Etiket arşivi: CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu

Prof. Sami Selçuk : YSK kararı küresel skandal!

 YSK kararı küresel skandal!

Sami Selçuk, 16 Nisan halkoylamasıyla ilgili AİHM’ye görüş sundu.

Prof. Sami Selçuk: YSK kararı küresel skandal!

Eski Yargıtay Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk, 16 Nisan Halkoylamasına ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) sunulan görüşünde, YSK’nin mühürsüz zarflarla veya “Evet” mührüyle kullanılan oyların geçerli sayılmasına ilişkin kararının “yok” hükmünde olduğunu belirtti. YSK kararının Cumhurbaşkanı’ndan en sade yurttaşa, TBMM’den en sıradan kuruluşa kadar hiçbir kişiyi ve kurumu bağlamayacağını kaydeden Selçuk, olanak varsa geçersiz oyların sayımla belirlenmesi, aksi takdirde YSK’nin yeni bir oylama takvimini duyurması gerektiğini ifade etti. Selçuk, “16 Nisan 2017 Halkoylamasına İlişkin Bilimsel Görüş” adıyla CHP Bilim, Yönetim, Kültür Platformu tarafından kitaplaştırılan görüşünde çarpıcı tespitlerde bulundu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun önsözünü yazdığı kitapta Selçuk’un bilimsel görüşünün İngilizce, Fransızca ve Almanca çevirileri de yer aldı.

Trump kararı örneği

Selçuk, bilimsel görüşünde Anglosakson ve Kara Avrupası hukuk sistemlerinde “normlar basamağının” yukarıdan aşağıya anayasa, uluslararası sözleşme, yasa, yasa hükmündeki kararname, tüzük, yönetmelik ve genelge olarak sıralandığını ifade etti. Bir alt normun üst norma aykırı olması durumunda uygulamanın sistemlerdeki başkalıklar nedeniyle birbirinden köklü biçimde farklı olduğuna ve değişik sonuçlar doğurduğuna işaret eden Selçuk, Kara Avrupası hukuk sisteminde uygulamanın kesinlikle en somut norm olan en alt normdan başlayacağını kaydetti. Buna karşılık “Yüksek Mahkeme” kurumunun benimsendiği Anglo-Sakson hukuk sisteminde yargıçların, bir yasa normunun anayasa normuna aykırı olduğu kanısına ulaşırlarsa, bunları uygulamadan geri çekebileceklerini ifade etti. Selçuk, bu duruma ABD’de bir federal mahkeme yargıcının, Başkan Trump’ın mültecilere ilişkin kararnamesini durduran kararını örnek verdi. Türkiye, Almanya, Fransa gibi Kara Avrupası hukuk sistemini benimseyen ülkelerde yargıda son sözü söyleyen, bilimsel deyişle otantik yorumu yapan Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay’ın görev alanlarının kesinlikle birbirinden ayrı olduğunu belirterek şöyle yazdı: Anayasa Mahkemesi’nin görev alanına giren anayasa normuna aykırılık iddiası söz konusu ise, bu konuda Yargıtay ya da Danıştay yahut da YSK gibi yarı yargısal bir merci kendisini yetkili görerek karar verirse kurulan hüküm, “görev gaspı” nedeniyle “yokluk” yaptırımı ile sakattır; hukuk dünyasında doğmamış, hukuksal varlık kazanmamış olur. Bu durum, sözgelimi, kaymakamın boşanma kararı vermesi ya da iddianame düzenlemesi gibidir. Böyle bir kararı ya da iddianameyi hiçbir nüfus memuru ya da mahkeme gözetmez, gözetemez. YSK’nin bu konuda verdiği karar da tıpkı böyledir ve hukuk dünyasında hukuksal varlık kazanıp doğmamıştır. Dolayısıyla görünüşte ve sözde karar biçiminde somutlaşan bu işlemin ayrıca yetkili bir organ tarafından iptal edilmesine gerek yoktur; esasen böyle bir iptal kararı, yoklukla sakat işlemin hukuk dünyasında var olduğunu belirteceğinden yeni bir hukuksal ihlale yol açacaktır.

Yetki gaspı

Normlar arasında YSK’nin belirttiği gibi bir çatışma bulunsaydı, bunu çözmek Anayasa Mahkemesi’nin görevine girecekti. Olayımızda bir çatışma yoksa da, var sayıldığında yapılacak işlemler bellidir. Adli ya da idari mahkemede görev yapan bir yargıç yahut da Yargıtay ya da Danıştay yargıçları veyahut da YSK yargıçları gibi yarı yargısal görev yapan yargıçlar, önlerine gelen konuda bir yasa normunu, anayasa normuna aykırı bularak uygulamadan geri çekemezler, uygulamak ya da YSK dışındakiler konuyu Anayasa Mahkemesi’ne taşımak ve “bekletici sorun” yapmak zorundadırlar. Eğer yargıçlar, o normu YSK yargıçlarının kotardıkları gerekçeyle uygulamadan geri çekerek ya da göz ardı ederek karar verirlerse, kendilerini Anayasa Mahkemesi yargıçlarının yerine koymuş olurlar, verdikleri karar, yetki gaspı nedeniyle hukuk dünyasında doğmamış olur. Çünkü hukukta en ağır yaptırım olan “yokluk” yaptırımı ile sakattır. Ne yazıktır ki, olayımızda yaşanan olgu budur. Selçuk, ayrıca Nüfus Hizmetleri Kanununda 2 Ocak 2017’de çıkarılan 680 sayılı OHAL dönemi KHK’si ile “Yerleşim yeri adresi yurt dışında olan Türk vatandaşlarının adres kayıtları, yaşadıkları ülkede kullanılan adres verilerine veya o ülke ve bağlı olduğu temsilcilik bilgisine göre tutulur” düzenlemesinin getirildiğine dikkat çekti. Anayasanın 67. maddesine göre seçim yasalarında yapılacak değişikliklerin bir yıl süre ile uygulanamayacağını anımsatan Selçuk “Değişiklik Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda yapılmışsa da bunun seçimlerle ilgili yazılı hukukta yapılan bir değişiklik olup seçimi, oylamayı etkilediği ve anayasasının 67’nci maddesine aykırı bulunduğu açıktır. YSK’nin buna göz yummasını açıklamak olanaksızdır” ifadesini kullandı. YSK’nin sahteciliğe yol açacak biçimde karar vermesinin “göz yumulamaz boyutta ulusal ve küresel bir skandal” olduğunu ifade eden Selçuk, “küçük çapta bir grubun oy kullanma hak ve özgülüklerini koruma kaygısıyla davranan yargıçlar yüzünden milyonların oy kullanma hak ve özgürlüklerini tehlikeye düştüğünü” belirtti. Selçuk “En baskıcı yönetimler bile, hukuk dünyasında hiçbir kurum ya da kişinin ‘olup bitti’ye getirilerek meşruluk kazanamadıklarını bildikleri için, sürekli kendilerini meşru göstermeye çalışırlar. Tarihin her döneminde meşruluğun kuşkulu olduğu yönetim ve yönetenler, toplumsal kargaşalara yol açmışlar ve bunlardan sorumlu olmuşlardır” ifadelerini kullandı.

İki yol

Mühürsüz zarflarla ya da evet mührüyle kullanılan oyların geçersiz olduğunun benimsenmesinin zorunlu olduğunun altını çizen Selçuk, iki tür çözümün olanaklı olduğunu kaydetti: “Kullanılan geçersiz oyların sayımla belirlenmesi olanağı varsa, bu sayım kesinlikle yapılmalı; geçersiz oy sayısının toplamı, YSK tarafından yayımlanıp duyurulan sonucu değiştirecek ve etkileyecek boyutta değilse, ortada bir uyuşmazlık bulunmadığından, YSK tarafından duyurulan sonuç, hiçbir işleme gerek kalmadan toplumun her kesimi tarafından benimsenmelidir. Geçersiz oyların sayımla belirlenmesi olanağı yoksa, oylama ve oylamayı sonuçlandırıp kesinleştiren YSK kararı, hukuka aykırı işlemler açısından en ağır yaptırım olan yokluk yaptırımı ile sakatlanmış; oylamanın meşruluğu ortadan kalkmış demektir. Oylama ve YSK’nin oylamaya ilişkin son kararı, cumhurbaşkanından en sade yurttaşa dek hiçbir kişiyi; TBMM’den en sıradan kurum ve kuruluşlara dek hiçbir kurum ve kuruluşu bağlamayacağı için, YSK; yaptırımın türünü, yani yokluk yaptırımını gözeterek yeni bir hukuksuzluğa yol açmamak için, asla önceki kararlarını iptale kalkışarak onların hukuk açısından var olduğunu üstü kapalı olarak bile asla dile getirmemeli, sadece ortaya çıkan sonucu belirlemekle, kamuoyuna duyurmakla ve de yalnızca yeni oylama takviminin duyurmakla yetinmelidir.”

‘Kargaşadan hukuku yanlış uygulayanlar sorumlu’

YSK gibi yarı yargı organı olan bir kurumun anayasaya, yasaya, tüzüğe, yönetmeliğe aykırılık gibi konuları görevli yargı organlarının önüne taşıma yetkisi bulunmamaktadır. Bu nedenlerle YSK, Seçimler ve Halkoylaması Yasası’nın özellikle oy pusulalarının ve zarfların mühürlenmesine ilişkin 77, kullanılmayan oy zarfları ve oy pusulalarından kullanılmayanlarla ilgili 97, sandığın açılması ve sayılması ile ilgili 98 ve en önemlisi de “Arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan oy pusulaları geçerli değildir” hükmünü içeren 101/1. maddelerini, öncelikle ve kesinlikle uygulamak zorundadır. Bütün bunlara ters düşen nedenlere dayanılarak verilen kararlar, yapılan işlemler bütünüyle yokluk yaptırımı ile sakattır. Böyle bir sakatlık da, elbette hukuk düzenini altüst eder, kargaşa yaratır. Şu anda ülkemizde yaşanan kargaşanın nedeni de budur. Bu kargaşadan hiç kuşkusuz bir ilkeler düzeni ve kavramlar dili olan hukuku yanlış yorumlayıp uygulayanlar sorumludurlar.” (31.08.2017, Cumhuriyet ve
http://www.cagdasses.com/guncel/70275/prof-sami-selcuk-ysk-karari-kuresel-skandal)
================================
Dostlar,

Seçkin hukuk bilgini, Yargıtay önceki başkanlarından Sn. Prof. Dr. Sami Selçuk çok önemli bir yurttaşlık ve hukukçuluk profesyonel sorumluuğunu yerine getirmiştir. AİHM’inde CHP tarafından açılan dava kabul edilmiştir. Bilindiği gibi YSK açık hukuksuzluk yaparak 16 Nisan 2017 halkoylaması sonucunu tam tersine çevirmiş, kıl payı 6771 sayılı Anayasada köklü değişiklik yapan anayasa değişikliği yasası, sözde halk tarafından kabul edilmiştir. Sonrası iyi biliniyor; Türkiye birkaç ay içinde TEK ADAM DİKTATÖRLÜĞÜNE dönüştürülmüştür.

