Etiket arşivi: erken yaşta evlilik

‘Mesafe ölçer’ gazeteciler

Zafer Arapkirli
Cumhuriyet, 19.6.20

‘Mesafe ölçer’ gazeteciler

Mevzuya girmeden önce, tarihin en iyi bilinen ama muktedirlerin özenle ve ısrarla unutturmak istedikleri bir gerçeğini hatırlatmak gerek:

Faşizm, gezegenimizin tamamında insanlığın başına bela olmuş ve olabilecek en şiddetli ve en aşağılık terör yöntemidir. Hepimizin özellikle de medyanın aramıza “mesafe koymamızı” gerektirecek en tehlikeli şey de faşizmdir.

Bu gerçeği bir kenara koyduktan sonra devam edelim.

Geçen hafta içinde bir televizyon yayınında, konuklardan birinin sorusu üzerine gündeme gelen bir tartışmaya değinmek istiyorum. TV’lerin haber yayınlarında ya da tartışma programlarında “filanca ya da falanca partinin sözcülerine yer vermek, mikrofon tutmak, görüşlerini dile getirmelerine olanak sağlamak, tartışmalarda taraf olarak bulunmalarına izin vermek” için kıstasımız ne olmalı? Adını da koyalım. Halkların Demokratik Partisi (HDP) sözcülerinden söz ediyoruz.

Bunun yanıtını, sözünü ettiğim programın sunucusu ve başka ekran yüzleri (mealen) şöyle verdiler:

“Terörle aralarına mesafe koymadıkları için onları çağırmıyoruz. Buna da hakkımız var. Zaten biz kamu yayıncısı (TRT’yi kastediyor sanırım) değiliz. Özel sektörüz. İstediğimizi ekrana çıkarma, istemediğimizi uzak tutma hakkına sahibiz. Keyfimizin kâhyası değilsiniz…”

Bu savunmanın bir değil birden fazla sorunlu ve hatta “ayıplı” tarafı var.

  1. Bir siyasi partinin, üstelik 6 milyon civarında oy almış, bundan önceki seçimlerde de bir aşamada 80’e yakın milletvekili ile TBMM’ye girmiş, Meclis’in başkan vekilliklerinden birini elde etme hakkına sahip, komisyonlarda üyeleri bulunan yasal bir siyasi partinin“Kime, neye, nereye, ne kadar mesafeli, ne kadar mesafesiz olduğu”meselesi tartışmaya açıktır. Benim de zaman zaman “gereken mesafeyi koymakta yetersiz kaldıklarına inandığım” bu siyasi partiyi (HDP) bu nedenle “aforoz” etmek, yayınlara çıkarmama “cezası” vermek, seçmen kitlesi ile arasına girmek, gazetecilerin kendi başlarına karar verecekleri bir durum olamaz.

Üstelik program sunucularına (iyi kötü bu meslekte bu görevi yaparken epey kilometre yapmış bir gazeteci olarak yazıyorum bunu) hiç düşmez. Kanalın patronu, yayın politikasını belirleyen yöneticileri (Medya grup başkanı, genel müdürü, yayın kurulu vs.) buna karar verip kendileri duyurur, izleyici profilini (raiting, tiraj vb.) küçültme ve tecrit (ve belki rezil) olma riskini de alarak bu tür bir ayrımcılık yapabilirler.

  1. Siyasetçilerin bu konuda değerlendirmeleri olabilir. Bu konuda siyasi rakiplerini suçlayabilir hatta“teşhir”etmeye çalışabilirler. Ama gazeteci, herhangi bir partinin mensuplarına bu saikle davranma hakkına sahip değildir. Çünkü o zaman sorarlar adama (kuruma, şahsa, şirkete) “Faşizm ile aranıza ne kadar mesafe koyuyorsunuz?” Gerici, dinci terörist zihniyete sahip, çocuk tecavüzünü (siz erken yaşta evlilik mi diyorsunuz?) savunan örümcek beyinli (kendine hoca moca sıfatı yakıştıran soytarıları kastediyorum – anladın sen onu) hokkabazlar neden zırt pırt ekranına çıkıyor? Neden onları “adam” yerine koyup bir de kahkahalı esprili yılışık seanslar düzenliyorsunuz?

Sorarlar adama, HDP dediğin partinin “arasına mesafe koymadığını” savunduğun eli kanlı terör örgütünün lideri Abdullah Öcalan isimli “Baş terörist”in mektubunun, çok değil daha bir yıl önce, senin (ve herkesin) ekranlarından okutulma emrine (emirle okutulmadı diyebilir misin?) neden diren(e)medin?

Sorarlar adama, benim bile Twitter takipçimden daha az oy almış bir siyasi partinin lideri nasıl her gece senin ekranına çıkabiliyor?

