Etiket arşivi: CIA eski Ankara İstasyon Şefi Graham Fuller

Suay Karaman : DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTÜ

DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTÜ

portresi2

Suay Karaman

Batı dillerindeki Non Governmental Organization – NGO deyiminin karşılığı olarak ülkemizde “Sivil Toplum Kuruluşu” deyimi kullandırılmaktadır. NGO deyimi, İngilizce “Hükümet Dışı Kuruluş” anlamına gelen sözcüklerin baş harflerinden türetilmiştir. “Hükümet Dışı Kuruluş” deyiminin yerine ülkemizde “Sivil Toplum Kuruluşu” deyiminin kullanılması bilinçli bir tercihtir. Oysaki, Türkçemizde hükümet dışı yapılanmaları ifade etmek üzere “Demokratik Kitle Örgütü – DKÖ” deyimi bulunmaktadır. Sivil Toplum Kuruluşu yerine bazen Sivil Toplum Örgütü deyimi de kullanılmaktadır. Ancak örgüt sözcüğünün genellikle sol içerik çağrıştırmasından korkan egemen güçler, kuruluş sözcüğünün kullanılmasını yeğlemektedirler.

Sivil toplum kuruluşu deyimi, toplumda asker ve sivil olmak üzere iki ayrı kesimin bulunduğu gerçeğine özel bir vurgu yapmaktadır. Oysa önemli olan asker ve sivil ayrımı değildir. Önemli olan demokrat olmak veya olmamaktır. Sözlüklerde sivil kavramı sadece asker karşıtlığı değil, “çağdaş, uygar” olarak da tanımlanmaktadır. Sivilleşme (civilization) ise çağdaşlaşma, uygarlaşma olarak açıklanmaktadır. Bütün bunlar ortadayken hükümet dışı kuruluşu, sivil toplum kuruluşu olarak dilimize sokmanın, geleceği şekillendirmek üzere planlanmış bir uygulama olduğu çok açıktır.

Batı toplumlarındaki hükümet dışı kuruluş kavramının asker ya da devlet karşıtlığı gibi bir anlamı yoktur. Bu kavram, hükümetten ya da devletten bağımsız, kendi finansını kendi sağlayan ve çalışanlarının gönüllülük esasına göre hizmet yaptığı kuruluşu kapsamaktadır. Bizdeki demokratik kitle örgütü kavramı da bu tanımla aynıdır ancak sivil toplum kuruluşu bu tanımlamaya uymamaktadır.

12 Eylül 1980 darbesinin demokrasimizde ciddi yıkımlara yol açtığı bilinirken, sadece askerlerin eseri olduğu yargısının yanlışlığı da kafaları karıştırmaktadır. 12 Eylül faşist yönetimi sırasında demokrasi dışı uygulamalarda en önlerde birçok sivilin bulunduğu gerçeğini gizlemek olanaksızdır. Askeri darbenin karşısına sivil toplum kuruluşu çıkartılarak, ülkemizde asker ve sivil ayrımcılığı yaratılmakta, askerlerin darbeci olduğu, sivillerin demokrasi yanlısı olduğu gibi yanlış bir yönlendirme yapılmaktadır. Halbuki 12 Eylül 1980 tarihinden sonraki birçok sivil iktidarın ne kadar baskıcı oldukları ve günümüz iktidarının yaptığı faşist uygulamalar ile zulümler bu şekilde unutturulmak istenmektedir.

Emperyalizme karşı ilk kez zafer kazanan Türk Ordusu’na karşı ABD ve AB ülkelerinde büyük bir hoşnutsuzluk oluşmuştu. Ordumuzun etkinliğinin kırılması için gizli ve açık eylemlerde bulunmaktan çekinmemişlerdi. 26 Mart 2003 tarihinde CIA’in Türkiye uzmanı Prof. Henry Baker bir konferansta

    “Türk Ordusu’nu kafesledik”

demiştir.

4 Temmuz 2003 tarihinde Irak’ın kuzeyindeki Süleymaniye kentinde Türk Askeri’nin başına çuval geçirilmiştir.

2008 yılında CIA eski Ankara İstasyon Şefi Graham Fuller, “Yükselen Bölgesel Aktör Yeni Türkiye Cumhuriyeti” adlı kitabında açıkça şunları yazmıştı; “Türk Ordusu ile ulusalcı aydınların tasfiye edilmeleri gerekir.” İşte emperyalist güçlerin bize benimsetmek istedikleri sivil toplum kuruluşu deyimi, toplumda var olan bazı gerçekleri saptırmak amacı güdenler açısından kolaylık sağlayıcı çağrışımlar içermektedir.

Bu süreçte Balyoz, Ergenekon, Casusluk gibi

    sahte kanıtlarla hazırlanan emperyalist senaryolar

la verilen mahkumiyet kararlarıyla da, Türk Ordusu itibarsızlaştırılmak istenmektedir.

