Etiket arşivi: Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu

TBB : GAZETECİLER CAN DÜNDAR ve ERDEM GÜL’ÜN TUTUKLANMASI HUKUKA AYKIRIDIR

tbb_logosu
GAZETECİLER CAN DÜNDAR ve
ERDEM GÜL İÇİN

DERHAL ÖZGÜRLÜK TALEP EDİYORUZ

 

I. GAZETECİLER CAN DÜNDAR ve ERDEM GÜL’ÜN TUTUKLANMASI
HUKUKA AYKIRIDIR

  1. Tutuklama bir ceza değildir.
    Tutuklama yalnızca, kanıtların karartılması veya şüphelilerin-sanıkların kaçması
    somut tehlikesi
    varsa uygulanması gereken bir tedbirdir.
  2. Kamuoyunda “MİT TIR’ları Soruşturması” olarak bilinen soruşturmada, şüpheli olarak
    adı geçen gazetecilerin şu ana dek kaçmamış olmaları ve kamuoyunun sürekli önünde
    yer almaları, kaçma-saklanma somut olasılığının bulunmadığının kanıtıdır.
    Soruşturma konusu, esas olarak, yayımlanmış bir haber olduğuna göre,
    kanıtların karartılmasından da söz edilemeyeceği açıktır.
  3. Şu durumda gazetecilerin tutuklanması, daha önce siyasal içerikli pek çok ceza soruşturması ve davasında kamuoyunun yakından izlediği üzere bir önlemr olarak uygulanmamıştır. Bu yapılan,

    Ceza Muhakemesi Kanunu’na, Anayasa’ya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırılığı tartışmasız bir baskı ve yıldırma amaçlı keyfiliktir.

  4. Hukuka aykırılığı açık olan bu keyfi kararın verilebilmiş olması, Sulh Ceza Hâkimliklerinin siyasal iktidarın yeni sopası olduğu yolundaki savların da kanıtı niteliğindedir.

II. GAZETECİLERİN YAPTIKLARI BİR HABERDEN DOLAYI
SOMUT OLAYDA SUÇLANMASI HUKUKA AYKIRIDIR

  1. Anayasamıza göre basın özgürdür ve sansür edilemez.
    Basın özgürlüğü ortadan kaldırılırsa vatandaşlar,
    “siyasal iktidarın uygulamaları hakkında bilgi edinme hak”larını yitirirler.
    Böylece siyasal iktidarlar denetimsiz kalır.
    Tarih, denetimsiz kalan siyasal iktidarların toplumları yıkıma sürüklediği
    nice örneklerle doludur
    ve Tarih, ondan ders almayanlar yüzünden yineler.
  2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, basın özgürlüğünün önemine değindiği çeşitli kararlarında basın özgürlüğünün, “demokratik bir toplumda” en temel özgürlükler arasında olup; basının “…siyasal yaşamın bekçisi…” olduğuna işaret etmiştir (Lingens v. Avusturya 1986). Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğünü koruma altına alan
    10. maddesi bağlamında, basına, hazırlık çalışmalarını ve haber kaynaklarının gizliliğini de kapsayan en geniş koruma sağlanmıştır. Bu bağlamda gazetecilere haber kaynaklarını açıklamaları için buyruk verilemeyeceği gibi (Goodwin v. Birleşik Krallık 1996), bilgileri sızdıran resmi görevlilerin belirlenmesi amacıyla gazetecilerin evi ve işyeri bile aranamaz
    (Roemen ve Schmit v. Lüksemburg 2003). Gazetecilere tanınan haber kaynakları hakkında susma olanağı, gazetecilerin kişisel bir ayrıcalığı değildir; her bireyin haber alma hakkının korunmasına ilişkin bir haktır.Unutulmamalıdır ki; demokrasilerde ifade özgürlüğü asıl, sınırlanması ise istisnadır.

    Ulusal mahkemelere düşen görev, basın özgürlüğünün koruyucusu olmak ve onu demokratik bir toplum için ölçüsüz olan her türlü müdahale karşısında korumaktır.

