Etiket arşivi: “Eğitimde Tarikat ve Medrese Gerçeği”

Bir milyon çocuk örümcek ağında…

Bir milyon çocuk örümcek ağında…

SÖZCÜ, 5 Eylül 2020
Yılmaz Özdil

Ayasofya’nın ibadete açıldığı gün “Türkiye Cumhuriyeti sona erdi, İslam devleti kuracağız” filan diye sevinç çığlıkları atan tarikat şeyhi yobaz, 12 yaşındaki kız çocuğuna cinsel istismardan tutuklandı.

Bu haberin daha acı tarafı, hiç kimse için sürpriz olmamasıdır.
Çünkü, perdeleri sıkı sıkıya kapalı, izbe tarikat yuvalarındaki çocuklara yönelik cinsel istismar, neredeyse sıradan hale geldi. Peki, Türkiye nasıl bu acıklı hale geldi diye merak ediyorsanız…

Dokuz Eylül Üniversitesi öğretim üyesi Profesör Esergül Balcı, ekibiyle bir yıl sahada çalıştı, yüz yüze görüşmeler yaptı, “Eğitimde Tarikat ve Medrese Gerçeği” başlıklı rapor hazırladı… Türkiye’nin nasıl bu hale geldiğini, nasıl bu hale getirildiğini tane tane anlattı.

– Aslında her şey 1965 yılında özel okulların açılmasına izin verilmesiyle başladı. Eğitimin özelleştirilmesiyle eğitimin kalitesi arttırılmış gibi görünüyordu ama, aslında tarikatların büyümesine yaradı. Çünkü, parası olanlar çocuklarını özel okullara gönderdi, orta kesim çocuklarını devlet okullarına gönderdi, yoksul ve açlık sınırındaki kesimin çocuklarını ise yatılı tarikat okulları kaptı.
– 2023’e kadar hedef, itaatkar, sorgulamayan, düşünmeyen, yaratıcı olmayan, estetik ve sanattan uzak her şeyi kabul eden, şükreden, geleceği bu dünya yerine ahirette arayan nesiller yetiştirmekti.
– Özünde bu, küresel sermayenin hedeflediği bir sonuçtu.
– İslamiyet’in özünde varolmayan ruhban sınıfı, kutsal dini değerleri kullanarak devletin yönetiminde söz sahibi olmaya başladı.
– Devletin farklı kademelerinde örgütlenen ve AKP iktidarıyla bir çeşit koalisyon içinde hareket eden tarikat ve cemaatlerin her biri 15 yıl sonunda birer sermaye grubu haline dönüştüler.
– Bu gruplar geçmişte gelirlerinin önemli bölümünü kurban derisi, fitre, zekat ve hac hizmetleri alanında temin ederken, bugün kamu kaynakları tarikatların en büyük gelir kaynağı halini aldı.
– Bu anlamda seçilen iki sektör ön plana çıktı: Sağlık ve eğitim!
– Hazine’den bu tür tarikat cemaat okullarına sağlanan para, bir milyar liraya, eski parayla bir katrilyon liraya dayandı.
– Türk eğitim sistemi ve eğitim kurumları, cumhuriyet tarihinin en vahim tablosuyla karşı karşıyadır.
– Türkiye’de bir milyon çocuk, tarikatların elinde eğitim görüyor.
– Bir milyon çocuk, beyinleri yıkanarak, aldıkları eğitim ve yönlendirme nedeniyle her türlü istismara açık ve her an kullanılmaya müsait hale getiriliyor.
– Bu çocuklar, yakın gelecekte milli güvenliği tehdit edecek faaliyetlere rahatlıkla sürüklenebilecek bir potansiyel haline dönüştüler. Zira tarikat eğitimlerinde Türkiye, “Darülharb” yani “Harp ülkesi, küfür ülkesi, savaş alanı” olarak nitelendiriliyor.
– Ülkemizde, 2.6 milyon vatandaşın bir tarikatla organik bağı var.
– Üstelik bu kapalı dini yapıların büyük çoğunluğunun yabancı ülke ve gruplarla bağlantısı var. Hatta bu tarikatların bir kısmı karışıklık içindeki komşu ve bölge ülkeleriyle AB Öğrenci Değişim Programı ERASMUS benzeri kanallar oluşturmuş… Türk vatandaşı çocuklar bölge ülkelerindeki medrese ve tarikat okullarına gönderiliyor. Bu sistem bir çeşit TARİKAT ERASMUS’U olarak adlandırılabilir.
– Kuzey Irak, İran ve Suriye’ye medrese eğitimine giden çocuk sayısı 10 binin üzerinde… Medreselerde eğitim dili Kürtçe ve Arapça.
– Türkiye’de belli başlı 30 tarikat silsilesi bulunuyor.
– Bunların 400 kolu bulunuyor.
– Sadece İstanbul’da 445 tekke faaliyetlerini açıktan sürdürüyor.
– Çoğunluğu İstanbul, Siirt, Diyarbakır, Mardin, Adıyaman, Batman, Van, Hakkari, Şırnak, Ağrı, Muş, Bitlis, Gaziantep ve Şanlıurfa olmak üzere 800’ün üzerinde faal medrese bulunuyor.
– Üstelik, büyükşehirlerde kaç apartman medresesinin faaliyette olduğu ise tam olarak bilinmiyor. Çoğunluğu kız çocuklarına yönelik açılan apartman medreselerinde 12-18 kişi kalıyor.
– Medreselere kaydolma yaşı 3’e kadar düştü.
– AKP iktidarıyla birlikte şehir merkezlerindeki medreselerin sayısı hızla arttı.
– Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Hizbullah’a bağlı medreseler çoğunlukla Kuran kursu olarak değil, dernek çatısı altında faaliyetlerini sürdürüyor.
– Eğitmenlerin büyük çoğunluğu Türkçeyi tam olarak bilmiyor.
– Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’deki özel öğretim kurumu sayısı 10.053’tür. Bu kurumların üçte biri mutlaka bir tarikatla veya cemaatle bağlantılı.
– 4 binin üzerindeki özel yurdun 2 bin 480’i bir tarikatla bağlantılı.

