Etiket arşivi: Emin Çölaşan

PKK İçin Soruşturma Açılmış!!!


PKK İçin Soruşturma Açılmış!!!

emin colasan
Emin Çölaşan
Sevgili okuyucularım,

Şu yaşadığımız ibret verici olaylar konusunda acaba hükümet ne diyecek, ne yapacak diye birkaç günden bu yana merakla bekliyorum. Diyorum ki “Her konuda cart curt eden Tayyip bu rezilliklere mutlaka sert çıkacak ve bir şeyler söyleyecektir!..”

Fakat gelin görün ki beyefendiden tık yok. Ağzını açamıyor.
Şu olaylar zincirine bakınız:

– PKK’lı teröristler Lice’deki yayla şenliklerinde ellerinde silahlarıyla -askerlerin gözü önünde- köylere inip resim çektirdiler.
– Aynı örgüt, bölgenin en üst düzey komutanlarını taşıyan helikoptere ateş açtı, helikopterin isabet aldığı Genelkurmay tarafından resmen açıklandı.
– Sınır bölgesinde karakol yapan şirketin yöneticisi yolu kesilerek kaçırıldı, aracı yakıldı.
– Dün Tunceli’de maden ocağı basıldı, çalışanlar kaçırıldı, yine araçlar yakıldı.
– Ayrıca bir köy basıldı, evler kalaşnikoflarla tarandı.

Ama esas bomba hepsinden daha önemli.

* Cizre’de PKK’lılar devletin gözleri önünde kente inip kurdukları “Asayiş birimleri” için diploma töreni düzenlediler. Törenden sonra yine ilçenin merkezinde araçları çevirip kimlik kontrolü yaptılar.

  • Eşkıya Cizre’de egemen oldu. Hem de devletin gözleri önünde.

Teröristlerin ellerinde Apo posterleri ve PKK paçavraları vardı.
Yüzleri poşularla örtülüydü. Üniformalarında “Asayiş birimi” yazıyordu.
Yemin ettiler, ant içtiler, diplomalarını alıp göreve başladılar! Eğitim süreci haftalar sürmüş ve devlet “Kürtçülük açılımı” nedeniyle olanları görmezden gelmişti.
Törende yüzlerce izleyici vardı.
Diploma alanlar yemin ediyordu:
“Kürdistan halkının öz savunmasını tarihsel bir sorumluluk olarak üstleniyoruz.
Önder Apo’yu özgürleştirmek için elimizden geleni yapacağız.”
* * *
Bu utanmazlıklar yaşanırken ortalıkta polis var mıydı? Yoktu!.. Asker neredeydi?
Ya ağaç dikiyordu, ya da balık tutuyordu! Bekli de kışlasında yatıyordu!
Bu rezilliğe güvenlik güçlerinin herhangi bir müdahalesi oldu mu?
Olmadı!
Toma yok, basınçlı su yok, biber gazı kullanmak derseniz hiç yok!
Asker görmüyor, polis göz yumuyor!
Tayyip’in ifadesiyle “Gezi olaylarında destan yazan polisimiz” bu olanları bilmiyor,
bilse bile yerinden kımıldamıyor.

Türk vatanını korumakla görevli asker ise seyirci, kılı kıpırdamıyor.
Burası dağ başı değil, koskoca bir ilçe merkezi.
Bu yazıyı yazmak için birkaç gün bekledim… Dedim ki “Hükümet bu olaylar konusunda mutlaka ciddi bir açıklama yapacak ve işin üzerine gidecektir!..”
Açıklama yapıldı!.. Soruşturma başlatılmış!
Ulan kim kimi soruşturacak? Atı alan Üsküdar’ı geçmiş, böyle palavralarla kim kimi kandıracak?
Bunlar açılım-saçılımın sonuçları. Daha neler yaşayacağız.
Allah sizin açılımınızın belasını versin.

Çadır tiyatrosunun son durumu

Tayyip’in seçmece akil adamlarından oluşan seyyar tiyatro kumpanyası önceki gün kendisiyle buluşup tekmil verdi. Rapor hazırlamışlar! Bu raporda ilginç
hususlar var:

“Tek dil ve tek bayrak olmasın.
Türk Bayrağı, Türk Milleti gibi kalıplaşmış deyimlerden vazgeçilsin.
Yeni anayasa yapılsın, Apo’yu da kapsayacak biçimde genel siyasi af ilan
edilsin.
Karakol yapımları durdurulsun.
Eyalet sistemine geçilsin.
Kürtçe isimler iade edilsin.
Kürt Dil Kurumu, Kürt Tarih Kurumu kurulsun.
Şeyh Sait, Şeyh Rıza gibi isyancılara itibarları iade edilsin…”

Bu çadır tiyatrosunun isteklerinin tamamını yazsam yazıda yer kalmayacak.
Utanmadan sıkılmadan bunları istiyorlar.
Oysa gittikleri her yerde halktan kaçtılar. Milletimiz bunları ellerinde
Türk Bayraklarıyla kovaladı. Her yerde protesto edildiler.
Beş yıldızlı otellerde valiler tarafından devlet parasıyla ağırlandılar.
İçlerinden bazıları kaytardı, korktu ve toplantılara hiç katılmadı.
* * *
Şimdi raporlarına hiç utanıp sıkılmadan bunları yazmışlar, Tayyip’e sundular.
Akil geçinen şahısların çadır tiyatrosu, milleti kandırıp tezgaha düşürmenin
bir yolu olarak Tayyip tarafından keşfedildi, piyasaya sürüldü…
Ve Türkiye Cumhuriyeti tarihine bir kara leke olarak geçti.
63 akil tarafından sahneye konulan oyun tutmadı, ucuz bir güldürüye dönüştü.
Bazıları son anda hidayete erip istifa etti, bazıları televizyonda pop yarışmalarında jüri üyeliğini sürdürdü, artist takımı da çoktan unutulmuş isimlerini topluma yeniden anımsatma fırsatını buldu. Bunlarla aynı havayı soluduğumuz için utanıyorum.

Tayyip Gazze’de!

Sevgili okuyucularım, nisan ayından beri Türkiye’de aynı sakızı çiğniyorlar:
“Sayın Başbakanımız Gazze’ye gidecek!”
Ha gitti ha gidecek derken bir türlü gidemedi. Şimdi size bu olayın gelişmesini kısaca özetliyorum:
23 Mart 2013 TRT’nin haberi:
“Eskişehir yolunda açıklamalarda bulunan Başbakan nisan ayında Gazze ve
Batı Şeria ziyaretim olabilir dedi.”
14 Nisan 2013 TRT’nin haberi:
“Başbakan’ın Gazze ziyareti tarihi belli oldu. Başbakan Mayıs ayında Gazze’de olacağız, orada kucaklaşacağız dedi.”

21 Nisan 2013: İstanbul’a gelen ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Erdoğan’ın Gazze ziyaretinin ertelenmesi gerektiğini söyledi. Kerry “İstediği zaman istediği yere gitmekte serbesttir ama bu ziyaret geciktirilirse iyi olur.” dedi.

22 Nisan 2013: Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, John Kerry’e sert çıktı! “Kimseden izin alacak değiliz, ziyaret tarihine hükümetimiz karar verir.
Bu açıklama diplomatik açıdan mahzurludur.” dedi.

23 Nisan 2013: Tayyip: “Kerry’nin açıklaması şık olmadı.”
Tayyip bu aşamada ABD’ye gidip Obama ile görüşme yaptı.
Gazze’ye gidişi için O’nu ikna etmeye çalıştı, yeniden izin istedi.
Obama kendisine “Acele etme, bu konuda önce İsrail’i razı etmek gerekiyor.
Biz onlarla konuşur, duruma bakıp sana haber veririz” demekle yetindi.
* * *
Size bu süreci takvim yapraklarından ve iktidarın borazanı olan TRT’nin haberlerinden aktardım.
Tayyip Gazze ziyaretini Türk kamuoyuna açıklıyor, hatta tarih veriyordu.
Sonunda ABD devreye girdi, “Hop dedik” dedi…
Ve ziyaret ertelendikçe ertelendi.
Türkiye Cumhuriyeti bir kez daha küçük düşürüldü, rezil oldu.
Şimdi yandaş basında bu konudaki haberler yeniden piyasaya sürülmeye başlandı:
“Sayın Başbakanımız Gazze ziyaretinde büyük tezahüratla karşılanacak.
Gazze, Başbakanımızı bekliyor…”
İyi de, ne zaman gideceğini onlar da bilmediği için tarih vermeleri mümkün olmuyor.
Şimdi hem ABD’den, hem de İsrail’den izin gelmesi bekleniyor!
ABD ve İsrail’in izni olmadan, oralardan onay gelmeden Gazze’ye adımını bile atamıyor.
Nisanda, mayısta gidecekti, olmadı!
Haziran geçti, yine olmadı. Ama inşallah gidecek!
ABD ve İsrail’den izin ve onay beklediğini Türk kamuoyuna açıklayabilir mi?
Açıklayamaz.
Vah benim ülkem vah, kimlerin elinde kaldın!

Emin Çölaşan,
28.06.2013, SÖZCÜ

Emin Çölaşan : Bu Gün 8 Mayıs 2013!


Emin Çölaşan

portresi_SOZCU_ile

Bugün 8 Mayıs!.. 
Çekiliyor!.. Son biletler!..

Sevgili okuyucularım, 

Türkiye’de yaşanan güldürü dünyanın en ilkel toplumlarında bile yaşanmıyor.
Ülkemizde neler olduğunu, ya da nelerin olmayacağını hiçbirimiz bilemiyoruz.
Birileri yalan söylüyor,

  • Türk Milleti’ni utanmazca kandırmaya yelteniyor.

Bugün 8 Mayıs 2013!..
PKK, teröristlerin bugün sınır dışına çekilmeye başlayacağını bildirmişti.
O gün geldi! Bakalım çekilecekler mi!..
Dağlardan mı gidecekler, kentlerden mi?
Tayyip hükümeti onları nasıl uğurlayacak?
Törenler mi yapılacak, yoksa arkadaşlar görmezden gelinip buharlaşacak mı?
Çaktırmadan gitmelerine mi göz yumulacak, yoksa devletin yolları açmasıyla mı?

