Etiket arşivi: Hakimiyeti Milliye

BÜYÜK ZAFERİN ÜZDÜKLERİ

Dostlar,

Değerli aydınımız, arkadaşımız Sn. Zeki Sarıhan, yakın tarihe ışık tutan birkaç değerili makalesini bizlerle paylaştı ve bu siteden hepsini yayımladık.

Aşağıdaki yazı ise, 30 Ağustos ve onu tamamlayan 9 Eylül 1922 İzmir’in kurtarılması utkularının (zaferlerinin) ardından, Padişah ve Sadrazamı Damat Ferit dahil, işbirlikçi ve hainlerin başlarına gelenleri anlatıyor..

Hazin bir ibretlik öykü..

Türkiye’yi yönetenlerin bu yakın tarih olayımızı yakından bilmelerinde saymakla bitmez yararlar var..

  • Evet, AKP’liler ve işbirlikçileri çooook dikkatele okumalı bu makaleyi..

Sn. Sarıhan’ı kutluyor ve teşekkür ediyoruz kendisine..

Yokusl ama ilkeli Hint müslümanlarına da şükranlarımızı sunuyor,
onları dostlukla selamlıyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 13.9.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=======================================


BÜYÜK ZAFERİN ÜZDÜKLERİ

Zeki_Sarihan_portresi

Zeki Sarıhan

Kurtuluş Savaşı’nın zaferi üzerine Türkiye’de yaşanan büyük sevinç dalgasını ve zaferin mazlum milletler ve sosyalist çevrelerde
nasıl kutlandığını iki ayrı yazıda anlatmaya çalışmıştım. Söz verdiğim üzere bu yazıda da bu zaferden zarar gören ve üzülen çevreleri anlatacağım.

BÜYÜK DERS

Büyük Türk Zaferi’nden dünya çapında zarar gören İngiltere olmuştur.
O zamana dek yenilmez kabil edilen, toprakları üzerinde güneş batmayan İngiltere’nin ilk kez esaslı biçimde “burnu kırılmış”tır.  Yunanistan ise
bu yenilgi ile büyük bir felaket yaşamıştır. Afyon’dan İzmir’e kadar olan bölgede on binlerce askeri ölmüş, pek çoğunu esir vermiş olmasından başka, bu büyük yenilgi Yunanistan’da bir ayaklanmaya neden olmuş, yenilgiden sorumlu tutulanlar idam, hapis gibi cezalar almışlardır.

Büyük Türk zaferinden zarar gören başka bir grup, Yunanların işgali altında bulunmuş olan bölgede yaşayan Rum nüfustur. Gene Afyon-Eskişehir çevresinden İzmir’e dek yüz binlerce Rum, Türklerin kendilerinden öç alacakları korkusuyla, yerlerini yurtlarını bırakarak
can havliyle çekilen Yunan ordusunun ardına takılmış, sağ olarak
Ege denizi kıyılarına ulaşanlar buradan adalara ve Yunanistan’a sığınmışlardır. 14 Eylül (1922) tarihli Vakit, yalnız Marmara sahillerinden kaçanların sayısını 80 bin olarak yazmıştır. Korkunun nedeni,
Yunan ordusunun bu bölgeden Rum gençleri askere alarak cepheye göndermesidir. İstanbul dışında Türkiye’nin öbür bölgelerinde yaşayan Rumlar ise Lozan Antlaşması’ndan sonra mübadele (karşılıklı değişim) yoluyla Yunanistan’a göç ettirilmişlerdir. Bütün bu acılar, İngiliz emperyalizminin Ortadoğu’ya egemen olmak için Yunan hükümetini bir alet olarak kullanması nedeniyle yaşanmıştır. Bu gelişme, yayılmacı (istilacı) veya emperyalist bir ülkenin teşvikiyle başka ülkelere, hatta kendi ülkesine karşı savaşa kalkışan halklar için büyük bir derstir.

