Etiket arşivi: CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu

Avrupa da Türkiye’den hızla uzaklaşıyor

Avrupa da Türkiye’den hızla uzaklaşıyor

Portresi_ATA_ile


Onur Öymen

 

 

Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz.

  • “Türkiye nefes kesen bir hızla Avrupa’dan uzaklaşıyor.” demiş.Bu sözler acaba sadece Türkiye’de hukuk, insan hakları, basın özgürlüğü gibi alanlarda yaşanan sıkıntılara bir tepkiden mi kaynaklanıyor? Bu alanlarda yaşanan eksiklikler, yapılan yanlışlıklar herkesten önce Türk aydınları, siyasal partileri ve basını tarafından eleştiriliyor. Ama acaba bütün bu alanlardaki geriye gidişte Avrupa’nın hiç mi sorumluluğu yok?

Son yıllarda insan hakları ve hukukun üstünlüğü alanında yaşanan en büyük sıkıntılar, hükümetin de sonunda komplo olarak nitelendirdiği Ergenekon davasından kaynaklanmış ve bu dava sırasında çok sayıda gazeteci, siyasetçi, aydın, subay yıllarca hapis yatmıştı. Peki, Avrupa’nın Ergenekon davasıyla ilgili tutumu ne olmuştu? Bazı usul hatalarına işaret etmekle birlikte Avrupa Birliği, özellikle Avrupa Parlamentosu bu davanın sanıklarını devletin içine sızmış bir çete olarak nitelendirmiş ve onların yargılanıp cezalandırılmasını istemişti.

İlhan Selçuk, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan gibi çağdaş düşünceli, demokrasiye inanmış, Atatürkçü gazetecilerin tutuklanmasına karşı Avrupa’nın tepkileri çok cılız kalmıştı.

Türkiye’nin Kıbrıs meselesi, Ermeni soykırımı iddiaları, PKK terörü, Ege sorunları gibi milli konularında Avrupa Birliği hemen hemen daima Türkiye’nin karşısındakilerin yanında yer almış, CHP’nin bu konulardaki çabalarına karşı da çoğunlukla mesafeli davranmıştı. Geçmişten bu yana bütün Türk hükümetlerinin bu milli konularımızda hep yanlış yaptığı izlenimi yaratılmıştır.

Türkiye’nin AB üyeliği hedefini şimdiye dek  destekler görünen İngiliz Muhafazakar Partisinin lideri David Cameron şimdi 3000 yılına dek bu hedefin gerçekleşmeyeceğini söylemeye başlamıştır.

Fransa Türkiye’nin AB üyeliğini engellemek için 4 müzakere başlığının, Kıbrıs Rum Kesimi 6 müzakere başlığının, AB Konseyi, Kıbrıs bahanesiyle 8 müzakere başlığının görüşülmesine ambargo koymuştur.

Avusturya’da Cumhurbaşkanlığı seçimini kıl payıyla kaybeden Norbert Hofer,

“Türkiye üye olursa Avusturya’nın AB’yi terk edeceğini” söylemiştir.

Türk vatandaşlarına vize bağışıklığı sağlanması konusunda Avrupa’nın geri adım atmaya başladığı, evvelce koyduğu koşullara ek olarak yeni fren mekanizmaları geliştirmeye çalıştığı görülmektedir. İngiliz eski İstihbarat Başkanı Richard Dearlove, Türklere vize bağışıklığı sağlanmasının ateşe benzinle gitmek gibi olacağını ileri sürmüştür..

Son olarak Almanya Parlamentosu, Hıristiyan Demokrat, Sosyal Demokrat ve Yeşiller Partisinin ortak girişimiyle 2 Haziran’da Ermenilerin soykırım iddialarını benimseyen bir karar almaya hazırlanmaktadır.

Başbakan Merkel’le son zamanlarda sık sık gerçekleştirilen üst düzey ziyaretlerde Türk devlet adamlarının kendisini bu tasarıyı engellemeye ikna edemedikleri görülmektedir. Sayın CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da kısa bir süre önce gerçekleştirdiği Berlin ziyareti sırasında görüştüğü Sosyal Demokrat ve Yeşiller partisi milletvekillerini tasarıyı geri çekmeye ikna edebildiğinin işareti yoktur.

Bu tablo gerçekten Türkiye-AB ilişkilerinin hızla geriye gittiğini gösteriyor.

Türkiye’de iktidarın başından beri AB’ye pek sıcak bakmadığı biliniyordu. Ancak şimdi aslında Avrupa’nın da hızla Türkiye’den uzaklaştığı görülüyor. Bu olumsuz gidişi salt Türkiye’nin yanlışlarına veya eksiklerine bağlamak insaflı bir değerlendirme olmaz. Bence Türkiye konusunda uzun zamandan beri çoğunlukla yanlış politikalar izleyen Avrupa, şimdi geleceği de doğru okuyamamakta, Türkiye’yi kendi elleriyle Orta Doğu’ya doğru hızla itmektedir.

Türkiye’nin Avrupa’nın değerlerinden uzaklaşmasında Avrupa’nın da sorumluluğu büyük olacaktır.

Saygılar, sevgiler.
24.05 2016

=================================

Evet dostlar,

Sular yataklarına dönüyor galiba…
Bu hülyanın boş olduğunu yıllardır yazdık, söyledik..

Türkiye’nin yeri AVRASYA Bloku olarak görülüyor..

Öncelikle TAM BAĞIMSIZLIĞINI koruyarak.

Ortadoğu’da 2. bir Sudi Arabistan rolüne soyunmak Türkiye’nin parçalanması demektir!

Sevgi ve saygı ile.
25 Mayıs 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

 

Mesele sadece Ensar Vakfı değil; iktidarın zihniyeti!

Mesele sadece Ensar Vakfı değil; 
iktidarın zihniyeti!

Orhan Bursalı

Çocuklara, yaşamları boyunca izini taşıyacakları, normal yaşamlarına göre başkalaşım geçirecekleri ve sapmalar yaşayacakları tecavüz ve ağır taciz olayları ülkemizin genel sorunu! Burası tacizci – tecavüzcü bir ülke! Kıyaslayın AB ülkeleriyle bu gerçeği, görürsünüz. Kadın canileri ile dolu, aile içi ensestin zirve yapmasına rağmen gizli kaldığı, çocuklara her türlü kötü muamelenin yapıldığı bir ülke!
Türkiye katillerin – tecavüzcülerin fıkır fıkır kaynadığı bir ülke.
Bu açıdan mesele sadece Ensar Vakfı değil şüphesiz!
Yok yok mesele sadece orada çalışan o pisliğin suçu da değil.
Vakıf oraya sıradan birisini koymaz, kendilerine yakın seçme birini yerleştirir!

Vakıf tabii ki suçlu!
Ensar Vakfı, geçmişteki benzer olaylara sahne olmasıyla sabıkalı ve kendisine teslim edilen çocukları tecavüzlerden korumada umursamaz davrandığı ve titizlik göstermediği için suçludur.
Bakıyorum “Ne diye vakfı suçluyorsunuz, vakıf ayrı tecavüzcü ayrı” demiyor mu iktidar şakşakçıları! Çünkü vakıf iktidar sahiplerinin vakfı aynı zamanda. En tepeden en büyük korumaya, desteğe sahip! Yapılması gereken, şüphesiz ki sapığın yakasına yapıştıktan sonra vakıf hakkında da soruşturma açmak. Gel bakalım, sana bu kadar çocuk teslim ediliyor. Sen bu çocukları her türlü beladan, vicdansızdan, sapıktan korumak için ne yaptın, ne yapıyorsun, hangi önlemleri alıyorsun, diye sormak gerek!

‘Bize güvenme’ diyeceğine…
Bize güvenme, biz iktidarız, evet bize yakınsın ama mesele sana emanet edilen çocuklar olunca, milyon kilometre uzağız. Babam olsan canına okurum; ailelere karşı, bu ülkenin geleceğine karşı, tüm vicdanlara karşı hesap verecek herkes… Bu halt senin çatın altında nasıl yenir?” diyerek, öncelikle çocuk bakım hakkını elinden almak. Çocukları korumaya almak, ailelerine göndermek ve vakfın mal varlığını da çocukların eğitimine harcamaya mahkûm etmek… İktidar olsa, adam olsa iktidar bunu yapar. Böylece ülkenin iktidarı olduğunu gösterir. Ama öyle bir durum yok. İktidar olan Ensar Vakfı! Dolayısıyla büyük koruma şemsiyesi açılıyor.
Ama bu iktidarın (AS: AKP’nin!) adamları değil mi ki 6 yaşında kız çocukları evlenir fetvası veren!..

