Etiket arşivi: Erbakan Hoca

Bir Yükseliş ve Çöküş Hikayesi!


Dostlar,

Sayın Dr. Cüneyt Ülsever’den çok başarılı bir siyasal irdelemeyi paylaşmak istiyoruz.

YURT Gazetesindeki köşesinde bu gün ve önceki gün 2 bölüm olarak kaleme aldığı

  • “Bir Yükseliş ve Çöküş Hikayesi! “

RTE ve Ahmet Davutoğlu’nun hazin megalomanik sanrılarının (hezeyanlarının ) öyküsü.

Gene klasik..
Wilfredo Pareto’nun temelini attığı “Elitlerin Yükselişi ve Çöküşü” kuramı ile uyumlu.

Paul Kennedy de benzer bir kurama sahip;

The Rise and Fall of the Great Powers..(Büyük Güçlerin Yükselişi ve Çöküşü..)

RTE örneğinde temel sorumlu etmen ise, yazdığı kalın kitaptaki tezi Stratejik Derinlik ile derin bir ironi sergileyen Ahmet Davutoğlu’nun stratejik sığlığı!

Tarihin cilvesi işte.. İhtiraslarınız boyunuzu fersah fersah aşınca..

Sevgi ve saygı ile.
27.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================

Bir Yükseliş ve Çöküş Hikayesi! (I)

Bir yükseliş ve çöküş hikayesi! (I)

Cüneyt ÜLSEVER
(25.6.13, YURT Gazetesi)
http://www.yurtgazetesi.com.tr/bir-yukselis-ve-cokus-hikayesi-i-makale,4890.html

Bugün ve perşembe günü art arda iki yazı ile RTE’nin Batı indinde yükseliş ve çöküşünü irdeleyeceğim.

***

Galiba siyasette doğru zamanda doğru yerde olmak çok önemli. 2002’de
Erdoğan siyaseten doğru yerdeydi.

2002’de ABD ve AB, kendisine karşı yükselen İslamcı siyasete set çekecek
bir alternatif İslamcı siyaset arıyordu.

2002’de başını Çevik Bir’in çektiği askeri vesayet de içeride İslamcı Erbakan hareketini bölmek için alternatif bir İslamcı lider arıyordu.

El-Kaide 11 Eylül 2001’de dünyayı alt üst eden bir saldırı ile New York’ta
dehşet saçmış, bu evrende yaşayan herkes, ilk anda aklı almasa da,
dünyanın en büyük gücü ABD’nin “vurulabileceğini” görmüştü.

Türkiye belki de Müslümanların çoğunlukta olduğu tek “demokratik” ülke idi.

Ancak, başında Müslüman çoğunluğu Batı’ya karşı kışkırtan rahmetli Erbakan vardı.

Süratle siyasal İslam “ehlileştirilmeliydi.”

***

Alternatif, RTE ve onun kurduğu AKP oldu!

RTE İslamcı ama “pragmatik/faydacı” idi”!

Eğer, Batı “laiklikte ısrarlı olmayan demokrasi”yi benimserse, RTE ve AKP
hem anti-kapitalist, hem anti-demokratik siyasi İslam’ın alternatifi olabilirdi.

***

RTE, bir Milli Görüşçü olarak anti-kapitalist/anti-emperyalist bir siyasi gelenekten geliyordu.

Ancak, aynı zamanda muazzam bir “faydacı” idi.

Erbakan Hoca’sının başına gelenlerin neden geldiğini kısa sürede çözdü.

İktidar olmanın en gerçekçi yolu aynı zamanda hem idealist (İslamcı) hem faydacı (Kapitalist/Batıcı) olmak idi.

Kısacası “yeni Özal” olması gerekiyordu. (Allah var, bu konuda beni de 2004 sonuna dek aldatabildi.)

RTE Özal’ın daha İslamcı sürümünü oynarsa ABD ve AB onun iktidarını açıkça desteklerdi. Nitekim desteklediler de!

***

RTE, hükümet olduğu halde askerle iktidar mücadelesi vermek zorunda kalınca,
2002-7 arası ABD ve AB’den büyük destek gördü. 1 Mart Tezkeresi’nin (2003) “cezası” TSK’ya kesildiği için TSK’nın yeniden tasarlanması gerektiğine karar veren ABD, AKP’ye desteğini misliyle artırdı. (Bkz: Ergenekon, Balyoz vb. davalar)

2007’ye dek AKP, ABD ve AB’nin Ortadoğu’da taşeronu olarak Batı’ya hizmet verdi. Batı da onun Türkiye’de yolunu açarak RTE’ye hizmet verdi.

