Etiket arşivi: Erdoğan Teziç

Bu Meclis Yeni Anayasa Yapamaz

Dr. Cihangir Dumanlı
(E. Tuğg., Uluslararası İlişkiler Uzm.)

İktidar da, daha önce dile getirdiği yeni bir anayasa yapma düşüncesini son zamanlarda sıkça dile getirmektedir.
Anayasa hukuku açısından bu olanaksızdır.

Anayasa Nedir?

Anayasa bir devletin temel yapısını, kuruluşunu, iktidarın devrini ve devlet iktidarı karşısında bireylerin özgürlüklerini düzenleyen bir belgedir.[1]

Başka bir tanıma göre anayasa bir ülkede geçerli olan tüm siyasal kurumları kuran ve hukuksal çerçevesini oluşturan onların tümüne temel ve dayanak oluşturan ve tüm bu kurum ve kuralların üstünde yer alan belgeyi ya da kurallar bütününü anlatmaktadır.[2]

Buna göre anayasa, bir devlete hukuksal varlık kazandıran kuruluş yasasıdır. Bir şirket kurulurken şirket sözleşmesi, vakıf kurulurken vakıf senedi, aile kurulurken nikah sözleşmesi o kurumlara nasıl hukuksal bir varlık kazandırıyorsa; devlet kurulurken de anayasa böyle bir işleve sahiptir. Anayasa teriminin Batı dillerindeki karşılığı Latince kurmak anlamına gelen “constitio” sözcüğünden türemiş “constitution” kelimesidir. “Teşkilat-ı Esasiye” (temel kuruluş) aynı anlamdadır. 

 Anayasa Ne Zaman Yapılır?

Anayasa yapmak, siyasal tolumu yeniden kurmak anlamına geldiğinden, toplumların hayatında genellikle olağan bir iş değildir. Bir ülkede ilk kez veya yeni baştan anayasa yapılmasına yol açan çok farklı nedenler olabilir. Bunları bir yıkılma veya köklü bozulmadan sonra sosyo-politik ortamda taze bir başlangıç koşullarının ortaya çıktığı durumlar olarak tanımlamak olanaklıdır. Geleneksel olarak rejim değişikliği (örn. komünist rejimin sonu), savaş yenilgisinden sonra yeniden inşa (örn. 1945 yenilgisinden sonra Japonya) ve bağımsızlık kazanma (1950’ler 60’lar Afrika’sı) gibi durumların “taze başlangıç”  koşulları yarattığı kabul edilir.[3]

Aşağıda göreceğimiz gibi ilk kez veya yeni baştan anayasa yapma yetkisine sahip iktidara “asli kurucu iktidar” denilmektedir. Batum’a göre asli kurucu iktidar aşağıdaki hallerde ortaya çakabilir:

  1. Daha önce hiç anayasa yoksa, devlet yeni kuruluyorsa (örn. ABD’nin kuruluşu), ya da savaş, işgal gibi durumlarda devlet yıkılmış, yeniden kuruluyorsa (örn. 1921 anayasası).
  2. Var olan hukuk düzeninin bir savaş, ihtilal veya hükümet darbesi ile ortadan kalkması ve yenisinin kurulması durumunda (ör: 1961, 1982 anayasaları),
  3. Bir devlette siyasal sistemin ve ona dayalı hukuk sisteminin yıkılarak ya da devletin ve sistemin üzerine kurul olduğu kurucu felsefe ve ideolojinin değişerek yeni bir kurucu felsefenin egemen olması durumunda.[4]

Soysal’a göre yeni anayasa bir ihtilal veya yerleşik düzeni altüst edici bir olayın arkasından yapılır.[5]

Öğretide, bir kişi veya bir grup istediği için yeni anayasanın yapılacağına ilişkin bir öngörü yoktur. Koşullar olgunlaşmadıkça keyfi olarak yeni anayasa yapılamaz.

Yeni baştan bir anayasa yapılacaksa eldeki anayasanın toplum tarafından ne derece benimsendiği dikkate alınmalıdır. 1982 anayasasının başlangıç bölümünde anayasanın “”demokrasiye aşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet olunduğu” belirtilmektedir.

Toplumun önemli bir kesimi bu emaneti ve anayasada belirtilen cumhuriyetin temel niteliklerini özümsemiştir. Bunları yok sayıp geçerli anayasal düzenin yıkıldığı olağanüstü bir durum varmış gibi eldeki anayasayı değiştirmek, yerine yeni bir anayasa yapmak istenirse toplumun temel ilkelere bağlı kesimlerinin tepki göstermesi doğaldır.