  3. Gazetecilerin yayımladıkları bu haberler nedeniyle suçlanmasına dayanak olarak gösterilen bütün hükümler, Anayasamızın 90/5. maddesinin buyurucu kuralı ışığında yorumlanmalıdır. Buna göre, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin özgürlükçü içtihadı, aksine yorumlara daima üstün gelmeli, gazeteciler mesleklerini yürüttükleri için ceza tehdidine uğramamalı ve özgürlük kısıtlamalarına tabi tutulmamalıdır. Gazetecinin yayımladığı haberin içeriğinde Devlet sırrı
    yer aldığı iddia ediliyorsa, bu bilgileri yasa dışı yollardan elde edenler veya sızdıranlar soruşturulsa bile, bunları yayımlayan gazeteciler suçlanamaz.

Gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanması ve soruşturulması, yukarıda açıkladığımız nedenlerle demokrasimize ağır zarar vermiştir. Öte yandan bu tutuklama, haberin içeriğine ilişkin siyasal iktidar temsilcilerinin yaptığı yalanlamalarla da
önemli bir çelişkiye düşmektedir
. Şöyle ki :

  • Haberin içeriği, yetkililerce söylendiği gibi gerçek dışı ise, ortada ifşa edilen
    bir Devlet sırrı yoktur!
  • Haberin içeriği gerçek ise, bu durumda soruşturulması gereken gazeteciler değil, 
    terör örgütüne silah ve mühimmat sağlayanlardır.

Dolayısıyla adı geçen gazeteciler hakkında ceza soruşturması açılmış ve tutuklama kararı verilmiş olmasının etkisi, yalnızca uluslararası camiada Türkiye’yi demokrasi ve insan hakları standartları açısından aşağılara çekmekle kalmayacaktır. İşaret ettiğimiz büyük çelişki,
ülkemizi açıklanması son derece zor ve sonuçları uluslararası hukuk açısından ağır olabilecek
bir çıkmaza da sokacaktır.

Türkiye bunu hak etmemektedir.
Dileriz yargı eliyle verilen bu zararı, en kısa sürede yine yargı telafi eder.

Türkiye’nin dört bir yanının ateş çemberiyle sarıldığı bu dönemde siyasal iktidara düşen
görev ise, özgürlük kısıtlamaları ve baskıcı uygulamalara son vermek suretiyle
toplumun kutuplaşmasını önlemek, birlik beraberliği sağlamak ve böylece krizleri
el birliğiyle aşmamıza öncülük etmektir.

Türkiye Barolar Birliği olarak hukuksuzlukların karşısında dimdik durmaya devam edeceğimizi bir kez daha hatırlatıyor;

Gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül için derhal özgürlük talep ediyoruz.

Ulusal ve uluslararası hukuka aykırı bu kararla ilgili adli ve idari soruşturma açılması için de bu gün Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na başvuracağımızı
kamuoyunun bilgisine sunuyoruz. 

Saygılarımızla.

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ
http://www.barobirlik.org.tr/Detay66145.tbb 

============================================

Dostlar,

Türkiye Barolar Birliği, gerçek anlamda bir hukuk dersi veriyor.
Gerçekten tam bir bilimsel metin!
Bu bağlamda, Sayın TBB Başkanı Ceza ve Ceza Usul Hukuku Uzmanı
Prof. Dr. Metin Feyzioğlu ve çalışma arkadaşlarına şükran borçluyuz.

İyi ki varlar ve iyi ki AKP’li fanatik kadroların elinde değil Türkiye Barolar Birliği..
Toplum bu gibi kurumlar üzerinden soluk alabiliyor AKP’nin bunaltan baskısında.

Bu metin, adeta bir bilimsel makale titizliği ile yazılarak kaynaklar gösterilmiş.
AİHM’nin yerleşik – istikrarlı, bağlayıcı içtihat kararları örnek verilmiş.