Mesele türban da değil, zihniyet
Bir kadın bakan, evet suçlu olan cezasını çekecek ama vakfın bu konuda ne suçu var, her yerde bu olabilir diyerek, olayı genelleştiriyor. Evet her yerde olabilir, ama bütün o yerler de hesap verir… Her yerde olabilir! Dikkat edin, bakan ve şürekâsı, olayı sıradanlaştırıyor. “Kardeşim tüm Türkiye’de olan bir şey… Ne yani tüm Türkiye’yi mi mahkemeye verelim?” gibi bir savunma…
Öyle bir bakan ki, psikolog yerine din adamı yerleştiren bir kafa yapısına sahip… Hayır türbanına laf etmeyeceğim, türbanın altındaki düşünce yapısına itiraz edeceğim… Biliyorum ki bu olaylar başa takılan türban ile ilgili değil. Ne başı açıklar gördü o makamlar ki benzer davrandı… Doğru dürüst davrananlara da yol gözüktü!

Önüne yatmak altına yatmak
Mesele, bir bakanın Sarraf’ı korumak için sarfettiği “önüne yatmak” deyimi üzerinde polemiğe indirgenerek aslında yaşanan büyük rezilliğin, büyük namussuzluğun üstü örtülmeye gidildi. Önüne yatmak altına yatmaya dönüştürüldü. Ve bir kadına bu nasıl söylenir noktasına getirildi. Vay vay vay… Sizin ekip değil miydi “Sayın Sarraf Bey”in önüne yatarız diyen?! O’nu mahkemelerden, yargıdan, polisten korumak için bunu söylemediniz de, yoksa o olay şimdi savunduğunuz-dediğiniz gibi mi oldu da haberimiz olmadı! İnsaf! Ar namus damarı olmayan birileri ortalıkta varken, neyine “önüne yatmak” deyimini kullanmak. Bunu tüm medyasıyla devasa bir kartopuna dönüştürecek bir iktidar yapısının varlığını mı unutuyorsunuz? Ben olsam o lafı etmezdim. Hayır yanlış olduğundan değil, ülkenin utanmazların egemenliğinde olduğunu bildiğim için…

================================================

Dostlar,

Sayın Orhan Bursalı, us yürütümüne (muhakemesine), birikimine, yazı yazma tekniğine çok saygı duyduğumuz bir yazar. Yukarıdaki yazısı da bunun örneklerinden. Belki biz duygusal davranıyoruz (?) ama Sn. Kılıçdaroğlu’nun yüreklilikle ve tüm çıplaklığıyla Türkiye’nin ve siyasal iktidarın yüz kızartıcı – utandırıcı gerçeğini dile getirmesi çok yerinde olmuştur. Şamatacılar her ne denli yapıp ettiklerinden utanma duygusundan sıyrılmış da olsalar, CHP Genel Başakanı’nın acı sözleri birer tokat gibi yüzlerinde şaklamıştır ve tarihe not düşülmüştür. Bu konudaki sözleri biz de web sitemize aktaralım :

*****

GENEL BAŞKAN KILIÇDAROĞLU’NDAN ERDOĞAN’A YANIT:
SAPIKLIĞIN ADRESİ KONUYU SAPTIRIYOR
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu,
  • “Sapıklığın adresi konuyu saptırıyor. Hem cinsel sapıklığın adresi orada, hem siyasi sapıklığın adresi orada! Yani açıkça söylüyorum Recep Tayyip Erdoğan’dır. Bu kadar açık, bu kadar net söylüyorum.” dedi.Genel Başkan Kılıçdaroğlu, 7 Nisan Dünya Sağlık Günü dolayısıyla Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi’ni ziyaret etti. Merkez Konseyi Başkanı Dr. Beyazıt İlhan tarafından karşılanan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, TTB Merkez Konseyi üyeleriyle bir süre görüşerek sağlık alanındaki sorunlara ilişkin değerlendirmelerini aldı. Toplantıda CHP Genel Başkan Yardımcısı Çetin Osman Budak ve Genel Sekreter Kamil Okyay Sındır da hazır bulundu.

    O ÇOCUKLAR BİZİM ÇOCUKLARIMIZ

    Toplantı sonrası basın mensuplarının sorularını yanıtlayan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, konuşmasına Regaip Kandil’ini kutlayarak başladı. Karaman’da yaşanan çocuk istismarına ilişkin, “O çocuklar bizim yavrularımız, bizim evlatlarımız diye düşündünüz mü? Bir anne çocuğunu sinek ısırsa, bakın altını çiziyorum çocuğunu sinek ısırsa yüreği dağlanır. Bunlarda nasıl bir ahlak, nasıl bir vicdan var emin olun anlamakta zorlanıyorum.” diyen Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları şöyle:

  • CİNSEL TACİZ SUÇLARINDAKİ ARTIŞ %449

    Önce Regaip Kandili, üç ayların başlangıcı bugün, bütün vatandaşlarımın Regaip Kandil’ini kutluyorum. Tabi en büyük arzumuz huzurlu bir Türkiye. En büyük arzumuz sokaklarında, caddelerinde, parklarında rahat gezebileceğimiz bir Türkiye. Umarım bunu gerçekleştirebiliriz. Elbirliğiyle, gönül birliğiyle bunu gerçekleştirebiliriz. Az önce Sayın Başkan sağlık konusunda bir çerçeve çizdi. Çerçevenin çok da olumlu olmadığını biliyoruz. Aslında hastaneye giden her yurttaşımız bu çerçevenin ne kadar sorunlu olduğunu yakından görüyor, tanık oluyor, biliyor. Beden ve ruh sağlığı konusunda ciddi sorunlarımız var. Özellikle son 10 yılda ruh sağlığı açısından ciddi ama çok ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Size bazı rakamlar vermek istiyorum değerli basın mensupları. Bugün Türkiye’de yaşayan her 4 kişiden birisi antidepresan hap kullanıyor. Kullanılan kutu sayısı 26 milyonu geçti. Bu rakam çok önemli bir rakam. Aile kurumunda ciddi sarsılmalar var, ciddi depresyon var aile kurumunda. Aile kurumu derinden sarsılıyor. Her 5 evlilikten biri boşanmayla sonuçlanıyor. Kadına yönelik şiddetin %1400 arttığı iktidar kanadından zaten ifade edildi. Uyuşturucu gençler arasında çok yaygın. 2007 – 15 arasında uyuşturucu kullanımındaki artış % 678. Gençlerimizi, çocuklarımızı koruyalım derken çocuklarımız ve gençlerimiz uyuşturucu batağının maalesef içinde. Cinsel taciz suçlarındaki artış % 449. Çocukların cinsel istismarındaki artış ise %434, %500’leri neredeyse buldu.

    Bütün bu tabloya baktığımızda beden ve ruh sağlığı açısından ciddi sorunları olan bir ülkeyle karşı karşıyayız. Eğer toplumun her kesimi şu veya bu şekilde şikayet ediyorsa, sorunlarını dile getiriyorsa, sorunlarını dile getirdi, diye cezalandırılıyor veya baskı altına alınıyorsa bu tablo derinleşerek devam edecek demektir. Dünya Sağlık Günü’nde herkese sağlıklar dilemek aslında işin en kolayı. Ama bütün sorun, sağlık dilemenin ötesinde herkesin sağlıklı bir yaşam sürmesini sağlamak, gerçekleştirmek. Tabii politikacılara bu görev düştüğü kadar doktorlara da düşüyor, öbür sağlık çalışanlarına da düşüyor. Ama her şeyden önce doktorların bu hizmeti vermesi için, sağlıklı bir hizmet verebilmeleri için uygun ortamın yaratılması gerekiyor. Düşünün, bir doktor yaşam kurtarmaya çalışırken bir başkası gelip doktorun yaşamını sonlandırabiliyor. Baskıya, şiddete, cinayete ortam hazırlayan tablolar maalesef her zaman var.

    NEDEN CUMHURBAŞKANI HER ŞEYE MAYDANOZ OLUYOR?

    Dokunulmazlıklar konusunda biz görüşlerimizi AKP’ye bildirdik. Son grup toplantısında da bütün bu ayrıntıları ben kamuoyuyla paylaştım. Arzu eden gazeteci arkadaşlarımız varsa iktidar kanadına vermiş olduğumuz önerileri alabilirler, sizlere verebiliriz. Çünkü kamuoyuna açık bu öneriler. Biz dokunulmazlıkların kürsü dokunulmazlığı dışında kalkmasını istiyoruz. Geçici bir düzenleme değil, sürekli bir düzenleme istiyoruz. 83. maddenin (AS: Anayasa’nın) değiştirilmesini istiyoruz. Bakanlar, iktidar partisinin getirdiği model içinde dokunulmazlığın dışında tutuluyor. Oysa asıl yolsuzluğu yapanlar bakanlar ve bakanların da bu sistemin içinde olması gerekiyor. Öyle anlaşılıyor ki, 17 – 25 Aralık yolsuzluk dosyalarından ötürü hala bir çekinceleri var ve Bakanları korumak istiyorlar.

