Etiket arşivi: Dr. Ahmet Saltık

FLASH HABER TV Konuşmamız : Türkiye’de Çok Yönlü Bunalım: Ne Yapmalı?

Dostlar,

FLASH Haber TV ‘de Sn. Betül Begümhan Aydoğan’ın konuğu olduk.. (07.08.20023).

Konumuz, Türkiye’nin AKP eliyle içine sürüklendiği çok yönlü bunalım idi.
Türkiye, olağandışı / olağanüstü bir döneme sürüklendi, moratoryum eşiğinde.
İktidar, dağı – taşı – limanı – ormanı – hazine arazilerini, borsayı…ne var ne yok haraç mezat satıyor! İtiraz istemiyor, halk uyanmasın istiyor, sesini çıkaranı hapse tıkıyor, ekran karartıyor. Olağanüstü – olağandışı durumlar, bu nitelikte, olağanüstü – olağandışı çözümleri zorluyor.

Saat 16:00’da başlayan konuşmamızın başında ses niteliğinin (kalitesinin) çok yetersiz olması nedeniyle, skype görüşmemiz telefon bağlantısına (salt ses) dönüştürüldü.
Sn. Aydoğan’ın bu haber kuşağı 2,5 saat süreli. Saat 14:00’te başlıyor. Biz programa 1 saat 25 inci dakikada katıldık ve yaklaşık 25 dakika sürerek 1:50’de bitti. Videonun altındaki kırmızı zaman çizgisi üzerinde ileri – geri kaydırma ile izlenecek bölüm seçilebiliyor. İzlemek için lütfen tıklayınız :

https://www.youtube.com/live/37EBSZ0YUcY?feature=share 

Özetle vurguladığımız şunlardır :

AKP=RTE ve son yıllarda MHP vd.nin ortaklığı Cumhur İttifakı eliyle Türkiye, Cumhuriyetin 100 üncü yılında derin ve çok yönlü bir bunalıma (krize) sokulmuştur.

Özellikle son 2 yıldır sürdürülen, “Nass” maskesi ile gerekçelendirilen yoksullaşTIRma bilinçli ve kurguludur. Örn. 7500 TL gibi cep harçlığı düzeyinde aylıklı emeklilere, ENAG (Enflasyon Araştırma Gurubu) verileriyle %100’ün üstünde!) korkunç enflasyona karşın Temmuz 2023’te zam verilmemesi.. Bu insanların sözde yastık altını ekonomiye kazandırma amacına AKP=RTE iktidarının inandığını savlamak çok güçtür. Çünkü ulusal ekonomiye gerçek (reel) kaynak aranışı için hiç de gerçekçi bir yol değildir ve iktidar kurmayları – bürokratları gerçekliğin ayırdındadır.

Dolayısıyla, 9 milyona yakın açlık sınırı altında aylıklı emeklinin, aileleriyle birlikte 30 milyon dolayında bir kitle nasıl göz ardı edilebilmiştir? Siyaset biliminde geçerli genel-geçer kural alt üst edilebilmiştir! Beklenen, kaynamayan tencerenin iktidarları sandığa gömdüğüdür. Ancak üst akıl güdümünde iktidar, bu derin ve yaygın yoksullaşTIRmayı şaşırtıcı biçimde yönetmekte ve siyasal avantaja dönüştürebilmektedir. Yandaşlar, bütçeden sosyal yardımlarla seçici olarak desteklenmekte ve üstelik Parti yardımı olarak sunulabilmektedir. Dolayısıyla Parti tabanı korunabilmektedir (tahkim, konsolidayon). Ancak yandaş olmayan ve acımasız biçimde açlık sınırı altına itilen yandaş olmayan milyonlar ise çaresizlikleri ile teslim alınmakta, güce teslim olmaya yönlendirilmekte, diz çöktürülerek biata zorlanmaktadır. Ya da de-politize edilmekte, siyasal katılmanın dışına itilmektedirler.

Laik yaşam / seküler düzene dönük saldırılar boğucu düzeye tırmandırılmıştır. Milli Eğitim’de üniversite öncesinde 1,2 milyon dolayında öğretmen olmasına karşın, akıl almaz biçimde imamlar-vaizler okullarda görevlendirilmektedirler! Dernek-vakıf maskesiyle çalışan gerici tarikat-cemaatlar ile sözleşmeler yapılarak okullarda öğrencilere bu kesimlerin din adamlarının sözde eğitimi dayatılmaktadır.

DİB Ali Erbaş, yalınkılıç şeriat militanlığına soyunmuştur. Günaydın sözlüğüne “Arapça” uzuuuun sözcüklerle kendince seçenek üretmektedir. Cuma namazına uygun eğitim – kamu mesaisi ayarlanması isteyebilmektedir. Bay Erbaş, pervasızca Anayasa m. 2, 24, 42, 136, 174 vd. ni çiğnemektedir. Bu suçtur ve yaptırımı TCK m. 309’da yaşam boyu ağırlaştırılmış hapistir.

Akbelen’de sermaye güdümünde orman talanı ve kırımı ve Hatay’da ivedi kamulaştırma ile köylülerin tarım alanları ve zeytinliklerinin gasp edilmeye çalışılması..

  • RTE’nin 3. kez CB adaylığının apaçık anayasaya aykırı olmasına karşın (m.101/2) YSK eliyle ve muhalefetin anlaşılmaz suskunluğu ile kotarılması..
  • RTE’nin üniversite diplomasının olmadığını eski YÖK başkanı Yusuf Özcan’ın açıklamasına karşın görmezden gelinmesi..

Seçimlerde adaletsiz medya ve devlet olanaklarının kullanılması, Bakanların görevde iken adaylığı, yüzbinlerce göçmenin oy kullanması, tırnak boyasının reddi, seçim hileleri ile kıl payı kazanılan seçim…

Korkunç borçlanma… Ege’de işgaline göz yumulan adalar..

İçeride gazetecilere (Merdan Yanardağ), aydınlara baskılar.. İntikam davaları ile tutsak alınan 5 emekli, yaşlı, hasta general.. karartılan TV ekranları (TELE1!)

Uluslaşmayı engellemek ve ümmetleştirmek için milyonlarca insanı ülkeye doldurma..

2. yy başında Türkiye Cumhuriyeti’ni ANADOLU FEDERE İSLAM CUMHURİYETİ‘ne dönüştürme, bu yolla Lozan Barış Andlaşması’nı iptalle yerine post-modern Sevr‘i getirme..

