Etiket arşivi: Dünya Sağlık Örgütü

Dünya Sağlık Örgütü Diyabet Raporu – 2015 sonu

Dünya Sağlık Örgütü Diyabet Raporu – 2015 sonu

Dostlar,

Verileri ve raporları paylaşıyoruz..
Dünya Sağlık Örgütü’nin kuruluş günü 7 Nisan..
Her yıl önemli bir küresel sağlık sorunu o yılın teması olarak belirleniyor..
Geçen yılınki (7 Nisan 2015 – 7 Nisan 2016) “SAFE FOOD” “/ Güvenli Gıda .. idi.
Bu yıl ise, 7 Nisan 2016 – 7 Nisan 2017 arası tema DİYABET / ŞEKER HASTALIĞI..

Kısa bir Türkçe özet ve kapsamlı İngilizce veriler..

Diyabet korunulabilir bir hastalık..
Yaşam biçimimizi düzenleyeceğiz.. En etkili yol bu..
Gereksiz kalori yüklenmeyeceğiz ve hareketli olacağız, yakacağız..
Türkiye verileri Dünyanın neredeyse 2 katı!
Bu çok üzüntü ve kaygı verici..

DSÖ’nün Küresel Diyabet Raporunu (GLOBAL REPORT ON DIABETES) okumak için tıklayınız (88 sayfa, İngilizce, pdf, yakl. 7 MB) :

GLOBAL_REPORT_on_Diabetes_7.4.2016

Sevgi ve saygı ile.
07 Nisan 2016, Ankara


Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

******

Dünya Sağlık Örgütü, diyabet olgularındaki hızlı artışın sürdüğünü ve neredeyse her 11-12 kişiden birinin diyabet hastası olduğunu açıkladı.

BBC’de yer alan habere göre örgütün hazırladığı kapsamlı raporda, 1980’de 108 milyon olan diyabet hastası sayısının 2014’te neredeyse dört katına çıktığı belirtiliyor.

Raporda, kanda yüksek glikoz oranının dünyada her yıl 3,7 milyon insanın ölümüne neden olduğu ve önlem alınmazsa hasta sayısının artmayı sürüdreceği de vurgulanıyor.

RAKAMLARLA DİYABET

2014’teki diyabetli sayısı: 422 milyon
1980’deki diyabetli sayısı: 108 milyon
Dünyadaki yetişkin nüfusta diyabet oranı: %8,5
2012’de diyabet kaynaklı ölüm sayısı: 1,5 milyon
Kanda yüksek glikoz oranı bağlantılı ölümler: 2,2 milyon

Tip 1 ve tip 2 diyabetlerini birlikte değerlendiren Dünya Sağlık Örgütü,
artışın daha çok yaşam biçimiyle ilgili olan tip 2 diyabetten kaynakladığını belirtiyor.

Dünya Sağlık Örgütü‘nde diyabetle ilgili çalışmaları yürüten Dr Etienne Krug,
diyabetin sessiz bir hastalık olduğunu, fakat hızlı ilerleyişinin durdurulması gerektiğini söyledi.

Krug, “İnsan sağlığı ve toplum üzerine büyük etkisi olan bu hastalığın bu biçimde ilerlemesine izin veremeyiz; onu durdurabiliriz, ne yapılması gerektiğini biliyoruz.” dedi.

Kandaki şeker oranının denetim altında tutulmaması kalp krizi, felç, böbrek yetmezliği, körlük, uzuvların ampütasyonu (AS: kesilmesi) ve gebelikte sorun riskini arırıyor.

Diyabet her yıl 1.5 milyon kişinin ölümüne yol açıyor ve ölüm nedeni sıralamasında 8. sırada yer alıyor. Ayrıca 2,2 milyon kişi de kanda yüksek glikoz oranıyla bağlantılı hastalıklardan ölüyor.

1980’lerde zengin ülkelerde yaygın olan bu hastalık,
bugün daha çok düşük ve orta gelirli ülkeleri etkiliyor.

Ortadoğu’da diyabet olguları 1980’lerde nüfusun %5,9’unu etkilerken, 2014’te bu oran %13,7’ye çıktı.
===========================================

World Health Day 2016: Action needed to halt rise in diabetes

World Health Day 2016 poster

WHO, 6 April 2016
http://www.who.int/mediacentre/commentaries/diabetes/en/ 

The number of people living with diabetes has nearly quadrupled since 1980 to 422 million adults, with most living in developing countries.

WHO is marking World Health Day, 7 April, by calling for action on diabetes.

In its first Global report on diabetes,
WHO highlights the need to step up prevention and treatment of the disease.

  • Read the news release
  • Read the Global report on diabetes
  • Read the fact sheet on diabetes*********
    Dr Margaret Chan, Director-General of WHO speaking at the plenary session of the Sixty-sixth World Health Assembly.

    World Health Day 2016: Let’s beat diabetes

    Dr. Margaret Chan, Director-General of WHO

    Commentary, 6 April 2016

    WHO will celebrate its birthday on 7 April 2016 – World Health Day. But this year, not with cake. The traditional birthday cake will be replaced by healthier options, like fruit, and a call to action to tackle diabetes.

    Dr Margaret Chan

    WHO

    Diabetes – long perceived as a disease of the affluent – is on the rise everywhere and is now most common in developing countries. Its impact is felt by individuals, families, communities and national economies, yet much of its burden is avoidable.

    The statistics speak for themselves. The number of people living with diabetes and its prevalence are growing in all regions of the world. In 2014, 422 million adults (or 8.5% of the population) had diabetes, compared with 108 million (4.7%) in 1980. Diabetes is rising fastest in the world’s low- and middle-income countries. In 2012, diabetes caused 1.5 million deaths. Higher-than-optimal blood glucose levels caused an additional 2.2 million deaths, by increasing the risk of cardiovascular and other diseases.

    Poorly controlled diabetes can cause complications including heart attacks, strokes, kidney failure, blindness, and foot ulcers than can lead to amputations. Many of these complications, and these premature deaths, could be prevented. The technologies and medicines to enable people with diabetes to live healthy lives exist, yet still do not reach those who need them.

    Diabetes is a disease characterised by elevated blood glucose levels. Most people with diabetes have the type 2 form of the disease, which is largely caused by unhealthy eating and lack of physical activity. Staggeringly, today more than one in three adults is overweight and more than one in 10 is obese. Type 1 diabetes, which most commonly affects children and adolescents and requires daily insulin for survival, is currently not preventable.

    At the World Health Assembly in 2013, governments committed to halt the rise of diabetes by 2025, but we are clearly not on track. Policies are needed to improve people’s access to affordable, healthy foods and to opportunities for physical activity, to influence patterns of diet and physical activity across whole populations. A combination of fiscal policies, legislation, changes to the environment and raising awareness of health risks works best for promoting healthier diets and physical activity. Such measures will also benefit people living with diabetes and reduce risk of complications.

    Governments have also committed, most recently in the 2030 Agenda for Sustainable Development, to reduce premature mortality from non-communicable diseases including diabetes. People with diabetes can live long and healthy lives if their disease is detected and well-managed. WHO’s Global report on diabetes, released today, shows that governments around the world have begun to act, but much more concerted action is needed.

    “People with diabetes can live long and healthy lives if their disease is detected and well-managed.”

    Dr Margaret Chan, WHO Director-General

    Access to essential medicines and technologies for diabetes is frighteningly inadequate in low- and middle-income countries, where most people with diabetes live. For example, blood glucose and urine glucose measurement—basic technologies necessary for diagnosis and monitoring—are generally available in less than half of low-income countries, in contrast to more than 90% of high-income countries. Similarly, only 23% of low-income countries report that insulin is generally available in publicly-funded primary-care facilities, in contrast with 96% of high-income countries.

    Preventing deaths and complications from diabetes requires access to affordable health-care services with equipment sufficient to diagnose and monitor diabetes; patient education to promote healthy diet, physical activity and self-care; essential medicines for diabetes management, including life-saving insulin; regular screening for complications and early treatment when they are found; and a referral system across various levels of health care.

    Governments also need to invest in better monitoring of diabetes, including who is getting access to the treatment they need, and who is missing out.

    Together, we can halt the rise in diabetes and provide care to improve quality of life for the millions of people living with the disease. Deliberate, effective responses are needed from government; health-care providers; civil society; producers of medicines, technologies and food; from people living with diabetes; and from each of us.

  • Everyone has a role to play.

İklim Değişikliği Konferansı

İklim Değişikliği Konferansı

R. Bülend Kırmacı

R. Bülend Kırmacı

Birleşmiş Milletler bir konuda gerçekten “birleştiler”: Bu kadar “kirli” bir dünya dönmez; Paris’te 21’incisi düzenlenen “İklim Değişikliği Konferansı”nda küresel ısınma masadaydı!

Yüz otuzdan fazla devlet başkanının katıldığı bu masa aslında her yıl kuruluyor… Bu kez en büyük “kirleticiler olan; Çin, Hindistan ve ABD” insanlığa kesin sözler verdiler: 2100 yılına dek ısı artışının 2 dereceyle sınırlanması için şimdiye değin ancak yarısı toplanan 100 milyar dolarlık fon’un “gereği yapılacak”…

Kömür, petrol, doğal gaz tüketimiyle oluşan karbondioksit toplam gazın dörtte üçünü oluşturuyor. Nükleer silah denemeleri, özensiz çöp depoları, spreyler vs. ile geldiğimiz nokta şu: Ozon tabakasındaki delik büyüyor, dünyanın oksijen tüpü giderek tıkanıyor…

Kirlilik ile küresel ısınma arasında doğrusal bir ilişki bulunuyor…

İster sanayileşmiş olsun ister gelişme yolunda bulunsun, kirliliğin % 70’i kentlerden kaynaklanıyor ve her on kişiden dokuzu; gıda sürekliliği, enerji güvenliği, su kaynakları
ve ekolojik denge açısından, ciddi tehdit altında…

Küresel ısınma ile mücadele rüzgar, güneş gibi yenilenebilir enerjilere yönelmeyi gerektiriyor. Bu yapılabildiği ölçüde; örneğin, Dünya Sağlık Örgütünce kabul edilemez derecede kirli olan Pekin’in havasının daha temiz olmasına ve Hindistan’da halen elektrikten yoksun 300 milyon kişinin üretime ve yaşama katılmasına da katkı sağlanabilecek.

