Etiket arşivi: Cumhuriyet fazilettir

Cumhuriyetin ruhu (ilkesi) erdemdir

Cumhuriyetin ruhu (ilkesi) erdemdir

Cumhuriyetin, halkçı-kamucu-dayanışmacı politikalar ile güçlendirilmesinde sorunlar yaşadığımızı kendimize itiraf etmeliyiz. Neoliberal politikalara karşı durmanın bir yolu da Cumhuriyetin kamusal yarar ve ortak iyi gibi değerlerinin yeniden diriltilmesi ve öğretilmesinden geçiyor.

Cumhuriyetin ruhu (ilkesi) erdemdir

BİRGÜN PAZAR 01.11.2020
https://www.birgun.net/haber/cumhuriyetin-ruhu-ilkesi-erdemdir-321276

Bazı sosyal bilimciler bir yandan kapitalizmin “ruh”undan söz ederler, bir yandan da kapitalizmin, ruha ilişkin değerlerin ve dünyanın büyüsünün yittiği bir sosyal-ekonomik yapıyı içerdiğini dile getirirler. Zaten “ruh” derken, metafizik bir anlam yüklemekten çok, bir şeyin temel yapısını, mahiyetini anlatmak isterler.

Aslında, Antik dünyada da “ruh”un bu türden bir kullanımına rastlıyoruz. Tamamen akıl yürütmeye ve gözleme dayalı siyasal rejimlere ilişkin tanımlama ve sınıflandırmalarda dahi bunu görebiliyoruz. Her siyasal rejimin kendine özgü bir karakteri, yapısı, ruhu (ethos) vardır. Ruh ya da ethos, inançlardan, ahlaki değer ve davranışlardan, alışkanlıklardan oluşan bir yapıya karşılık gelir. Bir bakıma kültür olarak düşünebiliriz onu.

Siyasal rejimlerden biri olan Cumhuriyetin dayandığı temel ilke erdemdir. Montesquieu, cumhuriyetin en iyi yönetim biçimi olduğunu düşünür. Düşünürün yaptığı siyasal rejim sınıflandırmasında dikkat çeken nokta, cumhuriyet ile despotizmin karşı karşıya getirilmesidir. Despotizmin (istibdat) ilkesi korkudur; bu nedenle de özgürlüğü ve eşitliği içeren cumhuriyetin tersine bir kölelik rejimidir. “Bir kişinin hiçbir kanun ve kurala bağlı olmaksızın kendi istek ve heveslerine göre idaresidir” diye yazar Kanunların Ruhu Üzerine adlı kitapta.

Fransız siyasal düşüncesine aşina olan ve iyi bir Rousseau ve Montesquieu okuru olan Mustafa Kemal Atatürk, 14 Ekim 1925 yılında İzmir Kız Öğretmen Okulu’nu ziyaretinde cumhuriyet hakkında bir konuşma yapar. Bu konuşmanın sebebi öğrencilere sorulan şu sorudur: Cumhuriyet nedir ve sultanlıktan farkı nedir? Şunu söyler Mustafa Kemal:

  • Cumhuriyet fazileti ahlâkiyeye müstenit bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir. Sultanlık korku ve tehdide müstenit bir idaredir. Cumhuriyet idaresi faziletli ve namuskâr insanlar yetiştirir. Sultanlık korkuya, tehdide müstenid olduğu için korkak, zelil, sefil, rezil insanlar yetiştirir.”

Konuşmanın devamında Atatürk, Milli Mücadele’nin başarısını, herkesin bir “mefkure” ve “izzetinefis” saiki ile mücadeleye katılmış olmasında bulur. Şunun bunun hırsı ya da şahsi bir hırs değildir mücadeleyi yönlendiren.

Milli mücadelenin başarısının sırrı “ortak ruh” tur. Bir topluluğun kendi kaderini elinde tutmak istemesi ve bağımsızlığı için birlikte mücadele etmesidir.