Bu korkunç dayatma ve kurgular, iktidarca Anayasa apaçık, pervasız, gözü kara ve meydan okurcasına çiğnenerek yürütülmektedir. Adını koyalım :

  • AKP=RTE, eylemli olarak (fiilen) Anayasayı çiğnenerek Cumhuriyet’e darbe yapmaktadır.
  • Üstelik bu iktidarın meşruluğu yukarıda belirttiğimiz nedenlerle açıkça tartışmalıdır.
  • Ulus kutuplara bölünmüş, etnik-inanç temelinde ayrıştırılmış ve eğitimsiz bırakılarak algı yönetimiyle kandırılmaktadır.
  • ÇÖZÜM             : Yeniden kuvay-ı milliyedir. Parça parça edilmiş kitleleri birleştirecek tek ortak payda kalmıştır. O da, Mustafa Kemal Paşa‘nın 22 Haziran 1919’da yayınladığı, Anadolu halkına seferberlik çağrısı olan Amasya Genelgesi‘ndeki tarihsel değerde 2 özlü maddedir :

1. Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir.
2. Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.

Cumhuriyeti kuran parti CHP hızla derlenmeli, köklerine dönmeli ve ulusal muhalefeti yukarıdaki 2 madde ekseninde örgütlemelidir.
***
Kapsamlı bir özetleme ile yukarıdaki iletileri paylaştık. Ayrıca tarihe not düşmek için de yazdık.
FLASH Haber TV‘ye ve Sn. Betül Begümhan Aydoğan‘a teşekkür ederiz.

Okunması, TV kaydının izlenmesi, yaygın paylaşılması ve gereklerinin ivedilikle yerine getirilmesi dileğiyle.

Sevgi ve saygı ile. 09 Ağustos 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik
==========================================

Bu gün, 9 Ağustos 2023 Çarşamba günü saat 17:-19:00 arasında 2 saat boyunca Cadde TV’de olacağız. Konumuz aşağıdaki görselde..

  • 100 Yılın Kuşatması : Nasıl Yaracağız?

Duyurulması, izlenmesi ve gerekleri dileğimizdir.

Saygı ile. 9 Ağustos 2023, 02:24

Dr. Ahmet Saltık

Hiroşima’ya atom bombası atılışının 78. yıldönümünde

Merhum Prof. Dr. Rona Aybay hocamızı özlem, şükran ve saygı ile anarak,

  • Hiroşima’ya atom bombası atılışının 78. yıldönümünde

başlıklı yazısını 78. yılda bir kez daha yayınlıyoruz..

Dr. Ahmet SALTIK
06 Ağustos 2023
======================================================

PROF. DR. RONA AYBAY

06 Ağustos 2021, Cumhuriyet

 

Tam 76 yıl öncesinin bugünlerinde, milyonlarca insanın ölümüne, sakat kalmasına, canını kurtarmak için yerini yurdunu bırakıp göç etmesine yol açan İkinci Dünya Savaşı bitmiş gibiydi. Sovyetler Birliği askerleri, Berlin’e girip orak-çekiçli bayrağı çekmişler, Nazi faşist saldırgan savaşın mimarı Hitler intihar etmiş, Almanya teslim olmuştu. Böylece, çok kanlı ve zalim bir savaş faşist güçlerin yenilgisiyle sona eriyor, insanlık tarihinde yeni bir dönem başlıyordu.

Savaşın getirdiği bütün maddi manevi yıkıntılar, apaçık ortadaydı ama Avrupa’da halklar her şeye karşın savaşın sona ermesinden dolayı sevinçliydi. Ancak Nazi Almanya’sının müttefiki Japonya cephesinde durum çok farklıydı. Japonya, aldığı yenilgilere karşın, teslim olma eğilimi göstermiyor, karşısındaki, başta ABD olmak üzere müttefik güçlere karşı savaşı sürdürüyordu.

İşte bu ortamda, İkinci Dünya Savaşı boyunca ABD Başkanlığı görevini yapmış olan Franklin D. Roosevelt’in 12 Nisan 1945 günü ölmesi üzerine, onun yerine geçen, yardımcısı Harry S. Truman’ın kararıyla dünyada ilk kez bir nükleer bomba Japonya’nın Hiroşima kenti üzerinde patlatıldı.

6 AĞUSTOS 1945 SABAHINDA HİROŞİMA

Hiroşima halkı, hava saldırısı alarmlarına alışkındı. O sabah alarm 7.30’da kaldırılmıştı. Hava saldırılarının gece yapılmasına alışmış olan halk, savaş zamanının sıkıntılarıyla da olsa yeni bir güne başlıyordu.

O sıralarda B-29 tipi bir ABD savaş uçağı Hiroşima’ya yaklaşmaktaydı; uçakta tarihte ilk kez bir kente atılacak “atom bombası” yüklüydü. Uçak tam saat 8.15’te Hiroşima üzerinde atom bombasını attı. Hiroşima halkı bir anda yukarıdan aşağı gelen, gözleri kör edici bir parlaklık ve sıcak dalgası ile aşağıdan sağır edici bir gürültüyle gelen sarsıntı arasında kalmıştı! Dünyada ilk kez bir kent üzerinde patlatılan atom bombası, Hiroşima’yı adeta haritadan silmişti. Onun yerinde yükselen alevler ve göğü görünmez hale getiren kara duman bulutları vardı artık! Binlerce kişi ilk anda can vermişti; sağ kalabilenler, toza, toprağa ve kana bulanmış halde çaresizlik içindeydi.

Sonraları, ilk anda ölenlerin (AS: 70 bin kişi!) görece “talihli” olduğunu düşündüren bir olgu ortaya çıktı: O zamana kadar görülmemiş radyasyon hastalıkları… Saçlar dökülüyor, diş etleri kanıyor, lenf bezlerinde, kemik iliklerinde daha önce bilinmeyen hastalıklar görülüyordu. Tıp çaresizdi. Hastalar, birbiri ardına ölüyordu.

ATOM BOMBASI MÜZESİ

1990 yılının ocak ayı, eşimle birlikte Hiroşima’da Atom Bombası Müzesindeyiz. Müze atom bombası felaketinden 10 yıl sonra açılmış; bombanın yarattığı yıkımı gösteren türlü nesneler sergileniyor: bir anda yanıp kül olmuş okul çocuklarının sıcaktan yamru yumru olmuş sefer tasları, radyasyon karşısında hiçbir anlamı olmayan ilk yardım çantaları ve öteki tıbbi malzemeler, resimler, grafikler vb. Bunlar arasında biri var ki, bakınca yüzümüze bir tokat atılmış gibi oluyoruz: Atom bombası patladığı anda bir mermer merdivende oturmakta olan bir insanın gölgesi kalmış mermer üzerinde!

