Etiket arşivi: Halet Çambel

BEN YANARIM YAZA YAZA

BEN YANARIM YAZA YAZA

Zeki SARIHAN

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..

Son zamanlarda yazılarımı beğenmeyen arkadaşlardan bazıları:

Yaşın kemale erdi. Bırak artık bu işleri. Evde otur, emeklilik maaşını yemeye bak…” diyorlar.

Bu isteği yerine getirmek mümkün mü?

Hani derler ya: “Bu can bu tende kaldıkça, dilim döndükçe, elim kalem tutmaya devam ettikçe” yazmaktan ve söylemekten vazgeçemem.

Artık bırak!” tavsiyelerini duydukça Koca Yunus’un yüzyıllardır dilden dile aktarılan ilahisini hatırladım:

Ben yürürüm yana yana
Aşk boyadı beni kana
Ne akilem ne divane
Gel gör beni aşk neyledi

Yunus’u yollara düşüren, ateşlere yandıran neydi? Soyut bir ilahi aşk mı?

Yoksa 13. yüzyıl ortalarıyla 14. yüzyıl başlarında (Yunus’un kestirilen yaşadığı yıllar 1250-1320) Anadolu’da hem Moğol istilası, hem iç çatışmalar nedeniyle çaresiz kalan köylülerin kurtuluş arayışı mı?  Moğollar gibi bir istilacıya teslim olmuş, hatta onunla işbirliği yapan Anadolu Selçuklu yöneticilerine karşı bir isyan çığlığıdır Yunus. Baba İshak, bu çığlığı isyancı köylülerin başına geçerek yapmış ve ezilmişti. Şeyh Bedrettin ve ona inananlar da aynı biçimde Osmanlı Sarayı tarafından ezileceklerdi. Bizim 1968 kalkışmamızın ezilmesi, son büyük destanımız olan Gezi’mizin sönümlendirilmesi gibi. Hâlâ bunların hesabını soruyorlar!

Bu koşullarda Yunus, tasvirî resimlerinde gösterildiği gibi elinde bir asa ve omzunda bir azık torbasıyla tekke tekke, köy köy gezerek, köylülerin dilinden konuşarak Anadolu bozkırına birliğin, umudun tohumlarını serpiyordu. Üstelik bugün bizim de yaptığımız gibi din, mezhep milliyet ayırmadan herkesi kucaklayarak. Dört kitabın anlamını bir “Elif”te (doğrulukta) toplamıştı.

  • Biz günümüzün bağımsızlığa, adalete, kardeşliğe susamış halkçıları, Yunus’un aydınlık izinden gidiyoruz.
  • O’nun şiirindeki dertli dolap gibi derdimiz olduğundan “iniliyoruz.”

O’nun döneminde, Selçuklu saraylarında beslenen ve arabanın yüksek tarafına binen edebiyatçılar da vardı. Moğol istilasına bile ses çıkarmayan ve düzene uygun “hikmetli” Mesneviler yazarlardı. Bugünkü Saray soytarıları gibi. Molla Kasımlar vardı. Bugün Kitabı yüzünden okuyan sarıklılar gibi.

Bir onların gösterişli dergâhına bakınız, bir de Yunus’un Mihalıççık ilçesine bağlı Sarıköy’de basit taşlarla çevrilmiş, toprakla bir, mezar taşı bile bulunmayan son durağına…

Sarıköy’de Yunus Emre’nin mezarı başında.

Yunus’u yana yana gezdiren, “aşk”ın kanına bulayan, aklını başından alan koşullar bugün de vardır.

  • Toplumcuları ne emekli maaşı, ne yaşlarını almış olmak halkın dertlerini dilde getirmekten, gerçeği haykırmaktan alıkoyamaz.
  • Soygun, sömürü, yalan, milletin tepesinde saltanat sürme heveslerine karşı susan, dilsiz şeytandır.

Denebilir ki, yazıp söylüyorsun da ne etkisi oluyor? Dinleyen mi var?