Bunlardan başka hükümet dışı olmanın, demokrat olmakla, çağdaş ve uygar olmakla özdeş bir durum sayılması da yanlıştır. Bu tür yanlış bir yargı, devleti bütün olarak demokrasi ve özgürlüklerin karşıtı bir oluşum gibi görmeyi sağlar. Böyle bir değerlendirme, devleti küçültme ve ileri aşamada ulus devletini ortadan kaldırarak, küresel imparatorluğu güçlendirme yönündeki planlarla örtüşen bir yaklaşım olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sivil toplum kuruluşu gibi bir kavram, egemen güçlerin isteklerine uygun düşen bir başka yanlışlığı da ortaya çıkarmaktadır. Bu yanlışlık, günümüzde bir takım vakıfları, bir takım sözde cemaat ve tarikatları toplumsal ve siyasal yaşamın başlıca unsurları haline getirmek isteğidir. Toplumu ortaçağ karanlığına sürüklemek isteyen cemaatlerin, tarikatların ve vakıfların demokratik bir yapılanmaya sahip olmadıkları bilinen bir gerçektir. Bu oluşumları sendikalar ve dernekler gibi demokratik kitle örgütleriyle birlikte göstererek, yurtsever askerleri dışlayan ayrımcılığın doğurduğu tehlike, emperyalizmin gizli oyunlarındandır. Bu konudaki en önemli olgu ise günümüzde sivil toplum kuruluşu denilen oluşumlar, emperyalist ülke kaynaklarından akan paralar kullanılmak suretiyle, Atatürkçü ve yurtsever aydınların kökünü kurutarak, sözde aydınlar türetme planlarının aracı haline dönüştürülmektedir.

Demokratikleşmeyi ve çağdaşlaşmayı amaç edinmeyen hiçbir kuruluş demokratik kitle örgütü değildir.

Demokratik kitle örgütleri, topluma ve ait olduğu gruplara yararlı hizmetler geliştirmek amacıyla kurulmuş, gönüllülük esasıyla çalışan topluluklardır. Kendilerini sivil toplum kuruluşu olarak adlandıran bazı örgütlerin, emperyalizmden beslendiği ve emperyalist çıkarlara hizmet ettiği bilinmektedir. Bütün bu tehlikeleri göz önünde bulundurarak, doğru bir deyim olan Demokratik Kitle Örgütü deyimini kullanmamızda, ülkemizin geleceği açısından sayısız yararlar bulunmaktadır. (19 Ağustos 2013)

Suay Karaman: VATAN SAĞ OLSUN

Dostlar,

Sayın Suay Karaman dostumuzun bu yazısı son derece uyarıcı, müthiş bir derleme ve irdeleme..

Tam bir belgesel..

Dikkatle, özenle, altı çizilerek okunmalı..

Bravo Sayın Suay Karaman..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 01.10.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

============================================

VATAN SAĞ OLSUN

Suay Karaman

ABD’nin Ankara Büyükelçisi (1989-1991) ve Dış İlişkiler Konseyi (CFR) üyesi olan Morton Abramowitz, 1994’te “Türkiye parçalanabilir” açıklaması yapmıştı.

20 Eylül 1996 tarihli Aydınlık Dergisi’nde, CIA’nın yan kuruluşu RAND Corporation (Research and Development – Araştırma ve Geliştirme Kuruluşu) kaynak gösterilerek yapılan haber şöyleydi: “Abramowitz Tayyip’i Erbakan’ın yerine hazırlıyor… Amerika Tayyip Erdoğan’ı Başbakan, Abdullah Gül’ü de Dışişleri Bakanı yapacak.”

30-31 Mayıs 1998’de ABD’de Amerikan Ulusal Savunma Enstitüsü bir toplantı düzenledi. CIA eski Ankara İstasyon Şefi Graham Fuller ile ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi Planlama Dairesi görevlisi ve CIA Türkiye uzmanı Prof. Henry Barkey’in açıkladıkları senaryoya göre; “Kahramanmaraş, Sivas, Erzincan, Kayseri ve Çorum’da cuma namazında camilerde bombalar patlayacak. Ayaklanan halk, valiliklere, kaymakamlıklara yürüyecek. Polis halkın önüne geçemeyince, askeri birlikler devreye girecek. Laik-anti laik, Alevi-Sünni çatışması patlak verecek. Ağırlıklı olarak Sünnilerin safına geçen polis, askeri birliklerle çatışmaya girecek. Radikal İslamcılar, ayrılıkçı Kürtlerle birleşerek orduya karşı silâhlı mücadeleye başlayacaklar. Orduda çözülmeler baş gösterecek.” Toplantıda bu olaylar sonrasında ABD’nin Türkiye’ye nasıl müdahale edebileceği de tartışıldı.