Karayollarından, kendilerine tahsis edilen makam araçlarıyla mı çıkacaklar,
yoksa dağ yollarından katır sırtında mı?
Silahlarını kim, nasıl götürecek? Devlet bunları da görmezden mi gelecek?
Yurtdışına çıkış için ellerine pasaport verildi mi?
Askeri birlikler, polisler ve insansız hava araçları bu çıkışları görmezden mi gelecek?
Yasalar nasıl çiğnenecek?
Devlet ve hükümet nasıl rezil olacak?

* * *
Evet, bugün 8 Mayıs!.. Hayatta en merakla beklediğimiz günlerden biri olacak!
PKK tarafından Kuzey Irak’taki Kandil dağında yapılan açıklamada,
tarih olarak bu gün verilmişti.

Şimdi son iki gün içerisinde yaşanan güldürüye bakalım ve böylesine bir konuda bile nasıl ciddiyetsizlik, nasıl şarlatanlık sergilendiğini görelim:

Meclis Başkanı Cemil Çiçek konuştu:

“PKK çoktan çekildi. Şu anda çıkmıştır. PKK’nın açıkladığı 8 Mayıs günü,
problem çıkmaması için verilen sanal (hayali) bir tarihtir.”

Hemen ardından Kürtçü BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş konuştu:

“Tek bir askeri birlik bile geri çekilmekte olan gerillalara operasyon yapmaya kalkışırsa,
biz yüz binlerce kişi operasyon bölgesine yürüyeceğiz. Operasyonu biz durduracağız…”

Sonra Cemil Çiçek’e yanıt verdi:

“Sayın Meclis Başkanı PKK’lılar zaten sınır dışına çıktılar diyor.
Ama gerillanın sınır dışına çıkması iki üç ay sürer.
Böyle iki üç günde gerillanın çıkması akla mantığa uygun değil.”

Şimdi bu ülkede yaşayan bir vatandaş olarak kimin yalan söylediğini bilin bakalım!
Meclis Başkanı üstüne vazife olmadığı halde başka telden çalıyor, Kürtçü başka telden.
Kim doğru söylüyor, kimse bilemiyor.
Bilinen tek şey, Kürtçü ekip tam kadro devlete posta koyuyor:

“Çekilme aşamasında bir gerillanın kılına dokunursanız sizi pişman ederiz!”

Türk Devleti işte böylesine aciz ve zavallı durumlara düşürüldü.

* * *
Dün bu konuda son sözü Tayyip söyledi:

“Terör örgütünün tarih açıklaması yanlış.
Nasıl girdilerse öyle çıkarlar. Bizim için esas olan silahlarını bırakıp ülkeyi
terk etmeleriydi.”

Hepsi bu kadar! Başka bir cümlesi yok.

Sevgili okuyucularım, şimdi siz o şahsın ağzından çıkan bu cümleyi okuyunca
ne anladınız?
Hiçbir şey!
Konuşuyor, ağzında bir şeyler geveliyor ama ne dediği anlaşılmıyor.
Böylesine önemli bir konuda bile net bir şey söyleyemiyor.

Şimdi şu tabloya dikkat ediniz:
Meclis Başkanı “Çoktan gittiler” diyor.
Terörist temsilcileri “Örgütümüz burada, çekilme olmadı” diyor.

Tayyip eveleyip geveliyor.

Yani ne oldu, bugün ne olacak be kardeşim?
Bir bilen varsa Allah rızası için çıksın ortaya, bize de anlatsın.
Hepimizin bildiği bir tek şey var:
Devlet ve hükümet bir terör örgütü karşısında aciz kaldı, yenik düştü, teslim bayrağını çekti ve onların kum torbasına döndü.

Kanunsuz emir              :

Anayasamızın “Kanunsuz emir” başlıklı 137. maddesi çok açık:

  • “Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse
    (asker veya sivil) üstünden aldığı emri yönetmelik, tüzük, kanun veya
    anayasa hükümlerine aykırı görürse yerine getirmez ve bu aykırılığı
    o emri verene bildirir. Ancak üstü emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, emir yerine getirilir. Bu halde, emri yerine getiren sorumlu olmaz…”

Şimdi aynı maddenin çok önemli olan devamı geliyor:

  • “Konusu suç teşkil eden emir hiçbir suretle yerine getirilmez.
    Yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.”

* * *

Terörist kafileleri bugünden başlayarak veya daha sonra, ellerini kollarını sallaya sallaya sınırımızdan geçip ana üsleri olan Kuzey Irak’a yolcu edilecek.
İçlerinde kim olduğu bilinen kişiler var.
Adam öldürmüşler, köy basmışlar, mayın döşemişler, bombalar patlatmışlar,
nice insanların ölümüne neden olmuşlar.

İçlerinde Mehmetçik katilleri, polis katilleri var.
Hepsi suç işlemiş durumda.

Şimdi sen bu kişilerin sınırdan şu veya bu biçimde özgürce geçmesine
göz yumarsan…

Anayasanın “Kanunsuz emir” maddesi işte bu aşamada devreye girecek.

Sınırdaki askeri birliklere Valiler ve Genelkurmay tarafından çoktaaan
sözlü emir verildi:

“Geçişleri görmemiş olun…
Bırakınız geçsinler!.. Dokunmayın yavrucuklara!..”

* * *
Anayasanın 137. maddesi açıktır. Gerek anayasa ve gerekse yasalarımızda,
bunun aksine bir hüküm yoktur. Hiçbir asker veya sivil kamu görevlisi

“Bana verilen emri uyguladım, geçişe göz yumdum” diyemez. Böyle bir emir aldığı takdirde yapacağı şey yazılı emir istemektir.

O da, yazılı emri verecekler açısından biraz sıkar!

Dolayısıyla, bu gibi kanunsuz emirleri veren ve uygulayan her kamu görevlisi, unvanı ve rütbesi
ne olursa olsun suç işlemiş olacaktır…

Ve zamanı gelince hesap verecektir.

* * *

Sevgili okuyucularım,

Şu rezilliğe, şu kepazeliğe bakar mısınız!..

Ortalıkta bir terör örgütü var.
Üyelerinin her biri suç işlemiş, dağlardaki inlerinde gizleniyor…
Ve koskoca Türk Devleti bunlarla at pazarlığı yapıp “İsteyen gidebilir arkadaşlar” diyebiliyor.
Sayılarının iki bin kişi olduğu söyleniyor.

Demek ki koskoca bir Ordu ve öteki güvenlik güçleri iki bin silahlıyla baş edemedi,
selameti onları kazasız belasız yolcu etmekte buldu!

Terör kafilelerinin sınırdan silahlı veya silahsız olarak geçişine göz yuman,
bu kanunsuz emirleri veren ve uygulayanlar,
günü geldiğinde mutlaka hesap verecek.

Evet, bugün 8 Mayıs, kutlu bir gün!
Du bakalii neler olcek!

http://sozcu.com.tr/2013/yazarlar/emin-colasan/bugun-8-mayis-cekiliyor-son-biletler.html, 8.5.13

BAŞBAKAN ERDOĞAN EFENDİ NE DEDİ; VATANDAŞLAR NE DEDİ?

E. Albay Cemil DENK

portresi

BAŞBAKAN ERDOĞAN EFENDİ NE DEDİ?

VATANDAŞLAR NE DEDİ? 

“… Abdullah Öcalan’a, 12 kanallı televizyon verdik.

… Haftada 3 gün jimnastik yapsın dediler, HER GÜN YAPSIN’ dedim.

Arkadaşlarıyla günaşırı görüşüyordu, HER GÜN 1’er saat GÖRÜŞSÜN’ dedim.”

VATANDAŞLAR NE DEDİ?

“… 30 bin kişinin katili Apo, bir televizyonla mı İkna Oldu? İnandırıcı değil!.

Başbakan’ın halktan gizlediği şeyler var. Açık açık orada ne PAZARLIK yapıldığını söylesin. Bizi böyle KANDIRMAYA devam etmesin.”

BAŞBAKAN ERDOĞAN EFENDİ NE DEDİ?

“… O güçlü Osmanlı İmparatorluğu’nda, LAZİSTAN, KÜRDİSTAN Eyaletleri vardı.
… Belediyeyi kabul ediyorsunuz, ama seçilmiş valiyi neden kabul etmiyorsunuz?”

VATANDAŞLAR NE DEDİ?

“… Biz Türk Bayrağı altında bir arada yaşamaktan gurur duyuyoruz. Başbakan, Kürt vatandaşları ayırdı. Yetmedi, Şimdi de sıra Lazlara mı geldi? Böyle giderse ÜLKE BÖLÜNÜR.”

BAŞBAKAN ERDOĞAN EFENDİ NE DEDİ?

“…Öcalan’a EV HAPSİ söz konusu değil.”

VATANDAŞLAR NE DEDİ?

“… Bu sözlerinin arkasında dur. Şehit evlatlarımızın kemiklerini sızlatma.
30 bin şehidin ölüm emrini veren caniyi affetme.”

DENİZ BAYKAL NE DEDİ?

“… PKK geçmişte SUÇ ÖRGÜTÜYDÜ. Apo’ya “SAYIN” diyen CEZA alıyordu,
AKP; hem Öcalan’ı, hem de TERÖR ÖRGÜTÜNÜ meşrulaştırdı.
Apo vatan kurtaran aslan oldu, PKK’lı Teröristler ise Özgürlük Savaşçıları!”

MEHMET TÜRKER NE DEDİ?

“… PKK ve ona yardım ve yataklık edenler; oluk oluk akıttıkları kanda boğulmak yerine, 30 yılın hesabını vermeden, İktidarın can simidiyle o kan denizini güle oynaya geçecekler.”

Askerimizi, subayımızı, sivil insanlarımızı kahpece katleden canavarlar, ellerini kollarını sallayarak, sırıtarak, birbirleriyle şakalaşıp, Türk Devleti ile dalga geçerek gidecekler!.. Türk halkına da, şehit anaları, şehit babaları, şehit eşleri, şehit evlatlarına da onları seyretmek düşecek!..

Anlaşılan, PKK terör örgütünün 30 yıldır işlediği cinayetler, toplu katliamlar,
ülkeye verdikleri yüz MİLYARLARCA dolarlık ZARAR yanlarına kar kalacak!..”