Can Dündar ve Erdem Gül hakkında tutuklama kararı veren Sulh Ceza Yargıçlığı
bu temel hukuk bilgilerinden yoksun mudur? Mahkemede/yargılamada duruşmaya / incelemeye ara verip daha kıdemli yargıçlara, hukuk hocalarına danışamaz mıydı?
Normalde, Hukuk fakültesinin arka kapısından mezun olmayan her hukukçunun bilmesi gereken temel kurallar bunlar. İlgili Sulh Ceza Yargıçlığı bu temel bilgilerden yoksun olarak tutuklama kararı verdi ise bu “korkunç” bir durumdur.

Yok eğer, gerekli teknik hukuk bilgisine sahip olunduğu halde, ulusal ve uluslararası hukuk ayaklar altına alınarak hukukdışı yönlenimlerle (saiklerle) tutuklama kararı verildi ise
bu daha da korkunçtur ve sonu olmayan bir hesaptır.

Yanlış hesap mutlaka döner.
Ergenekon – Balyoz vb. tertip davalarda görevlerini hukuka uygun yapmayan yargı üyelerinin (savcı ve yargıçların) hazin durumu ortadadır.
Bir bölümü yurt dışına kaçmıştır, bir bölümü Silivri Cezaevindedir..
Bu bakımdan, HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ savunmak herkesten önce yargıçların – savcıların işidir, vazgeçilmez meslek etiği gereğidir hatta giderek varlık nedenleridir.

HSYK‘nın, hukuku ayaklar altına alan ilgili yargıç – savcılar için hızla gereğini yapmasını, yüksek ADALET ülküsünün ülkemizde hep yaşatılmasını diliyoruz..

Cumhuriyet Gazetesi emekçileri Can Dündar ve Erdem Gül‘ün;

– 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Yasası (md. 100; Tutuklama nedenleri),
– Anayasa (md. 90 /son özellikle dikkate alınarak – Uluslararası Antlaşma ve Sözleşemeler)
– AİHM’nin yerleşik içtihatları (düşünce ve haber alma özgürlüğü hk. örnek kararlar)
– AİHS temel kurallarına uygun olarak (ifade ve basın özgürlüğü..)

derhal serbest bırakılmalarını ve
yargılanacaklarsa tutuksuz muhakeme yapılmasını bir kez daha acilen diliyoruz.

Bu arada, Bay RTE’nin ikide bir insanları kamuouyu önünde linç ederek hedef göstermesi, doğrudan dava açıp – açtırması patolojik davranışına mutlaka son vermesi gerekiyor..

TBB’nin net saptamasını bir kez daha yineleyelim..
Cumhuriyet Gazetesi emekçileri Can Dündar ve Erdem Gül‘ün tutuklanması

Ceza Muhakemesi Kanunu’na, Anayasa’ya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırılığı tartışmasız bir baskı ve yıldırma amaçlı keyfiliktir.

Sevgi ve saygı ile.
29 Kasım 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

YİNE SAMİ SELÇUK VE İKİ ANMA TÖRENİ

YİNE SAMİ SELÇUK VE İKİ ANMA TÖRENİ

portresi_resmi
EMRE KONGAR
emrekongar@cumhuriyet.com.tr
www.kongar.org

AYDINLANMA

Cumhuriyet
, 3.11.13

Eski Yargıtay Başkanı Prof. Sami Selçuk, 30 Ekim (2013) tarihinde Milliyet’te

Balyoz kararlarının ‘suç yolu’ndaki yeri” başlıklı bir makale daha yazdı ve
Yargıtay Başsavcısı’nın Balyoz kararlarını Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na taşıması gerektiğini belirtti.