Madalyonun bir de başka yüzü var: Petrol zengini Ortadoğu ülkeleri karbona daha az bağımlı bir ekonominin neresinde duracaklar? Ya da Avrupa’da Almanya’nın başı çektiği yeşil enerji yatırımlarına öbür devletler ne ölçüde katılacaklar?

Öte yandan TÜİK verilerine göre 459 milyon tondan çok sera gazı salınımı (emisyonu) yapan Türkiye’mizin de bu sorun/konu alanında kimi hedefleri var. Merkezi idare ile yerel yönetimlerin işbirliği, demokratik kitle örgütleri ile basınımızın desteğiyle
ya biz bu hedeflerimize ne denli ulaşabileceğiz?

Evet, kolektif bilince de bir çağrı yapan Paris 21 Konferansı daha yaşanabilir bir dünya hedefliyor ancak insanlık henüz kendisine tam olarak itiraf edemediği acı gerçeklerle yüz yüze bulunuyor… Aynı Paris’te bir süre önce terör en kanlı yüzünü gösterdi. Öte yanda savaş ve çatışmalardan kaçmaya çalışan sığınmacılar en dramatik tabloları oluşturuyor.

Küresel kirlenme de dahil, “insancıl değerlerin kirlendiği” bir dünyada, yeni bir üretim anlayışı ve tüketim alışkanlıkları geliştirilmeden –ve bunlar, esaslı yaptırımlara bağlanmadan-
barış, huzur ve esenlik içinde bir geleceği güvence altına almak olası değil…

Başkalarının yıkımı üzerinde yükselen güç, öbürlerinin yoksulluğu üzerinden biriken servet, “ötekilerin” dışlanması biçiminde gettolaşan bir ihtişam; kısacası “yaşanabilir olmaktan çıkan” bir dünya, kime ve neye yarar ki…

Hangi inanış, hangi düşünüş, hangi eğitim vardır ki; insanı ve doğayı gözetmeksizin
insana ait sayılabilsin?

(http://www.haber3.com/iklim-degisikligi-konferansi-108645y.htm#ixzz3tU4TzaJk)

===================================

Dostlar,

Eski dostlarımızdan değerli aydın ve siyaset adamı Sayın Bülent Kırmacı lütfederek yukarıdaki yazılarını bizimle paylaştılar..

Biz de okuduk, yararlandık ve sizlerle paylaşmak istedik.
Yazara teşekkür ederiz.

Sn. Kırmacı’nın yetkin editörlüğünd geçtiğimiz yıllarda İNSANCIL SOL adlı bir web sitemiz olmuştu. Burada birkaç yıl boyunca epey yazı yayımladık, daha sonra sürdürülemedi.

Sayın Kırmacı’nın nitelikli yazılarından yararlanışımızın süreceğini umarız..

Sevgi ve saygı ile.
05 Aralık 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

IARC : Kırmızı ve işlenmiş etler hakkında

Türk Tabipleri Birliği Halk Sağlığı Kolu, Dünya Sağlık Örgütü‘ne bağlık bir kuruluş olan Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı’nın (IARC) geçtiğimiz günlerde
dünya kamuoyu ile paylaştığı kırmızı et ve işlenmiş et ile ilgili basın açıklaması hakkında bilgilendirme yaptı.

TTB Halk Sağlığı Kolu tarafından yapılan bilgilendirmede, IARC’ın açıklamasının işlenmiş kırmızı etle ve bu etlerin yüksek miktarda tüketimiyle ilgili olduğu belirtilerek, besin değeri yüksek olan kırmızı etin, sağlıklı bir beslenmede hayvansal protein açısından önem taşıdığına dikkat çekildi. Bilgilendirmede, Türkiye açısından asıl sorununun gıda sağlığı ve güvencesizliği olduğu kaydedildi.

Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı’nın Açıklaması Hakkında Bilgilendirme

Geçtiğimiz günlerde Dünya Sağlık Örgütü’ne bağlı bir kuruluş olan Uluslararası
Kanser Araştırmaları Ajansı (IARC) kırmızı et ve işlenmiş et ile ilgili bir basın bildirisi yayımlandı. Konu hakkında uzun süreden bu yana çeşitli merkezler tarafından yürütülen bilimsel çalışmalar sonucu IARC;

kırmızı eti kanserojen sınıflamasında Grup 2A; yani insanlar için muhtemel kanserojen grubuna;
işlenmiş et ürünlerini ise Grup 1; yani insanlar için kesin kanserojen grubuna aldı.

Örgüt; kırmızı et olarak sığır, koyun dana gibi memeli hayvan etlerini; işlenmiş et ürünleri dendiğinde ise etin tadını değiştirmek veya saklanma süresini uzatmak için yapılan ve tuzlama, mayalanma, tütsüleme, kimyasallarla işleme veya diğer işlemlere maruz bırakılan kırmızı et ürünlerini kastettiğini açıkladı. Bu grupta sosis, sucuk, salam, pastırma, tütsülenmiş et gibi ürünler bulunuyor. Bu basın açıklaması nedeni ile kırmızı et ve
kırmızı et ürünlerinin güvenli bir gıda olup olmadığı kamuoyumuzda tartışılmaya başlanmış ve tüketiciler arasında tereddütlere neden olmuştur.

IARC’ın kararında önemli bir dayanak olan ve Uluslararası Kanser Araştırmaları Vakfı’nın (World Cancer Research Fund International) 17 ülkeden 100’den çok bilim insanı ile yürüttüğü ve diyet, beslenme alışkanlıkları, fiziksel aktivite ve kilonun kanser riski üzerine etkilerinin araştırıldığı CUP projesinin 2011 yayımlanan raporu et ve et ürünleri ile kalın bağırsak kanseri arasında güçlü bir ilişki olduğunu ortaya koymuştur. Bu rapora göre çok sayıda bilimsel çalışmanın sonuçları üzerinde yapılan analizler günde 100 gram pişmiş kırmızı et tüketilmesi kalın bağırsak kanserine yakalanma riskini %17; günde 50 gram işlenmiş et ürünleri tüketmek ise %18 artırmaktadır. Buna karşın öbür kanser türleri ile kırmızı et ve kırmızı et ürünleri arasında bir ilişki bulunmamıştır.
Bu sınırların çocuklar için daha düşük olması beklenir.

Bu bulgular doğrultusunda, günlük alınan miktar ile kalın bağırsak kanserinin ortaya çıkışı arasındaki ilişkiyi de göz önüne alarak Uluslararası Kanser Araştırmaları Vakfı,
günlük 100 gram, haftalık olarak da pişmiş ağırlığı 500 gram olan kırmızı etten fazlasının tüketilmemesini önermektedir. Ayrıca kırmızı ete kırmızı rengini veren ham maddesinin; et yüksek ısıda ve kısa sürede pişirildiğinde heterosiklik aminlere ve polisiklik aromatik hidrokarbonlara dönüştüğünü belirterek ve genetik yatkınlığı olanlarda bu maddelerin de kalın bağırsak kanserine neden olduğunu belirterek; kırmızı etin uzun sürede ve düşük ısıda pişirilmesini önermektedir. Ülkemizdeki kişi başına kırmızı et tüketimi bu rakamın çok altındadır; TÜİK verilerini kullanarak yapılan hesaplama da haftalık kişi başına kırmızı et tüketimi ortalama 265 gram olarak bulunmuştur. Bilindiği gibi kırmızı et özellikle protein, demir, çinko, B12 vitamini açısından önemli bir besin kaynağıdır ve dengeli beslenme açısından diyetlerde mutlaka yer almalıdır. Buna karşılık işlenmiş et ürünlerinde kırmızı ete oranla protein, demir, çinko, B12 vitamini daha az bulunmakta; ayrıca işlenmiş et ürünlerinde insan sağlığı için olumsuz etkileri bulunan yüksek düzeyde yağ ve tuz bulunmaktadır. Bu nedenle 500 gr’a dek çıkartılabilecek haftalık et tüketiminin taze kırmızı et olarak tercih edilmesi insan sağlığı açısından daha uygun olacaktır.

Sonuç olarak; kişi başına yıllık ortalama et tüketimi ülkemizde Batı ülkelerine oranla
çok düşük olup; bu miktarın kalın bağırsak kanserine neden olabileceğine ilişkin bir bulgu yoktur. Öte yandan kimi bireyler belirtilen sınırlar üzerinde et tüketiyor, çocuklar da salam ve sosis yiyor olabilir. Bu kişilerin et ve et ürünleri tüketimini azaltmaları gerekecektir.

Önemli bir besin maddesi olan etin pişirilme yöntemlerine dikkat edilerek ve haftalık pişmiş ağırlığı toplam 500 gram altında olacak şekilde diyetlerde yer almasında sakınca yoktur.