150’LİLİKLER

Büyük Zafer’den büyük bir üzüntüye ve korkuya kapılanlar listesinde daha sonraki sırayı işbirlikçi Türkler almaktadır. Aslında bunların mevcudu olukça fazladır. İşgal güçleriyle doğrudan doğruya işbirliği yapanlar, işgalcilerin atadığı ve onlardan maaş alan vali, mutasarrıf, polis müdürü, müftülük gibi görevleri yapanlar, casusluk yaptığı belirlenenler, Milli Mücadele sırasında Kuvayı Milliye’ye karşı ayaklananlar, kalemlerini işgalcilerin lehine kullanan gazeteciler, Padişah, Damat Ferit Paşa ve çevresi… Padişah’ın kaçış öyküsü çok yazılmıştır. Ali Kemal’in feci sonunu ise ayrıca anlatmak gerekecektir.

Hükümet, bu kişilere karşı herhalde hiçbir şey olmamış gibi davranamazdı. Kendileri de bunu biliyorlardı. Bu nedenle, içlerinden kimileri Yunan ordusuyla birlikte gitmişler, bir bölümü İstanbul’dan gemilere binerek çeşitli ülkelere kaçmışlardır. Lozan Antlaşması’nda 1914-1922 yılları arasında işlenen suçlarla ilgili genel af kabul edilmiş, ancak Türkiye, 150 kişiyi Türkiye’den çıkarma hakkını da kabul ettirmiştir. Bu kişileri hükümetin önerisi ile TBMM saptamıştır. 1 Haziran 1924’te, zaten o tarihte çoğu yurt dışında bulunan kişilerden 150 kişilik bir liste, Meclis’ten geçmiştir. Bunların sürgün cezaları 1938’de kabul edilen af yasasına dek sürmüştür. O tarihte yaşamda olan 50 dolayında kişi Türkiye’ye dönmüştür.

“BEN VATAN VE MİLLET HAİNİYİM!”

Kurtuluş Savaşı ile ilgili en ilginç belgesel kitaplardan biri olan “Demirci Akıncıları (Gerilla)” adlı kitabın yazarı, Akıncılar Kumandanı İbrahim Ethem Bey’in anlattığına göre, Akıncılar 3 Eylül günü Sındırgı’yı kurtarırlar. Ertesi gün, düşman lehine hareket etmiş olan iki hoca ve bir serserinin başına “Ben vatan ve millet hainiyim. Bu cezaya layığım. İbret alın” yazılı karton külahlar geçirerek çıplak eşeklere bindirilirler, davul
ve tellallarla çarşı içinde dolaştırılırlar. Büyük bir kafile bunları tükürük yağmuruna tutar. Kurulan bir millet mahkemesinde herkes bunlar hakkında görüşlerini söyler. Eşraftan bazıları, bunların zafer şerefine affedilmelerini ister. Buna halk da katılır. Her biri bir akıncı giydirmesi ve imanlarını yenilemeleri koşuluyla affedilirler. Kemalettin Sami Paşa, Kirmasti’de (Mustafa Kemal Paşa) Yunanlara hizmet ettiği anlaşılan
72 kişiyi kurşuna dizdirmiştir. 11 Eylül günü, Edremit halkı, bir yıl kadar önce Yunanlar tarafından kaymakam tayin edilen Mehmet Vehbi’yi hapishanede linç etmiştir.

5 Ekim’de Gönen’de Yunanlarla işbirliği yapmaktan sanık Süleyman adında biri İstanbul’da yakalanmıştır. Sabah gazetesinin haberine göre Yunan işgali sırasında Bursa’da müftülük yapan Feraizci Hamdi Efendi de yakayı ele vermiştir. Gazetenin yayınına göre hoca, Türk bayrağını yırtmış, çiğnemiş, Yunan ileri hareketini Krala çektiği bir telgrafla kutlamıştır. Türkleri şikâyet ederek tutuklatmıştır. Müslüman kadınların Yunanlılarla evlenebileceği konusunda fetva da veren hoca, Bursa’nın kurtuluşuyla İstanbul’a gelip saklanmıştır. Sorgusu sırasında suçlarını saklamamış, ancak bunların Mustafa Kemal Paşa tarafından affedildiğini ileri sürmüştür. Gazetenin muhabiri ile yaptığı görüşmede ise Bursa’da ancak 20 gün müftülük yaptığını söyleyerek bayrak yırtığını ve Yunanlar Eskişehir’e girdiğinde secdeye kapandığını reddetmiş, fenalık yapanın kendisi değil şimdi Hicaz’da olan Ömer Feyzi olduğunu söylemiştir.