RAHMİ TURAN,TOKMAK KÖŞESİ, SÖZCÜ GAZETESİ

“… Başbakan’ın demokratik kurallara aldırış ettiği yok!
Kendisini ELEŞTİREN gazetecileri İŞTEN ATTIRIYOR,
TERÖRİSTLERLE PAZARLIK konusunda açıklama isteyen muhalefete:

“NAMERTSİNİZ! KUDURUYORSUNUZ!” gibi nazik (!) açıklamalar yapıyor.

Anlaşılan, demokrasiyi hiç sevmiyor ve bu nedenle PARLAMENTER SİSTEMİ değiştirmek İstiyor!”

EMİN ÇÖLAŞAN NE DEDİ?

“… Tutuklanan tüm teröristler ve KCK’lılar, Apo ile yürütülen pazarlıklar doğrultusunda, mahkemeler tarafından tek tek serbest bırakılıyor. Son olarak Van’ın BDP’li Büyükşehir belediye başkanı ve ekibi önceki gün tahliye edildi.

Adına Apo denilen katilin örgütüyle yıllarca dağlarda vuruşan komutanlar, subaylar ve astsubaylar ise tutuklu, hapishanelerde çile dolduruyorlar.

.. Bu rezil olayda karşımızda AKP-BDP koalisyonu var.
Türkiye’nin köküne bunlar ortaklaşa kibrit suyu dökecekler.

Ey Türk Milleti UYAN!

Yalnızca bir tek kişinin çıkarları ve aymazlığı doğrultusunda,
Senin sırtından oynanan şu oyunlara tepki koymak, DUR demek zorundasın.”

Naçizane ben de diyorum ki;

Ordumuzu, Yargımızı, Milletimizi, Vatanımızı Korumak ve yaşam düzeyimizi yükseltmek istiyorsak, iktidar olmaya en yakın bir partiyi, oylarımızla SANDIKTA BİRLEŞEREK iktidara getirmeliyiz!.

Çünkü; İKTİDAR OLMADAN HİÇ KİMSE HİÇBİR ŞEY YAPAMAZ!

Ben inanıyorum ki; bu Halk, bu UYUYAN DEV;

Önümüzdeki seçimlerde UYANACAK ve kendisine bu acıları çektirenlere gereken dersi verecektir.

Saygılarımla.
31 Mart 2013

Cemil DENK 
E. Albay

ATATÜRK’ÜN ve BİRİLERİNİNDin’e, Laiklik’e ve Kadına BAKIŞI” konusunda Araştırmacı Yazar 0 532 217 88 11   E-Mail:  denk.cemil@gmail.com

Genelkurmay kimin yolunda?


Genelkurmay kimin yolunda?

Emin ÇÖLAŞAN

SEVGİLİ  okuyucularım, Türkiye’de “Atatürkçü” bilinen kurumların en başında Türk Ordusugelir(di). Ordumuzun komuta kademesi her zaman böyle (idi).

Alt kademe belki yine öyle ama komutanların zihniyeti epeyce değişti.

Dikkat ediniz, artık Atatürk’ten söz eden komutanlar yok.

Genelkurmay Başkanı ile Kuvvet Komutanlarının istifası sonrasında o makama kaderin cilvesiyle gelen Necdet Bey, tümüyle farklı bir çizgi izliyor. Ne yazık ki öyle.

Türkiye Cumhuriyeti kimlerin elinde kalmış, neler oluyor,
Necdet Bey ve ekibinden ses yok.

Bu söylediklerimi sakın kimse yanlış anlamasın.

Hiçbirimiz onlara “Darbe yapın, bu rezil gidişe el koyun” çağrısında bulunmuyoruz. Böyle bir şey bu saatten sonra zaten olamaz.

Ama diyoruz ki “Ey komuta kademesi, siz Patagonya’da yaşamıyorsunuz. Ülkemizin gidişi konusunda biraz daha duyarlı olun, ses verin. Sizler Tayyip’in memurları, emir kulları değilsiniz…”

  • Atatürk; bu iktidar tarafından belleklerden silinmek isteniyor.
    Atatürk ders kitaplarından çıkarılıyor.
  • Türkiye İslamcı-Kürtçü bir rejime doğru sürükleniyor.

Geçmişin katili olan herif bugünkü iktidarın gözünde en büyük adam (!) oldu, onunla pazarlıklar yapılıyor. İki paralık bir katil, ülkemizin geleceğinde söz sahibi yapılıyor.

* * *

Bütün bunlar olurken bizim Genelkurmay ve Necdet Bey ne yapıyorlar! Son iki gün içinde yaşadığımız bir olay her şeyi açıkça gözler önüne serdi.

Genelkurmay Başkanlığı muhteşem bir “Atatürkçülük (!)” sergilemeyi başardı.

Atatürk’ün boyu, kilosu ve ayakkabı numarası!

Bu konuda ince bir Atatürkçülük çalışması yapmışlar, Atatürk’ün beden ölçülerini çıkarıp sitelerine koymuşlar.

Boyu 1.74, ayakkabı numarası 42, kilosu bilmem kaç!

Vallahi maşallah, başka seçenek kalmadığı için, Atatürk işte böyle gündeme getirilir!

Boyu posuyla, kilosu ve ayakkabı numarasıyla…

* * *

Atatürk’ü yok etmeye, belleklerden kazımaya kalkışan bir iktidar,
bu Genelkurmay’a ne kadar teşekkür etse azdır…

Çünkü böylesi ilk kez görülmektedir.

Necdet Bey ve öteki komutanların ağzından bu güne kadar Atatürk devrimleri, Atatürk ilkeleri konusunda pek bir şey duymadık. Devrimler yok sayılırken, İmralı Adası’nda yatmakta olan bir katille pazarlıklar sürerken“Türk milleti” kavramı yeni anayasadan çıkarılmak istenirken, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kahramanlara hakaretler yağdırılır ve onlarla alay edilirken, bu ülkenin bekçisi olarak gördüğümüz Türk Ordusu’ndan
ses yok, tepki yok, tık yok.

Niçin?..

  • Çünkü Necdet Bey hükümetin memuru!

Ağzını açamaz, konuşamaz.

Silah arkadaşları, dün önlerinde esas duruşta beklediği komutanları
içeri tıkılmış, ses veremez.

Deniz Kuvvetlerindeki amirallerin tam yarısı tutuklanmış, tepki koyamaz.

Atatürkçülük yok edilirken,
Mustafa Kemal Atatürk’ün askerleri hapishane duvarları arkasında çile çekerken
ağzını bile açamaz, uzaktan seyretmekle yetinir…

Çünkü Tayyip öyle istemiştir.

Ama iş farklı bir Atatürkçülük sergilemeye geldiğinde, Necdet Bey’in emrindeki Genelkurmay, açıklamalarını hemen yapar, Atatürk sevgisini (!) dosta düşmana duyurur!

Boyu şu kadardı, kilosu bu kadardı, ayakkabı numarası buydu!

Atatürk bu değildir. Atatürk’ün her şeyini unutup O’nu böyle anlamsız kavramlar ve rakamlarla gündeme getirmek, Atatürk’e yapılacak olan
en büyük saygısızlıktır.

Necdet Bey biraz toparlansın, neler yaptığını bir görsün.

Ayıp oluyor, ayıp.

************************

Vali Bey’in hışmı

Adana Valisi olan şahsın adı Hüseyin Avni Coş. Vali Bey önceden İçişleri Bakanlığı müfettişi idi. Tayyip’in İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı dönemindeki yolsuzluklarını incelemekle görevlendirildi. “Yolsuzluk vardır” diyen, yolsuzlukları raporlarıyla belgeleyen müfettişler, AKP döneminde büyük haksızlıklara uğratıldı ve oradan oraya sürgün edildi.

“Yolsuzluk yoktur” deyip Tayyip’i aklayanlar ise ihya edildi!

Onlardan biri olan Hüseyin Avni Coş, AKP döneminde vali yapıldı.
Son olarak en büyük kentlerimizden Adana’da valilik yapmakta!

Sadece o değil, Tayyip’i yargıda aklayan hakimler de Yargıtay üyeliğine seçildi.

Tayyip’i koruyan herkes altın buldu.

* * *

Adana’da Taner Talaş isimli bir yerel gazeteci, Vali Bey aleyhine mektuplar yazıp milletvekillerine göndermekle suçlanıyordu.
Birkaç gece önce Emniyet’e bir ihbar telefonu geldi:

“Mektuplar gazetecinin abisinin evinde. Evi basarsanız bulursunuz.”

Bu düzmece ihbarın mahkemeye iletilip arama kararı alınması gerekiyordu. Ama buna bile gerek görülmedi. Arama kararını,
bütün yasaları çiğneyerek nöbetçi savcı Mehmet Çömük kendi başına aldı.

Ve mektup teröristinin abisi Bülent Talaş’ın evi gece saat 03.10’da polisler tarafından basıldı.

Ev didik didik arandı. Polis bomba, silah falan değil,
Vali Bey hakkında yazılmış mektupları arıyordu ama hiçbir şey bulamadı.

Yerel gazetecilik zor iştir. Hele gerçek gazetecilik yaparsanız,
valiyi, emniyet müdürünü, belediye başkanını, iktidar milletvekillerini falan karşınıza alırsanız, sizi orada yaşatmazlar.

Bu gibi durumlarda hak, hukuk, adalet gibi kavramlar çöpe atılır,
başınıza bela alırsınız.

Sakın ola ki bundan sonra hiçbir gazeteci, hele Tayyip’i aklayan valileri karşısına almaya kalkışmasın.

Hiç tanımadığım gazeteci Taner Talaş’a geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

***************************

Sinan Yerlikaya diye biri!

Arkadaş geçen dönem Tunceli’den CHP milletvekili. Alevi kökenli biri.
Bu dönem seçilemedi. Tunceli, AKP’ye oy vermeyen, AKP’den
hiç kimseyi milletvekili seçmeyen bir ilimiz.

  • Bu Sinan Yerlikaya dün AKP’ye geçti ve parti rozetini Tayyip’e taktırdı.

Bunlar Türkiye’de siyasetin inanılmaz olaylarıdır. Alevi kökenli
bir eski milletvekili, yalnızca seçilemediği için partisinden ayrılıyor ve
AKP’li oluyor.

Amaç belli:

Tayyip’ten söz almıştır! Önümüzdeki seçimde Tunceli’den AKP adayı olacak, Alevi oylarını alıp Meclis’e bu kez AKP’den girecek!..

