Etiket arşivi: Devlet yöneticileri birer “ölümlü tanrı”

HUKUK DEVLETİ ve YASA DEVLETİ


ARŞİVİMİZDEN…

Dostlar,

Çook özel donanımlı bir meslektaşımızdan arşivlediğimiz (2011) bir yazıyı  yeri geldiği için paylaşmak istiyoruz.. Dilini biraz arılaştırdık ankama dokunmadan…

Teşekkürler sevgili Dr. Hisar ve “anlayana” sunulur…

Sevgi ve saygı ile.
14 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

============================================

HUKUK DEVLETİ ve YASA DEVLETİ

portresi

Yrd. Doç. Dr. Kemal Macit Hisar
Halk Sağlığı Uzmanı (Tıp Doktoru)
ODTÜ İnşaat Mühendisliği mezunu
TODAİE Kamu Yönetimi Yüksek Lisansı

 

 
Hukuk devleti ile yasa devleti son zamanlarda sıkça karşılaştırılan iki devlet modeli olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak hukuk devletini tanımlamak ve sınırlarını belirlemek, yasa devletine göre görece daha kolaydır. Hukuk devletinin temel özellikleri tüm siyasal sistemlerde ve toplumlarda hemen hemen aynıdır. Oysa yasa devleti olarak adlandırılan devlet yönetimi dünyanın değişik ülkelerinde değişik biçimlerde görülebilmektedir. Bu tür devlet modelleri kimi ülkelerde bir siyasal partinin, kimi ülkelerde askeri elitin, kimi ülkelerde de bir liderin diktası altında karşımıza çıkabilmektedir.

Bununla birlikte modern dünyada demokratik rejimlerin devleti hukukun gölgesi altında belli bir çerçeveye oturtmuş olması da hukuk devletini tanımlamamızı kolaylaştıran bir etmendir. Demokratik rejimlerde hukukun üstünlüğü ilkesini temel alan hukuk devleti anlayışı bir bakıma bir ideal olarak karşımıza çıkmaktadır. İdeal bir model oluşturduğu için sınırlarını ve niteliğini tanımlamamız da kolaylaşmaktadır. Ancak yasa devleti için aynı şeyi söylemek o denli kolay değildir. Çünkü yasa devleti diye ideal bir model söz konusu değildir. Yasa devleti genellikle yöneticilerin toplum üzerindeki keyfi yönetimine dayandığı için her toplumda ve zamanda farklı biçimlerde karşımıza çıkabilmektedir. Daha çok, hukuk devleti ilkesine göre yönetilmeyen devletleri yasa devleti diliminde toplamak gibi bir alışkanlığımız vardır. Ancak sosyalist rejimlerle dinci (teokratik) rejimlerde gördüğümüz gibi hukuku bir ideoloji ya da dinsel bir öğreti (doktrin) ile değiştiren (ikame eden) rejimlerde de aslında devlet bir çeşit hukuk veya ideoloji gibi üst değerler sisteminin sınırları içine çekilmektedir. Bu bakımdan modern demokratik rejimlerde gördüğümüz
hukuk devletinin dışında kalan tüm devletleri yasa devleti kümesinde toplamamız oldukça zor görünmektedir.

Temel hak ve özgürlükler, belli başlı ideolojiler, dinsel öğretiler ya da yönetici elitin istenciyle (iradesiyle) ilişkisi göz önünde bulundurularak bir çözümleme (analiz) yapıldığında genel olarak 3 tür devlet modelinden söz edilebilir:

  1. Devleti temel hak ve özgürlüklerin hizmetine sokan model,
  2. Devleti bir ideoloji ya da dinsel referansın hizmetine sokan model ve
  3. Devleti yöneticilerin hizmetine sokan model.

Temel hak ve özgürlüklere ve aynı zamanda vazgeçilmeyen ve değiştirilmeyen ilkelere dayalı olan 1. model hiç kuşkusuz hukuk devletini anlatmaktadır.

