Etiket arşivi: Edwin Aldrin ve Michale Collins

Dünyayı değiştiren 8 gün

Dünyayı değiştiren 8 gün

Apollo 11’ ve ‘8 Days: To the Moon and Back’ adlı iki belgeselle Ay’a yolculuk

[Haber görseli]

BBC’nin belgeselinde üç astronotu Patrick Kennedy, Jack Tarlton ve Rufus Wright canlandırıyor.

İnsanoğlu Ay’a ayak basalı tam 50 yıl oldu!

Ay’a yapılan olağanüstü seyahati anlatan iki belgesel film, insanoğlunun bu en büyük serüvenini tüm ayrıntılarıyla gözler önüne seriyor.

İnanır mısınız bilmem, bundan tam 50 yıl önce bugün insanoğlu Ay’a ayak bastı. Neil ArmstrongBu benim için için küçük, insanlık için dev bir adım” sözünü 50 yıl önce bugün sarf etmişti, 20 Temmuz 1969’da. O günleri bizzat yaşayıp da hatırlayan kaç kişi kaldı bilinmez (ben hayattaydım ama daha konuşmaya bile başlamamış bir bebeydim örneğin, bir şey hatırlamam söz konusu değil) ama bu konuyu son derece ayrıntılı ve ustalıklı bir biçimde işleyen iki yeni belgesel, insanoğlunun bu en müthiş macerasını yeni kuşaklarla buluşturuyor ve biz de Ay’a ayak basışımızın 50. yılı şerefine bu iki belgeseli odağımıza alıyoruz.

Yılın sinema olayı
Birçoklarına göre yılın en önemli sinema olaylarından biri olarak kabul gören “Apollo 11” adlı belgesel yapımcı ve yönetmen Todd Douglas Miller’ın imzasını taşıyor. ABD’li üç astronotu Ay’a götürecek olan 45 tonluk roketin dev paletler üzerinde fırlatma noktasına taşınması görüntüleriyle açılan ve 90 dakika boyunca sadece arşiv görüntülerinin kullandığı “Apollo 11” daha önce hiç gün yüzü görmemiş görüntüleri içeriyor ve tam anlamıyla bir kurgu şaheseri olarak, herhangi bir dış sesin anlatıcılığına da başvurmadan, izleyeni bu olağanüstü yolculuğa tanık, hatta neredeyse dahil ediyor. Filmde kullanılan görüntüler arasında bizzat Neil Armstrong, Edwin Aldrin ve Michale Collins tarafından çekilmiş görüntülerin yanı sıra yeni keşfedilmiş ve Apollo 11’in fırlatma ve iniş anlarının da kaydedildiği 70 mm’lik film parçaları da bulunuyor. 8 günlük yolculuğun tüm önemli ayrıntlarını kronolojik sırada izleyen film için yönetmen Miller kimi sahnelerde ekranı ikiye ya da üçe bölerek farklı kameralardan elde edilen farklı açıları paralel olarak kurgulamış ve izleyiciye “o an, orada” olma hissini güçlü bir biçimde yaşatmış. Tümü orijinal ses kayıtlarından oluşan ses bandına sonradan eklenen tek tük sesler ise filmin müziklerinden oluşuyor. Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim; bu film mutlaka ama mutlaka bir sinema salonunda, dev bir perdede izlenmeli diye düşünüyorum. Hadi bu konuda bir de çağrı yapayım, bir şekilde İstanbul Film Festivali’nde Ay’a Seyahat’in 50. yılı atlandı (bence özel bir bölüm olmalıydı) ama hiç değilse FilmEkimi’nde atlanmasın ve bu müthiş film izleyiciyle buluşturulsun. Lütfen!