Japonlar, çok soylu bir davranışla, bütün bunları, hiç abartmadan, düşmanlığı değil de barışı ve dostluğu öne çıkaran bir anlayışla sergilemişler. Zaten müzenin adı da “Barışı Anımsayıp Yüceltme Müzesi!” Gördüklerimizden o denli duygulanmış durumdayız ki gözyaşlarımızı birbirimizden gizlemeye çalışıyoruz. Ziyaretçi defterine Nâzım Hikmet’in dizelerini güçlükle yazıyorum:

  • “Amca, teyze bir imza ver; çocuklar öldürülmesin, şeker de yiyebilsinler.” 

Müzeyi her yıl 1.5 milyon insan ziyaret ediyormuş. Her yıl 6 Ağustos’ta müzenin olduğu büyük parkta barış töreni yapılıyor, barış çanları çalınıyor, “Hiroşima’lar olmasın” (No more Hiroshimas) diye başlayan barış bildirisi okunuyor. Barış Parkında, dünyanın çeşitli ülkelerinden armağan edilmiş, barış temalı heykeller var. Türkiye’den bir şey var mı diye bakıyoruz. Yok!

“Olmalı!” diyorum. Yurda döner dönmez konuyu dostum Prof. Dr. Selçuk Erez’e açıyorum. Onun aracılığıyla İstanbul Belediye Başkanı Nurettin Sözen’e konuyu iletiyoruz. İlgileniyor. Zamanın İstanbul Belediyesi Genel Sekreteri, sınıf arkadaşım Alev Coşkun da yardımcı oluyor ve karar veriliyor: İstanbul halkı adına, Hiroşima’ya bir barış heykeli gönderilecek. Ama ortada henüz heykel yok! Selçuk Erez, ünlü heykelcimiz Haluk Tezonar’a konuyu açıyor. Onun da ilgilenmesi üzerine atölyesindeki heykellerden uygun birini seçiyoruz: Kolları birbirine dolanıp, göğe uzanmış iki el! Nükleer silaha isyanı ve aynı zamanda barışa özlemi anlatan anlamlı bir yapıt olabilir diyoruz. Tezonar’ın izniyle heykelin adını ben koyuyorum:

  • “Eller birleşsin barıştan yana” 

Çok sevinçliyiz ama birden bire karşımıza bir sorun çıkıyor: Heykel bronzdan yapılmış, çok ağır bir yapıt. Onun Hiroşima’ya taşınması için gereken para, altından kalkamayacağınız kadar büyük bir yük.

Sonunda, o zamanki THY Genel Müdürü Cem Kozlu’nun yardımıyla, heykel Hiroşima’ya uçuruluyor. Ben de heykelin açılış törenine, Tokyo Büyükelçimiz Umut Arık’la birlikte katılıyorum. O günden sonra, Hiroşima Barış Parkını ziyaret edenler, Türkiye’den gelmiş bir heykel görüyorlar; tabelasında Türkçesinin yanında İngilizcesi ve Japoncası da yazılmış:

  • “Eller birleşsin barıştan yana”

YAŞ kararları

Sarıkamış. Dersleri. Yılmadan Yorulmadan Dr. Cihangir Dumanlı - PDF Free DownloadDr. Cihangir Dumanlı
E. Tuğgeneral
4 Ağustos 2023

Bu sene verilen YAŞ kararları konusunda (E) Dr. Tuğgeneral Cihangir Dumanlı’nın 4 Ağustos 2023 tarihli internetteki gruplara dağıttığı yazısı aşağıdadır.

YAŞ kararları

Bu yılın Ağustos YAŞ’ı sekiz sivil ve dört askerle toplandı.
Görev alanları general/amiral terfileri ile ilgisi olmayan CB Yardımcısı, Adalet, Dışişleri, Hazine ve Maliye, İçişleri ve Milli Eğitim Bakanları TSK’nın yeni komuta kadrosunu belirlediler.

K.K.K.lığı yapmamış bir Ordu Komutanını Genelkurmay Başkanı yaptılar. Hayırlı olsun.

Şimdi sorulması gereken sorular şunlar                :

1) Askeri bilgi ve deneyimleri sınırlı bu Bakanlar terfilere hangi kriterlere (ölçütlere) göre karar verdiler?
2) Terfi edenlerin mesleki yeterliliklerini nasıl değerlendirdiler?
3) Bütün diğer kurumlarda olduğu gibi TSK’da da kendi siyasi görüşlerine yakın olanları mı tercih ettiler?
4) Terfi edecek albay ve general/amirallerin mesleki performanslarını yakından
değerlendirebilecek durumdaki orgeneral/oramiraller YAŞ’tan neden çıkartıldı?
5) Bundan sonra terfi sırasındaki albay ve general/amirallerin mesleki yeterliliklerini kendi komutanlarına göstermek yerine iktidar partisine yakın görünme çabaları nasıl önlenebilecek?
6) Kuvvet komutanlığı yapmamış bir orgeneral Genelkurmay Başkanı yapılarak askeri hiyerarşi ve gelenek niçin bozulmuştur?
7) Siyasi iktidar değişirse yeni iktidar bu general / amiralleri “ eski iktidarın adamları” olarak görmeyecek mi?
8) Bu, Orduya siyasetin sokulması değil midir?
Bir, Orduya siyasetin sokulması o Orduya yapılabilecek en büyük kötülüktür. Harp tarihi bunun acı örnekleri ile doludur.

Bu YAŞ, 15 Temmuz hain darbe girişiminden hemen sonra (31 Temmuz 2016’da) yayınlanan
ve TSK’nın yapısında köklü değişiklikler yapan 669 sayılı KHK’nın gereğidir.

Bu kapsamda YAŞ’ın yapısı değiştirilerek Ordu’ya siyasetin girmesine olanak sağlanmıştır.
TSK’da yapılan değişiklikler “yeni bir darbe girişiminin önlenmesi” veya “Silahlı Kuvvetlerin sivillerce kontrolü” amaçlarını aşmış, iktidarın kendi ordusunu oluşturma çabasına dönerek doğrudan TSK’ya zarar verici boyuta ulaşmıştır.

Devletin diğer kurumlarında liyakat yerine sadakatin esas alındığı bir gerçektir.

Diğer kurumların siyasileştirilmeleri de sakıncalı olmakla birlikte, aynı şey TSK’da yapılırsa 86 milyonun güvenliği demek olan ulusal güvenliğimiz tehlikeye girer ve telafisi imkânsız kötü sonuçlar doğurur.

Belirsizlikler ve risklerle dolu uluslararası güvenlik ortamında böyle bir şeyin yapılması büyük yanlıştır.

Yeni komutanlara başarılar dilerim, selefleri gibi orduyu siyasete alet etmemelerini;
hükümetin değil, devletin ordusu olduğunu unutmamalarını umarım.
=======================
Dostlar,

Sayın E. Tuğgeneral Dr. Dumanlı’nın 28 Şubat hakkında bir irdelemesine de web sitemizde daha önce yer vermiştik..

