Etiket arşivi: Dr. Güray Kılıç

Bu önlemler ölümleri engelleyemez

Dr. Güray KILIÇ
İSTANBUL TABİP ODASI YÖNETİM KURULU ÜYESİ

Cumhuriyet, 27 Ağustos 2021

 

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kabine toplantısı sonrası salgınla ilgili yaptığı açıklamalar hayal kırıklığı yarattı. Özelikle okulların açılması için alındığı ifade edilen önlemler sorunu çözmeyecek kısıtlama yerine getirilen PCR testi zorunluluğu bir dizi ek soruna yol açacaktır. Bu önlem paketi ile giderek artan vaka ve ölümleri azaltmak mümkün değildir.

  • Önlenebilir ölümlerin sorumlusu salgını yönetemeyenlerdir.   

Salgının gelmiş olduğu bu aşamada vakaların tespiti, temaslı takibi, izolasyon, karantina çalışmalarının iyice zayıflatıldığı, bulaşı engelleyecek toplumsal hareketlilikte kısıtlama vb. halk sağlığı önlemlerinin rafa kaldırıldığı, kişisel olarak da maske takmak, mesafeyi korumak türünden uygulamaların ise isteğe bağlı olduğu ve giderek de azaldığı herkesin malumudur.

AŞI YURTTAŞA GİTMELİ

Aşılamada sürecin başından bu yana yapılan yanlışlar nedeniyle toplumun önemli bir bölümünün hâlâ aşıyla buluşamadığı bilinmektedir. Uzunca bir süre yeterli aşı tedarik edilememiş olması, Sağlık Bakanı’nın aşı türleri konusunda yaptığı kafa karıştırıcı açıklamalar ve toplumun küçük bir bölümünde var olan aşı karşıtlığı buna katkı yapmışsa da esas sorun bu değildir. Yeterli aşının tedarik edildiği koşulda aşıyı toplumla buluşturmak ancak tüm boyutları ile tasarlanmış bir aşı kampanyası ile mümkündür.

Ülkemizde esas mesele aşıya erişimdeki sıkıntıdır. Aslında Türkiye’nin sağlık altyapısı ve sağlık çalışanları aşı konusunda fevkalade tecrübelidir (son derece deneyimlidir). Aşılamadaki bu karmaşa ve gecikme esas olarak organizasyon bozukluğundan kaynaklanmaktadır. Devlet vatandaşı bizatihi (doğrudan) bulup aşılamak yerine vatandaşın akıllı telefonuna girip, internete bağlanıp e-nabızdan randevu almayı başarıp aşı olmasını beklemektedir. Oysa ülkemizde özellikle çocuk aşılama kampanyalarından edilen deneyimi, salgın döneminde yetişkinleri aşılamada kullanmak mümkündü. Bunun için, 1. Basamak sağlık kurumlarının, başta Aile Hekimliği olmak üzere etkin biçimde devreye sokulması gerekmektedir. Oysa bu merkezler aynen özel ve kamu hastaneleri gibi sadece başvuranın aşısının yapıldığı yerler olarak değerlendirildi. Oysa aile hekimliği birimlerinin, bağlı nüfuslarının aşılarını takip edip, sorgulayıp aşı olmaya teşvik etmesi, gerektiğinde bizzat aşı olmayanlara ulaşarak belli lokalizasyonlarda toplayıp aşı yapmaları gerekmektedir. Sağlık Bakanlığının kampanya tarzında belli bir dönem için 1. Basamağı etkin biçimde harekete geçirmesi, özellikle ülkenin aşı ilgisizliği gösteren yoksul, gelişmekte geri kalmış bölgelerinin aşıya erişimini artıracağı kuşkusuzdur.

GERÇEKÇİ DEĞİL

Aşı olmayanlara getirilecek kısıtlamalar ancak bu çerçevede devreye sokulabilir. Bizzat aşıyı etkin biçimde ve teşviklerle toplumla buluşturduktan sonra hâlâ birtakım kişisel kaygılarla

  • aşı yaptırmayanların toplum sağlığını tehlikeye atma hakları yoktur.

Salgın sona erinceye kadar bu önlemler devam etmelidir. Özellikle sağlık ve eğitim alanında çalışanlar olmak üzere kamu görevlileri için aşı uygulaması zorunlu olmalı, bundan imtina edenler (kaçınanlar) de salgın dönemi boyunca görevlendirilmemelidir.