Bir film de BBC’den
Bugüne özgü olarak bahsetmek istediğim bir başka belgesel de BBC yapımı “8 Days: To the Moon and Back” Yönetmenliğini Anthony Philipson’ın yaptığı film Apollo 11 görevi sırasında yapılan tüm konuşmaların kaydedildiği ve bu kayıtların hâlâ muhafaza edildiği hatırlatmasıyla başlıyor ve tüm kurgusunu da aslında bu kayıtlar üzerine inşa ediyor. “Apollo 11”de de duyduğumuz konuşma kayıtları BBC’nin filminde de aynen karşımıza çıkıyor ama bu kez  konuşmalara oyuncular eşlik ediyor. Oyuncular açısından zahmetli bir yöntem elbette (her oyuncu önceden kaydedilmiş seslere ağzını uydurarak oynamak zorunda) ama bu şekilde oluşturulan dramatizasyon izleyiciyi üç astronotla birlikte roketin ve sonrasında Ay Modülü’nün içine soktuğu için bir hayli de etkileyici bir sonuç çıkıyor ortaya. Hatta bu iki filmin birbirini tuhaf bir biçimde tamamladığını ve üst üste izlenmesi durumunda çok boyutlu bir izleme deneyimine dönüştüğünü söylebilirim. Armstrong, Aldrin ve Collins’in dünyaya dönüşleriyle sonlanan her iki belgesel de üç astronotun ABD ve dünyanın öbür ülkelerine yaptıkları ziyaretlerin görüntüleriyle kapanıyor. 24 ülkeyi ziyaret eden ve araç konvoyuyla yaptıkları geçitlerde 100 milyon insanı selamlayan Üçlü, o dönemde Türkiye’ye de gelmiş, hatta Anıtkabir’i ziyaret etmişlerdi. Filmlerde bu görüntüler yok elbette ama bilmekte yarar var. Uzun sözün kısası, 16 Temmuz 1969’da başlayıp, 8 gün, 3 saat, 18 dakika ve 35 saniye sonra astronotları taşıyan küçük kapsülün Kuzey Pasifik Okyanusu’ndan USS Hornet uçak gemisine alınmalarıyla sonlanan Apollo 11’in görevini tüm görkemi ve büyüsüyle aktaran bu iki belgeseli ilk fırsatta bulup izlemenizi önermek de, bu 50. yıldönümüde, bizim görevimiz olsun.

[Haber görseli]Ay’ı fetheden üçlü: Aldrin, Collins ve Armstrong

===============================================

Dostlar,

20 Temmuz 1969’da biz Van’da idik. Babamız Polis memuru olduğundan, Gaziantep’ten “Şark hizmeti” içib 2 yıllığına tayin edilmiştik. Biz de Gaziantep Lisesi 1. sınıfından 2. sınıfına geçmiştik ve liseyi Van Atatürk Lisesinde tamamlayacaktık 1971’de (öyle de oldu). O zaman Türkiye’de TV yoktu. Radyoyu ve TRT’yi, devlet yayınların izlerdik. TRT de 1964’te kurulmuştu. Gazeteler ertesi gün akşama doğru gelirdi. Apollo 11 konusunu duymuştuk ve olabildiğince, merakla izliyorduk.

Belleğimiz bizi yanıltmıyorsa o gece yarısından sonra, 21 Temmuz günü Ay’a ayak basıldı ve biz de heyecanla gelişmeleri radyodan izledik.

Aklımızdan çıkmayan nokta ise, NASA’nın Dünya kamuoyundan özür dilemesi idi!

“Niye?” diye sorulacak olursa: Öngörülen süreden 20 saniye gecikmeye Ay’a inilmişti!

Eğer bir propaganda kurgusu değilse, bilimsel çalışmalarda ve yaşamda dakik (on time, punctual) olmanın, zamanlamanın (timing) kritik önemine ilişkin son derece çarpıcı bir örnektir ve biz belki de bu yüzden “bu dersi” 50 yıldır unutmuyor, uyguluyor, derslerimizde öğrencilerimize anımsatıyoruz.

Bir kez daha Yüce ATATÜRK’ün asla unutulmaması gereken sözlerini paylaşalım :

  • Yaşamda en gerçek yol gösterici bilim ve tekniktir. Bunların dışında yol (tarik, tarikat) aramak aymazlıktır (gaflettir), sapkınlıktır (dalalet)..

Sevgi ve saygı ile. 20 Temmuz 2019, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com