Etiket arşivi: entelektüel iflas

Tıkanan Siyaset ve Çözüm 

Tıkanan Siyaset ve Çözüm 

Ahmet YAVUZ
Cumhuriyet, 26 Kasım 2020

Ülkenin gündemini günübirlik olaylar oluşturuyor. Tartışmaların hiçbirinin ömrü bir haftadan uzun sürmüyor. Herkes yazıp çiziyor. Ancak nedensellik incelemesi yok. Çözüm öneren de yok. Böyle devam ederse bu açmazdan çıkış da yok.

Bunun sebebi siyasetin yapılış tarzıdır. Milli güç unsurlarının her biri üzerinde olumlu etki yaratarak ülkenin bekası, halkın refahı ve demokratik yaşamın birey ve toplum yararına geliştirilmesi anlamında tartışılmaz rolü olan siyasi güç, mevcut haliyle tam tersi bir işlev üstlenmiş durumdadır. Bu yapı kırılmadan ülke göstergelerinin olumluya doğru evrilmesi mümkün değildir.

İktidar açısından mümkün değildir. Muhalefet açısından da mümkün görülmemektedir.

  • İktidar, artık “kendisi için bir varlık” haline gelmiştir. 
  • Ülkeye vereceği hiçbir şey yoktur.
  • Tek derdi ayakta kalmaktır.

Muhalefet ise siyaseti yalnızca “Erdoğan’ın iktidardan uzaklaştırılması” düzlemine indirgemiştir. Hedef bu olunca onların da ülkenin geleceğine aydınlık bir ufuk sunma şansı yoktur.

Aydınlar da genel olarak halihazır duruma karşı çıkmak yerine, mevcut sarmalın parçası haline gelmiş durumdadır.

Bu gözlemi paylaşan geniş bir kitle mevcuttur. Ancak örgütsüzdür.

DOĞAN KUBAN’IN GÖSTERDİĞİ

Bağımsız aydın tanımıyla özdeşleşebilen nadir kişilerden biri olan Doğan Kuban da benzer yargılarda bulunmaktadır: “Türk aydını, Amerikan sömürgeciliği ve kırsal kültür tarafından esir alınmışa benziyor. Bir entelektüel iflas ortamında yaşıyor.” (HBT, Sayı 242, 13 Kasım 2020, s. 7).

Yazısının devamında, üretime dönük yapılanma ihtiyacını her şeyin önüne koyan Kuban, “Bu bağlamda özgürlük demokrasiden çok, üretim için gerekli olacağa benziyor. Bu da özgün bir eğitim ortamının örgütlenmesini ve politik örgütlenmenin yapısal değişikliğini gerektiriyor. Oysa iktidarda ya da muhalefetteki partilerin yeni mallar satacak ne tezgâhları var ne de tezgâhtarları” demektedir.

İKTİDAR VE MUHALEFETİN ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜ

İktidar partisi “siyasal İslam” merkezli siyasetini 2007’lerden itibaren görünür kıldıkça önce ideolojik iflası tattı, sonrasında ise siyasi iflasın eşiğine geldi. Ülkeyi de uçurumun kenarına getirdi. Çünkü 2010’dan bu yana kendisini denetleyen hiçbir güç kalmadı. İşin ilginci, attığı yanlış adımların bir kısmını da “bağımsızlık adımları” olarak sundu.

Oysa sorun, kaynağını ve gücünü yanlış yerde, yanlış şekilde kullanması ve gücünün üstünde yönelimlerde bulunmasıydı. Bu adımların birçoğu da sonuçsuz kaldı.

Muhalefet ise iktidarın geçmişte yaptıklarını eleştirmekle birlikte, benzer şeyleri yapmaya talipmiş gibi görünüyor. Yeni anayasa tartışmaları bunun bir parçasıdır. Hedefinde “Türk kimliği” vardır. AKP bunu denedi. İktidarı kaybedeceğini anladı. Geri adım atmış gibi duruyor. Şimdi muhalefet aynı arayış içindedir.