Tayyip Erdoğan’ın kabine toplantısı sonrası yaptığı açıklamada belirttiği aşı yaptırmayanlardan özellikle eğitim çalışanları için getirilen haftada iki kez PCR testi yaptırma, uçak, otobüs yolculukları, konser, sinema vb. toplu etkinlikler için negatif PCR gösterme koşulu bir dizi sakıncası yanında uygulanabilir de değildir. Temaslılar başta olmak üzere yaygın test yapmaktan imtina eden (kaçınan) bir sağlık yönetimi anlayışının bu türden önlemler için ücretsiz olarak PCR temin edeceğini (sağlayacağını) düşünmek doğrusu biraz fazla iyimser bir düşüncedir. Hızlıca PCR borsasının/piyasasının oluşacağı, hatta “sahte” testlerin temin edileceğini öngörmek zor olmasa gerektir. PCR maliyetinin ülkeye getireceği maddi yükün aşıdan çok daha yüksek olmasının yanı sıra, test sonuçlarının geç çıkmasının yaratacağı olumsuz sonuçları da cabasıdır. PCR testinin öncelikle filyasyonda kullanılması gerekmektedir.

ACİL EYLEM PLANI

Yetkililer, özellikle toplum hareketliliğinin artacağı güz aylarında salgının ulaşacağı düzeyi de düşünerek bir an önce kapsamlı bir program açıklamalıdır. Baştan beri başarı öyküsü yazmak adına gerçekleri gizleyerek yanlış strateji uygulayan iktidar, ülkenin son günlerde karşılaştığı bir dizi felaket sonrasında pandemiyi de olağan bir sorun boyutuna indirgemek isteyebilir.

1. Okulların açılması zorunludur, ancak bu insan yaşamı pahasına olamaz. Bu nedenle geç kalınmış da olsa eğitim alanındaki tüm bileşenlerin (12 yaşına kadar olan öğrenciler de  dahil olmak üzere) aşılarını tamamlamış olmaları zorunlu olmalıdır.

2. Aşılarını tamamlanmamış öğrenciler için hızlı testler ücretsiz olarak okul girişlerinde yapılabilir.

3. Okulların halk sağlığı önlemleri alınarak açılması gereklidir. Havalandırma, sınıf düzeni, ders saatleri, teneffüslerin süreleri teması olabilecek kadar azaltarak gerçekleştirilmelidir.

4.  Aşılama kampanyası belirli bir süre için özellikle 1. Basamağı etkin biçimde devreye sokarak ve ciddi kaynak ayırarak gerçekleştirilmelidir.

5. Aşı olmayanlara kısıtlamalar mutlaka yaşama geçirilmeli ve aşı kartında aşılarını tamamladığını gösterebilenler toplumsal hayata girebilmelidir.

6. Aşı tereddüdü yaratacak söylemlerden başta Sağlık Bakanı olmak üzere ilgili ve yetkililer vazgeçmeli.

Kötü yönetimden kaynaklanan önlenebilir ve fazladan ölümler kanıksanamaz.

10 soruda sosyal güvenlik sisteminin gelir-gider dengesini kim bozdu?

10 soruda sosyal güvenlik sisteminin gelir-gider dengesini kim bozdu?

DR. ERGÜN DEMİR
DR. GÜRAY KILIÇ

Her seçim döneminde, iktidar sahipleri Sosyal Güvenlik Kurumunu (SGK) “kim batırdı, zarar ettirdi, açık verdirdi vs.’’ söylemlerle siyasi propagandaya malzeme yapıyor, yaşanan sorunları ve kendi sorumluluklarını gizlemek için de siyasi popülizm yaparak siyasetçileri seçim meydanlarında yuhalatıyor. Oysa sosyal güvenlik; yoksulluk, işsizlik, gelecekle ilgili ekonomik belirsizlik, yaşlılık ve hastalık gibi sosyal tehlikelerin ortaya çıkaracağı olumsuzlukları hafifletmeyi ya da yok etmeyi sağlayan önlemleri içerir.

Soru 1) “Kar zarar, batırdı, açık verdi” gibi söylemleri şirket yöneticileri sık kullanıyor. Sosyal güvenlik sistemi bir şirket yönetimi midirki kâr ya da zarar etsin?

