Etiket arşivi: Enver Aysever

KORONA SALGININDA İKTİDARIN ANORMAL “Yeni Normal Gevşemesi”  ve OLASI SONUÇLARI

KORONA SALGININDA İKTİDARIN ANORMAL “Yeni Normal Gevşemesi” 
ve OLASI SONUÇLARI

28 Mayıs 2020, HALK TV‘de Sayın Enver AYSEVER‘e konuk olduk..
(https://youtu.be/dhU_vjRwWjU) (19-46. dakikalar arası)

Korona salgınında AKP iktidarının ölçüsüz / hesapsız gevşeme  önlemlerini değerlendirdik.

Bu irrasyonel / akıl dışı / ANORMAL “normallaşme” nin
Epidemiyolojik verilere ve analizlere dayandırılmasının olanaksız olduğunu vurguladık.

  • Tek ölçü / dürtü ülkeyi Anonim şirket gibi yönetme..
    Başka hiçbir açıklaması yok..Herkes kendi başının çaresine baksın artık..

    EVDE HAYAT YOK artık…

    Salgın eğrisi daha erken kapatılabilecek iken = daha az hasta ve ölümle sönümlendirilebilecek iken siyasal tercih ekonomi ve ticari kaygılardan yana oldu..

  • Hala her gün 1000 dolayında yeni hastası ve her gün yaklaşık 30 dolayında insanı ölen bir ülke;
  • bu acı gerçekleri feda / gözardı  ve insanını kurban ederek bilinçli siyasal tercihini ANORMAL
    “yeni normal” olarak belirledi.

Duyduk – duymadık denilmesin; herkes önlemini kendisi almaya çabalasın..

Tarihe de notumuzu düşelim..

Sevgi, saygı ve kaygı ile. 29 Mayıs 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (Mülkiye) 

www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

 

 

 