Bu makalenin son bölümü şöyle:

  • “Öyleyse Başsavcı’nın onanan Balyoz kararlarını Ceza Genel Kurulu’na taşıması ‘farz’ olmuştur. Çünkü savcılar, ille de birilerini cezalandırmakla değil, toplum ve devlet adına kamu yararı ile birey yararları arasındaki dengeyi koruyarak, insan haysiyetini ve insan haklarını gözeterek, olanakların denkliği (silahların eşitliği), suçsuzluk karinesi, adil yargılanma ilkeleri doğrultusunda korkusuz, yansız, önyargısız, çabuk davranarak
    hukuk dogmatiğinin değil, yürürlükteki dogmatik / yazılı hukukun öngördüğü adaleti kotarmakla yükümlüdürler.
  • Bu nedenlerle savcılar, yalnızca sanığa karşı olan noktaları ve kanıtları değil, sanık yararına olanları da araştırmakla yükümlüdürler; sanık yararına başvurdukları yasa yolundan bile sanığın rızası olmadıkça vazgeçemezler (CYY, md. 160/2, 266).
  • Çağcıl yargılama hukukunun bu ruhunu iyi kavrayan bir başsavcı,
    hiçbir etki altında kalmadan, hukuk uğruna çalışır ve Balyoz kararlarını
    Ceza Genel Kurulu’na taşır; kollarını bağlayıp duramaz; en azından sorumluluk duygusuyla daha çok sayıda yargıçlarca tartışılmasını sağlar. Yargıtay’ca (YCGK, 20.11.2007, 83/244) ve
    Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nca (10.10.2006) da benimsenen Budapeşte Avrupa Savcıları Konferansı’nın (29-30.5.2005) ilke boyutundaki buyrukları da bu yöndedir.”

Bu bilgece satırlara eklenecek tek şey, Selçuk’un Başsavcı’ya önerdiği yolun,
kamuoyunun beklentilerine ve Yargıtay’ın mukaddes görevlerine de uygun bir
davranış olduğudur.

***
Bugün iki önemli toplantı var:

Biri “Fişek Enstitüsü, Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı” tarafından düzenlenen, eski Sağlık Bakanlığı Müsteşarı ve Hacettepe Üniversitesi kurucularından, “Tıbbın Sosyalizasyonu” dahil pek çok yeniliğe imza atmış olan, büyük insan Prof. Dr. Nusret Fişek’i anma toplantısı.

Ankara’da Kavaklıdere’de, Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde saat 15’te yapılacak
bu toplantı için bilgi alınabilecek adres: bilgi@fisek.org.tr

İkincisi Ödemiş’te Belediye tarafından düzenlenen ve çok önemli bilim insanlarının
katılacağı, iki gün sürecek olan uluslararası Muzaffer Şerif Sempozyumu.
Türkiye’nin yetiştirdiği ve küstürdüğü dünya çapındaki Sosyal Psikoloji Profesörü
Muzaffer Şerif’i anma ve anlama toplantısı.

Bu karanlık günlerde anılması gereken iki insan ve katılınması gereken iki toplantı.

Bayrak Geçit Töreninde Oturan Bergama Savcısı Hasan Yüksel!

Dostlar,

Gün geçmiyor ki, ülkemizin en temel değerlerine saygı kusuru, açık saygısızlık edilmesin hatta ayaklar altına alınmasın..

Bu talihsiz gidişten hiç kuşku yok ki AKP iktidarı net olarak sorumludur.

Son olarak, Dünyanın, yenilen düşmanlarımızın bile büyük saygı ile karşıladığı
30 Ağustos Zaferimizin anma töreninde Bergama’da çoook acı bir olay yaşandı..

  • Bergama Cumhuriyet Başsavcısı Hasan Yüksel, -basından öğrendiğimize göre- Bayrak geçit töreninde herkes ayağa kalktığı halde kendisi kalkmamıştır!

Böyle bir davranışın özürü olamaz.
“Savcı” Hasan Yüksel denen kişi, derhal bir açıklama yapmak ve kabul edilebilir bir gerekçesi varsa kamuoyunun bilgisine sunarak açık ve içten bir özür dilemek yükümündedir.

Ülkesinin bayrağına saygılı olmak, yurttaşlık yükümlülüğünün en başında gelir.
Dünya görüşünüz ne olursa olsun, nüfus cüzdanını, pasaportunu taşıdığınız ülkeye öncelikle SADAKAT borcunuz vardır. Sadakat, askerlik ve vergi 3 temel yükümdür.