Sosyal güvenlik, Birleşmiş Milletler tarafından 1948 yılında temel insan hakkı olarak ilan edilmiştir. Asgari çerçevesi de ILO sözleşmesi ile çizilmiş ve Avrupa Sosyal Şartı ile standartları belirlenmiştir. 1952 yılında 35. Uluslararası Çalışma Konferansı’nda kabul edilen Sosyal Güvenliğin Asgari Normlarına İlişkin 102 Sayılı Sözleşme ile hastalık, işsizlik, yaşlılık, iş kazası ve meslek hastalığı, analık, sakatlık, ölüm, aile ödenekleri sosyal güvenlik sistemlerinin kapsamına alacağı riskler olarak belirlenmiş. Dünyadaki bütün sosyal güvenlik sistemleri 102 sayılı sözleşmeyi model kabul eder. Türkiye de bu sözleşmeyi 29 Temmuz 1971’de 1451 Sayılı Kanun’la kabul etti.

Anayasanın 60’ıncı maddesinde Sosyal Güvenlik Hakkı; ‘’Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar’’ hükmü yer alır. Çağdaş dünyada bütün ülkeler sosyal güvenliği devletler için bir kamu görevi, kişiler içinse bir hak olarak tanımlanır.

Soru 2) Sosyal güvenlik sisteminin gelir ve giderlerini ağırlıklı olarak hangi kalemler oluşturuyor?

Sosyal güvenlik sisteminin finansmanı SGK tarafından oluşturulur. SGK; en yüksek bütçeli kurumlardan biri olup, en önemli gelir kalemlerini çalışanlar ve işverenler tarafından ödenen primler (sosyal sigorta ve genel sağlık sigortası prim gelirleri) ve devlet katkısı oluştururken, giderlerinin en önemli kısmını ise emekli aylık ve ödenekler ile sağlık harcamaları oluşturur. Sosyal Güvenlik Kurumu, sigortalılarına sunduğu sağlık hizmeti için Genel Sağlık Sigortası (GSS) fon gelirinden, emekli aylık ve ödenekleri için ise sosyal sigorta fon gelirinden ödeme yapar. GSS fon gelirleri giderlerini karşılarken, sosyal sigorta fon gelirleri ise giderlerini karşılayamaz ve ’açık’ verir.

Soru 3) Dönemin AKP hükümeti ’sosyal güvenlik reformunu’, bütçeden karşılanan “sosyal güvenlik açıklarını” kapatma gerekçesine dayandırmaktaydı. Sonraki AKP Hükümetleri döneminde Sosyal Güvenlik Kurumunun açıkları kapatıldı mı?

Sayıştay Başkanlığının SGK denetim raporlarında, Kurumun ‘mali rapor ve tablolarına’ doğru ve güvenilir değildir tespitine ve hükümetin sanal iyilik hali oluşturmak için verileri makyajlamasına karşın;

Seçim malzemesi yapılan Sosyal Güvenlik Kurumu’nun AKP dönemi gelir- gider dengesi

 

Sosyal güvenlik ‘açıkları’  konusunda tam bir bilgi kirliliği yaşanmakta, gerçekler tersyüz ediliyor ve çarpıtılıyor.

SGK’nın resmi verilerinde de görülüyor ki; AKP Hükümetleri döneminde (2003-18) SGK’nın gelir- gideri arasındaki dengesizlik kronik hale gelmiş ve parmak hesabı ile toplam 317,9 milyar TL ‘açık’ oluşmuştur.

Soru 4) AKP, 10 yılda  ‘açıkları, kara delikleri’ kapatacak bir genel müdür bulamamış mıdır?

Herhangi bir devletin hangi ölçüde sosyal olduğu belirlenirken, o devletin gayrisafi yurtiçi hâsılanın [GYH] ne kadarlık bölümünü sosyal programlar için kullandığı dikkate alınır.

  • Hiçbir sosyal devlet bütçeden sosyal güvenliğe aktarılan kaynakları ‘açık’ ve ‘kara delik’ olarak nitelendiremez.

Sosyal güvenlik sistemini şirket gibi gören iktidar sahipleri seçim dönemlerinde birden sosyal devleti hatırlayıp sosyal harcamalarla ilgili gazete ilanları veriyor ve böylece sanal bir iyilik hali oluşturmaya çalışıyor. Kurumun mali bütçesindeki bu ’açıktan’ genel müdürler değil, uygulanan politikalar ve bu politikaları hayata geçirmeye çalışan hükümetler sorumludur. 17 yıldır ülkeyi yöneten AKP iktidarının bilgisini becerisini ortaya koyup, açıkları kapatacak, bu sıkıntıları çözecek yönetici bulamadığı görülmekte.