Ayrıca muhalefetin laiklik konusunda duyarlı olduğu da söylenemez. Muhafazakârların oyunu alacağım kaygısıyla devletin dini esaslara göre örgütlenmesinin önünde açık tavır almadı. Almıyor. Üstelik laikliğin, liyakatin ikiz kardeşi olduğu, egemenliğin kullanılması, hukuk karşısında herkesin eşitliği ve özgürce bilim yapılmasının garantörü (AS: güvencesi) olduğu gerçeğini göz ardı ediyor.

Fethullah Gülen oluşumunun Amerikancı ve dinci bir terör örgütü olduğunu yaşanan darbe girişimine rağmen görmezden gelenler var. İktidar partisi, kendisine zarar vermeyen bir “FETÖ ile mücadele perspektifini” benimserken çeşitli muhalefet partileri göğüslerini bu yapılara açmakta gönüllü görünmektedir.

Batı ile ilişkilerde, “Erdoğan iktidardan uzaklaşırsa” ortamın tamamen (AS: tümüyle) değişebileceği gibi bir dar bakışın kendilerini sarıp sarmaladığı izlenimi veriyorlar. Hatta Biden’ın seçilmesini, sadece bu yanıyla gören çevreler bile mevcut. Oysa bu hayaldir. Bazı ilişkiler farklılaşsa bile özde bir değişiklik olmayacaktır.

Bunların örneğini çoğaltmak mümkündür. Sözün özü, iktidar zaten kendi derdine düşmüştür. Muhalefet de sadece iktidarı yerinden etmeyle sorunun çözüleceğini sanmaktadır. Parlamenter sisteme geçiş önerileri önemli olmakla birlikte, mesele siyasetin yapılış tarzını değiştirmektir. Ülke için esas beka sorunu bu noktadadır.

ÇÖZÜMÜN ANAHTARI

Çözüm değilse bile çözümün anahtarı, siyasete uzak duran kitlenin sorumluluk almasından geçmektedir.

Bu kesimin kurucu değerlerle sorunu yoktur. Ancak sorumluluk almaya istekli durmamaktadır.

Elimizi taşın altına koymazsak taşın ağırlığı altında kalıp toptan ezilmek söz konusudur. Bu nedenle derdi ülkesi olan kişilerin bir araya gelmesi, yaratacakları yetkin akılla sorunları çözebilecek bir kadro oluşturmaları bir mecburiyet olarak karşımızda durmaktadır. İş basittir ama zordur. İşe girişmekse en temel görevdir.

Kimsenin elinde sorunları hemen çözebilecek bir çilingir yoktur. Buna mukabil (AS: karşılık), sorunları giderek azaltan bir yapıyı hayata geçirmek mümkündür. Bunları yapmak için iki kaynak vardır: Bedava olanlar ve maddiyat gerektirenler. Bedava olanlar öncelendiği takdirde diğerleri için kaynak yaratmak kolaylaşır.

Kimseyi ötekileştirmemek, etnik ve mezhep ayrımına tabi tutmamak ve bu tür ayrımlara dayalı çözümlerden uzak durmak, ifade özgürlüğünü sağlamak, liyakate dayalı olarak kurumları yeniden yapılandırmak, yalan söylememek, boş vaatlerde bulunmamak, kaynakları kamu yararına kullanmak ve şeffafça sergilemek…

Ardından öncelik sırasına göre atılacak adımların amacı, bireyin özgürlüğünü ve ülkenin bağımsızlığını garanti eden yapıyı kurmaktır. Bu, ancak üretim, eğitim ve çağdaş hukuk ile olur.

Cumhuriyetin herkesi tasada ve sevinçte ortak kılan felsefesinden güç alan ve “ben” demek yerine “biz” demesini bilen vatansever gönüllüler aranıyor.

Yan yana gelmeleri çözümün ilk adımı olacaktır.