Etiket arşivi: Fosil yakıt

DÜNYANIN NÜFUSU

Prof. Dr. D. Ali ERCAN
ADD Bilim Kurulu Başkanı
Çekirdek Fiziği (Nükleer Fizik) Uzmanı 

Değerli arkadaşlar,


~75 bin yıl öncesi patlayan süper volkan Toba (Endonezya) yanardağından çıkan 5-6 milyar ton NO2, SO2… zehirli gazlar, asit yağmurları oluşturmuş ve `800 km3 dolayında külün atmosferi karartması sonucu yıllarca sürmüş olabilecek en ağır kış koşulları nedeniyle, insan nüfusunun çok büyük oranda kıyıma uğramış olabileceği ve bizlerin de büyük olasılıkla bu felaket (AS: yıkım) sonrası yaşamda kalabilenlerin ardılları olduğumuz düşünülüyor.

Hesaplamalara göre, Afrika’dan çıkış sonrası MÖ 2 bin yılına dek, çok uzun zaman aralığındaki zor koşullarda ancak ~50 milyar insan dünyaya gelmiş olabilir.. bu ilkel dönemlerdeki ortalama ömür 25 yıl kadardı ve canlı doğan her 5 çocuktan ancak biri belki erişkin olabiliyordu; yani nüfus çok çok yavaş artıyordu…

Her şeye karşın ateşi keşfetmiş olan, alet yapan ve birbirleriyle ileri derecede sesli iletişim sağlayabilen insan türü yine de yaşam savaşını başarıyor, gezegene yayılıyordu. 60-70 bin yıl öncesi değişik coğrafyalarda ayrık yaşayan kümelerin genetik evrimlerine paralel (AS: koşut) olarak farklı diller de evrimleşiyordu… MÖ 2 bin yılında, Dünya üzerinde yaşamakta olan nüfus 30-50 milyon arasında idi…

Ve yine bu hesaplamalara göre, MÖ 2 bin ile Endüstri Devrimin başladığı dönem (AS; 1760,, İngiltere) arasında kabaca 3800 yılda dünyaya gelen insan sayısı da 50 milyar kadar oldu …1800’lerden bu yana 220 yıl gibi görece “kısa” bir sürede ise, 18 milyar insan daha eklendi toplam sayıya.. Yani Afrika’dan çıkışı izleyen zamandan günümüze değin yaklaşık 120 milyar birey yaşadı… Bugün için dünyada halen yaşamakta olan insan sayısı ~8 milyardır.
***
1800’de 1 milyar olan nüfus 150 yılda 2,5 katına çıkarak 1950’de 2,5 milyar olmuştu; 1950 sonrası 70 yılda nüfus 3 katını geçerek 8 milyara dayandı… Bu hızlı nüfus artışının temel nedeni olarak gelişen teknoloji, aşı ve ilaçlar, bakım, beslenme, tarımın makineleşmesi, vs. vs. sayılabilir. özellikle 2. Dünya savaşı sonrası Dünya genelinde doğum oranı rekor düzeylere erişti, yıllık nüfus artış hızı binde 25 düzeyine çıktı. (AS: son veri %o11) 

O zamandan bu yana, 70 yıldır, “nüfus artış hızı” düşse de, “nüfus artışı” sürüyor; yıllık nüfus artış hızı giderek azalıyor, ama hala sıfırlanmadı. 2020 yılı Dünya genelinde nüfus artış oranı binde 11-10 düzeyinde idi… Ortalama ömür 65 yıla yükseldi (Gelişmiş ülkelerde 80-85 yıl)

Kadın başına ömür boyu (AS: doğurgan çağ olan 15-49 arası) çocuk sayısı 2’nin üzerinde olduğu sürece toplumun nüfusu artacaktır. Yıllık nüfus artış hızı (c), Kadın başına ömür boyu (AS: doğurgan çağ boyunca) çocuk sayısı (d) ve Toplumdaki ortalama yaşam süresi* y arasındaki bağlantı basitçe,

c ≈ (d – 2) / y

şeklinde gösterilebilir. Buna göre kadın başına çocuk sayısı 2’den büyük olduğu sürece nüfus artar, d=2 olduğunda, yani c=0 olduğunda toplumun nüfusu artmaz, sabit kalır; d 2’den küçük olursa nüfus azalır.

kadın başına 1 çocuk” (AS: HER AİLEYE 1 ÇOCUK!) kuralı uygulansa toplumun nüfusu 40-50 yılda yarıya inebilir..