Anayasayı Kim Yapar?

Anayasayı yapan veya değiştiren iktidara “kurucu iktidar” denilir. Kurucu iktidar iki türlü olur: İlk kez ya da yeni baştan anayasa yapan iktidar “asli (birincil) kurucu iktidar” dır. Var olan anayasayı değiştirme yetkisine sahip iktidar ise “tali (ikincil) kurucu iktidar”dır.[6]

Asli kurucu iktidarın ne zaman ve hangi koşullarda ortaya çıkacağı yukarıda incelenmiştir.

Geçerli anayasaya göre siyasal partisini kurmuş, seçimlere girmiş, seçilmiş ve bu anayasaya bağlı kalacağına ant içererek göreve başlamış bir iktidar, “Bu anayasayı kaldırıp yerine yeni bir anayasa yapayım.” diyemez. Yani “asli kurucu iktidar” değildir. Daha önce kezlerce yapıldığı gibi, Anayasada belirlenmiş kurallara göre anayasayı değiştirebilir yani “tali kurucu iktidar”dır.

Yeni Anayasa Nasıl Yapılır?.

Teziç, asli kurucu iktidarın monokratik veya demokratik olarak 2 biçimde ortaya çıkabileceğini belirtmektedir. Monokratik asli kurucu iktidar bir anayasa yapar ve yayınlar, buna “ferman anayasa” denilmektedir (1876 anayasası gibi).

Demokratik asli kurucu iktidar ise 3 biçimde ortaya çıkabilir:

  1. Halkın bu amaçla seçtiği ve yeni anayasayı hazırlayıp kabul etme yetkisini içeren “kurucu meclis” aracılığı ile (örn. 1921 anayasasını yapan Meclis “fevkalade salahiyete haiz” bir Meclis” yani kurucu iktidardır).
  2. İktidarı belli dönemde ellerinde bulunduranların hazırladıkları anayasa taslağının bir tartışma ortamı yaratmadan “evet” veya “hayır”la sonuçlanabilecek bir halkoylamasına sunulması ile (örn. 1982 anayasası).
  3. Halkın kurucu meclisi seçmesi, bu meclisin hazırladığı anayasanın sonradan halkoyuna sunulması ile.[7]

Değerlendirme:

AKP iktidarının yapay olarak gündeme getirdiği yeni bir anayasa yapılamaz. Çünkü

  • Yeni bir anayasa yapmak için anayasa hukuku öğretisinde belertilen uygun koşullar oluşmamıştır. Mevcut anayasa ile kurulan devlet ayaktadır. Anayasada istendiği zaman barışçı yollarla değişiklikler yapılabilmektedir.
  • Devletin üzerine kurulduğu kurucu felsefe ve Atatürk ideolojisi değişmemiştir.
  • Varolan iktidar anayasada değişiklik yapma yetkisine sahip tali (ikincil) kurucu iktidardır. Halk bu kimseleri asli (birincil) kurucu iktidar olarak seçmemiş, yeni anayasa yapma yetkisi vermemiştir.
  • Yeni bir anayasa yapma gereksinimi tüm toplum keslerince benimsenmemiştir.
  • Anayasanın 2. maddesinde nitelikleri belertilen Türkiye Cumhuriyeti bir savaş veya ihtilal gibi olağanüstü bir nedenle devrilmemiştir.
  • Bu anayasa şimdiki hal ile AKP’nin iddia ettiği gibi  “12 Eylül” anayasası” değildir. Üçte ikisi çoğunlukla AKP iktidarı zamanında değiştirilmiştir.[8] 2017’de önemli değişiklik yapılmıştır.
  • Mevcut anayasaya uyamayan iktidarın yeni bir anayasa talebi yersizdir.
  • Kimi iktidar temsilcileri yeni anayasanın “yeniden kuruluş anayasası” olacağını söylemişlerdir. Bunun anlamı, “Biz mevcut anayasadaki Türkiye Cumhuriyetini bir karşı devrimle yıktık veya yıkacağız. Bunun yerine yeni anayasa ile yeni bir devlet kuracağız.” dır.
  • AKP girişimi le yapılacak yeni bir anayasa ancak “karşı devrim anayasası” olabilir. Amaç cumhuriyetin temel niteliği olan laik devlet ilkesini kaldırmaktır. Bu yönde çatlak sesler duyulmaktadır.
  • AKP’nin bugüne dek sergilediği demokrasi anlayışı ve uygulamaları dikkate alındığında, demokratik ortamda tartışılamadan yeni bir anayasa yapma girişimi kargaşaya yol açar. Yapılacak anayasa meşru olmaz.
  • 21 yıllık iktidarı dönmende AKP halkı “bizden olanlar” ve bizden olmayanlar” biçiminde ikiye bölmüştür. Yeni anayasa tartışmaları bu bölünmeyi daha kalıcı duruma getirir.
  • Bugünkü gereksinim yeni bir anayasa yapmak değil, yürürlükteki anayasada Güçler Ayrılığına dayalı, denge-fren düzeneklerini içeren, hesap verebilen saydam yönetimi, bağımsız-yansız yargıyı ve katılımcı demokrasiyi getirecek değişiklikler yapmaktır.

