Etiket arşivi: GDO’lu ürünler

Cumhuriyet TV programımız : GDO’lu ürünler ve İnsan Sağlığı

Dostlar,

Cumhuriyet TV‘den Sn. Beste Çelik bizimle “GDO’lu Ürünler” konusunda bir söyleşi yaptı. Bize yöneltilen soruları yanıtladık.

Doğal gıda ürünlerine erişimin çok güçleştiğini vurgulayan Çelik, bu açığın GDO’lu ürünlerle kapatılıp kapatılamayacağına ilişkin de soru yöneltti.

GDO kısaltması, “Genetiği Değiştirilmiş Organizma” kavramı karşılığı..

Çokuluslu kimi tekeller (Monsanto vd.) özellikle açlık – yetersiz beslenme – artan dünya nüfusuna gıda üretiminin yetmeyişi… gibi gerekçelerle GDO’lu gıdaları meşrulaştırmaya çabalayarak bir algı yönetimi güdüyorlar. Hayvan yemlerinde çok yaygınlaştı GDO’lu ürünler.

Bilimsel açıdan GDO’lu gıdaların insan sağlığı üzerinde uzun erimli etkilerini bilmiyoruz. Bu potansiyel sakıncalar çok önemli, tehlikeli olabilir. Dolayısıyla bu gibi durumlarda izlenecek yol, bilim etiği açısından “bilimsel özenlilik-ihtiyatlılık ilkesi“dir (scientific precautionary principle).

İnsanlık GDO’lu ürünlere mahkum değil..
Dolayısıyla insan sağlığını kumar masasına yatırmak kabul edilemez.

17 dakika süren programı izlemek için lütfen tıklayınız..

https://youtu.be/ScTmQp2Ul5I

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

24 Ocak 1980’den bugüne, yarınlara borçluyum, borçlusun, borçluyuz… !

24 Ocak 1980’den bugüne, yarınlara borçluyum, borçlusun, borçluyuz… !

Adnan Pelvanlar
adnanpelvanlar2@gmail.com

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)


Neo-liberalizm, Türkçesi “yeniözgürlük” teorisi ilk Şili’de 1973’te CIA destekli askeri darbeyle yaşama geçirildi. İkinci olarak Türkiye’ye yerleştirildi; Kemal Derviş’in kuryelik yaptığı 24 Ocak 1980 Neoliberal Ekonomik Kararlarını, Bakanlarına okutmadan imzalatan Demirel ve Özal hazırladı; Kenan Evren de 12 Eylül 1980’de CIA destekli askeri darbeyle önünü açtı.

12 Eylül darbesinden sonra Rothschild, Rockefeller, Soros gibi küresel tefecilerin 1971–1973 yıllarında Dünya Bankası’nda görev verip hazırladıkları Özal, 1983’te Başbakan oldu ve neoliberalizmi hızla uygulamaya soktu.

ABD-AB işbirlikçisi; liboş (liberal-nonoş); yazarlar, gazeteciler, ekonomistler, siyasetçiler, sözde aydınlar bu süreci yaşarken çağ atladığımızı, dünya ile bütünleşeceğimizi, tek ve doğru yolda olduğumuzu yazıyor, konuşuyorlardı.

Özal “çağ atladık” diyordu.

Neoliberalizm insanların tutkularını, arzularını ve eylemlerini “bireysel özgürlük” sloganı altında kendi çıkarına göre yönlendiriyor, kullanıyordu. Sistem borç ekonomisi üzerine kurulmuştu. Bu nedenle, bu tuzakta herkes borçlanıyordu.

Ekeceğimiz tohumdan, yiyeceğimiz, içeceğimiz GDO’lu ürünlere, çalışma saatlerinden emeklilik sistemlerine dek  her şeyin kararını veren, yöneten Wall Street’in küresel tefecileriydi…

1985’te İstanbul Borsası kuruldu; Borsa’dan kağıt alanlar köşeyi dönme umuduyla yatıp kalkmaya başladılar. Banka kredisi ile Borsa’da yatırım yapanlar oldu…! Sonu hüsran oldu… Küresel tefeci vurguncular, Borsa’ya yatırım yapmış vatandaşlarımızı silkelediler… Birikimler yok oldu… Yuvalar yıkıldı.

Konut kredisi kullanımıyla birlikte herkes müteahhit oldu. Konut alımındaki ölçü; “depreme dayanıklılık” değil “değer kazanır mı?” oldu. Konut inşaatlarındaki bu çarpık yapılanmanın sonunda; 1999 Marmara depreminde çöken, hasar gören ev, işyeri sayısı 460 bin, ölen insan sayısı 50 bin oldu. Yıllarca başbakanlık yapmış ve inşaat mühendisi (!) olan Demirel, o yıl cumhurbaşkanı idi…!