Ülkemiz için beslenme alanındaki ana sorun denetim ve yasal yetersizlikler nedeni ile
gıda güvenliğinin olmaması ve gelir dağılımındaki eşitsizlikler nedeni ile sağlıklı ve
yeterli gıdaya ulaşamama; yani gıda sağlığı ve güvencesizliğidir.

TTB HALK SAĞLIĞI KOLU

http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/hsk-5787.html, 01.12.2015

======================================

Dostlar,

Halk Sağlığı Uzmanı meslektaşlarımızın hazırladığı yukarıda aktardığımız metin bilimsel ve doyurucudur. IARC, Dünya Sağlık Örgütü’nün Fransa / Lyon’da kurulu yüksek donanımlı laboratuvarları olan önemli ve yetkin bir birimidir.

Ülemizde kişi başına yıllık kırımızı et tüketimi TÜİK verileriyle 12 kg (pişmemiş ağırlık) dolayındadır. Bu rakam, gelişkin Batı ülkelerinin altıda biridir! Üstelik gelir dağılımı ülkemizde çok adaletsiz olduğundan, bu 12 kg kırmızı et / kişi / yıl ortalama verisi temsil edici bir ortalama olmaktan da çok uzaktır. Nüfusun 1/5’inden az olmayan YOKSULLARIMIZIN (on altı milyondan eksik değil!) yılık tüketiminin birkaç kg’ı bulup bulmadığı bile sorgulanabilir.

Dolayısıyla kırmızı et tüketiminde ülkemizin üst katmanları dışında (1/5 nüfus) yıllık / haftalık miktar bakımından bir sorun olmadığı söylenebilir.

İşlenmiş et ürünler bakımından ise daha da dikkatli olmak gerekir.

Bir başka önemli nokta kırımızı etin pişirilmesi ile ilgilidir :

1. Et ürünleri yağda kızartma değil, yağsız tavada ya da elektrikli ızgarada pişirilmelidir.
2. Et ürünlerinin her durumda yanMAmasına çok özen gösterilmelidir.
Yanmış bölümler yenilmemelidir
3. Haşlamada yağlı bölümler de yemeğe katıldığından ek sakınca doğar. Bu bakımdan,
elden geldiğince yağsız bölümleri pişirmek, yağlı bölümleri azaltmak uygun olur.
4. Mikrodalga fırınlarda et ve ürünlerini pişirmek uygun bir yöntemdir.
5. Mangalda pişirmede is ile yanma mutlaka önlenmelidir. Kömür ateşi uygun değildir.
Odun ateşi ya da elektrikli pişirme aygıtları daha sağlıklıdır.

Yeni kesilen hayvan etlerinin buzdolabında 24 saat dinlendirilmesi gerekir.
İşlenmiş et ürünlerinde gıda güvenliği ve hijyen standartlarının Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca daha da iyileştirilmesi ve etkin olarak denetimi gerekir. Türk Gıda Kodeksi (Yönetmeliği) ve bağlı Tebliğleri Bakanlığın tek başına kararları ile güncellenebilir.

TS 13001 HACCP : Gıda Güvenliği Yönetim Sistemi ödünsüz yürütülmelidir.
Zaman zaman başka ülkelerin gıda gümrüklerinden ürünlerimizin geri çevrilmesi
ve iç piyasada tüketilmesi kabul edilemez!

“VETERİNER HİZMETLERİ, BİTKİ SAĞLIĞI, GIDA ve YEM YASASI
(5996 sayılı Yasa, 13.06.2010’da aşamalı olarak yürürlük aldı.. ) temel mevzuat olup
ilgili Bakanlıkça (Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı) titizilikle uygulanmalıdır. Mevzuat yetersizliğinden çok, uygulamada sorun vardır. Bakanlık, özel sektör üzerinde denetim ve yaptırım yetkilerini Halk Sağlığını koruma adına yeterince kullanmaktan
geri durmamalıdır. Örneğin;

  • MADDE 41/e : Yapılan resmi denetimler sırasında, işyerinin tümünün veya bir bölümünün insan sağlığı ve gıda güvenliği, hayvan sağlığı ve yem güvenliği açısından tehlike oluşturur ve ivedi önlem gerektirirse; üretimin tümü veya tehlike oluşturan bölümünün çalışması durdurulur. Üretim yerlerine beş bin TL, perakende işyerlerine
    bin TL para cezası verilir. Eksiklikler giderilene dek çalışmaya izin verilmez.
    (Para cezaları otomatik olarak her yıl güncellenmektedir..)
  • MADDE 40- (1) Gıda ve yem ile ilgili yaptırımlar aşağıdadır :
    a) İnsan tüketimine uygun olmayan gıdalar, giderleri sorumlusuna ait olmak üzere
    piyasadan toplatılır ve mülkiyeti kamuya geçirilir. Bu ürünleri üreten veya piyasaya sunanlar hakkında kamunun sağlığına karşı suçlar kapsamında Cumhuriyet savcılığına
    suç duyurusu yapılır.

Ayrıca Türk Ceza Yasası‘nın «KAMUNUN SAĞLIĞINA KARŞI SUÇLAR»
(3. Bl. md. 185-196) kuralları da (hükümleri) etkin yaptırımlar sağlamaktadır.

Eğitim – denetim – yaptırım 3’lüsü dengeli ve etkin kullanılmalıdır.
Öte yandan Et Balık Kurumu, Süt Endüstrisi Kurumu, Gıda Tüketici ve Üretici Kooperatifleri kamu eliyle canlandırılarak halkın yeterli – dengeli beslenmesine
çaba gösterilmelidir.

Gelir dağılımı olağanüstü adaletsizdir mutlaka ve hızla iyileştirilmesi zorunludur.

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD

www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Daha çok bilgi için       :
GIDA GÜVENLİĞİ ve SANİTASYONU / AÜTF D5 Ders Notları
http://ahmetsaltik.net/2014/11/13/gida-guvenligi-ve-sanitasyonu-2/

Ayrıca ‘gıda güvenliği’ anahtar sözcükleri aracılığıyla çok sayıda dosya çağrılabilir..

3-4 Ekim Dünya Yürüyüş Günü

3-4 Ekim Dünya Yürüyüş Günü

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI TOPLUM İÇİN BİLGİLENDİRME DİZİSİ-72

HÜTF Halk Sağlığı AD Toplum İçin Bilgilendirme Serisi-[Internet] http://www.halksagligi.hacettepe.edu.tr/ 2.10.2015.

Fiziksel aktivite, kas ve eklemlerimizi kullanarak enerji tüketimi ile gerçekleşen herhangi bir bedensel hareket olarak tanımlanmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü, fiziksel aktivitenin yararları konusunda toplum bilincini ve kişilerin sağlıklı davranışlarının artırılmasını teşvik etmeyi amaçlamaktadır. 1 Yürüyüş, tüm yaştaki bireyler için en yaygın ve kolay uygulanabilen fiziksel aktivitedir. Bu amaçla 1991 yılından beri Ekim ayının ilk hafta sonu “Dünya Yürüyüş Günü” olarak çeşitli yürüyüş aktiviteleri ile kutlanmaktadır. (1)

Yetersiz fiziksel aktivite dünya çapında yaklaşık 3,2 milyon kişinin ölümüne neden olmaktadır. (2)

Dünyada her dört yetişkinden biri, gençlerin ise %80’inden fazlası yeterli düzeyde fiziksel aktivite yapmamaktadır. (3,4)

“Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması” sonuçlarına göre erkeklerin %67,6’sının, kadınların %76,5’inin, toplamda da toplumun %71,9’unun hareketsiz yaşadığı belirlenmiştir.(5) Yaşam tarzı ile besin tüketimi arasındaki dengesizlik; fazla kiloluluk, obezite (şişmanlık) ve kronik/bulaşıcı olmayan hastalıkların gelişimine neden olmaktadır.

Yetersiz fiziksel aktivite, bulaşıcı olmayan hastalıklara yol açması nedeni ile toplum sağlığı için büyük bir risk etmeni durumuna gelmiştir. Kalp ve şeker hastalarının %30’u ile 60 yaşın altındaki 670000 kişi olmak üzere dünyada her yıl 3,2 milyon ölüm bulaşıcı olmayan hastalıklar nedeniyle meydana gelmektedir. (6)

Dünya Sağlık Örgütü, çocuklar ve ergenler için günlük en az 60 dakika orta (hızlı  yürümek, düşük tempolu koşular, dans etmek, ip atlamak, yüzmek, masa tenisi oynamak, yavaş tempoda bisiklet sürmek gibi) (7) ve yüksek şiddette (tempolu koşu, basketbol, futbol, voleybol, hentbol ve tenis oynamak, step-aerobik derslerine katılmak, tempolu dans etmek gibi) (7), yetişkinler ile 65 yaş ve üstü kişiler için haftada en az 150 dakika orta şiddette
ya da haftada 75 dakika yüksek şiddette fiziksel aktivite yapılmasını önermektedir. (3)

Kişilerin fiziksel aktivite programları belirlenirken kişiye özel programlar yapılmalıdır. Oluşturulan aktivite programlarında, kişinin yaşı, vücut ağırlığı, egzersiz yapabilme sıklığı, süresi ve yoğunluğu dikkate alınmalıdır. Bu özelliklere dikkat edilerek belirlenen programlara kişiler daha çok uyum gösterir ve böylece sağlık üzerindeki olumlu etkiler arttırılmış olur. (8)

