Etiket arşivi: Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Günü 28 Nisan 2016 Teması : İŞYERİNDE STRES

Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Günü 28 Nisan 2016 Teması : İŞYERİNDE STRES ve Çağrışımlarımız..

Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Günü
28 Nisan 2016 Teması :
“İŞYERİNDE STRES.. Ortak bir zorluk..”

ILO_logo

 

İşyeri Sağlığı ve Güvenliği

ILO “işyerinde stres” ile ilgili farkındalığın artırılması ve
bu konuda ortak çaba gösterilmesi çağrısında bulunuyor.

(AS: Bizim kapsamlı irdelemememiz yazının altındadır..)

Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Günü 28 Nisan 2016 tarihinde

  • “İşyerinde Stres: Ortak bir zorluk” teması altında kutlanıyor.Konuyla ilgili yeni bir ILO raporu işyerinde stresin neden olduğu psiko-sosyal tehlikelerin görülme sıklığının farkına varılması ve bu tehlikelerin etkilerinin sınırlandırılması için ortak çabaların artırılması gereksinimine vurgu yapıyor.
Basın açıklaması | 28 Nisan 2016 Perşembe

 

Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) Günü bu yıl Türkiye’de 2. kez kutlanıyor.
Bu yılkı Dünya İSG Günü’nün amacı, iş kaynaklı strese ve bu sorunun çalışma yaşamındaki yerine daha fazla dikkat çekmek.

“İşyerinde stres – ortak bir zorluk” başlıklı yeni bir ILO raporu bu sorunla ilgili genel farkındalık düzeyinin artırılması, konunun mevzuat ve politikalarda daha kapsamlı bir şekilde ele alınması ve konuyla ilgili verilerin toplanmasına daha çok ilgi gösterilmesi gereksinimini dile getiriyor.

İşyerinde stres, işyerindeki psiko-sosyal etmenlere bağlı olarak ortaya çıkmakta ve kişiden istenen işlerle, kişinin bu istemlerle başaçıkmak için kullanabileceği kaynaklar arasında bir dengesizlik olmasından kaynaklanmaktadır. Stresin etkileri kişiden kişiye değişmekle birlikte, stres gerek kalp-damar hastalıkları, tükenmişlik sendromu ve depresyon gibi sağlık sorunlarına; gerekse artan sigara tüketimi, sağlıksız beslenme ve uyku bozuklukları gibi davranışlara neden olabilmektedir.

Güvenilir ve karşılaştırılabilir verilerin elde edilmesi zor olmakla birlikte, Avrupa’ya ilişkin veriler 2009’da işgücünün ortalama %22’sinin stres yaşadığına ve yitirilen toplam işgünlerinin %50-60’ının işe bağlı stres nedeniyle yaşandığına işaret etmektedir (2009 AB Risk Gözlemevi Raporu). Bu sorun giderek artma eğilimi sergilemektedir.

ILO Türkiye Direktörü Numan Özcan, Dünya İSG Günü’nü kutlamak için yaptığı açıklamada şu hususa vurgu yapmıştır:

İşyerinde stres, maalesef günlük çalışma yaşamımızda çok sık karşılaştığımız bir gerçektir. Stres özellikle iş devamsızlığı (çok sık işe gelmeme) veya sürekli çalışma (mesai saatleri dışında çok fazla çalışma) şeklinde kendini göstermekte; çalışan motivasyonunu, memnuniyetini ve bağlılığını azaltmakta ve çalışan devir oranlarını artırarak verimliliği etkilemektedir. Bununla mücadele etmek için hepimizin kimi yöntemler geliştirmeye gerek var.” 

Bununla birlikte, Yeni ve Yükselmekte Olan Risklerle ilgili İlk Avrupa İşletmeler Anketi’ne (ESENER Raporu) göre, yöneticilerin %80’i psiko-sosyal risklerden endişe duyarken, yöneticilerin %33’ünden daha azının bu risklerle başa çıkmak için süreçleri bulunmakta.

