Etiket arşivi: Diyalektiğin kuralı

HANİ BU HALK ADAM OLMAZDI!

Dostlar,

Meslektaşımız hatta aynı dalda (Halk Sağlığı) uzman arkadaşımız
Sevgili Doç. Dr. İlker Belek’in bir makalesini paylaşmak istiyoruz.

Dr. Belek, Akdeniz Üniv. Tıp Fakültesi’nde 2. mescite karşı çıkmış, türbanla derse giren öğrenciler için tutanak düzenlemişti. Bu yüzden disiplin cezası almış, görevden uzaklaştırılması için YÖK’e dosya yollanmıştı. Bu sitede kendisine destek vermeye çabaladık..İmza kampanyalarına destek verdik..
(Örn. http://ahmetsaltik.net/yok-baskanligina-cagri/, 3.5.13)

Sevgi ve saygı ile.
26.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================

Hani bu halk adam olmazdı!

portresi


Doç. Dr. İlker Belek

 

 

Halkın onuru vardır. Belli etmese de yaşadıklarından biriktirir. Bir noktada taşar. Diyalektiğin kuralıdır.
Yaşadıklarımız tam bir halk hareketidir:

Olaylara işçi ve emekçi sınıfların hemen hemen bütün tabakalarının katıldığı görülüyor. Toplumun her kesiminden insanlar sokaklara çıktı. Sermayedarları hükümete tepki göstermek zorunda bırakan da budur. Eğer katılanların orta sınıf karakterinden söz edilecekse, bu hızla konum yitiren bir orta sınıftır. Sokaklardaki öğrenci yığınları ise geleceklerinin işsizler ordusunun safları olduğunun farkındalar.

Olayların içinde yer alan insan sayısı Türkiye tarihinin gördüğü en kitlesel boyuttadır. Kitleler bütün baskılara rağmen vazgeçmemişler, şiddete direnmişler ve siyasi farklılıklarına rağmen belirledikleri ortak hedeflere yönelerek bütün büyük şehirlerin meydanlarını ele geçirmişlerdir. Hedefte AKP vardır.

Eylemlere katılımın bu sınıfsal ve kitlesel niteliği ile eylemlerin radikal tarzı yaşananları halk hareketi olarak nitelemek bakımından yeterlidir.

* * *
Hareketin içeriği kimilerinin iddia ettiği gibi çevresel konularla tanımlı değildir.
Yaşananları orta sınıfların, laik kesimlerin, AKP’nin yaşam tarzlarına yönelttiği saldırıya tepkileri olarak tanımlamak, bundan sonrasına ilişkin sınıf stratejilerinin geliştirilmesini de engelleyecek büyük bir yanılgı olur.

  • Halk, AKP’yi, AKP ne ise onu karşısına almıştır. 

AKP gericilik, piyasacılık ve işbirlikçilikle tanımlıdır
ve ayaklanma tam da bunlara karşı biriken öfkenin, yine bunlara karşı olduğunu belirten bir içerik ve tarzda ortaya konulması şeklinde yaşanmaktadır. Halk diktatörlüğe ve kendisinin onursuzlaştırılmasına karşı ayağa kalkmıştır.;

Bu en başından beri, sanatçı, aydın ve çevrecilerin Gezi Parkı’nda oturmaya başladıkları ilk andan itibaren böyleydi. Gezi Parkı’nın yerine yapılmak istenen Kışla’nın 31 Mart 1909 olaylarıyla tanımlı gerici-siyasi bir niteliği ve AVM’nin de vurgun, yağma, rant ve sömürüyle bağlantılı kapitalist bir karakteri vardı.

Uzun zamandır, AKP’nin özellikle izlediği tekleşme ve Türkiye’yi ele geçirme stratejisinin kendisini kaçınılmaz biçimde hedefe yerleştirdiğini, bunun kendisi açısından büyük riskler yarattığını belirtiyorduk.

* * *
Bu halk hareketini Türkiye tarihinde bir ilk olarak tanımlamak yanılgı olmaz.

Arkasında ordu ya da herhangi bir destekçi “yüksek” kurum yoktur. Bu anlamda özellikle Cumhuriyet Mitingleri’nden ayırmak gerekir. İşçi ve emekçi sınıflar tamamen kendilerine güvenerek, gazlandıkça güven tazeleyerek düzenin üzerine yürüdüler.