SSCB etkisi dışında kalmış İslam coğrafyasında en batıda Fas’tan en doğuda Pakistan’a dek RTE “laiklikte ısrarlı olmayan demokrat” ama yine de “güçlü inanç sahibi” olarak “örnek lider” konumuna geçti. Müslümanlar için El-Kaide türü savaşçılara ve diktatörlere karşı alternatif olmaya başladı.

Müslümanlar pekâlâ anti-emperyalist olmadan da dinlerini yaşayabilirlerdi! Hem de refahı artırarak! RTE’nin bu uğurda en önemli eseri başta Mısır’da olmak üzere Müslüman Kardeşlerin ehlileştirilmesidir!

***

Kanımca pragmatist/faydacı RTE hayatının en büyük hatasını Ahmet Davutoğlu’nu (AD) Dış İşleri Bakanı olarak yaptı.

AD de Bakan olmak uğruna faydacılığı seçti, “çok kutuplu dış politika” idealini çöpe attı ve ABD’nin “tek kutuplu dış politikası”na U-dönüşü yaptı ama özünde o RTE’den entelektüel derinliği çok daha fazla olan, yıllarını bir ideolojinin akademik etüdüne adamış bir “idealist” idi.

AD yıllarca “yeni Osmanlı” hayali ile yaşamıştı. Bu uğurda çok büyük irfanlar edinmişti.

“Tıpkı Britanya’nın eski kolonileri ile yaptığı gibi Türkiye de bir milletler birliğine dönüşebilir… Bana hatırlattı ki, Britanya, eski kolonileri ile bir ortak refah bölgesine sahip. Neden Türkiye liderliğini Balkanlardaki eski Osmanlı topraklarında, Ortadoğu’da ve Orta Asya’da yeniden inşa etmesin?” (Jackson Diehl’in Ahmet Davutoğlu ile yaptığı söyleşi- Washington Post, 5 Aralık 2010)

Bazıları onu gelmiş geçmiş en büyük dışişleri bakanı ilan ettiler ama ben başından beri AD’nin güçlü hayal dünyasının Türkiye’nin başına bela olacağını iddia ettim.
Nitekim belki Türkiye’nin değil ama öninde sonunda RTE’nin başına bela oldu!

***

AD, RTE’ye bir süre sonra “faydacı” siyaseti bıraktırdı ve ona “Yeni-Osmanlı sultanı” olarak Ortadoğu’da Batı’nın vazgeçemeyeceği “lider” rüyaları gördürmeye başladı.

Görevini ilahi güçten alan ve Sünni dünyayı kurtarmakla mükellef lider!

Bu rüya da 2011-13 arasında RTE’nin sonunun başlangıcını/başlangıcının sonunu hazırladı!

(Perşembe, 27.6.13, devam edeceğim.)

===================================================

Bir Yükseliş ve Çöküş Hikayesi! (II)

cuneyt ulsever

Cüneyt ÜLSEVER
(25.6.13, YURT Gazetesi)
http://www.yurtgazetesi.com.tr/yazarlar/bir-yukselis-ve-cokus-hikayesi-ii-makale,4910.html

Salı (25.6.13) günü yazdım. 11 Eylül 2001 ertesi ABD ve AB kendisine karşı yükselen anti-emperyalist ve anti-demokratik İslamcı siyasete set çekecek, onu “ehlileştirecek” bir alternatif ararken karşılarında İslamcı ama “pragmatik/faydacı” RTE’yi buldular.
RTE Batı karşıtı Erbakan Hoca’nın başına gelenlerden yeteri kadar ders almıştı.

RTE 2003-7 arası ABD’nin İslam dünyasına biçtiği “laiklikte ısrarlı olmayan demokrasi” modeli için ideal lider oldu.

Ancak RTE, Ahmet Davutoğlu’nu (AD) Dışişleri Bakanı yaparak bence “çöküşünü” perçinleyen en büyük hatayı yaptı. AD, RTE’den entelektüel derinliği çok daha fazla olan, yıllarını bir ideolojinin akademik etüdüne adamış bir “idealist” idi.
Yıllarca “yeni Osmanlı” hayali ile yaşamıştı. Bu uğurda çok büyük irfanlar edinmişti.
***

2003-7 arası ABD’nin büyük desteği ile ülkedeki tek siyasi rakibi TSK’yı
devre dışı bırakan AKP, 2007-11 arası kendi iktidarını inşa etti.
2011 genel seçimlerinde kazanılan muhteşem zafer ise RTE’yi içeride “otokrasi”ye sürüklerken, dışarıya karşı da “bana her halükârda muhtaçlar” düşüncesini inşa etti.
2011-13 arası AD, RTE’yi dış politikada “faydacı” yaklaşımdan oldukça uzaklaştırdı. O’nu Yeni Osmanlı’yı “Balkanlardaki eski Osmanlı topraklarında, Ortadoğu’da ve
Orta Asya’da yeniden inşa edebileceğine” ikna etti.