Sayın Prof. Selçuk’a göre YSK’nın işlemi YOK HÜKMÜNDEDİR!

Anayasa ve rejim gayrımeşru  biçimde değiştirilmiştir.
AİHM tarafından bu ağır hukuksuzluğun ”saptanması” istenmektedir.

Dileriz bu yönde bir karar çıkar ve YSK oylamayı yinelemek zorunda kalır…
Yinelenen oylamada HAYIR çıkması durumunda, geriye dönük olarak yapılan tüm işlemler hukuksuz – temelsiz kalacak ve onlar da yapılmamış sayılacak.. Çoook ciddi bir karmaşa ve bundan elbette başta AKP = RTE olmak üzere YSK sorumlu. Herkes hesabını vermeli..

Bekleyip göreceğiz…

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Örgütlü halkın önünde durulmaz

Örgütlü halkın önünde durulmaz

Mustafa BalbayMustafa Balbay,  balbay@mustafabalbay.com
YURT Gazetesi, 10 Temmuz 2017
(AS : Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır.)
Maltepe ve çevresinde dün onlarca insan ırmağı vardı. Sabah saatlerinde oluşmaya başlayan ırmaklar öğleye doğru giderek gürleşti. Saat 14.00’ten itibaren (AS: başlayarak) ırmaklar yer yer göletler oluşturmaya başladı. Denizin kıyısında bir başka deniz oluştu, insan denizi…

Öyle bir deniz ki, dalgalı, coşkulu, kıpır kıpır…

Her insan dalgası çevredeki gruplarda ayrı bir heyecan yaratıyor.
Anadolu kentlerinden birlikte gelen gruplar doğal olarak birbirini kaybetmiş.
İzmirliler Hataylılara karışmış, Antalyalılar  Balıkesirlilere…
Nereden geldiklerini sorduğumuz gruplardan ortak bir kent adı yükseldiğinde en az 3-4 kişi farklı kent adı veriyor. Anadolu birbiriyle kenetlenmiş…
Mitinge gelenlerin bir kısmı 24 günlük zaman diliminde ara ara yürüyüşe katılmış. O yürüyüşlerde birlikte olduklarımızla yeniden kucaklaştık. Yürüyüş anılarını paylaştık.

Maltepe’ye denizden de akanlar vardı. Avrupa yakasından gelenlerin çoğu teknelerle ulaştı… Beylikdüzü, Bakırköy onlarca tekne ile denizden akıyordu. Tekneleri görünce biz de hızımızı alamadık, bir çağrıyı kabul edip atladık. Kemençe eşliğinde İzmir Marşı söyleyip kıyıdan akanları izledik, selamladık… 7’den 87’ye her yaştan, her kentten, hatta her görüşten insan
“hak, hukuk, adalet” kavramı etrafında birleşmişti.

Göğüslerde en çok Atatürk resmi vardı. Hiç parti amblemi yoktu.
“Hak – hukuk – adalet” dışında atılan çok az slogan vardı.

Bir de bulunan bir eşyanın sahibini arayanlar. Bu tür görüntüler yürüyüşte de vardı. Normalde bir eşyasını kaybeden kişi kaybettiği şeyi ilan eder, bulunup bulunmadığını sorar. Yürüyüş ve mitingde ise bulunan eşyanın sahibi aranıyordu. Deyim yerindeyse herkes yürüyordu ama kimse yürütmüyordu!

Toplumsal hareketler için geleneksel bir söylem vardır; örgütlü halk yenilmez
Örgütlü, ne istediğini bilen halkın önünde kimse duramaz. Hiçbir güç duramaz.
Örgütlü halktan büyük başka bir güç yoktur. Dün bunu bir kez daha gördük.

24 gündür hiç temposunu düşürmeden devam eden adalet yürüyüşü mitingle birlikte taçlandı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile önceki gece 10 dakikalık görüşmemizde attığı adımın arkasının değişik şekillerde geleceğini vurguladı. Kılıçdaroğlu’nun yüzünde enerji dolu bir dirilik vardı. Mitinge, yürüyüşe katılan katılmayan herkesin ortak sorularından biri şu:

Bununla ne elde edildi, ne elde edilecek?

Bu konuda daha çok yazacağız daha çok konuşacağız… Bugün için söyleyeceğimiz şu:

Adalet istemi ayağa kalkmıştır! Oturmayacak…


=================================
Dostlar,

Sayın Mustafa Balbay’ın sağlıklı gözlemlerine dayalı irdelemeleri ve çıkarımları büyük isabet taşıyor.

  • CHP, toplumsal muhalefetin öncülüğünü yapmak, başarmak zorundadır.

Kitleler ayağa kalkmıştır, liderlik beklemektedir; ardından yürüyecektir.
Bu süreçte siyasal yol haritası kılı kırk yararak ustalıkla belirlenmek durumundadır.
CHP’nin artı “hata” en azından “büyük hata” yapma hakkı – lüksü yok – tur..

“Laiklik tehlikede değil”, “Ekmek için Ekmeleddin”, “Tıpış tıpış gelecekler” gibi safsata düzeyinde yanlışlara asla yer yoktur.

Prof. Süheyl Batum, Aylin Nazlıaka, Prof. Birgül Ayman gibi değerler Partiye geri kazanılmalı, benzer dışlanmalar asla yaşanmamalıdır.

CHP, Güneydoğu Raporunda yer verdiği “Kürt sorunu” çözümlerini netlikle açıklamalıdır.

16 Nisan’da “HAYIR” diyen kitle %50’nin üzerindedir ve Anayasa değişiklikleri ile bunlara dayalı uygulamalar kesin olarak gayrımeşrudur; yok hükmündedir ama Anayasa’nın tümü değil!

Bu “örgüt arayan” milyonları istim üstünde tutarak seçme taşımak üzere bir TEMSİL HEYETİ oluşturulmalıdır. İllerde yapılanma sağlanmalı, YEREL KONGRE İKTİDARLARI tohumlanmalıdır. Buralarda üretilecek politikalar Merkezde Temsil Heyetince olgunlaştırılarak kamuoyuna sunulmalıdır.

AKP saçmalamaya başlamıştır. Maltepe Mitingine katılımı 175 bin kişi gibi, çıplak gözle miting alanına bakan aklı ve gözü sağlıklı herkesin en az 10 katını gördüğü kitleyi böylesine 10’da birine indirgemek psikolojik savaş sayılamaz. Psikolojik savaş akıllı – zeki kurgular gerektirir. Nitekim sosyal medyada İstanbul valiliğinin açıklaması alay konusu olmuş ve halkımız eşsiz mizah ürünleriyle tepkisini koymuştur :

  • İstanbul Valiliğinin sözde bildirimine göre, yapılan yeni ölçümlerde Ankara – İstanbul arası 450 değil 45 km’dir!

GUINESS Rekorlar kitabı açıkladı :

  • Dünyanın en kalabalık; en uzun yürüyüşü Türkiye ADALET YÜRÜYÜŞÜ-2017!

Bu potansiyeli heba etmeye hiç kimsenin hakkı yoktur.
15 Temmuz kutlamaları adı altında, vıcık vıcık halk yalakalığı uygulaması ile bu muazzam ADALET YÜRÜYÜŞÜ ve onu taçlandıran görkemli MALTEPE MİTİNGİ‘nin sağladığı sosyal – psikolojik üstünlük dengelenmeye hatta silinmeye çalışılmaktadır, çalışılacaktır.

Nitekim bu gün iktidar kanadından “Yüz bin kişiyi topladılar diye…… kalkışmasınlar” sözleri işitildi.. Hem korkunun duşa vurumudur hem planlananların..

İnsan aklı, onuru, örgütlülüğü ve bilim tarihte her zaman olduğu gibi bu coğrafyada 21. yy’ın şafağında bir kez daha kazanacaktır. Bu yalın bir öngörü olmayıp, bilimsel eytişimin (diyalektiğin) kaçınılmaz (deterministik) sonucudur (türevidir).

Sevgi ve saygı ile. 10 Temmuz 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Adalet Yürüyüşü 13. gününde

Adalet Yürüyüşü 13. gününde

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu‘nun öncülüğünde, İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklanması sonrası başlatılan Adalet Yürüyüşü 13. gününe girdi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun öncülüğünde başlayan Adalet Yürüyüşü’nde bugüne dek yaklaşık 226 kilometre yol katedildi.

Yürüyüşün 13. gününe başlamadan önce kısa bir açıklama yapan CHP lideri, provokasyonlara karşı 12 maddelik genelge hazırladıklarını belirterek

  • Bizi protesto edenlere ağır söz kullanmayın, sadece onları alkışlayın dedik” diye konuştu.