    Sayın Cumhurbaşkanı’nın ve Aileden Sorumlu Bakan’ın eleştirilerine gelince.. Sayın Davutoğlu da bu eleştirileri yaptı. Bakın değerli basın mensupları, siyasetin doğasında eleştiri vardır. Biz bir şey konuşuruz, bizi iktidar kanadı eleştirir, Başbakan eleştirir, Bakan eleştirir, partinin Genel Başkan Yardımcısı eleştirir, Grup Başkanvekili eleştirir, biz de yanıtını veririz. Bizim anlamakta zorluk çektiğimiz konu şu :

  • Neden Cumhurbaşkanı bu tartışmaların odağı haline geliyor? Her şeye maydanoz oluyor? İlla ben de konuşacağım… Kardeşim sen de sus ya, iki dakika sus, niye konuşuyorsun sen? Senin görevin toplumda huzuru sağlamak, sağduyulu mesajlar vermek senin görevin. Cumhurbaşkanlarından beklenen budur. Ben Davutoğlu’na cevap veririm. Ama o diyor ki, “Boş verin Davutoğlu’nu, boş verin Bakanı, ben sana söylüyorum sen bana cevap ver.” Sen kimsin ben sana cevap vereceğim? Bizim muhatabımız değil O. Muhatap almak istemiyoruz.
  • BUNUN ADI CİNSEL SAPIKLIKTIR

    Dün kullandığı ifadelere bakın. Emin olun önce bir kez sizlerden ve bizi izleyen yurttaşlarımdan özür diliyorum O’nun kullanacağı cümleyi kullanacağım için. Yaptığım eleştiriye karşı “Sapık” sözcüğünü kullanıyor. Peki, ben soruyorum, o zata soruyorum :
  • “Dolmabahçe’de oturup Kadıköy’den gelen vapurlardaki kadınlara bakıyorum, kızlara bakıyorum” demek nedir? Sapıklık değil mi bu? “Onları dikizliyorum” demek sapıklık değil mi? Türkçesini söyleyeyim, bunun adı cinsel sapıklıktır. Söyleyen kim? Bizzat itirafı yapan Sayın Erdoğan. “Seyrediyorum” diyor, “Bakıyorum” diyor. Kime? “Kadınlara, kızlara bakıyorum.” Senin görevin Dolmabahçe’de oturup kadınlara, kızlara bakmak mıdır? Böyle bir tablo olabilir mi?
  • Siyasi sapıklığa gelince, daha güzel bir örnek vereceğim. Bu zat çıkıp TBMM’de tarafsız olacağına ilişkin namusu ve şerefi üzerine söz verdi, yemin etti. “Tarafsız olacağıma dair namusum ve şerefim üzerine ant içerim” dedi Anayasanın gereği olarak. Şimdi ben soruyorum. Siyasi sapıklık nedir? Siyasi sapıklık Parlamentonun önüne çıkıp yemin ettikten sonra, o yeminini tutmayıp namusunu ve şerefini çöp sepetine atandır. Açıkça söylüyorum. Namus ve şeref kavramının bu topraklarda ne kadar önemli olduğunu hepimiz biliyoruz. Sen nasıl kalkarsın da bu toplumun en değer verdiği iki konuda, namus ve şeref konusunda böyle bir tavır takınırsın? Şimdi ben soruyorum. Bunun adı siyasi sapıklık değil de nedir?

    CESARETİN VARSA, YÜREĞİN VARSA GEL KARŞIMA!

    Bakın, bunların hiçbirisi benim cümlem değil. Bunların hiçbirisi konusunda ben söz vermedim. Cümle onların, cümle Anayasanın maddesi, konuşan O. Ben yalnızca bir gerçeği toplumun önüne koyuyorum. Daha çok örnek verebilirim. Yeri gelince “Kadınları yüceltiyorum” diyor. Sen değil miydin “Al ananı da git” diyen, sen değil miydin? Sen değil miydin Soma’da yüreği yanan gencecik insana “İsrail dölü” diye bağıran? Şimdi kalkmış bize ders veriyor.
  • – Sapıklığın adresi konuyu saptırıyor.
    – Hem cinsel sapıklığın adresi orada, hem siyasi sapıklığın adresi orada!
    – Yani açıkça söylüyorum Recep Tayyip Erdoğan’dır.
    – Bu kadar açık, bu kadar net söylüyorum.

    Kendisine 50 kez çağrı yaptım. Senin cesaretin varsa, yüreğin varsa gel kardeşim karşıma. Senin istediğin televizyon kanallarında, artı psikologların da olduğu bir toplantıda oturalım konuşalım bakalım sapık kimmiş? Bakın ben çok net örnek veriyorum. Beni neyle suçluyor? Efendim ben Bakan hakkında demişim ki, birilerinin önüne yatıyor, Ensar Vakfı’nın önüne yatıyor. Bakın değerli basın mensupları, deyimler sözlüğüne baktım. “Önüne dikilmek, önüne düşmek, önüne geçmek, önüne gelen, önüne katmak, önüne yatmak” deyimleri var. Önüne yatmak ne anlama geliyor? İki anlama geliyor. Bir; bir kimsenin önüne boylu boyunca uzanmak. Örnek veriyor, yıkım ekiplerini engellemek için iş makinalarının önüne yatıyordu. Cümle böyle. Sizler de bu cümleyi çoğu zaman kullanmışsınız kendi gazetelerinizde veya televizyonlarda.

    MİLLİ EĞİTİM BAKANI DA ENSAR’IN ÖNÜNE YATTI

    İki; bir kişi veya kurumu korumak amacıyla elindeki imkanlarını kullanmak. Ona da örnek veriyor cümle olarak. Sen bildiğini yap gerekirse ben senin önüne yatarım. Şimdi bunu alıp da cinsel bir alana çekmek nedir biliyor musunuz? Onların kafalarının arkasında neleri düşündüklerini gösteriyor aslında. Tam bir ahlaksızlık örneği. Ensar Vakfı’nın önüne yatıyorsun. Evet bir daha söylüyorum. Çocuklara tecavüz yapılıyor, çocuklar tecavüze uğruyor, sen Bakansın, çocukları koruyacağın yerde kalkıp vakfı koruyorsun. Bu benim ağırıma gidiyor. O çocuklar hepimizin çocukları. Onların anneleri var, babaları var. Benim görevim o çocukları korumaktır. O çocuklara o tabloyu, o alanı hazırlayan kim? Ensar Vakfı’na o yurtları kim açtırdı? Bakın bir daha soruyorum : Ensar Vakfı’na ve KAİMDER’e o yurtları kim açtırdı? Kim görmezden geldi o yurtları? İmam Hatip Okulu Müdür Yardımcısı şunu söylüyor :

  • Bizim öğrencilerimiz Ensar’ın ve KAİMDER’in yurtlarında kalıyordu. Bir daha söylüyorum. İmam Hatip Müdür Yardımcısı diyor ki; “Bizim öğrencilerimiz Ensar’ın ve KAİMDER’in yurtlarında kalıyordu.” Peki, bu yurtlar yasal mı? Yasadışı. Vali nerede, Kaymakam nerede, Emniyet Müdürü nerede, Bakan nerede, Başbakan nerede? Biz bunları dillendiriyoruz onlar kıyameti koparıyorlar. Kaldı ki, önüne yatmayı bizim siyasette kullanan kişi de kendi Bakanları. Ben yeni bir kelime, yeni bir deyim icat etmedim zaten. Kendilerinin kullandığı bir deyimi kendileri için kullandım. Vatandaş için kullanırken bir şey değil, biz onlar için kullanırken kıyamet kopuyor. Yalnızca Aileden Sorumlu bu Bakan değil, Milli Eğitim Bakanı da Ensar’ın önünde yatmış durumda. Elbirliğiyle savunuyorlar. Bakın, çocukların haklarını savunan yok.

    ÇOCUKLAR KARAMAN’DA TECAVÜZE UĞRARKEN KONUŞTUN MU?