Sapere Aude

Sapere Aude

Enver Aysever
Cumhuriyet
, 18.10.18
(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..
Yaygın umutsuzluğu salt iktisadi gerekçelere, içinden geçtiğimiz siyasal sürece bağlamak yeterli bir açıklama olmaz. Kaç gündür, özellikle sosyal medya ahalisinin gevezelikleri üzerinden, itiş kakış yapılan tartışmalara bakıyorum, içim sıkılıyor. Köksüz, içeriksiz, uçuşan kavramlar üzerinden savrulan fikir kırıntıları, bütünlüklü bir düşünce doğuramıyor. Ülke aklı askıya aldığı, düşünmekten vazgeçtiği için açmazda. Ağzına gelen her sözü değerli sanan insanlar arasında kaybolur yaratıcı, özgün fikirler. Hep böyledir, gürültü altında eziliyoruz. 
Aydınlanma akşamdan sabaha gerçekleşmiş dönüşüm değildir. Doğayı anlama, bilimle yön bulma, aklı mutlak egemen kılma insanlık için zorlu, kanlı süreçtir. Farklı düşünürlerin yaklaşımlarıyla uzun zamanla gelinmiş felsefi, toplumsal düzeyden söz ediyoruz. İnsan aklının üzerinde herhangi bir gücü, iradeyi kabul etmemek cesaret işidir. Bugün yığınların bunu başardığını düşünmek saflık olur. İnanmak kolaydır, sorgulamak güçtür. Temel çelişki burada başlar. Biri, başına geleni yazgı olarak görür, Tanrı’nın emri sayar. Diğeri edimleri ile sonuca varır. Nedenlerle meseleleri kavrar ve sorumluluktan kaçmaz. 
KantAydınlanma, insanın kendi ayağıyla içine düştüğü toyluktan kurtulmasıdır.
Toyluk, insanın kendi aklını bir başkasının rehberliğine ihtiyaç duymaksızın kullanamamasıdır. İnsanın bu toyluğa kendi ayağıyla düşmesinin nedeni de akılsız olması değil, aklı başkasının rehberliği olmaksızın kullanma kararlılığı ve cesaretini
gösterememesidir” der. 
Bundan dolayı, Aydınlanma’nın sloganı şudur: 
* “Sapere aude! (Kendi aklını kullanma cesareti göster)” 
“Toyluk” özenle seçilmiş sözcük. Suçlama yok, erken dönem zaafı olarak görüyor Kant bunu. İnsanlık öğrendikçe, geliştikçe bu toyluktan kurtulacak, iradesine sahip olarak, tercihlerini buna uygun yapacak, beklenti bu yönde. Peki, öyle mi? Tanrı fikrinin bir tarihi var. İnanç belli ki insanın doğasında var. Bunu belli dengede tutmak mümkün… Eğer aklın egemenliğini baskılarsa sonu felaket oluyor. Devrimler çağına yakından bakmak gerek. Bahis uzun, bize dönelim… 
Cumhuriyet aydınlanma fikri üstüne inşa edildi. Kapitalistleşmeyle birlikte kaçınılmazdı Osmanlı’nın yıkılması. Yerine ne konacağı önemliydi. Cumhuriyet ancak devrimle kurulabilirdi, öyle oldu. Mustafa Kemal başardı. Osmanlı’yı onarma fikri gericidir, Cumhuriyet kurmak ilericidir! Namık KemalŞinasi gibi isimler aydınlanmacıydı, devrimci değillerdi. Her devrim yeni sorular, sorunlar getirir kuşkusuz… Genç Cumhuriyet bu çatışmaları yaşadı, üzücü olan ilerleme beklentisinin boşa çıkmasıdır, uzun zamandır ricat söz konusu. 
Kapitalizm feodal toplumsal yapıya yönelik ciddi itirazdı başlangıçta. Endüstrileşme işçi sınıfını doğurdu, Aydınlanma etkisiyle kapitalizm ilerici rol üstlendi. Demokrasi bunun ürünüdür. Tanrı’dan güç alan hükümdarın egemenliği altında herkes onun kulu, kölesi, mülküydü. Kapitalizm mülkiyeti Tanrı eliyle kullanmak yerine, akılla elde edilen beceri sonucunda yurttaşlara dağıtmayı vaat etti ve başardı. Demokrasi burada önemli işlev gördü. Lakin insanlar eşit değildi. Uluslar aynı güce sahip değildi. Mülk/para güçlü olanın elinde birikti. Eşitsiz toplumsal yapı, patronların hızla güçlenmesine neden oldu. Mülkiyeti elinde bulunduran yeni, büyük başka güçler doğdu. Buna karşılık işçi sınıfı oluştu ve onun hak mücadelesi başladı. Kapitalizm muhafazakârlaştı, gericidir.
* İşçi sınıfı, kavgası doğası gereği ilericidir, sosyalist olmak zorundadır. 
Cumhuriyet aydınlanmanın ürünü insanlar yarattı, bu toplam, kaçınılmaz biçimde sınıfsal bilinç edinmeye başladı. Köy Enstitüleri bunun somut örneğidir. Üreten, okuyan, bilime uygun davranan insan elbet soracak, itiraz edecekti. Kapitalizm bu insandan korkar. Aklı, aydınlanmayı askıya almak ister. Patronlar saltanatları yıkılacağı için komünizmi öcü olarak sundu. Gericiliği beslemeye başladı düzen. Bunun sonucudur 1954’te Komünizmle Mücadele Dernekleri’nin kurulması. İlk başkanı ülkücü İlhan Darendelioğlu’dur. Fahri başkan Cemal Gürsel’dir. 
Komünizmle Mücadele Dernekleri ülke siyasetini o günden bu tarafa yönetmektedir. Adnan Menderes, Celal Bayar, Süleyman Demirel, Turgut Özal, Recai Kutan, Abdullah Gül, Numan Kurtulmuş, Ahmet Davutoğlu ve Recep Tayyip Erdoğan bu derneğin üyesidir. Sıkı durun, Fethullah Gülen Erzurum kurucu üyesidir. Aydınlanmanın okullarında yetiştiler, ancak kapitalizme uygun düşündüler. Akla uygun davranır gibi görünseler de sorgulanması pek mümkün olmayan ilahi bir güce dayandırdılar iktidarlarını. Kapitalizm bunu istemekteydi, piyasa koşullarının egemenliği için işçinin düşkün kalması zorunluydu. Milliyetçilik, dincilik buna uygundur.
* İlerici ilkelerle yola çıkan Cumhuriyet gericileşti. Çöküşün nedeni budur! 
Son günlerde mülkiyet tartışması sürerken yukarıdaki verilere iyi bakmak gerek. AB, NATO, BM türü kurumlar neden gericidir anlamak için hangi egemen güce hizmet ettiğini görmek gerek. Elbet küçük mülkünü korumak kaygısıyla Komünizmle Mücadele Derneği önderleriyle yan yana düşmemeye de dikkat etmek gerek.
Dediğim gibi, ilericiliği biçime indirgerseniz yanılırsınız!
RTE muhalifliği ilerici olmaya yetmez!
======================================
Dostlar,
Cumuriyet‘in yeni yazarlarından Enver Aysever, uygarlık tarihinin kilit kavramlarından AYDINLANMA‘yı, Aklı, Sorgulamayı…. ve Siyasal Düşünce Tarihinin – Siyaset Felsefesinin en parıltılı düşünürlerden ünlü Alman filozof İmmanuel Kant’a yer veriyor bu önemli yazısında.
SAPARE AUDE“, Aydınlanma Felsefesinin 1784’e tarihlenen bir çığlığıdır adeta.
Bizim de doğrusu kulaklarımızdan hiç eksilmiyor..
Kant, 1784’te bir “Aydınlanma mektubu” yazar insanlığa.. Yaklaşık 5 sayfa olan bu metnin erişkesini (linkini) sunuyoruz, okunmasını ve paylaşılmasını, üzerinde düşünülmesini dileriz :
Çağdaş bağlamda Aydınlanma (Enlightenment);
Aklın inançtan, Bilimin de dinden özgürleşmesidir. 

