Etiket arşivi: Cizre

ADD Genel Yönetim Kurulu Toplantısı Sonuç Bildirgesi – 29.06.2013

Dostlar,

ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği), aylık olağan toplantısını bu gün yaptı ve akşam saatlerinde  bir sonuç bildirgesi yayımladı.

İçeriğini bizim de paylaştığımız bildirge aşağıda..

Sevgi ve saygı ile.
29.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
ADD Bilim – Danışma Kurulu Üyesi
Eski Genel Başkan Yardımcısı
www.ahmetsaltik.net

=========================

ADD Genel Yönetim Kurulu Toplantısı
Sonuç Bildirgesi – 29.06.2013

29.06.2013 tarihinde yapılan ADD Genel Yönetim Kurulu toplantısında örgütümüz sorunları tartışılmış, ülkemizde yaşananlar mercek altına alınarak aşağıdaki konuların kamuoyuna duyurulmasına karar verilmiştir:

Taksim Gezi Parkı‘ndaki rant çalışmaları ile başlayan, iktidarın on yıllık uygulamalarına tepki olarak tüm yurda yayılan, herhangi bir suç örgütünün parmağının bulunmadığı gençlik hareketinin masumiyetinin, Papua Yeni Gine başbakanı tarafından bile anlaşılmasına karşın, ülkemizi yönetenlerce anlaşılamaması derin bir çelişkidir.

Aynı zamanda bu gençlerin sırtlarında çantaları, ellerinde karanfiller ve su şişeleriyle başlattıkları eylemde iktidar tarafından ısrarlı bir biçimde suç unsuru yaratılmaya çalışılmış, bu gençlerin suç örgütü üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklanmaları istenmiştir. Çünkü suç örgütüne mensup olmak, ceza yasasına göre ağır bir suçtur. Oysa ortada bir suç örgütü yoktur. Eğer bir örgüte mensup olmak suçsa, siyasi partiler de demokratik kitle örgütüdür. Yani bu durumda meydanlarda miting yapan ve AKP’ye üye olan kişileri de örgüt mensubu diye tutuklanmaya sevk etmek mi gerekmektedir?

Taksim Gezi Parkı’nda, Atatürk Orman Çiftliği’nde yeşili katledenlerin, rengini şehitlerimizden alan al bayrağımızı yeşile boyama çabaları utanılacak niteliktedir.

Ülkemiz başbakanının Gezi Parkı eylemlerinde yaşanmamış çirkinlikleri, ısrarla ve miting meydanlarında dile getirmesi, ortamı giderek germesinin ekonomiye çıkan
ağır faturasının da göz önüne alınması karşısında gerçek suçlunun ülkemiz başbakanının olduğunu ayrıca açıklamaya gerek yoktur.

Bir yandan 1990’lı yılların gençliği, karşısında yine aynı yılların emniyet güçleri karşı karşıya getirilmiş, “destan yazdıkları” gazıyla masum gençler öldürülmüş, yaralanmışlardır. Şimdi de destan yazan bu polislere ulufe dağıtırcasına ikramiye verilmesi garabeti ortaya çıkmıştır.

Sürekli gündem değiştiren hükümetin karanfil atan gençlere bomba ve plastik mermi attıkları, bu arada Güneydoğu’da yaşananları görmezden geldikleri, oralarda göstericiler tarafından taşınan terörist başının posterleri ile terör örgütü PKK’nın paçavralarını
suç saymadıklarını
, hatta bu kentlerdeki TOMA’ları İstanbul’a, Ankara’ya göndererek emniyet güçlerini zayıflattıkları, sonucunda komutanları taşıyan bir helikopterin kurşunlandığı ve karakolların basıldığı düşünüldüğünde; oluşturulan “bizden-onlardan” ayrımını ısrarla dile getirdikleri, böylece olayların durmayacağını,
hatta giderek tırmanacağını tahmin etmek önbilicilik (kehanet) sayılmamalıdır.

Üzerlerindeki psikolojik baskıya, özel yaşamlarına karışılmasına karşı forum düzenleyen gençlere çivili sopalarla, bıçaklarla saldıranların kimden olduğu bilinmektedir.
Ülkenin başbakanının yalnızca kendisine oy verenlerin başbakanıymış gibi
“onları evlerinde zor zapt ettikleri” söylemi de çok vahimdir.
O zaman bizlerin aklına şu soru gelmektedir:
Acaba gençlere saldıran bu eşkıya takımı, başbakanın evde zapt ettiği
kesime mi mensuptur?