  1. Bu ülkenin başına bela olmuş en azılı ve en ATATÜRK düşmanı, darbe kalkışmacısı, TSK budayıcısı, Cumhuriyet düşmanı, ihanet çetesi terör örgütüne ve liderine (FETO alçağından söz ettiğimi anladın değil mi?) ekranlarını boydan boya açarken, bu “mesafe koyma” kuralın niye işlemedi? Üstelik de yukarıda sözünü ettiğim bazı “ekran yüzü zevat”ın geçmiş sosyal medya paylaşımlarında hem FETÖ hem de Apo övgüleri dumanı üstünde duruyor, orada bir yerlerde.
  2. Faşizmin her türüne, dinci ve ırkçı şiddetin her türüne destek veren, hatta açık açık savunan, kendinden başkasına, başka millete, başka siyasi düşünceye tahammülü olmayan süzme faşistlere ekran kapılarını ardına kadar açarken, onları“kapıda”durdurup “mesafe ölçümü” yaptın mı hiç? Yapıyor musun? Yapacak mısın?
  3. Son olarak… Türkiye’nin siyaset ve demokrasi tarihindeki konjonktürel iniş – çıkışlar, öylesine tavır ve karar değişikliklerine gebe oldu ki, neden bunları unutmuş gibi rol yapıyorsunuz? Bunu da anlamak güç. Geçmişte, pekâlâ HDP’lileri en üst düzeyde ağırladığınız yılları inkâr edercesine böyle bir tavır içine giriyorsunuz. Bunu da kabul edelim… Yarın, yine gün olup devran döndüğünde, yukarılardan (en yukarılardan ve senin 11’inci katın üzerinden) emir gelip de “Akşam yayına filanca çıkacak, o masaya oturacak ve şu şu şu mevzularda sorular soracaksınız…” diye görev verildiğinde (Ya, evet, kimse sana öyle bir şey diyemez. Değil mi?) direnecek misin? Direndin mi? Biz mi duymadık? Kaç kere direnip, kaç kez, nerelerden kovuldun bu tavrın nedeniyle?

Kısacası…

Biz 40 kişiyiz. 40’ımız da birbirimizi biliriz canım kardeşlerim. Ve tabii, o kardeşlerimin muhterem yöneticileri ve patronları.

Öyle süslü püslü “Evrensel yayıncılık ilkeleri” gibi ağzınıza dilinize hiç yakışmayan kavramların arkasına gizlenip de demokratik düzlemde siyaset yapan insanlara kara çalmaya çalışmayın.

Sizlere oturup uzun uzun evrensel yayıncılık ilkeleri, terör, siyasi partiler onların terörle ilişkileri, aralarındaki mesafeler, IRA, Sinn Fein, Britanya, BBC, ITN, yazılı basın vesaire gibi başlıklarda ders anlatmaya vaktim ve enerjim yok şimdilik. Gerektiğinde onu da yaparız.

Ama öyle iddialı sözlerle kendinizi mahcup duruma düşürmeyin.

Gelin hep birlikte demokrasinin, demokratik düzlemlerde seçilmiş siyasetçilerin hukukuna saygı gösterip, teröre de faşizme de birlikte tavır alıp öyle gazetecilik yapmaya çalışalım.

Hani bu günlerde AVM’lerde kapılarda durup ateş ölçüyorlar ya. Sen de kapıda dikilip meşru siyasetçilere kendince abuk “Mesafe Ölçümü” yapma. Kendini zor durumda bırakma.

İşine gücüne konsantre ol.

Gerekirse stüdyoda, o siyasetçilere “evire çevire demokrasi ve mesafe” sorgusunu yap. Zaten işin bu.

Ama “kapı tutmak” yakışmaz gazeteciye.

Türkiye’de Hâlâ Çocuk Gelinler ve Çocuk İşçiler Var!

Türkiye’de Hâlâ Çocuk Gelinler ve Çocuk İşçiler Var!

  • Eğitim Sen Merkez Kadın Sekreterliği`nin Dünya Kız Çocukları Günü`ne ilişkin açıklama metnidir. 

Aralarında Türkiye`nin de olduğu ülkeler tarafından Birleşmiş Milletlere önerilen ve bu önerinin kabul edilmesi sonucu son iki yıldır “Dünya Kız Çocukları” günü olarak kabul edilen 11 Ekim`de ne yazık ki Türkiye yaptığı önerinin altında kalmış;
eğitim, sağlık erken yaşta evlilik, ayrımcılıktan ve istismardan korunma gibi pek çok konuda uyguladığı politikalarla kız çocuklarına yönelik ayrımcılığı derinleştirmiştir.

  • Eğitimde 4+4+4 uygulaması öncelikli olarak kız çocuklarını
    mağdur etmiştir. 