Kılıçdaroğlu yürüyüş öncesi şu açıklamalarda bulundu:

“13. gündeyiz. Güzel bir gündeyiz, sis var, çiçekler var çok güzel. Güneş henüz kendisini göstermedi. Dün Abdüllatif Şener ve sayın Kaboğlu katılmıştı. İkisinin güzel bir anısı var bana anlattılar. 13 yıl önce ikisi İzzet Baysal Üniversitesi’nde birisi asistan birisi yardımcı doçentmiş. Aradan geçen süre içinde hiç karşılaşmamışlar. Yeniden Bolu’da yan yana geldiler. Bugün Köroğlu’nun diyarını terk ediyoruz. Köroğlu’ya selamlar, Köroğlu gibi olanlara selamlar. Onlar için yürüyoruz. Provokasyonlara karşı dün akşam 12 maddelik genelge hazırladık. Bizi protesto edenlere ağır söz kullanmayın, sadece onları alkışlayın dedik. Bu da bizim adalete olan inancımızı gösteriyor.”

– CANLI –

13.00 Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Düzce’nin Kaynaşlı ilçesinde vatandaşları selamlayarak “Adalet Yürüyüşü“nü devam ettirdi.

10:19 Yürüyüş yeniden başladı

09:35 Kaynaşlı’ya girdikten kısa bir süre sonra mola verildi.

09:30 Veli Ağbaba, Kılıçdaroğlu’nun yönlendirmesiyle, megafondan anons yaparak balkonlarından Rabia işareti yapan AKP’li bir ailenin bayramını kutladı.

09:25Kılıçdaroğlu, Kaynaşlı’da “İyi ki varsın, seviyoruz seni…” pankartıyla karşılandı. Bununla birlikte AKP seçmeni üç kişi evlerinin balkonundan

09:20Kortej Kaynaşlı’ya girdi. Kortejin düzenini sağlamaya çalışan CHP milletvekili Eren Erdem, yol kenarından destek veren bir gence “Gözlüğün çok güzel, sen de çok güzelsin, bizimle yürürsen daha güzel olursun” diye seslendi.

09:25Kılıçdaroğlu, Kaynaşlı’da “İyi ki varsın, seviyoruz seni…” pankartıyla karşılandı. Bununla birlikte AKP seçmeni üç kişi evlerinin balkonundan

08:27 Adalet Yürüyüşü’nde, Düzce il sınırına girilmesiyle birlikte kortej düzeni ve güvenliği için alınan önlemler artırıldı. Güvenlik otobüsünden sık sık provokasyonlara dikkat edilmesi yönünde uyarılarda bulunuldu.

08.19 Gezi Direnişi’nde polisin attığı gaz fişeğinin başına isabet etmesi sonucu hayatını kaybeden Berkin Elvan’ın anne ve babası da yürüyüşe katıldı. (27.06.2017 09:01 SİYASET)

adalet-yuruyusu-13-gununde-310572-1.

Satır içi resim 1

PROVOKASYONLARA KARŞI ARALARDA GEZİLECEK

Dün korteje katılanlar ile yoldan geçen bazı sürücüler arasında gerginlik çıkmıştı. Bunun üzerine Kılıçdaroğlu MYK üyeleriyle toplantı yaparaka ‘provokasyon önlemine’ ilişkin bazı kararlar aldı. Toplantıda, bugünden itibaren görevli yeleği giyecek 25 milletvekilinin kortejde aralara yerleştirilmesi ve yürüyenlerin provokasyonlara gelmemesi konusunda uyarılması kararlaştırıldı.

LUİS AYALA, YARIN ‘ADALET YÜRÜYÜŞÜ’NE KATILACAK

Tüm dünyadan 140’a yakın ülke, parti ve organizasyonun üyesi olduğu Sosyalist Enternasyonal adına Genel Sekreteri Luis Ayala yarın Türkiye’ye gelerek Adalet Yürüyüşüne katılacak.

Sosyalist Enternasyonal Başkan Yardımcısı Umut Oran yazılı açıklama yaparak Adalet Yürüyüşünün yarınki etabına Ayala ile birlikte katılacaklarını, perşembe günü de yazarları tutuklu olan Cumhuriyet ve Sözcü gazetesini ziyaret edeceklerini bildirdi.
====================================
Dostlar,

BÜYÜK ADALET YÜRÜYÜŞÜ ile yalnız Türkiye değil, Dünya ölçeğinde önemli bir meşru demokratik direniş eylemi sergilenmektedir. AKP = RTE bu meşru toplumsal başkaldırıdan son derece rahatsızdır ve bunu açık açık ortaya koymaktadırlar. Ancak yaptıkları demagoji, korkutma – yıldırma denemesi, gözdağı ve üstü kapalı – açık tehdit ve şantajdan ibarettir. Ne var ki, aynı ölçüde de çaresizdirler. Tüm provokasyon ve engelleme girişimleri sonuçsuz kalmaktadır.

69 yaşında bir YÜRÜYEN ADAM, elinde ADALET dövizi ile, azmi ve serinkanlılığı ile, sabrı ve hoşgörüsü ile en önemlisi KARARLILIĞI ve  AKILCI POLİTİKASI ile tüm Türkiye’yi, uluslararaı toplumu arkasına katacak, katmış gibi gözükmektedir.

Elbette, BÜYÜK ADALET YÜRÜYÜŞÜ‘nün başlatıldığı 15 Haziran 2017 günü öncesi ve sonrası Türkiye bir değildir, bu tarih / eylem, adeta bir milattır. Kuşku yok, belirleyici (deterministik) sonuçları olacaktır. AKP = RTE despotizmi duvara dayanmıştır ve yapılan sayısız uyarı – eleştiri hemen hemen hiçbir işe yaramamıştır, korkarız yaramayacaktır da.

21. yy’ın şafağında para-normal hatta anormal biçimde “Tekleşen bu 2’li”nin politik davranış kalıpları, siyaset bilimi / siyasal tarih / siyaset sosyolojisi ve siyaset psikolojisi açısından yabancı değil, “bildik” tir, öngörülebilirdir. 2’linin yapıp-etmeleri gerçekte “tipik” tir ve berrak ve çok kaygan bir totaliter bir eksene oturmuştur. 2’linin bu politik seçimi, bilinçli ya da bilinçsiz, kendi dinamikleriyle sürüklenecek ve son durağa erişecektir.

Orada, sahnedeki başlıca ve türev sorumlu politik aktörler için “hayır” yoktur.

Saklanamayan titrek dudaklar her ne denli derin korku – endişe frekansında sıklıkla “hayırlara vesile olmasını” dilese de icraatlarının.

Ne yapalım ki, Tarih Baba, kendisinden ders almayan / alamayan zeka fukaralarını “tekerrür” sopasıyla pataklamayı hala bırakmış değil. Kaldı ki bu elinde de değil; çünkü “benzer” koşullar “benzer” sonuçlar doğuruyor, ısınan su kaynıyor, her gebelik sonlanıyor…

Erdoğan’ın kibri öylesine muazzam ki, salt kendisini boğmakla kalmayacak korkarız.

“Dunning-Kruger sendromu” siyaset bilimi yazınında (literatüründe) tanımlandığından bu yana “bu denli tipik bir özne” ile karşılaşılmamıştı dense yeridir. Türkiye’de, bu “Sendromun” 
“kâbusu” 
yaşanmaktadır. (bkz. Emre Kongar, Cumhuriyet, 13.6.17) Sistemde son derece ciddi basınç birikimi olmuştur ve AKP = RTE Dunning-Kruger kâbusu” nun tutsak aldıkları,
basıncın denetimli boşaltılmasına izin verecek sağduyudan da, –ne hazin ki– yoksun, paralitik ve bitik görünüyorlar.

Sevgi, saygı ve kaygı ile. 27 Haziran 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Kılıçdaroğlu’ndan 1 Mayıs iletisi : “16 Nisan’daki gibi dayanışma içinde olmalıyız”

Kılıçdaroğlu’ndan 1 Mayıs iletisi :
“16 Nisan’daki gibi dayanışma içinde olmalıyız”

Kılıçdaroğlu’ndan 1 Mayıs mesajı: 16 Nisan’daki gibi dayanışma içerisinde olmalıyız

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “1 Mayıs, haksızlığa, eşitsizliğe, adaletsizliğe ve baskılara karşı 16 Nisan’da gösterdiğimiz dayanışmayla bütünleşmelidir” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü nedeniyle bir ileti yayınladı. Kemal Kılıçdaroğlu iletisinde,

  • Yüksek Seçim Kurulu (YSK) kararı ne olursa olsun herkes biliyor ki ‘Hayır’ kazandı.
    Bu nedenle 1 Mayıs, haksızlığa, eşitsizliğe, adaletsizliğe ve baskılara karşı 16 Nisan’da gösterdiğimiz dayanışmayla bütünleşmelidir” vurgusu yaptı.

Kılıçdaroğlu’nun iletisi şöyle                    :

  • “Emeğin üzerindeki baskı her geçen gün artıyor. Temel haklar ve özgürlükler iktidarın OHAL sopasıyla yok ediliyor. Kamu emekçileri iş güvencesi tehdidiyle, işçiler kıdem tazminatlarının yok edilmesi riskiyle karşı karşıya. Çalışma yaşamı ve örgütlenme hürriyeti daha fazla kıskaca alınmak isteniyor. Kiralık işçilik, taşeronlaşma ve güvencesiz çalışma iş yaşamanın tüm alanlarında yaygınlaştırılmaya çalışılıyor. İşsizlik ve iş kazaları artıyor, yoksulluk kökleşiyor; gelir adaletsizliği ve eşitsizlik ülkemizin kaderi haline getirilmek isteniyor. Bu olumsuz tabloya karşın 16 Nisan 2017 Pazar günü yapılan halkoylamasında ortaya çıkan tablo, demokrasiden ve özgürlükten yana tüm kesimlerin birlikteliğinin ve dayanışmasının, haksızlığa ve tiranlığa karşı ortak mücadelesinin engellemelere rağmen başarıya ulaşacağını gösterdi.
  • Yüksek Seçim Kurulu (YSK) kararı ne olursa olsun herkes biliyor ki ‘Hayır’ kazandı.
    Bu nedenle 1 Mayıs, haksızlığa, eşitsizliğe, adaletsizliğe ve baskılara karşı 16 Nisan’da gösterdiğimiz dayanışmayla bütünleşmelidir. CHP olarak bizler 1 Mayıs Mücadele, Birlik ve Dayanışma Günü’nü emeğin, demokrasinin ve özgürlüğün bayramı olarak, emekçi halkımızla birlikte meydanlarda kutlayacağız. Emeğin, dayanışmanın, özgürlüğün, demokrasinin ve barışın bayrağını hep birlikte dalgalandıracağız. İşçilerimizin ve emekçilerimizin 1 Mayıs’ını kutluyor, yurttaşlarımıza huzur ve barış içerisinde kutlayacakları bir gün diliyorum.
    Yaşasın 1 Mayıs!
    ==================================
    Dostlar,Sn. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun iletisi son derece yerinde bir içerik taşıyor. Özellikle
  • Yüksek Seçim Kurulu (YSK) kararı ne olursa olsun herkes biliyor ki ‘Hayır’ kazandı.”Türkiye’ni tiranlığa sürüklenmemesi için;
    Anayasa’nın 2. maddesinde sayılan
    – insan haklarına saygılı,
    – demokratik, laik sosyal – hukuk devletinin
    mutlaka savunulması gerek.
    Bu amaçla ülkenizin tüm güçlerinin ortak davranması gerekiyor..

