Etiket arşivi: Financial Times

Uluslararası rezervler neden önemli?

Uluslararası rezervler neden önemli?

Esfender KORKMAZ

esfender@esfenderkorkmaz.com, 21 Nisan 2019, SÖZCÜ

İngiliz Financial Times gazetesi “Merkez Bankası rezervlerinin dış borç stoklarıyla artırıldığını”, Nisan sonunda 28.1 milyar $ olarak açıklanan net rezervin “Swap işlemleri dışarıda tutulduğunda 16 milyar doların altında olduğunu” iddia etti. Uluslararası rezerv, Merkez Bankalarında tutulan, döviz, altın ve özel çekme haklarının toplamıdır. Gazetenin açıklamasında iyi niyet yoktur. Zira bütün ülkelerde kaynağı ne olursa fiili döviz  stoku önemlidir. Kaldı ki, istikrar için Merkez Bankaları ellerindeki bütün imkânları kullanırlar.

Merkez Bankası web sayfasında en son Şubat ayı rezervleri yer alıyor. Aşağıdaki tabloya göre toplam rezervlerde bir yıl öncesine göre erime var. Toplam rezervler  14.5 milyar dolar, döviz rezervleri 10.3 milyar dolar ve altın rezervleri 3.9 milyar dolar azalmış. Tablodaki net rezervler altını da kapsıyor.

                      MB ULUSLARARASI REZERVLER  
  ŞUBAT  2018 ŞUBAT 2019
TOPLAM REZERV 114,6 100,1
DÖVİZ 87,9 77,6
ALTIN 25,1 21,0
SDR 1,4 1,4
VADESİNE BİR YIL VE DAHA AZ KALMIŞ DÖVİZ YÜKÜMLÜLÜKLERİ 11,8 13,7
ŞARTA BAĞLI DÖVİZ YÜKÜMLÜLÜKLERİ 66,8 31,8
NET REZERV 35,9 54,6

Yukarıdaki tabloda yer alan şarta bağlı döviz yükümlülükleri, 1 yıl içinde ödenecek Hazine garantili dış borçlar ile Bankacılık sektörünün döviz ve altın cinsinden zorunlu karşılıklarından oluşuyor. Merkez Bankası rezervleri, aşırı kur hareketlerini kontrol etmede, dış borç ödeme zorluklarının yaşanması durumunda kullanılır. Ayrıca ekonomik istikrar için bir çıpa görevi yapar.

Bir ülkenin rezerv yeterlilik seviyesi o ülkenin gelişmiş veya gelişmekte olan ülke olmasına göre, ülkelerin dış borçlarına göre, döviz kazanma potansiyellerine göre ve yabancı sermaye hareketlerine göre değişir.

Son dönemlerde IMF‘nin bizim gibi dalgalı kur sistemi uygulayan ülkeler için geliştirdiği döviz rezervleri yeterlilik seviyesi, kalan vadeye göre kısa vadeli dış borç stokuna, diğer yatırımlar, portföy yükümlülükleri, ihracat ve hizmet gelirleri’ne göre hesaplanıyor. Diğer yatırımlar içinde bankaların yurt dışı muhabirlerindeki efektif ve mevduat varlıkları, yurt dışı bankaların yurt içindeki mevduatları, Yurt dışından sağlanan krediler yer alıyor.

2018 yılında Bloomberg Barclays tahvil endeksinde bulunan 21 gelişen piyasa arasında Türkiye, Güney Afrika, Arjantin ve Malezya’nın IMF’nin “yeterli seviye” olarak değerlendirdiği seviyelerin altında döviz rezervine sahip olduğu belirtildi. Öte yandan aşağıdaki tabloda bazı gelişmekte ülkeler ve bunların 2017 veya 2108 yılındaki dış borçları yer almaktadır.

BAZI ÜLKELERDE VE TÜRKİYEDE ULUSLARARASI REZERVLER
İLE TOPLAM DIŞ BORÇ STOKU (MİLYAR DOLAR)  
  DÖVİZ REZERVİ DIŞ BORÇ STOKU
BREZİLYA 358,3 556,4
RUSYA 356,5 453,7
MEKSİKA 170,5 437,0
ENDENOZYA 124,5 335,2
TÜRKİYE 101,1 448,4
ARJANTİN 62,5 232,0
GÜNEY AFRİKA 50,8 142,8

Kabaca değerlendirmek gerekirse, Türkiye, Arjantin ve Meksika’nın dış borçları ile döviz stokları arasındaki orantı, birbirine benziyor. Küreselleşme ile uluslararası rekabette arttı. Bu rekabet sık-sık spekülatif sermaye tarafından manipüle (AS: “manuple” olacak) edilmek isteniyor. Bize düşen, kimden gelirse  gelsin, bu tür manipülasyonlara karşı pozisyonumuzu doğru tutmak ve uluslararası piyasaları ikna etmektir.
====================================

 

Finans sermayesi ve AKP: Bir gezinti

Finans sermayesi ve AKP: Bir gezinti


Prof. Dr. Korkut Boratav
http://ilerihaber.org/yazar/finans-sermayesi-ve-akp-bir-gezinti-64452.html, 09.12.2016