28 Şubat Davası | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM

Saygı ile.

Dr. Ahmet SALTIK

Devlet korumasındaki çocuklar tarikat kampında!

Zülal Kalkandelen
Zülal Kalkandelen
zulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr
04 Ağustos 2023 Cumhuriyet

 

Haber, iki gün önce soL Haber portalında yer aldı.

  • “İstanbul Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü sorumluluğundaki çocuk evlerinde kalan
    devlet korumasındaki çocukların tek bir kamu görevlisinin bile refakati olmaksızın,
    Mutlu Yuva Derneği’nin düzenlediği 40 günlük eğitim kampına alındığı”
     duyuruldu.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı konuya ilişkin yaptığı açıklamada, Çocuk Koruma Hizmetleri Planlama ve Çocuk Bakım Kuruluşlarının Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliği’nin 35. maddesinin 1. fıkrasına atıf yapmış. O fıkrada şöyle diyor:

“Sosyal hizmetlere ilişkin faaliyetler Devletin denetim ve gözetiminde sivil toplum kuruluşları ile
halkın gönüllü katkı ve katılımı da sağlanarak bir bütünlük içinde yürütülür.”

Bakanlık buna dayanarak Mutlu Yuva Derneği ile 5.9.2019’da çocuk evlerine ilişkin işbirliği protokolü imzalamış, amaçları çocuk evlerinde kalan çocukların yaz tatilini verimli geçirmeleriymiş, o nedenle Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Gündüzalp Erkek Öğrenci Yurdu’nda yaz programına katılmaları planlanmış…

‘SİVİL TOPLUM KURULUŞU’ ADIYLA DESTEKLENEN CEMAATLER 

Sorun şu ki; Mutlu Yuva Derneği, Nur Cemaati’nin bir kolu olan Suffa Vakfı’yla ilişkili.

Kamptaki din içerikli eğitimin medrese eğitimi şeklinde yapıldığı, soL’un edindiği fotoğraflarda ortaya çıkıyor.

Üstelik derneğin internet sitesinde kız ve erkek çocukların birlikte olduğu fotoğraflar paylaşılmışken söz konusu eğitim kampında yalnızca erkek çocukların, imam olduğu anlaşılan birinin arkasında sıralandığı görülüyor.

Bu dernek, İstanbul, Ankara, Bursa, Yozgat, Diyarbakır ve Şanlıurfa olmak üzere altı ilde, 140 çocuk evinde çalışma yürütüyor, kendi çocuk evlerini açıyor, personeli kendileri seçiyor. Oysa Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı çocuk evlerinin açılması ve hizmet vermesi, 2828 Sosyal Hizmetler Kanunu’yla açıkça belirleniyor. Bu evleri ve benzer amaçlı merkezleri açma yetkisi olan tek kurum Bakanlıktır! Ancak denetimle birlikte sivil toplum örgütlerinden destek alabilir.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı, belli ki FETÖ olayından hiç ders almamış!

Tarikatlar ve cemaatler, sivil toplum kuruluşu değildir.
Tarikatlar ve cemaatler, 1925 tarihli 677 sayılı Devrim Kanunu ile kapatılmıştır
ve bu kanun yürürlüktedir. Yasadışı olan bu oluşumların kurdukları
vakıf ve dernekler aracılığı ile eğitim faaliyetlerinde bulunmaları ve
üstelik bunun için devlet kurumları ile protokol imzalamaları yasa dışıdır! 

Bir tarikatla ilişkisi olan Mutlu Yuva Derneği’nin bütçesini dernek bütçesinden karşılayarak açtığı çocuk evlerinde, eğitimcileri tarikat tarafından belirleyerek yürüttüğü faaliyet de yasaya aykırıdır.

Eğitim faaliyeti, yine kurs, kamp bahanesiyle tarikatla ilişkili bir derneğe bırakılmıştır.

TARİKAT BATAĞI DAĞITILMADIKÇA UMUDU YEŞERTEMEZSİNİZ

Derneğin bağlantılı olduğu Suffa Vakfı’na bağlı bir erkek öğrenci yurdunda daha önce Mehmet Sıddık Çiçek adlı idarecinin iki erkek öğrenciyi taciz etmekten suçlu bulunduğunu da ekleyelim.

Şu ana kadar bu haber konusunda TBMM’deki muhalefetten herhangi bir tepki gelmedi.

  • Bir kez daha siyasal partileri,
    eğitimdeki dincileşmeye karşı çıkmaya ve laikliğe sahip çıkmaya çağırıyorum.

Bunu her olayda kamuoyuna ısrarla duyurmaları şarttır.

  • Çocukların devlet eliyle tarikatlara teslim edilmesi, istismar edilmesi,
    bu ülkenin en önemli sorunudur.
  • Ülkenin geleceğini karartan tarikat batağı dağıtılmadıkça
    halka ne umut verebilirsiniz ne de değişimden söz edebilirsiniz.
  • Tarikatlar aracılığıyla açılan çocuk evleri derhal kapatılmalı, devlet kurumları ile tarikatlara bağlı vakıflar ve dernekler arasındaki tüm protokoller sona erdirilmelidir. 

“Yasa uygulansın, tarikatlar ve cemaatler dağıtılsın!” demeyen siyasetçilere asla güvenmeyin.

Bilin ki onlar da siyasal İslamcılar gibi bu ülkenin temeline karşı ihanet içindedir.
=========================================
Dostlar,

Saygın yazar Zülal Kalkandelen baştan sona çooook haklıdır.
Yazısına virgülüne dek katılıyor ve muhalefeti çok etkin tutum almaya, eyleme çağırıyoruz
biz de..

Saygı ve kaygı ile. 04.08.2023

Dr. Ahmet SALTIK


Yazarın Son YazılarıTüm Yazıları

CHP ve değişim

Dostlar

Liseden bu yana 50+ yıllık dostumuz Dr. Ömer Dönderici (İç Hastalıkları ve Gastro-Enteroloji Uzmanı) kişisel blogunda çok değerli yazılar yazmakta : dromerdonderici.blogspot.com 

Mutlaka izlenmesini diler ve öneririz.
Bu gün “CHP ve DEĞİŞİM” başlıklı son derece önemli ve yol gösterici bir makale yayınladı. Biz, yazının girişinden ve sonundan kısa birer bölüm aktaracağız burada. Tweet iletisi olarak da paylaştık.

Dr. Dönderici’nin bu çok önemli – yol gösterici yazısının tümünün okunmasını ve yaygın paylaşılmasını dileriz. Özellikle CHP yöneticileri büyük dikkatle okumalı ve yazıda önerildiği gibi “Değişim” sürecinde önce NİÇİN sorusu yanıtlanmalı, ardından NASIL’ına bakılmalıdır.