Yeni anayasa girişiminin amacı AKP’nin “tek adam rejimi“nin süresini uzatmaktır.

Cumhuriyet değerlerini benimsemiş tüm toplum kesimlerinin bu konuda duyarlı olması ve örgütlü demokratik tepki göstermesi zorunludur.

Kaynakça
[1] Erdoğan Teziç, Anayasa Hukuku, Beta Yayınları, İstanbul, 2020, s.10
[2] Süheyl Batum, Anayasa ve İnsan, Cumhuriyet Kitapları, İstanbul, 2011, s.21
[3] Mustafa Erdoğan, Anayasal Demokrasi, Siyasal Kitabevi, Ankara, 2015 s.44
[4] Batum, a.g.e.s.60
[5] Mümtaz Soysal,, 100 Soruda Anayasanın Anlamı, Gerçek Yayınevi,İstanbul,1979, s.7
[6] Batum, a.g.e. s.59
[7] Teziç, a.g.e. s.181
[8] Mehmet Ali Güller “ Anayasa Tuzağı, Cumhuriyet, 15 Şubat 2021.

Yaklaşan seçimler, ‘şahsım devleti’ anlayışı ve parlamenter sisteme dönüş yolu: Demokrasiye uymayan partili cumhurbaşkanlığı

Alev Coşkun
Alev Coşkun

Yaklaşan seçimler, ‘şahsım devleti’ anlayışı ve parlamenter sisteme dönüş yolu: Demokrasiye uymayan partili cumhurbaşkanlığı

18 Aralık 2022, Cumhuriyet

Geçen hafta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na verilen siyasal içerikli haksız ceza bir kez daha “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi”ni tartışmaya açtı. Tüm yetkilerin bir kişide toplandığı, Meclis’in yetkilerinin budandığı, yargının, başkanlığını adalet bakanının yaptığı Hâkimler ve Savcılar Kurulu aracılığıyla siyasal gücün etkisinde kaldığı bir kez daha ortaya çıktı.

Bu hafta demokrasiyle ters düşen bu ucube sistemin, “partili cumhurbaşkanı” yönünü öne çıkararak ele alacağız. 6 siyasi parti lideri, 6’lı Masanın önemli uzlaşı konusu olan güçlendirilmiş parlamenter sistemle ilgili anayasa değişikliği önerilerini 28 Kasım 2022’de açıkladılar. Bu tasarıda en önemli değişiklik “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” adı verilen ve dünyanın hiçbir yerinde bulunmayan ucube modelden vazgeçilmesidir.

Bu anayasa tasarısında cumhurbaşkanına verilen yetkiler tırpanlanıyor, parlamenter sisteme dönülüyor, partili cumhurbaşkanı sistemi kaldırılıyor, cumhurbaşkanının görev süresi 7 yıl ile sınırlandırılıyor. Cumhurbaşkanı seçilen kişinin “partisi ile ilişkisi kesiliyor”. Partili cumhurbaşkanlığı sistemi terk ediliyor. (AS: AY m. 101/5 anlamsız, çünkü Milletvekili ve CB seçimi aynı gün yapılıyor: AY md. 77/1: “Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri beş yılda bir aynı günde yapılır.” Dolayısıyla bir kişinin MV sıfatı ile CB seçilme olasılığı yok!)