    Bunun yol ve yöntemi hızla örülmeli.. CHP olgunluk ve sorumlulukla öncülük etmeli..

    Yaşasın 1 Mayıs işçinin ve emekçinin bayramı!

    Sevgi ve saygı ile. 30 Nisan 2017, Ankara

    Dr. Ahmet SALTIK
    Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
    www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

CHP orkestrasının şefi: Kılıçdaroğlu ve sorunları

CHP orkestrasının şefi:
Kılıçdaroğlu ve sorunları

portresi_resmi

Emre KONGAR
Cumhuriyet, 23.10.16

CHP bir kitle partisi: İçinde, en sert Atatürkçülükten en hoşgörülü Sosyal Demokratlığa, en katı Avrupa Birliği taraftarlığından en ödünsüz milliyetçiliğe kadar, kimi zaman birbirine ters bile düşebilecek olan, birçok görüş barındırıyor… Bu ton ve hatta renk çeşitliği bir kitle partisi için kaçınılmaz bir yazgı! Üstelik Türkiye, Batı’nın sınıfsal mücadele tarihini yaşamadı: Sınıf mücadelesinin ürettiği siyasal kurum ve kavramları, ter, kan ve gözyaşı dökerek kazanmadı… Atatürk Devrimleri ve İsmet Paşa’nın Çok Partili Düzen’e geçmesi sayesinde demokrasiyi, temel hak ve özgürlüklere tepeden inme sahip oldu… Bu nedenle başta Demokrasi olmak kaydıyla, hiçbir kavram ve seçim mekanizması dahil, demokrasinin hiçbir kurumu tam yerleşmiş değil. İktidar partileri bu karmaşayı, iktidarın nimetlerini paylaştırarak biraz yönetebiliyorlar. (AKP-Cemaat savaşında olduğu gibi, bazen iktidarda da paylaşım kavgası çıkıyor.) Ama muhalefet partileri, hele CHP gibi Cumhuriyeti kurmuş ve onu Çok Partili Düzen’le taçlandırmış olan ama bunları sınıfsal gelişme olmadan yaptığı için, Cumhuriyetin de, Demokrasinin de yıpranmasına yol açmış olan çok özel bir ana muhalefet partisi, bu kargaşadan kendini kurtaramıyor.
***
Geçen cuma günü CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile baş başa, bütün bu konuları ve parti içi sorunları konuştuk. Toplumda CHP’ye yöneltilen eleştirileri, bütün açıklığı ve sertliği ile kendisine aktardım: Türkiye’yi yönetenlerin, en haklı ve doğru eleştirileri bile susturdukları, sansürledikleri, hatta kimi zaman cezalandırdıkları, sadece çanak soru soranlarla muhatap oldukları bir ortamda, bir politikacı ile bu açıklıkta konuşmak galiba ancak muhalefet partisi lideri ise olanaklı! Ama Kılıçdaroğlu’nun hakkını da teslim etmeliyim: Karşımda, Demokrasiyi gerçekten özümlemiş, gerçekten temel insan hak ve özgürlüklerine inanan bir politikacı vardı. Zaten CHP orkestrasının da bir türlü ahenkli ve çarpıcı bir senfoni icra edememesi, galiba bu orkestrayı yöneten liderin parti içi ilişkilerde de fazla saygılı, aşırı demokrat tavrından kaynaklanıyordu. Benim sıraladığım eleştirileri herkes biliyor:

1) Parti içindeki farklı görüşlerin birbirleriyle çatışır görünümü ve bu görünümün, partinin hem kimliğini belirsizleştirmesi, hem de programını olumsuz etkilemesi; farklı hiziplerin birbirini suçlaması ve partiyi yıpratması…

2) İktidarın rejimi yozlaştırmasına, temel hak ve özgürlükleri ihlal etmesine karşı yeterince enerjik muhalefet yapılamaması; halkla yeterince bütünleşilememesi…

3) Demokrasinin temelini oluşturan Cumhuriyet değerlerine, Atatürk Devrimlerine, Laikliğe, Sosyal Devlete, Hukuk Devleti’ne yeterince sahip çıkılamaması, sağa kayan bir izlenim verilmesi…

4) Örgütün dağınık ve eylemsiz olması, tembellikle suçlanması…

5) İktidarda olunan Belediyelerdeki parti içi rekabet sorunları ve Genel Merkezle eşgüdüm eksikliği…

6) Parti, haksız yere etnikçilik ve mezhepçilikle suçlandığında, bunlara karşı enerjik bir yanıt verilememesi…

7) Ve en önemlisi: BÜTÜN BU KONULARDA BAŞ SORUMLUNUN ORKESTRA ŞEFİ, YANİ Lİ- DER, YANİ KENDİSİ OLDUĞU!
***
Dedim ya, karşımda, bugüne kadar Erdoğan-AKP iktidarının bütün kışkırtmalarına karşın etnikçilik ya da mezhepçilik tuzağına düşmemiş, gerçekten demokrat, demokrasiyi sadece kendisi için değil, bütün toplum için isteyen bir politikacı vardı. Bütün eleştirilerimi sükûnetle dinledi ve her birini tek tek irdeledi. Verdiği bazı özel bilgileri ve yaptığı bazı eleştirileri, kayıtdışı oldukları için, burada paylaşmıyorum. Ama bütün netliğiyle, çevresindeki bütün olumsuzluklardan bizzat kendisinin sorumlu olduğunu ifade ettiğimde, bunu gayet açık yüreklilikle kabul etti…. Liderliğinin biraz sevgili Erdal İnönü’yü andırdığını belirttim ve onunla olan deneyimlerimizden de örnekleri konuştuk.
***Elbette burada açıkça yazılabilecek bazı bilgiler de verdi  :

1) Parti içi hizip çatışmalarına, partinin genel politikalarına aykırı ifadelere
artık kesinlikle izin yok.
2) Kitlelerle diyalog kurmak için toplantı ve mitingler başlatılıyor.
3) Belli konularla yerel halkla birlikte yürüyüşler düzenlenecek.
4) Demokrasiye, Atatürk Devrimlerine, temel hak ve özgürlüklere,
daha enerjik olarak sahip çıkılacak, bunların ihlaline karşı ısrarla direnilecek.
5) Milletvekilleri seçmenle yakın temas kuracak, Genel Başkan’ın Salı konuşmaları
seçim bölgelerine sistematik olarak aktarılacak.
6) İktidarın baskılarıyla susturulmuş olan ve baskı altında bulunan Kitle iletişim araçlarıyla, Sivil Toplum Kuruluşlarıyla, bütün güçlüklerine karşın bire bir temas kurulmaya çalışılacak.
7) Örgütler sıkı bir denetime ve eğitim programına tabi tutulacak,
bunlara yeni bir atılım ruhu kazandırılmaya çalışılacak.
8) Partinin güçlü olduğu yerlere, özellikle kaybedilmiş olan kıyı kentlerine özel ağırlık verilecek.
***
Türkiye yeni bir darbe girişimi atlattı ve hem dış hem de iç savaş olarak iki kriz birden yaşıyor.

– İktidar zaten sorumlu olduğu bu darbe girişimini ve tırmandırdığı savaş krizlerini, rejimi değiştirmek, tek adam yönetimini yerleştirmek için kullanıyor.

Buna karşı, demokrasiyi, insan haklarını etkili olarak savunabilecek tek örgütlü siyasal güç CHP!

Kılıçdaroğlu’nu bu kez kararlı gördüm…

Dilerim CHP, ülkemizin tümüyle karanlığa gömülmesini önlemekte başarılı olur!
======================================
Dostlar,

Biz de Sayın Kongar’ın saptama, dilek ve önerilerine bütünüyle katılıyoruz..
CHP Türkiye’nin umudu ve öncüsü olmalıdır; toplumsal muhalefeti birleştirmelidir.
Kurucusu Büyük Atatürk‘ün yüklediği tarihse özgörevi (misyonu) sadakatle, azimle yerine getirmelidir. Kendisnin de Türkiye’nin de varlığını -güçlenerek- sürdürmesi buna bağlı.

Sevgi ve saygı ile.
24 Ekim 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Kılıçdaroğlu: Karşı darbe girişimiyle karşı karşıyayız!

Kılıçdaroğlu:
Karşı darbe girişimiyle karşı karşıyayız!