Düşünsel olarak bakıldığında Cumhuriyet, bu türden bir ortak ruha dayanır. Ancak, cemaat, tarikat türü toplulukların yani emir-itaat ilişkisi içindeki insanların “ruh”u değildir bu. Belli bir otoriteye sorgusuz sualsiz itaat etmek değildir. Kendi kendini yönetme kabiliyeti ve hakkı olan yurttaşlar arasındaki bir ortaklıktır, bu nedenle kamusal bir ruh ya da kamusal bir ahlaktır. Bu ruh, her şeyden önce yurttaşlardan kamusal sorunlara (yani ortak olan sorunlara, siyasete) yönelik bir duyarlık ve kamusal kararlara katılım ister. Bir kişinin iyi olmasının bir başkasının iyiliğine bağlı olduğu düşüncesini gerektirir. “Bireysel” iyi yerine “ortak iyi” düşüncesi, bir siyasal erdem olarak yükseltilir.

Bu nedenle, cumhuriyetçilik en eski kaynaklarından itibaren, “yurtseverlik” üzerinde yükselen bir düşünsel gelenek olmuştur. Bireysel iyinin ortak iyi için feda edilebilmesi bize çoğu zaman otoriter siyasal rejimleri, hatta faşizmi anımsatır. Milliyetçilik deyince de akıllara ilk bunlar gelir.

  • Siyasal özgürlüğün ve eşitliğin çok önemsendiği cumhuriyetçi düşünce içinde milliyetçilik değil yurtseverlik vardır.

Yurtseverlik bir başka ulusu, kavmi, topluluğu aşağı görmek ve kendine tabi kılmayı değil, öncelikle bağımsızlığı içerir. Her bir kişinin siyasal açıdan özgür olması, her şeyden önce ülkenin bağımsız olmasını gerektirir. Bir ülke ya da ulus bağımsız değilse, içindekilerin özgürce yaşayabilmesi hiçbir biçimde söz konusu olamaz.

Antik düşüncede böyle olduğu gibi, modern cumhuriyetçiliğe geçişte bir halka olan Rönesans cumhuriyetçi düşüncesinde de bağımsızlık en temel ilke olarak korunur. Bunun için Machiavelli’nin Söylevleri’ne bakmak yeterlidir.

Cumhuriyetçi erdem, aynı zamanda “ölçülü” olmayı ve azla yetinmeyi içerir. Bu da tarih boyunca korunan bir ilke olacaktır. Cumhuriyetlerin çöküşü, bir yanıyla, yayılmacı bir hırsla başka toprakları fethetmek yoluyla genişlemenin yarattığı sorunların bir ürünüdür. Sparta’nın cumhuriyeti (karma anayasası), kendi gücünü gözünde fazla büyütüp başka toprakları ele geçirmeye kalktığında yıkıldı. Roma’da cumhuriyetin çöküşünün nedenlerinden biri de emperyal yayılmaydı. ABD resmi olarak bir cumhuriyet; ama, emperyalist bir devlet olarak cumhuriyet değerleriyle ilgisi var mı, tartışılır. Emperyal yayılma ile cumhuriyet bir arada olamamıştır. “Yurtta sulh cihanda sulh” o nedenle korunması gereken bir ilkedir. En az bağımsızlık ilkesi kadar…

Zenginlik tutkusunu, lüksü ve ihtişamı dizginleme öyle önemlidir ki, yöneticiler ve yurttaşlar için de geçerlidir. Cumhuriyetçi erdemin eşitlik kadar sadelik ve ılımlılık ile açıklandığını görmek mümkün. Kuşkusuz bu bir siyasal erdemdir.

Bu nedenle cumhuriyetin yurttaşı, kapitalizmin çıkarcı sahiplenici bireyi ile benzeşmez. Cumhuriyetin topluluğu, alıcı-satıcı ilişkisi içinde çıkarcı-rasyonel hesap yürütmek üzere bir araya gelen insanlardan ibaret olamaz. Bireyin yararı ya da belli bir grubun yararı değil, siyasal birliğin, kamunun yararı öne çıkarılır. Cumhuriyet düşüncesi sıkı bir biçimde ortak iyilik ya da “kamu yararı” kavramlarına bağlıdır. Bu anlamda cumhuriyetçilik:

♦ Bağımlı olmama (özgürlük)

♦ Yurttaş olma (eşitlik)

♦ Ortak iyiyi ya da kamu yararını gözetme (kardeşlik) değerleri üzerinde yükselir.

