Etiket arşivi: Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED)

‘Ölçemediğini ilerletemezsin!’

27’nci Yasama döneminde, muhalefet vekillerince hazırlanan yasa önerilerinin hiçbiri TBMM Komisyonlarında görüşülmedi. Yalnızca AKP veya AKP-MHP koalisyonu önerileri yasalaştı: Toplam 3285 maddeden oluşan 273 yasa. Bunların 160’ı uluslararası anlaşma onayı, Yasaların 69’u torba ve 44’ü tek konu şeklinde. Torba veya tek konu yasaları, üç yoklukla sakat.

ÜÇ YOKLUK HALİ

-Yasa / yasama etki analizi,
-Anayasa’ya uygunluk incelemesi,
-Çevre konularında çevresel etki değerlendirmesi (ÇED).

-Yasa etki analizi, özellikle, torba tarzı yasalar için vazgeçilmez. Etki analizi yokluğu, aynı konuda çıkarılan yasalar arası ilişki zincirini de perdeliyor.

Anayasa’ya uygunluk: İçtüzük yükümlülüğü, AKP-MHP’li vekillerin el işaretine indirgeniyor.

-ÇED: ‘Bu da ne?’ dercesine geçiştiriliyor.

Üç yokluk hali, “normatif ilerleme“ yerine “mevzuat karmaşası“ yaratıyor. Bu durum, 27’nci Yasama döneminin ilk düzenlemesi 7145 sayılı Yasa ile sonuncusu 7417 sayılı yasaya kadar değişmedi.

Sayı var, ama ölçü yok; nicelik önde, nitelik yok. Yasaları ölçemediğimiz için etkili kılamıyoruz…

Onlarcası arasında üç örnek: 2’nci Bütçe, varlık barışı ve sansür.

2’nci BÜTÇE

Anayasa’da öngörülmeyen ek bütçe kanun teklifi, -ilki gibi- Cumhurbaşkanı (CB) imzası ile yapıldı (20.6.22). Ne var ki, Plan ve Bütçe Komisyonu’nda bütçe sunuşunu, CB yardımcısı yerine bu kez, Hazine ve Maliye Bakanı yaptı; Genel Kurul‘da da yürütmeyi temsil etti. Oysa, 2017 kurgusuna göre Bakan, Yürütme içinde yer almadığı için, bütçe sunuşu yapamaz; tek kişi ile özdeşleşen yürütmeyi temsil edemez.

VARLIK BARIŞI

7417 sayılı yasaya Genel Kurul’da yapılan ekleme (md. 50) ile “ kaynağı belli olmayan yurtdışındaki varlıkların ülkeye getirilmesini teşvik“ düzenlemesi (7256 sy. lı Kanun, 17.11.20), 31 Mart 2023’e dek uzatıldı.

-7256 sayılı Yasa uygulaması üzerine verdiğim iki soru önergesi (2.6.21 ve 10.11.21), Hazine ve Maliye Bakanlığı’nca yanıtlanmadı.

-7417 sayılı Yasa, aynı konuda düzenleme yaptığı halde, etki analizi bir yana, 7256’ya gönderme bile yok.

Öte yandan; “vergi dilimlerini güncellemek“ akla bile gelmedi. Dahası, üniversiteye muhtemelen hiç uğramamış olan öğrenci affedildi; ama görevini en iyi biçimde yaptığı halde üniversiteden atılan öğretim üyeleri akla bile gelmedi.

SANSÜR

2020 Temmuz sıcağında ve kovid-19 koşullarında 7253 sayılı sosyal medya yasasına, demokratik muhalefetin yönelttiği itiraz ve öneriler reddedildi.

Haziranın 2022’de getirilen ve önceki arasında, gerekçede de olsa herhangi bir bağlantı kurulmayan öneri; Komisyonlardan tam bir dayatma ile geçirildi.

Son dakika ertelemesi ne anlama gelir? Eğer CHP-HDP-İYİ Parti uyanık davranmaz ise, AKP-MHP ikilisi, tıpkı önceki ertelemelerde uzlaşma görüntüsü vererek aynen oylattığı gibi bu kez de, ekim ayında Genel Kurul’dan geçirir.

YA MUHALEFET BELLEĞİ?

Bu nedenle, demokratik muhalefet pek uyanık olmalı; AKP-MHP’nin “yasama belleği”ni zedelemesinde kendi payını unutmamalı.