(2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü)

Partili cumhurbaşkanlığı, Türk siyasal tarihinde tartışmalı bir konu olarak yer almıştır. 1921 Anayasası Kuvayı Milliye’yi yürütmek için kabul edilmişti ve anayasada devlet başkanlığı maddesi yoktu.

1924 Anayasası, Cumhuriyet ilkelerini getiren anayasadır. Sistem tek parti olduğu için 1924 Anayasası’na göre cumhurbaşkanı seçilen kişinin partisinden istifa etmesine gerek yoktu.

Türkiye çok partili sisteme 1946 yılında girdi. Yeni kurulan Demokrat Parti için partili cumhurbaşkanlığı konusu en önemli siyasal konu olarak öne çıkmıştı. Cumhurbaşkanının partili olması şiddetle eleştiriliyor, cumhurbaşkanının tarafsız olması ısrarla isteniyordu. Yeni kurulan Demokrat Parti’nin 1946 seçim bildirgesinde bu konu açık bir biçimde yer almıştı.

1923’ten 2017’ye dek 94 yılda 12 cumhurbaşkanı görev aldı.

Bunlardan beşinin zaten siyasal parti ile ilgileri yoktu. (Cemal Gürsel, Cevdet Sunay, Fahri Korutürk, Kenan Evren ve Ahmet Necdet Sezer) Atatürk ve İnönü tek parti döneminde, Celal Bayar ise 1950-1960 arası 10 yıl cumhurbaşkanlığı yaptı. 1989’dan bugüne Özal, Demirel ve Gül seçildiklerinde anayasaya uyarak partilerinden istifa ettiler. 2017’de kabul edilen cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi nedeniyle, Erdoğan partili cumhurbaşkanı olarak görevine devam ediyor.

EVRENSEL KURAL

Anayasa hukuku ilkelerine göre devlet başkanı ya da cumhurbaşkanı “devletin birliği ve ülkenin bütünlüğünün” simgesidir. Siyaset bilimi ve anayasa kitapları konuyu şöyle ortaya koyuyorlar:

  • “Devlet başkanının siyasal bakımdan sahip olduğu mutlak sorumluluk, onun mutlak siyasal tarafsızlığını gerektirir. Devlet başkanı bu sıfatı taşıdığı müddetçe parti adamı değildir. Partiler üstü objektif, tarafsız bir kişidir. Çünkü devlet temsilcisi, milletin başıdır. Bu nedenle asla bir partizan gibi konuşamaz ve hareket edemez. Memleketin iç ve dış politikasında belirli bir partiyi, zümreyi veya kişiyi açıkça tutan ya da yeren açıklamalarda bulunamaz. Rolü ayırıcı değil, birleştiricidir. Eleştiri ya da onaylama değil, uyarma ve doğru yolu göstermektir, gerektiğinde millet adına hakemlik yapmaktır. Daha çok manevi rolü vardır ve tarafsızlığa titizlikle saygı gösterdiği ölçüde etkinlik ve ‘meşruluk’ kazanır.”

Bu tanımlamaya göre devlet başkanı, partiler üstü, yansız bir kimliğe bürünüyor. Bu nedenle devlet başkanından partizan yaklaşımlar ve hareketler beklenmez. İşte bu nitelikler yansız devlet başkanını etkin ve güçlü kılar.

DP, PARTİLİ CUMHURBAŞKANINA ŞİDDETLE KARŞI

8 Temmuz 1946’da yapılan genel seçimler, çok partili sistemin ilk seçimidir. Bu seçimde, DP seçim bildirgesinde açıkça partili cumhurbaşkanlığına karşı çıkmıştır.

DP’nin bu bildirisinde açıkça cumhurbaşkanlığı makamının tarafsız olması isteniyordu.

AKP siyasal köklerini DP’de görür. Sürekli kendisini DP’ye bağlamak isteyen AKP, DP’nin bu bildirisi ve düşüncelerinden ders almalıdır. Bugünkü tabloya bakarak 75 yıl önceki DP’nin söyledikleri ile AKP’nin uygulamaları birbirinin tamamen karşıtıdır.