Bu yılki ILO raporu da psiko-sosyal risklerin yönetilmesinin ulusal İSG politikalarına dahil edilmesi; psiko-sosyal risklerin, işyerinde değerlendirilmesi gereken riskler kategorisine alınması ve ruhsal ve davranışsal bozuklukların meslek hastalıkları listesine dahil edilmesi için, hükümetlerin, işverenlerin, çalışanların ve temsilcilerinin ortak çaba göstermesine gerek duyulduğuna vurgu yapıyor.

Ayrıca, endişelerini dile getirebilmeleri amacıyla işyerlerinde çalışanlara etkili bir söz hakkı verilmesinin sağlanması ve işyerlerinde, çalışanlar için sosyal destek sistemlerinin kurulmasının teşvik edilmesi de büyük önem taşıyor. Örneğin İş Teftiş Kurulları, sendikalar veya işletmeler tarafından gönüllü rehberlik malzemelerinin geliştirilmesi, daha resmi ve bağlayıcılığı olan düzenleyici standartların oluşturulmasında ilerleme kaydedilmesi için yararlı olabilir.

Bu yıl ILO Türkiye Ofisi, 2016 Dünya İSG Günü’nü İzmir Ekonomi Üniversitesi tarafından düzenlenen bir İSG Sempozyumu çerçevesinde İzmir’de kutlayacak.

Sendikal hareket, 1996 yılından bu yana 28 Nisan gününde iş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle yaralanan veya yaşamını yitiren işçileri anıyor. ILO, ölüm ve yaralanmaların önlenmesine yönelik yıllık tematik (AS: konulu) kampanyalar düzenleyerek, bu günü hem bir anma günü hem de bir kutlama günü olarak kabul ederek bu kampanyaya 2003 yılında katılmıştır. (http://www.ilo.org/ankara/news/WCMS_475262/lang–tr/index.htm)

Daha çok bilgi için:
Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Günü 
İzmir Ekonomi Üniversitesi, İş Sağlığı ve Güvenliği Sempozyum

==============================================

Dostlar,

Büyük yoğunluğumuz nedeniyle bu konuyu 1 hafta gecikerek paylaşabiliyoruz.. 2 Mayıs 2016 günü İstanbul’da Ulusal Kanal’da EKOPOLİTİK Programında Sn. Çetin Ünsalan’ın konuğu olduğumuzda bu temaya değindik (https://youtu.be/CQaoA228SS0).

ILO’ya elbette çabaları için teşekkür ederiz.
Ancak işyerinde stresin, KüreselleşTİRmeden = Yeni Emperyalizmden kaynaklanan temel ekonomo – politik sorunlar kaynaklı olduğu asla gözardı edilemez. Bunlar başlıca;

– Yüksek İşsizlik tehdidi
– Esnek istihdam
– Güvencesiz istihdam
– Sendikal örgütsüzlük
– Yetersiz ücret; yoksulluk ve yoksunluk
– Emekli olamama kaygıları
– Sermayenin küreselleşerek spekülatif finans-kapitale (kumarhane kapitalizmine) dönüşümü
– ….

Bu temel, ciddi ve ağır sistematik sorunlara katılımcı ve işleyen – ussal çözümler üretmeden çalışanların iş – işyeri kaynaklı stresini yönetmek nasıl olanaklı olabilecektir? Yerel sermaye ile bütünleşerek (gerçekte onları yutarak!) iyice güçlenen ve tekelleşen küresel sermaye, giderek uzlaşmaz – dayatmacı tutumlar izlemektedir. Öyle ki; emekçilere, onca ağır vergi ve sömürü yetmezmiş gibi, son birkaç on yılda yepyeni (!?), post-modern (!?) bir vergi daha yüklenmiştir! Akıllara durgunluk veren KAN ve CAN VERGİSİ emekçilere vahşetle ödetilmektedir! Bu çarpıcı saptamanın kanıtları iş cinayetleri ve meslek hastalıklarıdır. ILO verisiyle (2015) her gün 865 bin emekçi çalışırken – üretirken işyerinde yaralanmakta – hastalanmakta – ölmektedir! Yılın 365 gününde bu rakam 316 milyon gibi muazzam bir büyüklüğe erişmektedir. Oysa bilimsel olarak meslek hastalıkları %100, iş kazaları –  cinayetleri %98 önlenebilir durumdadır. Üstelik son derece makul giderlerle.. Toplam üretim maliyetinin %5’ini geçmeyecek düzeyde. Ayrıca bu giderler vergi yasalarımıza göre gider gösterilerek vergi matrahından düşülebilirken. İşverenler  bu giderlerden kaçınarak, maliyeti topluma yansıtmakta ve yine ILO verileriyle (Takala, 2005) ulusal gelirin (GSMH) %4-6,5’i arasında daha ağır bir maliyet yüklemektedirler. Ayrıca yukarıda sıralanan nedenlerle de, sermayenin tunç yasası bağlamında kârlarını en çok kılmak (kâr maksimizasyonu) için ödünsüz çaba içindedirler.