7 Ekim (1922) tarihli İkdam’ın haberine göre, Bursa’da İslam halkı
Kuvayı Milliyeci diye ihbar edenler hakkında hüküm vermek üzere
İstiklal Mahkemesi Bursa’ya ulaşmıştır.

17 Ekim günü, İşgal altındaki bölgede Yunanlara hizmet etmiş olanların İstanbul’da yargılanmalarına devam edilmiştir. Gönen’de kaymakamlık yaparak Yunan amaçlarına hizmet etmekten, Gönen eşrafından bazılarını, müftüyü ve belediye başkanını, Anzavur’a baş eğmedikleri için katlettirmekten sanık Osman Remzi de adliyeye sevk edilerek yargılanmasına başlanmıştır.

MİZAH DERGİLERİ ALAYA ALIYOR

14 Eylül’de mizah dergisi Ayine, “Muhalefetten bir hayli insan insaniyetten istifa edecektir” diye yazdı. Peki, bunlar hangi hayvanlığı kabul edeceklerdi?

Ali Kemal: Yılan,
Refik Halit: Kirpi çıkardığı (Aydede’ki takma adıydı)
Sait Molla: Dombay,
Lider Sadık: Saksağan,
Mehmet Ali Bey: Ördek,
Rıza Tevfik: Hindi,
Pehlivan Kadri ise Ayı Balığı kılığına gireceklerdi.  

Refik Halit, çıkardığı Aydede mizah dergisinde kendisini de alaya alabiliyordu.  5 Ekim tarihli dergisinde “Gideceklere tavsiyeler” başlığı altında “Gurbetçilik kötüdür. Giderayak İstanbul’un bütün lezzetlerinden birer kere daha tadınız.” tavsiyesinde bulundu.

19 Ekim tarihli Güleryüz, Türk Jandarmasının İstanbul’a çıkmasından
bir gün önceki sayısında İstanbul’daki muhaliflerin kılık değiştirdiğini,
kiminin kalpak, kiminin ise pasaport tedarik ettiğini yazdı.

Aynı günkü Aydede, muhalefet reislerinin bazılarının bugünlerde çeşitli memleketlere geziye çıkacakları hakkında şayialar olduğunu yazarak
bazı adlar sıraladı. Bunlar Rıza Tevfik, Hüseyin Daniş, Kadri Pehlivan, Sait Molla, Sakallı Rıfkı, Ömer Feyzi idi.

16 Kasım tarihli Ayine, gidenler için “Bu muhterem zevat, memleket ne zaman işgale uğrasa, o zaman geliyorlar. Dileğimiz bir daha sizin bu memlekete dönebileceğiniz felaketlerden uzak yaşamamızdır” diye yazdı.
Refik Halit’in de benzerleri gibi Mihraniye vapuruyla Avrupa’ya azimet ettiğini yazdı.

İNGİLİZ ELÇİLİĞİNE SIĞINIYORLAR

Damat Ferit Paşa, Büyük zafer sırasında yurt dışında bulunuyordu. Rastlantı bu ya, İzmir’in alındığının ertesi günü olan 10 Eylül günü İstanbul’a döndü. Mustafa Sabri, Sadık Bey, Selim Paşa, Cemal Bey, Rıza Tevfik ve daha birkaç kişi istasyonda beklemeye başladılar.
Birçok yurtsever genç de O’nu “karşılamak için” istasyona geldi.
Damat Ferit, tren Sirkeci’ye gelmeden Çekmece’de trenden indi ve
bir yabancı istimbotla Baltalimanı’ndaki evine gitti.