TBMM’de temsil edilen partilerin, yasama faaliyetini, Komisyonlarda ve Genel Kurulda, “azınlık bilinci” ile sürekli bir uyanıklıkla izlemesi ölçüsünde, “yasama belleği“nin çoğunluk tarafından yok edilişini seyretme konumundan çıkabilir.

MECLİS NEDEN KAPANDI?

TBMM, dört yıl temmuz ayında da çalıştı; bu yıl da o yönde karar aldı. Ne var ki, AKP, Meclis’i apar topar kapattı!

Öte yandan; Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üyeliği konusunda Ankara-Madrid söylemi arasında tam bir çelişki bulunan CB, TBMM’yi işaret etti.

Kuşkusuz hükümet olsa idi, TBMM önünde sorumlu Yürütmenin tavrı farklı olurdu. Bu kadarı bile parlamenter rejimin önemini göstermiyor mu?

Bugünkü acı gerçek ise şu:

  • Saray güdümündeki TBMM, ölçme bir yana, kendi hukuki işlemleri arasında bağlantı bile kuramıyor.

Britanyalı fizikçi L. Kelvin’in dediği gibi, “Ölçemediğiniz şeyi ilerletemezsiniz“.

Sözün özü; parlamenter rejim, yasaların etkililiği için de gerekli.

Anayasal ve siyasal açıdan Gezi

  • AKP iktidarının kara propagandasına karşılık Gezi hareketi sadece toplumsal bir hakkın kullanımına değil Anayasal gerekçelere de dayanıyor.

TBMM Üyesi, Anayasa Komisyonu CHP Grup Sözcüsü, hukukçu Prof. Dr. İbrahim Ö. Kaboğlu yazdı.

Gezi, zaman ve mekân, anayasal düzen ve yönetim tarzı ışığında elden geldiğince bütüncül bir bakış açısı ile değerlendirilebildiği ölçüde, Türkiye’nin demokratik hukuk devleti yolculuğuna katkı sağlayabilir.

ANAYASAL DÜZEN SACAYAĞI: ÜLKE/İNSAN/DEVLET

ÜLKE:  Kentsel-kırsal ve kültürel çevre, tarihsel-kültürel ve doğal değerler, ülkesel ve/ya çevresel anayasal haklar olarak korunur.

İNSAN: Özgürlük ve haklar, ödev ve sorumluluklar, Anayasa ile özdeştir.

DEVLET: Ülkeyi ve çevreyi, özgürlükleri ve hakları koruma ‘görev, yetki ve sorumluluk’  üçlüsünde; kuralı koyan (yasama) , kuralı uygulayan (yürütme)  ve uyuşmazlıkları çözen (yargı)  olmak üzere erkler ayrılığında somutlaşır.

Ülke/insan ve devlet sıralaması bakımından Devlet, yaşam kaynağı yeryüzü parçası üzerinde hak özneleri olarak insanların gerçekleştirdiği örgütlenmedir.

  • Devletin varlık nedeni, ‘ ülkeyi ve toplumu korumak’.

Anayasa, bu amaçla;

Ülke ve çevre için, önlemek/korumak/geliştirmek,

İnsan hakları için, saygı göstermek/korumak/geliştirmek,

Yükümlülüklerini öngörüyor.

Bu yükümlülükler dizisi, ‘Anayasa neden ekmek, su ve hava kadar önemli?’ sorusunun da yanıtı.

ANAYASASIZLAŞTIRMA VE GEZİ

Görev, yetki ve sorumluluk sahiplerinin yükümlülüklerine ilişkin kuralları ihlâl süreci olarak anayasasızlaştırma, 2013’te görünür hale geldi.

Gezi olayları ile örtüşen anayasasızlaştırma, Gezi’den sonra ivme kazandı:
– 17-25 Aralık 2013 süreci;
– 15 Temmuz (2016) başarısız darbe girişimi ve
– 16 Nisan (2017) Anayasa halkoylaması, (iktidar içi kavga, silahlı kalkışma ve OHAL koşullarında Anayasa değişikliği dayatması)

anayasal düzeni ihlâl ve ilga girişimleridir.

“Gezi’de AVM yapılacak” diyen Başbakan’ın, özellikle 2011 seçimleri ardından hemen her istediğini yaptırdığı dönemdi. Öznel tasarrufları, ikili ihlâller zincirinde şekilleniyordu:

-Ülke, çevre, tarihsel ve kültürel değerler;

-İnsan hakları; yaşam tarzına müdahaleden demokratik hak ve özgürlüklere kadar.