Fiziksel aktivite alışkanlığı kazandırılmasında fiziksel aktivite ile ilgili özel gün ve haftaların etkin olarak kutlanması önemlidir. Bu kapsamda Ekim ayının ilk hafta sonu “Dünya Yürüyüş Günü” olarak çeşitli etkinliklerle düzenli olarak her yıl kutlanmaktadır.
____________________________________
1 [Internet]http://www.euro.who.int/en/health-topics/disease-prevention/physical-activity/activities/move-for-health-day Erişim:30.9.2015.
2 [Internet]http://www.tafisa.net/index.php/programs-events/tafisa-world-walking-day Erişim: 30.9.2015.
3 [Internet]http://www.who.int/mediacentre/factsheets/fs385/en/ Erişim:30.9.2015.
4 [Internet]http://www.who.int/topics/physical_activity/en/ Erişim:30.9.2015.
5 Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması 2010. T.C. Sağlık Bakanlığı Yayın No: 931. ISBN : 978-975-590-483-2.
6 http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3490463/ Erişim:24.6.2015.
7 [Internet]http://fizikselaktivite.gov.tr/tr/fiziksel-aktivite-ile-ilgili-bilgiler/fiziksel-aktivite-suresi-ve-sikligi/ Erişim:30.9.2015.
8 [Internet]http://beslenme.gov.tr/index.php?lang=tr&page=347 Erişim:30.9.2015

Bu doküman Dr. Can Keskin, Dr. Sema Attila ve Dr. Tülay Bağcı-Bosi tarafından 30.9.2015 tarihinde hazırlanmıştır. Bu bilgilendirme notunun aşağıda belirtilen şekilde kaynak gösterilmek şartıyla yazılı, elektronik, vb ortamlarda kullanılması önerilmektedir:
Keskin C, Attila S, Bağcı- Bosi T. 3-4 Ekim Dünya Yürüyüş Günü. HÜTF Halk Sağlığı AD Toplum İçin Bilgilendirme Serisi-[Internet] http://www.halksagligi.hacettepe.edu.tr/ Erişim:2.10.2015.

====================

Dostlar,

Meslektaşlarımıza teşekkür ederken; merkezi ve yerel yönetimlerin toplumun bu tür sağlıklı davranışlar edinebilmesi için altyapıyı hazırlamasını diliyoruz.. Yayalar için uygun yürüme alanları, bisiklet parkurları.. Lütfen…

Bir de kaldırım – sokak -caddelerde zemindeki çukur, çıkıntı, tümsek, logar kapağı, demir uçları vb. engellerin giderilmesini diliyoruz..

Bu engeller ciddi yaralanma nedeni olabilmektedir. Açolan logar kapağının geçmişte bir yavrumuzu yuttuğunu unutamıyoruz.. Özellikle yaşlı ve engelliler bu tür yol üstü çukur tümsek – demir çıkıntısı vb. varlığında daha da olumsuz etkilenmektedir. Hem yaşlılığın getirdiği denge sorunu hem de kemiklerin kolay kırılabilirliği ciddi sorundur.

Cumhuriyet yazarlarından değerli Dr. Erdal Atabek, kaldırımdaki önemsiz sayılan bir tümsek yüzünden düşmüş ve el bilek kemiği kırılmıştı (radius distal ucu). Bunları dikkate almak ve çözmek aynı zamanda bir gelişmişlik ölçütüdür..

Ama İ. Melih Gökçek nam yiğidin belediye başkanlığında kesintisiz 25. yıla yaklaştığı, görülmemiş bir dünya rekoru kırdığı Başkent Ankara’da, belediyenin otobüsleri kaldırımda bekleyen masum insanların üstüne çıkıyor ve 12 insanı feci biçimde öldürüyor, 12 insanı yaralıyor..

İnsana verilen değer ve akla – bilime dayalı olmayan yönetimin sonucu..

5 dönem üst üste “Ankara halkı” ne buldu bu adamda da seçip duruyor..
Acaba hak mı ediyor bu acı sonuçları? Tövbe tövbe..

Sevgi ve saygı ile.
02.10.2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Toplumsal Ruh Sağlığı / Community Mental Health


Sevgili Öğrencilerimiz,

Değerli Site Okurlarımız,

Toplumsal Ruh Sağlığı (Community Mental Health) konulu dersimizin
power point yansılarını izlemek için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

Bu dosyayı son günlerde yaşanan vahşi kadın cinayetleri nedeniyle arşivden öne çıkardık.
İlk fırsatta güncelleyeceğiz..

Başta Özgecan ASLAN olmak üzere şiddet kurbanı kadınlarımıza, çocuklarımıza ve insanlarımıza armağanımız olsun..

Toplumsal_ruh_sagligi

Sevgi ve saygı ile.
25 Şubat 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

TTB : Hastanelere din görevlisi uygulaması kabul edilemez!

 

Türk Tabipleri Birliği ve Türkiye Psikiyatri Derneği, Sağlık Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı arasında imzalanan “Hastanelerde Manevi Destek Sunmaya Yönelik İşbirliği Protokolü” ile ilgili basın toplantısı düzenledi. TTB’de bugün (19 Ocak 2014) düzenlenen basın toplantısına TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Bayazıt İlhan, TPD Merkez Yönetim Kurulu (MYK) üyesi Prof. Dr. Meram Can Saka ve Türkiye Psikiyatri Derneği Medya Koordinatörü Doç. Dr. Burhanettin Kaya katıldılar.

Basın toplantısının açılışında konuşan TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Bayazıt İlhan,
ciddi biçimde itiraz edilmesi gereken bir durumla karşı karşıya olunduğunu belirtirken,

  • “Hastaların ruhsal desteğe ihtiyacı olabilir ama bunun alanında eğitim almış sağlık personeli tarafından verilmesi gerekmektedir. Bunun aksi bilim dışı ve tehlikelidir.”

diye konuştu.

İlhan’ın konuşmasının ardından, ortak basın açıklamasını TPD MYK üyesi Prof. Dr. Meram Can Saka okudu. Sağlık Bakanlığı’nı bu protokolü iptal etmeye çağıran Saka, vatandaşları da bu tarz uygulamaların dini hassasiyetlerle ilgili olmadığını bilerek hükümete itiraz etmeye, herkes için ulaşılabilir, nitelikli, yaygın sağlık ve ruh sağlığı hizmeti talep etmeye çağırıyoruz” dedi.

TPD Medya Koordinatörü Doç. Dr. Burhanettin Kaya da, protokolün çerçevesinin belirsiz olduğuna dikkat çekerek, “Bu, psikoterapik müdahalenin din görevlisi tarafından yapılabileceği anlamına geliyor. Bu durumda bizim uyguladığımız tedaviye de zarar verecek durumlar oluşabilir. Bu son derece tehlikelidir.” diye konuştu. Kaya, bu uygulamaya benzer örneklerin uzun süredir çeşitli alanlarda da yaşama geçirilmeye çalışıldığını belirterek,
bunun AKP Hükümeti’nin ideolojik tercihinin bir yansıması olduğunu söyledi.

TTB_logosu

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
TÜRKİYE PSİKİYATRİ DERNEĞİ
ORTAK BASIN AÇIKLAMASI – 19 OCAK 2015

SAĞLIK HİZMETLERİ GÜNBEGÜN KÖTÜYE GİDERKEN
HASTANELER
E DİN GÖREVLİSİ GÖNDERMEK KABUL EDİLEMEZ

7 Ocak 2015 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığı ve Sağlık Bakanlığı “Hastanelerde Manevi Destek Sunmaya Yönelik İşbirliği Protokolü” adı altında kabul edilemez bir uygulamaya imza atmışlardır. Bu protokolle binlerce din görevlisinin hastanelerde görevlendirilmesini,
steril sülük tedavileri, hacamat tedavileri gibi bilim dışı uygulamalarla başlayan
sağlık hizmetlerin ortaçağ karanlığına çekilmeye çalışılması sürecinin bir parçası olarak görüyoruz.

Açıklamalarda Batı ülkeleri örnek verilmekte ve hastaların dini destek almalarının bir hak olduğu ifade edilmekte, çok gecikmiş bir hizmet vermenin heyecanı içinde olunduğu dile getirilmektedir. Bizler ise sorumluları, bir devletin ana görevlerinden biri olan sağlık hizmetlerinin niteliğini yükseltme yönünde çalışmalar yapmaya davet ediyoruz.
Örnek verilen Batı ülkelerinde ve atıf yapılan uluslararası sözleşmelerde sağlık hakkı temel insan haklarından biridir ve sağlık hizmetleri Türkiye’de günden güne kötüye gitmektedir. Nüfusun bir bölümü sağlığa erişim hakkına bile sahip olamamakta, alınan muayene, tedavi, ilaç katkı payları nedeniyle gerçek anlamda tedaviye ihtiyacı olan kişiler sağlık kurumlarına başvuramamakta, ilaçlarını almakta zorluk yaşamaktadır; izlenen ilaç ücretlendirme politikaları nedeniyle bazı ilaç şirketleri yeni ve etkin ilaçlarını Türkiye piyasasından
çekme kararı almaktadırlar.

Bir psikiyatrist günde 60 hasta görmeye zorlanırken, ruh sağlığı hizmetlerinde görevlendirilecek psikolog, psikolojik danışmanlık ve rehberlik mezunu, hemşire bulunamazken, ağır psikiyatrik hastalığı olan kişiler yatak yokluğu nedeniyle kurumdan kuruma gönderilirken 2000 kişilik kadronun dini destek adı altında kullanılması,
hasta yararının gözetilmediği, siyasal kaygılarla alınmış, yanlış bulduğumuz bir tercihtir.