    Şimdi ben o diktatör bozuntusuna da seslenmek istiyorum:
  • Çocuklar Karaman’da tecavüze uğrarken sen konuştun mu arkadaş?
  • Ağzından bir cümle çıktı mı?
  • Sen nasıl insansın ya, gencecik 9 – 10 yaşında çocuklar istismar ediliyor, kalkıyorsun Ensar’ı savunuyorsun, ya bu çocukları savunan bir cümle bile kurmuyorsun?
  • Bir cümle dahi kurmuyorsun?
  • Sen de nasıl bir vicdan var, nasıl bir ahlak var sende?
  • Kalkmışsın bir de bize saldırıyorsun?
  • Sen hiçbir şey yapamazsın.
  • Cürmün olsa, oturduğun yer kadar senin cürmün, yakacağın yer o kadardır.
  • Biz haklıyız, biz namusluyuz altını çiziyorum.
  • Biz haklıyız, biz namusluyuz, biz çocuklarımızı koruruz.
  • Çocuklarımızın yaban ellere teslim edilmesine karşıyız.
  • Yine söyledim. İlköğretimde, ortaöğretimde yurt açma yetkisi Milli Eğitim Bakanlığı’nındır. Hiçbir vakfın, hiçbir derneğin yurt açma yetkisi yoktur. Bu yetki olmadığı halde bu vakıflar, bu dernekler, bu yurtları nasıl açtılar?Soru iki : Milli Eğitim Bakanlığı ilköğretimde ve ortaöğretimde bir yurt açtı mı? 14 yıldır iktidardalar. Bu fakir ailelerin çocukları bu yurtlarda kalacak. Bir yurt bile açamadılar tek bir yurt. 5 öğrencinin kalacağı yurt bile açamadılar.

  • HİÇ O ÇOCUKLARIN ÇEKTİKLERİ ACILARI DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ?

    Onların kadınlarına da sesleniyorum. AKP’nin Parlamentoda olan kadınlarına da sesleniyorum. Sizin Bakanlarınız KAİMDER’in, Ensar’ın önünde yatarken, onları canhıraş bir şekilde savunurken siz hiç o çocukları düşündünüz mü? O çocukların ailelerini düşündünüz mü? O çocukların çektikleri acıları düşündünüz mü? O çocuklara bizim sahip çıkmamız gerekir diye düşündünüz mü? O çocuklar bizim yavrularımız, bizim evlatlarımız diye düşündünüz mü? Bir anne çocuğunu sinek ısırsa, bakın altını çiziyorum çocuğunu sinek ısırsa yüreği dağlanır. Bunlarda nasıl bir ahlak, nasıl bir vicdan var emin olun anlamakta zorlanıyorum.

    Beni protesto ediyorlar. Başımın üstüne, her türlü protestoyu yapabilirsiniz. Ben sizden sadece ve sadece bir şey bekliyorum. O çocuklara niye sahip çıkmıyorsunuz? O evlatlarımıza niye sahip çıkmıyorsunuz? O annelere niye sahip çıkmıyorsunuz? O anneler o çocukları niçin o yurtlara gönderiyorlar? Fakir oldukları için, gelirleri olmadığı için. Ama istiyor ki anneler, benim çocuğum okusun istiyorlar. Siz alıyorsunuz o çocukları iktidarın desteğiyle, altını çiziyorum iktidarın, bakanlıkların desteğiyle karanlık ellere teslim ediyorsunuz. Biz bunu eleştirince de kıyameti koparıyorsunuz. Çok üzgünüm, çok üzgünüm. Sorumluluk üstlenmesi gereken kişiler sorumluluk üstlenmiyorlar. Bütün sorumluluk CHP’deymiş. Şu akla, mantığa bakın. Emin olun çok üzgünüm.

    BEKLİYORUM DAVA AÇSIN

    Arkadaşlar, önce Sayın Bakan dedi ki, “Ben Kılıçdaroğlu’nu mahkemeye vereceğim.” Kendisinden özellikle istirham ediyorum derhal davayı açınız. Davayı açınız ki, bütün pislikleri o mahkemeye getirelim. Bekliyorum, Sayın Bakan’dan davayı açmasını bekliyorum.

    İki; Sayın Bakan’a bir soru sormak istiyorum :

    * “Ensar Vakfı’nda bir kere oldu diye vakıf mı kötülenir?” diye bir cümle kullandı. Bu bir kere bir annenin yüreğini nasıl sızlatmaz ben merak ediyorum nasıl sızlatmaz. Bu nasıl bir insani anlayıştır, nasıl bir insani boyuttur bu? Ben bunu anlamakta zorluk çekiyorum. Bu konuda da bir ek açıklama yaparsa çok mutlu olurum. Gençlik Kolları, diğerleri eleştirebilirler. Hepsini biz yargıya götüreceğiz. Biz de yargıya götüreceğiz. Bize yapılan haksızlıklar konusunda biz de yargıya gideceğiz.

  • Ve bir çağrım daha diktatör bozuntusuna : Burada kullandığım ifadeler dolayısıyla dava açmasını bekliyorum. Çünkü dava açmalı ki, ben namus ve şerefin ne anlama geldiğini O’na mahkemede öğreteceğim. Ne anlama geldiğini, namus ve şerefin bu ülkede ne kadar önemli olduğunu ve ne anlama geldiğini ben O’na mahkemede öğreteceğim. Bekliyorum dava açsın.Arkadaşlar çok teşekkür ederim, çok sağ olun.

    =======================================================
    Dostlar,

    Bu sitede yakıcı soruna ilişkin biz de epey (birkaç  yazı) yazdık :

    – Karaman_faciası_uzerinde_bir_hekim_olarak_soyleyeceklerimiz..
    – KARAMAN’da_IRZINA_GECILEN_COCUKLARIMIZ….

    Sayın Kılıçdaroğlu’nun sözleri hiç olmazasa yüreğimize bir parça su serpmiştir. Ne yazık ki bizlerin biraz ağzını açması, eleştiriyi sertleştirmesi hemen RTE – AKP’nin davalarıyla engelleniyor, tehdit altında tutuluyoruz, apaçık sansür uygulanıyor.. Anayasa Hukuku Profesörü olacak adam Burhan Kuzu kalkıp “Yargı bizde, Yasama bizde, Yürütüme bizde..” diyebiliyor. AKP – RTE ülkeyi hemen her bakımdan teslim aldı.. Murteza Demir, çok dokunanklı yazısında “Kimisi memleketin ırzına geçiyor, kimisi de masum çocukların..” demişti özce..

    TOKİ, dibine dek piyasacı AKP düzeninde sözde dar gelirliye konut yapmak için kuruldu. Stratejik bir iktidar aracı oldu.. Buldozer gibi.. dilediği araziyi – arsayı kamulaştırıyor, hem de idari yargıyı nerdeyse tümüyle dışlayarak İVEDİ kamulaştırma yapabiliyor, 1 milyonu aşkın konut fazlasına neden oluyor, cami yapıyor, RTE’ye Atatürk Orman Çiftliği arazisinde hukuku, tarihsel mirası çiğneyerek aşırı lüks devasa kaçak saray yapıyor… Ama öğrenci yurdu yapmıyor! Tek başına AKP iktidarı 14. yılında ama öğrenci yurtları sorunu bilerek ve isteyerek çözülmüyor ve yandaş vakıf – dernek – şirketlere tarikat – tekke – türbe – zaviye gibi pislik yuvalarını kamufle edecek ticari – dinci – uçkur… rantları için peş keş alanları yaratılıyor..

    Eyyy AKP yandaşı yurttaş… 1 Kasım’da 23.5 milyon oyu AKP’ye boca eden yurttaş.. Bu tablonun suç ortağı sensin.. Hatta asli failisin.. Senden cesaret alıyor iktidardakiler.. İkide bir % 50 oy aldık.. diyorlar.. Temizle bakalım bu pisliğini eğer sen de ortak değilsen, bunca yozlaşmadı isen.. çıkarının – uçkurunun – cüzdanının… tutsağı olmadı isen..

  • Türkiye’nin en yakıcı ve acil sorunu AKP – RTE’den kurtulmaktır! 
    Bütün yığınak bu hedefe dönük yapılmalıdır bizce.. ve her geçen gün kuşatma daha da güçlendiririlmekte (tahkim edilmekte), işimiz güçleşmektedir..

    Sevgi ve saygı ile.
    10 Nisan 2016, Ankara

    Dr. Ahmet SALTIK
    www.ahmetsaltik.net
    profsaltik@gmail.com

Diktatör bozuntusu hesap verecek!

Kılıçdaroğlu:
Diktatör bozuntusu hesap verecek!

CHP lideri Kılıçdaroğlu, Dündar ve Gül’ün tutukluluğuna tepki göstererek,
basının özgür olmadığı bir ülkede toplumun da özgür olamayacağını söyledi.
Dündar’a “bedelini ağır ödeyecek” diyen Erdoğan için “diktatör bozuntusu” ifadesini kullanan Kılıçdaroğlu, “Bunun hesabını sen vereceksin, sen!” diye konuştu.