  • Sadrazam (Başbakan) Damat Ferit Paşa, 22 Eylül günü eşi Mediha Sultan, oğlu ve kızıyla birlikte Şark Sürat katarı ile ve polislerin koruması altında Fransa’ya hareket etti. O’nu hiç kimse uğurlamadı. İngiliz işbirlikçilerinin her biri kendi derdine düşmüştü.

Açıksöz, 21 Eylül 1922 tarihli sayısında “Hain Rumlarla hain İtilafçıların birçoğu İstanbul’dan kaçmaya başladı” diye yazdı. 24 Eylül günü İçişleri Bakanı eski bakanı Mehmet Ali Bey, Kâmil Bey ve Sait Molla İstanbul’dan kaçtılar. Mihran Efendi ise İtalya’ýa gitti. İçişleri eski bakanlarından Cemal Bey de İstanbul’dan ayrıldı. 27 Eylül tarihli Yeni Adana, “İstanbul’dan hainler kaçıyorlar” başlığını attı.

6 Kasım günü, kendilerini İstanbul’da güvende hissetmeyerek İngiliz Elçiliğine sığınmış 150 kişi, İngilizler tarafından Taşkışla’ya yerleştirildi.
9 Kasım günkü Hâkimiyeti Milliye, Ali Kemal’in yakalanıp Anadolu’ya sevk edildiği haberi üzerine 200 hainin İngiliz elçiliğine sığındığını, bir gemi ile derhal sevk edildiklerini yazdı. 13 Kasım’da İstanbul Vali Vekili Ankara’ya, 25 hainin bir İngiliz gemisiyle Mısır’a kaçtığını haber verdi. Bunlar arasında Hürriyet ve İtilaf Merkezi’nden Şaban, Rıza Tevfik, Polis eski umum müdürü Hasan Tahsin, eski şeyhülislam Mustafa Sabri, Alemdarcı Kadri Pehlivan, Polis Okulu Müdürü Galip, Ankara eski valisi Muhittin Paşa, adliye eski bakanı Mustafa, Cemal, Polis müdürlüğü eski memurlarından Mehmet Celalettin, Hoca Sabri,  Konyalı Zeynelabidin, Gümülcineli İsmail, Mahir Sait vardı.

9 Kasım’da Refik Halit Bey, bir süredir saklandığı İstanbul’da bir vapura binerek yurt dışına kaçtı. 2 Ocak’tan beri çıkardığı Aydede mizah dergisinin de son sayısı bugün yayımlandı. Renin gazetesine göre
Refik Halit Bey Bükreş’e gitmişti.

18 Kasım’da da Çerkez Ragıp, Ali, Murat, Adil, Kasım Mazlum, Mehmet Necdet, Kâzım, Talat adlarındaki Hürriyet ve İtilaf Partisi yanlısı on “hain” Yunan Bandıralı Espuvar vapuruyla Mısır’a kaçtılar.

HİNT MÜSLÜMANLARI HAİNLERİ KABUL ETMİYOR

19 Kasım tarihli Journal, “VI. Mehmet’le birlikte bütün eski Türkiye gözden uzaklaştı” diye yazdı. Aynı gün El Mukaddem gazetesinin Cidde muhabirinin istihbaratına göre Hicaz Kıralı Hüseyin, Sultanı iyi kabul göreceğine söz verdiği Mekke’ye sığınmaya çağırdı. Şeyhülislam Mustafa Sabri ile Rıza Tevfik, İngiliz himayesinde Hindistan’a giderken, düşük sultanın el yazısıyla bir mektup götürdüler. Mektupta Şeyhülislam’ın Vahdettin tarafından dikte ettirilen emirlere uyulması isteniyordu.
20 Kasım günü, Hint Hilafet Cemiyeti Başkanı Chotani, Bombay’dan Ankara’nın Roma Temsilcisi Celalettin Arif Bey’e gönderdiği telgrafta, Vahdettin’in, Rıza Tevfik ve Mustafa Sabri Efendi’nin İngilizler tarafından Hindistan’a getirtilip propaganda için kullanılmasına Hint Müslümanlarının izin vermeyeceğini, İslamiyet ve vatanseverliğe aykırı davranan
bu kişilerin saygınlığı bulunmadığını anlattı ve Hint Müslümanlarının TBMM’ne tam saygıları bulunduğunu belirtti.
  (13 Eylül 2013)