Tıp bilim dalı ve sağlık hizmetleri, tüm dünyada bilimsel yöntemlerle bu eğitimi almış
sağlık çalışanlarınca yürütülmektedir. Sağlık kurumlarında hastaların ruhsal ve sosyal açıdan desteklenmesi, ruh sağlığı çalışanlarının görevidir. Sağlık kurumlarında görev alan psikiyatrist, psikolog / klinik psikolog, psikolojik danışman, sosyal hizmet uzmanları, psikiyatri hemşiresi gibi meslek alanlarına sahip ruh sağlığı çalışanları hastalara ruhsal destek ve danışmanlık hizmetlerini vermektedir. Ruhsal destek ve danışmanlığı sadece dini ve manevi destek gibi görme anlamına gelen söylem ve uygulamalar kabul edilemez.

Bu sözleşmede bahsedilen hizmetin Dünya Sağlık Örgütü tarafından da kabul edilen Evrensel Hasta Hakları’nın bir parçası olarak kabul edildiği, aynı zamanda 1981’de Lizbon Dünya Tabipler Birliği Hasta Hakları Bildirgesi‘nde de bu hizmetin maddeler arasında
yer aldığı vurgulanmaktadır. Oysa Bildirgede dinsel desteğin kapsamı ile hastanın fiziksel
ya da ruh sağlığını tedavisi değil, kendi dinsel ritüellerini gerçekleştirme, inancının gereği olan davranışları sergileme hakkından söz edilmektedir. Bu uygulama ile yapılmak istenen, çağdaş tıbbi uygulamanın yerine dinsel telkin ve yönlendirmelerin konma çabasıdır.
Lizbon Bildirgesi dini telkin, manevi destek, dini danışmanlık ve rehberlik hizmeti gibi
bir uygulama tanımlamamaktadır.

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, tüm dünyada en sık karşılaşılan 10 hastalıktan 3’ü ruhsal hastalıklardan oluşmaktadır. Ülkemizde yapılan bilimsel çalışmalarda ruhsal sorunları olan kişilerin önemli bir kısmının din adamları gibi ruh sağlığı çalışanı olmayan kişilere başvurduğu ve tedavi sürecinin çareyi doğru yerde aramamak sebebiyle aksadığı bilinmektedir. Bu Protokol ile bu tür başvuruların özendirileceği ve hastalarımızın sağlık hizmetinin aksayacağı akılda tutulmalıdır. Hastaların dini düşünceleri ile sağlık hizmetlerinin aynı başlık içinde tutulması, bir bilim dalı olan Tıbbın Ortaçağ karanlığına çekilmesi anlamına gelmektedir.

Yukarıdaki ele alınan tüm başlıklar dikkate alındığında bizler hekimler ve ruh sağlığı çalışanları olarak:

Sağlık Bakanlığı’ bu protokolü iptal etmeye; ruh sağlığı hizmetlerinin iyileştirilmesi için bilim ve uzmanlığı temel alan gerekli yaklaşımları geliştirerek somut adımlar atmaya
davet ediyoruz.

Vatandaşlarımızı sağlık hizmetlerine sahip çıkmaya, ortaçağdan kalma, hasta yararını gözetmeyen bu tarz uygulamaların dini hassasiyetlerle ilgili olmadığını bilerek
hükümete itiraz etmeye, herkes için ulaşılabilir, nitelikli, yaygın sağlık ve ruh sağlığı hizmeti talep etmeye çağırıyoruz.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi
Türkiye Psikiyatri Derneği Merkez Yönetim Kurulu

1 Aralık Dünya AIDS Günü..


1 Aralık Dünya AIDS Günü..

Dostlar,

HÜTF Halk Sağlığı AbD‘ndaki değerli meslektaşlarımız, her fırsatta halk dönük
sağlık eğitimi çabasını sürdürüyor ve değerli, işe yarar kısa metinler yayımlıyorlar.

Kendilerine teşekkür borçluyuz..

Buna “Fırsat eğitimi” diyoruz.. Her uygun fırsatı halka eğitim vermek için değerlendirmek.. Ya da bu tür fırsatları da yaratmak..
İnsanlar gereksinimlerini algıladıklarında en çok alıcı oluyorlar, eğitim etkili oluyor, öğrenme kalıcı olabiliyor, istendik tutum – davranışların geliştirilmesine
katkı sağlıyor.

Dikkatle okuyalım ve KORUNMAYA çalışalım..
Bu olanaklı çünkü..

Tüm metne pdf olarak erişmek için : 1.12.14_Dunya_AIDS_gunu

Ayrıca HASUDER açıklamasına ve bizim değerlendirmemize de bakılması önerilir :

http://ahmetsaltik.net/2014/12/01/hasuder-uyarisi-ulkemizde-hivaids-olgulari-artabilir/

Sevgi ve saygı ile.
01 Aralık2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

===========================================================

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI
TOPLUM İÇİN BİLGİLENDİRME DİZİSİ-33

Bu doküman Dr. Didem Daymaz ve Dr. Bahar Güçiz-Doğan tarafından hazırlanmıştır.

Bu bilgilendirme notunun aşağıda belirtilen şekilde kaynak gösterilmek koşuluyla
yazılı, elektronik, vb. ortamlarda kullanılması önerilmektedir:

Daymaz D, Güçiz-Doğan B. Dünya AIDS Günü HÜTF Halk Sağlığı AD Toplum İçin Bilgilendirme Serisi- [Internet] http://www.halksagligi.hacettepe.edu.tr/. 01.12.2014.

1 ARALIK DÜNYA AIDS GÜNÜ

İnsan Bağışıklık Yetmezlik Virüsü (Human Immunodeficiency Virus-HIV),
bağışıklık sistemi hücrelerini etkileyerek bu sistemi yok eden ya da işlevini engelleyen bir virüstür. HIV virüsünün vücuda alınmasından sonra zamanla bağışıklık sistemi zayıflar ve kişi başka enfeksiyonlara daha duyarlı duruma gelir. HIV enfeksiyonunun
en son aşamasında Edinsel İmmün Yetmezlik Sendromu (Acquired Immune Deficiency Syndrome-AIDS) gelişir. HIV virüsü taşıyan kişide AIDS gelişmesi
10-15 yıl sürebilir. Bu süreç, HIV tedavisinde kullanılan ilaçlarla yavaşlatılabilir.

1 HIV virüsünün bulaşma yolları (1,2);

 Korunmasız cinsel ilişki,
 Virüs ile bulaşmış kan nakli,
 Virüs ile bulaşmış şırınga (enjektör) iğnesini paylaşmak ya da böyle bir
iğnenin batması,
 Gebelik, doğum ve emzirme sırasında anneden bebeğe geçebilen bir virüstür.

HIV, tüm dünyada önemli bir halk sağlığı sorunudur. Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) verilerine göre 2013 yıl sonundaitüm dünyada yaklaşık 35 milyon kişi HIV enfeksiyonuna yakalanmış, yine aynı yıl içinde yaklaşık 1,5 milyon kişi HIV ile ilişkili nedenlere bağlı olarak ölmüştür. Tüm dünyada HIV enfeksiyonlarının %70’ini
Sahra Altı Afrika ülkelerinde görülen enfeksiyonlar oluşturmaktadır. (2)

Türkiye’de ilk AIDS olgusu 1985’te yılında bildirilmiştir (3). Sağlık Bakanlığı verilerine göre ülkemizde Kasım 2013’e dek bildirimi yapılan ve HIV (+) olan kişi sayısı 7050,
en sık bulaşma yolunun da cinsel ilişki yol olduğu belirtilmiştir (4). Türkiye’de son yıllarda artan HIV(+) olgu sayılarına karşın, değerlendirmelerde halen hastalığın
az görüldüğü ülkeler arasında belirtilmektedir (3,4).
.
HIV enfeksiyonunun tanısı HIV antikorlarının kanda olup olmamasına göre konmaktadır. HIV enfeksiyonunun kesin tedavisi yoktur. Bununla birlikte, antiretroviral ilaçlarla
etkin bir şekilde yapılan tedaviyle HIV(+) bireylerin sağlıklı yaşam süreleri uzatılabilir (2).

HIV enfeksiyonundan korunmak için (2,4) :

Cinsel ilişki sırasında kondom kullanılması,
 HIV/AIDS ve öbür cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve korunma yollarıyla ilgili
gerekli bilgilendirmelerin yapılması,
 Toplumda HIV/AIDS hastalığı hakkında yeterli farkındalık sağlanarak damgalama ve
ayrımcılığın engellenmesi,
 HIV bulaş kuşkusu olan kişilere doğru yönlendirme yapılması ve kolaylıkla
ulaşabileceği danışmanlık sağlanmalıdır.

1. http://www.who.int/topics/hiv_aids/en/(1), 24.11.14
2. http://www.who.int/mediacentre/factsheets/fs360/en/, 25.11.2014
3. http://www.unaids.org/sites/default/files/en/dataanalysis/knowyourresponse/countryprogressreports/2014countries/TUR_narrative_report_2014.pdf, 26.11.2014
4. http://www.saglik.gov.tr/TR/belge/1-32110/1-aralik-dunya-aids-gunu.html, 25.11.2014

************************

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI
TOPLUM İÇİN BİLGİLENDİRME DİZİSİ-33

Dünya AIDS Günü her yıl 1 Aralık tarihi olarak kabul edilmiştir. Bu gün, HIV’nin yayılması ve AIDS hastalığının artışına karşın bilincin yükseltilmesi amacına adanmıştır. Böyle bir günün varoluşunun başka bir amacı ise bu hastalıktan yaşamını yitirenleri anmak ve onları onurlandırmaktır. Hükümetler ve sağlık yetkilileri bu günde çeşitli forumlar ve konuşmalar düzenlerler. Tüm dünyada birçok kişi halen kapsamlı
HIV tedavisine ve korunma hizmetlerine ulaşmada zorluk çekmektedir. Bu nedenle, Dünya AIDS Günü’nün 2014 yılı için teması ”HIV’yi önleme ve tedavi açığının kapatılması” olarak belirlenmiştir. Dünya Sağlık Örgütü HIV’den korunma ve tedavisinde oluşan açığı kapatmak adına ülkelere yardımcı olmayı
planlanmaktadır. Bu amaçla düzenlenen rehberde HIV’ye maruz kalmış kişilere antiretroviral tedaviye nasıl ulaşacağı, hastalık nedeniyle görülen fırsatçı enfeksiyonlardan korunma ve mücadeleye yönelik öneriler bulunmaktadır.

http://www.who.int/campaigns/aids-day/2014/event/en/, 24.11.2014

Edirne Valisi; kanser uyarısı yapan doktoru görevden aldı


Edirne Valisi, kanser uyarısı yapan doktoru görevden aldı!