  • Yeni Osmanlı’nın yeni sultanı da pekâlâ RTE olabilirdi.

Nitekim “van minits” çıkışı RTE’yi Ortadoğu sokaklarının hamisi yaptı!
Ancak her çıkışın bir de inişi vardır.
***

Bu köşede çok yazdım. Uzun uzun tekrar etmeyeceğim. Özetle “faydacı” siyasetten “racon kesen” siyasete dönüşen 2011-13 süreci RTE-AD ikilisini Ortadoğu’ya
ayar verme gayretine düşürdü. Kuzey Irak’ta ve önemle Suriye’de başlarına buyruk hareket etmeye başladılar. ABD’nin bahşettiği “Ortadoğu taşeronluğu” görevini “Sünni İmparatorluğu” kâbusuna dönüştürmeye çalıştılar. Üstelik Ortadoğu’da
“Rusya gerçeği” yokmuş gibi davrandılar.

AD’nin “ideolojik saplantı” ile sarhoşlamış aklı Suriye’nin Rusya için ne kadar önemli olduğuna bir türlü akıl erdiremedi. ABD’yi nerede ise Rusya ile karşı karşıya getirdi. ABD, RTE’yi defalarca uyardı. Obama dünya televizyonları önünde AD’yi parmak işareti ile lokantada masasına komi çağırır gibi çağırarak, RTE ile telefon görüşmesinin “beyzbol sopalı” fotoğrafını Beyaz Saray’ın web sitesinde yayınlayarak ikiliyi “haddini” bilmeye defalarca davet etti ama netice alamadı. RTE’nin kibre boğulmuş benliği artık uyarılara kulak asmıyordu. Sonunda Obama, mayıs ayında tenzil-i rütbe ile taşeonluk görevine son verdi!
***RTE bu durumu Türk kamuoyundan saklama gayretleri ile “cambaza bak!” oyununa soyunurken “2 ayyaş” O’nu içeride de ketenpereye getirdi.
Kendi kazdığı kuyuya kendi düştü.
***RTE “Sünni İmparatorluğu kurma” gayretleri içinde Nusayri Esad’ı “canavar” seviyesine indirerek Suriye’de bir Sünni kalkışması yaratmaya kalkışırken,
Friederich Nietzsche’nin uyarısını hiç dikkate almıyordu.

Nietzsche canavarla uğraşanlar için şöyle demişti:
“Her kim ki canavarla savaşıyorsa süreç içinde kendisinin de canavarlaşmamasına dikkat etmelidir. Cehennem çukurunun içine bakarken onun da size baktığını unutmayın.”
Gezi Parkı’ndaki çınar ağacı “diktatör Esad”ın yerine “diktatör RTE”yi,
“halkına zulmeden Esed” yerine “halkına zulmeden Teyyip”i yarattı!Kendisi gibi yaşamak istemeyenlere karşı takındığı zalim tavır Batı’da RTE’ye “
kendi başına buyruk” sıfatı yanında “yeni diktatör” sıfatını da ekledi.
“Laik hayat tarzı”nı yaşamak isteyen Türkiye’nin % 50’si, gençlerin etrafında kenetlenerek ABD’nin Ortadoğu’ya biçtiği bir donu da paçavraya çevirdiler.Bir avuç çapulcu “laiklikte ısrarlı olmayan demokrasi”yi de çöp tenekesine attılar.
***

Bundan böyle RTE zihinlerde “yeni diktatör” olarak yaşamaya mahkûmdur.

“Canım Ortadoğu halkı anti-emperyalist siyasete cevaz vermesin de varsın olsun
İslami hayat tarzını yaşasın/birbirine dayatsın, bizim için fark etmez!” safsatası da RTE’nin “tarihi misyonu” ile birlikte tedavülden kalkmıştır.

Bu dersi de dünyaya, Atatürk’ün cumhuriyeti kendilerine emanet ettiği
Türk gençliği
vermiştir!

Cüneyt Ülsever,
Yurt Gazetesi, 27.06.2013

RİFAT SERDAROĞLU : Kökleri bu!


RİFAT SERDAROĞLU

portresi3 

Kökleri bu!