Olsun, hiç değilse vicdanımızı temiz tutmaya çalışıyoruz. (07 Şubat 2020)

=========================================
Dostlar,

Sn. Zeki Sarıhan’ın bu yazısında yazdıklarını biz de bütünüyle paylaşıyoruz…

Sn. Sarıhan henüz 80 yaşına bile ulaşmamıştır. Tarihte, 80’li yaşlarından sonra çok değerli bilimseli, sanatsal ürünler veren örnekler hiç de az değildir. Örn. Halil İnalcık, ileri yaşlarında çok değerli tarih ürünleri yazmıştır. 86. yaşında Doktora derecesi alan bir Fransız insanını anımsıyoruz.. Halet Çambel 98 yaşında hala arkeolojik kazılar için alandaydı. Ankara Üniv. Hukuk Fakültesinde 82 yaşında bir “öğrenci” tanıyoruz.
Ünlü felsefeci Bertrand Russel, Sonning Ödülü‘nü aldığında 87 yaşında idi.
Örnekler çoğaltılabilir.. Bu yönde bir tartışma yersiz, anlamsız ve yararsızdır.

Sayın Sarıhan vb. az sayıdaki yurtsever “kıdemli aydın, kıdemli yazar” ların paha biçilmez birikimlerinden yararlanmaya çalışmak en uygunu olacaktır.

Sn. Sarıhan’ın da bu tür söz dalaşlarına (polemiklere) girmeksizin üretimini sürdürmesini önermek isteriz. Bir de, güncel yakıcı sorunlarımıza çözümler üreten yazıları önceleyerek..

Saygı ile. / 07.02.2020

Dr. Ahmet SALTIK

ŞULE PERİNÇEK : Kader’in ve Türkiye’nin kaderini kim değiştirecek?


Dostlar
,

Şule Perinçek‘in geçen haftaki yazısını beklettik..
Güncelliğini koruyor..

4+4+4 kepazeliğinin kurbanlarından biri daha,
“Çocuk anne Kader”, “kaderin kurbanı” (!) oldu işte..

  • Toplumu dincileştirerek, sözde “din” ile uyutarak,
    Allah ile andırarak sürüleştirmek ve gütmek..

Ana hedef bu.. Her şey de mübah..

Midemiz bulanıyor..

Fakat Türkiye bu lanetl, çemberi de kıracak ve Büyük Atatürk‘ün gösterdiği hedefe, Çağdaş uygarlık düzeyinin de ötesine ulaşacak..
Sizleri de adam ede ede üstelik..

Sevgi ve saygı ile.
27 Ocak 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==================================

Kader’in ve Türkiye’nin kaderini kim değiştirecek?

Sule_Perincek

ŞULE PERİNÇEK

 

Kader kızımızın kaderini kim değiştirecek?

Yaşamında çekilen tek vesikalık fotoğrafına bakıp düşünüyorum.
12 yaşında evlenmiş. 13 yaşında ilk çocuğunu doğurmuş. 14 yaşında ikinci çocuğu ölünce hastanenin şikayeti sırasında çekilen ilk ve tek fotoğrafı.
Annesi de çocuk gelin.
Çocuk kızı çocuk. Sırada torun.
Siirt, Pervari’de kimbilir kaç kadınımız var.
Bölgede?
Türkiye’de?
Böyle gelmiş böyle gideri kim değiştirecek.
En önemli sorun “Kürtçe eğitim” diyenlerin gündeminde yok.
Olabilir mi?
“Yandım anam” diye Kürtçe bağırsan, Türkçe bağırsan ne! Acı değişir mi… bilmezler ki.
Çünkü onlar bu sistemin efendileri.
Ekonomik ilişkilerin efendisi, toplumsal ilişkilerin de efendisi olur.
Emir demir üzerine İmralı’nın penceresinin demiriyle ilgilenenlerin ilgi alanına
giriyor mu?
Ya da evlenme yaşını yasalarda en son 16’ya çekenlerin?
Onların bulduğu çözüm bu. Kader’e diyor ki, daha ne istiyorsun, suç olmaktan çıkarıyorum. Senin yaşına kadar inemedim, ama anlayışım bu. Hatta Şam’da
kayısısı da var. Sırtında sıpanla istersen, gidebilirsen… okula bile gidebilirsin.
Biliyorsunuz, yeni yasal düzenlemeler yaptılar.
Dizlerini döven kadın örgütleri tek başına çözebilir mi?
Sanki kocasının kaderi, kader mi…
Basın desen, iki gün acıyı ballandırır. Üçüncü gün reytingten düşer.
Ses duyurmak yetmiyor, değiştirici güçte yumruk olmak gerekiyor.
Türkiye’nin her köşesindeki bu ekonomik ve toplumsal ilişkileri değiştirecek kararlılıkta olmak gerekiyor.
Kader’in kaderi Türkiye’nin kaderi.