Plastik mermiyle şehit edilen gencimizin polis kurşunuyla öldürüldüğünün otopsi sonucu saptamasına karşın, suçsuz kahramanlarımızı gerekçesiz tutuklayan, Silivri’de Hasdal’da ve Sincan’da tutsak eden düşünce sahibi kişilerce gencin katili polisin serbest bırakılması, şehit gencimiz hakkında O’nu kötüleyici dedikodular yayılması, tanıkların gözaltına alınarak, birinin tutuklanması yurtta demokrasi ve hukukun da katledildiğinin açık göstergeleridir. 2 Temmuz’da 20. yılını yaşayacağımız Sivas katliamı sanıklarının da bu zihniyetle yargılandıkları bilinmelidir.

Cizre‘de yaşananlar ve Diyarbakır’daki “kongre”, hükümet tarafından “açılım” sürecine gölge düşürülmemesi gerekçesiyle görmezden gelinmekte, bu vb. hükümet eylem
ve söylemlerinden cesaret alan terör örgütü ve uzantılarının isteklerini giderek yükselttikleri, başbakanın 63 akil adamının hazırladığı sonuç raporundaki istekleriyle, terörist başının bile önüne geçtikleri korkutucu bir biçimde görülmektedir.

Doğru olmadığını kendileri de bilen kişiler tarafından başlatılan, siyasi davalarda
karar aşaması, hükümetin terör örgütüyle birlikte yürüttüğü açılım sürecine uygun bir seyir izlemektedir.

ADD olarak, 15 Temmuz’da Yargıtay’da ve 5 Ağustos’ta Silivri’de, kamuoyunda Ergenekon ve Balyoz olarak bilinen davaların duruşmalarına seyirci kalmayacağımızın, etkin biçimde demokratik tepkilerimizi dile getireceğimizin herkes tarafından
bilinmesi gerekir.

Bu bağlamda, Taksim Gezi Parkı eylemleri sırasında şehit olan polis ve gençlerimiz ile
2 Temmuz’da Sivas katliamında öldürülen şehitlerimizi de saygıyla anıyoruz.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur. 29.06.2013

ADD Genel Yönetim Kurulu

Rifat Serdaroğlu : ALEYKÜMSELÂM !


ALEYKÜMSELÂM !

portresi3

Rifat Serdaroğlu

TÜSİAD (TÜRK Sanayicileri ve İşadamları Derneği) Başkanı Muharrem Yılmaz, Cizre’de sözlerine “Selam Cizira Botani” diye Kürtçe başladı.

Selam Cizira Botani!
Selam Cizira Botani!
Biz de selamını alalım;

Aleykümselâm ya Serok Boktani.
Aleyna Aleykümselâm ya Serok Boktani!

Allah bir insanı rezil etmek isterse önce aklını ve utanma duygusunu alırmış.

TÜSİAD’ı kuran ve rahmete kavuşmuş kişiler, bu derneği kurarken çok düşündüler ve derneğin adının başına “TÜRK” ismini bilerek ve isteyerek koydular.
TÜRK dediler, TÜRKİYE / TÜRKİYELİ demediler.

Cumhuriyet – Atatürk Türkiye’si ve Türk Milleti sayesinde zengin olduklarının bilinciyle, bir minnet duygusunun ifadesi olarak “TÜRK”adını koydular.

Atatürk olmasaydı, Cumhuriyet olmasaydı kendilerinin bu servetlere
asla sahip olamayacaklarını onlar çok iyi biliyorlardı.

Vehbi Koç, Sakıp Sabancı, Ali Koçman, Şahap Kocatopçu gibi Başkanlar,
Lâik Cumhuriyete ve Çağdaş Türkiye’ye sahip çıktılar ve savundular.

Ne Tarikat-Cemaat artıklarına, ne de uyuşturucu kaçakçısı Kürtçü-Bölücülere
prim verip şirin görünmeye çalışmadılar.

Sayın Muharrem Yılmaz;

TÜİK’in açıklamalarına göre, Tütün Ürünleri Sanayisinin %69’u, Otomotiv Sanayisinin %50,3’ü, Elektronik Sanayisinin %48,5i yabancı denetimine geçmiş bulunmaktadır.