Dostlar,

Uz. Dr. Dilek Tucer‘i Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi’ndeki 1988 – 2004 arasında geçen 16 yıllık öğretim üyeliği (tıp öğretmenliği) döneminden tanırız. Çalışkan, titiz, zarif bir insandır. Tıp Fakültesini başarıyla bitirdikten sonra sınavla kazandığı İç Hastalıkları Uzmanlık eğitimi almış sonra da yine sınavla kazandığı üst uzmanlık / yan dal olarak Mide – Bağırsak Hastalıkları (Gastroenteroloji) dalında 3 yıl daha eğitim alarak, tez yazarak “ileri uzman – yan dal uzmanı” olmuştur.

Konuya ilişkin bize ulaşan e-iletilerden bir-ikisi aşağıda..

*******************

  • Sizin o doktor hanım dediğiniz bir gastroentorologdur. Beş yıllık dahilye ihtisası üstüne üç yıllık bir süper ihtisas sahibidir. Şu ülkede bundan çok okumuş insanlar sayıyladır. Bir uzman hekimin uyarıları bile kulaktan dolma bilgi sayılıyorsa,
    yıkılsın bu dünya. Kime güveneceğiz. İmamlara, milletvekillerine, başbakana, cumhurbaşkanına güvenebilir miyiz? Doğrusu benim bu kafiye zerre kadar güvenim yoktur.Ve ayrıca, velev ki, bu hanım yanlış, yanlı beyanda bulundu. Buna bile hakkı vardır. Yanlış ya da yalanın ayıracı nedir? Hükumet mi, valiler mi ölçü olacak?Peki bu uzman doktor hanım beyanda bulundu ve diyelim ki birileri de zarar gördü.
    Peki kimler bunlar? Neden bunlar ortada yok da vali neden kendi kendine durumdan görev çıkarmış? Çiftçilerin kooperatifleri yok mu? Bırakın meslek örgütlerini, tek bir çiftçi bile yok mu, kendini anlatacak?
    Konuşamaz mıydı bir çiftçi o güzel Trakya şivesiyle?Uluorta açıklamaymış.
    İfade özgürlüğü nasıl olacak peki?
    Uluorta ifade edemedikten sonra nasıl bir özgürlüktür bu?
    İzin mi alınacak, valilik mi izin verecek?
    Bırakın lütfen, partizanlığı, fanatizmi.
    Onun bunun izniyle ifade özgürülüğü olmaz.

    İfade özgürlüğünün devlet memurları için sınırlanmasının bile bir sınırı vardır.
    Askeri, polisi, MİT görevlisini anlarım, ama doktor konuşur.
    Konu Halk Sağlığıysa özellikle konuşur.

    Rusya’da Çernobil olayında gördük.
    Japonya’da Fukuşima olayında yaşadık.
    Türkiye’de yüzlerce kez tanık olduk.
    Kamu görevlilerinin gerçekleri halktan gizleme geleneği vardır.
    Bu türden yerlerde özellikle aydınların ve bilgiye sahip olanları sorumluluğu vardır.

    Sizinki kraldan çok kralcı olmaktır.
    Devlet halk içindir.
    Kamu görevlilerinin suçlarını, ihmallerini, “devleti koruyoruz” diye
    halka rağmen korumak gayretkeşlikten başka bir şey değildir.

    Bir halk sağlığı olayını halktan gizliyorlar. Bu kadar basittir.

    Oraj POYRAZ

*********************

Dansöz bunlar.
Meğer doktor açıklamasından dolayı değil de, gelişi güzel basına bilgi vermesinden dolayı görevden alınmış. Basın ne işe yarar.
Fikir ve ifade özgürlüğü nedir?
Devlet memurları kul mudur, köle midir?
Amir nedir, yetkileri nereye kadar uzanır?
Ve en önemlisi toplumun bilgi edinme hakkı ne olacak?
Ve şunu belirtmek isterim : Eğer dindar denilen toplum bunu oyluyor ve onaylıyor ise kanser olmayı bin kere hak etmiştir.
********************

Vali, kanser uyarısı yapan doktoru görevden aldı

Engin ÖZMEN-
Ali Can ZERAY EDİRNE,(DHA)
15 Eylül 2014
EDİRNE’de Kamu Hastaneleri Birliği’ne bağlı Devlet Hastanesi’nde Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Dilek Tucer, düzenlenen basın toplantısında Ergene Nehri’nin suladığı alanlarda yetişen pirinçlerin kansere yol açabileceğini söylediği gerekçesiyle Edirne Valisi Dursun Ali Şahin tarafından görevinden alındı.
Vali Şahin, doktoru açıklamasından dolayı değil, gelişi güzel basına bilgi vermesinden dolayı görevden aldığını açıkladı.
Edirne Devlet Hastanesi’nin belirli aralıklarla çeşitli uzman hekimler aracılığı ile halkı bilgilendirmek amacıyla düzenlediği basın toplantısına katılan Gastroenteroloji uzmanı Dr. Dilek Tucer, 9 Eylül günü basın mensuplarıyla bir araya geldi. Bilgilendirme toplantısında uzmanlığı olan şifalı otlar adı altında kullanılan bitkilerin, bilinçsiz ve yanlış kullanımından dolayı kanser tehlikesine sebep olabileceğini anlatan Dr.Tucer, daha sonra gazetecilerin sorusu üzerine Ergene Nehri’ndeki kirliliği ve çevresine verdiği zararları,

“Trakya bölgesinde Ergene Nehri gibi bir sorun varken yalnızca otlar açısından değil, yediğimiz öbür ürünler konusunda da büyük bir kanserojen etkisi var. Trakya bölgesi için bu çok önemli bir sorun.
Özellikle pirinç üretiminde önde gelen bölgelerden birisiyiz. Otları bir kenara bırakıyorum, pirinçte de neredeyse tüm Türkiye’ye bizden dağıtım yapılıyor. Bir otun nereden ve nasıl toplandığı çok önemli, Ergene’yi özellikle söylüyorum çünkü biz organik tarıma yönelmeye başladık ve gastroenterolojik açıdan da Trakya bölgesinde kolon ve mide kanseri özellikle
son yıllarda artmış durumda. Bunda tabii yalnızca Ergene rol oynamıyor. Çernobil’den etkilenen bölgeler arasında Karadeniz’den sonra Marmara Bölgesi geliyor zaten. Bu konu hakkında aslında bilimsel bir çalışma yok.
Türkiye’de bildiğim kadarıyla yapılan iki büyük çalışma var. Bu çalışmalar bir hekim tarafından yapılan çalışmalar değil. Özellikle Halk Sağlığı Uzmanları tarafından yapılan bir çalışmada ve yabancı kaynaklı bir çalışmada da Çernobil faciasının Trakya bölgesindeki etkilerinden çokça bahsedilmekte. Gözümüzle de bunu görüyoruz.”
diye anlattı.


VALİ GÖREVDEN ALDI, SORUŞTURMA AÇTI
 

Açıklamaların basında yer alması üzerine Edirne Valisi Dursun Ali Şahin, Dr. Dilek Tucer hakkında soruşturma açılması talimatını vererek görevinden aldı. Edirne Kamu Hastaneleri Birliği’ndeki tek Gastroenteroloji uzmanı olan Dr. Dilek Tucer yerine Kırklareli’nden bir hekim görevlendirildi. Edirne Valisi Dursun Ali Şahin, Dr. Dilek Tucer’in ‘gelişi güzel basına bilgi vermesi’nden dolayı görevinden aldığını
ifade ederek şunları söyledi:
“Doktoru görevden aldık, pirinçler kanser yaptığından diye değil.
Pirinçler kanser yaptığını hangi bilimsel ortamda açıklanmış ki?
Kanser yapmış. Gelişi güzel basına bilgi vermesinden dolayı görevden aldık. Başka bir şey değil. Açıklamalarından dolayı değil.
Açıklamaları bilimsel değil. Kendiliğinden bu şekilde açıklama yapması, izin almadan bu işlere giriştiği için görevden aldık.
Bu konuyla ilgili çalışma başlattık, bakanlıktan gelen müfettiş çalışmasını sürdürüyor. Kırklareli’nden gelen bir doktor O’nun yerine göreve başladı.”