Hele kamu görevlisi iseniz, bu sorumluluk ve yükümlülük “mutlak” dereceye ulaşır.
Bay Hasan Yüksel’in böylesi bir özgürlüğü yoktur.

Öncelikle -çooook haklı bir özürü yoksa- (kaldı ki, ayağa kalkmasına engel bir sağlık sorunu varsa törene vekilini yollar.. dalgınlığına geldi denebilir mi?
Biz bir özür bulamıyoruz!?..)

  • Bay Yüksel derhal kamu görevini bırakmalıdır.

İkinci olarak, hangi ülkenin bayrağına saygı gösterebilecekse o ülkenin yurttaşı olmak için Türk vatandaşlığından ayrılarak oraya başvuru yapmalıdır.

Hiçbir ülkenin bayrağı için ayağa kalkmak istemiyorsa “haymatlos” luk (Vatansızlık) rütbesini seçebilir.

*****

Olayın yenilir yutulur yanı yoktur.

  • Adalet Bakanlığı ve HSYK derhal soruşturma başlatmalı
    ve tedbiren, olayın vahim oluşu bakımından
    Bergama C. Başsavcısı Bay Hasan Yüksel hemen görevinden alınmalıdır.

Devlet memurluğuna girerken ettiği sadakat yemini dışına çıktığından,
kamu görevinden uzaklaştırılmalı ve ilgili mevzuat uyarınca hakkında
ceza koğuşturması ve idari soruşturma yapılmalıdır.

Dahası; Vatandaşlık yasası, Türk Ceza Yasası vd. elveriyorsa
yurttaşlıktan çıkarılmalıdır!

Muhalefet konuyu mutlaka TBMM’ye taşımalıdır ve bu zat mutlaka,
hak ettiği yasal yaptırımla en ağır biçimde karşılaşmalıdır.

Bay Hasan Yüksel, insanlığın utanç tarihine geçecek çok ağır bir eylemin
bilinçli (taammüden) sahibidir.

Al bayrağımız için kanlarını döken, gözlerini kırpmadan canlarını veren şehitlerimizin aziz ruhları acı içindedir, muazzeptirler ve Bay Yüksel’in geçmişiyle geleceğiyle
kendisi de ailesi de utanca boğulmuşlardır. Şehitlerimizin bu derin ve ölçüsüz
manevi acısı, Bay Yüksel’in vicdanını asla rahat bırakmayacaktır.

Türkiye Cumhuriyeti, Bay Yüksel gibileri tepeleye tepeleye kurulmuştur ve
yoluna sonsuza dek devam edecektir; Atatürk‘ün kesin buyruğu ve şaşmaz öngörüsü gereği “ilelebet payidar” kalacaktır!

Bütün nefretimizle bu talihsiz kişiyi ve eylemini kınıyor, lanetliyoruz!
O’nun bu cesareti bulmasını sağlayan kurumları, kişileri ve tüm sorumluları da!

TBB’nin (Türkiye Barolar Birliği) sıkı bir dosya ile ilgili hakkında suç duyurusunda bulunmasını diliyoruz.

Biz de T.C. Yurttaşı olarak, derin bir biçimde incinmiş olarak, bu kişi hakkında
HSYK ve Adalet Bakanlığı’na, bu yazımızla suç duyurusunda bulunuyoruz
ve gerekli yasal işlemlerin eksiksiz olarak hızla uygulanmasını istiyoruz.

Hukukçu olmadığımız için ilgili mevzuat kuarallarını tam olarak bilmiyoruz ama suç duyurusunda bulınduğumuz 2 kurumun ilgili pozitif normları res’en araştırarak uygulamasını istiyoruz.

Atalar, “Her şeyde bir hayır vardır.. “ demişler.
Bu vahim olay da ülkemizde ve ulusumuzda ciddi bir uyanış için önemli bir gerekçe olur dileyelim..

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 2.9.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=======================================

Bayrak Geçit Töreninde Oturan İzmir – Bergama Savcısı Hasan Yüksel!  

Herkes ayağa kalktı ama savcı oturdu!