AKP Hükümetinin “İthalata” dayalı ekonomik politikası, Türk Sanayisini zorlamakta, sanayicilerimiz mevcut tesislerini yenileyememekte ve yeni sanayi tesisleri kurulamamaktadır.

Böyle bir ortamda elbette ki ülkemizin problemleriyle ilgilenip, çözüme katkıda bulunmak takdir edilecek bir davranıştır.

Tamam da, lütfen elinizi vicdanınıza koyun ve sorduklarımı iyice düşünün;

*Siz Selanik-Drama kasabasından Türkiye’ye gelen muhacir bir ailenin çocuğusunuz.
Doğum yeriniz Bursa’ya gittiğinizde, konuşmanıza Arnavutça-Boşnakça-Pomakça-Rumca mı başlarsınız?

Karadeniz’de Lazca-Gürcüce mi selamlama yaparsınız?

Böyle bir saçmalığı şimdiye kadar yapmadığınıza göre, Cizre’de niçin Kürtçe selamlama yaptınız? Orası Türkiye Cumhuriyetinin şirin bir ilçesi değil mi?
Orasını siz de, PKK gibi Kürdistan’ın bir ilçesi olarak mı görüyorsunuz?

*Siz TÜSİAD’ın Başkanısınız!
Toplantı yapacağınız yere bir adet olsun Türk Bayrağı ve Atatürk fotoğrafı astıramadınız mı?
Türk Bayrağı ve Atatürk resminin olmadığı bir salonda konuşmak sizi
rahatsız etmedi mi?

*Cizre’deki konuşmanızda, Türkiye’nin 54 bin insanının ölümüne, 400 Milyar Dolarlık ekonomik kaybımıza neden olan ve hür dünyanın “Terör Örgütü” kabul ettiği PKK Narko-Terör örgütünü lanetleyecek tek kelime söyleyemediniz mi?.

En azından sizin Cizre ziyaretinizden bir gün önce, kendi “Asayiş Gücünü” oluşturan PKK’lılara;

Siz ne yapıyorsunuz, aklınızı başınıza alın.
Ayrı bir devlet mi kuruyorsunuz”
 diyemediniz mi?.

Değerli Okurlar;

Hiçbir millete demokratik özgürlük-çağdaşlık-aydınlanma, birileri tarafından
hediye edilmemiştir. O milletler bunları hak ederek, kazanmışlardır.

Bugün imrendiğimiz Avrupa Demokrasi, uğruna yıllarca savaşıp
bu yolda canlarını vermekten çekinmeyen kişiler sayesinde oldu.

Biz Türkler, Atatürk önderliğinde kendi devletimizi kurmak için
tüm emperyalist devletlere karşı savaştık.

Can verdik, kan akıttık.
Kazandık, devletimizi kurduk.

Fakat demokrasimiz bize giydirildi.
Bizim demokratik mücadelemiz çok yapaydı.

Atatürk bize Cumhuriyeti hediye etti.
Fakat Cumhuriyet yalnızca bir çerçevedir.

Bu güzel çerçevenin içini standartları, gelişmiş ülkelerdeki gibi yüksek olan
bir demokrasi yerleştirmek bizim işimiz.

Bunun için her birimizin, Cumhuriyetimizin kurum ve kuruluşlarımızın,
omurgalı davranmak mecburiyetimiz vardır.

Biz de Cumhuriyetimizi, en gelişmiş bir demokrasi ile taçlandırıp onunla
gurur duymalıyız.

Bunu Türk Milleti olarak biz yapamazsak, Cumhuriyet çerçevesinin içine ya
“Federe İslam Devletini” ya da “Kuzey Kürdistan” adlı Marksist-Leninist
Kürtçü devleti yerleştirecekler.

O zaman TÜSİAD Başkanının ve müsamere çocuğu tipindeki arkadaşlarının
hep bir ağızdan ve yüksek sesle “Cumhuriyet Türkiye’si ruhuna haydi hep beraber,
El-Fatiha!…”
 diye bağırmaları gerekir.

Not; Serok=Başkan / Boktani = Kötü (Konçimari Lehçesi)

Sağlık ve başarı dileklerimle.
27 Haziran 2013, İLK KURŞUN