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Finans sermayesi Türkiye’ye, özellikle de AKP’ye nasıl bakıyor? Bir kriz ortamına girerken önemli bir soru… Nesnel göstergelerle, başta sermaye hareketlerini inceleyerek yanıtlayabiliriz. Veya, bunların kaynağındaki yatırım bankalarında, fon yöneten şirketlerde, kurumlarda yönetici, uzman kişilerin görüşlerini, değerlendirmelerini izlemeye çalışırız. Bu malzemenin bir bölümüne Batı basınından ulaşabiliyoruz. Özellikle sermaye çevreleriyle içli-dışlı olan Financial Times, Wall Street Journal gibi gazeteler, Bloomberg gibi siteler, finans haberlerini, sözünü ettiğim şirket, kurum, banka yetkilileriyle görüşerek verirler.

Türkiye’nin yer aldığı bu tür haber ve yorumlarla ilgili hızlı bir tarama yaptım. Bunlara bakarak finans kapitalin Türkiye’ye dönük ruh halini yakalamaya çalıştım. 2013 ortalarından bugüne kadar kritik dönemeçlerde, finans kapitalin temsilcileri Türkiye’ye, AKP’ye hangi gözlüklerle bakmaktadır?

AKP’NİN BUNALIMLI SEKİZ AYI: HAZİRAN VE 2013 SONRASI 

Önce Gezi kalkışması (AS: Haziran 2013); polis şiddetiyle  bastırılması… Aralık’ta da (AS: 17-25 Aralık 2013) ses kayıtlarıyla ortaya çıkan, başlatılan yolsuzluk soruşturmaları; hukuk devleti normlarını çiğneyen bir karşı saldırıyla bunların  da bastırılması… AKP iktidarının sekiz bunalımlı ayı söz konusudur. İki ay boyunca (31 Kasım 2013- 31 Ocak 2014) dolar %12 tırmanmıştır. 17 Şubat’ta The Telegraph’tan Ambrose Evans-Pritchard, finans çevrelerinde ortaya çıkan endişeli ortamı aktarmaktadır: “Türkiye’yi hep istikrarlı gören fon yöneticileri, şimdi sözleşmelerin uygulanıp uygulanmayacağından endişe ediyorlar. S&P’nin ülke puanını negatif gözleme almasında, siyasi gerilimler, kurumsal güvencelerin ve dengelerin aşınması rol oynamıştır.”

Finans kapitalin bu endişesi, artık, zaman zaman karşımıza çıkacaktır: Hukuk devleti normlarının ihlâli, sözleşmelerin ve mülkiyet haklarının  güvencesini de tehdit edecek midir? 

Bir ay sonra, AKP duruma hâkim olmuş; hukuk devleti değilse bile istikrar geri gelmiştir. Kamuoyu anketleri de yerel seçimlerde AKP’yi önde göstermektedir. Financial Times (27 Mart 2014), finans çevrelerinin Türkiye’ye bakışını aktarmaktadır:

Geçen yıl Türkiye’den uzak duran yabancı yatırımcılar geri gelmeye hazırlanıyorlar. YouTube’u susturma haberleri çıktığında Türkiye kâğıtları, borsa yükseldi; zira yatırımcılar Erdoğan’ın seçimlerden yara almadan çıkacağını umuyorlar. Standard Bank’tan Tim Ash’a göre seçimde başarı kazanırsa ‘yatırımcılar burunlarını tıkayarak’ Türkiye havuzuna tekrar dalacaklardır.”

Gazete, UBS ve Global Source Partners’den uzman görüşlerini aktarıyor. Bunlara  göre, “Erdoğan politikaların sürekliliğini gözetecektir. AKP seçimleri devamlı kazanmayı becerecek; Türkiye’yi felaketlerden uzak tutacaktır.”

Hangi felâketler? Aydınlanmacı-demokrat milyonların protestoları mı? Ciddi yolsuzluk dosyaları mı? Önemli olan nedir? “Seçimleri kazanma becerisi ve politikaların sürekliliği”…

2014-2015 SEÇİMLERİ: FİNANS ÇEVRELERİ MUTLU, BAZEN TEDİRGİN 

Mart 2014 yerel seçimlerinden AKP’nin galip çıkması, ay sonunda dolar kurunu iki ay öncesinin %5 altına çekti. Beş ay sonraki Cumhurbaşkanlığı seçimlerini de Erdoğan’ın kazanma beklentisi güçlendi. Yerel seçimlerden bir gün sonra  Société Générale’den bir yatırım danışmanı müşterilerine “Türkiye’ye girin” diyor. Zira, “cumhurbaşkanlığı seçimi de ufuktayken, yerel seçim sonuçları, siyasî belirsizliği ve istikrarsızlığı hafifletmiştir.” (Financial Times, 31 Mart).  

Mart’ta başlayan olumlu konjonktür, Ağustos 2014 cumhurbaşkanlığı seçimleriyle birleşti; yabancı sermaye girişleri Ocak 2015’e kadar yüksek tempoda süregeldi. 2015’te “Güney”e dönük sermaye hareketlerinde yavaşlama başlar. Türkiye de bu etki altındadır; ama AKP’nin tek parti iktidarına son veren 7 Haziran 2015 seçimleri iç ve dış finans çevreleri için ek bir şok olur. Üç gün içinde dolar %4 pahalılaşır; borsa endeksi %6 düşer.