Ya cinsel istismar boyutu? Profesör Balcı şu yanıtı veriyor.

– Tarikat eğitiminde erkeklere, kadının aşağı olduğu öğretiliyor, ikinci sınıf insan olduğu şeklinde öğretiliyor.
– Kızlara ise, erkeğe bir tür zorunlu kölelik öğretiliyor.
– Biyolojik eşe yabancılaşıyorlar. Biyolojik eşe yabancılaşma, cinsel sapkınlıkları doğurur. Bugün duyduğumuz cinsel istismarların altında yatan gerçeklerden biri budur.
– Tarikat okullarındaki çocuklar adeta mutant bir ara form haline getiriliyor. Anne baba şefkati yok. Aile sıcaklığı yok. Sorgulama yok. Tam bir itaat ve kör bağlılık var.
– Metafizik bir hayal alemine hapsedilmiş, tek tipleştirilmiş insanlara dönüşüyorlar. Her türlü istismara açıklar.
– Düzce’de gördük mesela… Bir kız çocuğu tarikata katılıyor. Sonra eve döndüğünde “hocamız böyle emretti” diyerek, tüm mobilyaların kaldırılmasını, yerde oturmalarını istiyor. Öyle ısrar ediyor ki, annesi sonunda salondaki koltukları kaldırıp, yere minder sermek zorunda kalıyor. Böylesine körü körüne itaat var, istismar kaçınılmaz oluyor.

Peki, ne yapmamız gerekiyor? Türkiye bu tarikat-cemaat-zırcahil kuşatmasından nasıl kurtulabilir? Profesör Esergül Balcı hem formülü veriyor, hem uyarıyor.

– Tek hedefimiz laik, demokratik, yaratıcı düşünebilen, soran, sorgulayan, bağımsız kişilikli, felsefe-mantık derslerinin yeniden gerçek anlamıyla okutulduğu programlarla öğrenci yetiştirmek olmalıdır.
– Laik, çağdaş, bilimsel eğitime dönmek ve çağı yakalamak artık gerekliliğin ötesinde zorunluluk haline gelmiştir.
– Yarın çok geç olacaktır!

“ÖĞRETİM BİRLİĞİ” 94 YAŞINDA

“ÖĞRETİM BİRLİĞİ” 94 YAŞINDA

Ulusal Eğitim Derneği ve Öğretmen Dünyası adına
Nazım Mutlu, Genel Başkan, Ankara, 3 Mart 2018

(AS : Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Son yıllarda kimi kurum, kuruluş ve kişilerce yayımlanan eğitim raporlarında yer alan veri ve bunlarla ilgili yorumlarda iç açıcı bir durumun olmaması dikkat çekicidir. En son, “Eğitimde Tarikat ve Medrese Gerçeği” başlıklı dizi yazıda değinilen Prof. Dr. Esergül Balcı ve ekibince hazırlanan eğitim raporunda özetle, 1 milyon çocuğumuzun çeşitli tarikatların elinde olduğu; özellikle Doğu-Güneydoğu illerimizde 800’ün üstünde medresenin işler durumda bulunduğu; büyük kentlerde işletilen apartman-medreselerinin sayısının bile tespit edilemediği; medrese, sıbyan mektebi olarak açılan tarikat-cemaat kurumlarının daha çok eğitim ve sosyoekonomik düzeyi düşük bölgelerde yaygın olduğu bilgileri yer alıyordu.

