Etiket arşivi: Her ADD şubesi bir “kuvayi-milliye kalesi”

ADD Küçük Kurultayında Bilim-Danışma Kurulu Sunumu


Dostlar
,

16 Aralık 2012 günü Ankara’da ADD Küçük Kurultayı toplandı.
Bu Kurultay, Tüzük gereği, başlıca Şube Başkanları ile Genel Merkez Organları üyelerinin katılımı ile oluşuyor. Bilim Danışma Kurulu da katılan organlardan. Bu toplantıda,
bizim de Yazmanlık görevini üstlendiğimiz ADD Bilim Danışma Kurulu‘nun Başkanı
Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan, kendisine ayrılan 10 dakikalık süre içinde aşağıdaki özlü
ve yararlı konuşmayı yaptı. Teşekkür ediyor ve paylaşmak istiyoruz.

Ali hocamız ayrıca “21. Yüzyılın Sorunlarına Atatürkçü Çözümler” başlıklı bir de power point yansı dizisi hazırlamış. Onu da sitemize yüklüyoruz. İzlemek için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

21._Yuzyilin_Sorunlarina_Ataturkcu_Cozumler

Sevgi ve saygı ile.
17.12.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

====================================================

ADD Küçük Kurultayında Bilim-Danışma Kurulu Adına Yapılan Sunu

Sayın Başkan,
Değerli arkadaşlar,

     ADD Bilim Kurulu adına, Küçük Kurultayımızı saygıyla selamlıyor, başarılar diliyorum. Bilim Kurulumuzun başlıca görevi, Ülkemizde ve Dünyada olan biteni Atatürkçü bakış açısından değerlendirerek, ADD yönetimine bilgi sunmak, etkinliklerimiz için önerilerde bulunmaktır. Bu amaçla Kurulumuz her ay en az bir kez toplanmış, toplantılarda
dile getirilen görüş ve öneriler Genel Başkana yazılı olarak arz edilmiştir.

     Değerli Atatürkçü dostlar,

Ülkemizin durumu özetle iyi değildir. Hele hele, Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Yüce Atatürk‘e hiç yaraşmayan kötü bir gidişat içinde oluşu ve Emperyalizme karşı savaştan utkuyla çıkmış, bağımsız bir devlet kurmuş, Çağdaş medeniyetin en üst basamağını hedeflemiş bir Ülkenin, şimdi küresel Emperyalizmin adeta oyuncağı oluşu kabul edilebilir bir durum değildir.

Rakamlarla ifade edelim                       :

Özellikle bu son 10 yılda, Liberal ekonominin dümen suyundaki toplumumuz tam bir tüketim toplumuna dönüştürülmüştür. 2000 yılında 2 milyon dolayında olan kredi kartı sayısı 2012’de 16 milyona ulaşmıştır. AVM’ler, lüks arabalar, lüks konutlar, düzeysiz eğlence ve israf, aslında ülkenin yaşam kaynaklarının yok pahasına yabancılara satılışı
ve üstüne üstlük ağır borç yükü altına girmek karşılığında edinilen “sanal gelişim” tablosudur. 2000 yılına dek tüm Cumhuriyet hükümetlerinin aldıkları borç miktarı,
son 10 yılda 2’ye katlanmış, adam başı yaklaşık 7 bin $, toplamda 500 milyar $’ın üzerinde bir borç yükünün altına sokulmuştur Ülkemiz. Bu borcun faizi olarak günde yüz milyon $ ödüyoruz.

Öte yandan gelir dağılımındaki adaletsizlik daha da büyümüştür; 2000 yılında .40 olan eşitsizlik (Gini) katsayısı 2012’de .46 olmuştur (gelişmiş uygar ülkelerde bu rakam .30’un altındadır).