Ambrose Evans-Pritchard, 7 Haziran 2015 seçimlerini, hemen ertesi gün The Telegraph’ta yorumluyor: “Seçim, Türkiye’nin liberal, laik güçleri ve Kürtler için bir zaferdir. AKP  %41 oyla yine öndedir; ama bölünmüş bir ülkeyi koalisyonla yönetecektir. Erdoğan’ın Müslüman demokrasisi vitrini, pırıltısını çoktan yitirmiştir.”

Hemen arkasından bir yatırım uzmanının değerlendirmesi aktarılıyor: “Yükselen siyaset çirkinleşirse işin içinden çıkamazsınız. [Seçim sonrasında] Türkiye’nin yükselen piyasa ülkeleri içinde en kırılganının Türkiye olduğunu düşünüyoruz.”

Bankere göre siyasetin çirkinleşmesi” olarak görülen 7 Haziran tablosu, kan-revan içinde kazanılan 1 Kasım seçimiyle “düzelecektir.” Yabancı finans çevrelerinin ertesi gün yayımlanan yorumunu Financial Times’tan aktaralım: “Piyasalar siyasette güçlü adamı severler; belirsizlikten ise nefret ederler. İstikrar bozucu üçüncü bir seçim artık devre dışıdır. Uluslararası yatırımcılar da zafer karşısında Erdoğan’ın âlicenap olmasını; ekonomik reforma odaklanmasını yeğliyorlar.”

Türkiye’ye fon girişleri canlanır; seçim arifesi ile sonrası arasında dolar %3,8 oranında ucuzlar.

SEÇİM ZAFERİNDEN 15 TEMMUZ 2016 VE SONRASINA 

Erdoğan’ın “âlicenap ol” tavsiyesini 1 Kasım’dan sonra umursamadığını; büyük Batı medyasında siyasî eleştirilerin sıklaştığını biliyoruz. Ne var ki finans kapital, bu eleştirileri umursamadı. 2016 başında canlanan uluslararası sermaye hareketlerinden 28 milyar dolar, altı ayda Türkiye’ye aktı. 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında  aksayan sermaye girişleri, Ağustos’ta canlanır. Finans kapital bu aşamada “normale dönüş” algılaması içindedir. Ne var ki OHAL uygulamaları Türkiye ile ABD/AB arasında siyasî gerilimlere yol açtıkça, finans sermayesi bu uygulamaların ekonomiye yansıyan boyutlarına odaklandı. Tedirginlikler arttı. Sıcak para hareketlerinde hızlı bir çıkış, herkesi sürükleyebilir. Sürü hareketleri benzetmesi yaygındır. Finans uzmanlarının Türkiye’ye bakışlarına Bloomberg ve Financial Times’tan  derlenmiş bazı örnekler verelim:

Kötümserler var: “Hızlı çıkışlar başlarsa sermaye hareketlerini sınırlayacak ülkelere ilk aday Türkiye’dir… Ülkenin kurumları zayıflıyor; iktisat politikası ise uzağı görmüyor… Bir ordunun darbe yaptığı yerde durum ciddidir; kalınmaz, çıkmak gerekir…”

İhtiyatlı iyimserler ağır basıyor: “Sağlıklı bir ekonomi, genç, rekabetçi bir işgücü; ama patlamaya hazır bir siyasi hayat… Erdoğan’ın ve AKP’nin halk desteği güçlüdür, iniş-çıkışlar doğaldır; yükselen piyasalar için daha toleransı olmak gerekir… Temel soru şudur: Siyasette değişiklikler, yatırım rejiminde ciddi kaymalara yol açacak mı; yoksa, [askeri müdahale sonrası] Tayland’daki gibi ekonomik süreklilik sağlanacak mı?… Riskler var; ama tamamen çıkış abartılı olur. Düşük faizli bir dünyada yatırımcılar paralarını işletmek zorundadır… Türkiye borçlarının en çekici yönü ABD tahvillerinin altı misli getiri sağlamasıdır. Gelişmiş ülke varlıkları sıfıra yakın getiri verirken yatırımcılar dolarla borçlanıp TL kâğıtlarına geçince sadece Ağustos’ta Türkiye’den % 2,9 getiri sağladılar…” 

(Burada sözü geçen %2,9’luk getirinin 1,9’u, Ağustos’ta doların ucuzlaması ile sağlanmıştır.)

Yukarıda adı geçen Tim Ash de Türkiye için, bir hayli iyimserdir: “Puanı düşürülse bile Türkiye toparlanır. Önemli olan hızlı büyümedir; kamu borcu/milli gelir oranının düşük (%34) olmasıdır; güçlü bir banka sistemidir; devlette ve toplumda iş çevreleri [sermaye] lehine güçlü bir kültürün varlığıdır.” (Financial Times, 10 Ağustos).

