Etiket arşivi: Emre Kongar

HAKKA YÜRÜYÜŞÜNÜN 4. YILINDA İLHAN SELÇUK


HAKKA YÜRÜYÜŞÜNÜN 4. YILINDA İLHAN SELÇUK

AYDINLANMANIN ÇELEBİ BİLGESİNE BU DÜNYADAN SELAM OLSUN!

Dostlar,

4 yıl önce bu gün, 21 Haziran 2010’da, ülkemizin yetiştirdiği seçkin aydınlardan
Sayın İlhan SELÇUK‘u yitirmiştik.

Bu gün O’nu, bize bıraktığı çok değerli düşünsel kalıtı üzerinden bir konferansla anacağız. Bu konferansın duyurusu sitemizin girişinde (manşette) ve günün
ilk dosyasında görülebilir.

Ulusal Eğitim Derneği düzenliyor ve saat 15:00’te biz sunmaya çalışacağız.
(Necatibey Cd. 13/13, Sıhhiye – Ankara)

2 yıl önce bu gün, Sayın Selçuk ile ilgili olarak yazdıklarımızı sizinle paylaşmak isteriz.
(Sn. Emre Kongar‘ın yazısından esinlenerek..)

pdf olarak aşağıda, lütfen tıklar mısınız ??

Olumunun_2._yilinda_Ilhan_Selcuk

Sevgi ve saygı ile.
21.06.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
p
rofsaltk@gmail.com

AKP’nin Kampanya Stratejileri


AKP’nin Kampanya Stratejileri

portresi_resmiEmre Kongar
ekongar@cumhuriyet.com.tr, 16.3.14

Seçimlere iki hafta kaldı…

AKP, daha doğrusu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, son derece yoğun bir seçim kampanyası sürdürüyor:
Neredeyse her an her yerde konuşuyor…

Bu konuşmaları bütün televizyon kanalları canlı veriyor…
Gazeteler her gün bu konuşmaları manşetten duyuruyor…
Bu yetmiyor, televizyonlarda karşısına dizilen ve çanak sorular soran
yandaş gazetecilerle mülakatlar yapıyor…
Günlük yaşam artık O’nun öfkeli, azarlayan, suçlayan, bağıran sesiyle bütünleşti neredeyse.

Peki, bütün bu yoğun kampanyada verdiği mesajlar ne?
Hangi stratejik konuları işliyor sürekli olarak?
Bunlar seçmeni ne denli etkiliyor acaba?

***

Birinci olarak, bütünüyle Erdoğan’ın kimliği üzerinde yoğunlaşan bu kampanya,
yerel belediye başkan adaylarını kişiliksizleştiriyor…
Böylece, zaten AKP’nin oy alacağı yerlere ek olarak, adayın kimliğinden gelecek olan artı destek önemli ölçüde yıpranıyor.

İkinci olarak
Menderes ve İsmet İnönü üzerinden verilmeye çalışılan mesajlar, özellikle genç seçmen açısından fazla bir anlam ifade etmiyor…
Ayrıca burada bir başka yanlış daha ortaya çıkıyor:
Bilindiği gibi seçmenler ileriye dönük beklenti ve umutlara göre oy kullanır,
geçmişin çok fazla bir değeri yoktur.

Üçüncü olarak
, çeşitli gruplara yönelik “nefret söylemleri”, sürekli “biz ve onlar” ayrımcılığı, düşmanlaştırıcı ifadeler, belki AKP’li seçmenlerin saflarını sıkılaştırıyor ama yüzen ve gezen oylar, kararsızlar, yalnızca hizmete oy veren partisizler açısından olumsuz bir rol oynuyor, onları yabancılaştırıyor ve uzaklaştırıyor.

Dördüncü olarak, rüşvet ve yolsuzluk iddiaları için komplo demek, somut görüntüler, kutular, istifalar, konuşmalar, zabıtlar ortadayken, inandırıcı olmaktan uzak kalıyor.

Beşinci olarak
, seçim sonrası vaatlere baktığımızda, korkutucu önlemlerle karşılaşıyoruz:

İnternetin sınırlanması,
– Facebook’un kapatılması,
– MİT’i anayasanın bile üzerine çıkaracak olan yasa tasarısı,
– Cemaat’e karşı çete operasyonunun ve kitlesel tutuklamaların yapılacağı gibi.

