürdürdükleri dar-ül harp kavgası başarıya ulaşmış gözükmektedir. Ağır silahlı 1,2 milyon polisi (Türkiye’de yaklaşık 250 bin), buna karşın 550 bin kişilik ordusu olan Mısır’da, dakikalar içinde, Mursi öncülüğündeki şeriatçı rejime Ordu’nun selam çakması gelmiştir. Mısır laboratuvarından öğrenilecek dünya dolusu dersler vardır.

1979’un Şubat’ında da İran’da Şah Rıza Pehlevi’ye dinci Humeyni darbesi vurulmuştu. Orada da Ordu, “müslüman kardeşleri” ne silah doğrultamamıştı. Humeyni yıllarca Paris’te sürgün “çile” sini doldurmuş ve artık ikbal zamanı gelmişti. Şah rejimini tasfiye etmek için şeriatçılarla ittifak, vinçlerde binlerce idam demekti..

Şah’ın ordusundan kaçan bir general Çubuk’ta sığınmacı iken, Genelkurmay Başkanı Hikmet Karadayı, o dönemde -kendisi Tuğgeneral iken- bu kişi ile söyleşisini aktarmıştı basına. Karadayı sormuştu, nasıl farketmediniz bu şeriatçı kalkışmayı.. diye.
İranlı generalin yanıtı çok çarpıcı idi :

Bir çiçek her gün gözünüzün önünde büyürse bunu farkedemiyorsunuz!
*********
Türkiye bölgesinde giderek yalnızlaştırılıyor.

İran ve Irak rejimleri demokratik değil. Suriye’deki iyi kötü laik rejimi yıkmak üzere Türkiye, eli kanlı Batı’nın yüz kızartıcı taşeronluğunu yapıyor.. Bir bakıma koçbaşılık ya da mezbaha koçluğu..
Ortadoğu mezbahasına sürülecek başka sürü kalmadığında, kesim sırası koçbaşı ya da mezbaha koçuna gelecek..

Ernst Hemingway’in ünlü romanının adını çağrıştırarak soralım :

* Çanlar Kimin İçin Çalıyor??
* Türkiye, Devr-i AKP’de “Türk Baharı” doğum sancılarında mıdır??
– Atlantik ötesinde “çile dolduran” ve ilahi irşadı sabırla bekleyen Türk vatandaşı, ilkokul mezunu emekli vaizler var mıdır?

 

 

 

 

 

Ve ekleyelim :
Quo vadis Türkiye’m!?

Ne dersiniz Türk halkı ve aydınları??

Sevgi ve saygı ile.
2.12.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net