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısındaki konuşmasında, ‘Yenikapı ruhu’ üzerinden kendisine yöneltilen eleştirilere tepki göstererek,
* “Yenikapı ruhu mağdur yaratmak değil, Yenikapı ruhunun özü adalettir adalet. Onların anladığı uzlaşma kültürü şu. ‘Biz ne dersek siz evet deyin. Oh ne kadar güzel anlaştık’. Böyle bir uzlaşma kültürü yoktur. Bunun adı uzlaşma değil, dayatmadır. Hiçbir kişi kalkıp bana ‘Yenikapı ruhunu bozuyorsun’ demesin. Diyen varsa gelsin, önüme ve yüzüme karşı söylesin. Başbakan ise Başbakan söylesin, Cumhurbaşkanı ise Cumhurbaşkanı söylesin.” dedi.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, partisinin, TBMM’nin 26’ncı Dönem 2’nci Yasama Yılı’ndaki ilk grup toplantısında konuştu. AKP hükümetinin 14 yıldır öğrencilerin yurt sorununu çözemediğini belirten Kılıçdaroğlu, “Çocuklarını üniversiteye gönderen anneler ve babalar yurt sorunuyla yine karşı karşıyalar. 14 yıldır yurt sorununu çözemediler. Şimdi kıyameti koparıyorlar. ‘Vay efendim, senin çocuğun neden cemaat yurdunda kaldı? Memur oldu, savcı oldu, hakim oldu. Madem ki o yurtta kaldı, ben onu atıyorum işten’. Kardeşim sen devletsin. Sen yurt yaptın da o çocuk cemaat yurduna mı gitti? Niye yurt yapmadın? Bütün annelere, babalara, öğrencilere sesleniyorum. CHP iktidarında en geç 1 yıl içinde çözülecek. 14 yılda yapamadılar, 1 yılda yapmazsam başbakanlığı da siyaseti de bırakacağım” dedi.

“IŞİD TERÖRÜ EN SONUNDA FETÖ TERÖRÜ ÇIKTI, BUNLARI YARATANLAR KİM?”
Artan terör olaylarına değinen Kılıçdaroğlu, terör örgütlerini yaratanın kim olduğunu sorarak, “2002’de terörsüz bir Türkiye devraldılar. Şimdi Türkiye, terör batağında. Son 10 ayda 500’ün üzerinde şehidimiz var. Kim bu işin sorumlusu? Terör örgütüyle masaya oturan, pazarlık yapan kim? Bu yanlış, dediğimiz zaman bizim için kıyameti koparan kimlerdi? O şehitlerin hesabını kim verecek? Eskiden bir PKK terörü vardı. Şimdi IŞİD terörü, en sonunda da FETÖ terörü çıktı. İyi de bunları yaratanlar kim? 14 yıldır iktidarda olan sensin. 14 yıldır istediğin kanunu çıkaran sensin. Terörü önleyeceğim, diye getirdiğin her kanuna da destek veren CHP. Buyur önle. Hükümetsin, vali emrinde, kaymakam emrinde, emniyet emrinde, ordu emrinde, her şey emrinde. Niye engelleyemiyorsun? Niye faturayı anneler çekiyor?” diye konuştu.

“CHP YAPSAYDI HER CUMA NAMAZINDAN SONRA CAMİLERDE EYLEM VARDI”
Türkiye’nin dış politikasına ilişkin eleştirilerde bulunan Kılıçdaroğlu, “Dış politikada da çuvalladılar. Herkesi düşman ilan ettin. Mısır bizim kadim dostumuz. Mısır’ı niye düşman ilan ediyoruz? Suriye ile, binlerce insan hayatını kaybetti. Türkiye’de sadece 3 milyona yakın mülteci var. Küçücük çocuklar, kadınlar, aileler perişan vaziyette. Sorumlusu kim? Suriye’de akan kanın, o Müslüman kanının sorumlusu kim? İsrail’le kavga ettiler. Sonra tıpış tıpış gittiler. İsrail’in her dediğinin altına imzayı bastılar. 9 vatandaşımız uluslararası sularda öldürüldü. Dediler ki ‘Gazze ablukası kalkmadan asla barış olmaz’. Abluka aynen devam ediyor. Eğer bunu CHP yapsaydı emin olun Türkiye’de kıyamet kopmuştu. Her cuma namazından sonrası bütün camilerde eylem vardı. Geçmişte o eylemleri yapanlara soruyorum. Allah aşkına sizde vicdan var mı? Memleketin itibarını İsrail’e 20 milyon Dolar’a sattılar” dedi.

“BÜYÜKELÇİNİ DÜŞÜK TABUREYE OTURTURLAR, KALKARSIN LOZAN’A LAF EDERSİN”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Lozan Antlaşması‘yla ilgili sözlerine atıfta bulunan Kılıçdaroğlu, “Bizim büyükelçiyi çağırdılar. İsrail’de, düşük tabureli bir masa, sandalye verdiler. Orada oturttular, kendileri daha yüksek yerde oturdular. Hiçbir tepki gelmedi. Ama İnönü ne yaptı? Lozan’a gider İnönü. Toplantının yapıldığı salona girer. Bakar ki bütün başkanların sandalyeleri aynı kendisine tahsis edilen sandalye küçük bir sandalye. Der ki ‘Niye bu sandalye böyle?’. ‘Efendim, aynı ebatta sandalye bulamadık’ derler. İnönü salonu terk eder. ‘Niye ayrılıyorsunuz?’ der. ‘Aynı ebatta sandalye bulduğunuz zaman salona gelirim’ der. İşte onuru kurtarmak budur. Sen büyükelçini gönderirsin düşük tabureye oturturlar, gıkın dahi çıkmaz. Kalkarsın Lozan’a laf edersin. İnsanda biraz tarih bilgisi olur. Nutuk’un ilk 50 sayfasını okusalar öğrenecekler aslında” açıklamasında bulundu.

“BARIŞ VE HUZUR İÇİNDE BİR ORTADOĞU’YU İNŞA EDECEĞİZ”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda boş bir salona hitap ettiğini söyleyen Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin Ortadoğu’daki rolü üzerinden Arap dünyasına seslendi. Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu: “Bütün Arap kardeşlerime sesleniyorum. Sizinle ortak kültürümüz, ortak inançlarımız var. CHP iktidarında bütün Arap dünyasını kucaklayacağız ve bütün Arap dünyasının sorunlarının çözülmesi için elimizden gelen barış katkısını sonuna kadar yapacağız. Arap dünyasıyla, Arap halklarıyla kardeş olacağız. Kavga yok. Barış ve huzur içinde bir Ortadoğu’yu el birliğiyle inşa edeceğiz”

“ABD’DE DARBE OLMAZ DA TÜRKİYE’DE NİYE DARBE OLUYOR?”
15 Temmuz günü yaşanan darbe girişimine de değinen CHP lideri Kılıçdaroğlu, “14 yılın sonunda Türkiye geldi, bir darbe girişimiyle karşı karşıya kaldı. ABD’de, Fransa’da, Japonya’da, Hollanda’da darbe olmaz da Türkiye’de niye darbe oluyor? Çünkü oralarda tam demokrasi, özgürlük var. İnsanlar düşüncelerini söylüyorlar. Baskıcı bir yönetim yok. Darbenin ilacı budur. Bir tarih yazdı bu parlamento. Bombalar atılırken, sabaha kadar görevinin başındaydı. 240 şehidimiz oldu, bunun sorumlusu kim?” ifadelerini kullandı.

“‘HABERİMİZ YOKTU’ DİYOR, BAL GİBİ HABERİNİZ VARDI”
Fethullah Gülen konusunun gündeme geldiği 25 Ağustos 2004 tarihli MGK kararını gösteren Kılıçdaroğlu, Gülen’in yurt içi ve yurt dışındaki faaliyetlerine karşı eylem planı hazırlanması konusunda tavsiye kararının o dönemde alındığını hatırlatarak, “FETÖ dedikleri Fethullahçı Terör Örgütü’nü kim büyüttü? Kim bu hale getirdi? Kim imkan sağladı? Bunun üzerinde iyi durmazsak darbe girişini de zaten anlayamayız. Sayın Erdoğan söylüyor, 3 Ağustos 2016’da şu cümle çok önemli. ‘Bir ortak yanımız vardı. İnanın bana aynı menzile giden farklı yollardan biri olarak gördüğümüz bu yapı’ diyor. Bu aynı menzilden ne kast ediliyor? Öbürünün menzilini biliyoruz. Bunun da menzili aynı. O zaman kavganın sebebi ne? Aynı menzile erken ben mi gideceğim sen mi gideceksin? Kavganın sebebi bu. Aldatıldık, diyor. Bir Cumhurbaşkanı, ‘Beni kandırdılar’ dedikten sonra o makamda oturabilir mi? ‘Haberimiz yoktu’ diyor. Bal gibi haberiniz vardı. Ne demek ‘Haberim yoktu’? Bal gibi, kapı gibi haberin var. Altında imzan var. Bu işin siyasi sorumlusu Türkiye Cumhuriyeti’ni 14 yıldır yönetenlerdir” diye konuştu.

“BUNUN ADI UZLAŞMA DEĞİL, DAYATMA”
FETÖ soruşturmasında çok sayıda öğretmen, akademisyen ve gazetecinin tutuklanmasını eleştiren CHP lideri Kılıçdaroğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Sayın Başbakan’a dedim ki ‘Bu kadar gazeteciyi, yazarı, bu kadar sanatçıyı eğer hapse atarsanız darbeyi ne siz anlatabilirsiniz ne de ben anlatabilirim’. Türkiye’de bir karşı darbe girişimiyle karşı karşıyayız. Yazarın, çizerin ne günahı var? Televizyonları kapatıyorlar. Televizyonlar, gazeteler, yazarlar hepsinin üstünde baskılar var. Kapatılan üniversitelerdeki hocalar başka bir özel yerde çalışmak istiyorlar. Sosyal Güvenlik Kurumu kaydına girildiğinde OHAL kapsamında fişlendiği ortaya çıkıyor. Yani deniyor ki ‘Sen açlığa mahkum olacaksın’. Böyle bir anlayış olabilir mi?. Hz. Ömer diyor ki ‘Dicle’nin kıyısında bir koyun kaybolursa onun sorumlusu benim’ diyor. Binlerce kişiyi mağdur etmişsin. 1 milyonu aşkın mağdur var. Ortada sorumlu yok. Ben soruyorum. Din, iman, inanç, itikat, adalet, hukuk, hukukun üstünlüğü, bu sorumlular nerede? Soruyorum. ‘Yenikapı ruhundan uzaklaştınız, Yenikapı ruhunu çiğnediniz’. Yenikapı ruhu mağdur yaratmak değil, Yenikapı ruhunun özü adalettir adalet. Onların anladığı uzlaşma kültürü şu. ‘Biz ne dersek siz evet deyin. Oh ne kadar güzel anlaştık’. Böyle bir uzlaşma kültürü yoktur. Bunun adı uzlaşma değil, dayatmadır. Dayatma kültürünü de CHP kabul etmez. Ruhunda Kuvay-i Milliye var