Sevgili can kardeşimiz Dr. Ömer Dönderici‘yi kutlar, ülkemize ufuk açan bu tarihsel makalesini bize de yolladığı için ayrıca teşekkür ederiz.

Dr. Ahmet SALTIK
11 Temmuz 2023
============================================

CHP ve değişim

Doktor Dr.Ömer DÖNDERİCİ - İç Hastalıkları - Dahiliye TavsiyeEdiyorum.comDr. Ömer DÖNDERİCİ

CHP ve değişim | ARAYIŞ (dromerdonderici.blogspot.com)
11 Temmuz 2023

Kimilerinin fazlaca önemseyip bir yol ayrımı gibi gördüğü seçimler geride kaldı. Muhalefeti önde gösteren çok sayıda anketin de etkisiyle, muhalefet adına hüsranla sonuçlandı.

“Günah keçisi” arayışında Kılıçdaroğlu açık ara önde görünüyor. Seçim öncesi en hararetli destekçilerinden bile, “faturayı üstlenme beklentisi” var.
***
Öncelikle seçimin hiç âdil olmadığını kabul edelim: Devleti tümüyle yutan hükümet, devlet imkânlarını sonuna kadar kullandı. Halka gerçekleri aktarmak ve farklı görüşleri yansıtmakla yükümlü medya çoktandır “muktedirin sesi” haline getirilmişti. Çok farklı yollarla usulsüzlük iddialarının ardı arkası kesilmedi.

Ne var ki, bu gerekçeler, bazı gerçekleri göz ardı etmenin mazereti olmamalı.
……………………
………………………….
………………………………..

Sonuçta, sözde muhafazakâr AKP iktidarı sırasında, ironik bir biçimde, halkımız geleneksellikten sekülerliğe giden yolda çok önemli mesafeler kaydetti. Görece talihlileri (Beyaz Türklerin şaşkın ve kıskanç bakışları altında) baş örtüleri ve haşemalarıyla, -sözüm ona elitlerde eleştirdikleri ama gerçekte- öykündükleri hayatı yaşama yolundalar. İslam’ı kendilerinin itibarsızlaştırdığının farkında değillermiş gibi, çocuklarının deist ve ateist oluşundan yakınır oldular.
***
Atalarımızdan kalan ve ülke varlıklarının üstüne, yetmedi; (‘dış güçlerden’) yüzlerce milyar dolar (borç) ‘gâvur parası’ üleştirildi. Artık servetten çok acı pay edilecek. Sanırım üstümüzdeki iğreti kimliklerin kayıp gitmesi için çok uzun yıllar gerekmeyecek.

Sekülerlikte el ele veren ve geliri asgarî ücrette denkleştirilen ülkenin çoğunluğu, daha âdil bir paylaşım ve refah talep etmeye başlayacak.
***
CHP, ya bir çeyreklik oy dilimine rıza göstererek -yaşam tarzını önceleyen- çizgisini koruyabilir (ki bu durumda -iktidar iddiası için- Kılıçdaroğlu ”Değil 6’lı masa gerekirse 16’lı masa kuracağım” derken haklıdır!). Ve de yeni sekülerleşenlerin usul usul kendilerine katılmalarını bekleyebilir.

Ya da -seçkinci (elitist) geçmişine bir çizgi çekip- iyi tasarlanmış sosyal-demokrat bir programla, daha fazla refah için en ciddi alternatifin kendileri olduğuna halkı ikna etmeye çalışabilir. Kolay mı? Geçmiş kamburu (bagajı) nedeniyle kolay değil ama mümkün!

43 Yıl Sonra; Şehit Edilen Babamızı Anıyoruz…

7 Temmuz 1980 – 7 Temmuz 2023 : 43. yıl..
Şehit Edilen Babamızı Anıyoruz…

Dostlar,

Bu gün 7 Temmuz 2023.. Ailemizin başına gelen bir yıkımın (felaketin) 43. yılı.. Hoşgörünüzle bu konuyu bu yıl da yazmak istiyoruz. Kendi özelimizle sizleri meşgul etmek aklımızdan geçmiyor. Ancak insanların belli yaşantı deneyimlerini paylaşmasında yarar olmalı. Üstelik ortak toplumsal kökenleri olan bir acı süreç ve aradan 43 koca yıl geçtiğine göre, duygusal tonlamaları da sanırız –büyük ölçüde– dizginleyebiliriz.

7 Temmuz 1980.. Sıcak bir yaz günü ve Türkiye doludizgin 12 Eylül darbesine sürüklenmekte. Adeta eğik düzlemde, ülke tanımlı – kurgulanmış bir hedefe kayıyor. Ülkenin birçok yerinde sıkıyönetim var ama her gün “ortalama” (bu sözcüğü böylesi bir bağlamda kullanmak zorunda kalmak ne acı değil mi!?) 20 (yirmi!) dolayında insanımız ölüyor, öldürülüyor! Geçen yıl korona salgınında daha beteri yaşandığı gibi ve Sağlık Bakanının “önlenebilir ölümler” demesine karşın!!?? Bakanın, ilan edilenden çok fazlası dolaylı korona ölümleri.. itirafı ne acı..

TRT’nin siyah-beyaz ekranları ve gazeteler, dergiler.. kan – revan dolu.. Sunum çerçevesi ise tek tip (klişe) : ….. yerde çıkan sağ – sol çatışması”nda şu sayıda insan öldü, bu sayıda insan yaralandı.. Ne mal güvenliği var ülkede ne de can! Toplum şaşkın, ağır gerilim altında, neredeyse “öğrenilmiş çaresizlik / pes” sendromu içinde “pes” eşiğinde.. Kendince savunma önlemleri almaya bakıyor.. Kentler – kasabalar – kırsal.. bölünmüş ve “kurtarılmış bölgeler” ilan edilmiş. İnsanlar  çaresiz, savunma amaçlı silahlanıyor.. 7 Temmuz 2023’te ise acımasız zamlar!

Biz o tarihlerde Hacettepe Tıp Fakültesi’nde Toplum Hekimliği (sonra Halk Sağlığı) Bölümünde Tıpta Uzmanlık Eğitimi alıyoruz.. İstanbul Tıp Fakültesi’ni bitirdiğimiz 15 Haziran 1977 sonrası Elazığ / Keban’da 1 yıl SSK hekimliği yapmış ve uzmanlaşma kararı vererek adını andığımız Bölümün asistanlık sınavını kazanmış, 11 Kasım 1978’de ihtisasa başlamıştık. Bölümümüzü ve Dalımızı aşkla seviyorduk. Daha 1971’lerde Hacettepe Tıp’ta 1. sınıf öğrencisi iken Prof. Dr. H. Nusret FİŞEK’i tanımış ve O’ndan Toplum Hekimliği dersleri almıştık. Kalpaksız Kuvayı Milliyeci Prof. Fişek, bize sağlık ile sosyo-ekonomik etmenler arasındaki köklü, kapsamlı ve çarpıcı bilimsel ilişkilerden söz ediyordu ustalıkla.. Üstelik bu ilişkiler neden-sonuç ilişkileriydi ve geleceğin çağdaş hekimleri ve tıbbı salt fiziksel – biyolojik – kimyasal nedenlerle uğraşmakla kalmayıp; sağlık sorunlarının asıl – altta yatan sosyal – kültürel – ekonomik kök nedenleriyle uğraşmalıydı, uğraşacaktı.