Eğer hesapları tutarsa, eğer Alevi yurttaşlarımız oylarını kendilerini aşağılayan ve horlayan bir partiye verirse!

Bir meraklısı çıksa, Sinan Yerlikaya’nın geçmişte AKP ve Tayyip hakkında söylediği sözleri ortaya çıkarsa, herhalde ilginç bir kitap olur.
Ama bizde siyaset böyledir, 180 derece dönenlerle doludur!

* * *

Emin Çölaşan’ın notu: Size güzel bir haber iletmek istiyorum.
Eğer Dijitürk abonesi iseniz, Başkent TV dışında bütün kanalların yandaş-yalaka olduğunu zaten biliyorsunuz demektir.
Yandaş olmayanlara şimdi güçlü bir ses eklendi:

Halk Haber TV.

Bu yayını Dijitürk 53. kanaldan izleyebilirsiniz.

A. Saltık’ın notu : ULUSAL KANAL’ı görmezden gelme Emin Çölaşan!

Naci BEŞTEPE : ÇARŞAMBA İĞNELERİ

E. Tümg. Naci BEŞTEPE

Naci_Bestepe_portresi

ÇARŞAMBA İĞNELERİ

FABRİKA

  • RTE, çocuk talebini 6’ya çıkardı!
Erzak yardım paketlerine mesir macunu ve VİAGRA da koymalı…
BELGE
Emekli subaylar, 28 Şubat sorgulamasının sahte belgelerle yapıldığından itiraz ettiler. 
Şu askerler bir türlü anlayamadı,
Gerçek suç belgesi bulmak kolay mı?.. 
 
ÖLDÜRÜN
Çapa Tıp Fakültesinin “hastane dışına çıkmalı” raporuna rağmen mahkeme E. Tuğg. Levent Ersöz’ü tahliye etmiyor.
Anlaşılan bu günlerde ölümü beklenmiyor…
 
ŞERBET
THY; içki yerine şerbet vermeyi planlıyor.
Pilotlara müftülük, hosteslere imamlık yolu açılıyor…
 
HELAL
Promosyonlu tedavi reklamları veriliyor.
Helal tedavi reklamları merakla bekleniyor…
 
YAĞMA
Atatürk’ün ağaçlandırılarak korunmasını istediği mirası AOÇ‘nin
%40’ı yağmalandı.
Başkanlık sarayı da oraya yapılmasaydı RTE çatlardı…
 
YENİLİK
Silivri’de, 18 Şubat 2013 JANDARMA MAJİNO HATTI‘nı savunan askerlerimiz, yaş ortalaması 60 olan vatandaşlarımıza içi kumlu basınçlı su sıktı. 
Bu da jandarmanın yenilikçi başarısı,
Kum olmasa, 63’lük kadının gözü yaralanmazdı…
 
ZORBA
Akit isimli gazete benzeri kin yazıcısı; Çağlayan’da polisten sopa, Silivri’de cop, gaz ve basınçlı kumlu su yiyen vatandaşlar için
“ZORBALIK, ZIVANADAN ÇIKTILAR” diye başlık attı.
Zorbalığın da takiyyecesi çıktı…
 
PALAVRACI
BDP’li Sırrı Sakık; “PKK’nın gözünün yaşına bakmayız”
Atma Sakık, biz de öyle her palavraya kanmayız…
 
TERBİYESİZ
Acun Ilıcalı‘nın STAR TV’de sunduğu Yetenek Sizsiniz programında,  “avantaj sağlamasın” gerekçesiyle Türk Bayrağı kapatıldı.
Bahane uydurmada, yeteneksizsiniz,
Milleti saymayıp bir de enayi yerine koyan, terbiyesizsiniz…
 
SÖZCÜ
Emin Çölaşan‘ın yazdığına göre, Güvercinlik Lojmanlarının
sosyal tesislerinde Gözcü Gazetesi satışı yasaklanmış.
Sözcü okumazlar,
Gnkur. sözcüsünü dinlerler…
 
GELİŞİM
İş adamları, THY Y.K. Bşk. Topçu ve RTE’nin oğlu tarafından,
RTE Üniversitesi Geliştirme Vakfı kuruldu.
Yağcılığın, avantacılığı geliştirmenin bir oğlu daha oldu…
AYAK
“Biz her türlü milliyetçiliği ayaklar altına almış bir iktidarız.”
Millet olarak o ayakları kırarız…
 
Naci BEŞTEPE
20.2.13

Biji Erdoğan!

 

EMİN ÇÖLAŞAN

SÖZCÜ
, 19.2.13

portresi_SOZCU_ile

Biji Erdoğan!

Aslanları demir kafeslerin arkasına atmış,
çakallarla masaya oturuyor..

Hepimizin derdi terör. Ya onu bitir, ya aramızdan çekil!

Sevgili okuyucularım,

Tayyip, Güneydoğu turlarında kürsülere çıkıp konuşuyor. İl ve ilçelerden, hatta köylerden getirtilen ve miting yerinde ağırlanan bindirilmiş kıtalar kendisine
tezahürat yapıyor.

Meydanlara pankartlar asılıyor:

“Biji Erdoğan!”

Kürtçede “Yaşa” demekmiş!
Bu ifadeyi ve sözleri Türk Bayrağı’nın indirildiği, Türk milletine hakaretlerin yağdırıldığı salonlarda ve mitinglerde Kürtçüler kullanırdı:

“Biji Apo… Biji Kürdistan!..”

Tayyip şimdi Kürtçüleri kafakola almanın peşinde. Sürekli Güneydoğu turlarına çıkıp onlara şirin görünüyor, nasihat veriyor, o inanılmaz propaganda mekanizmasını
bu kez oralardan çalıştırıyor.

O akşam bütün yandaş televizyonlar O’nun görüntüleriyle, ertesi gün bütün yandaş   gazeteler O’nun sözleriyle dolu. Yanına getirtilen engelli bir kız çocuğuna kartını veriyor, O’na iş bulunmasını istiyor. Artık engellilerden, çocuklardan, camiye girip çıkanlardan medet umuyor.

* * *

Bunu niçin yapıyor?.. Ve özellikle de niçin Güneydoğu turlarında yapıyor?..
Çünkü bu Apo olayı iktidarının başını ağrıtacak.
Bakınız Tayyip neler diyor önceki gün nutuk atarken:

“Kimse karşımıza Kürtlükle, Türklükle çıkmasın.
Biz her türlü milliyetçiliği ayaklarımızın altına almışız…

Peki ama biz onun karşısına ne ile çıkacağız?
Türklüğümüzü unutmuş olarak mı!
Türklükten söz etmeyerek mi!
Sen kimsin ki milliyetçiliği ayaklarının altına almış olasın?

Bizim milliyetçiliğimiz ırkçılık, kafatasçılık değildir.

Türkiye Cumhuriyeti’ni yaratan, var eden çeşitli uluslar vardır…
Ve herkes bu potanın içindedir.
Bunun adına Atatürk milliyetçiliği denir.
Hiç kimse kendinden olmayanlara düşman değildir.
Sadece Apo’nun Kürtçüleri hariç.
Onlar silaha sarıldılar, Türkiye’den ayrılıp bağımsız Kürdistan kurmak için
yıllarca bu ulusun bayrağını indirdiler, bazen yaktılar, hakaretler yağdırdılar.
Şimdi bakmayın alttan aldıklarına!..
Bütün amaçları Tayyip’le kurdukları koalisyonu sürdürmek ve Apo’yu kurtarmak.
Köprüyü geçene kadar ayıya dayı demek.

* * *

Tayyip bir anayasa oyununa girdi, yaptığından kendisi de korkuyor. Bombanın fitili elinde, patladı patlayacak. Dikkat ediniz, Güneydoğu’da attığı nutukları Batı’ya,
Akdeniz, Karadeniz ve Marmara’ya gidip atamıyor.
Sıkıysa gitsin İzmir’e, gitsin Trabzon’a, Antalya ve başka yerlere ve bu sözleri orada söylesin!
Çevresindeki binlerce koruma bile O’nu kurtaramaz!
Ama gün gelecek, oralara da gitmek zorunda kalacak.
Bakalım o zaman hangi incileri saçacak, neler diyecek!

* * *

Sevgili okuyucularım,

Türkiye ne yazık ki iğrenç bir pazarlığın pençesine terk edildi:

  • “Ver Başkanlığı, al Apo’yu!”

AKP ile Kürtçü BDP koalisyonu resmen değil ama uygulamada kuruldu.
Başkanlık sistemini alacaklar, karşılığında Apo denilen katili bir süre sonra salıverecekler.

Peki bu iş bu kadar kolay mı?
Plan şöyle:
Anayasa değişikliğini kelle sayısı açısından Meclis’ten doğrudan geçirmeleri çok zor… Çünkü AKP içinde böyle bir anayasa rezaletine karşı çıkan epeyce milletvekili var.
İşte o zaman referanduma gidilecek.
Peki Türk Ulusu bu anayasa değişikliğine oy verir mi?
Güneydoğu’da özerk Kürdistan kurulmasını kabul eder mi?
Benim bildiğim, etmez…
Çünkü bu ülke sadece Güneydoğu’dan, Kürtçü BDP oylarından oluşmuyor.
Onların Türkiye genelinde oy oranı da bilemediniz % 7.
O halde Tayyip ve partisi Ege, İç Anadolu, Akdeniz, Karadeniz, Marmara bölgelerinden oy istemek zorunda kalacak. Türk kavramını anayasadan çıkarmaya hazırlanan bir partinin bu tehlikeli oyununa o bölgelerin halkı “Evet” oyu verir mi?
Vermez.

  • Tayyip çok tehlikeli bir oyuna girdi.

Kendisini riske atması bizim için sorun değil.
Ama oyun planını Türkiye Cumhuriyeti üzerinde kuruyor, bunu da yeni anayasa üzerinden yapmaya kalkışıyor. İster istemez çuvallayacak ve hüsrana uğrayacak.
Elinde taşıdığı bomba günün birinde şu veya bu biçimde patlayacak da,
nasıl ve ne zaman olacağını şu anda bilen yok.