Bu ve benzer nitelikteki saptamalarla karşılaşıldıkça 70 yıldır kemirilen, son yıllarda ise lokma lokma yutulmaya çalışılan Cumhuriyet devrimlerinin değeri daha iyi anlaşılmaktadır. 94 yıl önce, 3 Mart 1924’te çıkarılan ve “Üç Devrim Yasası”ından biri olan Tevhîd-i Tedrisat’ın (Öğretim Birliği) maddelerine bakıldığında (öbürleri: Şer’iye ve Evkaf Vekâleti ile Halifeliğin Kaldırılması), yapılan işin salt bir eğitim devrimi olmadığı, bunun en çok da yeni kurulan ulus-devletin temelini sağlamlaştıran harç olduğu görülür. Toplam yedi maddeden oluşan 430 sayılı yasaya göre; yerli, yabancı, özel bütün eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığına (Maarif Vekâleti) bağlanıyor, bu okulların bütçesini yine Milli Eğitim Bakanlığı üstleniyor, okulların eğitici kadroları Bakanlık bünyesine alınıyor, din adamı yetiştirmek üzere de Darülfünun (Üniversite)’da bir İlahiyat Fakültesi açılması kararlaştırılıyor.

1921’de üniversitede, 1924’te de ilk ve ortaöğretimde geçerli kılınan karma eğitimin -söz konusu yasada kavram olarak yer almasa da- dayanağı, “Tevhîd-i Tedrisat”tır. İmparatorluğun oldukça belirgin çöküş belirtileri vermeye başladığı 19. yüzyılın ortalarından başlayıp Meşrutiyetler yoluyla (daha çok da 2. Meşrutiyet’le) işlemeye başlayan, ülke ve dünya koşullarının dayattığı gerçeklerin gerektirdiği irili ufaklı modernleşme atılımları, Cumhuriyet’in hangi temellere oturacağını göstermişti zaten. Çağın ve ülkesinin somut ihtiyaçlarını kavrayan Mustafa Kemal ve kadrosunun tarihsel süreci tamamlayan en büyük işlerinden biri, bu yasayı çıkarmak olmuştur. Selçuklulardan Osmanlı’ya aktarılan medreselerle saray okulu olan Enderunlar dışında, tümü özel, birçoğu tekke-tarikat bünyesinde çoğalan sıbyan mektepleri, ortaya çıkışlarının ilk yüzyıllarında eğitim açısından devrim niteliğinde atılımlardır kuşkusuz. Ancak 20. yüzyıla gelindiğinde buraların bütünüyle birer din okulu kimliği kazanmaları, daha doğrusu, din adına hurafelerin öğretildiği; ilkel, gerici, bilim dışı kurumlara dönüşüp toplumsal çürümeye kaynaklık etmelerinin önü, Öğretim Birliği ile alınmıştır.

Artık temel eğitim varsıl-yoksul, kız-erkek, köylü-kentli herkes için zorunludur, parasızdır, devletin denetimindedir ve laik, bilimsel, çağdaş, demokratik kuralların işlerlik kazandığı birer kalkınma, uygarlaşma aracıdır. Herkes için zorunlu ve parasız olması koşulu, 1924 Anayasasında da bu yasa aracılığıyla yer bulur, beğenelim-beğenmeyelim, bugüne kadarki bütün anayasalarda yerini korumuştur. Yıkılıp dökülmüş bir ülkeyi ayağa kaldırmanın başka türlü olamayacağını bilen Mustafa Kemal Atatürk’ün Erzurum Kongresinde, 1921’deki ilk Maarif Kongresinde, Büyük Zafer’den hemen sonra oluşturduğu Heyet-i İlmiye (Eğitim-Bilim Kurulu) toplantılarıyla öğretmenlere seslendiği söylevlerde dile getirdiği görüşler, Öğretim Birliği yasasının ön hazırlıkları niteliğindedir. Dönemin Milli Eğitim Bakanı İsmail Safa’nın 8 Mart 1923’te yayımladığı Maarif Misakı (Eğitim Birliği) Genelgesi ise her maddesiyle adeta bir Cumhuriyet tasarımıdır: Devrimleri yaşatacak eğitimli yurttaş yetiştirmek, ülke geleceğinin gerektirdiği koşullara uygun bir eğitim dizgesi oluşturmak, bilgiyi süs olmaktan çıkarıp islevsel kılmak, Anadolu’nun her köşesinde açılacak okulları birer bilim ve kültür yuvasına dönüştürmek…