“HİÇBİR KİŞİ BANA ‘YENİKAPI RUHUNU BOZUYORSUN’ DEMESİN”
‘Yenikapı ruhu’ üzerinden kendisine yöneltilen eleştirilere tepki gösteren CHP lideri Kılıçdaroğlu, şu ifadeleri kullandı: “Hiçbir kişi kalkıp bana ‘Yenikapı ruhunu bozuyorsun’ demesin. Diyen varsa gelsin, önüme ve yüzüme karşı söylesin. Başbakansa Başbakan söylesin, Cumhurbaşkanıysa Cumhurbaşkanı söylesin. Neyi bozduk biz? Ben mazlumların hakkını sonuna kadar koruyacağım. Adaleti sonuna kadar savunacağım. Hukukun üstünlüğünü sonuna kadar savunacağım. Zalimin karşısında durmak mazlumun görevidir. Bizim görevimizdir. Zalime teslim olmayacağız. Bütün mağdurların sesi olacağız. Zalimin karşısında susan dilsiz şeytansa zalimin karşısında susmayacağız. Sonuna kadar direneceğiz. Çünkü biz zulmedenlere meyletmeyeceğiz”

================================

Dostlar,

Dileyelim, CHP, Sayın Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun konuşmasındaki bu son derece önemli hedeflere dönük tutarlı – kararlı kurumsal politikalar izlesin.. Salı konuşması o salonda kalmasın. Türkiye’nin en temel, dayanılmaz gereksiniminin günümüz koşularında HUKUK DEVLETİ olduğu anlaşılıyor.. Demokratik hukuk devleti..

Bir yandan ülkenin güvenlik gereksinimi, öbür yandan temel hak ve özgürlüklerin özünün korunması.. Ülkemizin faşizme – despotizme sürüklenmemesi.. Bu nazik ve vazgeçilmez denge sağlanabilir, sağlanmak zorundadır. Devlet kin ve intikam dürtüsüyle yönetilemez! HUKUK DEVLETİ her durumda korunmak zorundadır. Tersi durumda hem ülkemizin iç huzuru ve barışı bakımından beklenen gelişmeler sağlanamayacağı gibi, çoook uzun yıllara uzanan toplumsal travmalar tohumlanacaktır hem de AİHM önünde yüzlerce – binlerce davayı yitirerek muazzam tutarlarda tazminat ödeme yükümü doğabilecektir. Bu tutarların sorumlu kamu görevlilerine rücu edilmesi kolay ve yaygun değildir. Dolayısıyla kamusal kaynaklardan yani vergilerimizden ödenecektir bu tazminatlar. Ülkemizin ekonomisi bakımından ciddi yükler doğabilecektir. Ekonominin hiiiiiiç de rahat olmadığı kim ne derse desin çok iyi bilinmektedir.

AKP, OHAL kararnamelerinin TBMM’de görüşülmesini geciktirmekten vazgeçmelidir. Adalat Bakanı Bozdağ, OHAL döneminde Anayasanın kendisine aykırı düzenlemelere izin verdiği yönündeki akıl ve hukuk dışı, utandırıcı açıklamasını (gafını!) geri çekerek kamuoyundan özür dilemelidir. Bay Bozdağ ve tüm AKP’liler Anayasa Mahkemesi Başkanı Sn. Zühtü Arslan‘ın 5 Ekim 2016 günü yaptığı konuşmayı dikkatle okumalıdırlar.. Sn. Başkan incelikle ve yumuşaklıkla hukuk dersi vermiştir o konuşmasında..

  • OHAL döneni hukuksuzluk dönemi değildir..
  • Anayasa, bu dönemlerde temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasının sınırlarını açıkça koymuştur..
  • ……………

Bu bağlamda 2 kapsamlı yazı yazmıştık web sitemizde.. Bakılmasını dileriz..

ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANI ARSLAN’ın KONUŞMASI ve DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ’IN BİLMEDİKLERİ..

*****

CHP, halka umut ve direnme gücü verecek politikalarını kararlılıkla sürdürmelidir..
İç çatışma  – çekişmelere boğulmasına itecek tuzaklardan skınmalıdır..

Sevgi ve saygı ile.
07 Ekim 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Kılıçdaroğlu Adli Yıl Açılışına neden katılmıyor?

Kılıçdaroğlu o açılışa neden katılmıyor?

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun adli yıl
açılış törenine katılmamasına ilişkin CHP milletvekillerine
açıklama gönderildi

(AS : Bizim açıklamamız yazının altındadır..)

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun adli yıl açılış törenine katılmamasına ilişkin CHP milletvekillerine açıklama gönderildi. CHP Grup Yönetimi’nin gönderdiği “Adli yıl açılışına neden katılmıyoruz?” başlıklı açıklamada, “Adli yıl açılışı bu yıl önceden planlanan yerin aksine Cumhurbaşkanlığı Sarayına alındı. Genel Başkanımız bu açılışa katılmayacak. Çünkü…” denilerek 6 madde sıralandı.

İşte Kılıçdaroğlu’nun adli yıl açılış törenine katılmamasının gerekçeleri:

1- Yargı yılı açılışının, Anayasada yürütmenin başı olarak tarif edilen Cumhurbaşkanlığının “himayesine” alınması, kuvvetler ayrılığı ilkesine ve yargı bağımsızlığına kesin olarak aykırıdır.

2- Yargı gölge kabul etmez. Yürütmenin himayesi hiçbir şekilde kabul edilemez.

3- Sarayın yapımı ve maliyetindeki şüpheler sorun olmaya devam ediyor. Hala maliyeti bilinmiyor, halka açıklanmış değil. Yargı kararları çiğnenerek, ihlal edilerek yapımı tamamlanmış bir Sarayda yargı yılı açılışı bizatihi yargıya saygısızlıktır.

4- Yargı geleneği ve etiği, yürütme hakimiyeti görüntüsü altında toplanmaya izin vermez. Tarihimizin hiçbir döneminde böyle bir uygulama örneği yoktur. Kurumların geleneklerini yok etmek kurumları yok etmekle eşdeğerdir.

5- Yargı bağımsızlığı, saygınlığı ve evrensel değerlerini korumak için bu görüntüye karşı çıkmak şarttır.

6- Önceden belirlenen otel şartlarının güvenlik riski yaratacağı iddiasının gerçekle ve inandırıcılıkla ilgisi yoktur. Bu Türkiye’de otellerde kalanların da güven içinde olmadığının ikrarı demektir.

Gerçek dışı ve inandırıcı olmayan gerekçelerle yargının saygınlığını zedeleyecek böyle bir toplantıya katılmak bu kurumsal tahribata ortak olmak olacaktır. Bu nedenle Sayın Genel Başkanımız bu yıl adli yıl açılış törenine katılmayacaktır.
(http://odatv.com/kilicdaroglu-o-acilisa-neden-katilmiyor-3108161200.html)

=========================================

Dostlar,

CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu da, TBB Başkanı Sayın Prof. Dr. Metin Feyzioğlu da ilkesel olarak doğru adım armışlardır. Sunulan gerekçeler yerindedir, doğrudur ve haklıdır.

Hele 3. maddede vurgulanan gerekçe en çok yargıçlara dokunmalı değil mi?? Yargı kararlarını hiçe sayan bir Devlet yöneticisinin üstelik “Külliye” diye Osmanlı özentisi sarayına gitmek niyedir? Koskoca Yargıtay’ın uygun salonu yok mudur?? Bu yıla dek RTE’nin Külliyesi mi vardı Adli Yıl açılışı için mekan olarak kullanılan?? Sorular uzatılabilir..

Ancak planın omurgası narsisitik kişiliğin yansılamalarıdır..
Sürekli böbürlenme, poh pohlanma gereksinimi, okşanmaya – övgüye doymayan bir ego (benlik), her şeye egemen olma, ilgi odağı ve merkezde olma, dinmeyen konuşma gereksinimi, muhataplarını ikincil ve değersiz görme… uzatmayalım, davranışın dinamikleri bunlardır başlıca. Tabii bir de, hukuksal statüsünün hala “kaçak” olduğu ileri sürülen Sarayı meşrulaştırmak. Duygu ve konjonktür sömürüsünden da kaçınmadan.. Haydi 15 Temmuz sonrası ülkenin bekası için bu özveri ve sorumluluk gösterildi, Kaçak Saray’a gidildi.. Bu neden istismar edilir ki??

Türkiye bu tabloyu ve bu yöneticileri hak etmiyor..

Sevgi ve saygı ile.
01 Eylül 2016, Datça

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ İSPARTA ŞUBESİ BASIN AÇIKLAMASI

ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ İSPARTA ŞUBESİ

BASIN AÇIKLAMASI

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da içinde bulunduğu konvoya Şavşat-Ardanuç karayolu üzerinde pusu kurularak yapılan hain saldırıyı kınıyoruz.

Bu saldırı; Sn. Kılıçdaroğlu’nun kişiliğinde Cumhuriyetimize, Kemalist Devrim’e yöneliktir. Bu saldırı aynı zamanda siyasal iktidarın, devlet olanaklarını da kullanarak 14 yıldır, kan bedeli kurup yücelttiğimiz Cumhuriyetle, Kemalizm’le hesaplaşmaya girmesinin yadsınamaz sonucudur.

Türkiye’yi güvensiz, yönetilemez/yönetilemeyen bir ülke durumuna sürükleyen siyasal iktidar, daha çok yurttaşımızın yaşamını yitirmemesi için ivedilikle istifa etmelidir.

Saldırıyı da en sert biçimde kınar, saldırıda yaşamını yitiren askerimizin ailesine başsağlığı, yaralananlar acil şifa dileklerimizi iletir, onların acılarını içtenlikle paylaşırız.