İşte, Gezi Parkı’nda Topçu Kışlası kamuflajı ile bir AVM inşasının ilk adımı olan ağaçların sökülmesine gösterilen ve çığ gibi büyüyen tepki, siyasal krizleri varlığını sürdürme aracı olarak gören AKP’nin Anayasa dışı yönetimine karşı demokrasinin post-modern mantığı ile verilen toplumsal yanıttır. Gezi açısından Anayasa düzeni neyi ifade eder?

ANAYASAL DÜZEN VE KORUNMASI

Ülke ile ilgili kurallar, ilkeler ve değerler bütünü, Anayasa güvencesi altında.

Türkiye: “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür” (md.3) kuralı ile vurgulanan, yalnızca ülkesel bütünlük olmayıp, “bütün ülke” ve “ülkenin bölünmezliği” (md.5) vurgusu ile nitelikli bütün ülkedir.

-“Kamu yararı” gerekleri: kıyılardan yararlanma (md.43), toprak mülkiyeti (md.44) ve tarım, hayvancılık (md.45) gibi alanlar, kamu yararındandır.

Tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunması: Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korur; bu amaçla düzenleyici ve özendirici tedbirleri alır (md.63).

-Doğal kaynaklar: Tabii servetler ve kaynaklar Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır (md.168).

Ormanlar: Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli yasaları koyar ve tedbirleri alır (md.169).

Planlama: Ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı, özellikle sanayi ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde hızla gelişmesini, ülke kaynaklarının döküm ve değerlendirilmesini yaparak verimli biçimde kullanılmasını planlamak, bu amaçla gerekli teşkilatı kurmak Devletin görevidir (md.166).

Kentsel kamu düzeni, “sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak” ve “şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten planlama” yükümlülüklerinde somutlaşır (md.23 ve 57).

Anayasa, aktarılan farklı hükümleriyle bir yandan, kentsel, kültürel ve kırsal çevre üçlüsünde, öte yandan doğal, kültürel ve tarihsel çevre üçlüsünde bütünleşik çevresel bakış lehine yorum için gerekli ögeleri içermektedir.

ÖNLEMEK/KORUMAK/GELİŞTİRMEK

Devletin çevre kirliliğini önleme, çevreyi koruma ve geliştirme ödevi, genel olarak insan hakları karşısındaki üçlü yükümlülüğü ile örtüşür: saygı göstermek, korumak ve geliştirmek.

  • Anayasa madde 56, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı güvencesi olarak üçlü yükümlülüğü öngörür.

Çevre kirlenmesini önlemek: Çevreyi bozan veya çevre üzerinde olumsuz etkilere yol açma riski yaratan faaliyetler (planlama, ilgili kararlar ve uygulamaya koyma) için çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) önkoşuldur.  ÇED uygulaması ve etkililik derecesi, Devletin önleme yükümlülüğünü yerine getirme aracıdır.

Bu anayasal dayanak, yurttaşlara ve sivil toplum örgütlerine, doğayı bozucu etkinliklere doğrudan müdahale hakkını verir; bu eylemlere karşı kolluk güçleri,
kamu düzeni” adına zor kullanamaz.

Çevre sağlığını korumak: Devletin koruma yükümlülüğü, uyumlu ve dengeli bir çevre korumasını da kapsamına almaktadır. Bu yükümlülük, çevre hukukunun farklı alanlarını da kapsar: tarihsel, kültürel ve doğal miras, kıyılar, doğal servetler ve kaynaklar; ormanlar…

Çevreyi geliştirmek: Devletin bu yükümlülüğü, genel dayanağını madde 5’te bulur: “… kişinin hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak”.

  • Önlemek,
  • Korumak ve
  • Geliştirmek

biçimindeki üç aşamalı yükümlülük, Devlet adına karar alan kamu makamları için olduğu kadar, onların denetimi altında faaliyette bulunan özel sektör kuruluşları ve yurttaşlar açısından da geçerli. Kuşkusuz ödev-hak ikilemi, çevre kirliliğinin önlenmesi, ülkenin doğal dokusunun korunması ve çevrenin geliştirilmesi konusunda bireyin konumunu pekiştirdiği gibi, sivil toplum örgütlerinin girişimleri için de anayasal temel sağlamaktadır.

  • Bu anayasal dayanak, yurttaşlara ve sivil toplum örgütlerine, doğayı bozucu etkinliklere doğrudan müdahale hakkını verir; bu eylemlere karşı kolluk güçleri, “kamu düzeni” adına zor kullanamaz.