Savcılar yalan söyler mi (!)

Beşiktaş’ın ünlü örgütü dağıldı.
HSYK kararlarıyla tayini çıkan İstanbul Başsavcı Vekilleri Fikret Seçen, Cihan Kansız, Ercan Şafak, Ali Güngör ve Savcı Muammer Akkaş 10 gün süreli sağlık raporu alarak izne ayrıldı.
Hepimiz biliyoruz ki yalan.
Sağlık raporunu veren de, alan da doğruyu söylemiyor.
Ama işler hep böyle yürüdüğü için bir sakınca görmüyorlar. “Ayıp” kavramı yok.
Milletin gözünün içine baka baka yalan söylüyorlar.
Alışmışlar.

‘Cemaat’ başkanları ve para

Mafya-tarikat iktidarları diyorduk. Açılıp saçıldıkça ortaya paralar pullar dökülüyor.
Hadi, mafya neyse; doğuştan paracı. Tarikat… cemaat… yasal olarak yasak da… bizden başka anımsayan yok herhalde, artık fiili durum var. Bunlar, güya “dini” örgütlenmeler. Ama maşaallah mafyayı geçtiler. Tövbe tövbe “allahları” para… Başındakiler uluslararası tekel holding patronlarından bile halliceler!
Biri değil, hepsi öyle.

Sayılmıyor parmaklan

7 Ocak’ta twitterda yazmışım;
“Bu ne nasıl emniyetmiş.Temizle temizle Fethulahçıları bitmiyor. %94’ü diye
Aydınlık vaktiyle başlık atmıştı. Meğer doğruymuş.”
Kısa yazmak gerektiği için insan kendini tam ifade edemiyor.
Neyse, önemli olan anafikir.
Daha işin başıydı. İstanbul’da birkaç daireye müdahale edilmişti. Arkası geldi.
Aydınlık eskiden bunları yazarken “siz de kafanızı takıyorsunuz, abartıyorsunuz” diyorlardı. Oysa bilgiydi. Ayrıca hangi kente gittiysem emniyet mensuplarından da
çok dinledim:
-İki yılım kaldı. Emekli olacağım.
-Daha çok gençsiniz.
-Emniyetin her yanını cemaatçılar sardı. Çalışmak çok zor.
Memlekette bir dönüm toprağım var. Gideceğim oraya.
Şimdi bütün Türkiye’de, şu ya da bu nedenle, bir tasfiye sürüyor. Memlekette polis kalmamış. Eski işten attıklarını “geri dönmek istersen gel” diye çağırıyorlarmış.
Hadi emniyet böyle.
Daha sırada anlaşılan “devlet örgütü” var. Savcısı hâkimi valisi…
Atışıp sataşmaları sırasında gün gibi çıkıyor.
Sıra sıra Fethullahçı gladyo nasıl yuvalanmış?
Yazdık, çizdik diyorum ama insan şaşırmadan edemiyor.

Uzun yaşamanın sırrı burada

Halet Çambel 97 yıl yaşadı. Dolu dolu. Yaşamın, siyasetin, bilimin her alanında. Sorumluluğu, kaygıları, üretme çabalarını tarz edindi.
Muazzez İlmiye Çığ. Daha hareketli, daha etken 100’ü geçiyoruz el ele…
Rasin de 97 olmuş. Geçen gün ne olacak bu memeleketin halini hop oturup
hop konuşurken arada söyledi. Biraz gözleri zayıflamış. Artık portre yapamıyor,
soyut çalışıyormuş.
Hemen son birkaç gün içinde görüştüğüm, gördüğüm adı belleğimdeki üç ad.
Ha, dün akşam da Balaban’la yemekteydik. O daha genç 93.
Fikret Otyam abim sıralamaya bile giremiyor, dünkü çocuk. 88.
Gazetelerin o abuk sabuk sayfalarında uzun yaşamanın sırlarını bulacağınızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz.
İşte size canlı örnekleri.
Dalın siyasetin, bilimin, sanatın, yaratıcılığın içine.
Yüklenin memleketin kaygılarını, sorumluluklarını
Nasıl cıvıl cıvıl diri ve genç kalıyorsunuz. Mecbur!
Bu işi bitireyim, bunu da derken yıllar nasıl geçiyor bilmiyorsunuz, saymıyorsunuz.
Keyif sizin.

http://www.aydinlikgazete.com/yazarlar/ule-perncek/31878-sule-perincek-kaderin-ve-turkiyenin-kaderini-kim-degistirecek.html, 19.1.14

HALET ÇAMBEL’i Yitirdik…

Dostlar,

İzmir’den meslektaşımız, duyarlı insan Dr. Ceyhun Balcı, önceki gün yitirdiğimiz değer HALET ÇAMBEL‘i Türkiye’nin bu kıyamet gündemi içinde unutmadan değerlendirmiş.