* İnsanın Aydınlanmasına ömürlerini, canlarını – yaşamlarını veren tüm erenlere selam olsun..

Hallac-ı Mansur’dan Giardano Bruno’ya,
İbni Sina’dan Galileo Galile’ye,
İbni Haldun’dan Jan Huse’a,
Farabi’den Copernicus’a..
……………
Türkiye Cumhuriyetini kuran ve Anadolu Aydınlanmasını başlatan başta Mustafa Kemal ATATÜRK olma üzere dava yoldaşlarına,
Son dönemlerin Aydınlanma bilgesi İlhan Selçuk‘a ve 19 yıl önce bu gün kalleşçe öldürülen Ahmet Taner Kışlalı‘ya…. selam olsun, selam olsun, selam olsun!

İnsanlığın geleceği, hiç ama hiç, zerrece kuşku olmaksızın “bilimsel akılcılığın” egemen olacağı bir eksende kurulacak ve yükselecektir..

Sevgi ve saygı ile. 22 Ekim 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

En az yüz sene daha borç ödeyeceğiz

En az yüz sene daha borç ödeyeceğiz

Enver Aysever
Cumhuriyet, 11.10.18

Düyunu Umumiye denen borçların son taksiti 25 Mayıs 1954’te yatırılır Türkiye Cumhuriyeti tarafından. İlk borç 1854’te alındığına göre, yüz yıl süren bir dönemden söz ediyoruz. Ödeme süresiyse tam 72 yıl. ‘Borç alınır, ödenir, ne var ki’ diye düşünen çıkabilir. Borcun alındığı döneme bakarsak Osmanlı’nın çöküşünü görürüz, kapitalistleşmeyi başaramayan bir devletin yıkılış sürecidir söz konusu olan. Ardından ulus-devlet olarak Cumhuriyet kurulur, kendine ait olmayan (sarayın, hanedanın) borçlarını yüklenir ve öder. Bunun iktisadi olarak nasıl yapıldığı değerli bir inceleme konusudur, ancak bir de etik mesele var ki, sanırım en çok üzerinde durmamız gereken konu budur. Türkiye Cumhuriyeti devrimle kuruldu. Her devrim kendi insan tipini yaratmak ister. Cumhuriyet; çalışkan, erdemli, dürüst, toplumcu, aydınlanmacı insan yaratmak istiyordu. Keskin aydınlanma hareketi sonuçlarını vermeye başladı hemen.