Soru 5) Gelir – Gider dengesinin bozulmasının en önemli nedenleri nelerdir? 

İşsizlik oranın yüksekliği: Bu oran genelde %13,5, genç nüfusta (15-24 yaş) ise %24,5
Aktif/pasif oranı düşüklüğü:1.86
Kayıt dışı istihdam oranın yüksekliği: %33,4
İşgücüne katılım oranının düşüklüğü: % 52,4
İstihdam oranının düşüklüğü: % 45,4.
Siyasi müdahaleler, denetim yetersizliği, prim tahsilâtı oranlarının yetersiz olması, prim afları.

Sisteminin “aktüeryal dengesi sağlanmış, mali açıdan sürdürülebilir ” haline gelmesi yaşanan bu sorunların minimalize edilmesi ile gerçekleşir. Siyasi popülist söylemler ve genel müdürler üzerinden gelir gider dengesi düzelseydi 17 yıldır neden düzeltemediniz diye sorarlar?

Soru 6) Sosyal Güvenlik Kurumuna bütçe transferi ne kadar yapılmakta ve bütçe transferi hangi kalemleri içeriyor?

AKP iktidarının sosyal güvenlik sisteminde yaptığı ‘reform’a karşın bütçe transferleri bırakın azaltmayı her yıl artmakta. SGK’ya yapılan bütçe transferleri içerisinde açık finansmanı, devlet katkısı, ek ödeme, faturalı ödemeler, teşvikler ve ödeme gücü olmayanların GSS katkısı olmak üzere 6 kalem transfer bulunmakta. 2017 yılında kuruma yapılan 128,1 milyar TL bütçe transferinin dağılımı; devlet katkısı 51,7 –açık finansmanı 25,2 – Teşvikler 24,2 – faturalı ödemeler 11,2 – ek ödeme 7,9 – ödeme gücü olmayanların GSS primi 7,7 milyar TL şeklinde olmuş.

Gelir-gider dengesi, aktif-pasif oranı, sosyal güvenlik açığının GSYH’ye oranı gibi temel göstergeler sistemin sürdürebilirliği için her yıl takip edilmesi gereken ve sonuçlarının izlenmesi gereken aktüeryal hesaplardır.

Soru 7)  SGK’nın mali rapor ve tabloları güvenilir mi? Hangi kurum raporunda SGK’nın mali rapor ve tablolarının doğru ve güvenilir olmadığı tespiti yer almaktadır?

Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı’nın açıklamalarına bakılırsa SGK ‘‘yurt dışında büyük hayranlık uyandıran ve Batı Avrupa ülkelerinin bile erişemediği’’ bir kurumdur. Oysa Sayıştay Başkanlığının SGK denetim raporlarında, Kurumun   “mali rapor ve tablolarına” 2012 yılında olumsuz denetim görüşü verilmiş, 2014 – 2017 yılları arasında ise doğru ve güvenilir bilgi içermediğine dair tespit raporda yer almıştır. Yani Avrupa’nın kıskandığı ve imrendiği SGK’nın mali rapor ve tabloları aşağıda göreceğiniz gibi doğru ve güvenilir değil. 

Soru 8) Meydanlarda AKP Genel Başkanı’nın söylediği SGK ile ilgili iddiaları ile Sosyal Güvenlik Kurumu’nun resmi verilerindeki gerçekler nelerdir?

SSK’nın tüm taşınır taşınmaz mallarına, gayrimenkullerine el konularak geçtikleri ve kamuoyuna o dönem ‘açık’ ve ‘kara delik’leri kapatıyoruz, devrim yaptık diye sundukları prime dayalı Sosyal Güvenlik Sistemi’nin geçmişten daha fazla ‘açıkla’ yönetildiği görülmektedir.

AKP GENEL BAŞKANI’NIN İDDİALARI:

  • SSK’yı Kılıçdaroğlu batırdı(!). Bilgisini becerisini konuşturup bu sıkıntıları çözemeyen bir bürokrattı. Kar eden kurumu borç batağına sokup öyle gitti,
  • Görev yaptığı 1992 – 1999 yılları arasında kurum 2 milyar TL açık verdi.
  • Sosyal Güvenlik Kurumu, AKP ile altın çağını yaşıyor.