Zeki Sarıhan : 30 AĞUSTOS BASINI

Dostlar,

Değerli dostumuz Sayın Zeki Sarıhan, “uzuuun “tatilinden (?) Ayvalık’tan yazmayı sürdürüyor.. Engin tarih bilgisinden keyifle yararlanıyoruz.

Aşağıdaki makalesi, 26 Ağustos 1922 öncesi ve sonrasında Büyük Taarruz ve
30 Ağustos Zaferi odaklı olmak üzere İstanbul gazetelerinden seçkiler içeriyor.
Öğrenerek ve dersler çıkararak okuyoruz.

Teşekkür borçluyuz Sayın Sarıhan öğretmenimize..

Sevgi ve saygı ile.
Tekirdağ, 30.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=====================================

30 AĞUSTOS BASINI

Zeki_Sarihan_portresi

Zeki Sarıhan

Kurtuluş Savaşı yıllarında Türkiye’de canlı bir basın yaşamı vardı.
Mütareke’nin (A.S.: Mondros, 30 Ekim 1918) başında İstanbul’da yayımlanmakta olan İkdam, Vakit, Tasviriefkâr, Peyam, Alemdar, İleri gibi gazetelere, daha sonra Anadolu’da çıkmaya başlayan İradei Milliye, Hakimiyeti Milliye, Öğüt, Açıksöz, Babalık, Seyyarei Yeni Dünya gibi gazeteler eklendi. Yenigün gazetesi de İstanbul’un işgalinden sonra Ankara’ya taşındı.

Mütareke’den hemen sonra İstanbul basınına hem hükümet, hem Müttefikler tarafından sansür kondu. Gazetelerin birçok yeri boş çıkmaya başladı.
Hele İstanbul’un işgaliyle ve Damat Ferit Hükümetleriyle İstanbul, basın için nefes alınamaz bir yer halindeydi. Ancak 1920 Ekim’inde Damat Ferit Paşa’nın iktidardan düşürülüp yerine Tevfik Paşa Hükümeti gelince basın üzerindeki sansür hafifledi. İstanbul basınında Anadolu ile ilgili haberler daha gerçekçi olarak, hatta Mustafa Kemal Paşa’nın demeçleri bile yer almaya başladı. Bu dönemde vatanın kurtuluşu için bütün Türkiye basınının tek vücut olduğunu söyleyebiliriz.

Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Sakarya Savaşı’nın yapıldığı günlerde (Ağustos – Eylül 1921) bütün harekât planlarının İngilizlerin eline geçmesinden
ders çıkararak, 25 Ağustos 1922 günü Anadolu’nun İstanbul’la haberleşme kanallarının kesilmesini emretmişti. Büyük Taarruz, Müttefiklerden ve Yunanlardan bir süre gizlenmiş olacaktı.

İstanbul basının kulağı sesteydi, ancak Anadolu’dan resmî bir haber alamıyorlardı. (Ordu her gün resmî tebliği yayımlıyordu). Gene de Yunan tebliğlerinden bir anlam çıkarmaya çalıştılar.

27 Ağustos 1922 Pazar gününün Anadolu gazeteleri, Hâkimiyeti Milliye, Yenigün, Öğüt, Yeni Adana dün sabahtan başlayarak Ordu’nun bütün cephelerde saldırıya geçtiğini coşkun başlıklarla yayımladılar. İstanbul’da yayımlanan İkdam ise
“Bir taarruz hareketinin arifesinde miyiz?” diye yazdı. İstanbul basını daha çok doğu barışı için toplanılması düşünülen Venedik Konferansı ile meşguldü.