(cumhuriyet.com.tr, 15 Aralık 2015)

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, MİT TIR’larındaki silah ve mühimmat görüntülerini yayımlayan Can Dündar için “Bunun bedelini ağır ödeyecek” diyen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı “diktatör bozuntusu” diye niteleyerek
“Bunun hesabını sen vereceksin, sen!” dedi. CHP’nin TBMM’deki grup toplantısında konuşan Kılıçdaroğlu şu mesajları verdi:

Keşke kahvaltıya gitseydim: Silivri’ye gittim. Keşke Silivri’ye değil de bir gazeteye girip kahvaltı yapabilseydim. İki gazeteci arkadaşımı ziyaret ettim, oturduk uzun uzun konuştuk. Basının özgür olmadığı bir ülkede toplum da özgür değildir.
İnsani Gelişmişlik Endeksi (AS: UNDP HDI, Kasım 2015) yayımlandı, 69. sıradaydık.
72. sıraya geriledik. Kim önümüze geçti? Lübnan, Kosta Rika ve İran bizi geçti..
“Bunun hesabını verecekler” diyor bir diktatör bozuntusu, bunun hesabını sen vereceksin, sen! Hiç kimsenin Türkiye’nin onuruyla oynamaya hakkı yoktur..

O uçakta ne işiniz var: Cumhurbaşkanı geliyor, bir gazetecinin aklına,
‘Şu gazetecilerin tutukluluğunu sorayım’ diye gelmiyor. Korkuyorsanız, o uçağa niye biniyorsunuz? Dünyanın sorduğu soruyu sormaktan korkuyorlar, iyi de o uçakta ne işiniz var?

Sen de işgal ediyorsun (Musul krizi konusunda): ‘Biz oraya davetli olarak gidiyoruz’ dediler en yetkili ağızdan. Irak’ın Başbakanı, Dışişleri Bakanı ‘davet etmedik’ diyor. ‘Efendim onlardan mı izin alacağız, gideriz’. Rus uçağını niye düşürdün? Onların toprağını işgal ediyorsun,
izin almıyorsun. Bu çifte standardı dünya görmez mi zannediyorsun? Araya bir sürü insan girdi ve Türkiye geri çekildi. Türkiye’nin onuruyla oynama hakkını size kim verdi?

Hendekler: Hendekleri kazanlar şunu unutmasınlar; Türkiye’ye en büyük kötülüğü siz yapıyorsunuz, böyle bir şey olabilir mi? Güvenlik güçleri bir kentin meydanlarında gezmeyecekse nerede gezecek?

17-25 Aralık: 17-25 Aralık aynı zamanda yolsuzlukları anma haftası. Birileri sanıyor ki,
biz unutacağız. Hiç meraklanmayın, tüyü bitmemiş yetimin hakkını korumak bizim
namus borcumuzdur.

===================================

Dostlar,

Merhum Süleyman Demirel şimdi muhalefette olsaydı neler yapardı acaba?
AKP – RTE’ye politika alanını dar ederdi, cehenneme çevirirdi..
Ecevit’e nasıl çok sert ve çok etkili muhalefet yaptığını kıdemli CHP’liler ve Sayın Kılıçdaroğlu çok iyi anımsayacaktır.

Bellek tazelemekte ve yöntemleri gözden geçirmekte büyüüük hem de çook büyük yarar var..

Hem CHP’ye hem ülkeye..

Can Dündar, Erdem Gül ve hapisteki öbür 30 gazeteciye selam olsun..
Efendiler; bu yaptığımız suç ve suçluyu övme vb. kulp takılacak bir davranış değil;
adaletsizliğe isyan hakkını kullanış, meşru – demokratik bir direniştir!
Cumhuriyetin yurttaşı olarak hukuk devleti arayışıdır, namus ve boyun borcudur!

Her despot rejim – kişi(ler) gibi hukuksuzluklarınız sizi boğacak, kimsenin birşey yapmasına gerek yok.. Siz kendi sonunuzu hazırlıyorsunuz ancak ürkünç (vahim) olan, bunun bile ayrımında (farkında) değilsiniz..

12 Eylül 1980 öncesi günlerden çok daha ağrını Türkiye’ye neden ısrarla dayatıyorsunuz??

Sevgi ve saygı ile.
16 Aralık 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Kılıçdaroğlu: Bize koalisyon önerisi gelmedi

Kılıçdaroğlu:
Bize koalisyon önerisi gelmedi!

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, koalisyon görüşmesi ardından açıklama yaptığı açıklamada;
“Bize şu ana kadar koalisyon değil seçim hükümeti önerisi geldi. Türkiye’nin tarihi bir fırsatı kaçırdığını düşünüyorum” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, koalisyon sonrası açıklama yaptı. Kılıçdaroğlu,

“Sayın Davutoğlu kısa süreli bir seçim hükümeti önerdi. Bize şu ana kadar bir koalisyon önerisi gelmiş değildir. Bir seçim hükümeti önerisi gelmiştir.
Türkiye’nin tarihsel bir fırsatı kaçırdığını düşünüyorum.” dedi.

Kılıçdaroğlu, “Müzakerelerin uzun sürmesi bizi ve tabanımızı rahatsız etti bunu dile getirdim. Sayın Davutoğlu bize 2 öneri getirdi.

1. Kısa süreli bir seçim hükümeti. Ki bu beraber oluşturulabilir.
2. Veya biz bir azınlık hükümeti kurarsak bizi dışarıdan destekler misiniz?

MYK’da bunları görüştük. Bize şu ana dek bir koalisyon önerisi gelmiş değildir.
Bir seçim hükümeti önerisi gelmiştir. Türkiye’nin tarihsel bir fırsatı kaçırdığını düşünüyorum. Hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın sorunlarımızı çözebiliriz.” diye konuştu.

‘İMAM HATİP OKULLARI İLE İLGİLİ DEĞİL
EĞİTİM SİSTEMİ İLE SORUNUMUZ VAR’

Kılıçdaroğlu, “İmam Hatip okulları ile ilgili bizim hiçbir sorunumuz yoktur. Ama eğitim sistemi ile sorunumuz vardır. Hiçbir veli bu eğitim sisteminden memnun değildir.” dedi.

‘ANLAŞAMAYACAĞIMIZ BİR BAŞLIK GÖRMEDİK’

Kılıçdaroğlu, “Anlaşamayacağımız bir başlık görmedik. Sayın cumhurbaşkanının etkisinin
olup olmadığını sorusunun yanıtını Davutoğlu’nun vermesi gerekir.” dedi.

‘GÖRÜŞMELERDE HİÇBİR KIRMIZI ÇİZGİMİZ YOKTU’

Kılıçdaroğlu, “Görüşmelerde hiçbir kırmızı çizgimiz yoktu. Kırmızı çizgi gündeme gelmedi. Koalisyon müzakeresi söz konusu olmadı. Birbirimizi dinledik o kadar.” diye konuştu.

‘ERKEN SEÇİMİ TEK SEÇENEK OLARAK İFADE ETMEYİ DE
DOĞRU BULMUYORUM’

Erken seçim olasılığını değerlendirmesi istenen Kılıçdaroğlu, “Türkiye’nin çıkarları
neyi gerektiriyorsa o çıkarların yanında olacağız.” dedi. Kılıçdaroğlu,
“Erken seçimi tek seçenek olarak ifade etmeyi de doğru bulmuyorum.” dedi.

(ttp://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/344735/Kilicdaroglu__Bize_koalisyon_onerisi_gelmedi.html, 13.8.15)

=========================================

Dostlar,

AKP – RTE’nin oyunu iyice netleşti değil mi??

Davutoğlu, 1 aydır oyalandı ve sonunda CHP’ye koalisyon önermedi!
Ya ne önerdi??

1. Kısa süreli seçim hükümeti
2. AKP’nin kuracağı azınlık hükümetine CHP’nin dışarıdan destek vermesi.

CHP’nin de bu önemli gerçeği kamuoyu ile paylaşması son derece yerinde oldu.
Kılıçdaroğlu – Davutoğlu’nun 7.8.2015 günü yaptıkları 4,5 saatlik ilk görüşmenin tutanakları – kamera kaydının yayımlanmasını istiyoruz.

Dileriz AKP’ye 18+ milyon oy yağdıran saygın halkımızın gözü açılır..
50 milyona yakın seçmenin oy’unu, “dilediği sonuç çıkmayınca“, kumarhane kabadayısı gibi oyunbozanlık edip, kabul etmeyen AKP, “Kartlar bir kez daha karılacak.. ” dayatmasında. Seçimden 67 gün sonra ortada hükümet yok!

Hani Cumhur üstündü, millet iradesi her şeyden değerli ve güçlü…. idi??
Bu tablo, Bay RTE ve güdümündeki AKP’nin Cumhuru – Milleti zerrece takmadıklarının,
tersine hedefe giden yolda oynadıkları maskeli demokrasi balosunu meşrulaştırma aracı olarak gördüklerinin net ve şaşmaz bir kanıtıdır.

Bu çarpıcı olgunun yığınlara anlatılması gerekir..
Ve diler – umarız ki, AKP – RTE dayatması ile zoraki “yinelenecek seçim“de milletimiz
Bay RTE – AKP ikilisine hak ettiği okkalı bir şamar indirir ve bu olgu her ikisinin de
politik sonu olur..