DOKTORLAR KARARA TEPKİLİ

Edirne Tabip Odası Başkanı Dr. Ertuğrul Tanrıkulu ise
Dr. Dilek Tucer’in soruşturma tamamlanmadan görevinden alınmasına tepki gösterdi. Tucer’in hekimler arasında gurur kaynağı olan bir hekim olduğunu kaydeden Tanrıkulu;

 

“Öncelikle şunu söyleyeyim, liseden sonra 6 yıl Tıp okuyorsunuz, 4 yıl dahiliye uzmanlığı yapıyorsunuz,
3 yıl da bunun üzerine Gastroenteroloji uzmanlığı yapıyorsunuz. Bakın 13 yıl liseden sonra eğitim alıyorsunuz. Dilek Tucer’in bir basın açıklaması yüzünden görevden alınması bizi gerçekten üzmüştür. Dilek hanımın her zaman yanındayız ve destek veriyoruz. Buradan bir şey de açıklamak istiyorum Kamu Hastaneleri Birliğinin ayda bir açıklaması var,
bu yönetimin izniyle bir yapılan açıklaması.
Zaten yönetim bunu kendisi istiyor. Kamu Hastaneleri Birliği Devlet Hastanesi Hekimlerini ayda bir halkı bilgilendirmek üzere bir toplantıya davet ediyor.
Bu son olayda Dr. Dilek Tucer’in yine yönetimin istediği bir mekanda yaptığı bir basın açıklamasıdır.
İzinsiz bir basın toplantısı değildir.” 
diye konuştu.

 

MÜFETTİŞ SORUŞTURMAYA BAŞLADI

Edirne Valisi Dursun Ali Şahin’in talimatıyla görevinden alınan
Dr. Dilek Tucer ile ilgili Sağlık Bakanlığı’ndan istenen müfettiş kente gelerek incelemeye başladı. Tucer’in hekim arkadaşları da sosyal medya üzerinden tepkilerini dile getirerek soruşturma tamamlanmadan görevden alınması kararını protesto etti.
********************
Dostlar,

 

Bu tür soruşturmalarda gerek başhekimliğimniz ve sağlık müdürlüğü görevimiz, gerek Türk Tabipleri Birliği ve Üniversitede çeyrek yüzyılı aşan hocalık görevlerimizde çoook bulunduk. Diyelim ki izin alınmadan basına açıklamada bulunuldu.. Niçin görevden el çektirirsiniz? Bir yandan yönetsel soruşturmanız sürer, öbür yandan soruşturma yürür. Atılı suç bu denli ağır mıdır ki görevden el çektiriyorsunuz? Dr. Dilek hanım görevde kalsaydı sözde suç kanıtlarını mı değiştirecekti? Kimilerine baskı mı yapacaktı?

Görevden alınmasında hangi üstün kamu yararı ve hukuksal gerekçe vardır?


İmam Hatipli 4 aylık Edirne Valisi
yanlış yapmıştır.
Yetkilerini aşmış ve hukuku zorlamıştır.
Yapılan işgüzarlıktır, terör estirmedir..

Vali, 657 sayılı yasanın kimi ilkel hükümlerini (Md. 15) katı bir baskıcı – antidemokratik – özgürlükçü olmayan ve hoşgörüsüz anlayışla uygulamıştır. Yetkili olmadığı halde basına, haber ajanslarına veya radyo ve televizyon kurumlarına bilgi veya demeç vermek (657 md.125/B-m) 17.09.2004 tarih ve 5234 sayılı 17.09.2004 tarih ve 5234 sayılı yasayla, 657 sayılı Yasada yapılan değişiklikle, eylemin karşılığı Kınama olarak tanımlanmıştır.

 

Kınama, Uyarıdan sonraki en hafif disiplin cezasıdır.
Eylem ile önlemin ya da yaptırımın dengeli olması gerekir. Görevden elçektirmenin hiçbir hukuksal, akla uyar yanı ve gerekçesi yoktur. Kaldı ki, açıklamanun yasal zemin ve zamanda yapıldığını Edirne Tabip Odası Başkanı Dr. Ertuğrul Tanrıkulu açıklamaktador.

 

AYRICA :

 

  • Sanık “türbanlı” olsaydı, İmam Hatipli Edirne Valisi
    bunu yapabilir miydi??

Ayrıca yaş 64.. Seneye emekli olacak Vali,
neden katı – yasakçı despot yolu seçer? 657’nin ve
bağlı disiplin yönetmeliğinin bu anti-demokratik hükümlerinin daha üstün hukuk normları karşısında
bir anlamı yoktur.

Doktorların halkın sağlık eğitiminden sorumlu olduklarını biliyoruz. (Dünya Sağlık Örgütü tanımı)

4 yıllık Hukuk eğitimli Vali çok ayıp etmiştir,
hiç şık değildir yaptığı.. Biz hekimler, bu tür davranışların ruhsal arkaplanını çok net biliriz.
Yazar ve söylersek ayıp olur, çok ağır kaçar.

Hele hele Valinin partisi AKP yasaklara karşı, ileri demokrasi düzeni getirirken (!?).. Ergene havzasındaki tehlikeli kirliliğin sağlık sakıncaları ile ilgili olarak Trakya Üniversitesinde çok sayıda bilimsel çalışma yapılmıştır. Vali isterse bunları Üniversite kendisine sunar.
Trakya pirinçlerinde, yumurtalarında, piliç dokularında DİOXİN adlı toksik-karsinojen maddenin varlığını biz Gıda derslerimizde yıllardır anlatmaktayız.
Yöneticiler genelde halktan saklarlar.. Örnekler öyle çok ki.. Çernobil dönemi bakanlarından Hüseyin Cahit Aral “çaylarımız radyasyonsuzdur..” diyerek TV’lerde çay içerek halka yalan söylemişti. TAEK‘ten emekli uzman arkadaşlarımızın bize aktardıklarına göre, Çernobil sonrası ölçülen radyasyon 10 birim ise halka 1 (bir) birim olarak açıklanmıştır. Benzer biçimde Dilovası‘nda çevre araştırması yapan ve kanser ölümlerinin 3 kat arttığını açıklayan Halk Sağlığı hocamıza Kocaeli Belediye başkanı “şarlatan” demiş ve açılan davada hapis cezası almıştı..

Öte yandan Valini açıklaması içerik olarak da çelişkilidir. İHL’li Vali bir yandan basına izinsiz açıklama nedeniyle “görevden aldık” derken, öbür yandan da “açıklaması bilimsel değil.. nerde kanser verisi..?” gibisinden kendi uzmanlık alanını aşan gerçek dışı bildirim yapmaktadır. Hazin bir durumdur.
Vali, bu soruşturma sonrasında dava edilerek tazminata mahkum edilebilir.


Anayasa md. 90 / son
fıkra bağlamında düşünce ve onu ifade özgürlüğü, çok sayıda uluslararası sözleşme ile temel insan hak ve özgürlüğü kapsamında iç hukuka TBMM’ce usulüne uygun olarak maledilmiştir ve bunlar iç yasalarla çeliştiğinde üstün hukuk normlarıdır.

AİHM’nin de AİHS’ni uygularken İHL’li valinin işgüzarlıkla uyguladığı keyfi yaptırımların iç hukuktaki sıradan dayanaklarını dikkate alacağını hiç ama hiç sanmıyoruz. Dr. Tucer ve Edirne Tabip Odası, TTB desteği de alarak sorunun peşini bırakmamalıdır. Valinin hukuk dışı keyfi eylemi, bir bumerang gibi geri dönerek kendisini vuracaktır.

 

  • Dileriz Sağlık Bakanlığj denetcisi hemen göreve iade kararı verir ve gerekirse yönetsel soruşturma sürer. Verilebilecek en ağır ceza KINAMA’dır çünkü.. Bu olası ceza için sanığı görevden alarak peşinen cezalandırmak kabul edilemez. Ayrıca Dr. Dilek Tucer
    bu hastanede tek Gastro-enteroloji uzmanıdır. Halkı O’nun uzmanlık hizmetinden yoksun bırakmaya hiç kimsenin hakkı olamaz. Kırklareli’nden uzman istenmesi de bu ayıbın farkında oluştur. Ancak bu kez, Edirne’den çok daha küçük bir kent olan Kırklareli’nde 2. bir Gastro-enteroloji uzmanı kaldığını
    hiç sanmıyoruz.

Vali durup dururken terör estirmiştir.

İçişleri bakanlığınca kendisi soruşturulmalıdır.

Bu da bizim Bakanlıktan istemimiz hatta
suç duyurumuzdur.

 

Sevgi ve saygı ile.
16.9.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Ebola virüsü hızla yayılıyor!


Ebola virüsü hızla yayılıyor!

 

Dostlar..

Batı Afrika’nın 4 yoksul ülkesi (Gine, Liberya, Sierra Leone ve
Nijerya)
 onca yoksulluk ve yoksunlukları yanı sıra bir de EBOLA virüsü bulaşı (enfeksiyonu) ile boğuşmaktalar.. Elbette sonuçlar çok ağır hatta yıkıcı..

Uluslararası toplumun teknik sağlık önlemlerine ek olarak,
insancıl ekonomik yardım yapması da bekleniyor bu ülkelere..

Türkiye açısından ise, SAĞLIK BAKANLIĞI eşgüdümünde
Hükümetin geniş kapsamlı bilimsel önlemleri titizlikle sürdürmesi gerekiyor.

Salgından korunmak için halkımızın genel sağlık düzeyinin yükseltilerek
bağışık direncinin artırılması gerekir ama bu hemen sonuç alınacak bir
eylem – makro hedef değildir.

Halktan yana ulusal beslenme – gelir – tarım – gıda – eğitim .. önlemlerini bir bütün olarak uygulamayı gerektirir.

Bunun için de hükümetlerin küresel piyasaların güdümünden sıyrılarak
değindiğimiz alanlarda SOSYAL POLİTİKALAR izlemekten başka seçenekleri yoktur.

Sevgi ve saygı ile.
16 Eylül 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=======================================

Ebola virüsü hızla yayılıyor!