Cumhuriyet ‘dil’ devrimi ile anlaşılır. Okuryazarlık hızla artarken, dünyanın seçkin yapıtları da dilimize kazandırıldı. Salt iktisadi çabayla kalkınma olmayacağını bilen Cumhuriyet kadroları, herhangi bir önem/öncelik sıralaması yapmadan, topyekûn devrimin gereğini yerine getiriyordu. Yaratılacak insanın etik değerleri yüksek olmalıydı. İşte bu sorumlulukla o borç ödendi. Üstelik kimselere muhtaç olmadan, öz kaynakla! 

Cumhuriyet sosyalist değildi. Ancak Planlı Ekonomi’ ustalıkla uygulandı. İnsan kaynağına, nüfus dağılımına uygun fabrikalar kuruldu, işsizlikle mücadele, bölgeler arası eşitsizliğin de ortadan kalkması hedeflenerek, verildi. Unutmayalım ki, dünya savaşla kırılırken, bunun dışında kalmayı da başardı Cumhuriyet. (Ayrıntısına girmiyorum, ancak İnönü eleştirisi bu bağlamda tümüyle haksızdır.) Halkını besleyebilen, uygun sanayileşme koşullarıyla kalkınan bir devletten söz ediyoruz. 

Niyazi Berkes 1964’te kaleme aldığı “200 Yıldır Neden Bocalıyoruz” adlı kitabında, Osmanlı’yı çökerten, Cumhuriyeti ele geçirip tüketen nedenin gericilik ve liberallik olduğunu vurgular. Cumhuriyet devrimiyle bastırılan yobazlar, liberaller Menderes’le, üstelik daha gürültülü ve baskın biçimde yeniden ortaya çıktı. Cumhuriyet Batı değerlerini, ölçüsünü her yönüyle hedef edinmiş, bu yolda ciddi mücadele vermiştir. Tuhaftır; Batı bu yeni devletle işbirliği yapmak yerine her dönem liberalleri, gericileri desteklemiştir. Bu tarihsel çelişki kuşkusuz! İslamcılar, milliyetçiler, liberaller ABD sevdalısı olmuştur her dönem. Cumhuriyet devrimine sahip çıkan/erdemli insan, yerini karşıdevrimci / gerici bu tipe bırakmıştır.

Borçlanma Menderes ile başlar yeniden. Ülke liberal iktisada tümüyle teslim olur. Ayağını yorganına göre uzatan Cumhuriyetin kurucu kadroları, yerini görgüsüz, piyasacı, etik ölçüleri yerle bir olmuş yenilerine bırakır. RTE ve partisi bunun sonucudur. Bugünü anlamak için o kırılmaya bakmak gerekir. 

Ne zaman kutsal kitap, bayrak çığırtkanlığı olsa büyük toplumsal çürüme olduğu kesindir. Yobazların, işbirlikçisi liberallerin üstünde tepindikleri kavramlardır; din, mezhep, milliyet, kimlik… Sınıf bilinci olmaksızın, dünyayı doğru kavramak mümkün değildir. Bu çevrelerin; hukukun üstünlüğü, bilimsel bilgi üretmek, aydınlanma, kalkınma gibi öncelikleri yoktur. Dincilikle, ırkçılıkla zehirlenmiş toplumlar, bir de Ortadoğu cehaletiyle birleşince son derece tehlikeli hal alır. ‘Yerlilik, millilik’ sözcükleri eksik olmaz ağızlarından gericilerin, ancak hep ABD hayranı, uydusu olarak yaşarlar. 

Berkes;
– gericilik bastırılmalı,
– küresel çatışmalardan uzak durmalı
– diğer devletlerin siyasal oyunlarına karşı uyanık olunmalı,
– yoksulluktan kurtulmak için toplumsal reformlar yapılmalı, diyor kısaca.