Zira yurttaşların, kentsel kamu düzeni ve çevresel kamu düzeni adına bekçiliğini yaptığı, nitelikli bir ülkenin bütünlüğüdür. Bu çerçevede kamu yararı, toplum yararının ötesine geçen ve -gelecek kuşaklar dahil- ülkesel yararı da kapsamına alan üst bir kavramdır.

Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının bu çerçevede öne çıkmaları, “mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak” anayasal amacı ile örtüşmektedir (md.135).

 ÖZGÜRLÜK ÖLÇÜTLERİ EKOSİSTEM İÇİN DE GEÇERLİ

Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” (md.13)

Bu genel hüküm ışığında; çevre üzerinde bozucu etki yaratan faaliyetler, çevresel denge ve uyum bakımından ölçülü olup olmadığı ve hakkın özüne dokunup dokunmadığı yönünden irdelenmeli; yaşam hakkının, “sağlıklı ve dengeli çevre” bağlamında çiğnenip çiğnenmediği de araştırılmalıdır.

Denge ve sağlık” kavramları, beşerî varlığı aşan türler olarak hayvan (fauna) ve bitkileri (flora) de kapsamına alır.

Daha genel olarak; Devletin önleme, koruma ve geliştirme ödevini etkili kılmada, “demokratik sosyal hukuk devleti” ilkesi, çevresel düzenlemelerin de genel ölçütü olarak uygulanmalı. Zira katılımcılık, demokratik sosyal devlet ilkesinin gerekleri arasında, çevre korumasında büyük önem taşır.

Türkiye Devleti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür” hükmü de ülke bütünlüğünün niteliksel olarak da korunması gereğini içerir şekilde yorumlanmalıdır.

Yine Devlet, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlama ve insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlama yükümlülüğünü, ancak bütünlüğünü güvence altına aldığı nitelikli bir ülkede yerine getirebilir.

Ülkenin doğal, kültürel ve tarihsel mirasını bozan ve yağmalayan düzenleme ve uygulamalara yöneltilen eleştiriler, en geniş fikir ve ifade özgürlüğünden yararlanır (md.25-26, 28 vd.).

Yaşama hakkı (md. 17), özel ve ailevi hayata saygı hakkı (md. 20), mülkiyet hakkı (md. 35), çevre hakkını korumak için dayanılabilecek hükümlerdir.

Hak arama özgürlüğü (md.36) ve yargı bağımsızlığı (md.138), “çevresel adalet” (ekolojik adalet) hizmetindeki anayasal güvencelerdir.

Hak ve özgürlüklere ilişkin Anayasa maddeleri, fikir-hareket ve toplu eylem zincirinde çevre hakkı hizmetine konulmaya elverişlidir. Ülkenin doğal, kültürel ve tarihsel mirasını bozan ve yağmalayan düzenleme ve uygulamalara yöneltilen eleştiriler, en geniş fikir ve ifade özgürlüğünden yararlanır (md.25-26, 28 vd.). Toplanma ve gösteri özgürlükleri ile dernekleşme hakları (md.33 ve 34), üstün kamu yararı ereğinde çevresel değerlerin korunmasına yönlendirilir.

GERİYE GÖTÜRÜLMEZLİK NE DEMEKTİR?

Geriye götürülmezlik ilkesi, çevre hukukunun genel ilkesi olup, var olan durumun gerisine götürecek düzenleme ve faaliyetlere olanak tanınmaması anlamına gelir. Çevresel hukuk, yalnızca Anayasa’da ve uluslararası belgelerde yazılı olan kurallardan ibaret olmayıp, onların yorumu ve uygulanması ile birlikte bir bütün oluşturur. Çevresel kazanımları zedeleyici düzenlemeler, geriye götürülmezlik ilkesi ile bağdaşmayacağından, bütüncül yorum, önemli ve gereklidir.

Yükümlülüklerini yerine getirmeyen kamu görevlilerine karşı, bütünleşik çevre koruması ereğinde barışçıl yurttaş eylemleri, -aynı zamanda gelecek kuşaklara karşı– hak ve ödev birlikteliğinde güçlü bir korumadan yararlanır ve yaptırıma tabi tutulamaz.

ANAYASAL DÜZENİ, POST MODERN DEMOKRASİ MANTIĞI İLE KORUMAK

Anayasal hak ve özgürlüklerin kullanılmasıyla yine anayasaca güvence altına alınan değer ve varlıkların korunması, esasen, yürütme-yasama-yargının, “önlemek/saygı göstermek, korumak ve geliştirmek” yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle yurttaşların, yurttaş girişimlerinin ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının anayasal hak ve ödevlerini yerine getirmeleridir. Bu bakımdan

  • Gezi sahiplenmesi, anayasal düzenin korunmasıdır.