Sağolsun..

Rahmetli Çambel ailesine bu ülke çok ama çok borçlu..

Toprakları bol olsun..

Kültür (ve de Turizm!) Bakanlığı üzerine düşen ne yapıyor, ne yapacak acaba??

İstanbul Üniversitesi ve kurucusu olduğu Prehistorya (Tarihöncesi) bilim dalı??

Sevgi ve saygı ile.
14 Ocak 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

=====================================

HALET ÇAMBEL ÜZERİNE

Image

Halet Çambel’i yitirdik..

Defne BENOL

Osmaniye’nin Kadirli ilçesindeki Karatepe’de bulunan Hitit yerleşmesinde 50 yılı aşkındır süren arkeolojik kazıları “kesintisiz” yöneten Halet Çambel, 1983 Ağa Han Mimarlık Ödülü’nü alan Nail Çakırhan’ın da hayat yoldaşı…

1916 doğumlu Halet Hanım,

Atatürk’ün yakın arkadaşlarından Hasan Cemil Çambel ile Berlin Büyükelçisi’nin kızı Remziye Hanım’ın kızları… yüksek öğrenim yaşlarına geldiğinde Ulu Önder’in isteği üzerine arkeoloji eğitimi için yurt dışına gidiyor ve Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’ndeyken başladığı eskrim sporunda yine Atatürk’ün isteğiyle Olimpiyatlara katılarak Cumhuriyetin “ilk Türk kadın sporcusu” olarak Türkiye’yi temsil ediyor o yıllarda!

Hitler’in resmi tanışma davetini de “Cumhurbaşkanımız Atatürk’ün böyle bir talimatı yok” diyerek geri çeviren Çambel, ilerleyen yıllarda da Hollanda Kraliyeti Prens Claus Ödülünü (2005), Truva Kültür Sanat Özel Ödülünü (2003), Osmaniye Valiliği Üstün Hizmet Ödülünü (2003), Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür-Sanat Büyük Ödülünü (2010) ve 2 kez Adana Rotary Kulübü Hizmet Ödülü’nü, alıyor… Berlin’deki Alman Arkeoloji Enstitüsü Asil Üyesi ve yine Alman Tübingen Üniversitesi Şeref Doktorası (2004) sahibi.

***

Almanya’daki öğretim üyeliğinden yurda döndüğünde, 1950’lerde Karatepe kazılarında Hititlerin peşine düşen Halet Çambel’e mimar Turgut Cansever bir açık hava müzesi projesi çizince, yapımı da ancak Nail Çakırhan’ın “alaylı mimarlık yeteneği”yle mümkün olabilmiş; çünkü, Cansever’in “kolonsuz açıklıklar”ını dağın başında inşa etmek, her ustanın becerebileceği bir iş değil… böylece Tan Gazetesi’nin solcu ve devrimci yazarı Nail Çakırhan’la tanışmış.

İşte o başlangıcın günümüzdeki sonucu, Gökova Körfezi’nin ucunda, Karadeniz’den Akdeniz’e kadar tüm Anadolu kıyılarında, betonlaşmaya karşı doğasını ve yöresel mimarî kimliğini koruyabilen “Çakırhan evleri”yle bezenmiş “tek” yerleşme, Akyaka..