Burada son derece önemli bir makro soruna daha mutlaka vurgu yapmak gerekiyor : Nitelikli olmayan (unqualified) emekçilerin işyerlerinde döngüsü (turnover) çok hızlıdır. Daha açık bir anlatımla niteliksiz emekçiler 2-3 yıl çalıştırılıp çıkarılmakta, yerlerine yenileri alınmaktadır. Nitelikli çekirdek emekçiler işte tutulmakta ancak öbürleri hızla yenilenmektedir. Benzetmek incitici ama adeta garanti süresi dolmadan! Dolayısıyla bu işletmelerde meslek hastalıkları da görülmüyor (!). Tıpta (Epidemiyolojide) bu aldatıcı duruma ironik olarak “sağlıklı işçi etkisi” denilmekte. Nitekim dünya genelinde yıllık toplam meslek hastalığı saptaması 1 milyonu aşmıyor.. Küre genelinde yaklaşık 3 milyar emekçide yıllık %o4-12 beklentisiyle (Harrington JM, Gill FS, Aw TC, Gardiner K. Occupational Health4th Edition 1998) her yıl 12-36 milyon yeni meslek hastalığı beklenirken salt 1 milyon olgu (yarısı Çin ve ABD’den), emekçilerin bu dertlerine tanı bile konulamadığını kanıtlamaktadır (gizli meslek hastalıkları salgını!).

Oysa üretim maliyetinin vergiden düşülebilecek %5’i dolayındaki giderle %98-100 oranında önlenebilecek iş cinayetleri – meslek hastalıklarının bedeli, kezlerce katlanan maliyetle (ulusal gelirin %4-6,5’i) sermaye tarafından topluma yansıtılmaktadır. Bu kapitalist politika etik – moral olmadığı gibi yasal da değildir ama eylemli (de-facto) gerçek budur. Bu sorunun küresel ölçekte ele alınarak mutlaka çözülmesi gerekir.Bu kabul edilemez ve sürdürülemez işleyişin 2 büyük yükü daha var.. İlki sosyal güvenlik bağlamında. 2-3 yılda bir doldur – boşalt emekçiler geçici – esnek istihdam ile SGK’ya 25 yıl / 7500 gün prim ödeme koşulunu nasıl yerine getirebileceklerdir emekli olabilmek için? Bu hovarda – sorumsuz rejim günümüzden alarak 25 yıl kadar sürdürülürse, 50’li yaşlara gelecek milyonlarca nitelikli olmayan işgücü nasıl emeklilik hakkı kazanacaktır? Üstelik belli ölçülerde adı konmayan meslek hastalıkları bulguları olan, ufak – tefek, orta boy iş kazaları ile kimi engellilikleri yüklenen bu emekçiler, dev bir sosyal güvenlik karabasanı doğurmayacak mıdır?

İkinci makro-ekonomik, makro-politik sorun Demografik fırsat penceresi açısındandır. Türkiye halen bu Pencere dönemindedir ve eldeki nüfus artış verileriyle iyimserlikle en az 35-40 yıl daha bu dönemi yaşayacaktır. Yani, hızlı ama çok anormal olmayan bir nüfus artış hızıyla (2015’te %1,34; 1 milyon 45 bin artış!) Türkiye, çok genç nüfusuyla 35-40 yıl daha “yaşlı” bir nüfus olmadan “genç nüfus” niteliğini koruyan, bu avantaja sahip dinamik bir denge durumu.. Bu dönemde yapılacak en önemli yatırım, eldeki insangücünün niteliğini iyileştirmektir. Bunun da 2 temel dayanağı vardır; Sağlık ve Eğitim. Eldeki büyük nüfusun (80 milyon!) sayısını daha hızlı artırmayı asla dayatmaksızın (sandviç toplum olma riski!) insangücünün sağlığını ve eğitimini daha da iyileştirmek.. Bu yolla üretimin miktar, çeşit ve niteliğini akıllıca yönetmek..

