Etiket arşivi: Eşref Bitlis cinayeti

Faili Meçhuller: Neden ve Niçin?

Dostlar,

ADD’de 2004-6 döneminde kendilerinin Genel Başkan,
bizim de Gn. Başkan Yrd., zaman zaman Gn. Başkan Vekili olarak görev aldığımız dostumuz sevgili Kazancı, aşağıdaki nefis makaleyi 24.1.14 günü Cumhuriyet’te yayımladı.

Gazete, farklı bir biçemle yazı içinde devrim şehitlerinin fotoğraflarını serpiştirdi.. İyi oldu bize göre..

Makaleyi, pdf olarak özgün biçimiyle görmek için aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklayabilirsiniz..

Faili_Mechuller_24.1.14

Sn. Kazancı’nın makalesinin tam metni ayrıca aşağıda..

Teşekkürler sevgili Kazancı..

Sevgi ve saygı ile.
25 Ocak 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=======================================

Faili Meçhuller: Neden ve Niçin?

Ertugrul_Kazanci_portresi


Av. Ertuğrul L. KAZANCI
Eğitimci, Hukukçu
Cumhuriyet, 24 Ocak 2014

 

 

  • Kemalist ideoloji esaslarına bağlı; ilerici, toplumcu ve devrimci sistem yeniden inşa edilmelidir. Yoksa harami ve canilerin verdiği acı ve Sömürüler “bertaraf” edilemez. Her biri birer değer olan
    “Namus erbabı” da cesaretlerine karşın, “namussuz” düzenin saldırısından kurtulamaz.

Günümüzdeki Türkiye’de hâlâ ortaya çıkarılmamış siyasal katliamların yıllara dayalı ağırlıkları vardır. İnsan hakları ihlâlleri ve “iade-i muhakemeler” gerektiren adil yargı özlemleri dile getirilmektedir. Sömürü ve yolsuzlukların diz boyuna çıktığı manzara da ortadadır. Kısacası halka düşman bir düzen, aşılamamıştır.

Kamuya zararlı totaliter payandalı liberalizm, her karışıklığa kol atar.
“Bir lokma, bir hırka” tuzağını teşhir ederek haksızlıklara karşı dikilenler de çilelerden kurtulamazlar. İşte memleketimizin gerçeği budur. Eğer bir ülkede
ideal devlet işleyişi yoksa cinayetlerden, talancılıklara dek tüm kötülüklere gizemli şallar atılır. Gizemli şalların rüzgârı da kapitalizmin; tutucu, şöven, teokratik
hurafe ve safsatalarıyla, yolsuzluklarından güç alır.

Türkiye’de halk egemenliği esas alınarak kurulan Cumhuriyete duyulan saygınlık; saydamlığı yeğlemesi ve karanlık işleri dışlamasından ileri gelir. Türkiye Cumhuriyetini yalnızca halkın kendisi yönetmiştir. Devrimci felsefe,
içli-dışlı “eşkıyayı” ulusumuzu ilgilendiren konulara yanaştırmamıştır. Rejim, örtülü eylemlerden “medet” ummamış, “devlet sırrı” safsatası ardına hiç gizlenmemiştir. Her şey apaçık yürütülerek suç ve ceza işleyişinde kamuoyu bilgilendirilmiştir.

Yergiler yöneltilen “Ebedi ve Milli Şef’ler” nitelemeli dönemlerde;

ne toplumsal güvensizlik,
ne faili meçhuller ve
ne de hesabı sorulmamış talancılıklar vardır.

Kalkınmayı amaçlamış demokratik bir ülkedeki insanların yaşamlarından çekilen fotoğraf ve filmlerinden mutluluklar yansımaktadır.
Atatürk’ün deyişiyle: “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halk” yani ulus,
gurur içindedir.

“Kemalist” devlet işleyişine bir göz atınız. Hiçbir faili meçhul hâl,
bir tek gizlide kalmış siyasal cinayet var mıdır? Bunun yanı sıra,
devlet yönetimindeki yolsuzluk “şaibeleri” de meçhulde kalmamış,
üstleri kapatılmamıştır.

Sonrası                    :

Siyasal cinayetlerden yolsuzluklara dek her türlü sorunun ülkemizin başına gülleler gibi yağmasındaki sorumluluk, 1950’ler sonrasınındır. Atatürk devrim ve ilkeleri,

  • “Bizi yutmak isteyen kapitalizm ve
    bizi mahvetmek isteyen emperyalizmle”

yer değiştirmiştir. İktidarlar; ayırımcı, çıkarcı ve ezici odaklara bağlıdır.
“Tam bağımsızlık” ve halkçı-devletçi ekonomi terkedilmiştir.

ABD’nin CIA, İngiltere’nin MI6 örgütleri eliyle dünyada örgütlenen gizli kurumlar, Türkiye’de de konuşlanarak cirit atmaya başlamışlardır. Çünkü “dost ve müttefik” tanımlanan bir ülke, iktidarlar eliyle onlara kucak açmıştır. 1946 yılından bu yana 50’den çok devlette hükümet darbesi ve 25 dolayındaki ülkede işgal yapanlar, sürekli yeraltı örgütlerinin karmaşa (kaos) örgütlemesiyle yola çıkmışlardır.