İsa Küçük’ün yazdığı ve teatral bir müzikli-şiirli gösteri olarak da sunulan  “Halet Abla Destanı”nda da şöyle geçiyor bu hayat yoldaşlığı:

“Ateş ve su / Kaynaştılar

Ateş sönmedi / Su yanmadı

Halet’e Nail oldu / Nail, Halet’e uydu

Bir sevgi doğdu…”

Destanda, yüzyılın “dayanışma kararı” da şöyle alınıyor:

“Kafamda ışıklı bir dünya var

Dedi Nail

O dünya ikimize de yeter

Dedi Halet…”

(Arkeoloji ve Sanat Yayınları: 0212 249 9226-www.arkeopera)

öylesi efsanevi bir birliktelik ki onlarınki Oktay Ekinci de 22 ağustos 2007’deki ÇED Köşesinde “tarihsel buluşma” olarak nitelendiriyor ve “birbirlerini birlikte var eden dayanışmaları”ndan ve “bu ülkeye beraber kazandırdıkları tüm değerler”den, “aynı dayanışmayı adeta bütünleşmiş bir yaşama dönüştüren efsanevi sevgileri”nden bahsederek öneriyor: “mimarlık ustası Nail Çakırhan ile arkeolojinin anası Halet Çambel’in heykelini ‘birlikte’ dikmeliyiz…”

Nail Çakırhan‘ın 1947-1950 yıllarında Sultanahmet ve Aydın cezaevlerinden
Çambel’e yazdığı mektuplar, “Canım Halet’im” hitabıyla kitaplaşmıştı..

***

50 yıldır kazıları yönettiği “Hierapolis-Kastabala” antik kentine çimento fabrikası kurulmasına ilk tepkiyi gösteren ve başlattığı “sivil direniş” çağrısıyla Osmaniye ve Adana’daki demokratik kuruluşları harekete geçirerek “Kastabala’yı kurtarma platformu”nun kuruluşunu sağlayarak oluşan kamuoyu baskısıyla fabrikaya antik kentten uzak yeni bir yer belirlenmesine neden olan da..

İstanbul Üniversitesi’ndeki “Prehistorya” bölümünü ülkeye armağan eden de..

92 yaşındayken “çalışmalar”ı sırasında kırılan kalçasındaki pilatin femurun filmini  ziyaretçilerine “artık bununla yaşayacağım” diyerek gösterirken bir yandan da “AKM kurtuluyormuş, doğru mu?” diye soran da…

“prehistorya kraliçesi” ve Osmaniye ilinde Hitit kazılarını yönettiği Karatepe yöresindeki tüm köylülerin, herkesin “abla”sı Halet Çambel..

Nazım Hikmet’le “1+1=1” adlı ortak şiir kitabı olan Nail Çakırhan’ın, ülkesinden kaçmak için değil, sosyalizmi öğrenmek için gittiği Sovyetler Birliği’nde tanıştığı Bayan Taisa hamileyken 1937’de Türkiye’ye döndüğünden hiç göremediği çocuğuyla ancak yıllar sonra buluşması için ısrarlı çabalar gösteren de..

“Boğaziçi’nde, yalnızca tarihsel yalıların değil, ‘gözden ırak’ eski ahşap evlerin de yaşatılması için ‘bir şeyler yapmalıyız’ dediği için Türkan Saylan’ı Oktay Ekinci’yle 80’lerin ortalarında sevgi yoldaşlıklarına tanıklık eden Arnavutköy’deki evleri
“Kırmızı Yalı”da .. tanıştıran da..

‘Prof. Dr. Halet Çambel İlköğretim Okulu’nun adı çok uzun olduğu için yöre insanının söylediği şekliyle ‘Halet Abla’ denilmesini isteyen de..

Akyaka’daki “Çakırhan Konutu”nun ulu ağaçlarla kaplı bahçesinde beldenin sanat yaşamına armağan olarak bir sergi mekânı var.. adı Nail Çakırhan-Halet Çambel Sanatevi..

Huzurla uyusunlar..

Son 1000 Yılda Türklerin Dünya Sanat ve Kültürüne Katkıları…

Dostlar,

Cumhuriyet Bilim – Teknik ekinde 19.4.13 günü yayımlanan aşağıdaki yazı dikkate değer.. Yazı formatını korumak adına pdf olarak ilginize sunuyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
24.4.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================

Son 1000 Yılda Türklerin Dünya Sanat ve Kültürüne Katkıları 
ve Geleneksel Türk Çini Sanatı

Yazıyı okumak için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

1000_Yilda_Turklerin_Dunya_Sanat_Kulturune_Katkilari

Yazının son bölümü Geleneksel Türk Çini Sanatına ayrılmış ve şöyle bağlanıyor :

Geleneksel Türk Çini Sanatı

listemize konabilecek isimlerin seçimine devam ettiğimizde, sıralamada, katılanların oranı olarak,