28 Ağustos 1922 Pazartesi günkü Anadolu gazeteleri, gitgide büyüyen başlıklarla Ordu’nun cephenin her noktasında düşman hatlarını yardığını, Afyon’un kurtarıldığını, çok sayıda tutsak (esir) ve ganimet ele geçirildiğini yazdı.

Öğüt “Ateşli bir sel gibi işgal edilmiş diyarlara akan Ordumuz” diye yazdı.

İstanbul’da yayımlanan Kuvayı Milliyeci Akşam gazetesi, “Ordumuz Afyonkarahisar Cephesi’nde Yunan hatlarına taarruz etti” diyebilecek kadar haber almıştı.

İkdam ihtiyatlıydı. “Bilecik önünde taarruz başladı mı?” diye soruyordu.
Vakit ise “Dün Anadolu’dan hiçbir haber gelmemiştir, telgraf da çekilmemiştir” diye yazarak Atina’dan gelen haberlere göre Kocaeli çevresinde büyük yığınak yapıldığını haber veriyordu.

29 Ağustos 1922 Salı günkü Anadolu gazeteleri coşmuştu.

Hâkimiyeti Milliye

  • Ey Türk yürü! Yürü ki senin bu yürüyüşün tarihte yeni bir devir açıyor.
    Şark âlemine saadet ve hürriyet temin ediyor. Yürü ki bütün İslamiyet gülsün. Yürü ki bütün Şark mesut olsun!” diye yazdı.

ÖğütNur, zulmete galebe çalıyor” başlığını attı. Bugün İstanbul basını da
Yunan tebliğlerinden Türk saldırısının iki gün önce başladığını öğrendi ve yazdı.

30 Ağustos 1922 Çarşamba günkü Hâkimiyeti Milliye’de Ruşen Eşref‘in yazısının başlığı “Vatan Gülüyor” idi. İstanbul basını savaşın gidişini hâlâ Yunan tebliğlerinden çıkarmaya çalışıyor, Tevhidiefkâr gazetesi, Anadolu’nun derin bir sessizliğe gömülmesini onun sinirlerine tümüyle egemen olmasına yoruyor, “Okuyucularımıza pek yakında en sevindirici haberleri vereceğiz” diyordu.

İstanbul’un Kuvayı Milliye’ye düşman tek gazetesi olarak kalan Peyamı Sabah’ta
Ali Kemal, “Hadisatın cereyan tarzı gösteriyor ki Anadolu’da harp ve ateş yeniden tutuştu” dedikten sonra “Bu milletin varlığı ile böyle oynamak en büyük siyasetsizliktir. Maazallah yenemezsek düşman isteklerini artırır” diye ekliyordu.

Vakit gazetesinin birinci sayfası tümüyle savaş haberlerine ayrılmıştı.
Karagöz mizah dergisinde Hacıanesti, elinde kırbaçla kendisini kovalayan
Mustafa Kemal’e şöyle diyor:

  • “Vay kafam vay! Ne oluyoruz a canım?
    Konferansa giderken böyle şaka olur mu yahu?”

Anadolu’nun resmî tebliğlerinin ilki o gün İstanbul basınına ulaştı. Bakalım ertesi gün, yani 31 Ağustos 1922 Perşembe günkü gazeteler hangi manşetlerle çıkmış:

Tevhidiefkâr (boydan boya manşet):

“Yunanlar Eskişehir’i tahliye ettiler. Düşmanın, cephesinin kilidi olan Afyonkarahisarı’nın zaptı üzerine bütün cepheleri sarsıldı. Dumlupınar da ordumuz tarafından işgal edilmiştir. Düşman Afyonkarahisar meydan muharebesinde yedi bin zayiat verdi. Ordumuz bütün cephe üzerinden taarruza geçerek düşmanı takibe başlamıştır.” 