23 Eylül’de Moody’s, Türkiye’nin yatırım puanını düşürdü ve gerekçeler içinde Gülen’ci şirketlere dönük uygulamaları, anayasa değişikliği girişimlerini de gösterdi. Bu olgular, yatırım ortamını, kurumsal istikrarı zedelediği için sakıncalı görülmekte; mülkiyet hakları ihlalleri ima edilmektedir.

Kasım başında IMF’nin Türkiye ile ilgili bir ön-raporunda da, “kamunun kurumsal kapasitesinin güvenceye alınması ve yasal sistemin etkinliğinin pekiştirilmesi temel öncelikler” olarak vurgulanıyordu. Finans çevreleri, yine de, kötümserliğe savrulmak istemiyorlar.  Londra’dan kıdemli bir yatırım danışmanının tepkileri tipiktir: “Erdoğan’ın baskıcı olması, hatta zamanla diktatörleşmesi yatırımcıların umurunda değildi. Onlar istikrara önem verirlerdi. Şimdiki durum ise kargaşalı bir geçiş sürecidir. Müşterilerim   itiş-kakıştan; yalpalamalardan hoşlanmıyorlar. Türkiye’ye şunu demek istiyorlar: ‘Ne olmak istiyorsan ol; sonra da bize haber ver [ki gelelim.’].” (Financial Times, 29 Kasım 2016).

Yine Financial Times ve Bloomberg’ten  birkaç örnek aktarayım:

Kritik şey güvendir. Bu karanlık bulutları dağıtacak bir şey bulsak rahatlayacağız… Riskler yatırımcıları ürkütüyor; ama nereye gidebilirler? Diğer büyük yükselen piyasalar: Rusya, Brezilya, İran mı? Oralarda da yaptırımlar, küçülme, siyasî felç var. Yatırımcılar farkında ki Türkiye güç bir dönemden geçiyor; ama piyasanın büyüklüğüne bakın… Yükselen piyasalar içinde, yurttaşlarına sınırsız yabancı para tutma imkânı veren tek ülke Türkiye’dir…”
***
Verdiğim örnekler, finans kapitalin kısa vadeli, “sıcak” akımlarını sürükleyen rantiye katmanı ile ilgilidir. Bu akımlar, 2010-14’te Türkiye’ye giren yabancı sermayenin yarısına yaklaşmaktadır.  AKP iktidarına, adeta tutkulu destek dikkat çekicidir. Uzun vadeli kredileri denetleyen bankaların ve doğrudan (üretken) yatırımlara dönük sermaye gruplarının ölçütleri farklılaşabilir. Ancak, yukarıda değindiğim “mülkiyet hakkını güvenceye alan kurallar” ve “yatırım rejiminde süreklilik” güvenceleri bunlar için de yaşamsal önem taşır.

Hepsini birleştiren bir ortaklığa da işaret edelim:

  • Sözünü ettiğim güvenceler süregeldikçe, finans kapital açısından, siyasi iktidarın niteliği; demokrat veya faşist, laik veya şeriatçı olması önem taşımamaktadır. 

=======================================
Dostlar,

Korkut Boratav” olmak kolay mı??
80 yaşını aşan bir bilge – deha İktisatçının, yurtsever “Mülkiyeli” nin olağanüstü irdelemesi yukarıda. Erdoğan’ın ekonomi danışmanlarının hangisinin kıratı Boratav’ın rüzgarına yetişebilir ki? Jöleli olduğu söylenen salt yükseklisans eğitimliler mi örneğin??

Hani IMF’ye borçlar bitirilmişti hatta Türkiye borç alan olmaktan çıkıp “borç veren” konuma terfi etmişti? Oysa AKP ile borçlar ulusal gelirden daha hızlı büyü(tül)dü! 3’e katlandı ve 600 milyar doları aşarak ulusal gelire yaklaştı.. Kişi başına gelir 10 bin doları bulamıyor ve düşüyor.. Gelir dağılımı iyileşmiyor, eşitsizlik artıyor, işsizlik patlıyor, yoksulluk, cahillik, dinci yobazlık , tecavüzler… ve anayasayı askıya alan baskıcı yönetim….. ülkeyi kavuruyor.. Katar ve S. Arabistan gibi çağdışı rejimlerden akan, “net hata noksan” kalemi diye uyduruk bir yafta ile üstü örtülen serseri ve açgözlü milyar dolarlar artık gelmiyor değil mi??

Hani MB döviz rezervi 130 milyar Dolarlara erişmiş, nerdeyse 100 milyar dolar büyütülmüştü??

Hani Türkiye 2002’ye göre 3 kez zenginleşmişti?

Hani Türkiye 2023’te Dünyanın en büyük 10 ekonomisi içine girecekti?? %3’ten küçük bir büyüme ile, (%1,35’lik devasa nüfus artış hızını da düşmek gerekecek!) 2016 sonunda G20’den düşmemiz bile beklenebilir!?
*****
Uzatmayalım.. Tayyip bey çıplak gerçeği en acı biçimde itiraf etmek zorunda kaldı :

  • “Tulumbada su kalmadı.. “

Peki nereye gitti bunca varlığı ülkenin?? Ayakkabı kutularında, günboyu boşaltılamayan özel bölmeli evlerde saklanan nakit dolar ve avrolar nereye uçtu? Birkaç haramzadenin kursağında, kaçak hesaplarda İsviçre ve off shore bankalarında mı?? Birkaç yiğit savcı çıkıp MASAK ve MİT’ten bu hesapları istemez mi? TBMM’de yüzyılın bu muazzam soygunu görüşülmeyecek de ne görüşülecek??