RTE, Başkanlık ve Türkiye’yi federalizm üzerinden parçalanmaya götürecek BOP Eşbaşkanlığı ve türevi “açılım” sürecini dinmeyen hırsı ve Batı baskısıyla tüm Türkiye’ye kanlı bir süreçle dayatırken, AKP de piyonudur. Yinelenecek seçimde (erken seçim değil!) şimdi seçilen ve listelerde 7 Haziran’da istedikleri yerlere konmadıklarından seçilemeyen AKP’lilerin önlenemez çıkar çatışması olacaktır. Bu kaçınılmaz çelişki
nasıl giderilecektir?? Vekillikte 2 yılı doldurmadıklarından, seçilenler de kıyak milletvekili emeklisi haklarından yararlanamayacaktır. Onca seçim harcamaları boşa çıkacaktır..
Yeni bir seçim kampanyası yürütmek zorunda kalacaklardır. Bir bölüm AKP’li vekilin ülkenin içine sürüklendiği kan gölünün içyüzünü gördükleri ve kuzu kuzu biatlarını sürdürmeyecekleri de artık bir olgudur..

Atalar “Her şeyde bir hayır vardır..” buyurmuşlardı değil mi??

Dileriz Ulusumuz AKP – RTE’nin bumerangını geri teptirecektir..

Sevgi ve saygı ile.
13 Ağustos 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

CHP’nin 14 İLKESİ NEDİR?

CHP’nin 14 İLKESİ NEDİR?

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 7 Haziran (2015) seçimlerinin hemen ardından toplanan Parti Meclisi’nde koalisyon görüşmelerinde izlenecek ilkeleri açıkladı.

Koalisyonun hangi partiler tarafından kurulacağından çok, hangi ilkeler üzerinde inşaa edileceğinin önemli olduğunu vurgulayan Kılıçdaroğlu, 14 ilkeyi şöyle sıraladı:

1. Hukukun üstünlüğü: Can ve mal güvenliğimizin güvence altına alınması,
yargının yansızlığının ve bağımsızlığının sağlanması.

2. Güçler ayrılığının sağlanması: 12 Eylül hukukunun ortadan kaldırılması.
Yüzde 10’luk seçim barajı, ve YÖK’ün kaldırılması, Siyasi Partiler Yasası’nın değişmesi, milli iradeye saygının tesisi.

3. Siyasal Ahlak Yasası: Siyaset bir zenginleşme aracı haline gelmemeli,
kirlilikten arınmalı. Bu nedenle Siyasi Ahlak Yasası en kısa zamanda çıkmalı.

4. Güçlü Sosyal Devlet: Güçlü Sosyal devlet yolunda emeklilere dinsel bayramlarda
iki aylık ikramiye ödenmesi, asgari ücretin 1500 TL olması, taşeron uygulamasına
son verilmesi, yoksulluğa karşı aile sigortası, ve çiftçiye bir buçuk liraya mazot verilmesi sağlanmalı.

5. Cumhurbaşkanı’nın anayasal sınırlara çekilmesi : Cumhurbaşkanı koalisyon görüşmelerinin bir aktörü haline gelemez, siyasal parti liderlerine çağrısı anlamsızdır. Cumhurbaşkanlığı her şeye maydonoz olma makamı değildir.

6. Örtülü ödenek iki başlı olmaz : Örtülü ödeneği bir kişi kullanır,
örtülü ödenek Başbakan’ın namusuna emanet edilmiştir, iki başlılık olmaz. Cumhurbaşkanı, Başbakan’dan gizli hangi amaçla örtülü ödeneği kullanacaktır?

7. Yeni dış politika zorunludur: Yeni ve ekseni barış üzerine kurulu bir dış politika ihtiyacı ortadadır.

8. Gençlere her meydan özgür olmalı: Bu ülke nüfusunun yarısı genç.
Gençler potansiyel suçlu olarak görülmemeli, düşüncelerinden ötürü hiç kimse yargılanmamalı, tüm kentlerin meydanları özgürlüğe açık olmalı.

9. Yasaksız Türkiye: Yasaklarından kurtulmuş, düşünen, üreten, hakça paylaşan
ve özgürce konuşan bir Türkiye istiyoruz.

10. Medya özgür olmalı : Medya tam özgür olmadan demokrasi işlemez.
TRT iktidar borazanı olmaktan çıkmalı, Genel Müdür atamaları siyasetten etkilenmemeli. İktidarın sopası olan bir RTÜK modelini biz kabul etmiyoruz.

11. Vergi denetimi adil olmalı: Vergi denetimi siyasal amaçlı kullanılmamalı,
fikrini açıklayan işadamının kapısına ertesi gün denetim elemanı dayanmamalı.

12. Kesin Hesap Komisyonu: TBMM’de Kesin Hesap Komisyonu kurulmalı. Vatandaştan toplanan vergilerin hesabı kuruşuna dek verilmesi demokrasinin gereğidir.

13. Anayasa değişikliği: Çağdaş ve özgürlükçü Anayasa’ya ihtiyacımız var.
Yargının yansızlığı ve bağımsızlığını sağlanmalı, HSYK ikiye ayrılmalı.

14. Yolsuzlukla Mücadele: Yolsuzlukların üzerine mutlaka ve sonuna dek gidilmeli.

Öbür siyasal parti önderlerini de ilke ve önceliklerini ortaya koymaya çağıran
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu,

– “Bu sayede Koalisyon süreci daha verimli ve anlaşılır olacaktır.” dedi.

Kılıçdaroğlu, CHP’nin sorunun değil çözümün adresi olacağını sözlerine ekledi.

*****

CHP, Türkiye’nin 5 temel ya da öncelikli sorun alanı olarak şunları belirlemiş :

1. Dış politika
2. Ekonomi
3. Anayasa
4. Eğitim
5. Toplumsal barış…

AKP DIŞINDA 3 PARTİYE 10 MADDELİK “ÇEKİRDEK PROTOKOL” KOALİSYONU ÖNERİSİ


AKP DIŞINDA 3 PARTİYE
10 MADDELİK “ÇEKİRDEK PROTOKOL” KOALİSYONU ÖNERİSİ

Koalisyonlar netameli konulardır…

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu,

– “AKP ile koalisyon kuramazsak üzülürüm. Kurulacak koalisyon eğer Türkiye’ye
önemli bir sıçrama yaptıracaksa, kısa vadeli oy kaybı yaşamaya razıyız.
demiş.

İçtenlik payı da taşımasına karşılık, siyasetin gereklerindendir sanırız bu sözler.

Biz başından beri AKP’yi kesinkes dışlayan ve mutlaka hesap soran bir yapılanmayı savunduk.

Hatta CHP – MHP – HDP’nin asgarinin de asgarisi bir “çekirdek protokol” yaparak ülkenin bekletilemeyecek, bekletilmemesi gereken “olmazsa olmaz” ları ekseninde tanımlı bir süre için koalisyon kurmalarını önerdik. Her şeye karşın hala aynı noktadayız..

Yeter ki AKP zulmünden, YIKICILIĞINDAN ve talanından kurtulalım!..

Bu seçim bir “40 katır mı – 40 satır mı?” seçimi olabilir..

On maddelik bir çekirdek protokol önerimiz var..

İçinde MHP’nin kırmızı çizgileri de, CHP’nin 14 ilkesi de, HDP’nin kimi beklentileri
ve en azından 2 yıl için “hayır” diyemeyeceği, ülkemizin yakıcı – ivedi sorunları var.

  1. “Çözüm sürecini” protokol süresince askıya almak, hiç değinmemek.
    2. Ekonomideki yangını söndürmek; işsizlik ve yoksuluğu azaltmak.
    3. Sıcak çatışmaları durdurmak
    4. 17 – 25 Aralık 2013 yolsuzluğunun hesabını mutlaka AKP ve Erdoğan’dan sormak
    5. Bürokrasideki, özellikle MİT’teki AKP kemik kadrolarını tasfiye etmek
    6. “İç Güvenlik Yasası” nı geri çekmek
    7.  Dış politikadaki sefilliğe son vermek
    8. Eğitimdeki dincileşmeyi, zorunu din derslerini AİHM kararları gereği kaldırmak.
    9. Siyasal Partiler ve Seçim Yasalarında demokratikleştirici düzenlemeler yapmak
     Seçim barajını %3-5’lere çekmek, parti içi demokrasi ve seçim güvenliği…)
    10. Anayasa’da ilk 4 maddeye dokunmadan sınırlı iyileştirmeler yapmak…

*****

Sanırız AKP dışı 3 parti bu 10 ilkede 1-2 yıllığına uzlaşabilir.
Protokol gerekleri yerine getirildiğinde erken seçime gidilir.
Sürenin 2 yıl olması daha uygundur. Hem yeterli zaman edinilir hem de seçilen milletvekilleri 2 yıl TBMM üyeliği yaparak özlük haklarını elde eder hem de
ülke “normalleştirilmiş”olur..