SOSYAL GÜVENLİK KURUMUNUN RESMİ VERİLERİNDEKİ GERÇEKLER:

  • Tartışma, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun gelir-gider dengesi üzerine ise SGK’nın 2003-2018 yıllarında, parmak hesabı ile toplam 317,9 milyar TL ‘açığı’ var.
  • O zaman bu hesaba göre açık 159 kat artmış.
  • AKP’nin 17 yıldır bu ‘açıkları’ kapatacak bürokratı henüz bulamadığı görülüyor!
  • Asıl üzerinde konuşulması gereken konu sosyal devlet olmalı.
  • Kurumun giderleri gelirlerini aşmış ise sosyal devlet ilkesi gereği bu açık olarak değerlendirilemez.
Soru 9) Neden  “sosyal devlet” konuşulup tartışılmıyor? 

Sistemi bu hale getiren AKP iktidarı kendi sorumluluklarını gizlemek ve sosyal devleti konuşmamak için SGK’yı seçimlerde siyasi malzeme yapıyor ve siyasetçileri meydanlarda yuhalatıyor. Herhangi bir devletin hangi ölçüde sosyal olduğu belirlenirken, o devletin gayrisafi yurtiçi hâsılanın [GYH] ne kadarlık bölümünü sosyal programlar için kullandığı dikkate alınır, sosyal harcamaların düzeyi [GYH’ ye oranı] ne kadar yükselmiş ise sosyal devlet olma yolunda o kadar mesafe kat edilmiş kabul edilir.

Ülkemizi yönetenler hariç, hiçbir ülke sosyal güvenlik sistemini bir şirket yönetimi olarak görmüyor. Hükümetin görevi sosyal güvenlik hakkının korunması ve bu hakkın güçlendirilmesine yönelik tedbirler ve kararlar almaktır.

Soru 10) Kriz dönemlerinde sosyal güvenliğe ihtiyaç artarken, iktidar yeni ekonomik programda 2019 yılında sosyal güvenlikte 10,1 milyar TL tasarruf yapılacağını açıkladı. Sosyal güvenlikte bu tasarruf nasıl yapılacak?

Artan işsizlik ve yoksulluk karşısında sosyal korumaya olan gereksinim artarken ve krizin etkilerini hafifletmek için sosyal harcamaların arttırılması gerekirken seçimlerden sonra tasarruf yapılacağı ilan edildi. Sosyal Güvenlik Kurumu, emekli aylıklarını ve sağlık harcamalarını ödemekle yükümlü iken peki nelerden tasarruf yapacak? Öyle anlaşılıyor ki tasarruf kıdem tazminatı ile emekli maaşlarının ödenmesinde ve vatandaşların sağlık hizmetinden yararlanmasında kısıtlamalar getirilmesi şeklinde olacak. Kriz zamanlarında bütçe disiplini gerekçesi ile uygulanan kemer sıkma politikası sonucu sosyal güvenlik harcamalarının arttırılması gerekirken azaltılması; ülkelerin krizden çıkmasını kolaylaştırmak yerine zorlaştırmakta ve daha derin bir kriz ortamına girmesine neden olmakta. Bu nedenle ekonomik kriz dönemlerinde krizin etkilerini hafifletmek için harcamaların arttırılması gerekir. Bu durum tarihsel olarak sosyal güvenliğin ortaya çıkışı ile de uyumludur. Çünkü aslen sosyal güvenlik ihtiyacı derin ekonomik krizler sonucu ortaya çıkmış bir olgudur.

Kaynaklar

  • SGK Aylık İstatistik Bültenleri 2018 Aralık Mali istatistikler Tablo 31 SGK Toplam Gelir ve Gider, Tablo 35 Bütçe Transferleri Konsolide http://www.sgk.gov.tr/wps/portal/sgk/tr/kurumsal/istatistik/aylik_istatistik_bilgileri (Erişim 20.03.2019)
  • T.C. Sayıştay Başkanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu 2012 Sayıştay Denetim Raporu. Eylül 2013, Ankara. (S.22) 2017 Sayıştay Denetim Raporu. Eylül 2018,Ankara.(S.20)
  • AKP Gene Başkanı Erdoğan’ın Eyüp Sultan Mitingi 5.3.2019 ‘ Bu zatı dönemin hükümeti SSK’nın başına getirdi. Yöneticiden beklenen, bilgisini becerisini konuşturup bu sıkıntıları çözmesi beklenir. Bu zat, SSK’yı kar eden kurumu borç batağına sokup öyle gitti ‘’açıklaması.https://www.youtube.com/watch?v=BmShP_CFnM0

SGK’ye denetim çağrısı: Saydamlığı sağlamak şart!