25 Ağustos 2016

YÖNETİM KURULU ADINA:                                         Mahmut ÖZYÜREK
Ulusal Eğitim Derneği
Isparta Şube Başkanı

=======================================

Dostlar,

Gerek ADD’den gerek Ulusal Eğitim Derneği’nden yiğit dava arkadaşımız, eğitim emekçisi, Cumhuriyet’in yürekli öğretmeni…. Sayın Mahmut Özyürek ve çalışma arkadaşlarına teşekkür ederiz bu basın açıklaması için..

Hiiiç sert gelmesin içerik.. Sn. Özyürek bize madalyonun öbür yüzünü düşündürtüyor!

Sevgi ve saygı ile.
25 Ağustos 2016, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’ndan Alman liderlere mektup

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’ndan Alman liderlere mektup

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'ndan Alman liderlere mektup

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Almanya Federal Meclisi’nde yapılması planlanan ‘sözde Ermeni soykırımı‘ oylaması öncesinde Almanya Başbakanı ve Hıristiyan Demokratik Birliği Başkanı Angela Merkel, Almanya Sosyal Demokrat Partisi Genel Başkanı Sigmar Gabriel, Hıristiyan Sosyal Birliği Başkanı (CSU) Bavyera Başbakanı Horst Seehofer ile
Yeşiller Partisi Eş Başkanları Simone Peter ve Cem Özdemir‘e bir mektup göndererek,
girişimin durdurulması çağrısı yaptı.

CHP lideri Kılıçdaroğlu, mektubunda “Ana Muhalefet Partisi olarak, eğer bu taslak karar tasarısı kabul edilirse, bunun Türkiye Almanya ilişkilerine muhtemel olumsuz yansımaları olmasından ve giderimi olanaklı olmayan zararlara yol açmasından derin endişe duyuyoruz. Bu bakımdan, Türk halkında daha çok duyarlık yaratmaması için söz konusu karar tasarısına ilişkin girişimin gözden geçirilmesini ve gündemden düşürülmesini umuyoruz.” ifadelerini kullandı.

Berlin'de soykırım taslağı hazırBerlin’de soykırım taslağı hazır

“GİDERİMİ OLANAKSIZ ZARARA YOL AÇMASINDAN ENDİŞE DUYUYORUZ”

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu‘nun mektubu şöyle:

  • “1915 olaylarını sözde Ermeni Soykırımı olarak nitelendiren karar tasarısının
    2 Haziran 2016 tarihinde Alman Federal Parlamentosu’nda oylanmasına ilişkin
    kışkırtıcı girişimden hayal kırıklığı duyduğumu belirtmek istiyorum.
    Ana Muhalefet Partisi olarak, eğer bu taslak karar tasarısı kabul edilirse, bunun Türkiye- Almanya ilişkilerine olası olumsuz yansımaları olmasından ve giderim olanaksız zararlara
    yol açmasından derin endişe duyuyoruz. Bu bakımdan, Türk halkında daha çok duyarlık
    yaratmaması için söz konusu karar tasarısına ilişkin girişimin gözden geçirilmesini
    ve gündemden düşürülmesini umuyoruz. Hiç kuşkusuz tarihi yazmak ve yorumlamak Parlamentoların görevi değildir ve olmamalıdır. Tarihin tartışmalı dönemleri, yetkili uzmanların arşivleri ve tarihsel kayıtları yansız, sansürsüz, önyargısız ve bilimsel yöntemlerle inceleyip değerlendirmesiyle olanaklı olabilir.

    Türkiye, 1915 olaylarını tarihsel bağlam içinde çalışmak ve elde edecekleri bulguları uluslararası toplumla paylaşmak üzere Ermenistan‘a iki ülke tarihçileri ve uzmanlarından oluşacak Ortak Tarih Komisyonu kurulmasına ilişkin 10 Nisan 2015’te öneride bulunarak tarihsel bir adım atmıştır. Üçüncü tarafların incelemesine de açık olacak bu öneri, hiç kuşkusuz
    gerçeklerin ortaya çıkartılması için yürekli bir adımdır. Nitekim ardından Türkiye, söz konusu döneme ilişkin elindeki bütün arşivleri, tarihsel gerçeklerin özgürce araştırılması için araştırmacılara açmış bulunmaktadır.

    Ermenistan’ın da benzer adım atması, tartışmalı dönemin iyi anlaşılması için önem taşıyacaktır. Almanya’nın da bu konuda Ermenistan’a çağrıda bulunmasını bekliyoruz. Bu bağlamda, Parlamentodaki bu girişimin durdurulmasına ilişkin çağrımızı, Türkiye-Almanya ilişkilerinin geleceği için, dikkate almanızdan büyük memnuniyet duyacağımı vurgulamak isterim.

    Saygılarımla.”

Alman Meclisi mahkeme değilAlman Meclisi mahkeme değil

********

Teşekkürler Sayın Kılıçdaroğlu..

AKP iktidarı kendi iç sorunları ile boğuşurken, yapay gündemlerle ülkeyi oyalar ve yakıcı sorunlara çözüm üretemezken, Almanya’daki bu ciddi girişimin önemini kavrayamayarak… savruluyor..

Ülkemizin yurtseverleri çırpınıyorlar..
Vatan Partisi ve Genel Başkanı Sayın Doğu Perinçek, TGB (Türkiye Gençler Birliği),
birkaç demokratik kitle örgütü, aydınlar, Almanya’daki Türk dernekkeri – örgütleri var güçleriyle seferber durumdalar..

Türkiye’den uçakla Berlin’e gitti 200’e yakın öncü.. Günübirlik..
Mitingi, yürüyüşü, konuşmaları yaptılar.. Katılım güçlü ve coşkulu idi.
Büyük destek aldı bu etkinlik yurtdışı Türklerden..
Ulusal Kanal’dan izlediklerimiz bnlar..

Ne denli hazin…
Perinçek – AİHM kararı kapı gibi ve ikiyüzlü Batı hala üstümüze geliyor..
Ne hazin ki AKP iktidarı yaşamsal ulusal çıkarları korumuyor, koruyamıyor,
korumak istemiyor! Ege’de Yunanlara terkedilen 150’yi aşan ada – adacık gibi..

AKP’nin siciline kara bir leke olarak kaydedilmiştir bu skandal…
Halkımız elbette bu fiyaskoyu, ülkemizin onuruyla oynamaya kalkan bu ağır emperyalist iftirayı savuşturmak için hemen hiçbir şey yapmayan / yapamayan (?!) AKP’yi bağışlamayacaktır

Halkımız, gerektiğinde sıkı bir dayanışmayı tarihinde de hep sergilemiştir.
Bu özelliğidir ki tarihte büyük devletler – uygarlıklar kurmuş ve saygın bir ulus olmuştur.
Bu kuşatmayı da aşacak ve sorumlularından hesabını mutlaka soracaktır..

AKP iktidarı, Merkel – RTE (önce de Davutoğlu) ilişkilerinin iyi giden dinamiklerini (Göçmenlerin Türkiye’de tutulup Avrupa’ya gönderilmemesi için), bu ciddi sorunun çözümü amacıyla yansıtmalıdır.. Heen yarın.. Sorun ivedi ve ciddi, oylama Bundestag’da 2.6.16 günü!

Sevgi ve saygı ile.
29 Mayıs 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

 

Diyarbakır’da Görevli Hemşire: Askere Polise Müdahale Edilmedi; Öldüler

Diyarbakır’da Görevli Hemşire:
Askere Polise Müdahale Edilmedi; Öldüler!

Diyarbakır'da Görevli Hemşire: Askere Polise Müdahale Edilmedi, Öldüler

(AS: Bizim kapsamlı değerlendirmemiz yazının altındadır..)

Diyarbakır Selahaddin Eyyubi Devlet Hastanesi’nde görevli PKK yandaşı doktor ve sağlık personelinin yaralı teröristleri tedavi etmek için Sur’a gittiği, ancak ilçeye girmeden önce gözlerinin bağlandığı ortaya çıktı.

GÖREVLİ HEMŞİRE ANLATTI

Diyarbakır‘daki Selahaddin Eyyubi Devlet Hastanesi’nde PKK‘lıların sahte ad ya da kayıtsız tedavi edildiğinin ortaya çıkmasının ardından bir doktor, bir sağlık memuru ve bazı hemşirelerin çatışmada yaralanan teröristlerin tedavisi için gizlice Sur ilçesine götürüldüğü de belirlendi. Star gazetesine açıklamada bulunan hemşire B.T., Sur’a giden PKK yandaşı sağlık personelinin ihanetini ilgili tüm detayları ile anlattı.

 “GÖZLERİMİZİ BAĞLAYIP SUR’A TEDAVİYE GÖTÜRÜYORLARDI”

Sokağa çıkma yasağının sürdüğü dönemde PKK‘lıların kendisinin de aralarında bulunduğu sağlık görevlilerini Sur’a götürdüğünü belirten hemşire B.T., “Biri kadın iki kişi gelip bizi alırdı. Sur’a girmeden önce gözlerimiz bağlanırdı. Gözümüzü açtığımızda sığınak gibi bir yerde olduğumuzu gördüm” dedi. Hastanede şahit olduğu tüm ihanetleri polise haber verdiğini ifade eden hemşire B.T, “Çatışmalar devam ederken Dr. E.D., sağlık memuru U.K., hemşireler G.D., B.K ve ben; akşam mesai saatinden sonra gizlice Sur’a götürülüyorduk. Dr. E.D.’nin talimatıyla yanımıza aldığımız serum, ağrı kesici, antibiyotik ve pansuman malzemelerinden oluşan paketleri teröristlere veriyorduk. Kiminin durumu ağırdı, kimi ise sadece bacaklarından yaralanmıştı” diye konuştu.

“TERÖRİSTLERİ HASTANEDE GİZLİCE TEDAVİ EDİYORLAR”

Hemşire B.T. aranan teröristlerin yakalanmaması için tedavilerinin yanı sıra röntgen ve tomografi çekimlerinin de kayıtsız yapıldığını anlattı. B.T. “Hastanın yatması gereken durumlarda ise başkasının adıyla kayıt açıyorlardı. 8 yıl önce dağa çıkan bir teröristi bu şekilde tedavi ettiler. Bu tür işlerin başında Dr. E. D. ve sağlık memuru U.K. vardı. Röntgende çalışan B. adında bir kız vardı. Deşifre olduğu için O’nu hastaneden aldılar. Bu kız, dışarıdaki PKK‘lılarla sürekli bağlantıdaydı.” ifadesini kullandı.

“YARALI ASKERLERE MÜDAHALE EDİLMEDİ, ÖLDÜLER”

B.T. çatışmalarda yaralanarak hastaneye getirilen asker polislerle ilgilenilmediğini de dile getirdi. B.T. “Sırtı ile karın boşluğu arasından vurulmuş bir polis memurunu getirdiler. İri yapılı bir polis memuruydu. Müdahale etmeyip, araştırma hastanesine sevk ettiler. Başka bir gün ise yaralı bir uzman çavuş getirildi, kanaması vardı ve acil müdahale edilmesi gerekiyordu. Bir doktora söyledim ‘bu senin işin değil’ diyerek beni acil servisten çıkardı. Hiç müdahale etmediler, hastaneden cenazesi çıktı. Bunu gözlerimle gördüm.” dedi.

“TERÖRİSTİ KAÇIRMAYI PLANLADILAR”

Yaralı teröristlerin tedavisi için adı geçen kişilerin olağanüstü bir çaba sarf ettiklerini belirten B.T., “Yakalanan bir PKK‘lı muayene için hastaneye getirildi. Dr. U. ile röntgen teknisyeni olarak bildiğimiz B. telefonla birilerini aradı, Bir süre sonra taksi ile iki bayan yanlarına geldi. O PKK‘lıyı kaçırmayı planladıklarını anladım. Polise haber verdim planları bozuldu” diye konuştu.

“HASTANEYE PERSONEL ALIMI BİLE PKK‘NIN ONAYINDAN GEÇİYOR”

Terör örgütüne yardım eden doktor ve hemşirelerin hala hastanede çalıştığını belirten B.T., hastaneye hizmet veren taşeron firmaların da PKK‘nın denetiminde olduğunu söyledi. Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası SES’in PKK‘nın hastanedeki sözcüsü ve eli olduğunu belirten B.T. “Temsilcileri de hemşire G.D.’dir. Personel alımı dahi örgütün onayından geçiyor. İstedikleri gibi hareket etmeyenlere her türlü mobingi uyguluyorlar. Kadın çalışanlara yönelik ise ciddi tacizler var” dedi.

Haberin filmini izlemek için tıklayınız..
blob:http%3A//www.dailymotion.com/fa5a085d-dbed-4fea-b195-9dea25ded452

http://www.haberler.com/diyarbakir-da-gorevli-hemsire-askere-polise-8470739-haberi/
26 Mayıs 2016

===============================

Durum budur dostlar…

Her tahrike, her türlü kışkırtmaya karşın Devletimiz gene de, sebatla Hukuk Devleti sınırları içinde kalarak, ondan asla ödün vermeden, yapılabilecekleri bir kez daha gözden geçirmek ve bölücü örgütü bir an önce bitirmek için elden gelen yapılmalı.
Planlar, aksayan bu gibi yönleri bakımından hızla gözden geçirilmeli.

Can ve mal yitiklerini olası en az düzeyde tutmak için ne gerekiyorsa yapılmalı.

Ama asla ödün vermeden, asla geri dönmeden.. Bu sorun artık bir beka sorunudur
ve Devletin varlığını koruma – sürdürme refleksi egemendir. Bu bağlamda aşağıdaki yazımıza bakılmasını dileriz 07 Nisan 2016) :

*****
“..Yola el yapımı patlayıcı yerleştiren teröristler, saat 17.00 sıralarında zırhlı araç geçerken bombayı uzaktan kumandayla patlattı. Ardından da teröristler zırhlı araçlara roketatarla ateş açtı. Çatışmada 1’i binbaşı 6 asker şehit oldu, 3 asker yaralandı.
(bkz.  http://ahmetsaltik.net/2016/05/25/vanda-bombali-saldirida-6-sehit/)

*****

Dostlar, 

Dünkü gazetelere baktık;

BİRGÜN 7. sayfada sağ altta yaklaşık 8,5×12 cm boyutunda yer ayırmış ve 6 şehit için
“6 asker öldü” fiilini kullanıyor. Özne olarak PKK’yı telaffuz etmiyor..

SÖZCÜ, ilk sayfasında gereğince işlemiş haberi.. YURT da öyle..(13 x 12,5 cm)

Cumhuriyet ilk sayfada altlarda 13,5 x 22,5 cm gibi büyük bir alan ayırarak şehit haberini vermiş : Komutana tuzak ; 6 şehit..
Ayrıca 6. sayfada da epey yer ayırmış; 25 x 21 cm..

AYDINLIK, çok şaşırdık ama bu haberi vermemiş!?
…..
Hepsini saymaya gerek var mı?
Saflar, ne yazık ve ne ürkütücü ki, giderek ayrışıyor..
Kutuplaşma (polarizasyon) yıkım ve bölünme getirir..
Bu tablo da özellikle kışkırtılıyor, mutlaka ve hızla önlemler almak gerek..

Türkiye’de yaşayan tüm yurttaşlar, bir çiçek bahçesinin renkleridir..
Birlikte ve rengarenk çok güzel ve çok uyumludurlar..
Gelinciktir, glayördür, papatyadır, dikeniyle güldür, orkidedir…
Birlikte çiçek tarlasında – bahçesinde simbiyotik (dayanışmacı) ve komünal (ortak) bir yaşam sürerler doğa yasalarına uyarak..

Ama hepsinin birden “ortak bir adı” vardır : ÇİÇEK!

Ülkemizde de değişik inanç ve etnisite öbekleri vardır farklı çiçekler gibi.
Örneğin Hatay’da, 3 büyük dinin üyeleri yan yana barış ve dostluk içinde yaşarlar. Birbirlerinin törenlerine, acı – tatlı günlerine giderler, kız alıp – oğlan verirler..

Halkımız da Doğa gibi en iyi çözümü bulmuştur..
İğrenç siyasetçiler, ikiyüzlü Batı emperyalizmi karıştırmasalar sorun yok..

Ulusumuzun = Türkiye halkının = Türk Milletinin = Türkiye çiçeklerinin..

Yüce ATATÜRK‘ün son derece yerinde – birleştirici – insancıl – gerçekçi tanımı :

“Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına / ahalisine Türk Milleti denir.”

“Fransa Cumhuriyetini kuran Fransa halkına / ahalisine Fransız Milleti denir.”

“İtalya Cumhuriyetini kuran İtalya halkına / ahalisine İtalyan Milleti denir.”

“ABD Cumhuriyetini kuran Amerika halkına / ahalisine Amerikan Milleti denir.”
….
Tanım evrenseldir, Atatürk uydurmamıştır.. 1776 ABD, 1789 Fransız devrimlerinin (her 2’si de çok kanlıdır..) ardından imparatorluklar sonrası tarihsel dönem için bulunan çözüm
ULUS DEVLETTİR.. Bu sayededir ki, 50 farklı millet (“etnisite – milliyet” değil, geçmişte devlet kurmuş millet!) büyük bir uzlaşma ile tümüyle yapay – sentetik biçimde
Amerikan milletini yaratmışlardır.. En büyük ulsu devlet olarak ABD’nin gücü ortadadadır.

Tek devlet + Tek resmi dil + tek bayrak + tek Amerikan milleti..

3. ABD Başkanı T. Jefferson’un aşağıda sunduğumuz sözüne / uyarısına çook dikkat etmeli.. Yoktan yaratılan bir sentetik Amerikan milleti..
Buna karşılık en az bin yıldır Anadolu coğrafyasında kaynaşıp milletleşmiş (integrasyon),
Türk Milleti olmuş (assimilasyon yok!) Anadolu halkı/ahalisi..

Thomas_Jefferson_Bir_Ulus_Yarattik

 

Yazık ve günahtır efendiler, yapmayın, kan dökmeyin,
insana kıymayın..
İğrenç bölücü – sömürücü 500 yıllık hastalığınızdan artık kurtulun,
Özde Uygarlaşın, ADAM OLUN!

 

İçerideki zavallılar, işbirlikçiler, hainler, aymazlar, saflar, gafiller, sapkınlar..
Bölücü emperyalist projeye el ve gönül veren insan kılıklılar..
Artık kendinize gelin.. Çocuklarınız – torunlarınız ve tarih sizi asla bağışlamayacak!
Dileriz Diyarbakır Tabip Odası ve TTB (Türk Tabipleri Birliği) de üzerine düşeni yapar!?

Çare; ülkemizdeki her-kes için zerre ayrım ölçütü koymadan en yüksek demokratik rejimdir.. Ulusa dayalı, Ulus Devlet.. Yoksa ucu iç savaşa varır ama Türkiye gene yoluna devam eder..
Bu da böylece bilinmeli ve hiç ama hiç akıldan çıkarılmamalıdır..

Ve vazgeçilmez not : Bunca kan – can – mal – güven – saygınlık… yitiğinin dönüşümsüz yaraların, onarımı olanaksız yıkımların… siyasal sorumlusu AKP iktidarıdır, BOP eşbaşkanıdır!. 2002 sonunda iktidar olduklarında nerdeyse bitirilmiş olan PKK’yı sözde “AÇILIM” süreciyle – ihanetiyle besleyerek bugünlere taşıdılar.. Bunun hesabı elbette sorulacaktır…

CHP Genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu gırtlağını paralıyor :

  • “Teröre yardım ve yataklık yapan bunlardır.. “ diye ve dava açıyor..Dün teslim olan 25 PKK’lının, bu gün Nusaybin’de teslim olan 42 PKK’lının hazin,
    yürek paralayan ama acı gerçekliğini, bölücü terör örgütünün iğrenç içyüzünü
    herkes ibret için izlemeli, okumalıdır.. Videoyu izlemek için lütfen tıklayınız :
    blob:http%3A//www.dailymotion.com/5523e28a-292d-4908-8330-305cf7b9587d

Sevgi, saygı ve acı ile.
26 Mayıs 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Yazımızın pdf biçimi : VAN’da_6_SEHIT_ve_CAGRISIMLARI