(DP’li Başbakan Adnan Menderes)

DP’NİN PARTİLİ CUMHURBAŞKANLIĞINA KARŞI SEÇİM BİLDİRGESİ

“Devlet başkanının fiilen bir partinin başkanlığında bulunması ve bütün milletin malı olması gereken devlet başkanlığı yüksek makamının bütün yüksek dokunulmazlık ve yetkileriyle bir partinin yanında yer alması öbür partileri oldukça nazik ve zor bir mevkide bulundurmakta ve partilerin eşit hak ve şartlar altında çalışabilmeleri ilkesine aykırı durumlar yaratmaktadır. Cumhurbaşkanı partili değil, tarafsız olmalıdır.”
(19 Haziran 1946, DP Seçim Bildirisi)

İNÖNÜ’NÜN YANSIZLIĞI

İnönü, cumhurbaşkanı olarak 12 Temmuz 1947 beyannamesiyle partisiz olunması gerektiğini eylemli olarak göstermişti. Olay kısaca şöyledir :

Henüz çok partili sisteme adım atılıyordu. Sertlik yanlısı Başbakan Recep Peker’le muhalefet partisi DP arasında sert tartışmalar oluyordu. Cumhurbaşkanı İnönü, CHP ile DP arasındaki çatışmaya el attı. Başbakan Recep Peker ile DP Genel Başkanı Celal Bayar’ı Çankaya’ya çağırdı. Onlarla görüştü ve sonunda 12 Temmuz 1947’de ünlü 12 Temmuz bildirisini yayımladı. Bildiride cumhurbaşkanı olarak muhalefet partisini tutuyor ve aynen şöyle deniyordu:

“…Bir yasal siyasi partinin metotlarıyla çalışan muhalefet partisinin, iktidar partisinin imkân ve şartlarına uygun çalışmasını sağlamak lazımdır. Bu noktada, bir devlet başkanı olarak kendimi her iki partiye karşı eşit mesafede görürüm… Amaç, başlıca iki parti arasında temel şartın yani güvenin yerleşmesidir.”

(13 Temmuz 1947, Cumhuriyet gazetesi)

1950 SONRASI

DP iktidara geldikten sonra, muhalefette iken ısrarla savunduğu cumhurbaşkanının yansız olmasını gerektiren anayasa değişikliklerini yapmadı. Tersine, Bayar yansız cumhurbaşkanlığı yerine her zaman DP’li olduğunu gösteren bir tutum içine girdi. Özellikle 1957 seçiminden sonra Cumhurbaşkanı Bayar, DP simgesi taşıyan bastonla halkın arasına girip konuşmalar yaptı. Oysa yansız cumhurbaşkanlığı niteliğine sahip olsaydı, iktidar-muhalefet arasında uzlaşma sağlanabilir, hatta 27 Mayıs askeri hareketi önlenebilirdi.

1960 askeri hareketinden sonra Adnan Menderes’in oğlu Aydın Menderes, Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın partiler üstü cumhurbaşkanı gibi davranıp tarafların uzlaşmasını sağlayacak bir seçim programı geliştirmek yerine çatışmayı körüklemiş olmasını kitabında eleştirmiştir. (Aydın Menderes, Babam Adnan Menderes, s. 87-88)

Aydın Menderes, “Bayar da İnönü’nün ‘12 Temmuz’ beyannamesindeki tutumunu örnek almalı, öyle yapmalıydı” diyor. Aydın Menderes, açıkça İnönü’nün 12 Temmuz 1947’deki girişimine ve ünlü bildirisine gönderme yaparak Celal Bayar’dan da aynı davranışı görmek istediğini belirtiyor. 1960 öncesi günlerde Cumhurbaşkanı Bayar, Başbakan Menderes ile muhalefet lideri İnönü’yü bir masa çevresinde toplayıp uzlaşma yaratabilirdi. Böylesi bir yansız cumhurbaşkanlığı rolünü üstlenebilirdi. Ancak güncel ve kısır politik tutumlar politikada bu geniş düşünce sistemini engelliyordu.

1961 ANAYASASI

1960 sonrası seçimle oluşan Kurucu Meclis, 2. Dünya Savaşı sonrası Batı’daki evrensel demokrasi gelişmelerini dikkate alan yeni bir anayasa yaptı ve bu anayasa halkoylamasıyla kabul edildi. 1961 Anayasası’nın, dünyanın en ileri ve demokratik anayasalarından birisi olduğu kabul edilmiştir. 1961 Anayasası ile devlet başkanı yansız ve partisiz konuma getirilmiştir. (Madde 35)

1982 Anayasası da 1961 Anayasası’nın yansız cumhurbaşkanı kuralını benimsemiştir. 1961’den sonra cumhurbaşkanı seçilen Gürsel, Sunay, Korutürk ve Sezer zaten partili değildiler. Özal, Demirel, Gül cumhurbaşkanı seçilince partilerinden istifa ettiler.