* * *
Eylemlerin kendiliğinden nitelikli olup olmadığını tartışmanın bir anlamı kalmamıştır.
Eylemleri yönlendirebilecek güçte sosyalist bir öznenin bulunmayışı kendiliğindenliğin göstergesi olarak okunabilir.

Ancak unutmayım ki, Gezi Parkı’nda başlatılan eylemin organizasyonunda yer alanlar belli bir dünya görüşüyle ve siyasi angajmanla hareket ediyorlardı.

Sonrasında kitlelere “yeter artık” dedirterek, evlerini terk etmeye zorlayan da sosyalist öznelerin sokakta her şeyi göze alarak verdikleri kahraman mücadele olmuştur.
Üstelik her halk hareketinin baskın karakteri kendiliğindenliktir. Bu özellik sosyalistlerin içinde yer almayacağı anlamına gelmez.

Bu, bundan sonra yaşayacağımız sınıf-halk hareketlerinde de böyle olacaktır. Tartışılması gereken esas şey sürecin iktidar perspektifiyle nasıl daha ileri noktalara taşınabileceğidir.

* * *
31 Mayıs-1 Haziran halk hareketi biçimsel olarak Arap Baharı olaylarına benzetilebilir. Ancak içerikleri tümüyle farklıdır.

  • Arap Baharı Arap ülkelerinin AKP’sini yaratmıştır. 

Türkiye ise AKP’ye, Amerikancı-işbirlikçi-taşeron İslam’a karşı ayaklanıyor.
Bu ayaklanma siyasal dolayımlarla gerçekleşiyor. Halk AKP’nin yaratmak istediği düzeni reddediyor.
Arap ülkelerinde sokakları ve iktidarı dinci gericilerin ele geçirme ve kitleleri manuple etme olanakları vardı.
Bizde ise bugün sokaklar gericiliğe karşı ayaktadır. Hareketin nitelikleri kaba hatlarıyla laik ve antiemperyalisttir. Bu hareketin ele geçirilmesi değil, ancak yenilgiye uğratılması söz konusu olabilir.
* * *

31 Mayıs-1 Haziran halk hareketi pek çok bakımdan tam bir kırılma noktası olmuştur.
Erdoğan’ın başkanlık planları, yeni Anayasa beklentisi yüksek olasılıkla bitmiştir.
AKP ile Cemaat arasındaki gerilimlere AKP içindeki kimi çatlakların eklendiğini,
İstanbul ve Ankara çatışmaları sırasında Erdoğan ile Kadir Topbaş ve Bülent Arınç’ın açıklamalarının farklılaşmasından anlıyoruz.

AKP karşıtı muhalefet güçlendikçe AKP’nin kitle desteği azalacaktır.

AKP’nin “barış” süreci inandırıcılığını tümüyle yitirmiştir. Bundan sonra BDP mi “barış” ısrarında bulunabilecektir ve artık Kürt “barışı” ne ifade edebilir ? Aslında Erdoğan’ın Obama’dan ayar aldıktan sonra yapması gereken, elindeki tek olanağı, “barış” sürecini kullanması iken, O alkol ve Taksim üzerinden yeni bir saldırı başlatmayı denemiş ve yenilmiştir.

BDP’nin kendi beklentileri uğruna son haftada yaşanan olaylara Parti düzeyinde sessiz kalmış olması büyük talihsizliktir.

Halk ilk kez korkuyu yenmiştir: Gaza yüzünü açan kırmızı elbiseli kadınlar, panzerin önündeki siyah elbiseli kadınlar, basınçlı suyun altında yumak olmuş erkekler,
polise “gel gel” yapan gençler…

* * *
Ancak sokaklar adına pek çok belirsizlik, kırılganlık da varlığını koruyor.
AKP bunlardan yararlanmak isteyecektir. AKP, iktidarını, şiddet ile kitleleri korkutarak, umutsuzluk yayarak yerleştirdi. Şiddet olmazsa AKP’nin kitle desteği de erir. Bu nedenle Taksim düzenlemesiyle ilgili kimi geri adımlar atacak olsa bile şiddet politikasından
geri adım atması mümkün değildir. Bu eylemlerde ön plana çıkmış siyasi yapılara yönelik bir saldırı başlatacak, AKP İslami projesinden vazgeçmeyecektir.

  • Herkese görev düşüyor.

Maddi, siyasi her tür katkının en yüksek noktaya çıkarılması ve o noktadan
asla geri düşülmemesi gereken bir dönemi yaşıyoruz.