Hiç kuşku yok ki, buraya kadar cumhuriyetçilik fikri ve idealinden söz ediyoruz. Tarih boyunca değişik biçimlerde kendini gösteren cumhuriyet rejimleri, cumhuriyetçilik düşüncesinden ne kadar pay almışlardır?

Cumhuriyetin liberali de var, İslamcı olanı da. Otoriter cumhuriyetler olduğu gibi demokratik olanlara da rastlıyoruz. Eğer sadece siyasal iktidarın nasıl belirlendiği, yöneticilerin nasıl iktidara geldiği ölçütünden hareket edersek bunların hepsi de cumhuriyet. Çünkü siyasal iktidarın soya dayalı olarak geçmemesi, yöneticilerin halk tarafından seçilmiş olması ve halkın egemenliğinin tanınması yeterlidir. Peki ya cumhuriyetin ruhu?

Türkiye cumhuriyeti de tarih içinde kurulan ve ortaya çıktığı toprakların rengini alan bir kurumsal yapıya sahip oldu. Başlangıç yıllarında, yeni kurulmuş bir devlet olmanın verdiği heyecanla, ortaklık ruhu çok daha canlı ve sağlamdı. Bugün böyle bir ortak ruhtan ne derece söz edebiliriz? Son on sekiz yılda, sürekli cepheleşmeyi körükleyen bir iktidar politikasıyla karşı karşıyayız. Siyasi ayrılıkların olması bir ülkeye düşünsel zenginlik ve canlılık sağlar; fakat ölmüş bir kişiye, “karşı taraf”tan biri diye saygı göstermemek nasıl bir şeydir?

  • Kendinden olmayanın her türlü hukuksuzluğa ve adaletsizliğe maruz kalmasını doğal ve meşru görmek nasıl bir anlayıştır?
  • Cumhuriyetin, halkçı-kamucu-dayanışmacı politikalar ile güçlendirilmesinde sorunlar yaşadığımızı kendimize itiraf etmeliyiz.
  • Neoliberal politikalara karşı durmanın bir yolu da Cumhuriyetin kamusal yarar ve ortak iyi gibi değerlerinin yeniden diriltilmesi ve öğretilmesinden geçiyor.
Fakirinden zenginine kamu mallarını yağmalama güdüsünün ağır bastığı bir ülkede, cumhuriyetçi değerlere sıkı sıkı sarıldığımız konusunda kendimizi kandırmamız da bir başka sorun.

Cumhuriyet Bayramının 90. yıldönümünün düşündürdükleri


Cumhuriyet Bayramının 90. yıldönümün
ün düşündürdükleri

Portresi_gulumseyen


Onur Öymen

Cumhuriyetimizin 90. Yıldönümünü büyük bir coşkuyla kutluyor, onun kurucusu olan Büyük Atatürk’ü bir kez daha şükranla, gururla ve saygıyla anıyoruz.

 

İngiltere tarihinde bir kere cumhuriyet kurulmuş, o da yalnızca 9 yıl yaşamıştır. Fransa’da 1. Cumhuriyet 12 yıl, ikinci cumhuriyet 4 yıl, 3. Cumhuriyet 70 yıl, 4. Cumhuriyet 70 yıl yaşamıştır. 5. Cumhuriyet 55 yıldan beri yaşıyor. Fransız tarihinde
90 yıl yaşamış cumhuriyet yok.  İspanya’nın 1. cumhuriyeti 1,5  yıl, 2. cumhuriyeti
8 yıl yaşamıştır. Almanya’nın Weimar Cumhuriyeti yalnızca 14 yıl yaşamıştır. Cumhuriyetimizin 90 yıldan beri varlığını sürdürmesi onun ne denli sağlam temeller üzerine kurulduğunun bir göstergesidir.