Kente karşı işlenmekte olan suçları önlemek için kitlelerin siyasal ayrışmalar ötesi müdahalesi, Anayasa dışı siyasete karşı, ülkesel anayasal düzeni toplumsal sahiplenmedir. Daha somut deyişle;

  • Siyasal aktörlerin anayasa dışı söylem-işlem ve eylemlerine karşı toplumun anayasa yoluyla tarihsel-kültürel-doğal ortak yaşam alanlarını sivil itaatsizlik ve direnişle koruması ve yaşam tarzına müdahalesini reddetmesidir.

Belli siyasal akımlara, toplumsal grup ve katmanlara indirgenemeyecek çok geniş yelpazeli ülke genelinde toplu hareket, lideri olmayan eylemler zinciridir. Sosyolojik ve siyaset bilimi açısından, eğer lideri olsaydı, böyle spontane (AS: kendiliğinden) ve çok yönlü çoğulcu bir toplumsal eylem gerçekleşemezdi.

Bu nedenle 25 Nisan (2022) günü verilen Gezi davası kararlarını, adil yargılanma hakkının zincirleme ihlâlleri olarak nitelemek, pek hafif kalır. Demokratik hukuk devleti (md.2) ve yargı bağımsızlığı (md.138) kurallarını hiçe sayan ve hukuk skandalları ile bezeli dosyalar aracılığıyla, bütün başkanlık unvanlarını uhdesinde toplayan kişinin 2023 seçimlerine yönelik beklentileri doğrultusunda verilen kararlar, “anayasasızlaştırma süreci”nin, AKP iktidarının 2. On yılında ve Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme (PBYDBY)’nin, 4 yılda Türkiye’yi getirdiği eşiği göstermesi bakımından ibret vericidir.

Kente karşı işlenmekte olan suçları önlemek için kitlelerin siyasal ayrışmalar ötesi müdahalesi, Anayasa dışı siyasete karşı, ülkesel anayasal düzeni toplumsal sahiplenmedir.

Sonuç olarak : Anayasal düzeni ülke genelinde korumayı amaçlayan eylemler dizisinin kalbi olan Gezi, demokrasinin post-modern mantığı olarak, PBYDBY tarafından yeniden başlatılan bilgi kirliliği ile örtülemez ve kaçak Saray güdümündeki yargıçlarla yaptırıma tabi tutulamaz.

O. Kavala, C. Atalay, M. Yapıcı, T. Kahraman, Ç. Mater, H. Altınay, M. Özerdem ve Y. Ekmekçi’nin bir an önce özgürlüklerine kavuşması dileğiyle Türkiye’ye gelecek olsun!

Kısa özgeçmiş              :

CHP İstanbul Milletvekili, Anayasa profesörü İbrahim Özden Kaboğlu, 1986-2017 yılları arasında yurt dışındaki çok sayıda üniversitede öğretim üyesi olarak görev yaptı. 70’in üzerinde bilimsel makalesi ve Anayasa hukuku alanında 25’in üzerinde kitabı bulunan Kaboğlu 27.dönemde milletvekili seçilerek TBMM’ye girdi. Anayasa Hukuku Araştırmaları Derneği (ANAYASA-DER) Başkanı ve Anayasa Hukuku Dergisi yayın yönetmeni olarak da görev yapan Kaboğlu aynı zamanda TBMM Anayasa Komisyonu üyesidir.

 

TTB Halk Sağlığı Kolu Akkuyu Nükleer Güç Santrali Projesi ÇED Raporu Değerlendirmesi

TTB_logosu

TTB Halk Sağlığı Kolu
Akkuyu Nükleer Güç Santrali Projesi ÇED Raporu Değerlendirmesi

http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/akkuyu-5144.html, 12 Şubat 2015

Bilindiği gibi ülkemizde nükleer enerji tartışmaları uzun yıllardır sürdürülmekte
ve bu tartışma yeni bir aşamaya gelmiş bulunmaktadır.

Yer seçimi yaklaşık kırk yıl önce yapılan ve Mersin ili sınırları içinde yer alan Akkuyu’da yapımı planlanan nükleer santral kurulma süreci, Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Raporu hazırlanması ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan “ÇED olumlu” kararı çıkması ile kritik bir noktaya ulaşmıştır. Gelinen noktanın birçok açıdan eleştirel bir gözle incelenmesi
ve irdelenmesi gerekmektedir.