Boratav hocanın yazısı yeterince kapsamlı. Biz daha çok uzatmayalım. Ama son tümceye dikkat:

  • Sözünü ettiğim güvenceler süregeldikçe, finans kapital açısından, siyasi iktidarın niteliği; demokrat veya faşist, laik veya şeriatçı olması önem taşımamaktadır. 

Sermayenin dini – imanı – vatanı – vicdanı – insafı… yok..
Tunç yasa kadim mi kadim : Maksimum kâr!

Başkanlık dayatmasını geri çekin.. 
OHAL’i uzatmayın..
Cumhuriyet ile kavganızı derhel kesin, Ulusu birleştirici olun..
Komşularla doğrudan ilişkilerle normalleşin..
Üretim ve tasarruf seferberliği ilan edin..
Aklınızı başınıza alın, aynı hataları yinelemeyin..

Ülke batıyor, SOS’ler kulakları sağır ediyor… kör ve sağır mısınız??

Sevgi ve saygı ile.
10 Aralık 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak.
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net

profsaltik@gmail.com

Veli AĞBABA : “DÜNYANIN EN BÜYÜK JİNEKOLOĞU ERDOĞAN..”

Veli AĞBABA :
“DÜNYANIN EN BÜYÜK JİNEKOLOĞU ERDOĞAN..”

Koalisyon açıklaması yapan CHP Genel Başkan Yardımcısı
Veli Ağbaba, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sert sözlerle yüklendi.

DHA, 7.8.2015

CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, koalisyon gündeme ilişkin “5 sorun çözülecekse kimseye ‘yok’ demiyoruz” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın her şeye karar veren kişi olduğunu ifade eden Ağbaba,
şöyle konuştu:

O dünyanın en büyük jinekoloğu. Kim kaç çocuk doğuracak, nasıl doğuracak karar veriyor.

O dünyanın en büyük mimarı. Köprü yapılacak, nasıl yapılacak karar veriyor.

O dünyanın en büyük genel yayın yönetmeni. Emrinde 8-10 tane haram medyası var.
Alt yazıda kimin ne konuşacağına karar veriyor.

O bir film senaristi, yönetmen. Kimin ne kadar öpüşeceğine karar veriyor filmde.
Muhteşem Yüzyıl’ı hatırlayın. Burada da O karar vermek istiyor.

Şu anda Türkiye’nin önündeki en büyük engel RTE.

Türkiye siyasetinin, demokrasinin önündeki en büyük engel Kaçak Sarayda oturuyor.

Kaçak Sarayda oturduğu sürece, AKP RTE’nin güdümünden çıkmadığı sürece
Türkiye’de hiçbir şey olacağı kanaatinde değilim. Bu koalisyon için de geçerli.

=====================================

Dostlar,

“ERDOĞAN’IN TEPKİSİ REDDEDİLMİŞ BİR AŞIĞIN ÖFKESİ GİBİ”

Gardner, Suriye’de savaşın başladığı 2011′den bu yana yaşananları anımsatırken;
Esad’ın giriştiği savaşa, Erdoğan’ın “reddedilmiş bir aşık” öfkesiyle tepki verdiğini belirtiyor ve yazısını şöyle sürdürüyor:

“Güney sınırını Esad’a karşı savaşmak isteyenlere açtı.
Ülkenin istihbarat servisi MİT,
Suriyeli muhaliflere silah gönderdi.
Ahrar el Şam örgütüne gitmesi planlanan bu yardımlar,

El Nusra ve IŞİD gibi örgütlerin eline de geçti.”

*****

Yukarıdaki dizeler Financial Times‘tan… (28.7.2015)
Gazetenin uluslararası ilişkiler editörü David Gardner,

“Türkiye’nin bombaları başarısız Suriye politikasını ifşa ediyor” başlıklı yazısında,
Türkiye’nin Suriye politikasının başarısız olduğunu vurgukuyor ve

– Yapılan hava operasyonlarının Erdoğan’ın parlamentoda çoğunluk kazanma umutlarını yeniden canlandırabileceği yorumunu yapıyor..

*****

Diler ve umarız ki; önce AKP içindeki sağduyulu vekiller ve parti yöneticileri,
sonra Bay RTE’nin yakın çevresindeki danışmanları ve dostları,
sonra da halkımız bu iğrenç ve kanlı politikaları reddetsin..

80 milyonluk devasa ülke Türkiye ve Ortadoğu halklarının barışı,
narsistik kişilikli Bay RTE’nin tehlikeli – kanlı Başkanlık fantezilerine kurban edilmesin..

Bu bir akıl tutulması ve insanlık adına tarihsel bir utançtır.. ve çooook yazıktır, günahtır!

