Etiket arşivi: Danışma Meclisi

Prof. Dr. Birgül AYMAN GÜLER : BİZ DEVLET BAŞKANLIĞI MODELİNDE YAŞADIK

BİZ DEVLET BAŞKANLIĞI MODELİNDE YAŞADIK

portresi_genc

 

Prof. Dr. Birgül AYMAN GÜLER

 

 

Devlet başkanlığı, bizim tanıdığımız bir rejim. Bundan 36 yıl önce uygulamaya girmişti. Üç yıl uygulandı. Başlangıcı 12 Eylül 1980 idi, hukuken 3 Kasım 1983´te bitmişti. Genel olarak askeri darbe dönemi diye bilinen bu zaman diliminde Cumhurbaşkanlığı da ortadan kaldırılmış, bu makamın adı Devlet Başkanlığı diye değiştirilmişti. Zamanın Devlet Başkanı Kenan Evren idi. Yeni anayasa 1982´de kabul edilip bir yıl sonra 1983´te ilk genel seçim yapılınca, Devlet Başkanlığı kaldırıldı. Cumhurbaşkanlığı geri geldi. Kenan Evren, anayasaya koyulan bir hükümle 1989 yılına kadar koltukta “Cumhurbaşkanı” olarak oturdu.

***
O dönemde siyasal partiler kapatılmıştı. Seçim yoktu. TBMM de kapatılmıştı, yerine Danışma Meclisi kurulmuştu. Üyeler yine  illeri temsilen gelmişti, ama gelişleri valiliklerin gösterdiği adaylar arasından Milli Güvenlik Konseyi tarafından yapılmıştı. Elbette Bakanlar da seçimle değil, atamayla belirlenmişti. Başbakan da öyle. Bakanlar Kurulu vardı; ama işlerini Devlet Başkanı ve onun başkanlığındaki MGK´nın emirlerine göre yürütüyordu. Başka bir deyişle hükümet genel siyasetin sorumluluğunu yüklenmiş bir yapı olmaktan uzaktı. Genel siyaset Devlet Başkanlığı´ca belirleniyordu. Ama elbette bu makamı sorumlu tutabilecek hiçbir kurum yoktu. Seçimlerin olmadığı ortamda, halk  denetimi de söz konusu değildi.

Devlet Başkanı yasa sayılan “karar“lar yayımlıyordu. Bunlara MGK Kararları/Kararname deniyordu. Bakanlıkların yapısına, üst düzey kamu yöneticilerinin atanmasına ve görevden alınmalarına, memurlukların kaderine, belediye başkanları ve meclis üyelerine, vb. her şeye Devlet Başkanlığı karar veriyordu. Devletin üniter yapısı korunmuştu. Dolayısıyla bu irade, merkezden çevrenin en küçük birimi köy ve mahallelere dek yayılmıştı.

O dönemde ilginç ve mutlaka anlamının ne olduğunu açığa çıkarmamız gereken bir “karar” yayımlandı. 1983 yılında Türkiye bölgelere ayrıldı. Sekiz bölge kuruldu ve başlarında “bölge valileri” olması öngörüldü. Anlaşılan, Devlet Başkanlığı´nın otoritesini taşraya dağıtmak gereği duyulmuştu. İlginç oldu; zamanın mutlak iktidarının gücü bile bunu yapmaya yetmedi. İlk seçimler yapılır yapılmaz, 71 numaralı karar iptal edilip tarih oldu.

***
Şimdi AKP çevresinin dile getirdiği “Başkanlık Sistemi“, mekanizmaları bakımından 1980-83 Devlet Başkanlığı kurumlaşmasını andırıyor. Bu kez siyasal partiler ve seçimler var; hatta kendisi seçimle gelen başkanın kendisi bile partili olacak. Bu kez TBMM de yerli yerinde; seçimle geliyor. Farklılıklar belirgin. Ama benzerlikler pek çok. AKP´nin başkanlık rejiminde Başbakan, Bakanlar Kurulu “adı var kendi yok” değil, gerçekten yok; eski deyişle “ilga“, yok ediliyor. Bakanlıklar tümüyle Başkan´ın emrine giriyor. Hükümet yok oluyor ve Başkan hükümet haline dönüşüyor. Bu kadar da değil. Başkan “yasamsı” kararnamelerle adeta “kanun yapma gücü“ne sahip kılınıyor. TBMM´nin alanına el atmış oluyor. Dahası, yargının en üst görevlilerini, yüksek mahkeme üyelerinin yarısını doğrudan Başkan atıyor. Böylece “partili başkan“, yargının siyasallaştırılmasında baş rolü oynuyor.

Bütün bunlar, AKP´nin Kasım 2012´de TBMM´de kurulan Anayasa Uzlaşma Komisyonuna resmi olarak teslim ettiği anayasa önerisinde yazıyor.