***

Ne yazık ki bütün bu etkisiz ve yanlış kampanya stratejilerinin
tek bir ciddi sonucu oluyor:

  • Erdoğan toplumdaki ayrışma ve düşmanlaşmayı artırıyor!

Kürtler İçin Türkleri Reddetmek…


Kürtler İçin Türkleri Reddetmek…

portresi_resmiEmre KONGAR

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,
“Artık bu ülkede ulusalcı-mulusalcı diye bir şey yok. Bu ülkede artık millet gerçeği var,
bunu göreceksiniz.” demiş.

Pek çok bakımdan kendi içinde çelişik ve sorunlu olan bu ifadenin sadece ulusalcılık yönüne bakalım bugün.

***
Türkiye’de, Kürtlere, Kürt açılımına, demokratikleşmeye yapılacak en büyük kötülük, Kürtlüğü, Kürt milliyetçiliğini, Kürtçülüğü tanırken;
Türklüğü, Türkçülüğü, Türk milliyetçiliğini ya da ulusçuluğunu,  ulusalcılığını reddetmektir!

***
Atatürk milliyetçiliğinin 2 ilkesi vardır:

1) Kan bağına değil, “halk olma bilincine” yani vatandaşlığa,
siyasal iradeye dayanır.

Nitekim bizzat Mustafa Kemal Atatürk,

  • “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türk halkına Türk milleti denir.” 

diyerek bu ilkeyi dile getirmiştir.

2) Demokratiktir, eşitlikçidir.

Hiçbir milliyetçiliği kendinden üstün kabul etmez ama kendini de
başka milletlerden üstün görmez.

Nitekim bu gerçeği de Türk milliyetçiliğinin çağdaş milletler arasında eşit yer istediğini belirterek yine bizzat Atatürk çeşitli yerlerde dile getirmiştir.

***

Bu kuramsal temellere karşın, Türk milliyetçiliği konusundaki uygulamalarda aşırıya kaçışlar olmamış mıdır?
Olmuştur elbette.
Sıfırdan yaratılan bir millet bilinci, ümmetten millete dönüşme,
kulluktan vatandaşlığa geçiş süreci sırasında pek çok aşırılık yaşanmış, pek çok haksızlık da yapılmıştır.

Bırakın tarihi kurcalamayı, Tek Parti dönemini suçlamayı, daha otuz yıl kadar önce 1980 askeri darbesinde Türkiye, “Kürt yoktur” noktasında duraklatılmış ve yeni düşmanlıklar yaratılmıştır!

***

Şimdi Kürtlerin varlığı, millet bilinci (ulusçuluğu, ulusalcılığı, milliyetçiliği) tanınıyor.

Bu durum kaçınılmazdır:

Aynı topraklarda Türk milliyetçiliği filizlenir, gelişirken, hele hele mikromilliyetçiliklerin desteklendiği, moda haline geldiği küresel dönemde, öteki milliyetçiliklerin durağan kalması beklenemez!

***

Türkiye’de Kürt Açılımı veya demokratikleşme adımları atılırken,
Türk milliyetçiliğinin reddiyesi, hem toplumsal hem de siyasal bilince
ve gerçeklere aykırıdır:

Hiçbir sorunu çözemeyeceği gibi yeri sorunlar yaratır!

Emre Kongar
15 Ekim 2013, Cumhuriyet

Balonlar Sönerken…

Emre KONGAR

Balonlar Sönerken

AKP, kurulduğu andan itibaren stratejisini birtakım balonlar üzerine inşa etti:

Özgürlük balonu…

– Demokrasi balonu…

– Adalet balonu…

– Şeffaflık balonu…

– Avrupa Birliği balonu…

– Komşularla sıfır sorun balonu…

– Ortadoğu’da liderlik balonu…

Dünyada etkin devlet olma balonu.

– Cumhuriyet tarihinin en başarılı ekonomik büyüme balonu…

Bu balonlar teker teker sönüyor…

AKP’nin gerçek yüzü ortaya çıkıyor…

AKP’ye destek veren eski solcular, hakiki liberaller, artık gerçeklerle yüzleşiyor!