     Nüfusun %50’si, emeklilerin %73’ü yoksulluk sınırı altında yaşıyor.
     Yaklaşık bir milyon aile “açlık sınırı altında” yaşamakta..
     Nüfusun günde 3 bin, yılda 1.2 milyon arttığı ülkemizde (hâlâ 3 çocuk yapın deniyor!?) reel üretim ve dışsatım (ihracat) gerilemekte, işsizlik %20’leri geçmiş durumda.
     Halkın %26’sı işsizlikten, %48’i pahalılıktan yakınmacı.

Halkın yarısından çoğu güvenlik ve gelecek endişesi taşıyor
ama Halk,
bu yakınmalarının gerçek kaynağının kendisi olduğunu bilmiyor; sorunların kendisinden kaynaklandığının ve çözümün tek adresinin de kendisi olduğunun farkında değil.
Günlük 4 milyon tirajı olan gazeteler ve 100 küsur kanallı medyanın büyük çoğunluğu, yayınları, haberleri, kafa tütsüleyen dizileriyle bu gidişatın proje üreticilerinin hizmetindeler. Üretmeden tüketen, özünden ve geleneklerinden koparılmış, zevki, beğenisi, kültürü yozlaşmış, “yarın Allah kerim” diyen kaderci, umursamaz, amorf bir toplum meydana geliyor. Bu toplum yalnızca yurdunu topraklarını değil, tüm insani değerlerini de yitiriyor. Halkın yalnızca bilim, kültür, teknoloji, sanat ve estetik yoksunu değil; aynı zamanda adalet duygusu da törpülenmiş. Halkın adalet duygusu yerinde olsa yargısız infazlara, keyfi adalete, Silivri trajedisine müsaade eder miydi?
Dünyada İGİ (İnsani Gelişmişlik İndeksi) sıralamasında 2000 yılında 83. olan Türkiye şimdi 92. sıraya gerilemiştir. Belli başlı 120 ülke arasında Mustafa Kemal’in Türkiye’si 92. sırada; bu utanılacak bir durumdur. Dünyada toplam 232 tutuklu gazetecinin 49’u Türkiye’de; %21 ile Dünya şampiyonuyuz. Arkamızdan İran geliyor. 2000’den 2012’ye dek nüfusumuz 2 katına çıkmadı, 70 milyondu şimdi 82 milyon oldu. Ama hapishanelerdeki tutuklu-hükümlü sayısı 70’binden 130 bine çıktı. 10 yılda 10 bin yeni cami inşa edildi;
yani günde ortalama 3 yeni cami hizmete alındı. Üniversitelere öncelikle laboratuvar, kütüphane, yurt.. yapmak yerine yerleşkelere hemen cami dikiliyor. Bürokrasi abartılı kadrolar ve gereksiz şişirmelerle yandaşlara, imam-hatip mezunlarına arpalık haline getiriliyor. Bir zamanlar sağcılar-solcular, Alevîler-Sünnîler şeklinde ayrıştırılan Ülkemiz, şimdi biat edenler-etmeyenler, örtünenler-örtünmeyenler, ötekiler-berikiler şeklinde ayrıştırılıyor.

Küresel emperyalizmin istediği tam da budur; yutulmaya hazır küçük lokmalar haline bölünen parçalanan bir ülke ve birbiriyle dalaşan bir toplum.

     Değerli arkadaşlar,

Zamanın darlığından bu rakamlar listesini daha çok uzatmak istemiyorum.
İşte “Bu ahval ve şerait içinde dahi bizlere düşen görev” Vatanı ve Laik-Demokratik Cumhuriyetimizi koruyup kurtarmaktır. ADD bu yüce, onurlu özgörevi (misyonu) yerine getirmek için vardır: Atatürkçü düşünceyi yani “Bilimi rehber alan milli devlet anlayışını * durmadan, yılmadan yaymak, insanlarımızı aydınlatmak için varız.
Derneğimizin gücü ve örgütsel yapısı, arzu edilen hızla olmasa da, gittikçe iyileşmektedir. Kavramsal; düşünsel ve eylemsel birliktelik ve etkili ortak davranışlar sergilemek konusunda oldukça yol aldık. Burada anahtar sözcük eğitim, eğitim ve yine eğitimdir.