Bay RTE ve gem tutmaz kişisel ihtirasları, Başkanlık takıntısı, artık salt Türkiye için değil;
tüm Ortadoğu bölgesi için de ciddi ertelenemez / ötelenemez ivedi bir güvenlik sorunu / bunalım kaynağı durumuna ge(tiri)lmiştir.
Bu ivedi sorun ve öznesi, meşru savunma hakkı zemininde “hal edilmelidir”.

Bu kanlı – kinci – dinci – mezhepçi – politik RTE / AKP kumarı
artık daha fazla sürdürül(e)memelidir; Türkiye, Bay RTE ve AKP mutlaka frenlenerek hızla normalleştirilmelidir, normalleştirilecektir de!

Dosya haddinden fazla kabarmıştır, artık daha fazla tahammül ve sabır kalmamıştır.

Sevgi ve saygı ile.
07 Ağustos 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Dolar meydan okuyor!

Dostlar,

Son günlerde okuduğumuz hemen tüm yerli – yabancı irdelemeler olumsuz..

Ekonominin pike yapmaya girdiği işleniyor. 11 yıla varan irrasyonel, kısa erimli, özelleştirme talanına ve yüksek faiz – düşük kura… dayalı; TOKİ balonuyla uçurulan ve 1 milyonu aşkın konut arzı fazlalığı doğuran hovarda AKP ekonomisi duvara fena dayandı..

Cari açık dikiş tutmuyor.. 2013 ilk 6 ay sonu rakamı 36 milyar Dolar!

cari_acik_buyuyor
Sonbahar ve kış çooook yakıcı geçececek ve 2014 Mart’ta yerel seçimde AKP’nin alabora olabileceğini görebileceğiz..

Bu yüzden AKP savaş iklimi – ortamı hatta düşük – orta yoğunluklu savaş istiyor ekonomik bunalamı yönetebilmek için..

Bunun AKP – RTE için kamikazeden farkı yok..
Hem kendilerini hem de ülkemizi yokoluşa sürüklemek..

 

CHP – MHP – İP seçimlerde akıllıca ve ustalıkla işbirliği yapabilirlerse,
bu olasılık çok daha yüksek..

Muhalefetin şimdiden AKP sonrası en azından ekonomik enkazın nasıl kaldırılacağına ilişkin somut politikalarını halkla paylaşmaya başlaması gerek..

Sevgi ve saygı ile.
Tekirdağ, 30.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===========================================

  • Lirayı ‘aslanlar gibi’ savunacağını açıklayan TC Merkrz Bankası Başkanı Erdem Başcı’yı piyasalar ters anladı. Kurlar daha da tırmandı

Dolar meydan okuyor!

Başçı’nın yeni taktiğinin ilk gününde dolar 2.07, Avro 2.74 TL’ye çıktı.
Wall Street Journal, “Türkiye bu yazki bozgundan en çok etkilenen ülkelerden biri ama Merkez Bankası Başkanı fazla rahat” diye ince ince iğneledi.

Fitch, “Kurdaki son yükseliş Türkiye’nin ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor” diyerek fon akımlarındaki yavaşlamaya dikkat çekti. Tim Ash’e göre “Türkiye negatif ayrışacak.” Uzmanlara göre kaçış sürecek.

Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Erdem Başçı’nın önceki gün yaptığı açıklamalar piyasaların yanı sıra yabancı basında da soğuk duş etkisi yarattı. Türk Lirası’ndaki keskin düşüş pek çok gazeteye haber oldu. Haberlerde özellikle Başçı’nın piyasalarla ilgili kaygılı olmayan tavrı eleştirildi. Uzmanlara göre Türkiye’ye yönelik endişelerde Suriye’deki gelişmelerle Ortadoğu riskinin yeniden ortaya çıkması,
iki günde %5 yükselen petrol fiyatları ve TCMB politikalarının sorgulanması gibi
3 öge öne çıkıyor.

ABD Merkez Bankası’nın (FED) tahvil alımlarını azaltacağı endişeleri de bunlara eklenince, yabancı yatırımcıların beklediği faiz artışlarının gerçekleşmemesinden kaynaklanan çıkışların artması, piyasadaki negatif ayrışmanın sürmesi bekleniyor. İntegral Menkul Değerler Araştırma Müdürü Egemen Candır “Gelişmekte olan ülkelerin hepsi faiz yükseltme eğiliminde. TCMB ise faize müdahale edip iç talepte aşırı daralmaya yol açarak büyümeyi yavaşlatmak istemiyor. Bu ortam, TCMB’ye güveni biraz sarsmış durumda” dedi.

Fitch kırılganlığa işaret etti

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch’in kıdemli direktörü Paul Rawkins,
kimi gelişmekte olan ülkelerin FED’in parasal genişlemeden çıkışının yol açacağı sermaye hareketlerine karşı daha fazla risk altında olduğunu belirtti. Rawkins,
Kurdaki son yükseliş Türkiye’nin ne kadar kırılgan olduğunu gösterdi.” derken, Türkiye ekonomisinin fon akımında herhangi bir yavaşlamaya karşı kırılgan olduğuna dikkat çekti. Yapılan değerlendirmede fon akımındaki zayıflamanın büyümeye olumsuz etkileri olabileceği dile getirildi.