TEK ADAM YÖNETİMİ

16 Nisan 2017’de yapılan halkoylamasıyla “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” adı verilen bir modele girildi. O günden bugüne uygulanan ve tek adamlığı getiren, gücü tek elde toplayan bu model dünyanın hiçbir yerinde yoktur.

  • Hukuk devleti ve demokrasinin temeli Güçler Ayrılığı ilkesidir.

2017’de getirilen sistem, Güçler Birliği ve “tek adam yönetimi” oluşturmuştur.

Güçler ayrılığı ilkesinin işlediği hukuk devleti bir yana bırakılmış “ucube” bir sistemle tek adam rejimine geçilmiştir. Siyaset bilimci Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu bu sisteme, “neo-patrimonyal sultanizm” adını vermektedir. Prof. Dr. Emre Kongar da bu modele “şahsım devleti” adını veriyor.

GÜÇLER AYRILIĞI

Anayasa hukuku ilkelerine göre devlet başkanı ya da cumhurbaşkanı “devletin birliği ülkenin bütünlüğünün” simgesidir. Ancak bir siyasal partinin aynı zamanda genel başkanı olan bir cumhurbaşkanının yansızlığından söz edilemez.

Parlamenter sistemde, Yürütme’nin eylem ve işlemlerinden Başbakan ve Bakanlar sorumludur. Devlet Başkanının siyasal açıdan mutlak sorumsuzluğunun nedeni onun yansızlığının sağlanmasıdır. Devlet başkanı aynı zamanda tüm halkın, milletin başıdır. Bu nedenle asla partili gibi hareket edemez. O’nun temel yükümlülüğü ayırıcı değil, birleştirici olmasıdır. Yansızlığı titizlikle uyguladığı ve saygı gösterdiği ölçüde etkinliği artar. (H. N. Kubalı, Anayasa Hukuku Dersleri, s. 376)

Demokrasinin en önemli ilkesi, Yürütmenin denetlenmesidir. Ünlü düşünür Montesquieu şöyle diyor:

  • Amaç bireyin özgürlüğüdür.
  • Özgürlüğün sağlanması için Yürütmenin otoriterliğinden ve despotluğundan sakınılmalıdır.
  • Bunun da siyasal yolu Güçler Ayrılığı ilkesinin uygulanmasıdır.
  • Yasama, Yürütme, Yargı birbirlerinden ayrılacaktır ve birbirlerini denetleyeceklerdir.”

YASAMANIN GELECEĞİ

Yukarıda belirtildiği gibi 2017’de yapılan anayasa değişikliği ile Türkiye, demokrasinin temeli “Güçler Ayrılığı” ilkesini terk etti. Dünya demokrasi sıralamasında en gerilere düştü. Tüm bunların sorumlusu olarak AKP, demokrasi ilkelerini bozan bir siyasal kuruluş olarak olumsuz yönde siyasal tarihe geçecektir.

6’lı Masa‘nın uzlaşarak kabul ettiği anayasa tasarısının en önemli niteliği, otoriter başkanlık sistemine son verilecek ve parlamenter sistemin yeniden kurulacak olmasıdır. Böylece Yasama yeniden güç kazanacak; hükümet icraatının denetlenmesi yeniden sağlanacaktır.

Bu noktada bir konuya da açıklık getirmemiz gerekir: Tasarının 101. maddesine göre cumhurbaşkanı halk tarafından seçilecektir. Bu durum ister istemez cumhurbaşkanı ile parlamentoyu karşı karşıya getirecektir. Parlamenter sistemi güçsüzleştirecektir. Seçimlerden sonra anayasa tasarısı Meclis’te görüşülürken bunun düzeltilmesi gerekir.

Her şey önümüzdeki seçime ve halkın inançla gerçek demokrasiye sahip çıkmasına bağlıdır.

KAYNAKLAR

  • Erdoğan Teziç, Anayasa Hukuku, Beta Yay., 1998.
  • Alev Coşkun, Tarihi Unutmamak Günceli Yakalamak, Cumhuriyet Kitapları, 2010.
  • Hüseyin Nail Kubalı, Anayasa Hukuku Dersleri, İÜHF Yayını, 1971, s. 376.
  • M. Duverger, Siyasi Partiler, (çev. E. Özbudun), Bilgi Yay., 1974.