Etiket arşivi: Geçmiş özlemi

TOPLUMSAL GELİŞME ROTASI GEÇMİŞE Mİ YOKSA GELECEĞE Mİ YÖNELİK OLMALIDIR?

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Mevcut (Var olan), güncel yaşamdan, bugünkü yaşam koşullarından bezgin, mutsuz ve umutsuz olan toplumlar eğer yaşadıkları çağın aklını, bilimini doğru ve iyi kullanıp, kendilerine güzel mutlu ve umutlu bir geleceği doğru kurgulayamazlarsa hep geçmişteki hayali (düşsel) altın çağ özlemi ile yaşarlar. Hani “Kel ölür, sırma saçlı olur; kör ölür, badem gözlü olur” diye bir halk deyimi vardır ya, tıpkı onun gibi.

Geçmiş özlemi, her türlü akılcı, bilimsel, siyasal, ekonomik, teknolojik, hukuksal, düşünsel, kültürel (ekinsel) … toplumsal değişmeleri önemli oranda ya da büsbütün yadsıyıp ipek böceği gibi, kendine dış dünyaya ve değişime kapalı bir koza örüp sürekli o koza içinde yaşama özlemine benzer. Bu özlem akıl (us) ve bilim dışıdır. Toplumların geleceğini karartır. Tarihin gelişim ve değişim akşına terstir. Geçmiş, her türlü doğru ve yanlışları ile ders alınıp geleceği doğru kurgulayabilmek içindir. Tarihin akışını tersine çevirip geçmişe geri dönmek olası değildir. Değişim yasaları böyle söyler. Böyle bir düşünce ancak temelsiz bir ütopya olabilir. Akıl (us) ve bilimi dışlama anlamına gelir.

Toplumların bilimsel, teknolojik, ekonomik, siyasal hukuksal, kültürel (ekinsel) … geleceklerini doğru kurgulayarak halka gelecekte refah (gönenç) ve mutluluk içinde yaşama umudu veremeyen yeteneksiz ve niteliksiz siyasal liderler (önderler) de toplumları hep geçmişin fosilleşmiş altın çağ özlemi ile avutmak isterler. Çünkü yönetsel akıl çapları, bilimi, teknolojiyi, doğayı, dünyayı, toplumu ve insanı algıma biçimleri, eğitimleri, bilgi, teknik, kültür, birikimleri, yönetim kapasiteleri (sığaları) ve tarih bilinçleri toplumlarına umut verip, halkın her türlü gereksinmelerini geleceğin gereklerine göre var etme ve devam ettirmeye (sürdürmeye) uygun düzey ve nitelikte değildir.

Çünkü geçmiş için yeni bir proje (tasarım) ve plan (kurgu) yapmaya gerek yoktur. Reçete, geçmişin mirası (kalıtı), gerçeklerden kopartılıp idealleştirilmiş biçimde hazırdır. Yalnızca duygulara seslenip algı yönetimi ile geçmişin altın çağını servis etmek yeter. Toplumun kültür kodlarında ve belleğindeki hazır kutsal duyguların ve inançların siyasal olarak araçsallaştırılmasına dayanır.

Geçmişi doğru algılamak ve geçmişten gerekli dersleri alarak, geleceği us ve bilimin ışığı ve kılavuzluğunda çağcıl ve doğru kurgulayıp topluma uygar bir gelecek umudu aşılayabilmek ancak, devlet adamı nitelikleri taşıyan, üstün donanımlı büyük önderlerin işidir.

İşte tam da bu nedenle,

  • 20. Yüzyılın tartışmasız en büyük önderi ve devlet adamı olan
    Yüce Önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK’tür.

Çünkü O, (Türkiye Osmanlı) toplumunun geçmişini doğru okumuştur. Halkına yürekten inanıp güvenmiştir. Ülkesini ve ulusunu düşmanlardan kurtardıktan sonra, us ve bilim yolundan hiç ayrılmamıştır. Doğru kurguladığı ve yaşama geçirdiği bu üstün nitelikli, geniş ufuklu, yakın ve uzak erimli, tam isabetli, bilimsel öngörü ve sezgileriyle çağdaş bir toplum kurmuştur. Bu nedenle de büyük ve eşsiz bir önder olmuştur.

Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Cumhuriyetimize ve Atatürk devrimlerine biraz da bu gözle bakmak gerekir.

Peki günümüzde ussal, bilimsel, siyasal, toplumsal, ekonomik, diplomatik, ekinsel… konulara
her açıdan bakıldığında, yakın tarihimizdeki ve şimdiki önderlerin misyon (özgörev) ve vizyonları (uzgörüleri) nasıldır? Kimlerin gidiş rotaları (eksenleri) hep geçmişe yöneliktir?

Kimler toplumu, kendi gelecekleri açısından son yetki sahibi yapmak istiyor ve halkın geleceğini daha doğru kurgulamaya çalışıyorlar?

Karar doğru düşünenlerin, yani sizlerindir.