Oturan_Savci_Hasan_Yuksel_.30.8.13_Bergama

CHP İzmir Milletvekili
Prof. Birgül Ayman Güler
,
İzmir Bergama’daki 30 Ağustos törenlerinde resmi geçit sırasında ayağa kalkmayan Bergama Cumhuriyet Savcısı Hasan Yüksel‘e tepki göstererek,
  • ‘Ülkesinin bayrağına saygısı olmayan bu kişi,
    nasıl cumhuriyet savcılığı görevi yapabilir?’
    diye sordu.

Savcının, Türk Bayrağı taşıyan grubun protokolün önünden geçişi sırasında koltuğundan kalkmadığını anımsatarak, memleketi Bergama’da yaşanan
bu talihsiz olayı, bütün Bergamalılar gibi kendisinin de şiddetle kınadığını vurguladı.

Olayın geçiştirilmeden soruşturulması ve gerekli işlemlerin yapılması için sorumluluğun Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’yla Adalet Bakanı’nda olduğuna dikkat çekti.

Güler, yaptığı yazılı açıklamada şu görüşlere yer verdi:

“Türk Ulusu’nun dirilişinin, vatanın düşman işgalinden kurtuluşunun 91. yıldönümünü gurur ve coşkuyla kutladık. 30 Ağustos Zafer Bayramı’nda hepimiz coşku ve birlik içinde bağımsızlığımızın sancağına ve kurtuluşun önderi Mustafa Kemal Atatürk’le silah arkadaşlarına saygı ve şükranlarımızı sunmanın onurunu yaşadık. Maalesef memleketim Bergama’da düzenlenen 30 Ağustos töreninde, tüm protokol halkla birlikte bayrağımızın geçişini ayakta selamlarken, cumhuriyetin savcısı unvanı taşıyan kişi, oturduğu yerden kalkmamıştır. Bu saygısızlık herkesi şaşkına çevirmiş, Bergamalıları ve tüm kamuoyunu büyük bir üzüntüye sevk etmiştir. Cumhuriyeti korumak, kollamak ve yüceltmekle görevli bir kamu görevlisinin, egemenlik ve bağımsızlığımızın simgesi olan bayrağımıza karşı bu sergilediği bu saygısızlığı
kabul etmek ya da görmezden gelmek söz konusu olamaz. Meslek unvanının başında “Cumhuriyet” olan böyle bir kişinin ‘cumhuriyet savcılığı’ görevinin gerektirdiği sorumluluğu taşıyamadığı açıktır. Ülkesinin bayrağına, Cumhuriyet’e saygısı olmayan biri, nasıl ‘Cumhuriyet Savcısı’ olabilir? Bu savcının devlet ve kamu adına düzenlemesi gereken iddianame ve fezlekelerin nasıl bir geçerliği olabilir?”
(Cumhuriyet portalı, 2.9.13)

Haşim Kılıç: Hakimler Tahliye Kararı Verebilir

Haşim Kılıç: Hakimler Tahliye Kararı Verebilir

Hasim_Kilic

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç,
uzun tutukluluklar konusunda verdikleri kararla ilgili,
  • ”Mahkeme, 10 yıllık sürenin anayasaya aykırı olduğuna oy birliğiyle karar verdi. Hakimler, gereğini yapar; onların takdiri.’’ ifadesini kullandı.

 

Hükmün, Anayasa’nın 13. maddesi olan, ”ölçülülük” ilkesi gereği iptal edildiğini söyleyen Kılıç, “Gerekçeli karar yazıldığında bu daha iyi anlaşılacaktır” diye konuştu.

5 YILI DOLDURANLAR TAHLİYE EDİLEBİLİR

Kılıç, kararın cezaevinde 5 yılını dolduran tutuklulara tahliye yolu açabileceğini kaydetti.