Bu Fakültede (Hacettepe) Tıbbiyenin ilk 2 yılını okumuş (İngilizce hazırlık sınıfından sınavla bağışık olmuştuk) ve İstanbul’daki ailemizin yanında olmak için İstanbul Tıp Fakültesi’ne 3. sınıfta yatay geçiş yapmıştık. Yeniden ayrılmak zorunda kaldığımız Fakülteye, Nusret hocaya.. üstelik asistanı olarak dönmüştük. İşimizi çok seviyor ve gelecekte Halk Sağlığı disiplinine ve  Ulusumuzun sağlığına kapsamlı katkılar verebilmeyi umuyorduk. Uzmanlık eğitimimizin 1 yılını örnek Eğitim ve Araştırma Sağlık Ocaklarında geçirecektik ve bunlardan biri de Eskişehir yolu 28. km’deki Yapracık Sağlık Ocağı idi. (Bu köy, günümüzde Bütünşehir Belediye Yasası bağlamında Ankara’nın bir mahallesi ve hızla nüfus alıyor.. Bağlıca’da ourduğumuz eve 7 km!)

Bu Sağlık Ocağı’nda, 40+ yıl öncenin “tam anlamıyla köy koşullarında” yaşıyorduk. Lojmanımız köyde idi, odun-kömür sobalı idi ve hastane acil nöbetlerimiz ile eğitim amaçlı Ankara toplantıları dışında hep (7/24!) köyde kalmak zorunda idik. Günümüzde Ankara’nın en gözde mahallelerine dönüşen Ümitköy, Dodurga, Çayyolu, Aşağı Yurtçu, Yukarı Yurtçu, Türkobası, Alacaatlı, Ballıkuyumcutoprak damlı köylerimizdi! Oralara kapsamlı 1. Basamak (hastaneye yatmadan) sağlık hizmeti sunuyorduk.. Gece – gündüz şevkle çalışıyorduk. Bölgede Brusella hastalığı yaygındı. Pendik Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü’nden kişisel çabalarımızla anti-serum getirtmiştik; elektrik olmayan köylerimizde, klinik olarak Brusella düşündüren hastalardan kan alıyor, “el santrifüjü” ile çevirerek serumunu ayırıyor ve oracıkta lam üzerinde mikroskopla çökelti (aglütinasyon) bakarak Brusella’nın laboratuvara dayalı yarı-kantitatif tanısını (titrasyon yapmadan) koyuyorduk. Günümüz sağlık çalışanları bu yaşantıya inanmakta zorluk çekecekler eminiz ama, gerçek bu! Elektrik olmayan köylerde, 2 gode’li el santrifüjü ile serum ayırarak..

Böylesine çoook yoğun bir koşuşturma gününün (7 Temmuz 1980) ardından birkaç saat da okuduktan ve Uzmanlık Tezimizi çalıştıktan sonra (Yapracık Sağlık Ocağı Köylerinde 30+ Yaşta Koroner Kalp Hastalığı İzleme Araştırması-3, prospektif kohort) gece yarısı sonrası yorgunlukla yatmıştık.. Kısa süre sonra önce kapı, hemen ardından pencere camı şiddetle vurulmaya başlandı, kalktık. Alışkındık, acil hastamız olmalıydı. Lojmanda sabit telefon bile yoktu! Ancak bu kez öyle değildi.. Karşımızda kayınbiraderimiz (eski) duruyordu ve yüz ifadesi çok hüzünlüydü. Ne olduğunu ağzından zorlukla aldık..

  • Babamız.. İstanbul’daki Emniyet Başkomiseri babamız Halis bey vurulmuştu!

Doğallıkla biz de vurulduk! Kara haber ertesi güne kalmamış, yedivermişti birkaç saatte. Hemen yola koyulmamız gerekiyordu. Ülkede akaryakıt kıtlığı vardı. 10 yaşındaki arabamızın bagajına 20 Lt benzin bidonunu da koyarak (ne büyük risk!) İstanbul yoluna çıktık. Otoyol yoktu elbette.. 2-3 şerit karşılıklı trafik, bölünmemiş yolda akıyordu. Sağlık Ocağımızın usta şoförü Ömer Ulusoy, sağ olsun direksiyonu bize bırakmadı. Sabahın köründe Bahçelievler’deki evimizin kapısına vardık.. Cenaze evi idi hanemiz.. Işıklar yanıyor ve bir kalabalık deviniyor, insanlar vekarla acılarını yaşıyordu. Annemiz, 19 yaşında İstanbul Hukuk 1. sınıf öğrencisi kız kardeşimiz ve 23 yaşında Cerrahpaşa’dan 1 aylık mezun Hekim, erkek kardeşimiz ve 27 yaşında 3 yıllık hekim, biz…