(3) XIII. yüzyıl şairimizi Yunus Emre, %50’si,

(4) XX. yüzyıl şairimiz Nâzım Hikmet, %35’ü,

(5) Geleneksel Türk Çini Sanatı ve sanatçıları, %26sı

olarak ortaya çıkmaktadır. Bundan sonraki isimlerimiz (toplam tüm oyların yüzdesi olarak) şu şekilde sıraya girmişler:

(6) XVI. yüzyıl seyyahımız Evliya Çelebi ve ‘Seyahatname’si : %25,

(7) Minyatürler ve minyatür yapımcılarımız (anonim): %24,

(8) XII. yüzyıl mistik şairimiz Mevlana Celalettin %22,

(9) XIII. yüzyıl Beylikler Dönemi eseri Divriği Ulu Cami ve Şifahanesi: %20.

(10) XVI. Yüzyıl amiralimiz Piri Reis: %13

ve “Türk sanatında son 1000 yıl için ‘TOP TEN’ ” listesinde yer bulmuşlardır.

Anketin daha detaylı (Önemli maddi eserler, önemli edebi eserler, müzik, plastik sanatlar ve diğer eserler kategorileri için ayrıca yapılan analiz ve oylamalar, ayrı bir yazının konusu olarak bu ilk sunuma alınmamışlardır.)

SONUÇ

Bir ulusa ait oldukça farklı insan/kültür etkinlikleri arasında en önemli(ler)ini belirlemekteki güçlüklere yazımızın başında değinmiştik. Burada üzerinde durulan ve 2000 yılı başlarında kamuoyuna sunulan anket-soruşturmanın basit bir toplamlı istatistiksel değerlendirmesinde, seçici aydınlarımız, iki adı (Mimar Sinan ve
Mustafa Kemal Atatürk), 1000 yıldaki önemli kişilikler arasında büyük tercih farkları ile ön plana çıkarmışlardır.

Plastik sanatlar alanında ise “ilk beş” içinde yer alan geleneksel çini sanatımız,
dünya kültürel mirasında “en önemli Türk katkısı” olarak öne çıkmaktadır. Bu sanat ürünlerimizin farklı dünya müzelerini süslediği de göz önüne alınırsa, bu yargının gerçekten uzak olmadığını kabul etmekte zorlanmayız. Bu nedenle, ankete yanıt verenler açısından, mükemmel örneklerini XVI. ve XVII. yüzyıllarda veren klasik İznik çinilerinin Türklerce, son bin yılda yarattıkları sanat eserlerinin en başta geleni sayılmaktadır. Anketin Türk çini sanatı ile ilgili olmayan bölümlerinin de günümüz edebiyat, sanat ve politika gruplarının dikkatini çekmesini bekleyebiliriz.

Öbür yandan, ülkemizde yaşanan hızlı toplumsal değişime bağlı olarak, içinde bulunduğumuz 3. binyılda, var olan sanatsal ve bilimsel iklimin ne yönde ve nasıl “evrileceğeni” takip etmek açısından da anketin bu sonuçlarının önemli olduğu kanısındayız. Önümüzdeki dönemdeki benzeri çalışmalarla yapılacak karşılaştırmaların, toplumumuzdaki değişmenin yönünü ve gerçek boyutlarını kavramada önemli yararlar sağlayacağını düşünüyoruz.

Kaynakça:

[1] Umberto Eco, 2012,

[2] “Kitap-lık”, 2000, iki aylık edebiyat dergisi, sayı 39, (Ocak-Şubat 2000)

EK-1: “Kitap-lık” dergisi anketine yanıt veren sanatçılar listesi
(abecesel soyadı sırasıyla):

Lütfi Akad, Çetin Altan, Metin And, Afife Batur, Cengiz Bektaş, Halil Berktay, Halet Çambel, Adnan Çoker, Ferid Edgü, Metin Erksan, Semavi Eyice, Melih Ferdi, Hüsnü A Göksel, Ara Güler, Çelik Gülersoy, Mehmet Güleryüz, Aydın Gün, Bozkurt Güvenç, Talat S Halman, Halil İnalcık, Doğan Kuban, İlhan Mimaroğlu, Ahmet Oktay, İlber Ortaylı, Ünsal Oskay, Sami Şekeroğlu, M Celal Şengör, Tosun Terzioğlu, Yalçın Tura, Aydın Uğur, Artun Ünsal.