2. model de hukuk devleti gibi devleti vazgeçilmez ve değiştirilmez ilkelerle hareket eden bir aygıt durumuna getirmektedir. Hukuk devletini “ilkelere”, yasa devletini ise “keyfliğe” dayalı bir model olarak kabul ettiğimizde, ideolojik ya da teokratik sistemler ilkelerle hareket ettikleri için hukuk devleti modeline daha yakın gibi görünmektedirler. Ancak sistemin dayandığı felsefe ve temel amaçları bakımından incelendiğinde bu modellerin hukuk devleti modelinden oldukça uzak bulundukları anlaşılır. Hatta ürettikleri değerler bakımından aslında hukuk devletinin en çok karşıtı olan modelin bu model olduğunu söyleyebiliriz. Bu sistemleri hukuk devleti olmaktan çıkaran en temel husus, bunların devleti insanın değil; belli bir ideolojinin ya da dinsel doktrinin hizmetine sokmaları; dolayısıyla içinde bireylerin de yer aldığı sistemin tüm aygıtlarını bu referanslara göre harekete geçirmeleridir.

Bu bakımdan hukuk devletiyle karşılaştırılacak olan bir devlet modelinin özellikle de ideolojik devlet modelinin olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak buradaki analizler, yöneticileri sistemin tanrısı durumuna getiren ve devleti onların keyfi uygulama alanına dönüştüren 3. devlet modeli üzerine bina edilecektir. Yasa devletini tam anlamıyla karşılayan modelin bu olduğu varsayımından hareketle bir değerlendirme yapıldığında hukuk devleti ile yasa devletini birbirinden ayıran birçok etmenin bulunduğu görülür.

İki sistem arasındaki en temel fark bu sistemlerin felsefelerinde görülmektedir.
Hukuk devletinin temel felsefesi sistemin tüm aygıtlarını insanın hizmetine sokmasıdır.
Bu anlamda bürokrasi, ordu, siyasal partiler, dernekler, yasalar, ekonomik, yaşam kısaca tüm resmi ve resmi olmayan kurumlarıyla sistem bireylerin hizmetine girer; onların temel hak ve özgürlükleri ve mutluluğu ilkesine göre işler. Birey bu sistemlerde ulus, devlet, vatan, cemaat gibi kollektif varlıklardan önce gelir; hatta bu varlıkların üzerinde yer alır.
Bu sistemde yöneticilerin, devlet otoritesine sahip olmaktan kaynaklanan herhangi bir üstünlüğü yoktur.

Hukuk devleti bu temel felsefeden hareketle yasa devletinden çok farklı uygulamalara sahiptir. Hukuk devleti her şeyden önce eşitlik ilkesine dayanır. Tüm bireyleri aynı insansal öze sahip olarak kabul eder ve buradan hareketle insanlar arasında ayrım yapmaz. Bununla birlikte devletin bütün kurallarını, etkinliklerini ve kurumlarını hukukun üstünlüğü ilkesine dayandırır. Burada temel alınan hukuk, insanların vazgeçilmez,
temel ve evrensel haklarla dünyaya geldiğini kabul eden doğal hukuktur.

Doğal hukuk ilkesi hem devletin üzerinde yer alır; hem de üretilen pozitif hukuk (toplumun ürettiği yasalar) için bir referans oluşturur. Başka bir deyişle, hukuk devleti ilkesine göre işleyen bir toplumda doğal hukukun gereği olarak temel hak ve özgürlüklere aykırı yasa üretilemez. Yasalar yönetici elitin topluma bağışladığı
bir lütuf değil; aksine toplumun kendi temsilcileri aracığıyla doğal hukukun ışığı altında biçimlendirdiği kurallardır. Dolayısıyla, yasaların temel hak ve özgürlükleri temel alması ve toplumun rızasına dayanması koşuldur. Hukuk devletinde yasalar yaptırımcı değil, yapıcıdır; daraltıcı değil, genişleticidir; yasaklayıcı değil, özgürleştiricidirler.
Hukuk devletinde yasaların kabul ettiği temel ilke “özgürlüklerin esas, sınırlamaların ise ayrıksı” olmasıdır. Ayrıksı bir durum olmadıkça temel hak ve özgürlüklerle ilgili bir sınırlama getirilemez.

Oysa yasa devleti tümden yöneticiler üzerine bina edilmiştir. Yasa devletinde bireyi aşan kollektif varlıklar her zaman çok daha önemlidir. Bu anlamda millet, devlet, cemaat, vatan, ordu, bürokrasi, parti, şef, lider, önder, emir gibi varlıklar bireylerin mutlak anlamda üzerinde yer alır. Yöneticiler gücünü ve meşruluğunu ne hukuk devletinde olduğu gibi hukuktan ve halkın rızasından, ne ideolojik devletlerde olduğu gibi bir ideolojiden ne de teokratik rejimlerde olduğu gibi bir dinden alırlar. Güçlerinin tek kaynağı vardır;
o da devlet otoritesidir.