SGK’ye denetim çağrısı:
Saydamlığı sağlamak şart!

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
SGK; geliri 288, gideri 312 milyar TL. Anne karnına düşmüş çocuktan emekliye herkesten sorumlu. Yapılması gereken Kurumu denetim dışına çıkarmak değil, saydamlığını sağlamak. (Cumhuriyet internet, 21 Temmuz 2018)

[Haber görseli]

Önce haber oldu ardından çeşitli köşelere konu. Ülkedeki yeni doğan çocuktan yaşlıya, çalışandan emekliye 79.7 milyon kişinin sosyal güvenliğinden sorumlu kurum, bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Sayıştay denetimi dışına çıkarıldı.

Kurumun büyüklüğü ve görevi, ülkede yeterli bir sosyal güvenlik isteyen tüm duyarlı yurttaşlar gibi işi gereği bu alanda bulunanları, bu konuda kafa yormaya itti. Bunlardan ikisi de İzmir Tabip Odası Üyesi Dr. Ergün Demir ile İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi Dr. Güray Kılıç. Yaptıkları çalışma bir dizi veri içeriyor.

Ancak veriler kadar vahim olan başka konular da var. Sayıştay’ın son denetim raporu ve kurumun 2016 yılı Düzenlilik Denetim Raporu verilerinden yararlanılmış çalışmaya göre, SGK’nin mali rapor ve tabloları güvenilir bilgi içermiyor ve mali saydamlığı yok.

Oysa kurumun geçen yılki toplam geleri 288 milyar 559 milyon lira. Toplam gideri 312 milyar 734 milyon lira. Arada 24 milyar liralık bir açık söz konusu. Görünün o ki, bir dizi iş yapılırken bir dizi suistimal, hata, mükerrer işlem gündeme gelmiş. Kurum zarara sokulmuş. Hasta ve emekli yurttaşların güvencesi olması gereken Kurum, bir yandan aktüeryal denge yetersizliği bir yandan da bu usulsuz işlemlerle ciddi zafiyete uğratılmış. Hâl böyle olunca, 4 numaralı kararnameyi çıkaranlara sormak gerekiyor :

  • .. Şimdi yapılması gereken SGK’yı denetim dışına iterek Kurumu daha da zayıflatmak mı yoksa, SGKyı daha saydam hale getirerek, sağlıklı bir yapıya kavuşturmak mı?

[Haber görseli]

Ölmüş kişilere de hizmet

Sayıştay SGK düzenlilik (mali ve uygunluk) denetim raporlarında belirlenen suiistimal ve usulsüzlük bulgularından kimi örnekler özetle şöyle;

  • Denetim raporunda “ölmüş” kişilere sağlık hizmeti verilmiş gibi faturalandırmaları yapan Şanlıurfa’da 40, Adıyaman, Mardin, Şırnak ve Kırşehir’de 1 adet olmak üzere 44 sağlık kuruluşu söz konusu.
  • Bu sağlık kuruluşlarından 30’unun geçen yıl da ölü kişiler adına fatura düzenlediği ve bu konu SGK’ya iletilmesine karşın Kurum, bu kuruluşlarla sözleşme yapmaya devam ediyor. (Sosyal Güvenlik Kurumu 2015 yılı Sayıştay Denetim Raporu sayfa 129)

Bu reçete çok farklı!

  • 45 sağlık hizmet sunucusu, ölen hekimler adına 24.729 işlem yapıyor, reçete yazıyor.
  • Maharetli hastaneler, kimi hastaları aynı tarihte iki hastanede yatarak tedavi etmeyi başarıyor.
  • Kurum, ölen 4.315 kişiye genel sağlık sigortası primi tahakkuk ettiriyor.