Ash: Türkiye negatif ayrışacak

Standard Bank Gelişen Piyasalar Analisti Tim Ash, son gelişmeler ve TCMB’nin açıklamalarıyla Türkiye’nin öbür gelişmekte olan ülkelerden negatif ayrışacağını söyledi. Ash, Türk Lirası değer yitiriyor. Bunun temel nedenlerinden biri
küresel sorunlar.

  • Türkiye gibi cari açığı yüksek olan ülkelerin
    ciddi finansman ihtiyacı var.

Bir başka nedeni de TCMB Başkanı’ndan gelen yorumlar. Bu biraz sıra dışı bir yorumdu. Birçok ekonomist faiz oranını yükseltme seçeneğini elinde tutması gerektiğine inanıyordu. Faizle ilgili değil de farklı enstrümanlardan bahsetmek piyasada baskı yarattı.” dedi.

Ash şöyle devam etti: Liranın zayıflamaya devam edeceği düşünülüyor, Merkez Bankası faizleri yükseltmek istemiyor ve elde çok az seçenek kaldı.
Bu durum da piyasaları ikna etmediğinden, elde çok fazla seçenek kalmıyor.
Bu durum da lirayı zayıflatıyor.” 

FT: Kaygılar giderilemedi

Financial Times (FT) gazetesi, “Türk Lirası rekor bir düzeye indi” derken TCMB Başkanı Başçı’nın liranın düşüşüne ilişkin kaygıları gideremediğini yazdı. Başçı’nın yıl sonuna dek faizlerin artırılmayacağı, döviz kurları konusunda kaygılı olmadıkları yönündeki ifadelerinin piyasaları rahatlatmadığını vurgulayan gazete, Başçı’nın açıklamalarının ardından liranın dolara karşı keskin biçimde düştüğüne, borsanın da gerilemeye devam ettiğine dikkat çekti.

İngiliz gazetesi, analistlerin Merkez Bankası’nın 20 Ağustos’ta borç verme faizinde yaptığı 50 baz puanlık artışın “hem yetersiz olduğunu, hem de geç geldiği yönündeki değerlendirmelerine de yer verdi.

WSJ: Bu ne rahatlık?!

ABD’li Wall Street Journal, “Rahat Merkez Bankası Başkanı, lira için daha çok rezerv harcamayı planlıyor” başlığıyla verdiği haberine “TCMB Başkanı salı günü, ülkenin büyük hızla düşen para birimi ve kararan ekonomik görünümü ile ilgilemek üzere ağustosta ailesi ile yapacağı tatili ertelediğini söyledi” ifadeleri ile girdikten sonra “Tatilini iptal etmesi belki iyi oldu çünkü yurtdışına seyahat etmek O’na
çok pahalıya mal olurdu”
 esprisini yaptı. WSJ, Başçı’nın sözlerinin üzerine liranın yeniden düştüğüne dikkat çekerek “Türkiye’nin bu yaz, yükselen piyasalardaki bozgundan en çok zarar gören ekonomilerden biri olmasına karşın Başkan, ekonominin görünümü konusunda ne denli rahat’ olduğunu kezlerce vurguladı” diye yazdı.

**************

Durmak yok kaçışa devam

FED’in tahvil alımlarını yavaşlatacağını duyurduğu 22 Mayıs’tan bu yana yüksek cari açığı ve dış borçları yüzünden piyasalardan kaçışın en fazla hissedildiği ülke olan Türkiye, bu unvanını bırakacağa benzemiyor. TCMB Başkanı Başçı’nın açıklamaları doları düşürmek yerine aksine yükselişine zemin hazırlarken buna eklenen Suriye gerginliği de borsadaki kan kaybını hızlandırdı. Uzmanlara göre kurdaki yükseliş açık döviz pozisyonu olan borsa şirketlerinin kârlarını, petroldeki yükseliş ise sanayi şirketi hisselerini baskı altında tutuyor.

Borsada kayıplar dün de %2’yi aştı ve 64 bin 148 puan ile Ağustos 2012’den bu yana en düşük düzeye geriledi. Dolar 2.0733 ile yeni rekorunu kırdı. Döviz sepeti ise 2.42 TL’nin üzerini gördü. Serbest piyasada dolar 2.0580, Avro 2.7440 TL’den günü tamamladı. Gün boyu düşen borsa, akşama doğru banka hisselerine gelen alımlarla toparlandı. Bankacılık endeksi %2.84 yükselirken sanayi endeksi %1.56 düştü. Petrol fiyatlarının yükselmesi nedeniyle THY hisseleri %5.29 çakıldı.
Borsa %0.10 düşüşle kapandı. (Cumhuriyet, 29.8.13)

TÜRKİYE ve MISIR

TÜRKİYE VE MISIR

TÜRKİYE ve MISIR

osman_pamukoglu_portresi

E. Tümg. Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı
 

Amerika Türkiye’ye F-16 savaş uçaklarını üretmesi için, TAI’nin kurulmasına himmet buyurduğunda, Mısır’a da üretilecek uçaklardan 60 adetini “Sen alacaksın.” talimatını vermişti. Türkiye’ye ise, “Sen de, Mısır’ın ürettiği zırhlı araçları alacaksın.” dedi.
Kahya planlıyor, düzenliyor, yanaşmalar da “başüstüne” diyerek aldıkları direktifleri yerine getiriyordu.