Bu süre, milletvekillerinin iknası ve katılımını sağlamak açısından da
yerinde olacaktır.

İktidardan uzak kalan AKP; rant paylaşımı temelli bir tarikatlar koalisyonu olduğundan,
hızla güç yitirir. 2 yıl sonraki seçimde de marjinalleşir, giderek tarihin çöplüğüne atılır. Geçmişteki peeek çok siyasal parti gibi o da politik görevini ve ömrünü tamamlamış olur.

AKP ile koalisyon ise onun ömrünü uzatır, gücünü toparlamasına neden olur ve
ortak olduğu parti / partileri eritir.

Toplam 57,7 milyon kayıtlı seçmen içinde AKP oyları 18,863 milyon ile gerçekte 1/3 bile değildir (%32,7)!

Her 3 kişiden 2’si gerçekte AKP karşıtıdır.

Geçerli oyların %41’ini alan AKP’nin TBMM’de temsil oranı ise, ucube barajlı d’Hond’t sistemi sayesinde % 47’dir.
Bu gerçek hep öne sürülerek, masada tutularak psikolojik üstünlük elde tutulmalıdır.

CHP, MHP ve HDP mut – la – ka uzlaşmalı ve AKP dışında hükümet olmalıdır.

Muazzam yolsuzlukların, Gezi’nin, Reyhanlı’nın, Uludere’nin hesabı mutlaka sorulmalı,
Erdoğan sınırlanmalı, ülke normalleştrilmeli ve
Irak – Suriye’de sürüdürülen kanlı ve ülkemizi de bölücü serüvene…… derhal son verilmelidir.

AKP’nin kasten sürdürülen de facto iktidarına son verilmelidir.

Bu hükümet salt erken seçim amaçlı bile olabilir;

AKP-RTE’nin uzatmalı – gaspçı – düşük – emanetçi hükümeti ile seçime gidilmemelidir!

Sevgi ve saygı ile.
3 Ağustos 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

CHP-Cemaat ittifakı’na ilişkin 12 kanıt


CHP-Cemaat ittifakı’na ilişkin 12 kanıt

Disipline sevk edilen CHP’li vekiller Güler ve Aygün, savunmalarını verdi. ‘CHP-Cemaat ittifakı’na ilişkin
12 kanıt sunan Güler, ‘Asıl bu ittifaktan sorumlu olanlar soruşturulmalı.’
dedi.

CHP-Cemaat ittifakı'na ilişkin 12 delil

CHP’de “ulusalcı” muhaliflere yönelik disiplin uygulamaları dün de  sürdürüldü.

Süheyl Batum’un partiden ihraç edilmesinden sonra Parti Meclisi’nin (PM) kararı ve “kınama cezasıyla cezalandırılmaları” istemiyle Yüksek Disiplin Kurulu’na (YDK)
sevk edilen İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler ile Tunceli Milletvekili
Hüseyin Aygün
’ün YDK tarafından savunmaları alındı. Güler YDK’ye yazılı savunma verirken Aygün ise YDK toplantısına katılarak savunma yaptı.

“CHP ile Cemaat yerel seçimlerde ittifak yaptı.
Partinin çatısı akıyor”

sözleri nedeniyle parti yönetemince disipline sevk edilen Güler, YDK’na 5 sayfalık
yazılı savunma verdi. Aygün bir saat süreyle kaldığı kurulda sözlü savunma yaptı.

‘CHP-CEMAAT İTTİFAKINA 12 ÖRNEK GÖSTERDİ

Güler’in YDK’ya gönderdiği yazılı savunmasında parti yönetimine yönelik
“CHP – Cemaat ittifakı”nın kanıtı niteliğinde 12 örnek verdiği öğrenildi.
Güler’in savunmasında;

“Bu 12 olayı açığa kavuşturmalıyız. Bu durumları önlemeyen tüm kişileri soruşturmak zorundasınız. İttifak yok deniliyorsa, resmi karar yok ama bu 12 olay ne?
CHP ile cemaat ittifakı uygulamalarından sorumlu olan kişilerle ilgili soruşturma yapılmalı.”
dediği belirtildi.

Güler, Kastamonu’da bir konferansta, CHP’nin yerel seçimlerde Cemaat’le işbirliği yaptığını belirterek, “Her ne kadar parti yönetimimiz inkar etse de 30 Mart (204) seçimlerinde Cemaat’le ittifak yaptı. İllerde ve ilçelerde Cemaat’in çeşitli unsurlarının CHP ile yürüdüğünü hepimiz gördük.” demişti.

‘YAZANI DEĞİL YAPANI CEZALANDIRIN’

Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün ise YDK toplantısına katılarak sözlü savunma yaptı. Aygün savunma sonrası twitter hesabından, “Kamuoyuna zorunlu açıklama:
CHP Disiplin Kurulu’na bir saat boyunca savunma verdim. Özet: Haksızlığı yazanı değil,
yapanı cezalandırın dedim.” değerlendirmesinde bulundu.

AYGÜN NE DEMİŞTİ?

Aygün, Şişli Belediye Başkanı Hayri İnönü ile Mustafa Sarıgül ve oğlu Emir Sarıgül arasında yaşanan olaylardan sonra yaptığı açıklamada CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu
şuı sözlerle eleştirmişti:

“Önce bir belediyede işçilere yapılan taşlı-sopalı ‘müdahale’, başka bir belediyede yüzlerce ağaç kesimi, başka bir belediyede ise İnönü-Emir Sarıgül kavgası. Sen İstanbul Belediye başkanlıklarını bir kişinin aile şirketi olarak dağıtırsan olacağı budur. Halka ve emeğe değil, sermayeye yüzünü dönersen sonuç budur. Siyasette ‘Beykoz Konakları’nda karar alırsan,
işte böyle mahkum olursun. Günaydın.” (AYDINLIK Gazetesi portalı, 15.01.2015)

Onur ÖYMEN : CHP’nin PYD’ye bakışı hakkında düşünceler

CHP’nin PYD’ye bakışı hakkında düşünceler

Portresi_ATA_ile

Onur ÖYMEN

 

 

Sayın CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, katıldığı bir televizyon programında gerekirse Türk Silahlı Kuvvetlerinin IŞID’a karşı PYD ile birlikte savaşabileceklerini söylemiş ve CHP’nin PYD’yi bir terör örgütü gibi kabul etmediği izlenimi veren ifadelerde bulunmuş.

PYD,  Öcalan ve PKK liderlerinin 1998 yılında Türkiye’nin baskısıyla Suriye’yi
terk etmek zorunda bırakılmalarından sonra geride kalan PKK’liler tarafından kurulmuş PKK çizgisindeki bir örgüttür.

Wikipaedia gibi uluslararası kaynaklar PYD’nin Türkiye, ABD ve Avrupa Birliği tarafından terör örgütü olarak kabul edilen PKK’ya bağlı olduğunu, bu örgütün Öcalan’ı ideolojik liderleri olarak kabul ettiğini ve Kongra-Gel’i de “Kürt Halkının en yüksek yasama organı olarak gördüğünü” yazmaktadırlar.

PYD lideriyle Öcalan’ın geçmişte çeşitli vesilelerle birlikte olduklarını, yakın temas içinde bulunduklarını kanıtlayan belgeler de vardır.

  • Genelkurmay Başkanlığı, 8 Ekim 2014’te yaptığı bir açıklamada PYD’yi
    bir terör örgütü olarak nitelendirmiştir.

Türk hükümetinin bu veriler ortadayken PYD lideri ile görüşmelerde bulunarak bu örgütü meşrulaştırma yolunda adımlar atması PKK’nın da meşrulaştırılmasının yolunu açabilir. Esas eleştirilmesi gereken budur.

Yıllardan beri, ayırım gözetmeden bütün terör örgütleriyle mücadele edilmesi gerektiğini savunan CHP’nin şimdi PKK’nın uzantısı olduğu kabul edilen bir örgütü terör örgütü olarak kabul etmediği izlenimini veren görüşler açıklaması bence doğru olmamıştır.

Ayrıca gene yıllardan beri “Silah zoruyla Türkiye’ye siyasi hedeflerini kabul ettirmeye çalışan bir terör örgütüyle müzakere edilmez mücadele edilir”görüşünü ısrarla savunan

CHP’nin şimdi Hükümetin PKK’yla açılım süreci adı altında görüşmelerde bulunmasını kabul etmesi de şaşırtıcı olmuştur.

IŞID’ın Ayn el Arab’da (Kobane) yürüttüğü ve sivil halkı da hedef alan terrorist saldırılarına milletçe gösterdiğimiz haklı tepkiler PYD ile ilgili bu gerçekleri unutturmamalıdır.