ABD’nin Ankara Büyükelçisi Robert Pearson (2000-2003), 22 Mart 2003’te Washington’a gönderdiği gizli kriptoda şöyle diyordu:

“Türk generaller AKP’den seçilen Tayyip Erdoğan’ın davranışlarından büyük rahatsızlık duyuyor. Erdoğan güçlü bir müttefikimizdir. Generallerin bu tutumu Amerikan çıkarlarının korunması açısından engelleyicidir. Orgeneral Hilmi Özkök’ün sadakatli duruşuna sahip çıkmalıyız. Muhalif orgeneraller, Hilmi Özkök’ün çizgisine itiraz etmekte.

Erdoğan kendisine desteğin devamı halinde ABD’nin bir müttefiki olarak Orta Doğu ve Irak dahil olmak üzere Türk hava sahasını, kara ve demiryolları ile Mersin ve İskenderun limanlarını kullanımımıza açacağını taahhüt etmektedir.

Ancak Türk Ordusu’ndaki üst rütbeli subaylar tarafından sürekli engellenmek istenmekteyiz. Amerikan çıkarlarına karşı çıkan orgeneraller Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün emir ve talimatlarına uymadıkları gibi, her an muhtıra verebilirler.

Bu bakımdan değerlendirildiğinde, güçlü bir medya grubunun oluşturulmsına acilen ihtiyaç duyulmaktadır. Bu konu Recep Tayyip Erdoğan ile paylaşılmış olup, gereğinin değerlendirileceği hakkında olumlu değerlendirmelerin yapıldığı ve yapılacağı teyidi alınmıştır.”

26 Mart 2003’te Carnegie Endowment adlı kuruluşun Türkiye ve Ortadoğu uzmanı, ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi Planlama Dairesi görevlisi ve CIA Türkiye uzmanı Prof. Henry Baker, Utah Üniversitesi’nde verdiği konferansta:

Avrupa Birliği adaylık sürecinde müzakereler yoluyla AKP lideriyle anlaşarak Türk Ordusu’nu kafesledik.” demişti.

4 Temmuz 2003’te Irak’ın kuzeyindeki Süleymaniye kentinde Türk Askeri’nin başına çuval geçirilmişti. Hükümet ve askeri yetkililerin sessiz kaldığı çuval geçirme olayı, ordunun kırılma noktası oldu ve bundan sonra ordu üzerinde oyunlar oynanmaya başlandı. Çuval olayından sonra sürekli Türk Silahlı Kuvvetleri’nin üzerine gidildi, psikolojik operasyonlarla yıpratıldı ve kıpırdayamaz, hatta sesini çıkaramaz duruma getirildi. Toplumda en güvenilir kurumların başında gelen TSK’yi, bir düşman ordusu olarak görenler, TSK’ye olan güveni sarsmak için, yandaş basın ve emperyalist güçler tarafından bilinçli bir şekilde saldırılar planladı.

7 Ağustos 2003’te, ABD Başkanı’nın Güvenlik Danışmanı olan ve daha sonra Dışişleri Bakanı olarak görev yapan Condoleezza Rice, The Washington Post gazetesinde Fas’tan Çin sınırına dek 22 ülkenin siyasi ve ekonomik coğrafyasının değiştirilmesini amaçladıklarını söylemişti. ABD Ordusunun NATO Avrupa Müttefik Birlikleri Başkomutanı olarak görev yapan Org. Wesley Clark, 2 Mart 2007’de bir TV konuşmasında şunları söylemişti:

“Beş yıl içinde yedi ülkeyi ele geçireceğiz: Irak, Suriye, Lübnan, Libya, Somali, Sudan, İran.”

Bütün bu emperyalist söylemlerin yanında ABD’li bazı subayların yayınladıkları haritalar da belleklerimizde durmaktadır.

2008’de Türkçe’ye çevrilen CIA eski Ankara İstasyon Şefi Graham Fuller’in “Yükselen Bölgesel Aktör Yeni Türkiye Cumhuriyeti” adlı kitabında yapılmak istenen emperyalist oyunlar açık açık yazılmıştır; “Hilafet hala etkileyici bir sembol ve siyasi bir makam olup, etkileyici bir dini liderin yükselişini beklemektedir.”

“Türkiye, yalnızca kendisi için değil, aynı zamanda günümüz islamı için önemli iki dinamik islami hareket üretmiştir:

Gayet politik AKP ve büyük ölçüde apolitik cemaatçi Fettullah Gülen hareketi.”

Türkler Kemalizm’i terk edip ılımlı İslam’ı benimsemelidir. Ilımlı İslam, Kemalizm’i silmeye yönelik bir karşı devrimdir. Bu devrimin karşısındaki tek güç, Türk Ordusu ile ulusalcı aydınlardır ve tasfiye edilmeleri gerekir.”