Buyruklar, tabii ki bundan ibaret değildi.

Askeri, siyasi, ekonomik alanlarda Amerika’nın ulusal çıkarları neyi gerektiriyor ve ihtiyacı neyse, getirdiği hükümetler de el pençe isteneni yapıyorlardı..

Çok bilinen ve yakın bir örnek olduğu için söylüyorum: Malatya Kürecik’e kurulan radar da bu örneklerden biridir. Teknoloji ve sistemlerden fersah fersah uzak bir garibim de “Düğmesi bizde!” diyecek kadar aymazca konuşmalar yapıyordu..

Bu iki ülke de bir general, Genelkurmay Başkanlığına atanmayı müteakip,
hemen Amerika’ya davet edilir ve bunların yakalarına madalya takılır. Madalya alanlar da mutlu ve sevinçli bir halde ülkelerine dönerler. Biri de demez ki: “Ben ne yaptım da
ABD bana bu madalyayı layık gördü?” Amerika önce verir sonra da ister.

Amerikalı siyasetçiler Türkiye ve Mısır’a geldiklerinde, sadece akranı siyasetçilerle görüşmekle kalmayıp Genelkurmay Başkanlarıyla da görüşürler!..

Mübarek öncesi Mısır halkı gene sokaklardaydı. Hem Amerika hem de Avrupa hareketi destekledi. “Ilımlı islam modeli” diye devreye soktukları, orta doğuyu şekillendirme planına Mısır da dahildi, diğer ülkeler gibi. Mısır ordusu perde arkasından hareketi destekliyordu ve sonunda koşulları yeterli bulunca yönetime el koydu ve Mübarek’i devirdi..

Bu darbe değil miydi aymazlar? Niye o zaman şakşaklıyordunuz?
Doğru veya yanlış Mübarek de çok sevdiğiniz sandıktan seçilmiyor muydu?.

Amerika ve Avrupa, darbe demiyormuş! Bu iki yüzlülükmüş! Sizin tümünüz iki yüzlü ve utanmazsınız. Taksim olaylarına kadar hükümeti destekleyen ABD ve Avrupa,
bu tarihten sonra, tıpkı Mısır’da Mursi’ye yaptıkları gibi, AKEPE’ye de sırtlarını döndüler. Elbette, Türkiye ile Mısır arasında, Cumhuriyetin temel nitelikleri yönünden aşılmaz sosyolojik özellikler olduğundan, gelecek de halk hareketlerine ağırlık verecekleri ayan beyan ortada. Bunu da estetik bir diplomatik dille açıklıyorlar..

Mursi’nin, 04 Temmuz 2013 günü, Financial Times’a söylediği söze bakar mısınız?

“Onlar bizi akşama kebap yapmadan, biz onları öğle yemeğinde yiyeceğiz.”
yemeye hazırlandığı, onlar dediği, kendisine oy vermeyen %48 oranındaki halk..

Mursi’nin el çabukluğu ile kabul ettirdiği Mısır Anayasasının maddeleri:

. Devletin dini islam, resmi dili Arapçadır.
Şeriatın ilkeleri yasamanın ana kaynağıdır.

. Şeriat ilkeleri yanında, sünni İslam devleti ve Müslüman alimlerin kabul ettiği kaynaklar
esastır.
. Şeriat ile ilgili meselelerde El Ezher’e danışılır.

ABD ve Avrupa’nın, şunları gördükten sonra paçaları tutuşup, 180 derece
çark yapmaları çok normal. Rüzgar ektiler ama fırtına biçmek zorunda kaldılar..

Dünyada, Türkiye dışında Mısır’da olup bitene ağlayıp, yırtınan kimse de yok.
Hale bakar mısınız? Kendi ülkesinde: “Ben laik değilim, devlet laik” diyen, Mısır’a akıl veriyormuş! “Laikliği devreye sokun” diye. Mursi’de olaylar yükselirken meydanda muhalifler mi daha çok, yoksa kendi taraftarları mı ona göre karar almaya çalışıyordu. Ne kadar benziyor her şey değil mi? “% 50’yi evde zor tutuyorum” safsatası ve hemen arkasından yapılan toplama mitingler! Tıpkı tornadan çıkmış gibiler..

Amerikan yönetiminin sesi New York Times; “Tunus ve Mısır’ın yanı sıra Türkiye’de de İslamcı partilerin iktidar paylaşımı; kamu güvenliğinde ve hükümet olmanın
laik uygulamaları konusunda kriz yaşatıyor.”

Kahya nasıl getirdiyse, öyle de götürür.
Nasıl olacağını ve zamanlamayı da kendisi bilir.

Özeti şu: “Abbas yolcu”..
İşte siyasi bağımlılık böyle bir şeydir.
Sadece zil takıp oynatmazlar, burnuna halka da takarlar..

“Dini, dünyevi amaçlarına alet eden insanlar, aslında inançsızdırlar.
Bu tip insanlar için inanç, herhangi bir dünyevi amaca ulaşma da araç durumundadır..”
(Lev Nikolayeviç Tolstoy)

Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı