Etiket arşivi: Devlet Opera ve Balesi

Ordunun bilgisi ABD’de durmasın

Microsoft Türkiye Genel Müdürü Kansu: Ordunun bilgisi ABD’de durmasın..

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)
Microsoft Türkiye Genel Müdürü Kansu:
“Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı olarak ben de tüm verilerimiz ABD’de dursun istemem.” 

Microsoft Türkiye Genel Müdürü Murat Kansu, 15 Temmuzdan sonra verinin nerede kimin korumasında durduğunun çok önemli hale geldiğini belirterek, “Bunlar çok kritik konular. Mesela Milli Savunma bilgileri burada olabilir. Tabii ki ben de Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vatandaşı olarak ordunun datası ABD’de dursun istemem. Tüm veriler Almanya’da, ABD’de dursun istemem. Ama böyle yapacağım dersek de geride kalırız. Mesela lojistik, sağlık, belediyelerin dataları bunların bulutta durmasında bir sakınca yok. Tabii ki verinin Türkiye’de tutulması için hibrit sistemler de var” dedi.

Kansu, Cumhuriyet’e yaptığı açıklamada darbe girişiminden sonra Türkiye’de siber güvenlik yatırımlarının arttığını “Şimdi kiminle konuşsak siber güvenlik öncelikli konu oldu diyor.
Şu anda kalifiye eleman eksik. Altyapı eksikliği var. Bu güvenli mi, değil mi, kamu bu konularda bizden destek istiyor. Bu alanlarda kamu ile işbirliği yapıyoruz.” ifadesini kullandı.

Ciddi tehdit var

Ulusal güvenliğin korunması için kamu kurumlarıyla yakın temas içinde çalışmaya devam edeceklerini vurgulayan Kansu, “Kamuda değişen insan kaynağı sonucu önceden alınan admin yetkilerinin işten ayrılma süreçlerinde düzgün devredilmemesi, şirketlerde kritik belgelerin yedeklenmeyen ortamlarda saklanması ve evlerde güncel yazılımların kullanılmamasına kadar ülke olarak uçtan uca ciddi bir tehditle karşı karşıyayız. Hala eski versiyon işletim sistemleri kullanılıyor. Daha XP kullananlar var. Bunlar da güvenlik açığına neden oluyor..” şeklinde konuştu.

Korsan yaygın

Korsan işletim sistemi ve programla mücadenin bitmeyen çileleri olduğunu dile getiren Kansu, Türkiye’nin virüs taramalarında en fazla virüs taranan ülkelerden olduğunu Türkiye’de
bu oranın %42 iken dünya ortalamasının %17’lerde olduğuna işaret etti.

4 odak noktası

Şirket olarak, nesnelerin interneti, yapay zekâ, bulut ve siber güvenliğe odaklandıklarını
ifade eden Kansu, 2020 yılında her bireyin ortalama 5 adet internete bağlı cihazının olacağını, veri tüketimi ve üretiminin artacağını, veri en değerli sermaye olduğunu bildirdi.

‘Cuma hutbelerini ‘bulut’ta saklıyoruz’

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından her cuma günü hutbeler Türkiye geneline Microsoft bulut sistemi üzerinden dağıtılıyor. Murat Kansu, bulut sistem ile birlikte Diyanet İşleri Başkanlığı internet sitesinin herhangi bir sorun yaşamadığını belirtti.

Kansu, Türkiye’de kamu tarafındaki en büyük bulut kullanıcılarının Diyanet olduğunu,
Alo Fetva, cuma hutbeleri bizim bulut sistemimizde. Ayrıca Devlet Opera ve Balesi de bizim ikinci büyük müşterimiz. Arka planda, oyuncunun, dekorcunun, senaristin herkesin birbirinden haberdar olması gerekiyor. Seanslar kaçta başlıyor kaçta bitiyor. Bu sistemin hepsi bizim bulut sisteminde. Türkiye’de bulut farkındalığını artırmak istiyoruz” diye konuştu.

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın desteğiyle hayata geçirilen Nesnelerin İnterneti (IoT) projesinde stratejik işbirliği yaptıklarını duyudan Kansu; meslek lisesi, meslek yüksekokulu öğrencileri ve öğretmenlerine açık olan Nesnelerin İnterneti yarışmasında Haziranda
jüri değerlendirmesi yapılacağını ve sonuçların ağustosta açıklanacağını söyledi.

Microsoft’tan eğitim seferberliği

Microsoft Türkiye Genel Müdürü Murat Kansu şirketin Türkiye’deki eğitim çalışmalarıyla ilgili de şu bilgileri verdi:

* Microsoft yapay zekâ temelli teknolojilerin ekonomiyi dönüştürmesi yönünde adımlar atarken özellikle bu alanlarda yetişmiş insan kaynağı sıkıntısını gidermeyi de önceliklendiriyor. Bu bağlamda, 15’incisini hayata geçirdiği, dünyanın öğrencilere yönelik olarak düzenlenen en büyük teknoloji yarışmalarından Imagine Cup 2017 ülkemizde yapay zekâ odaklı kurgulandı. 16 yaşından itibaren (AS: başlayarak) tüm öğrencilere açık olan Imagine Cup ulusal finalleri için başvurular başladı.

* Öğretmenlerin teknoloji kullanımını yaygınlaştırmayı hedefleyen Microsoft Türkiye, geçen yıl başlattığı “Harikalar Yaratan Öğretmenler Yarışması”na bu yıl Milli Eğitim Bakanlığı’nın işbirliğiyle devam ediyor. Microsoft ve Milli Eğitim Bakanlığı, yarışma kapsamında öğretmenlerin teknoloji ile yarattığı başarı öykülerini paylaşarak teknoloji ile yapılabilecekleri konusunda ilham vermeyi amaçlıyor.

* Microsoft, Açık Akademi ile, ilkokuldan başlayarak her yaşta bireye online olarak kod yazmayı öğretmeyi hedefliyor. Burada toplamda 110 saatin üstünde online video olarak programlama eğitimi bulunuyor ve halen 200 binden fazla kayıtlı kullanıcı var. 2012’de açılan Açık Akademi, 5 yıl içinde 1 milyon insana ulaşmayı hedefliyor.

* Microsoft, KAGİDER’in de desteğiyle Türkiye’nin kadınların teknoloji alanındaki başarılarını ve liderliklerini onurlandırmak amacıyla ‘Teknolojinin Kadın Liderleri’ni ödüllendiriyor. 2017’de de Türkiye’deki kadınların daha iyisini başarmaları için onların gerçek anlamda güçlenmesinin önündeki bariyerleri birlikte kaldırmaya devam etmek isteyenler ödül programına 9 farklı kategoride başvurabilecek. (Cumhuriyet, 13.3.17)

===============================
Dostlar,

Ülkemizin kasvet verici gündeminden zaman zaman sıyrılmak ve dünyada neler olup bitiyor bakmak zorundayız. Bilim-teknoloji başdöndürücü hızla ilerlemekte.. Zaman hızlanmış adeta.
Artık 4. Sanayi Devrimi‘nden söz ediliyor. Şunun şurasında kadim Sanayi Devrimi 1760’larda buhar gücünün sanayide motorlarda, giderek ulaşımda (tren, gemi) kullanılmasıyla başlamıştı.
İçime girdiğimiz yılların yaşamı bütünüyle dönüştürecek 4 kaldıracı görülüyor :
1- nesnelerin interneti,
2. yapay zekâ,
3- bulut ve
4. siber güvenlik

Ülkemizin bu başdöndürücü gelişmeleri ıskalamaması olağanüstü önemli.
Yoksa Osmanlı’nın karşılaştığı sonuçlar “tarihin tekerrürü” yasasıyla bizi de kuşatır.
Ne yazık ki siyasal iktidar ülkemizi son derece kötü yönetiyor.
Son derce hatalı – tehlikeli – sakıncalı – maliyetli… bir akıldışı halkoylamasına sürüklendik. Halktan EGEMENLİĞİNİ tek 1 kişiye devretmesi, kendisin yadsıması hatta kendisini
yok sayması isteniyor.. Olacak şey değil.. İstenmesi de patolojik verilmesi de!
16 Nisan 2017 günü bu anlamsız ve uğursuz dayatmayı tüm halkımız EGEMENLİĞİNE ve ÜLKESİNE – VATANINA – TAPUSUNA – KİMLİĞİNE sahip çıkarak aşacak inanıyoruz. “HAYIR” oyları sağduyu ile çoğunlukta olacak ve bu herkesin, başta AKP ve Erdoğan’ın da hayrına olacak inanınız..

Türkiye yoluna, rejimin kalbi TBMM öncülüğünde sorunlarını – çözümlerini uygarca tartışarak devam etmeli. Kim olursa olsun tek 1 kişiye bağlanma “sürü toplum” lara özgüdür ve Türk Ulusu bu dönemi en az 100 yıl önce kapatmıştır.. Dünyanın gidişi de böyle değil..

Açık toplum, saydam yönetim, siyasete katılma, yöneticilerin hesap vermesi ve giderek
temsili demokrasinin de aşılarak teknolojik olanaklarla temel konuları doğrudan halkoylaması ile kararlaştırma temelli DOĞRUDAN DEMOKRASİ çağımızın genelgeçer doğruları..

Sevgi ve saygı ile. 13 Mart 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

Devlet Sanat Kurumlarını Tasfiye Yasa Tasarısı


Dostlar
,

Türkiye öyle bir hengameye sokuldu ki, bu arada TBMM çalışmakta ve
kritik yasal düzenlemeler yapmakta..

Bunlardan biri de Türkiye Sanat Kurumu ve Sanatın Desteklenmesi Hakkında Yasa Taslağı”..  Türkiye’nin, Cumhuriyetin 100 yıla varan birikimi olan sanat kurumlarını  tasfiye etmek ve bu kurumları da AKP’lileştirmek.. Korkunç bir proje..

Kültür Bakanı Ömer Çelik, inanılmaz bir “ustalıkla” (!) kamuoyuna taslağı
bir “reform” girişimi olarak sunuyor.. Her zamanki retorik (takiyye) …

Acı gerçekleri ise, aydınlık sanatçı ve sanat kurumlarının üst düzey yöneticiliğini yapmış bir üstaddan öğreniyoruz. Eski Kültür Bakanlığı Müsteşar Yrd. Sayın Hüseyin Akbulut, söz konusu yıkıcı yasal düzenlemenin içyüzünü irdeliyor..

  • AKP’nin bu yıkıcı girişiminin mutlaka durdurulması gerek..

Son derece sistematik biçimde, Cumhuriyet’in kurumları, kaleleri birer birer düşürülerek ele geçirilmek isteniyor..

Son çözümlemede Anadolu Federe İslam Devleti Diktatörlüğü hedefine..
Halife – Padişah RT Erdoğan sultanlığında..
Atlantik ötesindeki ABD’nin konuğu – tutsağı “ruhani otorite” izin verirse..

Tüm halkımız bu gidişe “dur” demeli..

Unutulmasın; Büyük ATATÜRK,

“Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür.” demişti.

Ayrıca,

“Sanatsız kalan bir milletin; yaşam damarlarından biri kopmuş demektir..” sözü de O’nun..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 5.6.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

*****

Geçtiğimiz yıl bu gün sitemizde bu yazıya yer vermişiz…
Tam 1 yıl geçti.. AKP Demokles’in kılıcı gibi, ensemizde Türkiye’nin en az 90 yıllık Cumhuriyet sanat birikimine saldırısını sürdürmekte..
Bu vahim TÜSAK (Türk Sanat Kurumu) (!) kandırmacasını durdurmak gerek.
AKP’ye bir kez daha bu vahşi – demokrasi ve insan haklarını hiçe sayan
dinci saldırılarına son verme çağrısı yapıyoruz.
Gizli-örtük gündeminiz artık faş oldu..
Türkiye’yi çağdışı bir din devleti yapma hayallerinizi artık biliyoruz ve buna
asla izin vermeyeceğiz.

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 5.6.14

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==========================================

Devlet Sanat Kurumlarını Tasfiye Yasa Tasarısı

portresi

 

Hüseyin Akbulut
Eski Kültür Bakanlığı Müsteşar Yrd.

 

 

Basına bölük pörçük yansıyan bilgiler yerine, hazırlanan “yasa tasarısı” tümüyle ortaya çıkınca, gizlenen gerçekler ortaya dökülüverdi.

AKP’nin, sanat alanına yeni düzen getireceği savıyla hazırladığı Türkiye Sanat Kurumu ve Sanatın Desteklenmesi Hakkında Yasa Taslağından söz ediyoruz.

Yasa tasarısı tam anlamıyla bir tasfiye tasarısıdır ve devletin tarihi, dev sanat kurumları Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi ve Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğüne bağlı sanat kurumlarını ortadan kaldırmak için hazırlanmıştır.

Tasarının 15. maddesi; söz konusu genel müdürlüklerle ilgili 5441 ve 1309 sayılı kuruluş kanunlarının yürürlükten kaldırıldığı, burada görevde bulunan genel müdür, genel müdür yardımcıları ve daire başkanlarının ihdas edilecek bakanlık müşavirliklerine atanacakları hükmünü getirmiştir.

Tiyatroda, opera ve balede, güzel sanatlara bağlı sanat kurumlarında görev yapan binlerce oyuncu, müzikçi, çalgıcı, şarkıcı, dansçı, ressam, heykeltıraş vb. sanatçıya ne yapılacağını kuşkusuz merak ediyorsunuz! Yasa tasarısının getirdiği hükümlere bakarak onu da yazalım:

Getirilen düzenlemeyle, öncelikle, sanat kurumlarında çalışanların emekli ikramiyelerine %60’a varan artışlar yapılarak sanatçılar emekliliğe özendirilmekte, isteyenler Yüksek Öğretim Kurumlarına aktarılmakta, böylece daha baştan sanat kurumlarının içleri boşaltılmakta, kalanlar ise Kültür ve Turizm Müdürlüklerinde görevlendirilerek dönem bitince de kadroları iptal edilmektedir.

Gülmeyin!

Kültür ve Turizm Müdürlüklerinde görevlendirilen bu artakalan sanatçılar ise isterlerse “izin almak kaydıyla” sanat icra edebilecek, grup ve topluluk kurabilecek, proje üreterek “Türkiye Sanat Kurumu”na destek için başvurabileceklermiş…

Beğendiniz mi?

Önce dünya ölçeğindeki dev sanat kurumlarını yok edeceksiniz, sonra da dostlar alışverişte görsün babından kalan artıklara isterlerse kurum kurdurup sanat yaptıracaksınız…

Pes demek gerekiyor.

Kurumlar ve sanatçılar ortadan kaldırılınca da sanat alanı, Bakanlar Kurulu’nun, yani siyaset kurumunun atayacağı (kuşkusuz atamaları Başbakan yapacaktır!) 11 üyeden oluşacak özel bütçeli “Türkiye Sanat Kurumu” eliyle yürütülecekmiş.

Görülen odur ki, köklü sanat kurumlarını yok etmek için böylesi bir Kurum kuruluyor.

Hemen belirtelim; böyle bir işleyiş, sanat alanını yok edecektir. Çünkü sanat evrenseldir, diller, dinler üstü yapısıyla tüm toplumu, tüm insanlığı kucaklar. Siyasal partiler ise ideolojik ve sınıfsaldır. Bu yapıyla da toplumun ancak belli bir kesimine yansırlar ve ideolojilerine uygun toplum kesimine göre hizmet üretirler.

Şimdi ülkemizdeki durumu düşünelim :

Siyaset kurumunun atayacağı ve iktidar partisinin insafına bırakılacak böyle bir Kurul, hangi ideolojiyi taşıyan sanatsal projeye destek verecek? Dinci projelere mi, ırkçı projelere mi, sağcı, solcu, ayrılıkçı projelere mi? Yanıt bellidir: İktidarda bulunan siyasal partinin, doğallıkla Başbakanın anlayışına uygun projelere…

Sanat ve siyaset kurumunun işleyişindeki bağdaşmaz bu yapı nedeniyle, daha 1940’li 1950’li yıllarda sanat kurumlarımızı kuran dünya çapındaki uzmanlar Paul Hindemith, Carl Ebert, Ernest Praetorius, Eduard Zuckmayer, Dame Ninette de Valois ve öğrencileri bu kurumlar için özel statüler ve özel yasalar öngördüler. CSO, opera, bale, tiyatro için çıkartılan 6940, 1309, 5441 sayılı bu yasalarla sanat kurumlarımıza tüzel kişilik kazandırılmış; tüm işleyiş, sanatçıların oluşturduğu “sanat kurulu” ve “teknik kurul”lar eliyle yürütülmüştür. Yasaların ayırt edici özelliği ise tektir:

“Sanatın, siyaset kurumunun müdahalesinden arındırılması, kendi özel işleyişi içinde üretilmesi..” anlayışıdır. Uygar dünyanın tümünde bu böyledir. Sanat kurumlarımız, siyaset kurumunun tasallutundan bu özel yasalar sayesinde kurtulabilmişler, varlıklarını bu yasalar sayesinde bugüne dek sürdürebilmişlerdir. Siyasal parti yönetimi ve anlayışıyla toplumun tümüne sanat üretilebilir mi?

Şimdi ise bu yasal zemin yok ediliyor, sanat da sanat kurumlarını da ateşe atılıyor.

Yasaların eskiyen, günümüz gereklerine uymayan hükümleri yok mudur? Daha çok sanat üreten, kurum içinde yarışma yollarını tıkayan engelleri kaldırarak kurumların sanatsal yükselişini sağlayacak, kurumlarda tıkanmaya yol açan ömür boyu statüleri ortadan kaldıracak yasal düzenlemelere gereksinim vardır. Ancak bu değişiklikler için yapılan çalışmalar hep aynı kişiler, ömür boyu unvanları taşıyanlar tarafından, unvanlarımız yok edilmesin diye engellenmiştir. (Hiçbir kuşkum yoktur, bu tasfiye yasasını da AKP aynı kişilerle ortaklaşa hazırlamıştır!) Bu olguyu, CSO Müdürlüğüm, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğüm ve Kültür Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığım sırasında yaşayarak gördüm.

Hazırlanan yasa tasarısı, insanı insan yapan sanata, sanat kurumlarına, sanatçılara yapılan eşi görülmemiş vahşi bir saldırıdır, bu güne değin de böylesine bir saldırı görülmemiştir. Sormak gerekir; sanat alanı desteklenecekse, eksikliklerini gidermek varken köklü, dev sanat kurumlarımızı yaşamımızdan kaldırmaya ne ad verilir? Biz olayın iyi niyetle ele alınmadığına inanıyoruz.

Bir halk deyimimiz niyeti çok güzel ortaya koyuyor:

“Tilkinin kırk çeşit oyunu vardır; kırkı da tavuğu nasıl yerim üzerinedir.”

Sanat da, sanat kurumları da ortadan kaldırılmak isteniyor.

Sanat aydınlatır, sanat özgürleştirir, sanat çevresini ve dünyayı sorgulayan bireyi-toplumu yaratır. Biat kültürüne dayalı siyasal iktidarlar da bu tür bireyi ve toplumu istemezler. Öyleyse, onları söndürmek gerekir! Bugün yaşanan da budur. Çıkartın operayı, baleyi, tiyatroyu; Türkiye’nin Suudi Arabistan’dan, İran’dan, Irak’tan, Suriye’den farkı kalmaz. Oralarda yaşananlar ise, dileyelim ki bizlere ders veriyor olsun… (http://add.org.tr/devlet-sanat-kurumlarini-tasfiye-yasa-tasarisi.html,2.6.13).

Hüseyin Akbulut : Türkiye’nin Kültür ve Sanat Siyaseti


Dostlar,

Bir kitap tanıtımı yapmak istiyoruz.

Yazarı : Hüseyin Akbulut

Kitabın adı : Türkiye’nin Kültür ve Sanat Siyaseti

Türkiye’nin Kültür ve Sanat Siyaseti
  • Yazar: Hüseyin Akbulut
  • ISBN:978-605-63620-7-1
  • Basım Tarihi: Eylül 2013
  • Boyutu: 13.5 x 21 cm.
  • Sayfa Sayısı: 376 sayfa
  • Müzik Eğitimi Yayınları No.46
  • Kültür Kitapları Serisi No.15
  • Fiyatı: 25TL.

Resmî tarih, elli yıllık bir dönemi bazen birkaç cümleyle anlatıp geçiverir.
Üstelik resmî tarih yazıcıları, kesin yargıları da bu birkaç cümleyle topluma kabul ettirmeye çalışır. Oysa, o birkaç cümlenin ardında hangi gerçekler, hangi niyetler,
hangi entrikalar, hangi yaşanmışlıklar vardır! Hele konu Devletin kültür/sanat politikası
ve kurumlarıysa…

Hüseyin Akbulut, içinde yaşadığı, sanatçı, seçilmiş yönetici ve atanmış bürokrat olarak yıllarını verdiği müzik ve sahne sanatları alanında, resmî tarihin ardında yatan
dev gibi gerçeklerin kapılarını aralıyor. Sanat ve siyaset dünyasında işlerin ve ilişkilerin, sanatçısı, siyasetçisi, bakan ve resmî tarih yazıcıları nasıl yürütüldüğünü, perde arkasıyla açıklıyor.

Öğrenci, keman sanatçısı, CSO’nun seçilmiş müdürü, Devlet Opera ve Balesi’nin
uzun süre kesintisiz görev yapmış atanmış genel müdürü ve Kültür Bakanlığı’nın müsteşar yardımcısı olarak yıllarını verdiği bu âlemde yaşananları, belgeleriyle, fotoğraflarla, tanıklığıyla anlatıyor, olaylarla ilgili düşüncelerini açıklıyor. Çuvaldızın ucunu pek çok ilgiliye, bu arada kendisine de batırmaktan kaçınmıyor. Kültür/sanattan yoksun siyaset ile siyasetten yoksun sanat dünyasının berrak bir görünümünü çiziyor.

Tüm bu özellikleriyle bu kitap, alanında bir “ilk”… Yalnızca sanatçıların, sanatseverlerin değil, eski ve günümüz siyasetçilerinin, bürokratlarının “ibretle” okuması, gerekli dersleri çıkarması, kendi özeleştirilerini yapmaları için güç alması gereken, anı ve gerçeklerle özgün görüşlerin içiçe sunulduğu önemli bir kitap bu…

Şefik Kahramankaptan

İçindekiler
  • Yaşamıma Yön Veren Kurumlar: Köy Enstitüleri ve Gazi Eğitim
  • Düşlerimizdeki Okul
  • Olağanüstü Bir Müzik Dünyası: Rubin Müzik Akademisi
  • Gazi, Kuruluş İdeallerinden Nasıl Uzaklaştırıldı?
  • Derinlikli Tarihiyle Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası
  • Kenan Evren ve Müzik
  • Başkente Bir Kültür Kompleksi Kazandırılabilir mi?
  • Turgut Özal ve Müzik
  • Yıl 1926: Riyaset-i Cumhur Orkestrası Avrupa Limanlarında
  • Hipodrom Konserleri
  • Yasa Tanımayan Kültür Bakanı
  • Bir Güldürü Öyküsü: Kaybolan Pasaport
  • Bir Cumhuriyet Kurumu: Opera
  • Opera ve Bale Sanatları İçin Verilen Savaşım
  • Bitmez Tükenmez Aspendos Kavgası
  • Devlet Balesi Kayseri’de
  • Kültür Bakanı’nı Mahkemeye Veren Genel Müdür
  • Operada Namaz
  • Bazı Operacıların Refah Partisi’yle İşbirliği Girişimi
  • Süleyman Demirel ve Müzik
  • Hikmet Şimşek Cumhurbaşkanı Demirel’e Nasıl Emretti?
  • İktidardan Düşüren Senfoni
  • DSP’li Hükümetler Dönemi
  • İstifamı Önleyen Kültür Bakanı
  • Kültür – Sanat Büyük Ödülü
  • Devlet Sanatçısı Unvanının Sonu
  • Büyük Sıçrama: Beş Yeni Opera-Bale Kurumu
  • Antalya’ya Opera – Bale: Ahmet Taner Kışlalı’nın Özlemi
  • Veda Zamanı
  • Yurdumuzun Kültür ve Sanat İşleri
  • Bakanlıktaki Göreve Nasıl Atandım?
  • Devlet Sanat Kurumlarının Yeniden Yapılanma Serüveni
  • “Lirik Tarih” Gösterisi ve Yekta Kara Soruşturması
  • Kültür Bakanlığında Ürettiğimiz Yeni Projeler
  • Fazıl Say ’ın “Nâzım Hikmet Oratoryosu”
  • Ahmet Necdet Sezer ve Müzik
  • Bir Dönemin Sonu: Gemi Alabora Oluyor
  • AKP’nin İktidarı Ele Geçirmesi
  • Kültür Bakanlığı’nın Kapatılarak Turizme Eklenmesi
  • 2014’e Girerken Türkiye’nin Görünümü
  • Kültür ve Sanata Soluk Aldıracak Yaklaşımlar Nasıl Olmalı?
  • İsim Buldurusu
    (www.muzikegitimi.net, 2.11.13)

**********

Değerli Akbulut ile ADD’de Genel Yönetim Kurulu üyesi olarak çalıştık (2006-2007).

Bir sanat – kültür adamı olarak inceliğinden, zarafetinden, duruşundan,
söz söyleyişinden hep öğrendik..Şimdi de ömrünü verdiği Türk sanat – kültür yaşamına tanıklıklarından öğreneceğiz.
Zaten bu kapsamlı kitabına (376 sayfa) verdiği başlığın da üstünde“Yaşananlar, Tanıklıklar, Düşünceler Işığında” notunu üzelliekle düşüyor.Bu notu özellikle önemsiyor sayın Akbulut ve kitabının adeta gerekçesi sayıyor.
Bir boyutuyla da ..bunca yaşanan, tanıklık edilen olaylar ve düşüncelerin yazılması
boyun borcuydu, başka türlü yapılamazdı.. diyor bize göre.
Nitekim 28.10.13 günü Çağdaş Sanatlar Merkezinde ADD panelinde bize bu değerli kitabını imzalarken de söz konusu hususu – gerekçesini bir kez daha dile getirdi.
Türkiye, AKP yönetiminde Kars’taki insanlık anıtının “Allah-u ekber” diyerek kafasını kesen ve yere indirerek kaldıran bir acı – utanç veren dönem yaşamakta.Başbakan RT Erdoğan, yontu sanatçısı Sayın Mehmet Aksoy‘un bu yontuları için, çok yetkisi varmışçasına, sıkı bir sanat eğitimi almışçasına, “Ucube” buyurmuş ve kaldırılmasını Kars belediyesine emretmiş, ne yazık ki yüz kızartıcı buyruk, üstelik
dinsel bir ritüelle, “Allah-u ekber” nidalarıyla yontunun kafaı kesilerek yerine getirilmişti (14.6.11)!Ve Türkiye, Afganistan’ın Talebanları ile aynı lige sokulmuştu (14.6.11);
Resam Bedri Baykam‘ın deyişiyle,

  • ”Dünya, Türkiye’yi ikinci Taliban olgusu olarak yansıtacak…”
Salt Türkiye için değil, insanlık tarihi adına da kahreden bir acı olaydır bu.
Örnekler ne yazık ki tek de değil.. Başkent belediye başkanı da “böyle sanatın içine tüküreyim..” diye kükremişlerdi (!)..

Bu karanlık dönemi de aşacak Türkiye..Dar ve de zor dönemler, sanatçıların – aydınların topluma yol göstermesi – öncülük etmesiyle aşılır.. Sn. Akbulut de bu kitabı ile ükemizin kritik dönemecinde bu sorumluluğunu yerine getirmekte.
Eylül 2013 tarihli önsözünde şu kaydı dikkate değer :
Kitap, Türkiye’nin inişli – çıkışlı kültür tarihine bir bakış niteliği taşıyor..
Betz hücrelerinize sağlık Sayın Akbulut..
Sayın Akbulut’un bu sitede daha önce bir makalesine yer vermiştik :

Devlet Tiyatroları kapanmanın eşiğinde!

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 2.11.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net