2011/12 eğitim-öğretim döneminde; ilköğretim düzeyinde kız çocuklarının okullaşma oranı %98.56 iken yeni modelle birlikte ilkokullarda %98.92`ye çıkmıştır. Ancak; sistemin 2. aşamasında bu oran %92.98`e kadar düşmüştür. Sistemin ilk aşamasında artan kız çocuklarının oran 2. düzeyde sürdürülememiş; kız çocukları ortaokul eğitiminin dışına çıkmaya başlamıştır. Benzer devamsızlık süreci erkek öğrenciler için de yaşansa bile oransal olarak kızlar (%6 azalma) erkeklere (%5 azalma) göre daha çokeğitim sürecinin dışında kalmıştır.

  • Eğitim Sen olarak bu sistemin
    – çocuk işçiliğinin ve
    – erken yaşta evliliklerin önünü açacağını söylemiştik.

Ne yazık ki bu konuda haklı çıktık 12 yıla çıkarılan zorunlu eğitimin son dört yılında öğrencilerin örgün eğitimden ayrılarak açık liselerde eğitim almalarının önünün açılması özellikle kız çocuklarının pedagojik ve sosyal gelişimlerini sağlayabilecekleri ender alanlardan olan okullar yerine eve kapatılmasına neden oldu.

MEB`in açıkladığı verilere göre geçen yıl 8. sınıftan mezun olan 66.067 kız öğrenci ve 57.523 erkek öğrenci ortaöğretim kurumlarına kayıt yaptırmamıştır. Açık lise dahil olmak üzere hiçbir ortaöğretim kurumuna kayıt yaptırmayan kız öğrenci sayısı 37.277 iken erkek öğrenci sayısı 12.172`dir. 4+4+4 uygulamasına geçilmeden önce ortaöğretim kurumlarının hiçbirine kayıt olmayan kız öğrenci sayısı 16.137 idi.
Yani yeni sistemle birlikte kız çocuklarının 20.246`sı açık liseye giderek eğitimine devam etmekte; 37.277`si ise açık liseye bile gitmeyerek ortaöğretim eğitimini almamaktadır.

Çocuk İşçiliği 

Eğitim sisteminden bu biçimde kopan çocukların büyük bölümü çalışmaktadır.
Bugün sayıları TÜİK verilerine 900 bini bulan (AS : 892 bin) bu çocukların önemli bir bölümünü kız çocukları oluşturmaktadır. Kız çocukları ücretsiz tarım işçiliğinden, mevsimlik işçiliğe, ev içi çalıştırılmaya dek pek çok alanda emek sömürüsüne
sunuk (maruz) kalmaktadır.

Çocuk Gelinler

Öte yandan, liselerde okuyan çocukların evlenmeleri durumunda Açık Liseye kayıt yaptırarak öğrenimlerini sürdürmelerinin önünü açan yeni Ortaöğretim Kurumları yönetmeliği ile erken yaşta evlilikler AKP hükümetince resmen teşvik edilir hale gelmiştir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı‘nın verilerine göre ülkemizde

  • son üç yılda çocuk gelin sayısı 130 bine ulaşmıştır.

Bu rakamın buz dağının görünen yüzü olduğu açıktır. AKP hükümeti pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da sağlıklı verilerin oluşturulmasında üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmemekte, kamuoyunun yeterli bilgi almasını engellemektedir.

Çocuk İstismarı

Jin Haber Ajansı`nın TÜİK, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı’ndan derlediği verilere göre;

Tecavüze uğrayanların %50`si 18 yaş altındadır!
Bunların %90`ını kız, %10`unu erkek çocukları oluşturuyor.
Öte yandan Türkiye sokaklarında 25 bin çocuk yaşıyor.
Bu çocukların büyük çoğunluğu cinsel şiddete maruz kalıyor.
TÜİK verilerine göre yılda 7 bin çocuk cinsel istismara maruz kalmaktadır.
Ne yazık ki çocuk pornografisi, çocuk ticareti, ensest gibi konularda ise sağlıklı veriler bulmak mümkün değil. Çocuk istismarı ve ihmalinin kız çocuklarının
temel sorunlarından biri olduğu ortadadır.

Bütün bunların ışığında AKP hükümetinin çocukları ve kız çocuklarının korunmasına ilişkin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmediği açıktır. Tam tersine muhafazakâr politikalarla kız çocuklarını eve kapatma, onu anne ve eş rolüyle sınırlama gibi bir yaklaşım içindedir.

Eğitim Sen olarak şimdiye dek olduğu gibi bundan sonra da tüm çocukların özelde de kız çocuklarının eğitim hakkı başta olmak üzere, hakları için mücadele etmeye
kararlı olduğumuzu bir kez daha kamuoyuna duyuruyoruz.
(http://www.egitimsen.org.tr/genel/.Ul3Z_VCxa80, 11.10.13)