Ayrıca Türkiye, çokuluslu şirketlerin yağmaladığı açık pazar konumuna düş(ürül)müştür.

Ülkelerdeki devrimci aydınlarla uğraşma, işte bu tertiplerin işidir.
İlerici ve toplumcu her adım ve atılımın öncüleri hedef tahtası varsayılmıştır.
Mc Carthy kafasıyla iş gören yerli ve yabancı silahlı köstebekler,
devlete güveni sarsmışlardır.

İnönü 1961-65 yıllarını kapsayan son Başbakanlığında, ABD finanslı ve karanlık işlevli Özel Harp Dairesi’ni bütçe araştırmasıyla ortaya çıkarmıştır.

Başbakan İsmet İNÖNÜ;

  • “Bir talimat veriyorum, 5 dakika sonra ABD B. Elçisi, bilgili olarak karşıma dikiliyor. Ben devleti böyle bırakmamıştım.” derken,

devletin geldiği durumu işaret etmektedir.

  • ”Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de o dünya içinde yerini bulur.”

yaklaşımındaki İnönü’nün, dış ve iç gerici-tutucu işbirlikçiler eliyle 1965’te,
ABD’de iken güvenoyu alamayıp iktidardan düşürüldüğü de belleklerdedir.

Derin yapılanmalar             :

Sonraki yıllarda işbirlikçi derin yapılanmalar yeniden güçlenmiştir.
Faili bilinmeyenlerdeki; dış bağlamlı ve iç tertipli etmenlere zamanla
akıl erdirilmiştir. Devleti eşkıya ile el ele tutuşturma politikalarına en yalın örnek “Susurluk” olayı değil midir? Nicesinin “devlet adına görevlendirildiği” öyküleri üst üste deşifre olmamış mıdır? 1974 yılında Başbakan Ecevit’in:
Özel Harp Dairesi’ni, Org. Semih Sancar’dan duydum.” demesi de
ayrı bir ilginçliktir.

Devletin görev ve sorumluluğu; yurttaşın dirliğini koruyup, kollamaktır

Saygın bir siyasal iktidar, kamu düzenine kastedenleri arar, bulur ve cezalandırır.  Ama ülkemizde; İpekçi, Mumcu, Kışlalı, Aksoy, Üçok, Hablemitoğlu, Türkler, Dursun, Köksal,  Karafakioğlu, Okkan, Doğanay, Emeç, Öz, Cömert, Kutlar, Özkan ve öbürrlerine ilişkin işleyeni (faili) bilinmeyenler (meçhuller) aydınlanabilmiş midir?

Org. Eşref Bitlis cinayeti ne olmuştur?

Prof. Cavit Orhan Tütengil’in yargıdaki yitik dosyası nerededir?

Emperyalizmin bu ülke ve ulusun işlerine karışmasıyla birlikte başlayan süreçte, neden ilerici ve toplumcular sürekli hedeftir?

Zindanlar ve cana kasteden saldırılar, niye hep onların yaşamsal tutarak
halkçı-devrimci görüşler savunmanın onulmaz bedelleri karşılarındadır?

Sonuç                    :       

Kemalist ideoloji esaslarına bağlı; ilerici, toplumcu ve devrimci sistem yeniden inşa edilmelidir.

Yoksa harami ve canilerin verdiği acı ve sömürüler “bertaraf” edilemez.
Her biri birer değer olan “Namus erbabı” da cesaretlerine karşın,
“namussuz” düzenin saldırısından kurtulamaz.

********

‘Faili Meçhul’ Utanç…

Ertugrul_Kazanci_portresi

 Av. Ertuğrul L. KAZANCI
Eğitimci / Hukukçu
‘Faili Meçhul’ Utanç…

  • İlerici ve toplumcu düşünce sahiplerini hedefleyen eylemlerin temelinde, ulusal aydınlanmanın yolunu kesmek vardır. Çünkü aydınlanma, halkçılığa dayalı devrimci ve bilimsel bir anlayıştır. Saydamlığı kurabilen ‘Kemalist’ devlet dönemindeki işleyişe göz atınız. Faili meçhul bir hal, tek gizlide kalmış cinayet var mıdır? 

Bir devlet için en büyük umarsızlık, yurttaşların; genel kolluk gücüne ve adalet cihazına ait inancı tartışmasıdır. İster çıkar amaçlı veya tepkisel ya da töre ve husumet gibi öznel dürtülerden kaynaklansın; ister siyasal, sosyo-ekonomik ve kültürel alanlarda halktan yana yer alanlara yönelik toplumsal yankılı saldırılar olsun, mutlaka açığa çıkarılmalıdır. İzleme, inceleme ve soruşturmalarla yargılamalar, kamuoyuna mutlaka güven vermelidir.