***
AKP´liler, “bizim modelimizde özerklik-eyalet yok.” diyorlar. Demek ki biz de sorabiliriz ki, “O halde sizin model devlet başkanlığı modeli mi?” Biz o modeli tanıyoruz. Dünya alem biliyor, biz o modelden hiç hoşlanmadık. AKP´liler “Hayır, devlet başkanlığı değil, başkanlık modeli bizimki..” diye itiraz ediyorlarsa, o zaman kaçacak yerleri yok; illa ki açıklamak zorundalar:  12 Eylül Devlet Başkanlığı döneminde bile “Bölgesel valilik” kılıklı özerklik-eyalet modeli zorlamalarınız nerelerde saklı?

Özet şu  :
– Devlet Başkanlığı diktatörlüktür.
Başkanlık özerkçilik-eyaletçiliktir.

AKP´nin yeni rejim modeli hangisidir?
Yeni Anayasaya gerek yok!

==============================

Teşekkürler değerli Birgül Ayman Güler hocamız..

Sevgi ve saygı ile.
15 Mayıs 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

AKP MİLLETVEKİLLERİNE

Rifat Serdaroğlu

portresi3

AKP MİLLETVEKİLLERİNE

Biliyorum hiçbiriniz bileğinizin gücüyle yani, ön seçimle milletvekili seçilmediniz.
Genel Başkan Erdoğan sizleri belli sıralara yazdı, partiniz oy aldı ve sizler Milletvekili seçildiniz. Bazılarınız Cemaat ve Tarikatların kontenjanından seçilecek sıralara konuldunuz. Bazılarınız İstanbul Belediyesindeki ve devlet bürokrasisindeki görevleriniz ve size yaptırılan kanunsuz işler sebebiyle “Dokunulmazlık” kazanmanız için
milletvekili yapıldınız.

  • Tamamına yakınınız, biat kültüründen geliyorsunuz.

Siz “Türkiyeli Eşbaşkan”la, herhangi bir ülke meselesini tartışamazsınız. İnancınız gereği bu hak size verilmemiştir.

  • Erdoğan’la tartışmak ihanetle eşdeğerdir.

Haberiniz bile olmadan, Erdoğan ve danışmanlarının hazırladıkları
yasa tasarılarına inanmasanız da oy vermek zorundasınız. Sizler,
bırakın Erdoğan’ı, çalışmalarını beğenmediğiniz herhangi bir Bakanı da eleştiremezsiniz. Sizin telefonlarınıza ne Bakanlarınız ne de üst düzey bürokratlar yanıt vermezler. Çünkü herkes kendini İmam’a yani Erdoğan’a karşı sorumlu olarak kabul eder. Emir alınacak kişi de, memnun edilecek kişi de tektir. Üzülerek söylemeliyim ki, tamamınızın etkinliği,
Erdoğan’ın kızı Sümeyye’nin etkinliği kadar değildir.

Sizlerin milletvekili seçilmenizi, Askeri Darbelerden sonra oluşturulan “Danışma Meclisi” seçimine benzetirim. Darbe zamanında bir kısım aciz ve demokrat olmayan adam müsveddeleri, milletvekili olabilmek için Cuntacılara yalanır, yalvarırlar, aracı koyarlar. Darbe zamanında milletvekillerini üç-beş Cuntacı seçer, sizi ise “tek adam” seçer.
Parti içi demokrasi zaten yoktur. Hiçbiriniz, ülke yararına olacağına inandığınız bir yasa teklifini kanunlaştıramazsınız. 

Buraya kadar size söylenebilecek şey etkin olamamanız, kişiliğinizi geliştirememeniz, partinize oy veren vatandaşların ve ülkenin sorunlarına kişisel olarak katkı koyamamanız olabilir. Unutmamanız gereken şudur :

Siyasette, alınan kararlara karşı çıkmadığınız zaman, onaylıyorsunuz demektir. İktidar Milletvekilleri, güvenoyu verdikleri hükümetin aldığı kararlardan da zincirleme (müteselsilen) sorumludurlar.

Şimdi gelelim kişisel sorumluluğunuza :

Milletvekili seçilip mazbatanızı aldınız ve TBMM’ye gelerek kendi rızanızla, kimsenin baskı ve zorlaması olmadan Büyük Türk Milleti önünde namusunuz ve şerefiniz üzerine şu yemini ettiniz;

  • Anayasa’ya sadakatten ayrılmayacağıma;
    Büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine  ant içerim.”

Sayın Milletvekilleri,

lütfen bu yemininizi bir kez daha okuyun, bir de yaptıklarınıza bakın.
Sizler Müslüman olduğunuzu her fırsatta öne çıkaran bir gurupsunuz.
Ya ettiğiniz yeminin farkında değilsiniz, ya da Genel Başkana bağlılığınızı, namus ve şerefinizin çok üstünde tutuyorsunuz!….. 
(19.2.13)