Ve elektrik rezaleti

Tayyip Güneydoğu’daki turlarında sürekli olarak kaçak elektrikten söz ediyor. Biliyorsunuz, Kürtçülerin belli amaçları vardır:
“Bu T.C. devletine vergi vermeyeceksin.
Elektrik parası ödemeyeceksin.”
Doğu ve Güneydoğu’da elektrik kullanımının % 81’i kaçak.
Evler ve işyerleri elektrik sobalarıyla ısıtılıyor.
Fabrikaların bir bölümü kaçak elektrikle üretim yapıyor.
Yüz binlerce kişi geceleri üşümemek için elektrikli battaniyeye sarılıp yatıyor…
Ve bir kuruş elektrik parası ödenmiyor!
Bu bedel en sonunda bizlere, elektrik faturasını düzenli ödeyenlere yükleniyor.
Yakın zamana kadar faturalarda kayıp-kaçak bedeli adı altında hepimizden
para alıyorlardı.
Onların kaçak kullandığı elektriğin bedeli bize fatura ediliyor ve biz ödüyorduk.
Tepkiler artınca bu kalem kaldırıldı, faturadaki başka yerlere yedirildi.
Aynı parayı hep birlikte yine ödüyoruz da, adı değişmiş oldu!

* * *

Şimdi kaçak elektrik konusunda karşımıza çıkan Tayyip kafasına bakalım. Geçenlerde Şanlıurfa-Viranşehir’de halka hitap ediyor:

“Sizden bir ricam var. Herhalde elektriği kaçak kullanmayacağız değil mi!
Çünkü siz haramı helali çok iyi bilirsiniz! Ben inanıyorum ki, sizin boğazınızdan
haram geçmez!”

Şu kafanın referansına bakar mısınız!
Dini inançlar ve dini yasaklar! Ama gelin görün ki, iş beleş elektrik kullanmaya gelince,
o dindar ahali, dini falan takmıyor.
Oysa yasalarımız uyarınca kaçak elektrik kullanmak, hapis cezası gerektiren bir suçtur. Yasaları bırakmış bir yana, haramdan helalden söz ediyor!
Önceki gün Midyat’ta “Milliyetçilik” nutukları atarken şöyle diyor:

“Kim ki kendi ırkının, kavminin ve kabilesinin diğerlerinden üstün olduğunu
iddia ediyorsa, o kişi şeytanın izindedir!”

Konu kaçak elektrik olunca her yerde haram-helal vaziyetleri,
konu milliyetçilik olunca bu kez araya şeytanı sokuyor!
Bu kafa, 21. yüzyıl Türkiye’sini işte böyle yönetiyor!
Biji Tayyip!

SEN DE KURTUL MİLLET DE KURTULSUN!

SEN DE KURTUL MİLLET DE KURTULSUN!

E. Albay Cemil DENK
07 Ekim 2012

Emin Çölaşan, YARGIYla ilgili, SÖZCÜ’de: yazdı

“… Balyoz ve Ergenekon gibi davalarda Türk Ordusunun neredeyse tüm
komuta kademesi tutuklandı “… Bir mahkemenin böyle kararlar vermesi
inanılır bir şey değildir:
*Tanıklar Dinlenmeyecek,
* Bilirkişi Raporları Dikkate Alınmayacak,
* Üzerinde Oynanmış, Düzmece, İmzasız Belgeler Delil Olarak Kabul
Edilecek, olacak iş değildir!.”
***

Uğur Dündar, TERÖR’le ilgili, SÖZCÜ Gazetesi’nde yazdı:
“PKK bölücü terörünü iktidarınız döneminde sonlandırmak bir yana,
uyguladığınız politikalarla azdırırsanız”
***

Mehmet TÜRKER, DIŞ SİYASETle ilgili, SÖZCÜ’de Gazetesi:
“… Suriye’nin iç meselesini kendi iç meselemiz gibi üstlenir ve
binlerce Suriyeli sığınmacıyı, ayranı yok içmeye tahterevanla
gider…. misali ülkemize kabul edip en iyi koşullarda misafir etmeye
kalkarsanız,
Sonra da onlarla savaşmaya kalkarsanız size bunun hesabını Türk milleti sorar!”

Emin Çölaşan, DIŞ SİYASETle ilgili, SÖZCÜ Gazetesi’nde yazdı
özetleyerek sunuyorum:

“… AKP’yi kuran dört kişiden biri ve Erdoğan’ın “Başbakan Yardımcısı”
Abdüllatif Şener, televizyon canlı yayınında öyle şeyler söyledi ki bu
sözleri değil yiyen, okuyanın bile sinir sistemi altüst olur!.. Neler
söylenmiş beraberce bakalım;

* “Başbakan kime destek veriyor? Muhalifler deniliyor. [ Suriye’den bahsediyor]
Ne oldukları belirsiz çoğu hapishane kaçkını, katil, haydut tipli bir
ton farklı- farklı gruplar var. Bunların temsilcileriyle Başbakan’ın
karşı karşıya gelip konuşuyor olması bile Utanılacak Bir Durumdur

***

Güner YİĞİTBAŞI, ZAMLARla ilgili, İnternet’te yazdı;
(Sayın Başbakan Erdoğan’a söylüyor)

“…Bu Zamların nedeni, ülkeyi kötü yönetmenizdir…
… Ülkeyi kötü yönetip, bedelini halkımıza ödetmekten vaz geçip,
halktan özür dileyerek İSTİFA edip çekilmeyi düşününüz!”.
***

Emin Çölaşan SÖZCÜ Gazetesi’nde yazdı, özetleyerek sunuyorum:

“… ZAMLARA tepki verilmiyor. Vatandaşın sesi çıkmıyor. Bu kadar
duyarsız ülkede zam doğal. Başbakan bunu biliyor. Bu gidişle devam da
eder.
Din üzerinden siyaset bu ülkede tutuyor.
… Siyasetçi-işadamı işbirliği ile devlet kesesinden gayrimeşru yağma
yapılarak zenginleştiler… … Sadece siyasetçiler ve işadamları değil,
İslamcı aydınlar bile!..”
***

Sayın Başbakan Erdoğan, bunları yap
SEN DE KURTUL MİLLET DE KURTULSUN!

Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Beyefendi,

Atatürk‘ün, “zaruri olmadıkça, savaş bir cinayettir” sözünü aklından
çıkartmayarak,
Önce Git KOMŞU Ülkelerle bir şekilde ANLAŞ
ANLAŞTIKTAN sonra, çıkıp şöyle bir Açıklama Yap;

“Ey Dünya Kamuoyu!… Biz bundan sonra;

1. “ABD’in de, AB’nin de hükümeti değil!
Kendi milletlerimizin hükümetleriyiz, Kimsenin ianesine [sadakasına] ve de icazetine ihtiyacımız yoktur!
(Çünkü bu Millet, bu vatanı, Kuruluş Savaşı’nda “bir çift Çorap ve bir çift Çarıkla” kazanmıştır.
Gerekirse Aç kalır, Açık kalır Bağımsızlığını yine kazanır.)

2. Biz, ABD’nin BOP (Ortadoğu’daki ülkelerin sınırlarını değiştirme) planını TANIMIYORUZ!

3. Ülkelerimizin refahı için, Suriye, Irak, İran ve Azerbaycan’la İTTİFAK yaptık

* ENERJİ, * EKONOMİK ve * GÜVENLİK konularımızı birlikte planlayıp, birlikte yürüteceğiz!” (Örneğin 1998’de İran ile Güvenlik Anlaşmaları imzalanarak, PKK’ye karşı Ortak Mücadele edilmişti…)

Ülkelerimizin dirlik, düzenliği ve milletinin refahı için aşağıdaki önlemler alınmalıdır:

1- Silivri-Hasdal zindanlarının kapıları derhal açılmalı suçsuz insanlar SERBEST bırakılmalı, en azından, TUTUKSUZ YARGILANMALIDIR,

2. TSK eski moraline ve savaşma gücüne yeniden kavuşturulmalıdır.

3. TERÖRİSTLER dışında, “SINIRLI AF” ilan edilmeli, ülkemize huzur geri getirilmelidir.

4- Hatay’daki terör kampları derhal kapatılmalıdır.

5- İran, Irak ve Suriye’yle İşbirliği yapılarak, TERÖR Bitirilmelidir.

6. Her konuda, özgür ve bağımsız güçlü bir İSTİHBARAT’ımız olmalıdır.

7. DİNSEL ve IRKSAL ayırım yapmaktan vazgeçilmelidir.

8 İç güvenliği sağlamak için, Bütün ülkede, gerekli olan her yerde, TERÖR BİTİRİLİNCEYE kadar, SIKIYÖNETİM ilan edilmelidir…

Türkiye, AKP hükümetinden kurtulmadıkça daha çok sıkıntılar çekecek!

Bunca yanlışları yapan bu Hükümeti;
Saf, temiz kalpli halkımız, bu defa görmezden gelmeyecek!

Ama;

Ben inanıyorum ki; bu HALK, bu UYUYAN DEV önümüzdeki seçimlerde UYANACAK ve kendisine bu acıları çektirenleri görecek, tanıyacak ve

Yunus Emre‘nin dediği gibi,

“İkilik yok, Birlik var,
yalnız bunda Dirlik var.”

diyerek, kendilerine gereken dersi SANDIKTA verecektir.

Saygılarımla. 7.10.12

BALYOZ DAVASINDAKİ ÇELİŞKİLER ve HUKUKA AYKIRILIKLAR

CEMİL DENK
Em. Albay

BALYOZ DAVASINDAKİ ÇELİŞKİLER VE HUKUKA AYKIRILIKLAR:
Gazeteler’de ve İnternet’te yazıldı, özetleyerek sunuyorum

Yargı, Başbakan Erdoğan’ın TALİMATI ile
Ordumuzun itibarını ve moralini sıfıra indirmiştir.

BALYOZ DAVASINDA CEZA ALAN SANIKLARDAN ORTAK BİLDİRİ

Silivri’de görülen Balyoz davası karar duruşmasına katılan avukat Hüseyin Ersöz, birçok sanığın altına imza attığı Ortak bildiriyi okudu. 21 Eylül 2012 Cuma 19:27

Ortak bildiride;
* “Balyoz Davası’nda toplu tutuklama ve yargılama ile işlenen Hukuk Cinayeti bugünkü kararla Hukuk Katliamına dönüştürülmüştür. Katledilen Cumhuriyetimizin geleceği olmuştur”
* “Bizler milletimize, vatanımıza asla ihanet etmedik. Vicdanımız tertemiz. Vatan sağ olsun”
* “Kesinlikle Siyasi olan davanın neticesinin hukuki olması beklenemezdi.