3 Şubat 2010’da ülkemize gelen, askerimizin başına çuval geçirenlerin komutanı ABD’li General Ray Odierno ile yapılan toplantıya, ordumuzdan bir orgeneral ile bir tümgeneral de katılmıştır. Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı asimetrik psikolojik savaş uygulanıyor derken, bazı subaylarımız tutuklanırken, birçok subayımız intihar ederken ve birçok askerimiz terör sonucunda şehit düşerken, Atatürk’ün ordusunun böyle bir toplantıya katılması onaylanamaz. Türk Silahlı Kuvvetleri, kendi ipini çekenlere bilerek ya da bilmeyerek yardım etmektedir.

ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson (2005-2008), 5 Ocak 2012’de ABD’nin ana stratejilerini yazmıştı:

“…yüksek rütbeli subayların sözde veya gerçek, yasadışı davranışlarına odaklanmak,
son zamanlarda sönmeye yüz tutmuş anayasa değişikliğine yeniden şevk ve ivme katacaktır; ordu içinde, yargıda ve her konumda bu değişimi kısıtlamak ve AKP’nin işlerini engellemek isteyenleri atacakları adımları hesaplamaya ve kendilerini ne şekilde savunacaklarını düşünmeye zorlayacaktır.”

ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi ve Dış İlişkiler Konseyi (CFR) üyesi olan Morton Abramowitz, 20 Eylül 2012’de “Türkiye’nin Nazik Durumu” adlı yazısında şu değerlendirmeleri yapmıştı:

“Muhalefetin olmadığı, halkın sessiz ve tepki vermediği Türkiye’de 2014’te ülkede ve komşularda kargaşanın devamı yeni partilerin ortaya çıkmasına ve hatta belki de AKP’nin dağılmasına sebep olabilir. Bütün bunlar yaşanırken de dinamik ve sonsuz sürprizlerle dolu bir ülke olarak kalmaya devam eden Türkiye, dikkatle izlenmeli ve boş bırakılmamalıdır.”

Bütün bunlar açık açık söylendi, ama akıllarımız kapalıydı. Bizler uyurken, uyutulurken ülkemize CIA uzmanları cirit attı, Türk Silahlı Kuvvetlerni itibarsızlaştırmak için ortak hazırlıklar planlandı, komplolar hazırlandı ve sahte belgeler üretildi. Balyoz ve Ergenekon gibi davalarda suçu ve suçluyu aramaya gerek yoktur. Zorlama ve sahte suçlamalar vardır. Mahkeme adıyla yargılama yapanlar, verdikleri hukuk dışı kararlarla görevlerini yerine getirmektedirler.

Yinelemekte yarar var; CIA Türkiye uzmanı Prof. Henry Baker, 26 Mart 2003’te
Utah Üniversitesi’nde verdiği konferansta:

“AKP lideriyle anlaşarak Türk Ordusu’nu kafesledik.” demişti.

Henry Baker, yaklaşık 9 yıl önce bugünkü büyük operasyonları anlatmıştı.

Düzmece kanıtlarla, tıpkı Ergenekon Davası gibi, sahte bir Balyoz Davası düzenlenmiş ve Türk Silahlı Kuvvetleri kafeslenmiştir. 325 suçsuz insan, tutuklanmıştır; olay bu denli açıktır. Silivri mahkemelerinin verdiği kararlarda hukuk ve adalet aramak, uzayda yaşamak gibidir. Mahkemenin, 1650+ maddi hatanın yanı sıra, 23 bilirkişi raporunu görmezden gelmesini, başka türlü açıklamak olanaksızdır. Karar duruşmasında tutuklu yargılanan askerler adalete olan inançlarını yitirdiklerini bildirmişler ve “vatan sağ olsun” demişlerdir.

1919’larda Anadolu’yu iştahla paylaşmak isterken yenilen emperyalizm, günümüzde Türkiye Cumhuriyeti’ni parçalamak için ortaçağ artığı güçlerle ortaklaşa oyunlar düzenlemektedir. Artık bu oyunlar çok açıkça oynanarak, ülkemize yeni Sevr haritaları dayatılmaktadır. Amansız düşmanımızın emperyalizm olduğunu, Pentagon olduğunu anladığımız zaman, verdiğimiz mücadeleden başarıyla çıkacağız ve gerçekten ‘vatan sağ olsun’ diye haykıracağız.

Vatan sağ olsun, ama biraz da akıllar sol olsun. Vatan sağ olsun, akıllar sol olsun, aydınlığa giden yol olsun, güzel günler bol olsun…

İlk Kurşun Gazetesi,
1 Ekim 2012.