Etiket arşivi: Cengiz Han

Öğrenilmiş çaresizlik ve sorumluluk almamak

Üstün DökmenÜstün Dökmen
(Psikoloji Profesörü)
Son Yazısı / Tüm Yazıları
26 Mart 2023, Cumhuriyet PAZAR eki

(AS: Bizim kısa notumuz yazının altındadır..)

Öğrenilmiş çaresizlik (learned helplessness) Saligman tarafından ortaya atılmıştır. Bu yazıda öğrenilmiş çaresizlikten ve bence onun türevi olan sorumluluktan kaçma davranışından söz edeceğim.

ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK

Tüm canlılar, onlar içinde insan, evrim sürecinde yarına kalabilmek ve belli bir anda kaliteli (nitelikli) yaşayabilmek için çevrelerinde olup bitenleri tahmin etmek (kestirmek) ve kontrol etmek (denetlemek) zorundadır. Tahmin ve kontrol edemeyen canlıların hayatta (yaşamda) kalmaları güçleşir, ruh sağlıkları bozulur. Bir insan sürekli olarak kontrol edemediği olumsuz koşullar içinde kalırsa ve “dış mihraklar (odaklar)” veya “Öğretmen bana taktı” diyerek başına gelenlerin sorumluluğunu dış faktörlere (etmenlere) atarsa zedelenir fakat depresyona girmez, ancak başına gelenlerin kendi beceriksizliğinden kaynaklandığına inanırsa, yüksek ihtimalle (olasılıkla) depresyona da girer.

Laboratuvar koşullarında bir grup (küme) hayvana itici uyarıcı verilir, bu hayvanların bir pedala basarak bu uyarıcıdan kaçmalarına, kaçınmalarına fırsat tanınırsa, buna ‘’kaçma-kaçınma eğitimi’’ denilir. Çevrelerini kontrol etmeyi öğrenen bu hayvanlar, gelecekte farklı itici uyarıcılara maruz kaldıklarında kaçmaya çalışırlar. Bir de ‘’çaresizlik eğitimi’’ verilen denekler vardır; bu gruptaki hayvanlar ne yaparlarsa yapsınlar kendilerine yöneltilen itici uyarıcılardan kurtulamazlar. Çaresizlik eğitimi almış bu denekler, izleyen zaman içinde kapısı tamamen (tümüyle) açık bir kafeste itici uyarıcı ile karşılaştıklarında kaçmazlar, başlarına geleni adeta kabullenirler. Bence insanlar dünyasında bu durumun karşılığı kölenin efendisine teslimiyetidir. Tarih boyunca pek çok köle öylesine yıldırılmıştır ki, efendilerine karşı koyamayacaklarına, hatta kaçamayacaklarına inanmışlardır.

İnsanların bu konudaki zaaflarını sezinleyen diktatörler, tek adamlar tarih boyunca öğrenilmiş çaresizliği pekiştiren yöntemler geliştirmişlerdir. Cengiz Han ele geçirdiği birkaç kaledeki insanları ve tüm hayvanları kılıçtan geçirtip bırakıp gitmişti. Bu durumu gören çevre kalelerdeki insanlar, direnme güçleri olsa bile direnmemeyi, Cengiz Han’ın ordularını görür görmez kalelerinin kapılarını açmayı tercih etmişlerdi. (Tıpkı yukarıdaki hayvan deneyine benzer biçimde.) Geçen yüzyılın başlarında Avrupalı bazı (kimi) şirketler Afrika ülkelerindeki siyahi (kara derili) işçilerinin (köle değil, işçi) bir elini ve bir ayağını kesip fotoğrafladılar ve bu fotoğrafları meydanlara astılar. Tarihteki hemen tüm zorba yöneticiler idamları meydanlarda, topluma teşhir ederek gerçekleştirdiler. Televizyonlu çağda ise bazı işgalci ülkeler insanların evlerine girdiler, güvenlik bahanesiyle karısının, çocuklarının önünde aile reisi erkeği çırılçıplak soyup aradılar. Sadece (yalnızca) aradılar. Ancak bu aramayı kaydedip televizyonda herkese izlettiler. Böylece kitlelerin öğrenilmiş çaresizliğe düşmelerini amaçladılar.