Hemen ardından gelen ve kapıların devrime yavaş yavaş kapanıp karşıdevrime açılmaya başladığı 2. Dünya Savaşı sonlarına dek aralıksız süren Yazı Devrimi, Millet Mektepleri, Türk Dil ve Tarih Kurumları, Halkevleri-Halkodaları, öğretmen okulları, eğitmen yetiştirme kursları, Köy Enstitüleri gibi aydınlanma-çağdaşlaşma kurumlarının oluşumunda da Öğretim Birliği yasasının yol açıcı bir işlev taşıdığını belirtelim.

Öyleyse, bugünkü durum mu?

Başta bir örneğini verdiğimiz saptamadaki gibi. Cumhuriyetin bütün ekonomik kurumları karşıdevrim iktidarlarınca nasıl bir vampir iştahıyla yutulmaya, yok edilmeye çalışılmış ve hâlâ çerez fiyatına peş keş çekiliyorsa, benzer saldırı ve yok etme politikası eğitim alanında da geçerliğini koruyor, hem de ivmesi artırılarak. Denetimsiz, kendi kurallarıyla işleyen binlerce medrese ve sıbyan mektebi, okulöncesine inen Kuran kursları, taciz-tecavüz skandallarıyla sürekli gündemde olan tarikat-cemaat okullarıyla öğrenci yurtları, her gün aynı ya da farklı ağızlardan yayılan ve tümü kadını, kız çocuklarını hedef alan karma eğitim karşıtı fetvalar

Süreç, iktidarın okullara dayattığı en son bilimsiz, Atatürksüz ders programlarıyla daha çok ete kemiğe bürünmüş olarak işliyor. Fakat bu yaşananlar, Cumhuriyet devrimlerini sahiplenme ve koruma konusunda kararlı olan bizler için acizliğin, sinip karamsarlaşmanın değil; gücümüzü bileyip mücadeleyi yükseltmenin gerekliliğini gösteriyor.

  • Cumhuriyet değil, karşıdevrim yıkılacaktır.

Kabul edilişinin 94. yılında, Öğretim Birliği’nin çok yara aldığı bir gerçek, ama yok edilemeyeceği de ayrı bir gerçek.
=============================================
Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz Ulusal Eğitim Derneği‘nin alçakgönüllü (mütevazi) Genel başkanı sevgili dostumuz Sayın Nazım Mutlu‘nun bu son görev unvanını bile yazmaksızın kaleme aldığı ve bize de yolladığı nefis makalesi yukarıda.. Kendisine teşekkür eder ve kutlarız.. Yazdıklarını eksiksiz biz de paylaşıyoruz..

Bu gün, üzerine titrememiz gereken 3 Devrim Yasasının 94. yılıdır. O gün çıkarılan yasalardan biri de Genelkurmay Bakanlığı’nın kaldırılmasıdır. Bu kurum, Erkân-ı Harbiye Riyaseti olarak Kabine dışında özel olarak örgütlenerek askerin siyaset dışına çıkarılması sağlanmıştır.. daha Cumhuriyet 4 aylık iken!

Sitemizde 3 Mart 1924’ün işlemek üzere bu gün birkaç dosya yayınladık. Onlara da bakılmasını dileriz. Bir de görsel eklemek istiyoruz :

 

 

 

 

 

 

Geçen yıl sitemizde şunları yazmıştık 3 Mart devrim yasaları için :

***

3 Mart 1924 gerçekten Türk Devrimi adına önemli günlerden biridir. Sayın Erinç değinmemiş ama ÖĞRETİMDE BİRLİK (Tevhid-i tedrisat) son derece önemli. Bir ülkenin insanları 2 farklı ve birbirine zıt dünya görüşü ile eğitilebilir mi? Bir yandan şeriat temelli okullar, bir yandan da sonradan açılan laik eğitim veren okullar. Bu gidişi sonu ”şeriat isterük” diyenlerle demokrasinin olmazsa olmazı Laik kesim arasında iç savaştır. Bu bakımdan 3 Mart 1924 gerçek ve önemli bir devrimdir.