Sağlık Bakanlığı Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürü Hatipoğlu,
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, Ebola salgınında olgu sayısının
4366’ya, ölümlerin ise 2218’e ulaştığını bildirdi.

http://haber.tr.msn.com/saglik/ebola-vir%C3%BCs%C3%BC-h%C4%B1zla-yay%C4%B1l%C4%B1yor-3, 16.9.14

Sağlık Bakanlığı Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürü Hüsem Hatipoğlu, Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, Ebola salgınında olgu sayısının 4366’ya, ölümlerin ise 2218’e ulaştığını, virüs yayılma hızı artarken alınan
önlemlerin salgını önlemeye yetmediğini bildirdi.

Hatipoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Sağlık Bakanlığı olarak

Gine,
Liberya,
Sierra Leone ve
Nijerya’daki

Ebola salgınını yakından izlediklerini söyledi.

Yalnızca salgını değil, bölgenin ekonomik ve siyasal yapısını da gözlemlediklerini
ifade eden Hatipoğlu, bu parametrelerdeki (AS: ölçütlerdeki) bozulmalar sonucunda, başta temel gıda maddeleri olmak üzere fiyatların yükseltmesinden ve halkın kısıtlı olan gelirlerinin daha da düşmesi sonucu beslenme bozukluklarının artmasından endişe ettiklerini dile getirdi.

Hatipoğlu, Türkiye’de Ebola virüs olgusunun görülmediğini bildirerek,
“Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre Ebola salgınında olgu sayısı 4366’ya,
ölümler ise 2218’e ulaşmıştır. Virüs yayılma hızı artarken alınan önlemlerin salgını önlemeye yetmediği görülmektedir. Buna karşılık bugün itibarıyla
Türkiye’de Ebola virüs enfeksiyonu olgusu yoktur.” diye konuştu.

Ebola virüsünün özgün bir sağaltımının bulunmadığını, önemli olanın kişinin virüse karşı vücut savunma sisteminin geliştirilmesi gerekliliğine değinen Hatipoğlu,
sözlerini şöyle sürdürdü:

  • “Ebola virüsü enfekte şempanze, goril, maymun, yarasa gibi yabanıl hayvanlardan insanlara bulaşır. İnsandan insana geçiş, bütünlüğü bozulmuş deri veya mukozanın enfekte insanların kan ve vücut sıvılarıyla doğrudan değinmesiyle olur. Ayrıca hastanın vücut salgılarıyla kontamine
    (AS: bulaşlı) çevresel materyalle de bulaşma olabilir.
  • 2-21 günlük kuluçka süresinin ardından yüksek ateş, baş ağrısı, eklem ve
    kas ağrısı, halsizlik, ishal, kusma, karın ağrısı, iştahsızlık belirtileriyle ortaya çıkar. Ağır olgularda vücutta yaygın döküntü, gözlerde kızarıklık, öksürük,
    nefes almakta güçlük, boğaz ağrısı, yutkunma zorluğu, hıçkırık, vücut içinde
    ve dışında kanamalar, karaciğer ve böbrek yetmezliği görülür. Bilindiği gibi
    Ebola virüsü enfeksiyonunun özgül bir sağaltımı yoktur. Burada önemli olan ‘bağışık sistem’ dediğimiz kişinin virüse karşı savunma sistemidir.
    Vücudun savunma sistemini artıran etmenlerin başında iyi ve doğru bir beslenme gelmektedir.”

Salgın ekonomiyi vurdu

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü‘nün (AS: FAO) yaptığı açıklamaya göre, bölgedeki Ebola salgınının tarım sektöründeki rekolteyi etkilediğini, kişilerin sektörden uzak kalmasıyla üretimin azalmasına ve gıda fiyatlarının artmasına neden olduğunu aktaran Hatipoğlu, bölgedeki halkın hareketlerinin kısıtlanmasıyla gıda maddelerinin pazarlanmasını da etkilediğini anlattı.

Hatipoğlu, paniğin gıda ürünlerinin stoklanmasına, gıda kıtlığına ve kimi ürünlerin fiyatlarının aşırı yükselmesine yol açtığı belirterek, şöyle devam etti:

  • “Salgın ekonomiyi vurmaya başlamıştır. Yatırımcılar virüs korkusundan
    bölgeyi terk etmeye ve Batı Afrika‘daki ülkelerin gelirlerinde düşme oluşmaya başlamıştır. Halkın açlıkla burun buruna kalabilme riski vardır.
    Dolayısıyla bölgenin sağlık personeli ve tıbbi malzeme yanında artan bir hızla temel gıda maddelerine de acil gereksinimi olduğu görülmektedir.
    Uluslararası toplumun ve yardım kuruluşlarının bu gözle de
    bölgeye bakmalarında yarar var.”

DÜNYADA EBOLA HASTALIĞI ve GÜNCEL DURUM


DÜNYADA EBOLA HASTALIĞI ve GÜNCEL DURUM

Dünyada, özellikle Orta ve Batı Afrika’da, Ebola mikrobunun (virüsünün) neden olduğu salgınlar kaygı ile izlenmektedir.
Salgınların 1976 yılından bu yana yaşandığı bilinmektedir.
Ebola hastalığı ülkemizde de, Afrika’dan Avrupa’ya seyahat eden bir kişinin “olası” hasta kuşkusu ile izlenmesi nedeniyle son birkaç gün içinde basının ve kamuoyunun dikkatini çekmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı da konuya ilişkin bir yazılı açıklama yapmıştır (1).
Basına 14 Ağustos 2014’de yansıyan haberlerden öğrenildiği kadarıyla, adı geçen hastada Ebola hastalığına rastlanmamıştır (2). Daha önceki yıllarda Ebola Kanamalı Ateşi adı ile de bilinen (3) hastalığa ilişkin merak edilebilecek kimi temel bilgiler aşağıda sunulmuştur (4,5) :

Hastalık, hasta kişinin beden sıvıları / salgıları ile doğrudan değinme ile bulaşır.
Hasta hayvanların (örn. maymun, şempanze, vb.) salgıları ile değinme (temas) sonrasında da hastalığın bulaştığı bildirilmektedir (1).
Hasta kişinin beden sıvıları / salgıları ile bulaşlı (beden sıvıları / salgıları bulaşmış) nesnelerle değinme nedeniyle de bulaşma olabilir (örneğin; iğne) (2).
Bulaşmanın en riskli olduğu kesimler hastalarla temas eden aile yakınlarının
ve arkadaşların yanı sıra sağlık çalışanlarıdır (3). Sağlık çalışanları uygun koruyucu giysileri de kapsayan özel önlemleri kullanmadıklarında sağlık kurumlarında bulaşma olabilmektedir. Hastalar yaşamlarını yitirdiklerinde de özel koruma önlemlerine gereksinim bulunmaktadır.
Mikrop alındığından 2-21 gün sonra hastalık belirtileri ortaya çıkar (bu sürenin sıklıkla
8-10 gün olduğu belirtilmektedir). Sürenin daha uzun olduğu olgular da rapor edilmiştir (4).
Birden başlayan ateş ve baş ağrısının ardından eklem ve kas ağrısı, güçsüzlük, ishal, mide bulantısı, mide ağrısı, iştah yitmesi sık görülen belirtiler arasındadır.
Ancak, bu belirtilerin farklı hastalıklarda da görülebileceği unutulmamalıdır (5).
Hastalıkla ilgili özellikle erken tanı aşamasında zorluklar bulunmaktadır.
Laboratuvar desteği ile tanı konulmaktadır (6).
Günümüzde, sağaltım (tedavi, iyileştirme) seçenekleri destekleyici tedavi üzerinden tanımlanmaktadır.
Temel yaklaşımların hastaların sıvı ve elektrolit dengesinin, kan basıncı ve oksijen gereksiniminin sağlanması olduğu belirtilmektedir. Tedavi seçenekleri ile ilgili
henüz deneysel çalışmalar yapılmaktadır (7).
Hasta olanların kimisi iyileşmekte, kimisi yaşamını yitirmektedir.
Hastalığa yakalananların ölme riski oldukça yüksektir.
Dünya Sağlık Örgütü 12 Ağustos 2014’de, öldürme riski çok yüksek olan
Ebola salgınlarında deneysel aşamada bile olsa tedavi seçeneklerinin denenebileceğine ilişkin etik çerçeveyi belirleyen bir bilgi notu yayınlamıştır (6).
Dünya Sağlık Örgütü tarafından 14 Ağustos 2014’de yayınlanan bildiride,
hava yolu ile bulaşma riski olmayan, beden sıvısı / salgısı değinmesi ile geçişi olan Ebola mikrobunun havayolu seyahatlerinde bulaşma/geçiş riskinin çok düşük olduğu açıklanmıştır (7).

Kaynaklar

1 http://www.haberturk.com/saglik/haber/979698-nijeryali-kadinin-hastaligi-belli-oldu
2 http://www.milliyet.com.tr/saglik-bakanligi-ndan-ebola-gundem-1924719/
3 http://www.radikal.com.tr/turkiye/istanbuldaki_ebola_suphesinde_kesin_sonuc_acikla ndi-1206592
4 http://www.cdc.gov/vhf/ebola/
5 http://www.who.int/mediacentre/factsheets/fs103/en/
6 http://www.who.int/mediacentre/news/statements/2014/ebola-ethical-review-summary/en/
7 http://www.who.int/mediacentre/news/notes/2014/ebola-travel/en/

*****

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI
TOPLUM İÇİN BİLGİLENDİRME DİZİSİ-6

Bu döküman, Dr. Dilek Aslan’ın katkılarıyla, Dünya Sağlık Örgütü ve
ABD Hastalıklar Korunma ve Denetim Merkezi (CDC) web sayfalarında
yer alan belgelerden yararlanılarak 18.8.2014 tarihinde hazırlanmıştır.