Derneğimize üye kayıtlarına bakarsak; artış hızı ülkemiz nüfus artış artış hızından
3 kat yüksektir. Yıllık binde 15 üye artışımız olduğunu sevinçle söyleyebilirim. Buna göre Türkiye’deki her 10 bin seçmenden ortalama 15 kişi ADD üyesi demektir. 400’e yakın şubemizde 80 bini aşkın üyemiz var kâğıt üzerinde; ancak ödentisini veren üye sayısı maalesef 10 bin dolayında. Takdir edersiniz ki, ödentisini düzenli ödeyen, etkinliklere eylemlere katkıda bulunan üyedir önemli olan. Bu nedenle, sanal üyelerden ve
işlevsiz şubelerden kurtularak, bir başka anlatım ile “küçülerek güçlenmek” zorundayız.
Ayrıca çağdaş iletişim araçlarını kullanmakta da örgütümüzün durumu pek iyi sayılmaz. Şubelerimizin %60’ında internet bağlantısı yok. Bu konuda çok etkin bir iletişim ağını işleten Gebze şubemizi övgüyle anmak isterim. Bu teknolojik iletişim eksikliğimizi
kısa sürede mutlaka gidermeliyiz.

Asıl görevimiz olan halkı aydınlatmak, “halkı Ulus bilincine eriştirmek” çabamızı çok daha yoğun ve daha etkin sürdürmeliyiz. Bunun için  Her ADD şubesi bir Halkevi gibi çalışmalıdır. Halkevlerinin görevi, Halkı Uluslaştırmaktır. Bugünkü ADD, yakın geçmişin “Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri”nin yerini almıştır. Her ADD şubesi bir “kuvayi-milliye kalesi” olduğunun bilincinde olmalıdır. Bizler bu çalışmalarımızda partiler üstü,
partilere ve kurumlara eşit mesafeli olmalı, herhangi bir partinin arka bahçesi görünümü vermemeliyiz. Unutmayalım, bizler şu veya bu partiye oy vermiş olan yurttaşlarımız arasında ayrımcılık yapamayız. Aklı çelinmiş, yanlışa oy veren yurttaşlarımızı
geri kazanmak esastır. Herhangi bir partinin veya iktidarda olan bir partinin yöneticileri
ve sorumluları ile bu partilere oy vermiş yurttaşları aynı kefeye koymak yanlışını yapmamalıyız. Aksi takdirde bizler marjinal bir kesimi ve halk desteği, dayanağı olmayan, halka yansımayan dar kalıplı bir düşünceyi temsil etmiş oluruz ki; bu Kemalizm’e ve Devrimlere de ters düşmek demektir. Çünkü Devrimcilik yalnızca geçmişe saplanıp kalmak, geçmişi korumak değil, geleceği öngörmek ve yönlendirmektir.
Bu nedenle, “Akıl ve bilimi kendisine rehber edinen” ve “Ne mutlu ben Türküm” diyebilen herkese sorgusuz sualsiz kucağımızı açmalıyız.

Çünkü Vatanımız tehlikede ve “söz konusu vatansa gerisi teferruattır diyoruz.

Bizler, değerli arkadaşlarım;
Uzun, ince ve zorlu bir yolun yoldaşlarıyız.
İşimiz kolay değil, ama er ya da geç sonuçta akıl ve bilim haklı çıkacak ve
mutlaka haklı olan kazanacaktır.

Saygılarımla. 16.12.12, Yenimahalle-Ankara

Prof. Dr. D. Ali Ercan
ADD Bilim Danışma Kurulu Adına
Başkan

*) Bu kısa, öz tanımı açıklayıcı bilgiler içeren bir sunumun yansıları da ektedir. æ