Türkiye’de 2020 yılı doğuma bağlı biyolojik nüfus artış hızı binde 8 oldu (AS:  binde 5,5 oldu, bkz Salgını yönetemeyen iktidar ölüm sayılarında yalan mı söylüyor? – Prof. Dr. Ahmet SALTIK); 2020 Dünya ortalaması da binde 11 oldu. 2050’de Dünya nüfus artış hızı sıfırlanacak gibi görünüyor. 2050’de Gezegenin artık taşıyamayacağı bir düzeye, 10 milyara erişmiş olacak insan nüfusu…

Gerçekte adım adım yaklaşan “insan kaynaklı büyük küresel felaketi” görmek için 2050’yi beklemeye gerek yok; çünkü daha şimdiden Gezegenimizin yıllık biyolojik kapasitesinin nerdeyse 2 katını tüketiyor insanlık; yani tüm yaşam kaynakları hızla tükeniyor. Bir yandan da aşırı nüfusun aşırı ölçekte tükettiği Enerji sorunu var.

Yıllık tüketilen ~600 ExaJoule enerji %80’den çok oranda fosil yakıt dediğimiz “karbon” sınıfı Kömür, petrol, doğal gaz türevlerinden kaynaklanıyor.. Elbette iklim felaketinin (AS: Climate Disaster) temel nedeni aşırı insan nüfusu ve insanlığın doğa ile uyumsuz, yıkıcı yaşam biçimidir.

Fosil yakıtlardan Atmosfere salınan karbondioksit CO2 (ve metan CH4) gazının “sera etkisi” küresel ısınıma neden olmakta, sıcaklık nedeniyle milyonlarca yıllık buzullar hızla erimekte, okyanuslardaki akıntılarda ve atmosferde hava hareketlerinde meydana gelen anormal değişiklikler olumsuz iklimi yaratmaktadır.

Bir yanda aşırı kuraklıklar, öbür yanda seller, kasırgalar, öte yandan Orman yangınları, okyanuslarda asitlik derecesinin artışı fauna ve florada geri dönüşümsüz derin yıkımlar kaçınılmaz oluyor…

Bu iklimsel olumsuzluklar insanlık için felaket (yıkım) boyutunda açlık, susuzluk ve viral hastalıklar (AS: bulaşıcı hastalıklar) demektir. Özellikle az gelişmiş ülkelerde toplumsal ortamın kaotik hale (AS: karmaşa durumuna) gelişi, yüz milyonlarca insanın kitlesel göçleri (kuzeye ve varsıl ülkelere doğru) kaçınılmaz olacaktır.

Sonuçta; tüm bu olumsuzluklar nedeniyle ölüm oranı belki şimdikinin 2 katı olacak ve büyük olasılıkla Dünyamız 22. yüzyıla yarı yarıya azalmış yani 4-5 milyar dolayında bir nüfusla girecektir.

İnsan nüfusunun 2020 sonrası nasıl bir gelişim göstereceği aşağıdaki grafikte gösteriliyor..

Farklı senaryoların ortalaması mavi çizgiyle gösteriliyor… Küresel ısınıma karşı mücadelenin (savaşımın) başarısız oluşu ve Dünya ortalama sıcaklığının dizginsiz yükselişi durumunda nüfusun gidişini kırmızı çizgi ile gösteriyorum..

Derin kaygılarımla. æ

____________________
* Bir toplumda, belli bir yıl için “ortalama yaşam süresi” o yıl içinde ölen insanların ölüm yaşlarının ortalamasıdır.

İKLİM DİZGİNLENEMİYOR…

İKLİM DİZGİNLENEMİYOR…

Prof. Dr. D. Ali ERCAN
(Nükleer Fizik, Çekirdek Fiziği Uzmanı)
(Savunma Sanayisi Eski Müsteşarı)

Değerli arkadaşlar,

Yıllardan beri süregelen ve sonlara doğru hemen tüm ülkelerin üzerinde sözde anlaştıkları, ama asla ve asla kesin uygulamaya geçmek yürekliliğini gösteremedikleri “yaşam biçiminde köklü değişiklikler gerektiren programlar” uygulanamadığından, belki binlerce yıl sonra meydana gelmesi olası “İklim Felaketi“nin ayak sesleri çok daha gürültülü duyulmaya başladı…

Azalmadığı gibi, üstelik “artarak süren fosil yakıt tüketimi” nedeniyle sera gazları (metan, CO2) salımı atmosferde birikiyor. Küresel ısınma sürüyor! Belki bilinçli, belki içgüdüsel,.

Dünyanın birçok ülkesinde gelecek kaygısı yaşayan gençler ayaklanıyor, gösteriler, yürüyüşler yapıyorlar, ama her şey boşuna…

  • Var gücüyle Ahiret” için didinen Türkiye zaten Dünyadan habersiz yaşıyor; Dünyada olan biten şeyler Türkiyeyi ırgalamıyor!?!