Saygılar, sevgiler. 16.10.14

ÇARŞI GRUBU’na YAPILAN BASKILARI KINIYORUZ!


ÇARŞI GRUBU’na YAPILAN BASKILARI KINIYORUZ!


Beşiktaş ÇARŞI Grubu
, tümüyle demokratik hak ve özgürlükler bağlamında olan
yasal, hukuka uygun bir topluluktur. Anayasal güvence altındadır ve

Anayasa md. 25 uyarınca “Düşünce ve kanaat hürriyeti” ni

Anayasa md. 26 uyarınca da “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” ni kullanmışlardır.

Ayrıca Anaysa md. 34 uyarınca da
“Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı” vardır.

Bu madde, ilk fıkrasında şöyle yazar :

Anaysa md. 34 : “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”

ÇARŞI Grubu, 31 Mayıs 2013 günü İstanbul Taksim’de “Gezi” de başlayan
AKP karşıtı doğal – yasal – demokratik protesto eylemlerinde
çok etkin katılım sağlamıştır.

AKP iktidarı bu durumdan çok rahatsız olmakta ve gelecekte benzer eylemlerin düzenlenmemesi için elinden geleni yapmaktadır. Korku bacayı samıştır.
Öyle ki; bu kümede (grupta) yer alan insanları sindirmek için, yapılabilecek en ayıp –
yüz kızartıcı davranış sergilenerek, DARBECİLİK suçlaması yüklenmiştir.

Sivil – silahsız sınırlı sayıda bir insan topluluğu nasıl Hükümet devirebilir ki?

AKP iktidarının, tüm despot yönetimlerde olduğu gibi “iktidardan düşme” fobisi ile takınaklı (obsessif) – zorlantılı (kompülsif) paranaoid davranışlar sergilediğini izliyoruz. Bu üzücü durum son derece sağlıksız olup, ülkemizi Faşizme götürür!
Yaşanan da budur. AKP iktidarı giderek otoriterleşmiş, neredeyse totaliter – baskıcı bir rejime ülkemizi sürüklemiştir. İnternet sansürleri, TİB’e verilen olağanüstü ve hukuksuz yetki ve olanaklar (çok özel personel, donanım, sınırsız dinleme – engelleme..), Cemaatle ortak yürütülen Ergenekon vb. tertip – kumpas davalar,
yıllarca hapisler..demokratik hukuk devletlerinde kabul edilemez ve
örneği gösterilemez dayatmalardır.

Gerçek darbeci AKP iktidarlarıdır!

T.C.’nin Anayasal temel değerleri ile ciddi – uzlaşmaz çatışmaları vardır ve
bu rejimi yavaş yavaş yasa – hukuk – anayasa… dinlemeden eylemli olarak (fiilen,
de facto) sürekli biçimde başkalaştırmaktadırlar (dejenerasyon – metamorfoz).

Bu tablo karşısında, Anasaya’nın ilk 4 maddesinde güvence altına alınan T.C.’nin
temel niteliklerini siyasal iktidara karşı da olsa savunma, koruma ve kollama görevi
doğrudan doğruya bu ülkenin sahibi olan yurttaşlarına düşmektedir.
Bu bir meşru savunmadır ve hem hak hem de vatandaşlık görevidir.

Bu bakımlardan, ÇARŞI Grubu’nu, tümüyle yasal eylemlerinden dolayı destekliyoruz ve bu yurttaşlarımza yapılan AKP iktidarı baskılarını reddediyoruz.
Açılan zorlama – tertip soruşturma ve davalar derhal durdurulmalı;
Cumhuriyetin yurttaşı yersiz – haksız – baskıcı – yıldırıcı biçimde taciz edilmemelidir.

ÇARŞI Grubu’na destek amaçlı olarak onlarla birlikte Beşiktaş maçını izleyecek iken,
bu yerinde kararını her nedense (?) değiştiren ve maçı “protokol tibününüden” izlemeye karar veren CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu‘na da, halkın içinde değil ama
protokol tribünlerinde muhalefet kolay gelsin” (!) diyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
19.9.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Kılıçdaroğlu’dan Davutoğlu’na açık mektup

Kılıçdaroğlu’dan Davutoğlu’na açık mektup

Dostlar,

Türkiye’nin en önemli sorunu Cemaat’in bankası BANK ASYA olsa gerek..

CHP Genel Başkanı K. Kılıçdaroğlu da durumdan görev çıkararak Cemaatin bankasını savunmayı öncelikli görev ediniyor ve kamuoyunda gündem oluşturabilecek bir yöntem, BAŞBAKANA AÇIK MEKTUP, özenle seçilerek yazılıp gönderiliyor ve basına da bilgi verildiğinden, mektup fiziksel olarak alıcısına erişmeden içeriği ulaşmış oluyor..

Oysa bu saatlerde MGK toplantıda ve ABD’nin IŞİD odaklarına hava saldırısı sürerken, Türkiye nasıl çark ederek “terbiyeli – uslu ABD müttefiki” olabileceğini ve “IŞİD unsurlarına” dönük askeri operasyona destek verebileceğin değerlendirmekte..

Belki de bu BANK ASYA’dan sonra 2. derecede önemli konu için de yeni bir açık mektup yazılmaktadır.. Ya da yaratıcı bir başka yöntem bulunacak ve MGK toplantısı sonunda uygulamaya konacaktır.. (Örn. çArşı Grubu ile Beşiktaş maçını izleme gibi..)

Y-CHP bu..
Hikmetinden sual olunmaz ki??

Güneydoğuda devlet okulları yakılıyor; itfaiye ve kolluk engelleniyor..

Eminiz bu konuda da Y-CHP yepyeni postmodern yöntemlerle etkili muhalefetini kamuoyuna gecikmeden sunacaktır..

*****

KK’nın Başbakana Açık Mektubu aşağıda..
“Kolay gelsin” diye bitiriyor Kemal bey..

Biz de Y-CHP ve KK’na “Kolay gelsin” diyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
17 Eylül 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

============================================

Kılıçdaroğlu’dan Davutoğlu’na açık mektup

AA, 17 Eylül. 2014

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan Ahmet Davutoğlu’na açık mektup yazdı. Kılıçdaroğlu, mektubunda şu ifadeleri kullandı:

  • “Sizi peşinen uyarıyorum, bankacılık sektöründe yaşanabilecek yeni bir krizin sorumlusu olmaya adaysınız. Yüksek rakımlı tepede oturan beyefendinin,
    Türk bankalarından birisini hedef alan ve açık suç oluşturan sözleri karşısında sessiz kalıyorsunuz. Yeniden uyarıyorum, O zat Anayasal açıdan sorumsuzdur, siyaseten hesaba gelmez.
    Türk bankalarını korumak, kollamak, denetlemek sizin ve hükümetinizin işidir,
    bu sorumluluk kanun karşısında da seçim sandığında da paylaşılamaz.
    Türkiye gibi açık toplumlarda suç ve ceza süreci şeffaftır.

    ‘Şuradan yakalayamadık, buradan ceza keselim’ olmaz. Bir bankayı sermayedarı, mevduat veya kredi müşterisine göre ödüllendirme veya cezalandırma hakkına, yetkisine kimse sahip değildir. Böyle bir keyfilik mali sistemin ortasında pimi çekilmiş el bombası bırakmaya benzer. Bu oyunun kazananı olmaz,
    herkes kaybeder.”

Bankalar Kanunu’nun açık olduğunu da vurgulayan Kılıçdaroğlu, sorunlu bankaya önce 68’nci maddenin uygulanarak önlem almasının isteneceğini, bir sonraki adımda 70’nci maddeye göre de yönetimin değişeceğini ve atama yapılacağını belirtti.

‘BAŞBAKAN OLARAK GÖREVE BAŞLAYIN’

Bu adımlar olmadan 71’nci maddeye göre bankaya el konulamayacağını bildiren Kılıçdaroğlu, şöyle dedi:

  • “Son kez uyarıyorum; Türk ekonomisi bankacılık kesiminde bugünkünü andıran bir dedikodu ve karalama kampanyasının bedelini ağır ödedi. 25 banka battı, milli gelirin üçte biri kadar zarar edildi. Eğer Başbakan iseniz lütfen gereğini yapın. Hedefteki bankada sorun varsa, yasal çerçevede kalarak çözün. Yok, sorun bankada değil, yüksek rakımlı tepenin sakinindeyse, kendisini önce bir
    sükûnete davet edin.
    O beyefendiye sorumsuzluğunun size ve Türkiye’ye ödeteceği bedeli de hatırlatın. Bankayı, sermaye piyasasındaki yerli ve yabancı yatırımcıyı tedirgin ve mağdur edenleri, kanunun açık hükümlerine göre cezalandırın. Tavsiyem bunları yapın ve Başbakan olarak göreve başlayın. Kolay gelsin.”