Bir anlamda kuruluştaki ilkelere geri dönülmesi gerektiğine işaret ediyor. Bir zaman Türkiye halkı sınıflı toplum olduğunu fark etmiş, örgütlenmiş ve hayli yol almıştı. Gericilerin dostu darbeler olmasaydı, muhtemelen hedeflenen yere çoktan varılmış olacaktı.

  • Genel olarak Batı’nın, özelde ABD’nin bu türden bir dirilişe izin vermesi söz konusu değildi. Gericiler bu destekle iktidar oldu! 

TÜİK verilerine göre üniversite mezunları son on yılda büyük gelir kaybına uğradı. Buna karşın okuryazar olmayanların geliri %231 arttı. Bunu yoksullukla iyi savaşılmış diye yorumlamak yanılgıdır. Sağ iktidarlar (Özellikle AKP); cahiller, düşkünler toplumu yaratarak, bunun üzerinden varlıklarını güçlendirir.

  • Devletten verilen sadakayla geçinen insan, düşünmek yerine şükretmeyi yeğler.
  • Neo Osmanlıcılık yeni çöküşün adıdır.
  • Kriz iktisadi değildir yalnızca, etik çürüme söz konusudur.

Kokusunu almayan var mı hâlâ?
========================================
Teşekkürler Enver Aysever, çok başarılı bir yazı..

Dr. Ahmet SALTIK, 15.10.18

MUSTAFA MUTLU : BOP bitmedi… Asıl BOP’la yeni tanışıyoruz!


BOP bitmedi… Asıl BOP’la yeni tanışıyoruz!

portresi

 

MUSTAFA MUTLU
AYDINLIK
, 26.9.14

Güneydoğu sınırlarımız darmaduman… Bütün terör örgütleri fink atıyor!
Onlar yetmedi şimdi bir de ABD çıktı başımıza:
Önceden yetiştirip bölgeye saldığı teröristleri avlamak bahanesiyle topraklarımızın birkaç kilometre ötesini bir kez daha bombalıyor!
Bazı arkadaşlar bu durumu yorumlarken ısrarla, Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) çöktüğünü söylüyor…
Kusura bakmayın ama bu hayâl…

BOP’un çöktüğü falan yok!

Çöktüyse de karabasan gibi bölge insanının üzerine çöktü!

***

BOP’un amacı, “İslam dünyasını demokratikleştirme” kılıfı altında
Müslüman’ı Müslüman’a kırdırmak değil miydi?
Alın işte: Mezhep çatışmaları, görülmediği kadar kızıştı…

İran karışık… Irak fiilen savaşta… Suriye’de hem iç savaş, hem de IŞİD belası var… Mısır yine kurulmuş bomba…
Türkiye’nin Güneydoğu sınırları delindi, delinecek… Bu yüzden de savaşa girmemiz
an meselesi!
Bir tek ABD’nin elini eteğini öpen Ürdün, Kuveyt, Katar, Suudi Arabistan, BAE gibi devletler rahat… Şimdilik!
Şimdilik diyorum; çünkü sıra onlara da gelecek…

***

“BOP çöktü” diyen dostlara anımsatalım:
BOP’un amacı, Ortadoğu’da kaos yaratmaktı… Alın size kaosun dik âlâsı…
Amaç; ABD’nin İsrail gibi kullanabileceği Kürdistan devletini kurmaktı…
Onun da eli kulağında…
Kendimizi kandırmayalım dostlar; olayları yanlış analiz etmeyelim:

BOP’un çöktüğü falan yok! 

Çöken sadece Erdoğan’ın BOP’u… “Başkanı oldum” sanıyordu ya;
işte o göstermelik BOP, Erdoğan’ın başına çöktü…
Ancak asıl BOP şimdi başlıyor: Bizi savaşa sokacaklar…
İsrail’in Kürtlerin ve Ermenilerin ağzına birer parmak bal çalacaklar…
Sonra da fena halde ürktükleri, korktukları Türkiye’yi Anadolu’ya hapsedecekler.