İsteyene indirim

  • Ek istihdam koşulunu sağlamayan işveren, prim teşvikinden yararlanıyor; 3.206 işyerine yersiz prim indirimi uygulanıyor.
  • Genel Sağlık Sigortası prim gelirleri, sağlık hizmetlerini karşılıyor. Hatta, 2016’da 16.4 milyar TL fazla gerçekleşiyor. Genel sağlık sigortası fonunda kalması gereken bu para, yasaya aykırı olarak Sosyal Sigorta Fonu giderleri için kullanılıyor.
    ========================================
    Dostlar,

SGK İÇİN NE YAPMALI, NE YAPMAMALI?

SGK’yı sitemizde, önemi nedeniyle zaman zaman işliyoruz. Son derece önemli bir kurum.
AKP iktidarıyla birlikte çok parçalı sosyal güvenlik sistemi, Batılı kurumların – sermaye çevrelerinin de (AB, OECD, IMF, DB) istemiyle bütünleştirildi ve şemsiye Kurum olarak SGK 5502 sayılı yasa ile kuruldu. (Sosyal Güvenlik Kurumuna İlişkin Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun; RG 20/5/2006 s. 26173). 1 ay kadar sonra da 5510 s. yasa çıkarılarak (Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu; RG 16/6/2006, s. 26200) Türkiye’de zorunlu Genel Sağlık Sigortası rejimine geçildi.

Artık vergi karşılığı sağlık hizmeti  yok! Sosyalleştirme ve 224 saylı yasa rafa kaldırıldı.
Sağlık dışı sosyal güvenlik zaten çok daha önceleri prim = ek vergi tabanlı idi.

SGK işlevinde kurum – kuruluşlar zorunlu, çünkü Anayasa’nın 60. maddesi “Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir.” içeriğinde buyurucu kural koymuş durumda. Ayrıca 2. maddede devletin temel nitelikleri sayılırken “sosyal, hukuk devleti” nitemleri (sıfatları) de yer alıyor.

  • Dolayısıyla yasa zoru ile SGK’ye PRİM ÖDEMEK ZO-RUN-LU!

Ödemeyenlere hizmet verilmediği gibi, 6183 s. Kamu (Amme) Alacaklarının Tahsili Hk.Yasa gereğince zor işlemi yapılıyor.. Devlet sopalı tahsildargibi! Sık sık prim afları zaten olağan’ Bir de 16 Nisan 2017 Anayasa halkoylaması öncesinde bir popülist rüşvet : Ayda 53 TL’ye sigorta!

Ne var ki, yukarıdaki şemada da görüyoruz, 8 128 410 kişi SGK primini ödeyemiyor yoksulluğu nedeniyle. Buna karar veren de SGK’nın kendisi. Başvuranlar inceleniyor ve bürüt asgari ücretin 1/3’ünden az aylık geliri olanlar “SGK yoksulu” sayılıp onlardan “prim” alınmıyor. Bu sınır 2018 için 680 TL.. Böylelikle damgalanan “SGK yoksullarının” primlerini Maliye SGK’ya aktarıyor.

SGK haliyle çok sorunları olan devasa bir kurum.. Yönettiği fonlar Türkiye merkezi yönetim bütçesinin yarısına yakın.. (2018’de 312 / 762 milyar TL) Bütçeden Hazine ve Maliye’ye ayrılan toplam fonlardan daha büyük (2018 bütçesinde Maliye Bakanlığına 177,4 milyar; Hazine Müsteşarlığı 97,9 milyar TL ayrıldı).

SGK 2017 sonunda 24 milyar TL açık verdi. Bu tutar, 2017 genel bütçe açığı olan 47 milyar TL’nin yarısını aşkın. Dolayısıyla SGK açığı, Devletin borçlanması sonucunu doğuruyor.

İzmir Tabip Odasından Dr. Ergün Demir ile İstanbul Tabip Odasından Dr. Güray Kılıç meslektaşlarımızın çalışması önemlidir. SGK Sağlık primleri havuzunun 16 milyar TL fazlalık verdiği ve öbür sigorta kollarının açığını kapatmaya ayrıldığı belirtilmekte. Ancak bu tablo sağlıklı değildir. SGK, sağlık hizmet sunucularına ve bir ölçüde eczanelere gerçek bedellerinin altında geri ödeme yapmaktadır. Bu durum ilgili sağlık kuruluşlarını akçal (mali) bakımdan zorlamakta ve ne yazık ki kimi (hatta epey!?) etik – ahlak – yasa dışı durumlar yaşanmaktadır. Ayrıca SGK, geriödeme yaptığı ilaç – tıbbi gereç ve sağlık hizmeti kapsamını sürekli daraltmakta, artan cepten ödemelere insanları zorlamaktadır.