* Bu Mahkeme;
– Savunma Lehine Delilerin kaybolmasına sesiz kalan,
– En önemli Delilleri vermeyen,
– Sözde Delilleri tartışmayan,
-Savcının Taleplerini tamamına yakının karşılarken,
– Savunma Taleplerini karşılamayan
Bu uygulamaları ile hukuku ve Savunmayı Fiilen Yok sayarak Avukatsız yargılama yapan bir mahkemedir. ” dendi.

Av. Hüseyin Ersöz’ün okuduğu bildiride,

– İçinde Adalet ve Özgürlüğün olmadığı ülkede Demokrasi de olmaz.
– Komşu ülkelerdeki insan hakları ihlallerini önlemeye çalışan Devletimiz, maalesef kendi ordusuna karşı yapılan insan hakları ihlallerini, Haksızlıkları, Hukuksuzlukları önleyememiştir.
– Bu düzmece davada Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı emperyalist güçlerin, Cumhuriyet düşmanlarının kurduğu komplonun görülememiş olması kabul edilemez.
– Devlet bunu görmüşse ve sessiz kalmayı tercih etmiş ise durum daha da vahimdir.
– Bizler milletimize, vatanımıza asla ihanet etmedik. Vicdanımız tertemiz.
– Değişmez Başkomutanımız Mustafa Kemal Atatürk’tür.
– İzleyeceğimiz yol onun Akıl ve Bilgi yoludur.
– VATAN SAĞ OLSUN” ifadeleri dikkat çekti.

İŞTE BALYOZ’DAKİ 12 ÇELİŞKİ :

Bu bilgiler; Cumhuriyet Gazetesi dahil birçok gazeteden alınmıştır:

1- Kardak’a çıkmış SAT komandosu Albay Ali Türkşen’e, “Şu Tarihte, Şu Saatte, sen bilgisayarında şu belgeyi kaydetmişsin!” diyorlar.
Ama TRT, o gün, o saatte, albayla ‘Silahlı Kuvvetler Saati’ türünden bir televizyon programı yapıyor ve onu Denizin Altına Dalış yaparken kameraya çekiyor.
Albay, “İspatı burada, Beni bilgisayarda belge kaydetmekle suçladığınız saatte, ben Denizin Altında dalıştayım, TRT çekmiş. Denizin altında, hangi belgeyi kaydedebilirim?” diyor. Bir Buçuk Yıldır Tutuklu!

2- 2003’te TCG Alanya gemisine bir görevlendirme yapıldığı söyleniyor.
O tarihte Gemi Henüz İnşa Bile Edilmemiş. İnşa tarihi 2005.

3- Sözde darbe planında, el konulacak ilaç şirketlerinin listesi var. Orada ‘Yeni Recordati’ diye bir firmanın adı geçiyor. Oysa o tarihte öyle bir FİRMA YOK!
O firmanın 2003’teki adı ‘Yeni İlaç’. ‘Yeni Recordati’ oluşu 2009.

4- Jandarma planlarının içinde belirtilen bazı sokak adları, 2003’te O İsimleri Taşımıyor. Sonradan değiştirilip öyle yapılmış, 2004’de, 2005’de, 2006’da…

5- CD’lerdeki word belgeleri 2003 tarihli. Dolayısıyla, 2003’ün teknolojisine uygun olması gerekiyor. Ama belgelerde kullanılmış olan ‘Calibri’ ve ‘Cambria’ gibi bazı yazı fontları Microsoft tarafından Ofis 2007 İçin Geliştirildi.
Bu da, darbe belgelerinin 2003’ten sonraki bir tarihte yazıldığının bir başka kanıtı.

6-Darbe belgeleri arasında toplantı tutanakları var ancak güya AKSAZ’da yapılan toplantıya katılımcı olarak gösterilen subayların biri o tarihte Haifa’da, diğeri Gemlik’te, diğeri İZMİR’de.

7- Belgelerin içinde, jandarma personelinin Kriptolu Cep Telefonu kullandığı belirtiliyor. Oysa o telefonların Jandarmada Kullanılmaya Başlama Tarihi 2008.
2003’te öyle bir telefon Yok!

8- Balyoz Planı’nın kendisinde, ‘Dost Bir Unsur’ olarak Türkiye Gençlik Birliği’nden söz ediliyor. Bu topluluğun sitesine girdiğinizde, Kuruluş Tarihinin 19 Mayıs 2006 olduğunu görüyorsunuz. Ama Balyoz Darbe Planı’nın Yapılma Tarihi 2003.

9- Eskişehir’de çıkan flash diskte yine 2003 tarihli bir Belge var. O belgede de bir kanun metnine atıf bulunuyor. Normalde o metinde, kanunun 2003 tarihli halinin olması gerekirken, metin 2005’te yapılmış bir değişikliği (hem de değişiklik kanununun tarihi ve numarasıyla) içeriyor.

10-11. ve 17 numaralı CD’lerin üzerinde Süha Tanyeri’ye ait olduğu iddia edilen El Yazıları var. O harflerin Süha Tanyeri’nin el yazısı ajandasından Kopyalandığını tespit ettik. Bununla ilgili ABD’den ve Türkiye’den iki rapor aldık. Birebir Kopya olduğuna ilişkin!.

11- Donanma Komutanlığı’nda ele geçirilen Hard Diskte Bir Makbuz var. Makbuzun bilgisayara taranma tarihi 2003 olarak görünüyor. Fakat makbuzun 2008’e ait bireysel emeklilik ödeme dekontu olduğu görülüyor.

12 -İstanbul’daki üç hastaneye ilişkin isim karışıklıkları var.- İlaç firmasında olduğu gibi – Oysa o hastaneler, o isimleri 2005’ten sonra alıyorlar. 2003’te hazırlandığı iddia edilen belgelerde 2005’teki adlarıyla o hastanelerin nasıl var olduğu bir türlü açıklanamıyor.” Odatv.com
***

Türk Ordusu Mensuplarına Verilen, Haksız ve Kasıtlı, Cezalar üzerine,
Birkaç Düşünür ve Yazarın Görüşleri:

Bekir Coşkun, Cumhuriyet Gazetesi’nde yazdı özetleyerek sunuyorum:
“… Duruşma başlamadan bir gün önce Hâkim Değiştirildi, Yetmedi; arada tahliye kararı veren Hâkimleri Görevden Aldılar. Mahkeme başkanı, tahliye yönünde oy kullandığı için baskı altına alındığını oturup karara yazdı, EMEKLİ ETTİLER…”

… Mahkeme çağırınca, Yurtdışından ilk uçağa atlayıp 34 saat yol Gelen Subayı görür görmez “YURTDIŞINA KAÇAR” diye anında Tutukladılar…”
(Tüm bu olanları tarih kitaplarına koymayın… Çocuklarımız okuyup utanmasınlar!…)”

YURT Gazetesi yazdı özetleyerek sunuyorum:
* “… İddianamede davaya temel teşkil eden Kanıtlardan tam Bin 500’ünün SAHTE olduğu kanıtlandı.
* 2003’TE hazırlandığı ileri sürülen Balyoz Planı belgelerinin SAHTE Olduğu 23 Ayrı BİLİRKİŞİ RAPORUYLA kesinleştiği halde, Mahkeme Dikkate Almadı!…”

ADD Genel Başkanı Tansel Çölaşan açıklama yaptı. SÖZCÜ Gazetesi yazdı özetleyerek sunuyorum:

“… İktidar, Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin değerlerini ortadan kaldırma görevini ısrarla sürdürmektedir. Yurt savunmasının en önemli gücü olan Türk Silahlı Kuvvetlerini etkisiz hale getirmek için, Yaşamlarını ülkeleri için gözü kapalı feda etmeye hazır olan, ordu mensuplarını tutsak eden Yargı, Bağımsız Değildir”

Necati Doğru, SÖZCÜ Gazetesi’nde yazdı özetleyerek sunuyorum:
“… Silivri Mahkemelerinde “3 Temel Değer” Yargılandı ve bu 3 temel değeri savunanlara şu net mesaj verildi:

1- Laiklik Elden Gidecek!… Sana ne?
2- Tam Bağımsızlık elden gidecek!… Sana ne?
3- Bölünmez bütünlük elden gidecek!… Sana ne?

“Cumhuriyetin “3 kurucu değerine” sahip çıkabilmesi Halkın Ferasetine (anlayış, zihin uyanıklığı, kavrama yeteneğine) kaldı.

Halk, seçimle getirdi… İsterse Seçimle Gönderir… 3 değere sahip çıkar.
Çıkmazsa Kendi Düşen Ağlamaz!”

Emin Çölaşan SÖZCÜ Gazetesi’nde yazdı özetleyerek sunuyorum:
“…Balyoz, Ergenekon ve öteki benzer davaların açılmasının bir tek nedeni vardı:
AKP iktidarına karşı olan Asker ve Sivil kadroları Susturmak!..

AKP’nin yargıyı ele geçirmiş olduğunu burada belki yüz kez yazdım ve olanları artık hepimiz biliyoruz:

* Yargı, yargı olmaktan çıkarıldı, Tarafsızlığını tümüyle yitirdi.
* Yargı, hükümetin arka bahçesi oldu.
* Balyoz davasının başından beri sanıklar lehine karar veren bütün hâkimler HSYK tarafından sürgün edildi,
* Duruşmaların neredeyse yarısı Avukatsız yapıldı…
* Savunma Hakkı büyük ölçüde Engellendi, daraltıldı,
* Mahkeme adil değildi.
* Amaç Türk Ordusu’nun Tasfiye edilmesi idi…
* Yargılama aşamasında Deliller İncelenmedi
* Avukatlara ceza verildi. Sanıklara Savunma Yaptırılmadı
* Düzmece Belgelere yapılan İtirazlar, Bilirkişi Raporları asla Dikkate Alınmadı.”

Büyük tartışma konusu olan CD’ler için bir üniversite ve uluslararası bir kuruluşu Sahteliğini ifade eden Raporları Dikkate Alınmadı!

Bu kararın verilmesi işte böyle sağlandı…

… Bunun vebali bugünkü İktidar’ın boynunadır!.. ”

… Efendim bunun daha Yargıtay aşaması varmış da, son sözü Yargıtay Söyleyecekmiş de!.. Hangi Yargıtay, hangi yüksek yargı var bu saatten sonra?