Milliyet gazetesine konuşan Anayasa Mahkemesi Başkanı,

  • ”Hakimler, isterlerse bu kararı dikkate alarak ve diğer şartları da gözeterek
    tahliye edebilirler. 10 yıl kuralı, bir yıl daha yürürlükte olmakla birlikte,
    hakimler tahliye kararı verebilir.”

değerlendirmesinde bulundu.
http://www.yurtgazetesi.com.tr/gundem/kilic-hakimler-tahliye-karari-verebilir-h38106.html

***********************************

Anayasa_Mahkemesi

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Anayasa değişikliği paketinin bazı maddelerinin iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle açılan davada
kararı açıkladı.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Anayasa Değişikliği Paketi’nin iptali ve yürürlüğünün durdurulmasına ilişkin davayla ilgili Yüce Mahkeme’nin aldığı kararı, düzenlediği basın toplantısıyla açıkladı ve soruları yanıtladı.

Kılıç, Anayasa’nın bazı maddelerinde değişiklik yapılması hakkındaki Kanun’un iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi 111 milletvekilinin yaptığı başvurunun, bugün Anayasa Mahkemesi tarafından saat 09.30′da başladığı görüşme ve müzakerelerin 9,5 saatlik bir maratondan sonra karara bağladıklarını bildirdi.

Kılıç, alınan kararlarla ilgili şu açıklamayı yaptı    :

“Başvuran davacıların, bu Anayasa paketinin tamamının şekil yönünden iptali konusundaki iddialarının tamamı reddedilmiştir.

Ancak, Anayasa paketinin, anayasamızın 4. maddesinde ön görülen teklif edilemezlik yasağı kapsamında olduğu iddia edilen 8., 14., 16., 19., 22., 26. maddelerinin incelenmesine oy çokluğuyla karar verilmiş ve yapılan denetim sonunda kanunun
16. maddesiyle Anayasa Mahkemesi’nin yapısına ilişkin Anayasa’nın 146. maddesinde yapılan değişikliğin 4. fıkrasında Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, Sayıştay, Yükseköğretim Kurulu ve Baro Başkanlarının Anayasa Mahkemesi’ne gönderecekleri üyeler için yapacakları seçimlerde, her üyenin bu seçimlerde kullanacağı oyda, her üyenin ancak bir aday için oy kullanabileceğine ilişkin, tırnak içinde ifade ediyorum burayı, her üyenin yani fıkrada iptal edilen bölümü söylüyorum; ‘Her üyenin ancak bir aday için oy kullanabileceğine ilişkin’ bu ibare
iptal edildi.

Yine kanunun 22. maddesi ile Anayasa’nın 159. maddesine yapılan düzenlemenin
3. fıkrasında yer alan ‘Sayın Cumhurbaşkanı’nın Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na atayacağı üyelerin iktisat ve siyasal bilim dallarıyla, üst kademe yöneticilerinden olacağına ilişkin ibare, yine bu 3. fıkradaki yine tırnak içinde söylüyorum; ‘iktisat ve siyasal bilim dallarıyla’, yine tırnak içinde, ‘üst kademe yöneticileri’ bu ibareler iptal edilmiştir. Yani geriye kalan hukuk dallarındaki öğretim üyeleri ile avukatlar arasında seçim mümkün halde devam edecektir.

Yine ayrıca Danıştay, Yargıtay, Adalet Akademisi ile adli ve idari yargı hakim ve savcılarının hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’na üye seçiminde ancak bir aday için
oy kullanabileceklerine ilişkin ibare de iptal edilmiştir. Ve bu ibarelerin, yine tırnak içinde ifade ettiğim, ‘ancak bir aday için oy kullanabileceklerine ilişkin’ ibarelerin bu esas maddelerin dışında, geçici maddelerde de yansımaları var. oralarda da geçici maddelerde bu ibareler yer alıyordu. O maddeler içinden de, geçici maddeler içinde de bu ibareler çekilip alınmıştır, iptal edilmiştir.

Yürürlüğün durdurulmasına ilişkin istem oybirliğiyle reddedilmiştir. Kurulumuzun aldığı sonuçlar bunlardır, bu sonuçların ülkemiz için, milletimiz için hayırlı olmasını diliyorum.”
(http://www.anayasa.gov.tr/index.php?id=1&c=1)