Bu sağlam temellerin kurulmasına öncülük eden Büyük Atatürk’ün
Cumhuriyetle ilgili kimi görüşleri şunlar:

• Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemiyle devlet şekli demektir. (1933)

• Cumhuriyet, yüksek ahlaki değer ve niteliklere dayanan bir idaredir.
Cumhuriyet fazilettir. (1925)

• Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır.
29 Ekim 1923 (Nutuk II, S. 814-15)

• Son senelerde milletimizin fiilen gösterdiği kabiliyet, istidat, idrak, kendi hakkında
kötü fikir besleyenlerin ne kadar gafil ve ne kadar tetkikten uzak görünüşe düşkün insanlar olduğunu pek güzel ispat etti. Milletimiz haiz olduğu özelliklerini ve liyakatini hükûmetinin yeni ismiyle medeniyet dünyasına daha çok kolaylıkla göstermeğe muvaffak olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti, cihanda işgal ettiği mevkie lâyık olduğunu eserleriyle ispat edecektir.

•Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır. Ve Türk milleti emniyet ve saadetinin kefili olan prensiplerle medeniyet yolunda, tereddütsüz yürümeğe devam edecektir. 1926

• Gelecek nesillerin Türkiye de Cumhuriyetin ilanı günü, ona en merhametsizce
hücum edenlerin başında, cumhuriyetçiyim iddiasında bulunanların yer aldığını görerek şaşıracaklarını asla farz etmeyiniz! Bilâkis, Türkiye’nin münevver ve cumhuriyetçi çocukları, böyle cumhuriyetçi geçinmiş olanların gerçek zihniyetlerini tahlil ve tesbitte hiç de tereddüde düşmeyeceklerdir.

Atatürk bunları söylüyor. O dönemin ünlü Fransız siyasetçilerinden, Bakanlık, Başbakanlık ve Meclis Başkanlığı yapmış olan Eduard Herriot 1933 yılında
Atatürk’ün davetlisi olarak Türkiye’yi ziyaret ettikten sonra yayınladığı izlenimlerinde özetle şu görüşleri dile getiriyor:

Gazi’nin reformları eski Türkiye’yi ortadan kaldırdı. Artık fes yok, kadınlar yaşmak takmıyor, Artık tekkeler yok.

Yaşlı Osmanlı İmparatorluğu’nu genç ve aktif bir Cumhuriyete dönüştüren reformları tanımlamak kolaydır.

Devletin resmi dini yoktur. Medreseler, Şeriat kaldırılmıştır. Türkiye laik olacaktır. Kararlarını dini esaslara göre veren, istisnai usullerle kapitülasyonlara haklılık kazandıran Şeriat mahkemeleri kaldırılmıştır.

Aileyle  ilgili hukuksal sorunlar medeni kanunla halledilmiştir.”

80 yıl önce yabancı devlet adamları Türkiye’yi böyle görüyor.

Bugün Atatürk’ün Cumhuriyetini sona erdirip 2. bir cumhuriyet kurmak isteyenler var. “İkinci Türkiye Cumhuriyeti” başlıklı kitap yazan yabancılar var.
Atatürk dönemini her vesileyle eleştirip cumhuriyetin temel değerlerini sarsmak isteyenler var. İçeride laiklik karşıtları, dışarıda Atatürk’ün tam bağımsızlık düşüncesinden rahatsız olan bazı yabancılar Cumhuriyetimizi yıpratmak istiyorlar.

Başaramayacaklardır.

Atatürk’ün kurduğu çağdaş, laik, uygar, özgür ve bağımsız Türkiye Cumhuriyeti ebediyen yaşayacaktır.

O’nun dünya görüşünü bir yaşam biçimi olarak benimseyen Türk milletinin
ezici çoğunluğu, O’nun eserine sonuna dek sahip çıkacaktır.

Saygılar, sevgiler.
29 Ekim 2013

Onur Öymen