SGK’nın Aktüaryal dengesini sağlamak için kullanageldiği önlemler ne yazık ki, başından beri salt “moneter” dir.. parasal daraltma sıkı politikası. Öyle ki, OVP’lerde (Orta Vadeli Program) öngörülen ödenek dondurulmakta, ardından da “finansal istikrar sağlanmıştır” denebilmektedir! Bu politika tam anlamıyla “devekuşu” tutumudur.

SGK için 2 önemli araç var     :

  1. Saydam olacak kamuoyu denetimine açık olacak. Bu kapsamda 4 s. CBK (Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi) ile Kurumun Sayıştay’ın Anayasa kaynaklı (md. 160) denetim alanının dışına çıkarılması Anayasa’nın özüne – muradına uygun olmadığı gibi, sorunu çözmeyip büyütecektir. Nitekim Sayıştay, Şehir Hastaneleri hesaplarının da uygun olmadığını açıklamıştı (sitemizde kapsamlı yazdık). Saydamlık ve etkin denetim yolsuzlukları, israfı.. en aza indirebilir, dev açık sınırlanabilir, yönetilebilir.
  2. Sağık hizmetlerinde salt sağaltıcı (tedavi edici) değil, öncelikle KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİNE yönelmek.. Bunu etkin, yaygın, nitelikli, içtenlikli bir politika demeti olarak yasal düzenleme desteğiyle yaşama geçirmek. Böylelikle hem daha sağlıklı bir topluma erişebiliriz hem de TL ve Döviz olarak tasarrufumuz olur, dış ticaret açığı ve cari açık azalabilir.

Alman SGK olan Krankenkasse, 1980 ortalarında finansal bunalıma girmiş ve moneter (parasal) kısıt yerine yasal düzenleme ile kimi önemli Koruyucu Sağlık Hizmetleri zorunlu kılınmıştı.

  • Tüm bebekler
  • Tüm gebeler
  • Ve 45+ yaş herkes…. öngörülen aralıklarla ve kapsamla düzenli, dönemsel (periyodik) sağlık hizmeti alacak..

Krankenkasse böyle “kurtuldu”.. AB – OECD – DB – IMF.. Almanya’ya ” hop hoop” demediler. Nedenin “Serbest piyasa yozluğu” olduğunu biliyorlardı elbette ama Almanya’ya dayatamadılar.

Ya Türkiye’ye?? Erdoğan’ı kim kandırdı gene?

SGK’yı Sayıştay denetimi dışına çekmek neyi çözer? Üstelik ahalinin ahlakı da bozuluyor bu işleyişle.. SGK’yı kazıklayan kazıklayana.. Hani bu ülkenin en az %99’u Müslüman’dı!? SGK’yı kazıklayanlar salt gayr-ı müslimler mi acaba??

Sonuç                   :

Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinden 4 sayılı olanı, SGK’yi de ele alırken, Kurumun Sayıştay denetimine bağlı olduğu düzenlemesini maddeleştirmedi. Bu düzenleme, gerekçelerini yukarıda açıkladığımız üzere son derece yanlıştır. Hiçbir sorunu çözmeyeceği gibi, sorunları (açıkları!) daha da büyütecektir. Türkiye’nin ve AKP = Erdoğan‘ın buna tahammülü olamaz şu çooooooook ağır ekonomik bunalım ortamında.

Yandaşların SGK üzerinden de beslenmesinin ne pahasına olursa olsun gözü kara sürdürülebileceği olasılığını = faciasını düşünmek bile istemiyoruz!? Yıllardır yazar ve söyleriz :

  • GSS halkın sağlığının değil, sermayenin kârının sigortasıdır!

Yanılıyor muyuz acaba? Özel hastane sahibi yeni Sağlık Bakanı Dr. F. Koca ne buyurur acaba??

Belki de bu son düzenleme hedeflenerek değil, gözden kaçmış olabilir. Bu takdirde artık görmeye başladığımız ve korkarız alışacağımız bir “pardon kararnamesi” ile düzeltilebilir, düzeltilmelidir.

Sevgi ve saygı ile. 23 Temmuz 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Not : Cumhuriyet’ten Özlem Toker’in “SGK neden Sayıştay’dan kaçırıldı?” başlıklı yazısının da okunmasını öneririz (20.07.2018)