Bugün Türkiye’yi yöneten siyasi kadronun büyük çoğunluğu Erbakan Hoca tarafından var edilmedi mi?

Başka bir ifadeyle Erbakan Hoca olmasaydı;
Abdullah Gül hala Suudi Arabistan’da bir “İslam Bankasında çalışıyor” olacaktı.
Oğlu ise 16 yaşında zengin bir işadamı olamayacaktı.

R.T. Erdoğan, sucukçuluğa ve kaçak gecekondusunda oturmaya devam edecekti.
Çocukları Gemi Filosu-Pırlanta Toptancısı-Gayrimenkul zenginleri olamayacaktı.
Bülent Arınç, Manisa Adliyesinde koridorları arşınlıyor olacaktı.

Yazıyı uzatmamak için öbürlerini yazmıyorum. Erbakan Hocanın kadrosundan
bugün görevde olanların çoğunun kim olduğunu anlamak için,
Savcılıkların yolsuzluk iddianameleri ve mahkeme tutanaklarına (zabıtlarına)
bakmak yetecektir.

Bunların ortak noktalarından birincisi;

Hepsinin Erbakan Hocanın eteğine tutunup, O’nun sayesinde bir yerlere gelmiş olmalarıdır. İlaç için, kendi gücüyle bir yere gelen yoktur.

İkinci ortaklık noktaları;

  • Bunların tümüne yakını,
    gariban Müslümanların sırtından zengin olmuşlardır. 
  • Türkiye’de hiçbir siyasal parti, bunların kurduğu partiler ölçüsünde
    yolsuzluğa bulaşmamıştır.

“Milli Görüş” dedikleri ve AKP’nin bugün de uyguladığı siyasal hareketin temelinde, dolandırılan gariban Müslümanların “Ah’lı” paraları ve Arap sermayesi vardır.

Üçüncü ortak noktaları;

Bunlar servetlerinin hesabını adam gibi veremezler ve vergi ödeyenler listesinde isimlerini bulmak olanaksızdır. Bademler servet artışlarını ya çocuklarının sünnetine,
ya düğününe (yani çocuklarının pipilerine) ya çıkınlara, ya yastık altında unutulan altınlara bağlarlar. Ne garip tesadüftür ki, bugün çok zengin olan bademlerin hepsinin babaları gariban adamlardı!

Ortak noktalarının dördüncüsü;

Bademlerin ruhunda “İhanet Mayası” boldur. Kendilerini var eden, kendilerine hayat veren Hocalarını en sıkışık zamanında arkasından hançerleyip, kendilerine ekmek veren adama ihanet ettiler.

  • Barzani ile Öcalan ile işbirliği yaptılar,
  • Türk Ordusu Genelkurmay Başkanını “Terör gütü Lideri” olmakla suçladılar.
  • Şeriatçıyım diyen adamı öptüler,
  • “Ne Mutlu Türküm Diyene” ilkesini ilkellik olarak tanımladılar.

– Kurban Derilerini toplayıp, yol bulmak bunlarda,

– Yimpaş-Kombassan gibi onlarca İşçi Şirketleri kurup, on binlerce garibanların paralarını yürütmek bunlarda,

– Bosna Yardım paralarını, Süleyman Mercimek-Beşir Darçınları yaratarak yürütmek bunlarda,

– Müslüman Kardeşler adlı terör örgütünün Genel Sekreterliği bunlarda,

Avrupa’da “Yüzyılın Yardım Yolsuzluğu” denilen Deniz Feneri e.V olayı bunlarda,

– Yolsuzluklara boğazına dek bulaşmış adamları devletin üst kademelerine getirmek bunlarda…

Şimdi de Almanya Köln Savcılığı, Milli Görüş Teşkilatı‘na 2005-2009 arasında
377 bin bağışçının kurban derisi paralarının amaç dışı kullanıldığı savıyla
dava açılmasını istedi. Yolsuzluğun boyutunun 37 Milyon Avro ile 100 Milyon Avro arasında olduğu iddia ediliyor!

Dikkat ediyor musunuz, tüm yolsuzluklar bademlerle beraber yürüyor bu yollarda!

“Yolsuzluk ve Badem”, aynı dağın yeli, ruh ikizi gibiler!

Sonuç ve Karar                             :

* Bunlar Müslüman mı?
* Bunlar İleri Demokrat mı?
* Bunlar adam mı?

– Hırsızdan, Müslüman olmaz.
– Hırsızdan Demokrat olmaz.
– Hırsızdan adam olmaz, adam…  (10.5.13)