  • Otoriteyi sağlam temele dayandırmak için ekonomik kaynaklara olduğu gibi
    kültürel ve sosyolojik kaynaklara da mutlak anlamda hükmederlerI.

Yöneticiler meşruluklarını toplumun rızasından ya da onları üstten bağlayan bir kaynaktan almadıkları için onlarla yönetilenler arasındaki bağ korku ve zora dayanmaktadır. Bu tür devletlerde yönetimin en çok ürettiği değer korkudur. Bir yandan iç ve dış düşman korkusu, bir yandan da kendi azameti ve gücünden kaynaklanan bir korku yaratarak toplumu sindirir ve kendi yetkesine (otoritesine) boyun eğmek zorunda bırakır.
Bu tür devletlerde yönetici sınıf, iktidarını sürdürmek için her tür araca başvurur. Toplumda genel geçer dinsel, ideolojik ve kültürel tüm kaynakları kullanarak toplumun sempatisini kazanmaya ve onlar üzerindeki korkuyu bu tür kaynaklarla yumuşatmaya çalışır.

Hukuk devletinin aksine, yasa devletinde en üstün değer devlettir. Devlet hem hukukun yapıcısı, hem kaynağı hem de koruyucusudur. Devlet yöneticileri birer “ölümlü tanrı” olarak kabul edilir. Onların tanrıdan farkları ölümlü olmalarıdır. Bu bakımdan devlet yöneticilerinin bildirimleri, buyrukları yasalar için önemli bir kaynak olarak kabul edilir. Yasalar toplumun temsilcileri tarafından yapılsa bile devletin koyduğu çerçevenin dışına çıkamaz. Bu anlamda yasa  devletinde yasaların amacı özgürleştirmek, temel hak ve özgürlükleri genişletmek ve koruma altına almak değil; Devlete sorgulanamayan bir kutsallık atfetmek ve devlet otoritesini bu kutsallık üzerinden topluma egemen kılmaktır. Bununla birlikte, yasa devletinde doğal hukuk ve toplumsal onam (rıza) yerine geçen şey, yöneticilerin buyruklarıdır. Dolayısıyla yasa devleti, hukuk devletindeki tabloyu tersine çevirir. Hukuk devletindeki en üstün değer olan hukukun yerine, devlet ve devletle özdeşleşmiş olan yöneticilerin iradesini geçirir. Yasa devleti aynı zamanda insanı esas almadığı için insanlar arasındaki eşitlik ilkesine de çok değer vermez. Burada rejimin dostları ve düşmanları vardır ve bu ölçü muazzam biçimde ayrıcalık düzeni ortaya çıkarır. Devlet toplumdan kaynak toplarken de, elindeki kaynakları değişik araçlar yoluyla dağıtırken de dost ve düşman nitelemesine göre hareket eder.

  • Korku mitosundan beslendiği için, rejim gerçekte kendi kendini sürdürmek için düşman üretmek zorundadır.

Kısaca, insanlık devlet olgusuyla karşı karşıya geldiği tarihten beri temel hak ve özgürlüklerle devlet yetkesi (otoritesi) arasındaki gerilim tartışma konusu ola gelmiştir. Eski Yunan ve Roma dönemindeki büyük felsefi akımlarla Hıristiyanlık ve İslam dinleri insanların doğal hukukun gereği olarak vazgeçilmez temel birtakım haklarla donatıldığını kabul etmişlerdir. Bu bakımdan insanların kimi temel haklarını devlet yetkesi karşısında güvence altına almışlardır. Ancak bunlar devlet otoritesinin sınırlarını tam anlamıyla belirlemedikleri için, uygulamada devletler bireylerin temel haklarını çiğneyebilmişlerdir. Çağcıl (modern) demokrasinin gelişmesine koşut olarak siyasaş anlamda ortaya çıkan kayda değer en önemli gelişme, hukuk devletinin 3 temel ayak (sacayak) üzerinde gelişmiş olmasıdır. Hukuk devletinin bu sacayakları;

1. Tüm bireylerin eşitliği,
2. Hukukun devlet üzerindeki üstünlüğü ve
3. Temel hak ve özgürlerin vazgeçilmezliği ilkeleridir.

Bir devlet bu ilkelere göre hareket etmedikçe yönetim yapısı ne olursa olsun,
yasaları nasıl yapılırsa yapılsın, bu devlet bir hukuk devleti olamaz.