Nükleer güç santralleri dünyada giderek daha çok oranda tartışma konusu olmaya başlamıştır.  Nükleer enerji tesisleri “öngörülemeyen risk olasılığının” yüksek olduğu tesislerdir. Hem maliyeti hem de risk potansiyelleri oldukça yüksek olan bu santraller, Çernobil ve Fukuşima’da görüldüğü üzere geri dönüşümü olanaklı olmayan sonuçlara
neden olabilmektedirler. Bu açıdan konuyu salt ekonomik ya da enerji kaynağı boyutundan görmek ya da Akkuyu NGS ÇED Raporu’nda olduğu gibi santralin işletmesi esnasında hiçbir riskin olmayacağını ön görmek bilimsel bir değerlendirme yöntemi değildir.

Türkiye’de ilk kez kurulacak devasa bir nükleer enerji santralinin çevresel etki değerlendirmesinin (ÇED) tesisin özellikleri ve önemi dikkate alındığında, sağlık ve çevre etkilerinin özellikli ve yöntemsel olarak doğru olarak yapılmasını gerektirdiği açıktır.
Tesisin çevresel etkilerinin, özellikle de sağlığa etkilerinin ayrıntılı, duyarlı ve doyurucu bir çerçeve ile değerlendirilmesi, bu tesisin önümüzdeki onlarca yıl içinde gösterebileceği ortaya çıkarması olası etkileri öngörebilmek, ortaya çıkması olası olumsuz etkilere karşı
koruyucu önlemler tasarlamak ve bu tasarımları uygulamaya geçirecek bir yol haritası
ortaya koymak bakımından irdelenmesi gereken bir konudur. Sağlık açısından geri dönüşümü olmayan bedensel, kalıtsal ve ruhsal hastalıklara, kazalara ve ölümlere yol açabilecek yan (AS: istenmeyen) etkiler oluşturma potansiyeli taşıyan bu tesisin geleceğe yönelik etkileri değerlendirmek/öngörmek ve bu etkilerin oluşumunu engellemek iddiası ile oluşturulan ÇED Raporu, içerik ve yöntem açısından dikkatle irdelenmeli ve incelenmelidir.

Bu kapsamda TTB Halk Sağlığı Kolu Halk Sağlığı Uzmanı ve akademisyen hekimlerin katkılarıyla Akkuyu ÇED Raporu’nu incelemiş ve değerlendirmelerde bulunmuştur. Uzmanlar tarafından yapılan bu değerlendirmelere göre

Akkuyu Nükleer Güç Santrali, ÇED Raporu
Halk Sağlığı açısından birçok yönüyle ciddi sorunlar,
eksiklikler ve hatalar içermektedir.

Bu sorun, hata ve eksikliklerle bir nükleer tesisin faaliyete geçirilmesi
Halk Sağlığı açısından felakete çağrı çıkarmak anlamına gelecektir.

Sürecin acilen durdurulması ve
yeniden gözden geçirilmesi zorunluluktur.

Ayrıca Türkiye’nin “nükleer güç santralleri kurulması ülkenin enerji üretim kaynaklarını çeşitlendirme, arz güvenliğini artırma ve fosil yakıt fiyatlarına bağımlılığı azaltma” sorunundan çok neo-liberal politikaların sağlık ve çevre alanında yarattığı tahribatla
baş edebilme sorunu bulunmaktadır.

Enerji kaynaklarını çeşitlendirmenin bedeli sağlık sorunlarının sayısını, türünü ve
etkilenen insan sayısını da çeşitlendirmek olmamalıdır.

Halk Sağlığı Uzmanlığı alanında çalışan hekimler tarafından hazırlanan ve ağırlıklı olarak sağlık etkilerini değerlendiren “TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ HALK SAĞLIĞI KOLU AKKUYU NÜKLEER GÜÇ SANTRALİ PROJESİ ÇED RAPORU DEĞERLENDİRMESİ” başlıklı çalışmayı halkımızın ve yetkililerin dikkatine sunarız.

Rapor için tıklayınız...

 
=========================

Dostlar,

Emek veren Halk Sağlığı Uzmanı 9 meslektaşlarımıza teşekkür ederiz..

Rapora erişmek için lütfen tıklar mısnız?? (Yaklaşık 3,8 MB,69 sayfa)

AKKUYU_CED_Raporu_irdelemesi_TTB_13.2.15

Sevgi ve saygıyla.
13.02.2015, Antalya

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net