***

En çabuk sönen balonlar, özgürlük, demokrasi ve adalet oldu…

Anlaşıldı ki, AKP için bütün bu kavramlar ancak “kendileri” söz konusu olduğunda geçerlidir…

Başkaları söz konusu olunca, ne özgürlük, ne demokrasi ne de adalet umurlarındadır!

Şeffaflık balonu da kamu ihalelerinde söndü…

Pek çok önemli kurumun ihaleleri denetim dışına çıkarıldı…

En sonunda, Sayıştay raporlarının Meclis’e getirilmemesiyle şeffaflık iddiasının devlet kurumları açısından sözde kaldığı iyice belirginleşti.

Avrupa Birliği balonunun sönmesi ise biraz zaman aldı:

Askerlerin siyasetten çekilmesi ve türban sorununun gündemden düşmesi ile AKP’nin AB projesinden beklentileri sona erdi…

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye’yi sürekli olarak mahkûm eden kararları bir yandan, ülkedeki baskıları eleştiren “gelişme raporları” öte yandan, AB projesinin iyice durdurulmasına ve bu balonun da sönmesine yol açtı.

Komşularla sıfır sorun, en çabuk sönen balonlardan biriydi…

Sorunumuz olmayan komşu kalmadı!

Ortadoğu liderliği ve dünyada etkin devlet olma balonu zaten ilk ifade edildiğinde de hem Batı’dan hem de Arap-İslam âleminden tepki almıştı…

“Van minüt” çıkışına karşın, özellikle son Suriye krizinden sonra ABD’nin ve Mısır’ın Türkiye’yi hem dizginleyen, hem de dışlayan tutumu ile iyice söndü.

Cumhuriyet tarihinde eşi görülmemiş ekonomik istikrar ve büyüme balonu,
varlığını en uzun süre devam ettiren hayaldi…

Eski Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı İlhan Kesici’nin yolladığı, bu balonu da söndüren karşılaştırmalı büyüme oranlarını salı günkü yazımda aktaracağım.
(15 Aralık 2012, Cumhuriyet)

İlhan Selçuk.. (Ölümünün 2. yılında Emre Kongar’dan..) / İlhan Selçuk, 2nd Commeroration Year

AYDINLANMA BİLGESİ İlhan Selçuk üstadımız.. Seni çok özlüyoruz. Özellikle yazılarınla, eyleminle yaşama kattıkların, bizi hep AYDINLATTIĞIN için derinden borçluyuz..

ilhan_selcuk’a_21.6.12

Konuk yazar : Politikada Roller Değişirken / Emre Kongar, 9.6.12/Cumhuriyet

AYDINLANMA

Emre Kongar

ekongar@cumhuriyet.com.tr
9 Haziran 2012, Cumhuriyet

Politikada Roller Değişirken…

Bir bölümü zaten başlamış olan ama medya tarafından görülmeyen, görülmek istenmeyen… Bir bölümü ise yeni ortaya çıkan olaylarla dikkat çekmeye başlayan değişim rüzgârları politikaya egemen olmaya başladı.AKP’nin ve CHP’nin, kamuoyu tarafından algılanan imajları, rolleri ciddi değişimlere uğruyor… İktidar yanlısı medya ne kadar görmezden gelmeye çabalarsa çabalasın, artık bazı gerçekler
su yüzüne çıkıyor.

***

Birinci olarak, statükoya karşı iktidara geldiğini öne süren AKP artık iyice, hem devraldığı hem de kendi yarattığı statükonun temsilcisi durumuna geldi.
Zaten tam hâkim olduğu bürokrasiye ek olarak, devletin, yani ordunun, yargının, üniversitelerin
ve özerk, yarı özerk kurumların tam denetimini ele geçirince, bu kurumlardaki geleneklerin ve kendi yarattığı değişmelerin koruyucusu, savunucusu, statükonun temsilcisi oldu.

İkinci olarak, CHP, iktidar ve iktidar çizgisindeki medya tarafından sürekli olarak suçlandığı haksız eleştirilerden bir ölçüde de olsa kurtuldu, özellikle Kürt sorununun çözümü açısından değişimin öncüsü haline geldi.