47 yaşındaki (1933 Hozat doğumlu) canımız babamızı, “anarşi” dedikleri canavar bizden vahşice ve çoook erken koparıp almıştı. Şimdilerde “anarşi”ye terör, “anarşit”lere (!) de “terörist” deniyor. Ölçüsüz bir acı içimizi kavuruyordu.. Bir yandan da zorunlu formaliteler vardı yürütülecek. Evin abisi bizdik ve yük, tüm ağırlığıyla boynumuzda idi. Babamız Emniyet Başkomiseri Halis Zeki Saltık, Sirkeci’de bir işyerinden haraç almak için gelen “örgüt” elemanlarıyla çıkan çatışmada tuzağa düşürülerek 7-8 kurşun yemiş, oracıkta kanamadan yitirilmişti. Otopsiden cenazesini aldığımızda teni kireç rengiydi. Şiddetli iç – dış kanamadan gitmişti. Topkapı – Çamlık mezarlığına gömdük O’nu.. İl Emniyet Müdürü (Şükrü Balcı), Siyasi Şb. Müdürlerinden Elazığ’lı Mehmet Ağar, başsavcı, Vali (Nevzat Ayaz), Garnizon komutanı tümgeneral (66. Tümen).. görüştüğümüz yetkililerdi. Katiller kaçmıştı, ellerinden geleni yapıyorlardı yakalamak için.. Sonra bu örgütün Dev-Sol olduğu bize söylendi. Yıllar sonra birileri de yakalanmıştı. Davaya karışmacı (müdahil) olduk. Ancak ilerleyen zaman, bizde bu sanıkların katil olup-olmadıkları hakkında ciddi kuşku uyandırdı ve davadan çekildik. Suç birilerine yıkılacak mıydı? Biz de suçlular cezasını buldu diye bir parça teselli mi bulacaktık? İstanbul Siyasi Şb. Müdürlerinden Elazığ’lı Mehmet Ağar (daha sonra İçişleri Bakanı!), çok sevdiği hemşehrisi “Halis abi” sine sahip çık(a)mamıştı.
***
Bir kez daha Hacettepe’den ayrıldık ve yine İstanbul Tıp Fakültesine yatay geçiş yaptık! Annemizin – kardeşimizin evine yakın bir ev kiralayarak kendimizce aileye göz – kulak olmaya çabaladık. Annemiz yıkılmıştı ve çok derin bir yas yaşıyordu. Bu koyu yası, ölene dek 13 yıl sürdürdü, çıkamadı (kronik yas sendromu). Biz uzmanlık eğitimimizi tamamladık ve Toplum / Halk Sağlığı dalında uzman hekim olduk. Yeniden Üniversiteye, akademik kariyere çok zorlukla (yargı kararlarıyla!) dönene dek 6,5 yıl Elazığ’da çalıştık. Oysa Hacettepe’de kalabilseydik, akademik kariyeri kesintisiz sürdürme olanağımız olabilirdi. İlerleyen yıllarda kız kardeşimiz avukat oldu. Ortanca erkek kardeşimiz de İç Hastalıkları – Dahiliye uzmanı oldu.

Babamız hiç torun göremedi.. (Biz gördük!).. Yaşam sürüyor; ama Türkiye’nin benzer acıları bitmiyor!??

Daha fazlası için lütfen tıklayın ya da kopyalayıp yapıştırarark google ile çağırın : http://ahmetsaltik.net/2018/07/07/7-temmuz-1980-34-yil-sonra-sehit-olan-babamizi-analim-istedik/

Sevgi ve saygı ile. 07 Temmuz 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı,
Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (Mülkiye)

www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik
twitter : @profsaltik    

Edirne’de bir caddeye görev şehidi  babamızın adı verildi. 

14 ve 28 MAYIS 2023, CUMHURBAŞKANLIĞİ SEÇİMILERİNDEN ALINMASI GEREKEN DEMOKRASİ DERSİ NEDİR?

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

(AS: Bizim kısa katkımız yazının altındadır..)

Söz konu seçimi genelde, merkeziyetçi, otoriter, muhafazakâr, gelenekçi, ve Siyasal İslamcı Blok kazanmıştır. Bu doğrudur. Halkımıza ve ülkemize hayırlı olsun. Çünkü demokrasiler, genelde toplumların ektiklerini biçtikleri rejimlerdir. Ne doğrarsan aşına, o gelir kaşığına. Kime oy verirsen onun seni yönetmesine razı olacak ve gelecek seçimi bekleyeceksin…

Ancak bir de konuya hak, hukuk, adalet ve demokrasiyi öne çıkartan, daha özgürlükçü ve değişimden yana olan Millet İttifakı bloku açısından bakmaya çalışalım.

Eğer Türk toplumu, bu seçimlerde, bin bir türlü yalanlar, hileler, iftiralar, fırsat, güç ve olanak eşitsizliklerine karşın, Alevi kökenli bir siyasi lider olan sayın Kemal Kılıçdaroğlu‘na %48 oranında oy verebilmişse, bu toplum din, ırk ve mezhep etkenlerini, yani teokratik, feodal Ortaçağ zihniyetini büyük oranda geride bırakıp demokrasi sınavını kazanmış demektir.

  • Kötümser olmaya gerek yoktur.
  • Bu nedenle, laik ve demokratik cumhuriyet, hak, hukuk, adalet ideallerinden ve demokrasimizin geleceğinden umutluyum.

Bu nedenle, kötümserliği bir kenara bırakıp gelecekteki başarılar için umutlanmaya, güven tazelemeye, daha çok çalışmaya ve birleşerek gürleşmeye ve güç devşirmeye devam edelim.
Başarı yollarında yol kazaları olabilir. Ancak başarılar ve zaferler uzun erimli kazanımlardır.

Hiç unutmayalım; ışığın karanlığı aydınlatma gibi değişmez ve asla değiştirilemez bir özelliği vardır. Tıpkı bunun gibi, akıl ve bilimin de uzun erimde cehaleti tarihin çöplüğüne gömmek gibi üstün bir değiştirici ve dönüştürücü gücü söz konusudur. Batı toplumları bunu başarabilmişlerdir. Şimdi sıra Doğu toplumlarında, bizlerde…

Köle zihniyetli insanlar, özgürlüklerin erdemleri ve güzelliklerine; ekonomik, sosyal, kültürel olarak, aklen (ussal) ve zihnen yeterince hazır olamadıkları ya da hazır olmalarına yeterli fırsat verilmediği için özgürlüklerden korkar ve kaçarlar.

Fakat bu kaçışlar ebedi olamaz. Kölelerin ya da köle bilinçli insanların zihinlerinde de bir gün mutlaka aklın, bilimin, özgürlüğün, hukukun, adaletin ve demokrasinin şafağı atacak, zihinler aydınlanacak davranışlar rasyonelleşecek, insanın insana kul, köle olma devri sona erecektir.

Evrensel ahlaki, hukuki ve insani değerlerin, aklın ve bilimin izinden gidenler için karamsarlığa, kötümserliğe ve umutsuzluğa gerek yoktur.

Ulu Önderimiz M. K. Atatürk büyük bir Kurtuluş Savaşı kazanarak, yepyeni ve çağdaş bir devlet kurarak; bizlere çoşkulu bir vatan, bayrak ve millet sevgisi, mutlaka korunması gereken demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti, şaşmaz bir tam bağımsızlık ve ulusal egemenlik reçetesi ve her konuda tüm maddi ve manevi kurtuluş, yükseliş için yurtta ve dünyada barış rotalarını göstermiştir. Eksiğimiz bu rotalara yeterince sahip çıkamamaktır.

Ancak bu seferki (kez) toplumsal bilinç tabandan, halktan geliyor. Halka mal olmuş değişimler ve devrimlerden asla geri dönülemez

Zaten yapmamız ve düzeltmemiz gereken de, daha bilinçli bireyler, daha uygar bir toplum, daha gelişmiş ve gönençli bir ülke ve daha demokratik bir yaşam için herkesin kendi üzerine düşeni yapmasıdır. Gereklerini yapabildiğimiz sürece enseyi karartmayalım.