Özal’ın başlattığı neoliberal ekonomi uygulamasına; Yılmaz, Demirel, İnönü, Çiller, Ecevit (1979’da kabul etmedi, 1999-2002…?!) ve Bahçeli devam ettiler, Erdoğan eksiksiz uyguladı.

Merkez Bankası’nın Devlet Hazine’sine kredi vermesi yasa ile engellendi. Hazinemiz Wall Street tefecilerinin sıcak parasına kaldı. Türkiye, sıcak para kumpası ile; 1994, 1997, 2000, 2001 ve 2008 krizlerini yaşadı, 22 bankamız battı, binlerce şirket iflas etti.

2002-18 arasında sıcak paranın yarattığı kredi bolluğu, kişisel arzuları, tüketim hazzını kamçıladı. Toplumsal dayanışma, sorumluluk duygusu gitti yerine bireycilik geldi.

Tatile gitmek için bile kredi kullanmaya başladık.

Bankalar kredi kartlarını sorgusuz dağıtınca; Birey olarak satın alma ve tüketim özgürlüğüne kavuştuğumuzu zannettik, borç batağına saplandık.

Toplu taşımaya değil yollara, köprülere, tünellere ağırlık verilince motorlu araç herkese ihtiyaç oldu. Yabancı bankalar paraları akıtmış, krediler hazırdı; trafikteki araç sayısı Aralık 2018’de 22,9 milyon adet oldu.

Borçlanma tuzağı sürecinde; 2002’de bireysel (konut, ihtiyaç, araç, kredi kartı) krediler toplamı 269 milyon TL iken, Ocak 2019’da (şimdilik 18,7 milyarı yasal takipte) 543 milyar TL oldu; 31,3 milyon kişi bu borçları ödemeye çalışıyor.

AKP’nin iktidar olduğu 2002 sonunda 129,6 milyar $ olan Türkiye’nin dış borcu 2018 sonunda 448,4 milyar dolara yükseldi. 2002’de dış borca ödediğimiz faiz 4,5 milyar $ iken, 2018’de 30 milyar $ oldu. 2019’da yaklaşık 35 milyar $ olacak.

  • Aslında, borç para ile tükettiklerimiz geleceğimizdi.

OECD’ye üye 36 ülkenin gelir adaletsizliği sıralamasında 45 yıldır neoliberal ekonomi modeli ile yönetilen Şili 1., Meksika 2., Türkiye 3. sırada.

Tüm bu olumsuzluklara karşın “neoliberalizmden vazgeçelim” diyen ne iktidar var ne de muhalefet…!
(http://www.bornovagazetesi.com/yazar-24-ocak-1980-den-bugune-yarinlara-borcluyum-borclusun-borcluyuz-135.html, 26.3.19)
=====================================
Dostlar,

Sayın Adnan Pelvanlar’ın yukarıdaki yazısı çoook başarılı..
Kendisini kutluyoruz..

  • Türkiye, “neoliberalizm” denen kuytularda son derece vahşi biçimde sömürülmekte..

Bu gidişin sonu hayır değil!

Türkiye 40 yıllık bu kısır döngüden mutlaka ama mutlaka ve de hızla kurtulmak zorunda..

Siyasetin gündeminde bu can yakan sorun olmalı..

Lanetli denklemi doğru (çırılçıplak!) kuralım : Neo-liberalizm = VAHŞİ KAPİTALİZM!

Beka sorunu aranıyorsa (!) bu tüketici – yok edici – yoksullaştırıcı – sömürgeleştirici.. sorun; beka sorununun ta kendisidir!

Duyduk – duymadık denilmesin..

Ayrıntılar için lütfen tıklar mısınız : http://ahmetsaltik.net/2013/01/28/24-ocak-1980-kararlari/

Sevgi ve saygı ile. 26 Mart 2019, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

KUŞ YUVALI KİREMİT

KUŞ YUVALI KİREMİT

Konuk yazar : Mustafa AYDINLI
Eğitimci – Yazar

Hayvanlar, doğada bizim dışımızda var olan canlılar. Her canlının doğada yaşama ve çoğalma hakkı doğuştan vardır. Hayvanlara iyi davranmak, onları koruyup kollamak uygarlığın gelişimi ile doğru orantılıdır. Son yıllarda ülkemizde de bu duyarlılığın, azımsanamayacak boyutta olduğunu görmek umut verici ve sevindiricidir.

Hayvanlara yaşarken iyi davranmak yükümü gibi, hayvanın yaşamına son vermek zorunda kaldığımızda da bu eylem acısız ve ızdırapsız olmalıdır. Hayvan Haklarını Koruma Derneği ilk olarak 1825 yılında İngilizler tarafından kurulmuştur. Ülkemizde ise hayvan hakları ile ilgili dernek 1955 yılında Ankara’da kurulabilmiştir. 4 Ekim Dünya Hayvan Hakları Günü olarak kabul edilmektedir..