DEPREMDE ÇARESİZLİK

99’daki Marmara depreminin ertesi gününde o günkü Cumhurbaşkanımız Demirel, “Kimse eleştirmesin, bu iş Allah’ın işidir” demişti. Aslında hiç kimse “Niçin deprem oldu?” demeyecekti, “Depremde niçin bu kadar (denli) çok insan öldü?” diyecekti. İnsanların çürük yapılara izin veren yöneticileri eleştirmemeleri için yapılan bu tür aceleci açıklamalar, toplumda öğrenilmiş çaresizliğin kapısını aralar. Bu türden bir açıklamayı son depremde de gördük; gerek çürük yapılaşmayı, gerekse kurtarma çalışmalarının belirgin bir şekilde (biçimde) gecikmesini örtbas etmek için basın ağızbirliğiyle, ”Bu asrın felaketidir (yüzyılın yıkımıdır), çok geniş alanda deprem oldu, elden bir şey gelmezdi” dedi. Bu açıklama yanlıştı, üstelik insanları, ‘’yapacak bir şey yok’’ duygusuyla öğrenilmiş çaresizliğe itecekti ve gelecek depremler için önlem almalarını zorlaştıracaktı. Basının bu olayda yaptığı gibi bazen birisi, kasıtlı olmadan da, kendimi kurtarayım derken, pek çok kişinin öğrenilmiş çaresizliğe düşmesine yol açabilir.

SORUMLULUKTAN KAÇMA

Sorumluluktan kaçmanın temelinde öğrenilmiş çaresizliğin bulunduğunu, en azından bulunabileceğini söyleyebiliriz. Sorumluluktan kaçmanın ise iki türü olduğu kanısındayım. Ahlâki gerekçelerle kişinin başkalarının sorumluluğunu alması beklenirken almaması, birisine yardım edebilecek bir kişinin, derinlerinde taşıdığı ‘’bir şey yapılamaz’’ düşüncesiyle pasif (edilgin) kalması birinci tür sorumluluktan kaçmaktır. İkinci tür sorumluluktan kaçmada ise kişi, yaşamında bir şeyleri değiştirebileceğine inanmadığı için, olayları akışına bırakır, teslimiyetçi bir tavırla (tutumla) kendi yaşam sorumluluğunu almaktan kaçınır.

Her iki tür sorumluluktan kaçmaya pek çok örnek verebiliriz. Bazıları ülke yönetiminden yakınırlar ancak, “Benim oyum neyi değiştirir?” diyerek oy kullanmaz. Bazıları arabeskte dendiği gibi “Yıllardır soruyorum bu soruyu kendime, bilmem ki bu dünyaya ben niye geldim?” der. Eğer bu kişi, “Bugüne kadar (dek) yaşantım kötü gitti, acaba ne yaparsam bundan sonra iyiye gider?” diyebilirse öğrenilmiş çaresizliğin etkisinden kurtulmaya başlar. Çocukluğumuzda, “Bir Atatürk gelse de ülkemizi kurtarsa” denildiğini çok duyduk. Sorumluluk almaktan kaçan bu kişiye insanın, “Sen niçin kendi çapında, karınca kararınca bir Atatürk olmaya çalışmıyorsun?” diyesi geliyor. Geçen yıllarda pek çok babayiğit erkek, sokakta dayak yemekte olan bir kadını rahatça kurtarabilecekken, Kadir Şeker’in durumuna düşerim korkusuyla pasif (edilgin) kaldı.

Aziz Nesin’in bir hikâyesinde (öyküsünde) bir koyun diğerine (öbürüne) “Kurdun kokusu yakından geliyor” der, diğeri “Evet, bakalım ne olacak?” diye cevap (yanıt) verir. Birinci kurt az sonra, “Kurdun kokusu çok çok yakından geliyor” der, ikinci kurt yine, “Evet, bakalım ne olacak?” der, öykü biter. İnsanların olaylar karşısında “Bakalım ne olacak?” demeleri de, sorumluluk almaktan kaçınan bir öğrenilmiş çaresizlik davranışı, bir tür teslimiyetçi koyun tavrıdır. Kendilerini ve ülkelerini, “Ben ne yapabilirim?” diyenler kurtarır.
==========================
Dostlar,

Sn. Prof. Dökmen, uzmanlık alanında çok yetkin haftalık yazılar yazmakta Cumhuriyet PAZAR Ekinde. Ancak güncel Türkçe’ye o ölçüde özen gösterdiğini söylemek çok güç. Ayraç içinde olabildiğince örnekler verdik.

DİL DEVRİMİ öksüz bırakılmamalı. Dilimize dönük kültür emperyalizmine karşı çok özenli olunmalı.

Sevgi ve saygı ile. 26 Mart 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net             profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik           twitter : @profsaltik