Çaresiz değilsiniz. Çare ” SİZ” siniz.
===========================================
Dostlar,

Aşağıdaki görseli, biz ekledik. 29.05.2023

Eski ve halen HDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder :

  • Bizi Kandil’e Erdoğan yolladı.

Ama aynı R.T. Erdoğan = AKP, Cumhurbaşkanlığı seçiminin 2. turuna giderken CHP’yi
PKK – Kandil ile işbirliği yaptığı suçlaması için gerçek dışı montaj video yayınlattı ve TV’de bunu itiraf etti :

  • Erdoğan, montaj videoları kendi ağzıyla itiraf etti!

  • ‘Ama montaj, ama şu, ama bu…’

Bu vb. bir yığın manevra ile son derece adaletsiz ve baskıcı biçimde seçim “Sırrı Süreyya Önder ” görünüyor!!??..

Oysa bir seçimin en az 2 temel koşulu var : Özgürlük ve Adalet.

Bu “maç” burada biter mi??

Sevgi ve saygı ile. 29 Mayıs 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzm., Siyaset Bilimci
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik    

Globalization & Public Health

Dear Phase 1 Students of Atılım Univ. Medical School

All medical students,
Medical residents in different branches
Allied health staff

General public and Media,

Yesterday, on 24th of April 2023, we held a 2 hours “face to face + on line hybrid lecture on MS-TEAMS for

Phase 1 Students of Atılım Univ. Medical School with a subject of

Globalization & Public Health

´After the transformation mask in health,
it brought the privatisation and commodifying of health services in Turkiye.

  • ´Mediator State = The Merchant State vs. Citizen = The Customer!”

In June 2003, the ruling JDP (AKP) government started out by pushing WB-IMF-EU-USA) so called
«
Health Transformation» imposed a mandatory General Health Insurance with
Premium = additional tax and traditional aim of unfair tax load was started to get forgotten.

Globalisation = New imperialism!

Please click the link below to review 61 slides that are enriched & updated

Globalization & Public Health (3,9 MB pdf)

With respect and love. 25rd April 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Univ. Medical School, Dept. of  Public Health
BSc in Political Sciences & Public Administration
LLM in Health Law
www.ahmetsaltik.net         
profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik       twitter  @profsaltik

ULUSAL EGEMENLİK NE DEMEK??

Dostlar,

Önceki yıl ve geçen yıl sitemizde yayınladığımızı 23 Nisan 2021 tarihli yazımızı bir kez daha sunuyoruz. Özellikle, aşağıda erişkesini (linkini) verdiğimiz power point yansılarının izlenmesini (pdf dosyası) paylaşılmasını diliyoruz : http://ahmetsaltik.net/arsiv/2013/04/Ulusal_Egemenlik_23.4.13.pdf

Sevgi ve saygı ile. 23 Nisan 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
ADD Bilim Kurulu 2. Başkanı
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik    

=========================================================

ULUSAL EGEMENLİK NE DEMEK??

Yukarıdaki başlığı taşıyan kapsamlı bir power point sunumumuzu bir kez daha paylaşmak istiyoruz. Yüce Meclis’in, “Rejimin Kâbesi“nin  açılışının 103. yılı kutlu olsun.

Başta Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere tüm yurtsever yiğitlere sonsuz selam olsun..

Kutsal emanetlerini yaşatacağız..

  • Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek yaşayacak, yaşatılacaktır.

Gazi Paşa‘nın öngörüsü ve kesin sürekli buyruğu (standing order) bu yöndedir.

  • Dinci – gerici – bölücü AKP parantezi de elbete kapatılacak;

Türkiye Cumhuriyeti ANADOLU AYDINLANMASI – Rönesansı yürüyüşünü kararlılıkla sürdürecektir. Anayasa değişikliği hedefleyen ve Türkiye’yi “Anayasal” değil fakat “biçimsel anayasalı” bir devlete indirgeyecek 16 Nisan Halkoylamasında “evet” oyları için yapılan muazzam hile, yapan ve yaptıranlar adına utanç vericidir. YSK da bu çirkin oyuna
alet olarak Ulus Egemenliğinin gasp edilerek “tek adama” devrine, despotizme katılmıştır. Yanlış hesap Bağdat’tan dönecektir, döndürülecektir. Ama Danıştay’dan, ama Anayasa Mahkemesi’nden ama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden.. Olmadı, Ulusumuz meşru direnme hakkını kullanarak kan ve can ile edindiği egemenliğini kimselere devretmeyecektir.

Kemalist Devrim ve programı “6 Ok” evrenseldir ve tüm mazlum ülkeler – halklar için kanıtlanmış bir anti – emperyalist kurtuluş reçetesidir. Türkiye öncü ve örnek olacaktır.

O, Yüce ATATÜRK“Egemenlik bağsız koşulsuz HALKINDIR…” demişti..
“Egemenlik bağsız koşulsuz uluslararası sermayenindir. “dememişti..
KüreselleşTİRmeci = Yeni emperyalistlere, AB / ABD mandacılarına anımsatmak isteriz.

Kapsamlı yansıları izlemek için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

Ulusal_Egemenlik_23.4.13

Sevgi ve saygı ile.
23 Nisan 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

MEDICAL LAW

Dear Phase 1 Students of Atılım Univ. Medical School

All medical students,
Medical residents in different branches
Allied health staff

General public and Media,

Today, on 20th of April 2023, we held a 3 hours “face to face lecture on MS-TEAMS for

Phase 1 Students of Atılım Univ. Medical School with a subject of

Medical Law

The branch of Medical Law that deals with the application of medical knowledge to legal problems. While the Medical Law covers an area of regulations relating to the medical operations, the industry operators, the procedures involved in the medical operations, characteristics of medical experts performing medical operations, as well as the relations that occurred while performing medical activities.

The Health Law regulates a wide area of activities, not only medical activities, but also the procedures that are being implemented, the need and necessity of the procedure, professionals who carry out the procedure.

  • Non-malfeasance!
  • The principle primum non nocere!

meaning ‘above all do no harm’, is the foundation stone of medical treatment and
non-malfeasance imposes a duty upon the medical professional

  • Not to harm others!

Health law is a field of law in the US that encompasses -federal, state and local laws, rules, regulations-  and other jurisprudence among providers, payers and vendors to the health care industry and its patients,

– and delivery of care services, with an emphasis on operations, regulatory and transactional issues.

Please click the link below to review 60 slides that are enriched & updated.

Medical Law (3,4 MB pdf)

With respect and love. 23rd April 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Univ. Medical School, Dept. of  Public Health
BSc in Political Sciences & Public Administration
LLM in Health Law
www.ahmetsaltik.net         
profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik       twitter  @profsaltik