“… Dava devam ederken tam iki yıl boyunca bütün DÜZMECE DELİLLER gerçekmiş gibi halka sunuldu!.. Medyada, Savunmaya dair haberler küçücük yer alırken iddialar köpürtüldü…
Televizyon kanalları, İktidara yalakalık için davayla vıcık vıcık oynadılar!..
Askerlerin çeteleştiğini anlatıp durdular ve bol bol demokrasi goygoyculuğu yapmaktan utanmadılar!..

… Sonuca, ilk soruşturmayla başlatılan ve dava devam ettikçe ağırlaşan kampanyayla gelindi!. Bu, adil yargılamayı etkilemekse, dibine kadar yapıldı…”

Uğur Dündar, SÖZCÜ Gazetesi’nde yazdı özetleyerek sunuyorum:
“Bir saat Adaletle hükmetmek, bir sene İbadet etmekten daha hayırlıdır.” Hz. Muhammet
“Adalete duyulan güven zaten sarsılmıştı. Ama o gece, yerle bir edildi.” Uğur Dündar

Metin Feyzioğlu, SÖZCÜ Gazetesi:
“Bu dava hukuki bir dava değil, siyasi bir davadır. Aynı Plan semineri, ABD’de de, NATO’da da defalarca yapılmıştır. Yaşanan hukuksuzluklar, hukuk devletine ve özgürlüğümüze demokratik yöntemlerle sahip çıkma kararlılığımızı daha da artırmıştır” (ANKA)

Mehmet Türker, SÖZCÜ’de yazdı:
“… Çanakkale’de anma törenine gittik, bu beyefendi Ayağa Kalkmadı. Ondan sonra GEREĞİ YAPILDI… Şimdi bakın Gideceği Yeri o da buldu.” Başbakan Tayyip Erdoğan

“Biz, Özel Kuvvetler eski Komutanı, emekli Korgeneral Engin Alan’ın suçunu, Recep Bey’in yaptığı açıklamadan öğrenmiştik ki; Engin Alan kendisine selam vermediği, Ayağa Kalkmadığı, Alkışlamadığı için Silivri’deymiş!!??..” Ayağa Kalmadın; 18 Yıl Hapis! Tüm Özlük Haklarından mahrum ol!

“… ÜLKE ELDEN GİDERKEN eşlerimiz elden gitmiş çok mu?”

Cezalandırılmış olan Askerlerin Eşleri

***

Mustafa Mutlu Aydınlık Gazetesi’nde (misafir olarak,) yazdı özetleyerek sunuyorum:

“… Balyoz’da çıkan karar ne olursa olsun; bu dava, aynı zamanda
“Yargılama Usul ve Esaslarına Aykırılık” iddiasıyla da tarihe geçecek…

Sanıklardan Oramiral Özden Örnek mahkemenin usul hatalarını ve hukuka aykırı olduğunu düşündüğü uygulamaları saymış ve tam BİN 927 ÇELİŞKİYE, USUL HATASINA ve HUKUKA AYKIRILIĞA ulaşmış…

“Ben sadece Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Adil Yargılanma Hakkı”nı düzenleyen altıncı maddesine uymayan ON USULSÜZLÜĞÜN altını çizmek istiyorum:
1) Tutuklama kararları, hiçbir Objektif Hukuki Gerekçeye Dayanılmaksızın verildi.
Tutuklu sanıklarla tutuksuz sanıklar hakkındaki tüm iddialar ve deliller neredeyse aynıyken, haklarında farklı karar verilmiş olması” KEYFİLİK” kuşkusunu güçlendirdi.

2) Nöbetçi hâkimler tarafından serbest bırakılan bazı subaylar, itiraz üzerine tutuklandı… Sonra yeniden serbest bırakıldı. Ardından aleyhlerinde hiçbir yeni delil elde edilmediği halde haklarında yeniden tutuklama kararı çıktı.
Tutuklular hakkında Tahliye Kararı Veren Hâkimler Görevlerinden Alındı. Mahkeme Başkanı tahliye yönünde oy kullandığı için baskı altına alındığını, ara kararlara yazdı. Sonuçta da Emekli Edildi.

3) Yargılama tüm evrensel yargılama ilkelerinin aksine, bir cezaevi kampüsünün içine kurulan duruşma salonunda yapıldı. Bu, sanıklar ile avukatları ve sanık yakınları üzerinde ciddi bir psikolojik direnç bozukluğu yarattı.

4) Yargılamanın yapıldığı her duruşma günü Silivri’ye giden tutuksuz sanıklar, sanık yakınları ve avukatlar, büyük bir maddi külfet üstlenmek zorunda bırakıldı.

5) Mahkeme, avukatlar tarafından sunulan ve sanıkların masumiyetini ortaya koyan birçok yerli ve yabancı Bilirkişi Raporunu dikkate almadığı gibi araştırılması için karar da almadı.

6) Bütün sanıkların ısrarla talep etmelerine rağmen, iddianamede sözde darbeyi önleyen kişiler olarak gösterilen Aytaç Yalman’ın ve Hilmi Özkök’ün ifadelerine başvurulmadı.

7) Mahkeme yaklaşık 150 Sanık Avukatı hakkında farklı gerekçelerle suç duyurusunda bulundu;
Savunmanın Baskı Altına Alındığı gibi bir tablonun ortaya çıkmasına yol açıldı.

8) Yargılamalar sırasında, duruşma salonunun tavanından sarkıtılan mikrofonlar aracılığıyla, sanıkların avukatları ile yaptıkları konuşmalar kayıt altına alındı.
Mahremiyet ilkesi ihlal edildi.

9) Savcının esasa ilişkin mütalaasının; henüz sanıklardan Ergin Saygun’un Sorgusu Tamamlanmadan Hazırlandığı ortaya çıktı.

10) Savcılık makamı tarafından isnat edilen suçlamalara dayanak teşkil eden dokümanların manipülatif bir niteliğe sahip olduğunu gösteren ‘Müzekkere Cevapları’, altı klasör halinde adli emanete kaldırıldı ve Savunmadan Gizlendi.”
***

ATATÜRK’ÜN, ORDUMUZA, SUBAYIMIZA BAKIŞI

Mustafa Kemal Atatürk, 31 Temmuz 1920 tarihinde, Afyonkarahisar Kolordu Dairesi’nde subaylara hitaben bir konuşma yapmıştır. Bu konuşmayı özetleyerek,
“TÜRK, ASKER DOĞAR, ASKER ÖLÜR” denilen, Yüce Türk Milletinin değerlendirmelerine sunuyorum:

AKP hükümetinin Memuru durumuna getirilen Yargı tarafından Balyoz davasıyla itibarı ve morali sıfıra indirilen Türk ordusuna, bakalım, her konuda ufkun ötesini gören, özel insan, Mustafa Kemal neler demiş,

“… Millet, bağımsızlığını ordudan bekler… Ordunun ruhunu teşkil Eden subaylardan bekler
Arkadaşlar! … Kuvveti olmayan, dolayısıyla mücadele edemeyen bir millet, mahkûm ve esir vaziyettedir. … Dünyada hayat için, insanca yaşamak için, bağımsızlık lâzımdır. Bağımsızlık sahibi olmak için, kuvvet sahibi olmak ve bunun için mevcudiyetini ispat etmek icap eder. KUVVET ORDUDUR.

… İngilizler, milletimizi bağımsızlıktan mahrum etmek için, pek tabii olarak evvela onu Ordudan Mahrum Etmek çarelerine giriştiler.
Sonra kumandanlarımıza ve subaylarımıza tecavüz ve taarruza başladılar.
Her halde Ordu, Düşmanlarımızın Birinci Taarruz Hedefi oldu.
Orduyu imha etmek için mutlaka subayları mahvetmek, aşağılamak lazımdır. Buna da teşebbüs ettiler. … Ordu ise, arkadaşlar, ancak subaylar heyeti sayesinde vücut bulur.
“Ordunun Ruhu Subaylardadır.”

… Millet, bağımsızlığının muhafazasından ibaret olan hayati gayesinin teminini ordudan, ordunun ruhunu teşkil Eden subaylardan bekler. Allah göstermesin milletin bağımsızlığı ihlal edilirse bunun vebali subaylara ait olacaktır. Çünkü, düşmanlarımız herkesten evvel Onları Öldürür.Onları Aşağılar ve Hor Görürler. … Düşmanlarımızın da kastettiği, o Şerefi Ayaklar Altına Atmaktır.” Mustafa Kemal

Kaynak:
* Afyon’da çıkan İkaz Gazetesi’nden aktaran: Anadolu’da Yenigün Gazetesi, 10 Ağustos 1920.
* Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.9, Kaynak Yayınlan, Istanbul. Ekim 2002, s. 112-113
***

BİZLERDEN BİRKAÇ SAPTAMA:

Hüseyin Avni Güler: “Askerine düşman olanlar, düşmanın askeri olurlar”

Erdal Sarızeybek: “Ordumuz, AKP iktidara geldiğinden bu yana çok yıpratıldı. Ordumuzu bilerek, ya da bilmeyerek, yıpratanlar, Ordunun bize her zaman lazım olacağını neden düşünmezler?
Silahlı Kuvvetlerimiz gücünü kaybederse, dostumuz rolü yapan düşmanlar bizi bu coğrafyada yaşatmazlar.
Askerimizin kıymetini bilelim ve onu yıpratmaktan vazgeçelim.”

“BUNLAR DÜŞMAN MI?”

Kimi “BDP’li vatan hainleri Meclis’te, komutanlar Silivri’de… Hangi teröriste gerçekleştiremediği bir eylemden ötürü müebbet verdiniz de, askere kendi uydurduğunuz Terör Örgütü Üyesi safsatasıyla ve sadece teşebbüs sebebiyle Müebbet veriyorsunuz?”

… İmralı’daki terörist başı her konuşmasında, devleti tehdit ediyor haftada bir gün eşiyle dostuyla açık görüşme yapabiliyor,
… Terörle mücadele eden, “Ne Olacak Bu Memleketin Hali!” diyen askerlerimiz hapiste oldukları müddetçe kimseyle görüşemeyecekler diye karar çıkıyor.
Başbakan’ımızın sesi çıkmıyor. Askerimiz, ne bebek katili ne de vatan haini! Ama, Ordumuzun düştüğü duruma bakın! Bu düşmanlığı HALKIMIZ görsün artık!!