-“Kocaeli Grubumuz Bilecik’i zapt etti.”

-“Askeri mütalaa: Afyonkarahisar zaferi çok mühimdir.”

İleri: Mazlum milletlerimizi ve bilumum Müslümanlarla haksever insanları büyük müjdelere şadan eyleyen resmî tebliğimiz dün geldi. Ordumuz düşmanın kuvvayı külliyesini evvela 60 kilometrelik bir cephe üzerinde bozdu.
Yunanların zayiatı azim. Esirler ve ganimet pek boldur.”

Vakit: (süslü çerçeve içinde): “Yunanlar şimendifer hattı boyunca ricat etmekte. Son haberlere göre Eskişehir de kahraman Ordumuz tarafından işgal edilmiştir.”

-“Askerî mütalaa: Afyonkarahisar muzafferiyeti.”
-“Atina’da galeyan baş gösterdi.”

İkdam: (başlıklar daha da büyümüş olarak): “Resmî tebliğimize göre Afyonkarahisar kurtarıldıktan sonra merkez ve sağ cenahta harekâtımız muvaffakiyetle inkişaf etmektedir. Esirler ve ganimet çoktur.”

Gazetenin köşe yazarı Yakup Kadri, yazısında 9 ay önce “İzmir’de görüşeceğiz” diyen İsmet Paşa‘ya sesleniyor:

“Vuslat saatini bekleyen bir sevdalı gibiyiz. Söyleyin vuslat ne zaman?”

Hâkimiyeti Milliye zafer haberlerini birkaç başlık altında verdi. Bunlardan biri
Afyon halkı şükran secdesindeidi. “İslam’ın İhyası” başlıklı başyazıda ise şöyle deniyordu:

“Bundan sonra tarihçiler 3 büyük olayı yan yana anacaklar:

1. Uhud Savaşı,
2. Peygamberimizin ölümü,
3. Anadolu’daki bugünkü harp.”

Yenigün gazetesi de öbürleri gibi Anadolu’da zafer şenliklerini anlatıyor,
Nebizade Hamdi “Misakı Milli’den fazlasını istemeliyiz.” diye yazıyordu.

Peyamı Sabah gazetesi, 27 ve 28 Ağustos 1922 tarihli resmi tebliğleri heyecansız başlıklarla verdi.

“Afyon batısında büyük bir muharebe başladı” diye yazdı.

Gazetenin başyazarı Ali Kemal, müşkül bir durumdaydı. Şöyle yazdı:

“Kuvayı Milliye, Afyon’dan sonra Eskişehir, Kütahya, Bursa vesaireyi kurtarsa da silahla zafere ulaşılamayacağı görüşümüzü değiştirmeyiz. Avrupa’nın nâzım ve hâkimi devletlere karşı Anadolu’da Türk hâkimiyetini devam ettirmek
eski zamanlarda olduğu gibi kılıçla, kuvvetle mi olur?”

O gün İstanbul basınında Ali Kemal’le eğlenen yazılar da vardı.

İleri gazetesi “Ali Peyami Efendi, evvelce ne diyordu, şimdi ne diyor?” diye yazdı.

Aydede
mizah dergisi zafer temin edilince Ali Kemal’in alacağı tavrı karikatürle ifade etti. Mustafa Kemal Paşa, bir duvarın üstünde gururla yükselmiş. Yerden Ali Kemal Şair Nedim’in bir dizesiyle ona yalvarıyor:

“Mesti nazım, kim büyüttü böyle bi perva seni?”

Güleryüz mizah dergisinde de Ali Kemal’le şöyle dalga geçildi :

Ali Kemal, Kral Konstantin’e yalvarıyor:

“Haşmetmeap, hasretinle günden güne sararıp soldum.
Bizi sakın yalnız bırakma, perişan oldum, beni bu diyardan kurtar.”
(Ayvalık, 29.8.2013)