İnsanların üzüldüğü, kınadığı ve çözümünü istediği “faili meçhul” olaylar, Türkiye’de aşılamamıştır. Kimliği bilinmeyen kişi veya örgütlerce işlenen suçlar ve özellikle de cinayetler, kamuoyu vicdanında onulmaz yaralar açmıştır.
Öbür yandan; yeterli kanıtlar elde edilememesine dayalı ve ceza sorumsuzluğu doğuran “takipsizlik” kararları ve “zamanaşımı” öğeleri de kimi kez olumsuz yasal zeminler sağlamıştır.

İrdeleme                       :

Öznel nitelikli olanların ötesindeki faili meçhul saldırıların, ilerici dünya görüşüne sahip Cumhuriyetçi ve devrimci kişilere ağırlıkla yöneltildiği gerçektir. Toplumcu düşünce ve davranışlar, aydınlanma karşıtlarında kuşkular uyandırmaktadır. Çünkü bireysel kaygıların dışlandığı kamusal yararlı amaçlar, kendilerinin yaşam alanlarında yoktur. Onların kavlince toplumcu bir çırpınma içindekilere biçilen gelecek, canlarını almaktır!..

İnsanlık tarihine atılan nesnel bir bakış; sömürüye dayalı, ezici, bireyci veya zümreci tavırlı totaliterliği, halkçılığın can düşmanı olarak saptar. Hurafe ve safsataların eşlik ettiği ve fanatik motiflerin hüküm sürdüğü koşullarda,
insani dirlik olamaz. Aydınlanma, karşıt eksenli egemen güçlerin yadsıdığı
asli gerçektir. Çünkü aydın bir kitleyle uğraşmak zordur. Baskıcı yöntem ve karartmalar sökmez. Bağnazlığın desteğinde yol almaksa kolaydır.

Demokratik rejimin doğal yanı, düşüncelerin kayıtsızca savunulmasıdır.
“Hoşa giden veya gitmeyen” ayrımı yapılmadan ve körlemesine “aykırılık” karşıtlığına girilmeden zıtlıklara dayanıklılık gösteriliyorsa, orada demokratik olgunluk var demektir. Yoksa insanlık onurunu hiçe sayan despot siyasetlerin dünyalarındaki yöntemlerle özgür düşünce kaynakları kurutulmaya kalkılıyorsa, çekilecek çileler çoktur.

Faili meçhul utancın bir ülkenin başına gülle gibi düşmesindeki sorumluluk,
halk düşmanlarına aittir. Onlar; ayrımcı, çıkarcı ve sömürgeci odaklara bağımlıdır. Emperyalizme yaslanmış kulvarlarda, iç ve dış bağdaşıkların birlikte kotarılacak işleri arasında, faili meçhul planlamalar da önemli yer tutmaktadır. Bu nedenle devlet; ne emperyalist ve ne de onun buyruklar alan antidemokratik yandaşı olmalıdır. Çünkü böylesi ülkelerde toplum artık zavallı bir yığın ve içinden çıkan aydınlar da saldırı tahtasıdırlar.

Acılar ve devlet                           :

  • Ülkemizde; İpekçi, Mumcu, Kışlalı, Aksoy, Üçok, Hablemitoğlu, Türkler, Dursun, Köksal, Bedri Karafakioğlu, Gaffar Okkan, Ümit Doğanay, Çetin Emeç, Doğan Öz, Bedrettin Cömert, Ahmet Özkan ve nicelerine ilişkin faili meçhuller aydınlanabildi mi? Eşref Bitlis konusu ne oldu? Cavit Orhan Tütengil’in yargıdaki dosyası yitirilmedi mi?

Devlet; halk organizasyonudur. Eğer “ideal bir devlet” varsa, ilerici ve toplumcu ölçütlerde olması gereken kamu düzenine kastedenlerin yakasından tutar,
ortaya çıkararak cezalandırır. İnsani ölçütlere dikkatli yönetimler için bile en çarpıcı olumsuzluk, ülkesindeki faili meçhulleri çözememektir. Hele devletlerin siyasal erkleri, güven vermeyen hükümetlere geçerse, meçhullüklere gizemli şallar da atılabilir. Devletin “ceberrut” bir yönetsel eğilime düşmesi sonucunda “hukuk dışılıkla” birlikte anılması olağanlaşabilir. Felaket de budur.

Faili meçhul haller
, emperyalizmin bu ülke ve halkın işlerine karıştırılmaya başlandığı dönemlerden bu tarafa doğru gelmiştir. Suç sınırlarını aşmış özel merkezlerin, 1955’lerden sonra Türkiye’de belirmeye başlaması savları da

hep gündemde değil midir?

Sonuç                           :

Halkçıdevrimci özgüvenle yoğrulmuş saydamlığı kurabilen “Kemalist” devlet işleyişine göz atınız. Faili meçhul bir hal, tek gizlide kalmış cinayet var mıdır?
Aydın ve demokrat bir Türkiye ancak; Atatürk ilke ve esaslarına bağlılıktan esinlenen kamu anlayışıyla özdeştir. (Cumhuriyet 24.01.2013)