Aslında CHP uzun bir süredir değişimin öncülüğünü ve sözcülüğünü yapıyordu ama kimse buna kulak asmıyordu…
Hukuk devleti ve sosyal devlet konusundaki önerileri, eğitim, sosyal güvenlik, insan ve kadın hakları projeleri tam bir değişim programıydı…

Fakat iktidar yanlılarının her türlü sesi bastıran gürültülü korosu bu gerçeği bastırıyordu. Aynı durum Meclis çalışmaları bakımından da geçerliydi:
Örneğin Meclis’e verdiği “faili meçhul cinayetler oruşturması” önergeleri sayısız kez iktidarın oylarıyla reddedilmişti ama kimse bunun üzerinde durmuyordu…

Üçüncü olarak, AKP iktidarının iddia ettiği “değişim” ile aslında demokratik rejimi altüst eden otoriter ve dogmatik bir yapı hedeflediği artık iyice anlaşıldı:
Uludere faciası, kürtaj konusu, 4+4+4 eğitim projesi, THY grevinden sonra gelen grev yasağı, başkanlık rejimi tartışmaları zaten 2010 referandumuyla ortaya çıkan otoriterleşme eğilimlerinin somut sonuçları oldu.

Dördüncü olarak, AKP iktidarı, izlediği genel politikalardaki tutarsızlıkları açısından kamuoyunun güvenini yitirmeye başladı.Kürt sorununun çözümü konusunda Habur’dan Uludere’ye uzanan büyük yalpalama, AB konusunda, tam üyelik müzakerelerinin başlamasından, bugün durma noktasına gelen ilişkilerde görülen büyük değişim, bütün temel politikaları bakımından AKP’ye olan inancı sarstı.
Beşinci olarak, AKP iktidarı, devraldığı veya kendi yarattığı sorunları çözemediği gibi, bu sorunların çözüm çabaları sırasında veya çözümsüzlük noktasına geldiğinde bunların üzerini örtmek için yeni sorunlar üreten bir duruma düştü. Örneğin, Uludere konusundaki büyük fiyasko ve bunun üzerini örtmek üzere başlattığı kürtaj tartışması, durup dururken ülkede yeni gerilimler ve kamplaşmalar üretti.
Altıncı olarak, toplumun en önemli kesimleri olan kadınları, gençleri ve öğrenci velilerini, emekçileri açıkça karşısına aldı.

Kamu işçilerine verilen yetersiz zam, 12 Eylül askeri döneminde bile yasaklanmayan hava taşımacılığındaki grev hakkının yasaklanması, anlamsız ve lüzumsuz bir kürtaj tartışması, üniversiteye giriş sınavındaki söylentiler, ilk ve orta öğretimdeki yeni sorunlar,
AKP’nin geniş kitleler arasında algılanan imajını olumsuz etkiledi.

Yedinci olarak, AKP-Gülen Cemaati ittifakı, iktidar paylaşımı konusunda sorunlar yaşamaya başladı, çatlaklar kamuoyuna iyice yansıdı; güç odağının kim olduğu konusunda kuşkular doğdu.

Sekizinci olarak, hukuk devleti ihlalleri ve yargılamalardaki sorunlar, AKP’ye destek veren
AB ve ABD’de bile artık sabırları taşırdı, uluslararası eleştiriler arttı.

Dokuzuncu olarak, terör gibi, işsizlik gibi, bağımsız ve tarafsız yargı gibi sorunlar çözülemedi, müzminleşti; fatura elbette 10 yıldır iktidarda olan AKP’ye kesildi.

Onuncu olarak, Suriye konusunda ortaya çıkan ciddi bir sıcak savaş olasılığı herkesi korkutmaya başladı.
On birinci olarak, eskiden umutla AKP’ye destek vermiş olan her kesimden vicdanlı bazı yazarlar, yukardaki gerçeklerin ışığı altında iktidarı eleştirmeye başladı.

***

Sonuç olarak AKP, değişimi değil statükoyu, çözümü değil sorunları temsil eden bir rol değişimine uğruyor.

CHP’nin ise eline geçirdiği kendini ifade etmek
ve toplumsal umut olma fırsatını nasıl değerlendirebileceğini zamanla göreceğiz!