“… Sayın Başbakan’ımız kalkıp da “Askerimiz” demesin. Çünkü AKP zihniyetinin ülkenin askerine yaptığı ortada… Türk askeri ile uğraşanlar şunu iyi bilsin! Türk Ordusu her zaman gurur duyduğumuz ve duyacağımız bir kuruluştur.

PKK’ya karşı savaşan komutanlarımızı bebek katili Öcalan’dan daha suçlu hale düşürülmesi, hükümetin orduyu etkisizleştirme çabalarının bir parçasıdır.
Orduya hakaret Türk Milleti’ne ve şehitlere hakarettir!”

Sandığa Gitmeyen, “YETMEZ AMA EVET” diyen ve AKP’ye oy veren değerli insanlar, lütfen gerçekleri bilin! Her yaptığı zulmü unutturmak için yeni bir gündem yaratan,
Bu mahkemenin kararları açıkladığı günün peşinden birçok maddeye ZAM yapan AKP hükümetini artık İktidara Getirmeyin!

Ve ALTIN DEĞERİNDEKİ ‘OY’LARINIZI verdiğiniz insanların yaptıklarını sorgulayın ve
ona göre oylarınızı kullanın!. 23 Eylül 2012 Pazar

CEMİL DENK, (E. Albay – Ankara )
Atatürk’ün, Din’e, Laiklik’e ve Kadına Bakışı” konusunda Araştırmacı Yazar
0 532 217 88 11 E-Mail: denk.cemil@gmail.com
=====================================================

Teşekkürler Sayın Cemil Denk..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 24.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Terör Rezaleti ve Tayyip

Terör Rezaleti ve Tayyip

Emin Çölaşan
07/08/2012, Sözcü

Sevgili okuyucularım, bu hükümetin ülkemizde bize yaşattıklarını hep birlikte izlerken utanıyoruz, yüzümüz kızarıyor. Aczin, çaresizliğin bu kadarı olmaz ve hiçbir zaman da olmadı.

Şemdinli’de çatışmalar iki haftadan beri olanca hızıyla sürerken, İçişleri Bakanı
İdris Naim Şahin diyor ki; “Son 15 günde 13 hain öldürüldü…”

İsterse 500 hain öldürülmüş olsun. Toprağımızda tanklı toplu, helikopterli, jet uçaklı savaş yaşıyoruz.

Kardeşim, beni vatandaş olarak ilgilendiren, kaç teröristin öldürüldüğü değildir.
Kaldı ki, ben verilen o rakamlara da inanmam. Göstersenize o zaman cesetleri millete.
Önemli olan kaç teröristin öldürüldüğü değil, bizim her gün kaç karakolumuzun basıldığı ve kaç şehit verdiğimizdir.

Önemli olan bizim ülkemizde süregelen savaş durumudur.
Önce çok önemli bir konuyu belirtmek gerekiyor:
Ne acıdır ki, Türkiye Cumhuriyeti topraklarında güvenlik güçlerimizin halen
ayak basamadığı topraklar ve bölgeler var.

Oraları PKK’nın elinde.

X X X

Peki ama PKK oralara nereden sızıyor? Bu sorunun yanıtı gün gibi açık.
Kuzey Irak’tan, aşiret reisi ve oradaki Kürt devletinin başındaki Barzani denilen alçağın bölgesinden sızıyor.

Burada ben yazmaktan bıktım, belki siz de okumaktan bıktınız! Hep aynı şeyi söylüyorum:
Bu Tayyip’in vesairenin ağzından bugüne kadar bir kez olsun Barzani’ye karşı söylenmiş bir söz duydunuz mu?

Elbette ki duymadınız…

Çünkü Barzani ile ticari ilişkileri var. Onun sayesinde ticaret yapıp para kazanıyorlar.

Herifler oradan geliyor, vuruyor ve bize de şehit cenazeleri kaldırmak düşüyor.
Sonra da milletle alay eder gibi birbirlerine başsağlığı mesajları (!) gönderiyorlar.
Üstelik bazıları şehit cenazelerinde abdestsiz namaza durup oradan bile siyasi çıkar elde etme peşinde koşturuyorlar.

Bununla da yetinmiyorlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanı olan çapsız şahıs,
daha birkaç gün önce adına Barzani denilen o herifin ayağına girip yalvarıp
yakarmadı mı?

Barzani denilen utanmaz herif dün bir çağrıda bulundu!

“İki taraf da ateşkes kararı alsın, kavgaya son verilsin.”

Tayyipgillerin dostu vallahi böyle dedi, billahi böyle dedi!
X X X
Tayyip televizyona çıkıp yine boyundan büyük lâflar etmiş:

“Terör örgütünün iplerini elinde tutan düşman ülkeye haddini bildirecek güçteyiz!”

Düşman ülke kim?
Terörü topraklarında besleyen Kuzey Irak değil, yeni düşmanımız (!) Suriye.
Daha düne kadar Esad’la birbirlerini ziyaret eder, karılı kocalı öpüşüp koklaşırlardı.

Ne oldu da “Düşman” olduk?
Hiçbir şey olmadı. Sadece ABD’den emir geldi:
Biz Esad’ı devireceğiz, sen de hazır ol Tayyip.
Bizimki derseniz ABD’nin emir kulu, kraldan fazla kralcı.
Hemen zıpladı ve posta koymaya soyundu.

Onun ağzına bir parmak bal daha çaldılar:

“Bak Tayyip, Esad’la birlikte Suriye’deki laik rejim de devrilecek. Sizin sınır boylarında İslamcı Müslüman Kardeşler örgütü egemen olacak. Senin İslamcı yandaşlar yanıbaşına çöreklenince işin iştir yani!”

Fakat gelin görün ki, işler ters tepti ve 800 kilometrelik Suriye sınırımızın büyük bölümünde yönetim, Barzani’nin yönlendirdiği Kürt teröristlerin eline geçti. Bu durumda Tayyip’in tepesi attı ama yapacağı bir şey yoktu. İş işten geçti, bozuntuya vermiyor!
İşte o yüzden Davutoğlu Ahmet isimli Hariciye Nazırını Kürt Barzani’nin ayağına yolladı, yalvarıp yakarmasını sağladı.

Atalarımız “Güleriz ağlanacak halimize” demiş, işte tam öyleyiz.
Devletimizi ve milletimizi dünyaya rezil ettiler.

X X X

Dün BBC’nin bir haberi vardı. Esad rejimine karşı mücadele veren Suriyeli Thwaiba Kanafani isimli bir kadın Adana’da BBC’ye şöyle diyordu:

“Türkiye’de bizim gibiler için özel eğitim programı düzenleniyor. Türk Ordusu’nun yönettiği bazı gizli merkezler var. Pek çok insan bu gizli merkezlerde eğitim alıyor. Profesyonel silah eğitimi alıyorsunuz. Gerçekten zor bir şey. Buralarda Suriyeli gerillalalara (Esad karşıtlarına) askeri destek ve haberleşme olanakları sunuluyor.”
Merkez Adana’da kurulmuş. Kadının doğru söyleyip söylemediğini elbette bilemeyiz.

Gerçi Tayyip hükümeti bunları yalanlıyor ama!..

Eğer BBC’nin haberinin bir parçası bile doğruysa, bütün dünyaya rezil oluruz…
Ve eğer Tayyip, iç siyaset propagandası uğruna Türk ordusuna Suriye’ye girme emri verirse, daha beter rezil oluruz…

Çünkü Ortadoğu bölgesindeki pislik yuvasına, bok çukuruna, ateş çemberine bir kez girersek, bir daha çıkmamız asla mümkün olmaz. Sonra Tayyip’i Obama bile kurtaramaz.
Sen gireceksen, eğer sıkıyorsa, eğer ABD’den izin alabilirsen Kuzey Irak’a, terörün ana üslerine gir!

Sen bu ülkede bütün ulusal kavramları yok edeceksin, şimdi yeni anayasadan
“Türk” sözcüğünü çıkarmak için öneride bulunacaksın, okul kitaplarından Atatürk’ü çıkaracaksın, ulusal bayram kutlamalarını defterden sildireceksin, şimdi de karşımıza Suriye oyuncağını süreceksin!…

Sen kimsin, nesin!

Sen kendini yerlerin ve göklerin yaratıcısı ve tek hakimi olarak mı görüyorsun!

Gülerler sana, gülerler!

* * *

ATATÜRK’ÜN KIZLARI OLİMPİYATTA

Kadın voleybol milli takımımız çok şanssız maçlarla elendi. Oysa onlar olimpiyat kürsüsüne çıkmayı hak etmişti. Böylesine deneyimli ve iyi bir takım -ABD maçı hariç-
o maçları nasıl verdi, anlayamadık. Brezilya ve Çin yenilgileri unutulacak gibi değil.
Oysa her konuyu bilen Tayyip onlara baba nasihatı vermiş, “Bloklara dikkat edin” demiş ve ardından eklemişti: “Ben ve Eminanım sizin için dua ediyoruz!”

Demek ki, bunların duası mübarek Ramazan gününde bile tutmuyormuş.

Şimdi kadın basketbol milli takımımız harikalar yaratıyor ve çeyrek finale kaldık.
Burada bir şey söyleyeyim, voleybolcularımız medyada vurgulandığı gibi

“Filenin sultanları” değil.

Basketbolcularımız “Potanın perileri” değil.

Onlar ve bütün kadın sporcularımız “Atatürk’ün kızları.”

Başta bugün kürsüye çıkmasını beklediğimiz Nevin Yanıt olmak üzere kadın atletlerimiz, judocularımız, atıcılarımız, yelkencilerimiz, okçularımız, yüzücülerimiz, haltercilerimiz ve hepsi “Atatürk’ün kızları.”

Eğer Atatürk olmasaydı, o devrimleri yapmasaydı, şimdi onlar da sıkmabaşa bürünmüş olarak İran, Suudi Arabistan, Pakistan, Bangladeş, Mısır, Malezya ve tüm İslam ülkelerinin kadınları gibi evde oturup kocalarının eline bakıyor olacaktı.

Olimpiyatta derece almış veya almamış olsun,

“Atatürk’ün bütün kızlarını” kutluyorum.