Son İklim Konferansında, (Katowice, Polonya) alınan ünlü “2 derece kararı” yani şimdilerde 15 C derece olan Dünya yüzeyi ortalama sıcaklığını 17 dereceye çıkarmama kararı, olasılıkla gerçekleşemeyecek gibi görünüyor; çünkü son ölçümler bize ferahlatıcı (AS: esenlendirici) bilgiler vermiyor…

Atmosferde Sera gazları derişiminin artışına koşut, Dünyanın ortalama sıcaklığı da yükselişini sürdürüyor ve doğallıkla deniz düzeyi de. En son veriler ışığında yaptığım hesaplar, kritik ortalama sıcaklık 17 C derecenin bu yüzyıl içide aşılacağını gösteriyor.

Buzulların erime hızından çıkarak yaptığım hesaplara göre de, Deniz düzeyi bu yüzyılın sonunda 2000 yılı düzeyinin en az 1,8 metre üstüne çıkacak ve Dünyanın ortalama yüzey sıcaklığı, son 1 milyon yıldır görülmedik bir düzeye, ortalama 20 C dereceye yükselecektir! Tüm buzulların erimesi ise, en geç 2200’lerde gerçekleşecektir bu anut gidişle…

Gelecek kuşaklardan, şimdiden payıma düşen utançla özürler dileyerek, kaygılarımı dile getirmekten başka bir şey elimden gelmediği için son derece üzüntülüyüm…

Ola ki insanlığın kafasına taş düşe ve bir mucize (AS: tansık) gerçekleşe!….æ (21.02.2019)

Fotoğraf açıklaması yok.
Fotoğraf açıklaması yok.

Göller kuruyor; bakıyoruz!

Göller kuruyor; bakıyoruz!

Tayfun ÖzkayaProf. Tayfun ÖZKAYA
Ege Üniv. Ziraat Fak.
tayfun.ozkaya@yurtgazetesi.com.tr
YURT, 19.08.2016

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Medyada izliyoruz. Konya’daki Meke Gölü yok olmak üzere. Bunun gibi birçok göl aynı durumda. Bunun nedenleri arasında artık elle tutulur hale gelen küresel iklim değişikliği önde geliyor. Selçuk Üniversitesinden jeoloji mühendisi Doç. Dr. F. Atık şöyle söylemiş:

  • “Konya kapalı havzasında bu yıl yağış miktarında ciddi düşüş oldu. (…) Uzun yıllar ortalaması 60 kg olan Nisan yağışı, bu yıl 6,1 kg oldu. Bu, hemen hiç yağış olmadığını anlamına gelir.”

Türkiye küresel iklim değişiklinin azaltılması yönünde ciddi adımlar atmadığı gibi, termik santrallere hız vererek bunu kışkırtıyor da! Beri yandan bu sorunların başka bir nedeni de aşırı su kullanımı. Şeker pancarı, mısır çok su istiyor. Mısır üretimi birçok şekilde teşvik ediliyor. Örneğin mısırdan şeker üretilebiliyor. Mısırdan yapılan şekerin pankreas kanserine yol açığı konusunda araştırmalar var. Türkiye’de üretilebilecek bu şekere (nişasta bazlı şeker-kısaca NBŞ) devlet tarafından getirilmiş olan kota durmadan yükseltiliyor. Mısır çok su talep ediyor. Öte yandan mısır dane olarak veya silaj olarak hayvan beslenmesinde kullanılıyor. Hayvanlar meralardan beslendiğinde ürünleri olan süt veya et son derece sağlıklı olduğu halde bu hayvanları bir yere tıkarak mısır gibi ürünlerle beslediğinizde bu ürünler sağlığa zararlı olmaya başlıyor.

Meraları da gözden çıkarıyoruz. Bunların ot kalite ve miktarının artırılması yolunda önemli bir çaba gösterilmediği gibi, hayvanları sıkıştırarak ve mısır gibi ürünlerle beslenmelerine dayanan ve büyük sayıda hayvanın bir arada bulunduğu endüstriyel hayvancılık sistemleri teşvik ediliyor. Kısacası insan sağlığı pek ciddiye alınmıyor. Çünkü çok sayıda hayvanı bir arada bakmaya dayanan sistem para babalarının çıkarına uygun oluyor. Kâr daha hızlı artırılabiliyor. NBŞ daha ucuz. Yaşam ile kâr (daha doğrusu kapitalizm) arasındaki tercihte ikincisi çoğu zaman kazanıyor. Bunların sonucunda buğday gibi çok sulamaya dayanmayan ürünlerin yerine, daha çok mısır ekilmeye başlıyor. Bu ise yer altı su düzeylerini düşürüyor.