15 Ekim 1978’de Paris UNESCO Evi‘nde ilan edilen Hayvan Hakları Evrensel Bildirisi‘nin ilk iki maddesi şöyledir :

  1. Bütün hayvanlar yaşam önünde eşit doğarlar ve aynı var olma hakkına sahiptirler.
  2. Bütün hayvanlar saygı görme hakkına sahiptir. Bir hayvan türü olan insan, öbür hayvanları yok edemez. Bu hakkı çiğneyerek onları sömüremez. Bilgilerini hayvanların hizmetine sunmakla görevlidir. Bütün hayvanların insanca gözetilme, bakılma ve korunma hakları vardır.

İnsanlık kimi kez buzullar arasına sıkışan bir balinayı kurtarmak için, kimi kez kayalıklara sıkışan bir kediyi kurtarmak için, kimi kez yaralı bir leyleğin kırık ayağını sararken, kimi kez de sokak hayvanları için, kapısının önüne bir kap su ve bir avuç mama koyarak sınav vermektedir.

Kutuplarda buzulların erimesi ile yaşam alanları yok edilen, bir buz parçasına tutunan kutup ayıları, gerçekte çığlıklar atmaktadır. Yalnızca kendileri için değil, insanlık için de! O çığlıkta;

  • “Eyy insanoğlu, yarattığın küresel ısınma – iklim değişikliği ve doğaya saldığın zararlı gazlarla, ozan katmanını deler ve buzulları eritirken…. salt kutup ayılarının yaşamına son vermiyorsun; kendi sonunu da birlikte hazırlıyorsun..” uyarısı gizlidir sanki.

Ünlü bilimadamı kuramsal fizikçi Profesör Stephen Hawking’in uzayda, insan yaşamına uygun gezegen arayışlarına başlanması için, sıra dışı bir tasarıma öncülük etmesi nedensiz değildir. (AS: Hawking, en geç bin yıl içinde yeni bir gezegende yaşam olanağı sağlayamazsak, Dünyada varlığımız sürdürmemizin neredeyse olanaksızlaşacağı uyarısında bulunmuştu..)
****
Geçtiğimiz hafta hava çok soğuktu Trakya’da, oturduğum sitenin bahçesinde, bir serçe yavrusunun güçlükle uçmaya çalıştığını gördüm. Aslında serçeden çok kanaryaya benziyordu. Kanatları açık kahve, karnının altı sarı, serçe türünün en güzeli, sevimlisi, belli ki soğuktan çok etkilenmişti. Aç olduğu da kesindi. Çevrede içecek bir damla su yok, her taraf buz! Kısaca hem aç, hem susuz yavrucak… Kanatları da soğuktan etkilenmiş ki, uçmakta zorlanıyor. Yakalayıp bir süre korumaya almak istedim. Fakat can havliyle kaçmaya çalışıyordu. Fazla yormak istemedim. Kediler yakalamaya çalışırsa, bir dala uçacak kadar gücü kalsın diye.

Kışın serçeler ve sorumluluklarımız” üzerine bir araştırma yapıyordum.. ülkemizde ve Dünyada, kim neler yapmış? İnternette dolaşırken hem sevineceğim, hem de gurur duyacağım bir haberle karşılaştım :

  • – Çorumlu bir girişimci, kuş yuvalı kiremit üretti!

Merak ettiğim bir konu, kim bu girişimci diye, aramaya devam edince; Çorum’da Hitit Terra firması sahibi, değerli dost Cengiz Başaranhıncal ve Ali Arslan’ın ürettiklerine tanık oldum. Aslında daha önceleri gezdiğim bir tesisti ama belli ki, son dönemde üretilmiş bu ürün. Bu yaratıcı girişimi hem üretkenlik yönüyle hem de doğaya ve çevreye gösterilen insana yaraşır duyarlık için kutlamak gerek.

Doğa Koruma ve Milli Parklar 5. Bölge Müdürlüğü’nün konuya dikkat çekmesi ayrıca sevindirici. Gerçekte Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, her kiremit döşenmiş çatıya, belli oranda, kuş yuvalı kiremit kullanmayı zorunlu kılmalı. Her üretici, ürününün çevreye ve doğaya vereceği olası (potansiyel) yarar ve zararı hesaplamalıdır.

Evrende, bizim dışımızdaki canlıların da yaşam hakkı olduğunu akıldan çıkarmamalı..

Biz insanlar ormanlara zarar verdik, denizleri kirlettik, anız yakarak tarlada bulunan tüm canlıları yok ettik… Sularımız kirlendi, GDO’lu ürünlerle toprağımız kirlendi…

Kuş yuvalı kiremit” üretmek ince düşüncenin, çevreye duyarlılığın örnek bir göstergesidir. Tüm olumsuzluklara karşın, dünyayı güzellik kurtaracak. Güzel duyan, güzel düşünen, güzel yapan ve yaratan insanlar…

  • Dünyayı yaşanabilir kılmak için hala geç kalmış sayılmayız; umut insanda!…