Türkiye bu 2 büyük makro stratejik tehdit ile yüz yüzedir. Siyasal tercih şansı yoktur ve küresel sermaye ile bütünleşen yerel sermayenin akıl dışı ve sürdürülemez dayatmalarına – vesayetine dur demek zamanı gelmiştir.

Keşke ülkemizde de bu tür tabloların verilerini yükleyerek bilgisayarda benzeşim (simülasyon) uygulamaları ile öngörü (prediction, estimation, projection) yapabilecek kurumsal altyapı olsa ve bizler de sayısal karar verme süreçleri (quantitative decision making procedures) ile bilimsel yönetim ve politika (politics değil policy) izleyebilsek.. Siyaseti, seçim kazanma nedeniyle “dilediğini yapabilme” olarak görme ilkelliğinden kurtulabilsek. Alaturka anlayışın yerini “halk – ülke için en iyisini yapma” sorumluluğu alsa.. Bunun da biricik yolunun, büyük ATATÜRK‘ün vurguladığı üzere AKIL VE BİLİM / BİLİMSEL AKILCILIK olduğunu kavrayabilsek..

*****

– Emek örgütleri, ILO ile birlikte sorunu BM gündemine taşımalıdır. BM Genel Kurulu ya da Güvenlik Konseyi bu yakıcı sorunu tartışmalı ve ILO tarafından güncellenen en temel – olmazsa olmaz (essential) işçi sağlığı – iş güvenliği normlarını yaptırıma bağlayarak benimsemelidir. BM bu normlara uyulmasını Dünya Ticaret Örgütü ile birlikte sıkıca denetleyerek sağlamalı, örneğin anılan enaz (asgari) sağlık – güvenlik koşullarına uyulmadan üretilen mal ve hizmetler bir yeterlik damgası (CE gibi..) alamamalı, küresel dolanıma çıkarılamamalıdır. 21. yy. başında küresel sermaye hala yabanıl (vahşi) dayatmalarını sürdür(e)memeli, artık biraz matüre olmalı, evrimleşmeli, uygarlaşmalı ve maksimum kâr dayatmasını terk ederek “makul kâr” a gelmelidir. Bu gelişmenin kendiliğinden olacağını beklemek elbette gerçekçi değildir. Emeğin, tüm güçlüklere karşın örgütlenmesi, sendikal gücünü pekiştirmesi ve en önemlisi yeni müttefikler bulması gereklidir. Bu bağlamda en önemli ortağın, 21. yy’da iyice belirginleşen

– yüksek öğrenimli ama işsiz,
– diplomalı ama yoksul,
– bileziği var ama sömürülen
– çalışsa bile yoksul – yoksun
– Dil ve bilişim bilen
– Gelecek kaygısı içinde ve güvence arayan…

yüz milyonlarca genç!

Sanırız Marx‘ın sanayi proleteryası, 21. yy’da küreselleşen kapitalizmin (yeni emperyalizmin!) ürettiği, yukarıda tarihsel handikaplarını sırladığımız postmodern proleterya ile ittifak ile, birkaç kuşak sonra, ama diler ve umarız ki 21. yy. bitmeden bu kadim vahşet düzenine son verebilecektir.

Emek en yüce değerdir.. Emeğe saygı, insan olmanın baş koşuludur..

Selam olsun dünyanın tüm -birleşen- ezilen emekçilerine!

Sevgi ve saygı ile.
05 Mayıs 2016, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

ILO Raporu için http://www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/—ed_protect/—protrav/—safework/documents/publication/wcms_466547.pdf

19 yansılık sunu için : http://www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/—ed_protect/—protrav/—safework/documents/publication/wcms_473267.pdf