***

İşimiz gerçekten zor dostlar…

ÇOCUKLARIMIZ!

Bir yandan bakıyorsunuz; Güneydoğu sınırımızda süren savaş, bizim savaşımız değil… O yüzden bizim olmayan bir savaşa çocuklarımızı gönderme fikri bile
korkutucu geliyor insana…
Diğer yandan bakıyorsunuz; bizim olmayan bu kirli savaş tuzağının asıl hedefi biziz!
O yüzden acilen bir şeyler yapmalıyız ama…
Bu hükümetle mi?
Bu muhalefetle mi?

GÜNÜN SORUSU

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun yardımcılığına AKP’nin eski İstanbul Gençlik Kolları Başkanı Erkan Kandemir’in atanacağı iddia ediliyormuş… Gerçi bu Erkan kardeş, Sakarya Üniversitesi Mühendislik Fakültesi mezunuymuş ama önemi var ki?
Sorum size:

Faaliyet ve görev alanları ne olursa olsun AKP iktidarlarında bütün bakanlıkların
asli işlerinin inşaat yapmak olduğunu hâlâ öğrenemediniz mi?

İŞTE, ‘DÜNYA’ LİDERİ…

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, meydanlarda kendisini “dünya lideri” diye anons ettiriyordu ya… Önceki gün gördük, “dünya lideri”ni!

Bizim “dünya lideri”, New York’ta yapılan Birleşmiş Milletler (BM) 69. Genel Kurulu kapsamında kürsüye çıktı ve konuştu ama… Boş salona!
Obama konuşurken salonda iğne atsan düşeceği yer yoktu…
Erdoğan kürsüye çıkınca herkesin aynı anda tuvaleti geldi!

***

Gelin görün ki, yandaş medya bu haberi elbette böyle vermedi.
Star gazetesi, Tayip Erdoğan’ın BM konuşmasını verirken Obama’nın konuştuğu kalabalık salonun görüntüsünü yayınladı.
Dünyayı kandırmaya kalktı. Boş salonu dolu gösterdi.
Yetmezmiş gibi üst başlıkta, “Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşmiş Milletler ve Batılı Ülkeleri Ağır Dille Suçladı” deyip başlığı, “YÜZLERİNE HAYKIRDI!” diye attı.

***

Bu arkadaşlar gazeteci falan değil, “gaz verici…”
Gerçeklerin birkaç dakika içinde ortaya çıkacağını umursamadan açıkça yalan söylüyorlar. Okurlarından korkmuyorlar; çünkü okurları yok!
Kendileri yazıp kendileri okuyor. Bir de “dünya lideri…”

Kürsüye çıktığında salonda kimse kalmadığını gördüğü zaman “sıfırlanan” moralini,
bu gazeteleri okuyunca düzeltiyor, “Demek ki ben yanlış görmüşüm,
baksanıza salonda oturacak tek koltuk bile yokmuş..” diye, o haberlere inanıyor. Daha doğrusu inanmak istiyor… Tıpkı Dolmabahçe’deki camide içki içenlere,
Kabataş’taki başörtülü bacısının üzerine işeyenlere inandığı gibi!

***

Kral çıplak; baylar, bayanlar:
Gerçek ortada: Bizi bizden başka takan yok.
Çünkü “lider” diye seçtiklerimiz ciddiye bile alınmıyor.

***

Yalancı kağıt parçasına gelince:
Erdoğan ne kadar “dünya lideri” ise… O da o kadar “gazete…”

GÜNÜN İSYANI

İsyanım, CNNTÜRK’te yaptığı program engellenen bu yüzden de mağduru oynayan kardeşim Enver Aysever’e: Gönül yanında olmak istiyor ama akıl ‘Dur’ diyor…
Sahi; bunca meslektaşının kellesi alınırken sen ne yaptın?

==========================================

Dostlar,

Değerli gazetecei – yazar Sn. Mustafa Mutlu bu yazısında da çok başarılı değil mi??

Sevgi ve saygıyla.
26.9.2014, Yozgat

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net