Doç. Dr. Arık şöyle konuşmuş:

  • “Geçen nisan ayına göre yeraltı su düzeyinde ortalama 2 m düşüş söz konusu. Son 30-40 yıllık uzun yıllar ortalaması 1 m iken, 2015’ten 2016’ya geçtiğimiz dönemde 2 m’ye çıktı. Meke Gölünde su her sene daha derinlere gidiyor.”

Artık görülmesi gereken gerçek küresel iklim değişikliği ile karşı karşıya olduğumuzdur. Fosil yakıt kullanan termik elektrik santrallerinden vazgeçmeliyiz. Kuraklığa en iyi uyum gösteren yerel tohumlar desteklenmelidir. Agro-ekolojik bir tarım sistemi geliştirilmelidir.

Konya ovasını ele alalım. Burada çok su tüketen mısır gibi ürünlerden büyük ölçüde vazgeçilmelidir. Ancak yapılmaya çalışılan, başka havzalardan Konya havzasına su taşınması oluyor. Bu taşıma işlemi kuşkusuz elektrik enerjisi gerektirdiği için termik santraller için yeni bir gerekçe doğuyor. Bu da küresel iklim değişikliğine katkıda bulunuyor. Kısır döngünün tekrar başına gelmiş oluyoruz.  Sulamada az su kullanan damlama sulama gibi sitemler teşvik edilmeli.

Başka bir önlem de su veya yağmur hasadıdır. Su hasadı yöntemi, yağmur sularının ve yüzey akışa geçen suların toplanıp biriktirilmesi, bitkisel ve hayvansal üretim için gerekli olan suyun temini ile evsel tüketim için gerekli suyun sağlanması olarak tanımlanmaktadır. Herkesin bildiği zeytin ağaçlarının önüne taş duvarlar ile setler yapımı da bir yağmur hasadıdır. Bu yöntemin pek çok uygulama biçimleri var.
===================================

Dostlar,

Sn. Prof. Tayfun Özkaya, Ege Üniv. Ziraat Fak. nin duyarlı öğretim üyelerinden. YURT gazetesinde düzenli haftalık makaleler yazıyor. Uzmanlık alanı Tarım Ekonomisi bakımından özenle yararlanılması gereken makaleler bunlar. Keşke daha sık alıntı yapabilsek sitemizde Sn. Özkaya’dan.

Ne yazık ki Türkiye gündemi alev alev.. Gaziantep’te açık düğün alanında dün (20.8.16) yapılan saldırı, şu ana dek 22 insanın yaşamına mal oldu. IŞİD sorumlu tutuluyor şimdilik. Öte yandan ülkemizin bir yığın ciddi sorunu var. Asıl sorunlarla uğraşmaya zaman, enerji, kaynak… bulamıyoruz.. Bunun da istenen – kurgulnan bir ara sonuç olduğunu düşünüyoruz. Biz gene de gözden kaçmaması gereken önemli yurt sorunlarını, terörden fırsat bulursak sitemizde yayımlıyoruz. “Küresel ısınma” diye taratılırsa, sitemizde en az 5-10 belgesel yazı çağrılabiliyor.

Biz de ısrarla vurgulayalım ki, KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ (Global Climate Change) çok ciddi küresel bir sorundur ve uluslararası ölçekte çözümler aranmaktadır. Küresel toplumun gündeminde baş sıralarda yer tutmaktadır. Bu sorun küresel ısınmayı doğurmaktadır. Dünyanın atmosferik sıcaklığı sürekli artmaktadır (sera etkisi). Gidiş ciddidir ve dünyayı ağır yıkımlar (felaketler) beklemektedir. Kuraklık, tarımsal toprakların azalması, tarm ürünleri üretiminin düşmesi, kıtlık ve açlık, hastalıklar..

Sorun asla yabana atılamayacak ölçüde ciddi, ağır ve ivedidir. Geçtiğimiz Temmuz ayı, tüm zamanların en yüksek sıcaklık ortalaması ile tarihe geçti. BM Çevre Programı UNEP alarm veriyor.. Bu bakımdan Türkiye’nin de ivedi önlemler alması gerekiyor.. En başta %1,35’leri bulan çok hızlı ve gereksiz, çok sakıncalı, anlamsız….. nüfus artış hızının düşürülmesi geliyor. Sonra her alanda tasarruflu yaşam.. En az enerji, su… tüketerek.. Bu vb. önlemlerin bir küresel seferberlik psikolojisi ile uygulamaya konması gerek..

Sevgi ve saygı ile.
21 Ağustos 2016, Tekirdağ

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com