HALİFELİK ise tam bir tuzak kurumdur. Hz. Muhammet Allah’ın elçisi (resulü) idi, Halifesi değil.. olamazdı da! Çünkü Allah yeryüzüne bir vekilini yollamamış, bir elçi göndermişti. Tanrının yeryüzüne Halife yollaması kendisinin ortadan kalkmasından sonraki mekanizmalarla yerine bir ardılın / halefin insanlar tarafından getirilmesi ile olanaklıdır. Bu düşünülemeyeceğine ve böyle de olmadığına göre, Hz. Muhammet ölünce (MS 632) yerine Allah’ın elçiliği görevini sürdürmesi için bir başkasını görevlendirmesi söz konusu değildir. Dolayısıyla daha cenazesi kaldırılmadan Ebubekir, Ömer ve Osman’ın ”halifelik” kavgasına girmesi dinsel değil siyasal iktidar kavgasıdır ve din de buna alet edilerek siyasal önderlik güçlendirilmek istenmiştir. Peygamberin cenazesini Hz. Ali kaldırırken, kendilerini peygamberin iradesi olmadan ve olamayacakken Halife ilan eden bu kişi de öldürülerek dinsel + siyasal önderlikten (Halifelikten) uzaklaştırılmıştır. Müslümanlar, 4 Halifenin 3’ünü öldürmüşlerdir.. Ne hazin çıkmaz!

Çoook sonraları (900 yıl kadar sonra) Osmanlı padişahı Yavuz 1517’de Ridaniye / Mısır seferi ile Halifeliği alıp İstanbul’a taşımış ve kendisi üstlenerek siyasal iktidarını güçlendirmiştir. Öyle ki; temeli olmayan, tümüyle uydurulmuş bir yeryüzü kurumu olana Halifelik, Osmanlıda iyice yozlaştırılarak ‘‘Zıllullah” (Allah’ın yeryüzündeki gölgesi) sayılmıştır! Böylelikle Osmanlı padişahları kadir-i mutlak kesilerek iktidarlarını tanrıdan aldıklarını savlamışlardır. Bu yorum tümüyle din dışıdır ve siyasetin cilvesidir. Üstelik o sıralarda Avrupa’da devlet yönetiminin laikleştirilmesi çabaları oldukça yoğunlaşmış iken.. Martin Luter’in Kiliseye 95 maddelik uyarısının (Memorandumunun) kilise kapısına çivilendiği yıllardır.. Mustafa Kemal Paşa bu tarihsel gerçeği ve çarpıtmayı – yozlaştırmayı çok iyi bildiğinden; içi boşalmış, kendi deyimiyle ”heyula” Hilafet makamı kendisine önerildiğinde şiddetle tepki vermiştir.

Günümüzde R.T. Erdoğan gibi olağan bir insanın ölçüsüz idolleştirilmesi, Prof. ünvanlı AKP’li bir vekilin (AKP genel başkan yardımcısı iken Prof. Yasin Aktay) itirafı ile Erdoğan’ı gördüklerinde adeta salavat getirmeleri ne denli hazindir. Kimi insanların aklı hala yüzlerce yıl geride.. Ama Türk Devrimi / Devrimler bir gerçek ve insanlık bu yolda ilerleyecek..

Selam olsun 3 Mart 1924 devrimlerini yapanlara ve onların öncüsü Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa‘ya!

*****
Bir de 3 Mart 2014 günü Bağımsız Cumhuriyet Partisi (BCP) genel merkezinde sunduğumuz konferansın yansılarını paylaşmak istiyoruz (4,2 MB).. 98 yansının özenle incelenmesi ve paylaşılması dileğimizdir. Bu arada, BCP’nin kurucu Genel Başkanı, önceki Dışişleri Bakanlarından, SBF’nin efsane Dekanlarından, Anayasa Hukuku hocası Sayın Prof. Dr. Mümtaz Soysal‘ı derin bir saygı ile anmak isteriz. Sağlığının hiç iyi olmadığını bilmek bize büyük hüzün veriyor.. Şifa diliyoruz ancak günümüz tıbbı da çaresiz.. Ama ANAYASAYA GİRİŞ kitabı hala kol uzaklığında masamıza.. 12 Mart’ta bu kitap yüzünden Mamak askeri cezaevine atılmış, öğrencilerinin gözü önünde dövülmüştü.. Soysal hoca sunumumuzu dikkatle izlemiş ve katkı vererek takdirlerini iletmişti.. Lütfen tıklar mısınız??

3_Mart_2014_BCP_Ankara

Sevgi ve saygı ile. 03 Mart 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com